• Sonuç bulunamadı

ARKEOLOJİ VE SANAT YAYINLARI Antik Nümismatik Dizisi: 3. ANTİK NÜMİZMATİĞE GİRİŞ, Stefaıı Kanoiese. Yayımlayan ve Yöneten Nezih BAŞCELEN

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ARKEOLOJİ VE SANAT YAYINLARI Antik Nümismatik Dizisi: 3. ANTİK NÜMİZMATİĞE GİRİŞ, Stefaıı Kanoiese. Yayımlayan ve Yöneten Nezih BAŞCELEN"

Copied!
130
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ANTİK

NÜMİZMATİĞE

(2)

ARKEOLOJİ VE SANAT YAYINLARI Antik Nümismatik Dizisi: 3 ANTİK NÜMİZMATİĞE GİRİŞ

, Stefaıı Kanoiese

Yayımlayan ve Yöneten Nezih BAŞCELEN

1. Baskı: İstanbul 1995 2. Baskı: İstanbul 2004 Baskı: Kanaat Matbaası, İstanbul 2004

ISBN: 975-7538-29-9

©Arkeoloji ve Sanat Yayınlan

Her türlü yayın hakkı saklıdır / Ali rights reserved.

Yayınevinin ve yazarın yazılı izni olmaksızın elektronik mekanik, fotokopi ve benzeri araçlarla ya da diğer kaydedici cihazlarla

kopyalanamaz, aktanlamaz ve çoğaltılamaz.

Hayriye Cad. Çorlu Apt. 3/4, Galatasaray, 80060, İstanbul Tel.: 0 212 293 03 78 (pbx) Fax: 0 212 245 68 77

(3)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ... 7

GİRİŞ... 9

I. Genel Esaslar... 12

1. Nümizmatik Kelimesinin Anlamı... 12

2. Metrolojik Temeller... 12

a. Mezopotamya Ağırlık Sistemi... 13

b. Mısır Ağırlık Sistemi... 14

c. Mezopotamya'daki Farklı Normlar... 14

d. Ağırlık Biçimleri... 16

3. Erken Sikke Tekniği... 17

a. Bilimsel Bir Nesne Olarak Sikke... 18

b. Basım Tekniği... 20

II. En Eski Sikke Basım ı... 23

1. Lydia Elektronları... 23

2. Yunan Elektronları... 30

3. Kroisos Basımları... 32

4. Pers Basımları... 33

III. Arkaik Evre... 34

1. Yeni Basım Tekniği... 36

2. Yunan Ağırlık Sistemi... 38

IV. Klasik Evre... 40

V. Etrüsk Sikkeleri...-^47

VI. Geç Klasik Evre... 48

VII. Helenistik Evre... 55

VIII. Roma Sikke Basım ı... 67

1. Roma Ağırlık Sistemi... 67

2. Roma Cumhuriyeti... 68

(4)

3. Roma İmparatorluğu... ~-77

a. Metrolojik Gelişim...78

b. Ön Yüzün Yeni Rolü... 80

4. Tiberius'dan Caracalla'ya Kadar... 81

5. Caracalla'dan Constantinus I'e Kadar... 100

6. Constantinus I'den M.S. 5. yy'a Kadar... 110

a. Geç Sikke Birimleri... 111

b. Geç Roma ve Bizans Darphane Sistemi...114

IX. Bizans Dönemi...117

IX. Nümizmatiğin Teknik ve Bilimsel Esasları...122

Kaynakça ve Yardımcı Kitaplar... 127

Dipnotlar... 128

(5)

ÖNSÖZ

Dostum Erol Atalay'ın 1985 yılının sonbaharında, Ege Üniver­

sitesi Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümünde Antik Nümizmatiğe Giriş dersleri verme teklifi bana çok çekici bir fikir geldi. Ben de, Erol Atalay'ın önerisi üzerine gönüllü ola­

rak 1987 kışında ders vermek üzere Sn. Dekan Prof. Dr. Gönül Öney tarafından İzmir'e davet edildim.

Böylece bu amaca yönelik Türkçe bir metin oluştu ve biz daha sonra bu çalışmayı yayınlanacak bir metin haline getirmeyi dıi- şündük.Yazım işi oldukça ileri bir aşamadayken Erol Atalay'ın 1988 yılı Eylül 'ünde zamansız ölümü, az kalsın bu plandan vaz­

geçmeme neden olacaktı. Ancak "Nümizmatiğe Giriş"in başlatı­

cısı olan rahmetli dostumun anısını sürdürmek ve öğrencileri bu yayından yoksun bırakmamak düşüncesiyle bu çalışmayı tamam­

lamaya karar verdim.

Vefakar dostuma ithaf ettiğim bu kitabı, Antikçağ kültürü ders­

leri okuyan Türk öğrenciler için kaleme aldım; çünkü kendi sağ­

lığında, öğrencilerin yararlanabileceği bu tür bir çalışmayı basıl­

mış olarak görmeği çok istemişti. Erol Atalay, bilimin çeşitli yol­

larla yayılmasına gönül vermiş bir kişiydi. Bu anlamda, amacım, verdiğim dersler ve elinizdeki bu kitap yardımıyla nümizmatik eğitiminin yaygınlaşmasına, Türk öğrencileri arasında nümiz­

matik eğitimi görme isteğinin artmasına ve böylece bu alandaki boşluğun doldurulmasına katkıda bulunmaktır. Çünkü toprağın­

da milyonlarca sikke gömülü bulunan ve kültür mirası bakımın­

dan dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Türkiye'de ne ya­

zık ki nümizmat sayısı çok yetersiz kalmaktadır. İncelenmeden miize depolarına kaldırılan sikkeler üzerinde vakit geçirilmeden gerekli araştırmalar yapılmalıdır. Sikkelerin, daima aç olan bir pazarı doyurmak amacıyla karanlık yollardan yurtdışına kaçırıl­

(6)

masını yalnızca güvenlik önlemlerini arttırarak ya da daha katı yasal düzenlemeler ile önlemek olanaksızdır. Nümizmat sayısı­

nın artmasıyla yeterli biçimde incelenebilecek olan sikkelere, yal­

nız maddi değerlerinin değil, aynı zamanda geçmişin kültür mi­

rası olarak da daha fazla ilgi duyulacaktır. Bence birkaç "outsi- der" yerine daha fazla insanın sikkenin ne olduğunu gerçekten bilmesi en büyük ve en etkili korumadır. Nümizmatlar sikkeleri yalnızca bir ödeme vasıtası olarak değil, bunları tarihi konuştu­

ran önemli belgeler olarak da değerlendirirler ve korumasını üst­

lenirler. Böylece olayın büyük kitlelere duyurulması ile sikkele­

rin yurt içinde kalması sağlanacaktır.

Diğer ülkelerin aksine, Türkiye toprakları, özellikle niimizmati- ğin büyük bir çoğunluğunu da kapsayan, eşsiz bir kültür potan­

siyeli barındırdığı için, sayısız bilimsel araştırmaya yetecek de­

recede kaynağa sahiptir. Bu konuda gereksinimi duyulan büyük yayınlar, uluslararası bir çerçevede düşünülmektedir. Türk mes­

lektaşlarımız da bu alanda sürekli var olmalıdırlar, bunun aksi düşünüldüğünde yeri doldurulamayacak bir boşluk olacaktır.

Nümizmatiği tanıtma ve yaygınlaştırma çabalarıma yardımcı olan Sn. Dekan Prof. Öney'e, Ege Ü., Edebiyat Fak. 'ne ve ders­

lerim için hazırlamış olduğum metnin düzeltilmesine değerli kat­

kılarından dolayı olan Sn. Sevim Ortaç'a, Sn. Mustafa Sayar'a, Sn. Şehrazat Karagöz'e, Sn. Aksel Tibet'e, Sn. Feriştah Soykal'a ve kitap haline gelmesi konusunda Arkeoloji ve Sanat Yayınlan'mn gösterdiği çabaya teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Ayrıca ders­

lerime katılanlara da, nümizmatiğe ilginin artması ile ilgili ümit­

lerimi kuvvetlendirdiklerinden ötürü çok teşekkür ederim.

Önsözü bitirirken, yetkililerin, nümizmatik biliminin üniversi­

telerde öğrenim programlarına alınması için, ellerindeki tüm olanakları kullanmalarını dilerim. Hele Türk meslektaşlarımın nümizmat olarak uluslararası değer kazanıp, bu alanda Anado­

lu nümizmatiğini temsil etmeleri en büyük arzumdur.

Stefan K an oiese

(7)

GİRİŞ

Son zamanlarda, antik nümizmatiği çok iyi sunan modern (ör­

neğin; RobertGöbl1 ve Maria Alföldi'nin2) ders kitapları çık­

mıştır. Belli konulara geniş bir bakış sağlayan monografiler ise zaten daha önceden vardı3. Bu kitaplar ayrıca, mükemmel re­

simleri ile de değer kazanmışlardır. Nümizmatiğin tümünü kapsayan bol resimli iyi bir kitap da, Martin J. Price tarafın­

dan yazılmıştır*. Tüm bu araştırmacılar, Joseph Hilarius Eck- hel5 ve E. Babelon6 gibi ünlü nümizmatların halefleridir.

Yunan ve Roma sikke koleksiyonları üzerinde British Muse- um tarafından hazırlanan katalog ciltleri ile (o günden beri Vi- yana’daki tanzim ve tasnif çalışmalarına7 da kısmen yer ve­

ren) Roman Imperial Coinage8 tasnif katalogları, bilimsel ça­

lışmalar için çok önemli kaynaklardır. Late Roman Bronze Co­

inage9 adlı tasnif kitabının da özel bir anlamı vardır. VVolfgang Hahn tarafından yazılan Moneta İmperii Byzantini10, bu ko­

nuda daha önce yapılmış tüm çalışmaları aşan mükemmel sis­

temi ile eşsizdir. Sayıları giderek artmakta olan sikkeler için yol gösterici nitelikte olan Sylloge Nummorum Graecorum un geniş kapsamlı malzemesi büyük bir hazinedir. Sikke bulun­

tuları12 ve büyük koleksiyonların13 yayınları, birbirine koşut olarak çoğalmaktadır. Ancak bu kataloglarda yer alan malze­

menin büyük bir bölümünü, buluntu yeri bilinmeyen ya da belirtilmeyen sikkeler oluşturmaktadır. Buna rağmen, sayıla­

rı oldukça fazla olan bu tür müzayede katalogları, içerdikleri sikkelerin gerektiği gibi betimlenip resmedilmiş olmaları ba­

kımından, nümizmatlar için büyük önem taşımaktadır.

(8)

Yeni ama küçük boyutlu birkaç nümizmatik sözlüğünün dı­

şında14, Friedrich Schrötter'in çok kullanışlı olan eseri15 halen vazgeçilemeyecek bir el kitabıdır.

Sabahat Atlan’ın Side kazılarında bulunan sikkeler üzerinde yazdığı kitabı mükemmeldir, ancak bu çok kısa ve resimsiz bölümleri ile, yalnızca Türkçe konuşan ve nümizmatiğin ya­

bancısı olan uzmanların yararlanabileceği bir eserdir'6. Diğer çeşitli kitaplardan da bibliyografik ekte söz edeceğim. Bu ki­

tap özellikle Roma İmparatorluğu döneminde, Küçük Asya'da­

ki sikke dünyası ile Yunan ve Roma sikke basımlarının gelişi­

mini aydınlatmayı amaçlamaktadır. Etrüsk, Kelt ve Acheme- nid gibi öteki araştırma alanlarına yalnız kısaca değinilmek­

te, diğerlerinden ise (örneğin Sasani ve Kuşan sikkeleri) hiç bahsedilmemektedir. Anadolu topraklarında yer alan darp­

hanelerin varlığına ne kadar önem verdiğim bu eserde gözle­

nebilir: 1964 yılından beri Ephesos kazılarına bizzat katılıp, özellikle Asya eyaletinin bu antik başkentindeki darphanenin emisyonlarıyla uğraştığımdan, bunları bu kitapta tercihan kullandım; çünkü Ephesos'taki gelişim, Küçük Asya'nın diğer kentleri için de bir ayna teşkil etmektedir.

Buradaki amacım, kendi düşünce ve varsayımlarımdan -bun­

lar çoğu kez yalnızca Ephesos ile ilgili değildir- bahsetmenin dışında, tanıtılan sikkeleri tarihsel, kültürel, ekonomik ve sos­

yolojik bir belge olarak sunmaktır. Öte yandan konunun met- rolojik temelleriyle de ilgilendiğimden, bu tür verilere de za­

man zaman değinilmiştir.

Antik nümizmatikle uğraşanların aynı zamanda, eski Yunan diline de hakim olmaları gerekmektedir. Bugünkü Türkiye'nin, Roma İmparatorluğu devrinde ve daha sonra da Bizans dö­

neminde Yunanca konuşulan kentleri kapsaması nedeniyle, bu kentlerin sikkelerindeki harfleri yalnızca okuyabilmek ye­

terli değildir; yazıtlar bazen de yalnız kısaltmalarla ifade edil­

diğinden, daha büyük bilgiye ihtiyaç vardır.

(9)

Kitabımı okuyan, antik nümizmatiğin gelişimi, temelleri ve anlamı hakkında belli bir fikir edinecektir. Fakat bu, tıpkı yal­

nızca temel ders kitaplarının okunmasının yeterli olamayaca­

ğı gibi, bir nümizmat olmak için de yeterli değildir. Her bilim dalının öğreniminde olduğu gibi, nümizmatikte de önce bir giriş ve bir genel bakış, onun ardından da bilginin derinleşti­

rilmesi aşaması gelir. Ancak, bu şekilde kazanılan bilgi, ne ka­

dar geniş kapsamlı olursa olsun, buna deneyim eklenmezse, boş bir teori olarak kalacaktır. Nümizmatikte de yeterli bilgi, ası'l malzemeyle uğraşmakla ve uzmanlık bilgisi altında yapı­

lacak yoğun tasnif alıştırmalarından sonra edinilecektir.

Nümizmatiğin, sadece sikkeleri bir araya toplamak demek ol­

madığı, ancak onun yardımıyla yeni bilgilerin edinilmesi, es­

ki bilgilerin ise tekrar yorumlanabilmesine yarayan önemli bir bilim dalı olduğunun bu kitapta görülebileceğini umut etmek­

teyim.

(10)

- I -

/

GENEL ESASLAR

I I- NÜMİZMATİK SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI

İlk önce "Nümizmatik" sözcüğünün ne anlama geldiğini araş­

tıralım: Aslen Yunanca olan nömos "kanun” ve nömisma "ge­

lenek, ölçü ve sikke" den gelen sözcük, sikke bilimi anlamına gelmektedir. Sikkenin her türü ve biçimiyle uğraşmaktadır.

Sikke, belli bir ölçüye göre basılan madeni bir paradır ve ilkel devirlerden beri geçerli olan trampa yöntemleri yerine, daha kullanışlı bir değişim aracı olarak icad edilmiştir. Sikke, üs­

tündeki resim, işaret ve diğer sembollerin yardımıyla belli bir değer taşır. Böylece damgalanmamış ağırlıkların aksine, sik­

ke ağırlığının devamlı kontrol edilmesi gerekmemiştir. Ağır­

lığından gelen değeri, damgalar yardımıyla garanti edilmiş­

tir. Sikkedeki damgalar, sikkenin kaynağını göstererek, şika­

yet olduğu zaman, en azından bu kaynağa müracaat yolunu belirtmektedir.

1.2. METROLOJİK TEMELLER

Sikkenin kullanılmasından önce tüm ticaret, trampa yöntem­

leriyle yapılıyordu. Örneğin, bir inek satın almak isteyen, onun yerine belki birkaç tane kuzu veya belli bir miktarda, tam tar­

tılmış maden vermek zorundaydı. Gümüş ya da altına sahip olanlar ise, bunları belirli ağırlıklarda cepte taşımak zorun­

daydılar. Bu, çok erken devirlerden beri tam bir ağırlık siste-

(11)

minin gelişmesine yol açmıştır ve bu sistemle yüzyıllarca bü­

yük ve küçük çapta her türlü ticaret yapılabilmiştir. Ticaretin daha iyi bir biçimde yapılması için, en erken devirlerden beri kullanılan madeni parçaların, varlıklarının sikkenin ortaya çı­

kışında doğrudan etkili olup olmadıkları bilinmemektedir. Fa­

kat sikkenin icadı çok değişik tarihsel, ekonomik ve sosyolo­

jik koşullar gerektirmiştir. Öyle ki bu koşulların gerçekleşme­

sinden önce, sikkeye ihtiyaç duyulmadığını bir varsayım ola­

rak kabul etmek zorundayız. Bu, sikkenin ortaya çıkış tarihi ile ilgili düşünceler bakımından gerçekten çok önemli bir çı­

kış noktasıdır.

I.2.a. MEZOPOTAMYA AĞIRLIK SİSTEMİ

Sikkenin temeli maden ağırlıkları olduğu için, dünyanın en eski sistemlerine bakmamız gerekmektedir:

Tarih öncesi dönem Mezopotamya sında tüccarlar, arpa ve buğday tanelerine dayalı ilk sistemi kurmuşlardır. 180 tane­

den bir siqlu, 60 siqlu’dan bir manu ve 60 manudan bir biltu yapılmıştır.

1 biltu

60 1 manu

3600 60 1 siqlu

108000 180 3 1 gin-tur (küçük siqlu) 648000 10800 180 60 se (çekirdek-tane)

Bu sayılardan anlaşıldığı gibi, bu sistem seksagesimal basa­

maklarla yaratılmıştır. Adı geçen ağırlık adları, tümüyle as­

mak, tartmak" fiillerinden alınmıştır.

(12)

1.2. b. MISIR AĞIRLIK SİSTEMİ

Mısır sisteminin, ne çekirdekler ne de başka toprak mahsûlle­

rinden fakat yalnızca matematiksel kavramlara göre oluştu­

rulduğu anlaşılmaktadır. 10 kite veya 12 scty'den bir deben ve 10 debenden bir sep elde edilmiştir. Bu yüzden deben, iki anlamlı bir ünite olarak iki farklı ölçüyü kapsamıştır.

1 sep

10 1 deben

100 10 1 kite

120 12 1 scty

1.2. c. MEZOPOTAMYA'DAKİ FARKLI NORMLAR

Mezopotamya’daki ağırlık sistemi, hiç basit değildi. Arpa ve buğday çekirdeklerinin, doğal yapılarından dolayı birbirleri­

ne olan oranları 6/5 dir. Böylece tek bir sistem içinde 2 farklı ölçü vardır. Tüccarlar bunun dışında bazı gıda mahsûllerin­

de, arpa ve buğday gibi birbirleriyle belli oranlarda eşit olduk­

larını görmüşlerdir. Böylece, zeytinyağı, yumurta ve bal, son­

radan altın ve su bile sistem içine konmuştur. Bu karmaşık sis­

teme belki de -şimdiye kadar bilinmeyen- diğer doğal mah­

sûller de dahildiler. Başka bir ölçü de Mezopotamyalı tüccar­

lar tarafından bulunmuştur: 1 arpa manusunun hacmi, su ola­

rak tam 100 siqlu’nun ağırlığını vermektedir. 1 buğday manu­

sunun hacmi, su olarak aynen 100 siqlu arpa veya 83+1 /3 siq- lu buğday vermektedir.Bu miktarın su hacmi, 100 siqlu buğ­

day ve bunların su hacmi, 138+ 8/9 siqlu buğday karşılığıdır.

(Tüm bu kurallar, tek kollu terazi yardımıyla bulunmuştur.) Bu son sayı çok garip gelse de, antik kaynaklarda gerçekten bahsedilmiştir: M.S. 400 yılı civarında yazan Priscianus, eski

(13)

Atina'da 1 0 0 :1 3 8 + 8/9 oranında bulunan iki talanton'un m ev­

cut olduğunu söylüyor. Bu kaynak, yeni çıkan m etrolojik b u l­

gular ü zerine hazırladığım yayınım için de çok önem li olup, yukarıda bahsettiğim tezim i de desteklem ektedir.

D iğer doğal m ahsûller ile birlikte, liste şekline sokulabilen ve kolayca anlaşılıp uygulanabilen bir ağırlık sistem i yaratılm ış­

tır. Ö rneğin; belli bir m iktarda bal ölçm ek isteyen biri, bilm e­

diği kendi bal ağırlığını bulm ak için listeye göre gerekli arpa veya buğdayın çekirdek sayılarının yardım ıyla isteğini yeri­

ne getirebilm iştir.

Su2 Bal Yumurta Su 1 Yağ Altın Buğday Arpa

1161.3 1045.1 716.6 696.7 627.0 557.4 501.6 418.0 manu

19.3 17.4 11.9 11.6 10.4 9.2 8.3 6.9 siqlu

14.9 13.4 9.2 8.9 8.0 7.1 6.4 5.3 kite

Bu doğal sistemin, ilk önce Mezopotamya'da mı yoksa Mı­

sır'da mı geliştiği belli değildir. Fakat Mısır'da Mezopotamya ağırlık ölçüleri kabul edilmemiş, yalnızca sistemin özü esas alınmıştır; Mısır'daki gibi matematiksel ve entellektüel bir ev­

rime sahip olmayan Mezopotamyalı tüccarların, sistemin ge­

lişiminde alıcı olarak değil, verici olarak varsayılmaları gerek­

mektedir. Mezopotamya ve Mısır’daki ağırlıklar birbirlerinin karşıtı bir oran göstermektedir. Ortak ticaretin böylece biraz zorlaşmasına karşın bu gerçek, özel bir nedenden de kaynak­

lanmış olabilir. Ne de olsa, 1 Mezopotamya buğday manusu, 70 Mısır altın külçesi karşılığıdır. Genelde her 35 Mısır ağırlık birimi, her 27 Mezopotamya birimine eşittir.

M.S. 2. yy. yazarlarından Pollux, eski Atina talanton’u ile di­

ğer sistemler arasındaki oranları bize bildirmektedir: ona gö­

re, bir Mezopotamya biltu'suna 70, Mısır büyük sep'e 15, Su­

(14)

riye birimine 45 ve Kilikya (= belki Hitit?) birimine 30 tane Attik mna eşdeğer gelmiştir. 1 mna 430 g. olarak kabul edilir­

se, diğer birimler bu temelden hesap edilecektir. Pollux'un ifa­

desinden anlaşıldığına göre, bunların buğdaya ait olması ge­

rekir. Buğday en önemli gıda maddesi olduğu için, bu doğal­

dır. Yukarıdaki listede gösterilen değerler, Pollux'un hesabına göre elde edilmiştir:

15 Attik mna = 1 Mısır sepi = 6.450 g. (=gerçekten 10 sep; kite 6.45) 70 Attik mna = 1 Babil biltusu = 30.100 g. (manu 501.66 g.)

I.2.d. AĞIRLIK BİÇİMLERİ

Mezopotamya ağırlıkları genelde çekirdek veya fıçıcık biçi­

minde, bazen de ördek şeklinde yapılmıştır. Kullanılan başlı­

ca madenler, hematit ve granit idi. Mısır ağırlıkları, mantara benzerler ve çoğunlukla da bazalt ve dioritten yapılmıştır.

Prehistorik devirlerde diğer maddeler de belli biçimlerde ve belli ağırlıklarda üretilmiştir. Örneğin; demir, mızrak şeklin­

de. Dökülen, kesilen veya başka bir yöntemle işlenen her mad­

denin, belli bir ağırlığa göre imal edildiği tarafımdan saptan­

mıştır. Almanca'da Hacksilber olarak adlandırılan "yarılan gü­

müş", bu alanda çok önemlidir: biçimli bir üretim için öngö­

rülen ham maden, keser ile küçük ve kullanışlı parçalara bö­

lünerek belli ağırlık birimleri elde edilmiştir.

Kıbrıs'ta bulunan birkaç Elektron (altın ve gümüş karışımı) nuggeti (topağı) sikkeleri erken dönemlerde de varmış gibi göstermektedir. Enkomi'de çıkan ve M.Ö. 1100 yılı civarına ta­

rihilenen topaklar, yüzyıllar sonra Küçük Asya'nın batısında bulunan Elektron sikkelerine benzemektedir. Fakat bunun gi­

bi örnekler Kıbrıs'ta ve diğer yerlerde sikke olarak değil, sırf ağırlık birimleri olarak kullanılmışlardır. Daha önce de anlat­

tığım gibi, sikke gereksinimi duyulmamış, bunun yerine iyi

(15)

ayarlanmış elektron ve ona benzeyen diğer madenler yeterli bulunmuştur. Para yerine kullanılabilecek maddeye ise daima ihtiyaç duyulmuştur.

Şimdiye dek ağırlıkların gelişimini gözden geçirdik. Bundan sonra, esas konumuz olan nümizmatiği incelemeye başlaya­

lım. Bu konuya Kıbrıs'taki elektronlar, ideal bir köprü oluştur­

maktadır: çünkü Küçük Asya’da ve özellikle Lydia'da bulu­

nan doğal elektron yataklarının zenginliğinin yanı sıra, bu ma­

denin kolayca ayarlanabilmesi, doğal olarak, yapay üretime yol açmıştır.

Antik ham sikkelerin üretilmesi ile ilgili pek çok şeyi bilme­

diğimiz için, nadir buluntulara ve varsayımlara bağlıyız. Ele geçen döküm tablalarından (Çizim 1) belli bir fikir edinmiş ol­

mamıza rağmen bu, yeterli değildir. Sikkelere şekil verecek delikli kil tablada, eritilmiş madenden dökülen ham sikkeler, iyi ayarlanmış olamazlar. Resimde gösterilen yöntem, daha geç bir evreye ait olmalıdır. Erken devirlerde ise başka bir yön­

tem kullanılmış olmalıydı. (Çizim 2) Tek tek tartılan ve eriti- 1.3. ERKEN SİKKE TEKNİĞİ

D Ö K Ü M B A C A L A R I

Çizim 2. Tek tek dökiim yöntemi: Her sikke için belli bir metal miktarı tartıldıktan sonra eritilip dökülür.

(16)

A R K A Y Ü Z Ü ÖN Y Ü Z Ü

K E N A R Çizim 3. Sikkenin bilimsel bölümleri

len maden, kil çukurlarına dökülmüş ve böylece bu yöntem­

le her ham sikkeye istenilen ağırlık verilebilmişti. Erken dö­

nemden elimize ulaşan sikkelerin çoğu oldukça iyi ayarlan­

dıklarından, çizimde gösterildiği gibi bir yöntem kullanılmış olmalıydı.

I.3.a. BİLİMSEL BİR NESNE OLARAK SİKKE

Genel bir giriş içinde sikkenin bölümlerinin tek tek tanıtılma­

sı gerekir. Sikke genelde yuvarlak bir madeni disk olduğun­

dan, iki yüzü vardır: ön ve arka yüz (Çizim 3.) Ana yüz, her zaman ön yüzdür; burada sikkenin tek (ya da) en önemli ka­

rakteristik ifadeleri yer almaktadır. Ön yüzde en azından bir resim bulunur. Bunun yanında veya etrafında bir yazı da (le- jand) bulunabilir. Ön yüzde diğer işaret ve semboller de gö­

rülebilir, ama buna nadiren rastlanmaktadır.

Arka yüzde ilk önce -biraz sonra göreceğimiz gibi- yalnız bir çukur vardı. Bu çukurun içine resim veya benzeri semboller

(17)

oyulabiliyordu. Daha sonra, çukurun yerini, ön yüzdeki gibi ikinci bir resim almaya başladı. Bu resim, ön yüzdeki tasvire ek olarak anlaşılmalıdır. Resmin etrafında onu açıklayan bir yazı, (ön yüzdeki tasvir ile ilişkilidir) arka yüzde de diğer tüm işaretler bulunmaktadır. Bunların açıklanması için (ki bu, ön yüz için de geçerlidir) sikkenin yüzeyi, sağ ve sol alanlara bö­

lünmektedir. Genelde yalnız arka yüzde mevcut olan alt kı­

sımdaki bölüm, adlar (yani hükümdarların, memurların ad­

ları), darphaneler ya da değer sayıları için kullanılmıştır.

Sikkenin dış kenarı, antik nümizmatikte büyük rol oynamış­

tır. Helenistik dönemlerden itibaren, bazen darphanede çen- tiklenmiş kenar, özellikle madenin aşınmasına karşı bir önlem olarak görülmüştür.

Sikkenin tanımında bir ayrıntı daha önem kazanmaktadır: Sik­

ke basımı, yüzyıllar boyu aynı yoğunlukta yapılmıştır. (Çi­

zim 4). Bu bakımdan arka yüzler çapraz konumdadır. Ön yüz saat gibi kabul edilirse, sikke iki parmak arasında tutularak,

ÖN Y Ü Z Ü A R K A Y Ü Z Ü

12 12

Çizim 4. Sikkedeki yüzlerin "Saat konumu" (İ.Ö. 4. yy ’ın bir Ephesos örneğine göre): Arka yüzdeki damganın konumu ön yüze göre tarif edilir.

(18)

çevirildikten sonra arka yüzün yönü, ona göre (yani ön yüz­

deki saat konumuna göre) tespit edilmektedir.

1.3.b. BASIM TEKNİĞİ

Erken basım tekniğinin şöyle bir gelişme gösterdiği düşünül­

mektedir: İlk önce doğal maden külçesi (elektron), normal ağır­

lığına göre kullanılmıştır. (Çizim 5) Her örneğin, teker teker ve tekrar tekrar tartılması gerekmiştir; sonradan bu doğal to­

paklar eritilip, belli bir ağırlığa göre ayarlanmıştır. İnsan eli karıştığı andan itibaren şüpheli basımlar yapılmaya başlan­

mıştır - özellikle doğal elektronun yerine, metalürji teknikle­

riyle elde edilen gümüş ve altın kullanarak sikke basıldıktan sonra, bunları herkes kontrol etmeye başlamış ve bunun için de antik çağda ünlü olan Lapis Lydius taşı kullanılmıştır, fa­

kat bu da yetmemiştir. Bu nedenle sivri bir çivi ile sikkede bir çukurluk oluşturulmuştur. Bu kontrol vuruşu, aslında sadece özel bir yöntem olarak kral ve soyluların hâzinelerinde uygu­

lanmıştır. Böyle bir kontrol vuruşu sırasında maden külçesi, vuruşun etkisiyle fırlayacaktır. Bunun engellenmesi için bir altlığa temas etmesi gerekmektedir. Sikkenin altına bu iş için konan demir levhadaki izler sikkeye de çıkıyordu. Belki lev-

Çizitn 5. Erken elektron basımlarının biçimleri: ti) Doğal veya dökülmüş topak, b) Çekiçle vurulmuş topak, c) Çiviyle vurulmuş topak, d-f) Çeşitli altlıklarda basılan topaklar.

(19)

DAMGA Ç İ V İ S İ

haya ilk önceleri basit hatlar oyul­

muş daha sonra belirli tasarımlar, kazınmış ve sonunda gerçek an­

lamda resimler çizilmeye başlan­

mıştır. Fakat bu son aşamada res­

min fonunda yine ağ gibi çizgiler bulunmaktadır; herhalde bunu ge­

leneğe bağlılıkla açıklamak gereke­

cektir.

İlk basımlarda yalnızca üç temel öğe rol oynamaktadır: ham sikke, damga çivisi ve çekiç. (Çizim 6) Sert bir altlıkta duran maden topa­

ğına ucu törpülenmiş çiviyle bir vu­

ruşta çukurluk oluşturulmuş, topa- Çizjm 6 m (fgk kişm) basım ğm içine gömülen çivi ucu, made­

nin saf olup olmadığını göstermeye yaramıştır. Öte yandan, çivi ucunun biçimi, "darphane' nin tanımlanabilmesi için de kullanılabilmiştir. Çok küçük maden topaklarının dışında da­

ha büyük olanlarda iki ya da üç vuruş izi görülmektedir. Bun­

lar bazen bir tek çiviyle vurulduğu için tek aşamada basılma- dıkları belli olmaktadır. Birçok örnekte iki (genelde kare bi­

çimli çivi izleri, modern bilim tarafından Quadratum İncusum olarak adlandırılmaktadır.) çukur (Çizim 7) birbiri üzerine bin­

dirilmiştir.

Resim 1. Lydia'da basılan elektron­

larda görülebilen incusum’lar, hem kullanılan çivi uçlarının iz ve şekil­

lerini, hem de her iki vuruşun konu­

mu ve sonucunu oldukça iyi göster­

mektedir. Diğer elektronlarda görü­

len incusum’lar ise, daha az derin olabilmektedir. Ama çivinin amacı­

nın, topakta daha derin bir çukur aç- f

3

Çizim 7. Çifte damga basımı: İki çivi birbiri ardınca basılır.

(20)

mak olduğu anlaşılmaktadır. Böy- lece kontrol çivisi olarak da adlan- dırılabilen damga ya da damgalar vurulduktan sonra, elektron topa­

ğı çevrilip ön yüz için seçilen dam­

ga basılmıştır. (Çizim 8) Bu iki aşa­

malı basım yönteminde, daha ön­

ce basılan yüze, ikinci aşamada ba­

zen biraz dokunulmuş olması, bu varsayımı desteklemektedir. Ama bu temas, yalnızca topak sert bir altlıkla basıldığı taktirde oluşmakta­

dır: yumuşak bir altlık ise (örneğin, kumla dolu bir deri yas­

tık) böyle bir değişime yol açmamaktadır.

O O

Resim İ

Çizim 8. İki aşamalı basım yöntemi (Elektron ve Kroiseios ’larda): Arka yüzdeki damga vurulduktan sonra sikke çevrilir ve ön yüzdeki damga vurulur.

(21)

- I I -

EN ESKİ SİKKE BASIMI

II.I. LYDİA ELEKTRONLARI

Yukarıda sözü edilen tekniği Lydia sikkelerinin çoğunda gör­

m ekteyiz. Bunlarda in cu su m 'lar birbiri ardınca vurulduktan sonra, sikke çevrilerek ön yüze arslan başı figürü basılm ıştır.

R esim 2.

Sert olmayan bir altlık kullanılarak gerçekleştirilen bu işlem, genellikle arka yüzde hiçbir değişikliğe yol açmamıştır.

İlk ortaya çıkan sikkelerde, ön yüzde yer alan işaret ya da re­

simler büyük bir olasılıkla klan, kral, hanedan ya da bey ar­

malarıydı. (Çizim 9) Çünkü İ.Ö. 600 yılı civarında sikke bas­

ma hakkı, yalnızca yöneticilerin tekelindeydi ve kentlere öz­

gü bir simge yoktu. Kent simgeleri, ancak aristokrasilerin ye­

rini demokrasilere bırakmasından sonra kullamlabilmiştir.

Elektronlarda mevcut olan işaret, arma ve resimlerin sayısı o

Ön yüz Arka yüz

(22)

O. Y. A . Y.

Çizim 9. Elektron sikke basımı: Önyüzde, KlanlHanedan/Kral/Beyvb. arması;

arka yüzde, çivi izleri (örneğin iki farklı çividen üç vuruş).

dönemde sikke basabilecek olan kentlerin sayısından fazladır.

Arslan resmi ya da en azından protomu (ön kısmı) ve başı, Lydia krallığına özgüdür. Lydia kralı, aynı zamanda bir ars­

lan klanının şefi idi. Öte yandan, erken elektronlarda görülen arı motiflerini Ephesos ile ilişkili saymak çoğu zaman doğru değildir.

Arka yüzdeki vuruşlar tek, çift ve üçlü olabilmektedir: böyle­

likle sikkenin değeri anlaşılabilmiştir. Stater adındaki büyük birimde ve onun yarısında üç çukur, trite (üçte bir) ve hek- te de (altıda bir) iki çukur, daha küçük birimlerde ise tek çu­

kur bulunmaktadır.

Sikkenin ortaya çıkışı için kesin bir tarih vermek mümkün de­

ğildir. Çünkü sikke (yukarıda gördüğümüz gibi), ağırlıklar­

dan gelişmiş ve uzun zaman ağırlık olarak kullanılmıştır. Bu tez, nümizmatlar tarafından kolay kolay kabul edilmemekle birlikte, bir gerçek olarak görülmelidir. Geleneksel kanıya gö­

re metal diskin sikke niteliği, ham maden topağına birinci vu­

ruşla başlamaktadır. Ama bu vuruş, salt bir kontrol işlemi ola­

rak düşünülürse, söz konusu örneklerin klasik sikke olarak

(23)

kabul edilmemeleri güçleşir. Öte yandan, gerçek sikke aşama­

sına götüren yöntemlerin, nereden kaynaklandığını kesin bir şekilde söyleyebiliriz. Antik bir kaynağa (Pollux) göre ilk sik­

ke, kral Midas’la evli olan Kyme’li Hermodike tarafından ba­

sılmıştır: tarih olarak bu kişilerin bizi İ.Ö. 7. yy.'m başına gö­

türmesi yüzünden bunu asıl sikke ile bağlantılı görmek müm­

kün değildir. Bu olayın arkasında bence çok değişik bir ger­

çek yatmaktadır: Phrygia krallığı, en parlak döneminde, batı­

sındaki denize kadar uzanmak istediğinden, Kyme gibi önem­

li limanlar, bu krallığın dikkatini çekmiş olmalıdır. Paktolos çayında geçen ünlü banyo öyküsünde altından bedenini yıka­

yan Midas mythosu, Hermos (Gediz) bölgesindeki altın ma­

denlerinin kesinlikle Phrygia Krallarına ait olduğunu göster­

mektedir. Phrygia ran Kyme ile "evlenme" öyküsü ise zengin­

liğin dışarıdan gelen belirli bir etken ile birleştiği anlamını ver­

mektedir. Bu etken yalnızca dışarıdan, yani deniz üzerinden gelen doğudaki bir ağırlık sistemi (1.2) olabilir. Bu yüzden dam­

gasız olan basit elektron topakları, 7. yy.'m başlarına tarihlen- melidir. Onlardan sonra ilk basılan örneklere dek uzun bir sü­

renin geçtiğini söyleyebiliriz.

Bu yüzyılın başında, Ephesos'da Artemision'un erken yapı katlarında bulunan elektron sikkeler, burasının, sikkenin be­

şiği olmasa bile en azından ilk sikke basımlarının gerçekleşti­

rildiği çok önemli bir merkez olduğunu göstermektedir.

Artemision'da İngiliz hafirleri tarafından ortaya çıkarılan sik­

kelerin kazı raporunda verilen kesin buluntu yerlerine bakıl­

dığında, bu elektronların kasıtlı bir biçimde buraya gömüldü­

ğü belli olmaktadır. Ele geçen sikkeler çok çeşitli tiplerden oluşmaktadır. Gömme işleminin aynı anda yapılmış olması­

na karşın aralarında damgası olmayanlardan ("Hermodike to­

pakları") çok gelişmişlere dek birçok değişik tipler vardır.

Daha önce gördüğümüz gibi, gelişmenin belli bir noktasında, taramalı olan alana asıl resimler konmuştur.

(24)

Resim 3 (Bazı örneklerde, karşı kar­

şıya duran horozlar, taramalı fonda görülmektedir.) Büyük boyutlu sik­

kelerde resmin tümü görünürken, da­

ha küçük olanlarda yalnız bir kısmı görülebilmektedir: Bu bütün basım­

lar için tek bir damganın kullanıldı­

ğını gösterir. Böylece çok küçük sik­

kelerde, tüm resmin yerine -örneğin, yalnızca bir horoz başı- yer almakta­

dır. Bu örnekler erken basım tekniğinin önemli özelliğine ışık tutmaktadır. Artemision'da çok sayıda Lydia sikkesi de bu­

lunmuştur:

Resim 4. Her tipten yeterli örnekleri mevcut olup bunların hem ilk hem de sonraki arslan tasvirli serilere ait örnek­

ler vardır. İlk serilerde arslanın burnu­

nun üstünde dört ışınlı, siğil gibi bir çı­

kıntı bulunmaktadır. Bu, gerçekte, ars- lanın kükremesi sırasında kalkan kaşla­

rının üsluplaştırılmış şeklidir. İkinci seride bu siğil küçülüp, ışınlı bir topa dönüşmüştür. Bazı sikkelerde arslan başının önünde bir yazı görülür: yazı, Lydia alfabesi ile yazılmıştır ve bilim adamlarını çok uğraştırmaktadır.

Resim 5. Yukarıdan aşağıya doğru okunması gereken harfler, FALFET olarak anlaşılmalıdır. Bu ibarenin Lydia kralı Alyat- tes ile ilişkili olduğu sanılmaktadır. Bu yazılı tip, esasen, çifte arslan başını içeren bir damga idi. Ho­

roz örneğinde de belirttiğimiz gibi, tek bir damga, daha küçük topaklara da vu­

rulmuştur: Böylece Lydia sikkelerinde adı geçen isim, bir sikkede sağ, öbür sik­

kede sol kenarda bulunmaktadır. Tam bir örneğin (stater'in) şimdiye dek eli-

(25)

mize geçmemiş olması yüzünden, yazının tümünü bileme­

mekteyiz.

Lydia sikkelerindeki arslan başlarına bakarak, bu sikkelerin gelişim sürecindeki çeşitli aşamaları saptayabiliriz. Dört ışın­

lı siğilli tipi, en küçük ayrıntılarına dek Orta Asur çağındaki arslanlara benzetebiliriz.

Resim 6. Özellikle aşağıya sarkan ye­

le, ayırtedici bir öğedir. İkinci Lydia serisinde ise yele, yukarıya kalkıktır ve bunun benzerleri Babil’deki İştar kapısında bulunmaktadır. FALFET'li sikkelerde hem aşağıya sarkık hem de yukarıya kalkık yeleyi görmekte- yiz: yazıtlı tip, böylece birinci seriden ikinci seriye bir geçiş olarak kabul edilmelidir. En geç örnek­

lerde, arka yüzdeki vuruşlarla birbirine bağlanan başka bir ya­

zı görülmektedir. Elimizde bulunan iki örnekte yalnız -RKA- LIM yazısı okunabilmektedir. Lydia krallarının arasında böy­

le bir ismin bulunmamasından dolayı, FALFET’i bile Alyat- tes’e bağlamak istemeyen meslekdaşlarımız vardır. Elimde hiç­

bir kanıtın bulunmamasına karşın, -RKALIM ibaresinin arka­

sında Kroisos ( Rkas ’?) adının saklı olduğunu uygun bir var­

sayım olarak düşünüyorum.

Genelde Kroisos a bağlanan arslan protomunu gösteren sik­

keler, Lydia sikkelerinin sonunda yer almaktadır. Fakat bun­

ların hiçbirinde yazı yoktur.

Resim 7. Artemision'da çok ilkel -bir anlam­

da barbarca" denilebilecek- bazı örnekler ele geçmiştir. Bu tip, çok kaba bir arslan pen­

çesini göstermektedir. Çok küçük ve çok sa­

yıda olan sikkeler, nümizmatik biliminde geçerli bir kurala göre, yani kaynağından daha uzağa götürülmemesi nedeniyle, Ep-

(26)

hesos'a ait olmalıdırlar. Küçük topaklarda yer alan arslan pen­

çesi biçimini diğer örneklerle karşılaştırırsak Malatya’daki ka­

bartmalarla da çok yakın bir benzerlik buluruz.

Pençeli sikkelerdeki incusum'lardan biri, Lydia sikkelerinde de görülmektedir.

Resim 8. Bu vuruş erken dönem serisinden beri vardır. Bövle

bir bağlantı, pençeli tiplerin de Sardes’te basılmış olduğunu göstermektedir. Buna karşın yukarıda bahsedilen nümizma- tik kuralını düşünerek başka bir gerçeği de hesaba katmamız gerekir.

Çoktan beri Lydia'nın etki alanında bulunan Ephesos bölge­

sinde, I.O. 7. yy.'ın sonunda yönetimi ele geçirilen tiran, Sar- des yanlısı bir politika izlemiştir. O zamanki tiran Meles, Lydia kralı Alyattes'in damadıydı. Bu bakımdan Ephesos için bası­

lan sikkelerin, Sardes’te darbedilmiş olmaları bizi şaşırtma- maktadır. Bu kanıt daha önce de gördüğümüz bir gerçeği des­

teklemektedir. Buna göre, Ephesos'un simgesi olan arı, erken devir sikkelerinde yoktur. Çünkü Meles, kendi hanedanı adı­

na sikke bastırmış olup tanrıçanın simgesini kullanmamıştır.

Üstelik Meles'in akropolisi, Artemision'un çevresinde değil, Koressos olarak adlandırılan bir tepede yer almıştır. Öte yan­

dan Meles, ayrı bir arma yerine, Alyattes'in damadı olarak Lydia armasının bir parçasını (yani yalnızca arslanın pençesi­

ni) kullanmak için izin almıştır.

1986 yılında Artemision’da yapılan kazı sırasında küçük bir sansasyon olarak 7 tane elektron daha elimize geçmiştir. Ara­

larında pençe figürlü bir örnek de vardır. Ama ben, üzerinde

(27)

karşılıklı iki erkek domuz başının görüldüğü bir örneği özel­

likle vurgulamak istiyorum : başlarının arasındaki harf ka­

lıntıları -FETA- olarak okunabilecektir. Başka bir örnekle bir­

likte şimdiye dek, -FETAL- belli olmuştur. Bu isim parçasının önüne FAL- koyarsak, FALFETAL(im?) ile yine Alyattes orta­

ya çıkmaktadır, "-lim-" son hecesinin Lydia dilinde mülkiyeti ifade etmesi, bu tür yazıtlar taşıyan sikkelerin belli bir kişiye ait olarak darpedildiklerini belgelemektedir. Bu alanda son söz kesinlikle söylenmemiştir. Çifte domuz başlı sikkeyi de Alyattes e ait olarak görürsek, bu, onun, aynı zamanda domuz klanının şefi olarak görülmesi gerektiğini gösterir. Ephesos’un kuruluş öyküsünde rol oynayan erkek domuz motifi bu ko­

nuda çok önemli bir ipucu olarak görülebilmektedir.

Bilindiği gibi Artemision da her tür altın gümüş ve kıymetli objeler bulunmuştur. Bunlar arasında küçük bir altın tanrıça heykeli, özellikle dikkatimizi çeker: çünkü bu, tam 1 + 1/2 sta- terin ağırlığında (21 g.) olup, binlerce diğer örnekle birlikte, bu tür eserlerin, her zaman belli bir ağırlığa göre üretilmiş ol­

duklarını göstermektedir.

Elimizde birkaç örneği bulunan çok ünlü ve aynı zaman son erece tartışmalı bir sikke tipinde sağa doğru bakan bir geyik bulunur. Üstünde sağdan sola doğru, PHANOS EMİ SEMA yazılıdır.

Resim 9. Bu, bugüne dek "ben Phanos’un işaretiyim" diye an­

laşılmıştır. Böylece Lydia sikkelerinde olduğu gibi burada da bir mülkiyet biçimi, yani sikke­

nin sahibi veya sikkeyi yaptıran söz konusudur. Çok kısa bir sü­

re önce yayımlanan bir makale­

ye göre Phanos, Phanai kenti ol­

malıdır. Daha önce geyikten dolayı Ephesos'a, şimdi ise filo­

lojik nedenlerle Phanai'ye ait ol-

(28)

duğu düşünülen tipin yorumunu henüz daha tam olarak ya­

pamadık. Phanai'ye aitse bir kentin adına basıldığı için sikke daha geç bir döneme (İ.Ö. 500 yılına doğru) tarihlendirilme- liydi. Fakat geyik motifi bir şehir arması olarak ortaya çıkma­

dığı için, bu açıklama yeterli değildir. Phanos basımının, ya­

zılı Lydia sikkeleri gibi bir aristokrat tarafından yaptırıldığı daha olası görünmektedir. Phanos sikkesinin arka yüzünde üç tane farklı in cu su m vardır. Bunların kafes biçiminde tara­

malı olması, eskiden tanmabilmeleri için rol oynamıştır.

II. 2. YUNAN ELEKTRONLARI

Elektonlarda yüzlerce tipe rastlanır. Gün geçtikçe yeni yeni tipler ortaya çıktığından, gelecekte daha zengin bir tip dağar­

cığıyla karşı karşıya kalınacağı düşünülebilir.

R esim 10 a-b. Genelde İ.Ö. 7. yy.'m son çeyreği ile Kroisos ça­

ğı arasına tarihlendirilen erken elektronlarla, genel sanatın ge­

lişimi de takip edilebilmektedir. Böylece iki örnekte, tam ar-

(29)

kaik bir teke protomu ve sola doğru bakan arslan başı görül­

mektedir: bu son tip, nümizmatlar tarafından Phokaia basımı olarak kabul edilmektedir. Fakat ağırlığından dolayı bu sik­

kenin Eski Smyrna'ya ait olabileceğini de düşünebiliriz.

Genellikle elektron sikkeler ağırlık açısından, üç grupta sınıf­

landırılabilir: Lydia-İonia (Miletos, Fenike ya da Babil), Pho­

kaia ve Samos sistemi olarak adlandırılan sistemlerin, aslında tek bir sistem olduğu görülmektedir. Svvastika (gamalı haç:

arslan gibi bir güneş sembolü) tipinde hem Lydia hem de Pho­

kaia ağırlıklarına uyan örneklerin çok sayıda bulunması ne­

deniyle, bu bütünü başka bir açıdan yorumlamamız gerek­

mektedir. Tek bir sistem olarak kabul edilirse, ilginç bir sonuç ortaya çıkar; çünkü böylece tam birimden 1 /144'e kadar 22 ta­

ne ağırlık basamağı ortaya çıkmaktadır. Araştırmalarıma gö­

re, adı geçen "farklı" sistemler, aslında Mısır sisteminden kay­

naklanmaktadırlar. "Lydia" grubundaki stater, 14.333 g.'dır;

"Phokaia" grubundaki birim ise 16.12 g. ağırlığında olduğun­

dan, bunların Mısır altın ve yağ birimleriyle bağlantılı olma­

sı gerekmektedir. Diğer ürün birimleri de mevcut olabilece­

ğinden Mısır sisteminin elektronlar için tümüyle kullanıldığı bir gerçek olarak görülmektedir. Erken basımlarda, her arının Ephesos kaynaklı olduğunu düşünmemek gerektiğini öğren­

miştik. Fakat bazı (genelde saf olmayan, yani altını az, gümü­

şü çok olan) elektronlarda görülen basit arı tipini, Ephesos ba­

sımı olarak kabul edebiliriz.

Resim 11. Arıyı yana doğru yürür biçimde gösteren diğer bir tip ise ola­

sılıkla kente ait değildir. Buna göre resimdeki basit arı tipinin elektron basımı döneminin sonunda, yani Kroisos zamanında basılmış olduğu ortaya çıkmaktadır.

(30)

II.3. KROİSOS BASIMLARI

Eski Lydia derebeylik sistemini tümüyle değiştiren Kroisos, yerel aristokratik hükümetlerin yerlerini demokratik yöneti­

me bırakmalarını kolaylaştırmıştır. Buna bağlı olarak da, kent armaları yaygın bir biçimde sikkelerde yer almıştır. Özellikle Kroisos tarafından kuşatılan Koressos, savunma hareketi ola­

rak akropolisi bir halatla Artemis tapınağına bağlandıktan son­

ra, ancak Ephesos adı altında tanrıçanın kutsal şehri olmuş­

tur.

Sırtları birbirine dönmüş biçimdeki boğa ve arslan protomla- rını gösteren elektron bir stater böylece iki klan hayvanını bir­

leştirmektedir. Boğanın eski Phrygia'ya ait olduğunu tespit edebiliriz; Mezopotamya kaynaklarına göre Muşki olarak ad­

landırılan Mita'nın (Midas) halkı, Yunanca möschos ile "boğa halkı" anlamına gelmektedir. Lydia arslanı ile birlikte duran boğa da öyle görülebilmektedir: Kimmer saldırısı sırasında or­

tadan kalkan Phrygia Krallığı (Midas o zaman boğa kanı içe­

rek intihar etmişti) daha sonra Lydia’nın egemenliği altına gir­

miştir. Ve iki klan artık birleşmiştir.

Resim 12. Ünlü Kroiseios sikkelerinde bu iki hayvan, yeni bir duruşta karşımıza çıkmaktadır, karşı karşıya duran arma hay­

vanları, soldan sağa bakan arslanın, boğaya hakim olduğunu göstermektedir. Kroisos çağma tarihlenebilen sikke basımın­

da, elektrondan vazgeçildikten sonra, hem altın hem de gü­

müş ayrı ayrı kullanılmıştır.

Bu olgu, Lydialılar'ın altın ve gümüşten ayrı ayrı sikke bas­

tırdığını yazan Herodotos ta­

rafından da doğrulanmada­

dır.

Kroiseioi, ağırlıklarıyla yine Mısır sistemine uymaktadır.

10.75 g.'lık sikke, Mısırlı çifte

(31)

arpa biriminin karşıtıdır. İkinci bir aşamada Kroisos, altın sik­

kelerini 8.06 g.'a düşürüp Atina'da kullanılan ağırlıklara uya­

bilecek bir orana getirmiştir.

II.4. PERS BASIMLARI

Kroisos'un ağırlık reformu, Kroiseioi’e göre basılan Pers da- rik'lerine bile etki etmiştir. Diz çökmüş, ellerinde mızrak ve yay tutan kralı gösteren sikkeler, batı ile yapılan ticaret için basılmıştır.

Resim 13. Bu nedenle Achemenid çağında kullanılan Mezo­

potamya sistemi yerine, batıda geçerli olan Mısır sistemi ter­

cih edilmiştir.

Dareikos adı, ya Darius ya da Pers altını sözünden gelmekte­

dir. Fakat yeni bir yorumumda, darik ile drahmi arasındaki benzerliği (d-r-k) tartışmalı olarak görmekteyim.

Darik'teki kral biçimi zamanla değişmiştir. Kral artık okçu ola­

rak gösterilmiştir. Bunun dışında hiç başka bir tip kullanılma­

mıştır. Böyle tutucu basımlar, hemen tanınabilmesinden dola­

yı dış ticarette çok rağbet görmüştür.

(32)

/

- I I I -

ARKAİK DEVRE

Attika'da İ.Ö. 6. yy.’da görülen Küçük Asya sikkelerine ben­

zeyen örneklerin (yani değişik armalar taşıyan tipler) ardın­

dan, demokrasi çağı ile birlikte, özellikle gümüş sikkeler de basılmaya başlanmıştır.

Genellikle, artık ön yüzde şehrin arması, bazen de kent ismi­

nin baş harfi (inisyali) yer almaktadır. (Çizim 10) Örneğin, Ke- os adasındaki Koressia'nın sikkelerinde -K- harfi yerine arka­

ik koppa ve mürekkep balığı motifi görülmektedir. Arka yüz­

de basit çivi yerine, muntazam bir şekilde oyulan incusum

Ö.Y.

M . Ö

6.yy

Çizim 10. Arkaikpimiiş sikke biçimi (Keos Adası'ndaki Korcssia'da basılmış bir örneğe göre): Ö.y'de kentim simgesi ve adının ilk harfi, a.y. 'de quadrum incusum (oyulmuş kare).

A.Y.

(33)

damgası yer almaktadır. Bunun gibi yel değirmeninin kolla­

rına benzeyen kareler, gerçekte swastika ve güneş sembolünü göstermekte olup, Aigina adasında bulunmaktadır. Bunu ar­

kaik Ephesos sikkelerinde de görebilmekteyiz: ön yüzdeki arı motifi yanındaki E $ harfleri, kentin adını göstermektedir.

R esim 14. Daha sonra Ep- h esio n yazısı ile tüm ad or­

taya çıkmaktadır: adın ge- netif hali, daha önce Alyat- tes ve Phanos sikkelerinde olduğu gibi Ephesos halkı­

nın sahipliğini bildirmekte­

dir. Kent adları, genelde kı­

saltılmış halde yazılmıştır ve Roma çağından önce olduk­

ça enderdir.

Ünlü Atina sikkelerinde önceleri arkaik Athena başı kentin kutsal simgesi olarak görülmektedir. Artık arka yüzde, zaman zaman resimsiz incusum yerine, resimli bir damga yer alabil­

mektedir: fakat geleneklere bağlılık nedeniyle bu resim, hala çukur içerisinde bulunmaktadır. (Çizim 11) Atina’da tanrıça-

Ö.Y. A Y .

Çizim 11. Arkaik gümüş sikke biçimi (Atina 'da basılmış bir örneğe göre): Ö.y. 'de kentin koruyucu tanrıçasının başı, a.y. 'de kareye oyulmuş onun simgesi baykuş.

(34)

nın kutsal hayvanı, yani baykuş, değişikliğe uğramadan kul­

lanılmaya devam edilmiştir. Bazen kentin adı, arka yüze ya­

zılmıştır.

Klasik devirde de varlığını sürdüren aynı tip, ne kadar değiş­

miş olursa olsunbasılmaya devam etmiştir. Burada şunu vur­

gulamam gerekmektedir:

Resim 15. Sikkelerde görülen damga resimlerinin, diğer sa­

natların daima bir aynası ol­

dukları kabul edilirse de, ko­

nunun üzerinde titizlikle du­

rulmalıdır. Sikkeler, küçük bi­

rer obje oldukları için, genel­

likle hızlı bir gelişmeye ayak uyduramamış ve sikke kalıp­

larını hazırlayanların yetenek­

leri de, her zaman büyük sa­

natın düzeyine ulaşamamış­

tır. Bu nedenle sikkeleri, ortaya koydukları sanat düzeyine gö­

re tarihlendirmeye kalkışmak, çok yanlış sonuçlara yol açabil­

mektedir.

Günümüze, Yunan dünyasından çok sayıda dört drahmilik gümüş sikke ulaşmıştır. Bu tip büyük örneklerde bile, nümiz- matın işi her zaman kolay olmamaktadır. Bunu silik olan ve ince ayrıntılarım kaybeden tetra drahmilerden kolayca anla­

yabiliriz.

HI.I. YENİ BASIM TEKNİĞİ

Erken devir basımının iki aşamada yapıldığını gördükten son­

ra, İ.O. 6. yy.'da kullanılmaya başlanan yeni bir tekniği göz­

den geçirelim: (Çizim 12) Nümizmatik bilimine göre başlan­

gıçtan beri kullanıldığı kabul edilen örs basım tekniğinin, ye-

(35)

öns

Çizim 12. Tek aşamalı klasik basım yöntem i: Sikke tek vuruşla basılır.

rıi araştırmalarım sonucunda çok daha geç devirlerde (İ.Ö. 500 yılına doğru) ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bu yöntemde, ön yüz için yapılan damga (ya da kalıp), sağlam duran bir örse monte edilmiştir. Bunun üstüne konan ham sikke, yukarıdan vurulan arka yüzün damgasını taşıyan çivi ile basılmıştır. On yüz damgasındaki kabartmanın içbükey, arka yüzdekinin de dışbükey oyulması nedeniyle, sikkenin yüzleri hemen fark edilebilmektedir.

Klasik olarak adlandırılabilen bu basım yönteminin, oldukça iyi düzenlenmiş bir darphaneye ihtiyacı vardır. Bir kişinin iki elini kullanarak sikke basabilmesine karşın bu iş birkaç kişiy­

le daha hızlı bir tempoda yürütülecektir. (Çizim 13) Böylece büyük bir darphanede yalnızca esas basım çalışmaları için üç kişi gerekmektedir. Bunlardan biri daha önce hazırlanan ham

(36)

b a s i l m i ş S İ K K E L E R

D A M G A T UT U C U

^ ^ ^ J R U C U

Çizim 13. Klasik darpha­

ne, İ.Ö. 5. yy'daıı başla­

yarak iiç kişi birden görevlidir.

sikkeleri örse koyacak, diğeri çiviyi elle veya pense ile ham sikkenin üstünde tutacak, üçüncüsü de çekiçle çiviye vuracak­

tır. Böyle bir ekip, çok sayıda sikkeyi kısa bir sürede darp ede­

bilecektir.

Antik Çag dan birkaç kalıp örneği elimize geçmiştir. Bunların tümü konik bir madeni çivinin alt yüzlerine oyulmuştur. Bu teknik Ortaçağ'a kadar değişmemiş olup, Arap dirhem bası­

mı için bile uygulanmıştır.

III.2. YUNAN AĞIRLIK SİSTEMİ

Şimdiye dek gördüğümüz örnekleri (belki biraz aşırı olsa bi­

le) birer sikke olarak kabul etmeyip, darp edilmiş ağırlıklar olarak görmemiz nedeniyle, Yunan ağırlık sistemine bir göz atmamız gerekmektedir. Mezopotamya daki gibi seksagesi- mal kademelerle yapılan sistem, bir talanton'da 60 mna'yı, bir mna'da 100 drahmi'yi ve bir drahmide 6 obolos'u göstermek­

tedir: Mevcut olan ağırlıklara göre bu sistem, obolos üzerin­

den Mısır sistemine bağlanmaktadır: 0.716 g. lık obolos, Mısır yağ biriminin onda birine eşittir.

(37)

1 talanton = 25.800 g.

60 1 mna = 430.0 g.

6000 100 1 drachmi = 4.3 g.

36000 600 6 1 obolos = 0.7166 g.

Talanton sözü, taşımak anlamında olup, Mezopotamya'da­

ki biltu ile aynı anlama gelmektedir. Mna, doğudaki manu dan kaynaklanmaktadır. Antik çağda başlanan ve günümüzde de kabul edilmiş olan geleneğe göre, drahmi "kavramak" mana­

sına gelip, bir elin altı tane demir obolosu (çubuk) kavrayabi­

leceğini belirtmektedir. Bu çubuklardan gerçekten Olympia’da bulunmuş olmalarına karşın, bu düşünceye ihtiyatla yaklaş­

malıyız. Daha önce de söylediğim gibi, drahmi sözünün bu­

na çok benzeyen darik'le karşılaştırılması gerekmektedir.

Yunan ağırlık sistemi, seksagesimal olarak görünüp bu şekil­

de Mezopotamya'daki sistemden kaynaklanmış olmasına kar­

şın, yüz drahmilik mna, burada bir değişimin olduğunu gös­

termektedir. Mısır sep'inin yüz kite'ye eşit olması bize her iki sistemin arasında olasılıkla bir karışım olduğunu belirtmek­

tedir.

(38)

/

- I V -

KLASİK DEVRE

Sikke veya sikke biçimindeki ağırlıklar, İ.Ö. 6. yy.'da çok hız­

lı bir şekilde tüm Yunan dünyasına yayılmıştır.

Resim 16. Özellikle Büyük Yunanistan olarak adlandırılan Güney İtalya ve Sicilya'da, bu yeni kavram büyük il­

gi görmüştür. Poseido- nia'da İ.Ö. 530 - 490 tarih­

leri arasında basılan bir sta- ter'de (şim di, didrahm i olarak geçerli birim ), üç dişli zıpkın atan Poseidon görülmektedir. Figür bü­

yük bir ustalıkla işlenmiş­

tir. Burada, kent adı kısalt­

ması aşağıdan yukarıya doğru ve ters yazılmıştır.

Genel olarak Büyük Yunanistan, o dönemin uygarlık dünya­

sını sikke alanında büyük ölçüde etkilemiştir. Batıdaki yük­

sek sanata bağlı yapılan damga resimlerinin, Ege’de paralel­

lerine rastlanmıştır.

Resim 17. Thasos adasında İ.Ö. 500 civarında basılan stater'de, Nymphe'yi kaçıran bir Silenos görülmektedir. Bu hareketli sah­

ne, sikkenin dairesine büyük bir ustalıkla yerleştirilmiştir. Bu

(39)

gibi gelişmiş örnekler ka­

lıpların hazırlanması için gerçek sanatkarların gö­

revlendirildiğini göster­

mektedir. Elektron sikke­

ler, Kroisos'tan sonra bi­

le basılmaya devam edil­

miştir. Böylece İ.Ö. 6.

yy.’da Khios adasında sfenks'i, İ.Ö. 500 civarın­

da Kyzikos'ta okçu He- rakles'i; İ.Ö. 480'de Les- bos adasında domuz protomunu betimleyen örnekler yaratılmıştır. Kyzikos'taki elektronlarda çok sayıda değişik (bazen yüksek bir sanatla işlenmiş) tiplere rastlanmak- tadır; söz konusu sikkelerin bu kentte basılmış olduğunu be­

lirtmek amacıyla, yan işaret olarak kentin arması, yani ton ba­

lığı motifi eklenmiştir.

Atina'da İ. Ö. 5. yy. başlarında bir dekadrakm on'da (on drakh- milik) süslü miğferli bir Athena başı görmekteyiz. (Çizim 14)

O.Y. A.Y.

Çizim 14. Klasik gümüş sikke biçimi (Atina'da basılmış bir örneğe göre).

(40)

Bu erken basımların tarihlendirilmesinin özellikle sanat tari­

hi yöntemleri ile mümkün olacağını vurgulamak gerekmek­

tedir. Mevcut olan en ince ayrıntılar bile, çok önem kazanmak­

tadır. Örneğin, miğferde bulunan üç zeytin yaprağının, Ma- rathon'daki zaferin simgesi olduğu öne sürülmektedir.

Resim 18. Syrakusa'da ay­

nı dönemde basılan bir de- kadrakhmon'da Artemis Arethusa'nm klasik baş bi­

çimi görülmektedir. Sikke kenarındaki yüzen yunus balığı figürleri Syraku- sa'nın deniz kenarında bu- lunduğuna işaret eder.

Yukarıdan aşağıya (ret- rograt) yazıtta SYRAKO- SİON sözcüğü görülmek­

tedir.

Resim 19. Etna kentinde İ.Ö 476'da basılan bir tetradrakh- mon'da bir Silenos başı görülmektedir. Silenos' un içtiği şarap­

tan biraz sarhoş olduğu, yüz ifadesine bakıldığın­

da anlaşılmaktadır. Boy­

nunun altındaki böcek, yan işaret olarak eklen­

miştir. AITNION yazısı yine retrograttır.

İ.Ö. 5. yy'da Korinthos'ta ünlü Pegasos staterleri basılmıştır.

Resim 20. İ. Ö. 460'a ta- rihlenen bir örnekte, ön yüzde kanatlı at Pegasos

(41)

ve koppa harfi (Korint- hos'un inisiyali), arka yüz­

deki incusum'da miğferli Athena başı yer almıştır.

Ön yüzdeki at motifi dola­

yısıyla, bu sikkeler Antik- çağ'da poloi yani "taylar"

olarak adlandırılmıştır.

Naksos adasında aynı dö­

nemde (İ.Ö. 460’ta) basılan tetradrahmilerde, Diony- sos başı ve arka yüzde kyliks’ten şarap içen Sile- nos karşımıza çıkmaktadır. Dionysos başı, hala arkaik karak­

ter gösterirken, oturan Silenos gelişmiş bir pozda çizilmiştir.

NAXION yazıtı soldan sağa yazılmıştır.

Bu gibi örneklerde, sikkenin iki yüzünün aynı şekilde işlen­

mediği belli olmaktadır; ön yüzdeki resim geleneksel biçim­

de eskiye bağlı kalırken, arka yüzdeki sahne ise bunun aksi­

ne yeni gelişimlere uğramıştır.

İ. Ö. 5. yy'ın ortasında Atina’da basılan sikkelerdeki baykuş­

lar, hala derin bir çukur içerisinde bulunmaktadır.

Resim 21. Kuşun kendisi ise geleneksel tutuculuğa karşın biraz daha canlı işlenmiştir.

Genelde Atina'nın basımları, yavaş bir gelişim göstermek­

tedir; eskiden bulunmuş şek­

lin değiştirilmesi düşünülme­

miştir.

Klasik sikke biçim inde, ön yüzde yine kent simgesi, yani

(42)

Ö .Y. A .Y

Çizim 15. Klasik gümüş sikke biçimi (Khalkidik Birliği'ne ait bir örneğe göre.

özellikle tanrı başı, arka yüzde ise -incusum'dan tamamen vazgeçildikten sonra- oldukça düz bir alanda kentin ya da tan­

rısının işareti bulunmaktadır. (Çizim 15) Bir örnekte, Apollon başı yanında lir görülmektedir. Bu basım, İ.Ö. 400'den önce Khalkideon adı altında kurulan bir kent birliği için yapılmış­

tır. Bunun gibi bazı birlikler, Attika Deniz Birliğinden sonra zaman zaman bir araya gelmişler ve birkaç kent için, tek ve­

ya özdeş sikke basımına gitmişlerdir.

Resim 22. Trakya'daki Mende'de İ. Ö. 5. yy’m ikinci yarısında basılan bir tetradrahmide, bir katınn üstünde yatan Dionysos, şaraptan ağırlaşan başıy­

la baygın düşmüş, sanki boş boş bakmaktadır. Son derece ustaca işlenmiş olan sahne, yüksek sana­

tın örneklerine benzemek­

tedir.

(43)

Arka yüz

Resim 23. Syrakusa'da İ. Ö. 5. yy'ın sonunda basılan yüz leit- ra'lık altın biriminde, Artemis’in başı genç bir kız olarak res­

medilmiş ve önünde SYRAKOSION ile EYAI sözcükleri yazıl­

mıştır. Euainetos olarak okunabilen isim, sikke kalıpçısının imzasıdır. Böylece ünlü bir sanatkar, bu sikkenin kendi elin­

den çıktığını dünyaya duyurmak istemiştir. Klasik evrenin so­

nuna doğru sikke, artık belli bir ağırlıkta ve belli değerde bir değiş tokuş aracı olmanın ötesinde, estetik kaygının ağır bas­

tığı bir tür sanat eserine dönüşmüştür. Syrakusa'da basılmış olan sikke bu yeni anlayışa iyi bir örnektir: Arka yüzünde He- rakles, Nemea arslanıyla mücadele ederken gösterilmektedir.

Yiğitçe mücadele eden bu iki rakibi sikkenin dairesel yüzeyi­

ne büyük bir ustalıkla yerleştirmeyi başaran sanatçı, gerçek­

ten ön yüze imzasını koymakta çok haklıdır.

Buna benzeyen çeşitli örnekler vardır. Akragas'ta İ.Ö. 411'de basılan bir tetradrahmide, iki kartal, yakaladıkları tavşanı ye­

mektedirler. Çok doğal bir üslupta çizilen bu sahne, kalıpçı­

nın yüksek sanat gücü karşısında bizi hayrete düşürmektedir.

Aynı dönemde Syrakusa'da basılan bir dekadrahmide bir Ar- temis başı ve yunus balıkları görülmektedir. Tanrıçanın yüzü, tam bir klasik ifade taşımaktadır. Saçları da son derece şeyta­

ni bir biçim almıştır.

(44)

Yine aynı dönemde ve aynı şehirde basılan diğer bir tetrad- rahmide, Athena'nın miğferli başını cepheden görmek müm­

kündür.

Resim 24. Saçlar klasik yü­

zünün yanaklarından, bir nehir gibi aşağıya akmak­

tadır. Süslü püslü olan miğ­

ferin, alın kısmında kalıp­

çı Eukleides'in adı okun­

maktadır. Yüksek sanatta­

ki gibi, sikkelerde de yeni gelişmeler kullanılmıştır;

böylece tanrıçanın yüzü, profilden değil de cephe­

den gösterilmiştir.

Aynı yıllarda Syrakusa'da basılan bir başka dekadrakhmide cepheden gösterilen Arethusa yüzü büyütüldüğünde (bu tip kabartmalar küçük objeler için tasarlanmış olsa da) onun yük­

sek sanat eserlerindeki kadar detaylı ve muntazam işlendiği görülür. Gerçekten de, duvar kabartması olarak büyütülse bi­

le, bu küçük sikkedeki figür, niteliğinden hiçbir şey kaybet­

meyecektir.

O dönemde Büyük Yunanistan'ın sikke sanatı alanında, heye­

can verici birçok örnek yaratılmıştır. Çok daha geç olan Ba­

rok çağındaki gibi, olağanüstü başarılar birbirini izlemiştir. İ.

Ö. 410'da Katane şehrinde basılan bir tetradrahmide, Apollon başı cepheden görülebilir. Yüz ifadesi, bir erkekten çok neşe­

li bir kızmkini andırmaktadır. Sikke böylelikle sanatçıların us­

talıklarını ortaya koydukları özgür bir uygulama alanı olmuş­

tur.

(45)

- V -

ETRÜSK SİKKELERİ

İtalya topraklarında ortaya çıkan Etrüsk kültürü de, sikke ba­

sımına katılmıştır. Bu sikkelerin biraz ayrı bir konuma sahip olmalarından ötürü burada yalnızca tek bir örneği gözden ge­

çirmek yeterli olacaktır: İ. Ö. 5. ve 4. yy'da İtalya'da basılan sikkeler, aynı yıllarda Yunan ülkelerinde görülen sikke biçim­

lerinden çok farklı damga resimleri taşımaktadır.

Resim 25. Bunlardaki arslan ba­

şı figürü, çoktan beri kaybolan Lydia elektronlarınkine benze­

mektedir. Arslan başının altında yer alan rakamlar, sikkelerin de­

ğerini 50 ve 25'lik olarak bildir­

mektedir: bunlar, litra (libra) ağırlık birimine işaret etmekte­

dir; rakamlar, altın ve gümüş sik­

kelerin değerini bakır oranında göstermektedir: 1.6 g'lık altın, 25 litra değerindedir. Etrüsk sikkelerinin arka yüzlerinin boş bı­

rakılmış olması, bunların daha çok birer ağırlık olarak düşü­

nüldüğünü ortaya koymaktadır.

Sikke ağırlıkları, Mısır yarım sep'inin (322.5 g) kullanıldığını göstermektedir. Bu, libra olarak Roma'daki temel ağırlık biri- nıi olmuştur. Bu alanda da, Etrüsk uygarlığı köprü olarak hiz- naet vermiştir.

(46)

- V I -

/

GEÇ KLASİK EVRE

İ. Ö. 5. yy'ın son yıllarında Peloponnesos savaşından sonra, Küçük Asya'nın batısındaki bir birlik basımı çıkarılmıştır.

Resim 26. Byzantion, Kyzikos, Ephesos, Samos, İasos, Knidos, Rhodos ve belki de Lampsakos'ta basılan sikkelerin ön yüzünde, yılanları boğan çocuk Herakles ve SYN yazısına rastlanmaktadır.

Syn, savaş birliği anlamına gelen symmakhia sözcüğünün kısaltıl­

masıdır. Arka yüzlerde ise kent simgeleri (Ephesos'ta arı vb.) yer almaktadır.

Bu tip genelde, İ. Ö. 394'te yapılan deniz savaşma bağlanmış­

tı: O zaman Atinalılar, Spartalıları Knidos'ta yenmişlerdi. Ama, üç drahmi (bence iki Pers siglos'u) değerindeki sikkelerin ba­

sılması için gereken paranın, yani gümüşün nereden geldiği açıklığa kavuşamamıştır. Spartalılarm sevilmediği düşüncesi ise yalnız Atina tarafından yayılmış olan ve modern tarih bi­

limince de kabul edilen propaganda aracıdır. Aslında olaya başka bir açıdan bakmamız gerekmektedir: Atina Deniz Bir­

liği sırasında, Atmalıların dost şehirlere karşı kötü davranma­

larından kaynaklanan savaşta, Sparta, Ege ülkeleri için büyük bir kurtarıcı olmuştur; Spartalı Amiral Lysandros, günün kah-

(47)

ramanı olarak kutlanmıştır: Küçük Asya’da o dönemde hala varlığını sürdüren Persler ile dostluk kuran ve Sardes'teki Kyros'tan büyük miktarda para alan Lysandros, Atina'dan ay­

rılmak isteyen kentleri desteklemiş; örneğin, Ephesos'ta bü­

yük bir savaş limanı kurmuştur. İ.Ö. 405'te son zaferi kazanan Lysandros, verdiği paraların yardımıyla zengin olan kentler tarafından bir Herakles gibi yücelmiştir. Herakles özellikle Pe- loponnesos baş kahramanı olduğu için, bu tipin seçilmesin­

deki mantık belli olmaktadır: Herakles'in boğduğu yılanlar as­

lında Athena'nm yılanını simgelemektedir.

O döneme ait Ephesos sikkelerinde yer alan arı figürünün al­

tında iki harf görülmektedir. Bu harfler (PE-), bir ad kısaltma­

sı olarak kabul edilmelidir. Daha sonraları ortaya çıkan "gö­

revli" adları göz önünde tutulursa, bu adın da bir görevli adı olduğu düşünülebilir. Sikkelere adların konması, Sparta'da kullanılan modele göre bir yıllık görevlileri kapsamaktadır.

Kanıtlar bizi yanıltmıyorsa, Ephesos'ta ünlü tetradrakhmon serisine Lysandros'tan sonra başlanmıştır. Ayrıca bu dönem­

de hemen her kentte dört drakhmilik sikke darbına başlan­

mıştır: Samos, Khios ve diğer adalarda, Smyma ve diğer kent­

lerde de bu büyük gümüş birim basılmıştır. Bu serilerin arka­

sında büyük bir zenginlik yatmaktadır. Atina Deniz Birliği sı­

rasında ödedikleri borçlar ve giriştikleri savaşlarla zayıf dü­

şüp yıpranan kentler, böyle pahalı bir basım için yeterli ser­

vete sahip değildiler. Maddi olanaklar dışarıdan, yani Pers- ler'den sağlanıyordu.

Ephesos’taki örneklerde ön yüzdeki arı, çok canlı bir biçimde görülmektedir.

Resim 27. Arka yüzde bir palmiye, önünde bir geyik proto­

n u ve birkaç isme rastlanmaktadır. Bu basım yüz yıldan faz­

la bir süreyi kapsadığından, sikkelerde görülen "görevli" ad­

ları bir yıllık memurlara ait olmadığı ortadadır. Yılda üç ya da dört görevlinin birlikte görev yapması olasılığının dışında,

Referanslar

Benzer Belgeler

Maddi desteğe ihtiyacı olan başarılı Türk gençlerine öğrenim imkanı sağlamak gibi ulvi ve vatansever bir düşünce ile Türk Eğitim Vakfı'na.. tüm mal

Ekspresyonizm sanat akımı içinde yer alan diğer Alman sanatçı gruplara göre daha fazla etkili olan Die Brücke hareketi belkide gücünü Alman geleneklerinde yatan

Sabit atmosfer basıncı altında her maddenin erime sıcaklığı farklı olduğu için maddeler için ayırt edici bir özelliktir..

416 Amidü’d Devle hicri 476 yılına kadar Halife El Muktedi Biemrillah’ın veziri olarak kaldı, daha sonra azledildi.. Onun ye- rine Ebu Şuca er

MADDE 3 – (1) 193 sayılı Kanunun mükerrer 123 üncü maddesi hükmü uyarınca, aynı Kanunun 9/10, 21, 23/8, 23/10, 31, 40/1, 40/7, 47, 48, 68, mükerrer 80, 82, 86, 89/15 ve

DÎVANLAR ARASINDA dan Kınalı-zâde Haşan Çelebi, çok kere seleflerinden La- tîfî Efendi ile Âşık Çelebi’nin görüşlerini yansıtmakla be­.. raber arasıra

Tez çalışmasında dünyada ve Türkiye‟de film gösterimi yapılan mekânların tarihi gelişimi, kent kültürü içinde sinema olgusu, seyircinin filmi sinemada

• Geleneksel kitle iletişim araçlarının, içeriklerinde pek yer vermediği, anlık verilere dayanan hava tahminleri, yol, deniz durumlarını anlatan raporlar, tren, uçak, metro