TÜRK
EDEBİYATINDA
AŞK ÇİFTLERİ
Kamuran ve Feride (Çalıkuşu)
Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin tarafından 1922 yılında yazılmış bir romandır. Türk edebiyatının en çok sevilen klasik eserleri arasında yer alır. Ağırlıklı olarak Anadolu'da geçen ve arka planda Osmanlı'nın son yıllarını anlatan bir romandır.
Eser Cumhuriyet öncesi ve sonrası ilk yıllarının sosyal hayatını ele alması bakımından da önem taşımaktadır. Romanınfinal yılları Kurtuluş Savaşı yıllarına denk gelmesine rağmen roman, savaş döneminin
yansımalarını özellikle es geçen bir tutumla yazılmıştır.
Savaşın getirdiği siyasi, ekonomik, sosyal hatta düşünsel değişimler romanda yer almamış, romancı sevecen, sıcak, içten ve yalın bir
yaklaşımla bireylerin aşk ve toplumsal yaşamda düştükleri ikilemler, sosyal yapıdan kaynaklanan çatışmalar karşısındaki serüvenleri dile getirmeyi tercih etmiştir.
Çalıkuşu, duygusal bir olayı anlatmakla birlikte dönemin toplumsal sorunlarını eleştirel olarak da ortaya koymaktadır. Çalıkuşu, Türkiye'de yeni ve modern bir dönemin başlamasını özendiren bir roman olarak kabul edilmektedir.
Roman anlatım yönünden iki farklı teknikle yazılmıştır. Bu anlamda final bölümüne kadar romandakianlatıcı Feride'nin kendisi ve
günlüğüdür. Bu yönüyle final bölümüne kadar roman günlük
tekniği kullanılarak anlatılır. Final bölümünde günlük tekniğinin yerine, gözlemci anlatıcı devreye girerek final bölümü verilmiş olur.
İstanbullu bir subayın kızı olan Feride, küçük yaşta anne ve babasını kaybeder.
Teyzesinin korumasıyla 10 yıl Fransız yatılı okulunda okur. Yaramazlıkları yüzünden arkadaşları, okulda, ona “Çalıkuşu” adını takarlar.
Feride, yaz tatillerini teyzesinin köşkünde geçirir. Teyzesinin yakışıklı oğlu
Kâmuran ile birbirlerini severler ve nişanlanırlar. Feride, düğün günü, bir kadının getirdiği mektuptan Kamuran’ın İsviçre’de iken Münevver adında hasta bir kızla ilişkisi olduğunu, ona evlenme sözü verdiğini öğrenir, her şeyi yüzüstü bırakıp kaçar.
Feride, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde (Zeyniler Köyü, Bursa,
Çanakkale…) öğretmenlik yapar. Oldukça idealisttir. Güzelliği başına belâ olur.
Çeşitli dedikodular çıkar. Zeyniler Köyü’nde iken tanıştığı Doktor Hayrullah Bey’le Kuşadası’nda ikinci kez karşılaşır. Babacan bir adam olan Hayrullah Bey, Feride’yi kızı gibi korur; halkın dedikodusu üzerine onunla kağıt üzerinde evlenir; fakat aralarında sadece baba – kız ilişkisi vardır.
Feride, öğretmenliğe başlayınca bir günlük tutmuş, başından geçen her şeyi günü gününe bir deftere yazmıştır. Hayrullah Bey bu defteri bulur, okur ve saklar.
Hastalanınca, Feride’ye kendisinin ölümünden sonra ara sıra teyzesinin yanına gitmesini ve verdiği kapalı zarfı Kâmuran’a teslim etmesini vasiyet eder.
Hayrullah Bey’in ölümünden sora, vasiyeti yerine getirilir. Feride, zarfı Kâmuran’a verir. Zarfın içinde Hayrullah Bey’in bir mektubu ile Feride’nin günlüğü vardır.
Hayrullah Bey, Kâmuran’a yazdığı mektupta Feride’yi bir daha bırakmamasını öğüt vermektedir. Kâmuran mektubu ve Feride’nin günlüğünü sabaha dek okur, her şeyi öğrenir. Ertesi gün gidecek olan Feride’yi bırakmaz, evlenirler.
Asuman ile Zeycan, aynı elmadan yiyerek çocuk sahibi olan iki ana babanın biri kız, biri erkek çocukları arasındaki aşkı anlatan Türk halk öyküsüdür
Daha çok Doğu Anadolu’da anlatılmakta olup, öteki Türk halk öyküleri gibi fazla yaygın değildir. Erzincan beyi Kaleli Bey ile kâhyası Derviş Ahmet’in çocukları olmamaktadır. Bey ve kâhyası, kılık değiştirerek geziye çıkarlar. Bir yaylada karşılaştıkları bir dervişin verdiği elmayı eşleriyle birlikte yiyen babalar, çocuk sahibi olurlar. Beyin kızı, kâhyanın oğlu olmuştur.
Derviş, kızın adını Zeycan, oğlanın adını da Asuman koyar, onların birbirleriyle beşik kertmesi nişanlı olduklarını, büyüdükleri zaman evlendirilmelerini söyler.
Çocuklar büyüyünce birbirlerini severler, ama Zeycan’ın annesi Kaleli Bey’i etkileyerek iki gencin evlenmesini engeller. Asuman ve Zeycan, düşlerinde bade içerek âşıklık gücü kazanmışlar, saz çalarak deyişler söylemeye başlamışlardır.
Asuman kılık değiştirerek beyin huzuruna çıkar ve ondan atışmak için âşık ister. Kaleli Bey Âsuman’ın karşısına âşık olarak kendi kızını çıkartır. Bu atışmada kaybeden, kazananın kölesi olacaktır. İki sevgili arasındaki sazlı sözlü mücadeleyi Âsuman kazanır. Ama Kaleli Bey
sözünde durmadığı gibi, Âsuman’ı da öldürtmek ister. Sevgilisinin yardımıyla kaçıp kurtulan Âsuman, Basra’ya gider, bir kahvede âşıklık yapmaya başlar. Âşıklıkta gösterdiği başarı Basralı âşıklarca kıskanıldığı için bir kuyuya atılan Âsuman’ı, düşünde elinden bade içerek âşık olduğu derviş kurtarır, Erzincan’a getirir.
Âsuman bu kez Erzurum paşasına başvurarak yardım ister. Paşa bir adamını göndererek Kaleli Bey’e baskı yapar ve iki genç birçok serüvenden sonra birbirlerine kavuşup mutluluğa ererler.
Asuman ile Zeycan
Asuman: İstemem tabibi peymane buldum Çaresiz dertlere düştüm ne dersin?
Hakkın himmetiyle ummane daldım Bahar seli gibi çoştum ne dersin?
Zeycan: Dün gece seyrimde oldum divane Varlığım kırkların yoludur yolu
Eli bağlı durdum Ande "divan"ına Sundular bir kadeh doludur dolu
Füsun ve Kemal (Masumiyet Müzesi)
Tekstil zengini Basmacı ailesinin 30 yaşındaki oğulları Kemal'in Sibel ile nişanlanmaya doğru giden bir ilişkisi vardır. Sibel'e çanta almak için gittiği dükkânda yıllardır
görmediği 18 yaşındaki uzak akrabası Füsun ile karşılaşır. Füsun'dan etkilenen Kemal, zamanla Füsun ile buluşmaya ve birlikte olmaya başlar. Füsun, tezgahtarlık yapmanın dışında üniversite sınavlarına hazırlanmakta ve Kemal ile birlikte matematik
çalışmaktadır.
Günler süren buluşmaları Kemal'in Sibel ile nişanlanmasından sonra kesilir. Kemal, Füsun'u Merhamet Apartmanı'nda buluştukları dairede, her gün aynı saatte
beklemeye başlar. Fakat Füsun, buluşmaya gelmez. Füsun'a ulaşamayan Kemal, mutsuz günler geçirmeye başlar. Sibel'den ayrılır ve Füsun'la olduğu dairede Füsun'un eşyaları ile birlikte zaman geçirir.
Kemal'in babasının ölmesiyle Füsun'dan Kemal'e taşındıkları evin adresini içeren bir not gelir. Kemal, verilen adrese gittiğinde Füsun'un evlendiğini öğrenir. Füsun'un beş ay önce evlendiği kocası Feridun, Füsun'a çocukluğundan beri âşık, şişman ve sevimli, işsiz bir genç sinemacıdır. İlerleyen zamanlarda Kemal, Füsunlara gidip gelmeye başlar ve
Füsun'un kendisine ulaşmasının asıl nedeninin kocasının çekeceği Yeşilçam filmi nedeniyle duydukları sermaye ihtiyacı olduğunu anlar. Kemal, Füsun ile olan ilişki kopmasın diye Füsun'un başrolünde oynayacağı, Feridun'un çekeceği filmin finansörü olmaya karar verir.
Füsun, Kemal ve Füsun'un kocası Feridun, akşamları beraber yazlık sinemalara gidip film izlemektedirler. Füsun, Kemal'i eve davet etmesine rağmen, ona yakın davranmamaktadır.
Nadiren anlık yakınlaşmalar olsa da ortak geçmişlerine dair bir işaret vermemesi Kemal'i ondan uzaklaştırmamaktadır. Füsun'un annesi Nesibe Hanım'ın, Füsun'un evliliğinin namusu kurtarmak için yapılmış geçici bir ilişki olduğunu anlatması ve er geç Füsun'la birlikte olacaklarını ama sabırla beklemesi gerektiğini öğütlemesi Kemal'e şevk vermektedir.
Kemal zamanla Füsun'u bir gün kaybedeceği korkusuyla ona ait nesneleri gizlice alarak biriktirmekte ve suçunu örtmek için her hırsızlık ertesinde eve değerli hediyeler getirmektedir
Kemal, Füsun'un başrolünde oynayacağı film için Limon Filmcilik'i kurar. Fakat ne Kemal ne Feridun Füsun'un filmde oynamasını isterler. Onun yerine daha sonraları Feridun'un gönül verip yaşamaya başlayacağı Papatya'yı seçerler. Film başarı getirir, fakat Füsun ile Feridun'un evliliği kopmuştur ve Kemal de bu sonuçtan memnundur.
Füsun'un babasının ölmesiyle Kemal ve Füsun birlikte olmaya doğru adım atarlar fakat Füsun, kendisinin Kemal'in ailesine, arkadaşlarına Kemal tarafından takdim edilirse ve söz, nişan, nikâh, düğün törenlerini yapılırsa evleneceğini söyler. Önce sözlenirler sonra Füsun, Kemal ve Füsun'un annesi Paris'e gitmek için arabayla yola koyulurlar.Babaeski'de Edirne yoluna bakan bir otelde dinlendikleri gecenin sabahında Füsun'un kullandığı ve Kemal'in de bulunduğu araç kaza yapar. Füsun ölür, Kemal ise ağır yaralanır. Kemal iyileştikten sonra, yıllar boyunca topladığı eşyayı sergileyeceği bir müze açmaya karar
verir. Fusünların Çukurcuma'daki evini müze haline getiren Kemal, müzenin kataloğunu roman biçiminde yazılması için yazar Orhan Pamuk'a teklif götürür ve Pamuk kitabı yazmayı kabul eder. Başından itibaren birinci tekil kişi anlatımıyla ilerleyen kitabın son sayfalarında, Kemal sözü kitabın kahramanı olan yazar Orhan Pamuk'a bırakır. Pamuk, Kemal'in ölümünü de anlatarak kitabı sona erdirir.
Masumiyet Müzesi, Orhan Pamuk'un on yıllık çalışması sonucu oluşturuldu. Roman, Türkiye'de piyasaya çıktıktan sonraki ilk üç günde en çok satanlar listesinde birinci sıraya yerleşti Türkiye'den sonra ilk kez Almanya'da Das Museum der Unschuld adıyla yüz bin adet basılacağı bildirildi..NewYork Times tarafından "2009'un en iyi kitapları" listesinde yer aldı.
Masumiyet Müzesi'nin ana karakterleri Kemal ile Füsun'un arasında geçen ilişkide Kemal, Füsun'un ardından Füsun'un sarı ayakkabıları, küpesinin teki gibi nesneleri toplar. Pamuk da romandaki yıla ait bu nesneleri toplayarak, satın aldığı bir binada bu nesnelerin sergilendiği Masumiyet Müzesi'ni 28 Nisan 2012'de açtı. Orhan Pamuk'un tamamen kişisel servetinden hamiliğini üstlendiği müze, Çukurcuma'da yer alan 1897 yapımı üç katlı tarihi bir binada bulunmaktadır.
Pamuk, müzenin ilk eşyalarını romanı yazmaya başlamadan önce toplamaya başladığını, romanı bu eşyalara bakarak yazdığını belirtti. Ayrıca kitabın içinde yer alan seksen üç bölüm, seksen üç kutuyla temsil edildi. Ayrıca romanda yer almayan bazı ayrıntılar, Kemal'in babasının aynı zamanda Monte Carlo'ya gidip kumar da oynaması gibi, müzede yer almaktadır.Kitapta bu müzeye giriş bileti ve müzenin
bulunduğu yerin haritası kitabın 574. sayfasında yer alıyor.
Beş katlı müze binasının ilk giriş katında sizi Kemal’in büyük
tutkuyla biriktirdiği tam 4 bin 213 izmarit karşılıyor..
Füsun'un eşyaları
Yüzlerce eşya: tuzluk, anahtar, saç tokaları ve niceleri…
Kemal'in odası
Kaynakça