• Sonuç bulunamadı

HLK 315 Sözlü ve Yazılı Kültür

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "HLK 315 Sözlü ve Yazılı Kültür"

Copied!
28
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

HLK 315

Sözlü ve Yazılı Kültür

(2)

Kültürün meydana gelmesinde insanın doğayla olan mücadelesinde yarattıkları vardır. Ancak, bireysel deneyimlerin toplumsal bir yapıya yani kültüre dönüşmesini sağlayan olgu

“iletişim”dir.

(3)

İnsanlar dokunma, görme ve duyma gibi

duyularını kullanarak ve yine el-kol hareketleri,

jest ve mimikler gibi diğer sözsüz bilgi, duygu

ve düşünce paylaşma yöntemleriyle iletişim

kurabilirler. Ancak, iletilmek istenilen mesajı

en yoğun biçimde ve en az kayıpla aktaran

yöntem dili kullanarak, yüz yüze konuşma

yoluyla kurulan iletişimdir.

(4)

 Sözlü iletişim sonucunda oluşan sözlü kültür,

toplumun ortak malı olan hazır kalıpların deneyimleri

pekiştirecek şekilde biçimlendirilmesiyle oluşur ve

metinden yoksun olduğu için de toplum belleğinde

yüzyıllarca gelişerek varlığını halkın bilincine

yerleştirerek sürdürür.

(5)

 Walter Ong’un tespitine göre ise; insanoğlunun dünya

üzerindeki varlığı 30.000-50.000 yıl öncesine aittir. Buna

karşılık ilk yazı 6000 yıl öncesine aittir. Bu çerçevede insanlık

tarihînin binlerce yıllık bilgi, deneyim ve tecrübesinin sözlü

gelenek vasıtasıyla kuşaktan kuşağa aktarıldığını

söyleyebiliriz.

(6)

 Tarih boyunca konuşulan binlerce, on binlerce dilden topu topu 106 tanesi edebiyat üretebilecek derecede yazıya

bağlanabilmiş, büyük bir kısmı ise hiç yazılamamıştır. Ong, bugün konuşulan 3000 kadar dilden yalnızca 78 tanesinin edebiyat üretebildiği ve yüzlerce dilin kendisini ifade

edebilecek bir alfabe ile karşılaşmadığı iddiasındadır (Ong

1995:14).

(7)

sözlü kültür ortamı

İnsanların yazı, matbaa ve elektronik aletler gibi sesi

ve dolayısıyla sözü mekana bağlayan ve kaydeden

teknolojiler kullanmaksızın yüz yüze, sese ve söze

dayanarak iletişim kurdukları ortama “sözlü kültür

ortamı” denir.

(8)

Sözlü kültürün oluşum, gelişim ve nakil biçimleriyle,

bu biçimlerin tarihsel süreçleri ve yazılı kültürle

karşılaşmasının doğurduğu sonuçlar üzerinde duran

çalışmalarıyla tanınan Walter Ong, sözlü kültürle yazılı

kültür arasındaki farkları sorguladığı “Sözlü ve Yazılı

Kültür” adlı çalışmasında, sözlü kültürü iki çağı

ayırarak inceler.

(9)

Birincil sözlü kültür

 Yazı ve matbaa kavramlarının varlığını bile bilmeyen, iletişimin yalnız konuşma dilinden oluştuğu kültürleri, ‘birincil sözlü kültür’ olarak nitelendiren Ong’un sözünü ettiği birincil sözlü kültür çağı, ürünlerin sözlü olarak üretildiği, yaşatıldığı ve nakledildiği bir çağdır ve metinden yoksundur.

(10)

Söz sadece hafızalarda saklanabileceği için bu şartların zorlamasıyla her türlü duygu ve düşünce hafızada kolayca kalacak, ezberlenebilecek şekilde söylenmeye çalışılır. Bu nedenle ritmik tekrarların ve ahengin ezberlemeyi kolaylaştırmasına bağlı olarak “şiir” evrensel olarak tercih edilen bir söz, duygu ve düşünce saklama ve iletme tekniği olmuştur.

Yani, ilk edebi gelenekler şiir formunda ortaya çıkmıştır.

(11)

- Şiirin yanı sıra müzik ve ezginin de ezberlemeyi ve hatırlamayı sağlaması, sözü zamana karşı dayanıklı kılması nedeniyle evrensel olarak kullanıldığı bilinmektedir.

- İnsanlık tarihinde ilk ortaya çıkan müzik eşliğinde icra edilen bu ilk edebi geleneklerin tamamı dini içeriklidir. Din dışı (secular) edebi geleneklerin ortaya çıkışı daha yakın çağlara aittir.

- Müzik ve ezgiyle icra edilen şiir şeklindeki ve dini içerikli bu erken döneme ait edebi ürünler, doğadaki her şeyin canlı ve ruhu olduğuna inanılan “animist” görüşe göre oluşturulmuştur.

(12)

- Evrensel olarak, birincil sözlü kültür ortamında müzik eşliğinde ve şiir formunda ortaya çıkan ilk edebi geleneklerde söz, ezgi ve dans (temelini ritüellerin oluşturduğu ritmik ve kalıplaşmış hareketler) birbirine bağlı bir üçlü sarmaldır.

- Ezgi ve kalıplaşmış bedensel hareketler olan dans, eşlik ettikleri sözü, kolay ezberlenebilir ve gerektiğinde kolay hatırlanabilir kılan teknik bir işleve sahiptir.

(13)

 "Sözlü söylem, yazılı söylemdeki gibi, dilbilgisine gerek kalmadan anlamın belirlenmesine yardımcı olan bir ortama sahiptir. Bir diğer farklılık yazılı söylemde anlam, dilin kendisinde yoğunlaşırken, sözlü söylemde anlamın bağlamdan doğmasıdır" (Ong 1995:54/122/128).

(14)

Sözlü kültür şiirinin kalıplaşma sorunu konusunda Parry’nin

başlattığı çalışmaları Havelock’un daha da ileri götürdüğünü

söyleyen Ong, “Homeros devri Yunan kültürü için kalıp

deyişler değerliydi. Çünkü şairlerin yanı sıra bütün sözlü

düşünce dünyası bu tür kalıplardan yararlanıyordu.”

(15)

Parry’nin buluşundan önce Fransız araştırmacı Arnold van

Gennep’in modern sözlü kültürlerde şiirlerin kalıplaşmış yapısına

dikkat çektiğini, M. Murko’nun ise, sözlü kültürde sözlü şiirlerin her

söylenişte kelimesi kelimesine aktarılmadığı gerçeğini ortaya

koyduğunu özetleyen Ong, Parry, Havelock ve Lord çizgisinde

yürüyen araştırmalarıyla ortaya çıkan “sözlü ozanların her

aktarışları, dizelerin kelimesi kelimesine ezberlenmiş olmasına

dayanmadığı için birbirinden farklı” olduğu görüşünü paylaşır.

(16)

Ong, yazı ve matbaanın yaygınlaşmasına bağlı olarak birincil sözlü

kültürün ortadan kalkmakta olduğunu, kitle iletişim araçlarının

gelişmesiyle de, yeni bir sözlü kültür çağının ortaya çıktığını

savunmuştur.

(17)

Türk sözlü kültürü açısından son derece ilgi çekici inceleme alanları doğurabilecek olan bu yaklaşımda Milman Parry’nin (1902-1935) Homeros yaratmalarına yönelen dikkatinin önemli sonuçlarından biri olan “kelime ve kelime seçimi, heksametrik dize ölçüsüne*

bağımlıdır” (Aktaran Ong, 35) görüşünden başlayarak, sözlü kültürün,

- “ezberleme”,

- “bellekte saklama”, - “dönüştürme”,

- “kalıplaştırma” ve - “hatırlama”

gibi yazılı kültürün ihtiyaç duymadığı yaratma ve yaşatma süreçleri irdelenmektedir.

 *İlyada ve Odysseia destanlarındaki şiirlerin bir uzun iki

kısa heceden oluşan altı vuruşluk dizelerle ( Heksametrik

dize ölçüsü) yazılması.

(18)

İkincil sözlü kültür

 Günümüz ileri teknolojisiyle yaşantımıza giren telefon, radyo, televizyon ve diğer elektronik araçların ‘sözlü’ nitelikleri,üretimi ve işlevi önce yazı ve metinden çıkıp sonra konuşma diline dönüştüğü için ‘ikincil sözlü kültür’ü oluşturur.”(23-24)

(19)

 Yazının icadına kadar, tarihî birikim ve tecrübe, sözlü ortam kaynak ve kanalları tarafından muhafaza edilip aktarılmıştır.

 Zamanla sözlü ve yazılı ortam birbirinin içine girerek devam ederken bunlara bir yeni ortam daha eklenir ki bu da “elektronik ortam”dır.

 Söz konusu bu ortam birlikteliği yeni kaynaklar ve yeni terkiplerin oluşmasına katkı sağlar fakat söz konusu bu ortamların tamamında söz büyüsünü kaybetmez.

(20)

Jack Goddy’e göre, “Yazı, sözlü iletişimin yerine geçemez; yalnızca, iletişim kurmanın başka bir yoludur… Toplumun bakış açısına göre, günümüzde sözlü kültürün işlevi, hayatın değişik noktalarındaki çeşitli sosyal gruplar tarafından farklı değerler atfedilse de, yazılı olana göre ikinci plandadır.”

(21)

Çağdaş yazılı kültürler üzerindeki sözlü kültür egemenliğinin dahi büsbütün kırılamadığını, kalıp söyleyişlerde (atasözü ve deyim vb.) bu etkinin devam ettiğini belirten Ong “kalıplaşmış biçem, birincil sözlü kültürde sadece şiire değil, hemen hemen tüm düşünme ve anlatım biçimine hakimdir” ve

“Asırlardır yazı yazmasını bilmelerine karşın henüz yazıyı

içselleştirmemiş pek çok modern kültür, örneğin Arap ve Yunan

gibi diğer Akdeniz kültürleri, kalıplaşmış düşünme ve anlatım

biçimine hala sıkı sıkıya bağlıdır” demektedir.

(22)

 Sözle biçimlenen düşünce zaman içinde geliştikçe hazır deyişlerin kullanımı da daha ince bir ustalık kazanır (Ong 1995:50-52).

Hafızada meydana gelen bu birikim ve birikimin yeni kuşaklara aktarımında kullanılan anlatım biçimleri zamanla daha da gelişir.

(23)

Sözlü edebiyat- Halk edebiyatı

- Bir başka ifadeyle, insanlık çok eski çağlardan beri ahenkli tekrarların, kalıplaşmış ve ritmik ifadelerin insan hafızasında kolayca kalıp ezberlenebildiğini keşfetmişlerdir.

- Bunun bir sonucu olarak, gerektiğinde kullanabilmek isteği duygu, düşünce, tecrübe ve becerileri şiir şeklinde söyleyerek

“sözlü saklama” veya başka kuşaklara ulaştırabilmek amacıyla yarınlara yönelik olan muhafaza etme yöntemi olan “sözlü edebiyatı” (oral literature) veya yaygın adlandırılmasıyla “Halk edebiyatı” nı icat etmiştir.

(24)

Türk Halk Edebiyatının yazılı kaynaklarından bazıları…

1. Çin Yıllıkları: Eski Çin tarihlerinde Hunlar, Göktürkler, Uygurlar ve Kırgızlar başta olmak üzere Türk boyları ve kültürleri hakkında son derece önemli bilgiler yer alır.

2. Bengütaş Yazıtlar (Göktürk Abideleri): Göktürk alfabesi ile çoğunluğu taşlar üzerine yazılmış yazıtlar. Bu yazıtlar yoğun olarak Moğolistan, Tıva, Hakasya, Altay, Kırgızistan, Kazakistan sınırları içindedir. En meşhurları, Orhun ırmağı kıyısında bulunan altı yazıttan oluşur. Bunlardan verdikleri bilgiler ve metinlerinin hacmi bakımından en önemlileri, VIII. yüzyılda Kültigin, Bilge Kağan, Tonyukuk adına dikilen ve "Orhun Abideleri" adıyla tanınan anıtlardır.

3. Eski Uygur Metinleri: Başta, eldeki tek nüshası, Paris Bibliotheque Nationale’de olan Uygur harfli Oğuz Kağan Destanı olmak üzere Uygur döneminden kalan pek çok şiir ve adını bildiğimiz en eski Türk şairi Aprınçur Tigin'in şiirleri ve çeşitli dillerden Türkçeye tercüme edilmiş kitaplardan oluşan eski Uygur metinleri, Türk Halk Edebiyatının İslâm öncesi dönemini aydınlatmada son derece önemli kaynaklardır.

4. Kutadgu Bilig: Yusuf Has Hacib'in 1069-1070'te tamamlayarak Tabgac Buğ ra Han'a sunduğu, devlet yönetimini anlatan Türk kültürüyle ilgili son derece zengin bilgiler veren manzum didaktik bir eserdir.

5. Dîvânu Lügâti't-Türk: Kaşgarlı Mahmud'un Araplara Türkçe öğretmek ve Türkçenin Arapçadan daha zengin bir dil olduğunu göstermek amacıyla 1072-1074 arasında hazırladığı ve Türk kültür tarihinin en önemli kaynağı olan ansiklopedik bir sözlüktür.

(25)

6. Atabetü'l-Hakâyık: Edip Ahmet Yüknekî tarafından XII. yüzyılın ilk yarısında kaleme alınan manzum ahlak kitabıdır.

7. Dîvân-ı Hikmet: XII. Yüzyılda Türk Tasavvuf Edebiyatının ilk şairi sayılan Türkistanlı Hoca Ahmet Yesevî tarafından yazılmıştır. Dinî-tasavvufi konular işleyen didaktik bir şiir kitabıdır.

8. Codex Cumanicus: Karpatlar ile Ural dağları arasında yaşayan Kıpçaklar hakkında XIV. yüzyılda İdil nehri boyunda misyonerlik yapan Fransiskan rahipleri tarafından yazılmış gramer örnekleri, Türkçe kelime listeleri ve Türkçe metinler içeren bir çalışmadır.

Özellikle içerdiği 46 adet bilmece bu türün bilinen en eski Türkçe örnekleridir.

9. Dede Korkut Kitabı: Oğuznâme denilen, Oğuz Türklerine ait epik destanlar söyleme ve bunları yazıya geçirme geleneğinin en önemli örneklerinden birisi olan bu kitabın, XV.

veya XVI. yüzyılda yazıya geçirildiği düşünülmektedir. Bugün bulundukları yere göre adlandırılan 12 boydan (öyküden) oluşur. Kitabın Dresden ve Vatikan'da bulunan iki nüshası vardır. Dresden nüshası 12 hikâyeden, Vatikan nüshası 6 hikâyeden oluşur.

Dede Korkut Kitabı'nda kullanılan dil katkısız bir Türkçedir. Kitapta bulunan atasözleri, alkışlar, kargışlar, şiir parçaları, gelenekler-görenekler, inançlar bu eseri Türk Halk Edebiyatı çalışmaları açısından birinci dereceden en önemli tarihî kaynak kılmaktadır.

10. Tarih Kitapları: Ortaçağdan kalma Câmi'ü't-Tevârîh, Dürerü't-Tîcân, Tevâ- rîh-i Al-i Selçuk, Tevârîh-i Al-i Osman, Târîh-i Cihan-Güşâ, Fiecere-i Terâkime, Fiecere-i Türk gibi tarih kitapları Türk Halk Edebiyatıyla ilgili birçok konuda kaynak konumundadırlar.

(26)

11. Atasözü Kitapları: XV. yüzyıldan itibaren Türkçede atasözlerinin toplanılıp müstakil kitaplar hâline getirildikleri görülmektedir. Bu gelenek çevresinde oluşturulan "Kitab-ı Atalar", "Atalarsözü" veya "Durûb-ı Emsâl" gibi kitaplar ve onları takip edenler, Halk Edebiyatımız açısından son derece değerli yazılı kaynakların başında yer almaktadır.

12. Masal Kitapları: Eski Uygurlar döneminden başlayarak pek çok dilden Türkçeye tercüme edilen "Kelile ve Dimne", "Binbir Gece", "Binbir Gündüz",

"Mantıku't-Tayr" gibi masal kitapları halk edebiyatı bakımından önemli kaynaklardır.

13. Osmanlı ve Cumhuriyet Yıllıkları: XIX. yüzyılın sonlarından itibaren yayınlanmaya başlanan ve Cumhuriyet döneminde de devam eden yıllıklardır. İl dahilindeki yatırlar, ziyaret yerleri, adlar ve el sanatları hakkında verdikleri bilgiler önemlidir.

14. Fıkra Kitapları: Türk fıkralarının en çok derlenip yazıya geçirilenlerinin başında Nasrettin Hoca fıkraları yer alır. Nasrettin Hoca fıkraları ilk olarak XVI.

yüzyılda Hüseyin adlı bir kişi tarafından "Hikâyet-i Kitâb-ı Nasreddin" adıyla yazıya geçirilmiştir. Bugüne dek yaklaşık 38 Nasrettin Hoca fıkraları yazması tespit edilmiştir.

15. Menâkıb-nâmeler: Bir velinin kerametlerini anlatan kısa hikâyelerin toplandığı kitaplar olan Menâkıb-nâmeler, XIII. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanmıştır.

Menâkıb-nâmeler, Türk Halk Edebiyatı bakımından son derece önemli yazılı kaynaklardır.

(27)

16. Şâir-nâmeler: Âşıkların diğer halk şairlerinin adları, devirleri, sanatları ve memleketlerine dair bilgiler verdikleri ve hece vezniyle yazdıkları destan biçimindeki eserlerdir. Adeta, halk şairlerinin tezkireleri gibidirler.

17. Destan Kitapları: Anadolu'da meydana getirilen epik destanlar olan Battal-nâme, Hamza-nâme, Saltuk-nâme, Hz. Ali Cenk-nâmeleri ve Hikâye-i Geyik, Hikâye-i Göğercin, Hikâye-i Deve, Dâsitân-ı Ejderha gibi tamamı erken dönemlerde yazıya geçirilmiş eserler de Halk Edebiyatının çok önemli yazılı kaynaklarındandır.

18. Seyahat-nâmeler: Yazarların gezip gördükleri yerlerden edindikleri izlenim ve bilgileri aktardıkları eserlerin genel adıdır.

19. Divan Edebiyatı Eserleri: Genel anlamda Divânlar, Tezkireler daha özel türler olarak Şehrengizler, Mesnevîler, Surnâmeler gibi klasik edebiyat eserleri de Halk Edebiyatı hakkında son derece önemli bilgiler içeren yazılı kaynakların başında yer alırlar.

(28)

20. Günlük Gazeteler: XIX. yüzyıldan günümüze kadar yayınlanan gazeteler de Halk Edebiyatı hakkında önemli bilgi kaynaklarındandır.

21. Cönkler ve Mecmualar:

- Cönkler, uzunlamasına açılan, ensiz, uzun defterlerdir. Cönkler, Aşık Edebiyatı, Tekke ve Tasavvufî Halk Edebiyatı ve bir çok halk kültürü ürünlerine dair örneklerin bulunduğu yazılı kaynakların başında gelir. Halk arasında, ince uzun oluşlarından dolayı "sığır dili" ve "sefine" olarak da adlandırılan cönklerin boyutları değişiklik gösterir. Cönklerin ortalama olarak 5,10,15,23 cm. boyutunda oldukları söylenebilir. Cönklerde, cönk sahibinin tercihlerine göre âşıklara ait şiirlerden, çeşitli dualara, sihir-büyü ile ilgili notlara, ilaç tariflerine, Anonim Halk Edebiyatının türkü, mâni, halk hikâyeleri örneklerine varıncaya kadar pek çok halk kültürü ürünü yer alır.

- Mecmualar ise, günümüz defterlerine benzeyen yapısıyla cönklerden ayrılır ve daha ziyade şehirli ve eğitimli kişilerce kullanılmışlardır. Divan Edebiyatı örneklerinin yanında halk kültürü unsurlarına da yer veren mecmualara da rastlanılır. Kısacası, Türk Halk Edebiyatının en önemli yazılı kaynakları cönkler ve mecmualardır.

Referanslar

Benzer Belgeler

- Pelvik İnflamatuvar Hastalık: Hastada genellikle çift taraflı olsa da özellikle sağda ağrı vardır ve akut apandisitle karışır (34).. Bu hastalarda gastrointestinal

“ONE” ile başlayan cümleler akarda “ANOTHER” veya “THE OTHER” ile

Araştırma yapı adası (ilöt) kendini bir okuma aracı, bir bütünden ayrılmış bir parça olarak kendini kabul ettirmiştir.. An'arievi «yapı adası» sokaklarla çevrili bir

DENETİMDE HATA VE HİLE Recep GÖKLERGİL Yüksek Lisans Dönem Projesi.. İşletme Ana Bilim Dalı Muhasebe Ve

Düzeltmek, doğrulamak, daha iyisini daha doğrusunu daha cesurunu söyle­ mek için. Kızanlar olacak ama birlikte kırmızıyı kullanacağız

Halit Fahri OZANSOY ..... Turhan Feyzioğlu

Because gastric tube was not seen in stomach in nine cases, dynamic fogging allowed to confirm intragastric position in seven cases.. In two cases, no dynamic fogging was observed,

Washington’daki Carnegie Enstitüsü ve Belfast’taki Queen’s Üniversitesi’nden bir grup araflt›rmac›, bu y›ld›z›n komflu gökada, Büyük Magellan Bulutu’na