Dr. Bülent Gözcelioğlu
Likenler, mantarların ve fotosentetik mikroorganizmaların bir araya gelerek oluşturduğu ortak yaşam birlikleridir. Mantarları genelde kese mantarları (ascomycet),
fotosentetik mikroorganizmaları da bir hücreliler, ipliksi algler ya da siyanobakteriler oluşturur. Liken birliğinin kütlesinin büyük kısmında mantar daha baskındır. Fotosentetik mikroorganizmalarsa mantar dokularının arasında yer alır.
Genel olarak fotosentetik mikroorganizmalar mantara besin sağlarken, mantar da fotosentetik mikroorganizmalara uygun yaşam ortamı sağlar.
Yelpaze Şekilli Yapraksı
Likenler
Türkiye Doğası
Likenler
Likenler genelde soğuğa ve kuraklığa dayanıklı canlılardır.
Sisli ve nemli bir havada kendi ağırlıklarının on katı kadar su depolayabilirler. Fotosentez, su içeriği % 65-75 olduğunda başlar. Kuru iklimlerde fotosentez durur. Likenler böyle durumlarda çok yavaş büyür. Dayanıklı canlılar olmalarına karşın hava kirliliğine karşı hassastırlar. Mineralleri yağmur suyundan ve nemli havadan pasif olarak aldıklarından kükürtdioksit gibi hava kirleticilerden doğrudan etkilenirler. Bu nedenle bir alanda likenlerin ölmeye başlaması hava kalitesinin bozulduğunu gösteren bir erken uyarıdır.
Yapraksı, dalsı, kabuksu, pulsu yapılarda olabilen likenler çok çeşitli yerlerde, örneğin kaya, taş ve toprak yüzeylerde, ağaçlarda ve kurumuş ağaçlarda yaşayabilir. Ülkemizde 1200 civarında liken türü yaşıyor. Bu sayfadaki fotoğrafta yer alan yelpaze şekli likenler de (Peltigera sp) bu türlerden biri.
Fotoğraflar: Prof. Dr. Bayram Göçmen Uzungöl / Trabzon (2011)
Kaynaklar
Campbell, N,A., Reece, J,B., Biology., Benjamin Cummings – Pearson Education., 2006 http://www.biologie.uni-hamburg.de/checklists/lichens/middle-east/turkey_l.htm
bulent.gozcelioglu@tubitak.gov.tr
Bilim ve Teknik Şubat 2012
Fauna
Gece yırtıcıları (Strigiformes) gece ya da alacakaranlıkta aktif olan baykuş türleridir. Peçeli baykuş, kulaklı orman baykuşu, puhu, ishakkuşu gece yırtıcılarına örnektir. Bu türlerin gece iyi görmelerinin nedeni gözlerindeki çubuk hücrelerin sık ve fazla olmasıdır. Gündüz yırtıcılarındaysa koni hücreler fazladır. Gözün arka tarafındaki retinada ışığa duyarlı hücreler olan çubuk ve koni hücreler bulunur. Çubuk hücreler
çok az ışıkta, koni hücrelerse çok şiddetli ışıkta iş görür. Gece yırtıcılarının gözleri büyüktür, ancak başlarının ön tarafında olduğundan görüş açıları dardır.
Gece Yırtıcıları
Türkiye Doğası
Bilim ve Teknik Şubat 2012
79
Kaynaklar
Seçkin, S., Coşkun, Y., “Mammalian remains in the pellets of long-eared owls (Asio otus) in Diyarbakır province”, Turkish Journal of Zoology, Cilt 30, Sayı 3, s. 271-278, 2006.
Fotoğraf: Prof. Dr. Kazım Çapacı
Genel olarak küçük kemiriciler, küçük böcekçillerle
beslenen gece yırtıcıları bu canlıları bütün halinde yutar. Bu canlıların kıl, kemik gibi yapılarını sindiremez ve bir süre sonra bunları pelet (mide topu) denilen bir küme halinde kusarlar. Bu peletler bilim insanları için başka bir araştırma konusudur. Peletleri inceleyen bir
bilim insanı baykuşun beslendiği bir bölgedeki, gözlenmesi ve yakalanması zor olan küçük memelilerin yaşamı hakkında bilgi edinebilir.
Ülkemizde, Dicle Üniversitesi yerleşkesi içinde yapılan bir çalışmada 1 yıllık bir dönemde her ay düzenli olarak kulaklı orman baykuşu peletleri (210 tane) toplanmış. 3-7 cm uzunluğunda, 2-3 cm genişliğinde oval ve silindirik yapıdaki peletlerden 310 adet av hayvanı kalıntısı elde edilmiş ve bunların % 95’inin kemirici türü olduğu belirlenmiş. Avların arasında küçük beyazdişli böcekçilin kalıntılarına
rastlanılması da diğer bir ilginç sonuç olmuş, çünkü bu tür o bölgede hiç gözlenmemiş. Bu da peletlerin küçük memelilerin belirlenmesinde önemli bir araç olduğunun göstergesi.
bulent.gozcelioglu@tubitak.gov.tr
Türkiye Doğası
Jeoloji
Yeraltı Gölleri
Yağmur suları yeryüzüne indikten sonra insan kaynaklı artıklarla, toprakla, hayvansal ve bitkisel kalıntılarla etkileşir. Sonra büyük gözenekli yapılar ve yarıklar yoluyla
yeraltına doğru taşınır. Süzülerek aşağıya doğru inen suyun içindeki katı maddelerin ve mikroorganizmaların büyük bir kısmı toprakta süzülür. Suyun karbondioksit miktarı artar, oksijen miktarı azalır. Hareketine devam eden su geçirimsiz bir tabakaya gelinceye kadar ilerler ve bu tabakaya gelince birikmeye başlar. Binlerce yıl içinde iklime ve kayaç yapısına bağlı olarak da çeşitli oranlarda birikerek yeraltı göllerini oluştururlar.
Fotoğraflar: Ali Ethem Keskin
Yer: İnsuyu Mağarası/Burdur Eylül 2006
Kaynak
Bayarı, C. S., Özyurt, N. N., Hamarat, S., Baştanlar, Y. ve Varinlioğlu, G., Türkiye Kıyıları Tatlı Su Boşalımlarının Geri Kazanılması:
Patara-Tekirova Pilot Projesi, TÜBİTAK ÇAYDAG 103Y025, 2007.
Kalkerli kayaçların olduğu yerlerde çok fazla yeraltı suyu birikebilir. Bu gibi yerlerde kalker tabakalar arasındaki çatlaklar ve
boşluklarda biriken sular, tatlısu kaynağı potansiyeli de taşır. Ülkemizde Akdeniz bölgesindeki karstik kayaçlı bölgelerde önemli miktarda yeraltı suyu olduğu biliniyor. Bu yeraltı sularının bir bölümü doğrudan denize karışıyor. Henüz büyüklüğü ve yayılımı tam belirlenmemiş bu boşalımların geri kazanılması da düşünülüyor. Yapılan araştırmalar henüz bunun ekonomik olmadığını, ama ileride bu suyun çok önemli hale geleceğini gösteriyor.
bulent.gozcelioglu@tubitak.gov.tr
81
Türkiye Doğası
Doğa Tarihi
Şimdiye kadar karada yaşamış en büyük memeli olarak bilinen boynuzsuz dev gergedanlar 25 milyon yıl önce Anadolu’da hüküm sürüyordu. Boynuzsuz dev gergedanlarun uzunluğu 12 metre, omuz yükseklikleri 6 metre (başla birlikte 8 metre) idi. Ağırlıkları 18-20 ton kadar olabiliyordu. Boyunları da uzun olan boynuzsuz dev gergedanlar ağaçlardaki yapraklar,
ince dallar ve meyveler ile besleniyordu.
B
oynuzsuz
D
ev
G
ergedan
83
Bilim ve Teknik Şubat 2012
Boynuzsuz dev gergedanlara ait fosil parçaları 2002 yılında Kırıkkale’de (Çankırı-Çorum Havzası) bulundu. Oligosen Dönem’e (23,8 - 33,7 milyon yıl önce) tarihlendirilen fosil parçaları o dönemin paleocoğrafyası hakkında ipuçları da veriyor. Boynuzsuz dev gergedan fosilleriyle birlikte su kaplumbağalarına, küçük gergedanlara, çift toynaklılara, timsahlara ait fosiller de bulundu. Bu fosiller o dönemin sıcak, nemli, tropik bir iklime sahip olduğunu gösteriyor. Ayrıca o dönem Anadolu’nun adalar sistemi içinde olduğu ve memeli faunasının fakir olduğu düşünülüyordu. Ancak bulunan fosiller Anadolu’nun, Avrupa ile Asya arasında karasal bir bağlantı sağladığının işareti olarak yorumlanıyor.
Kaynak
Antoine, P., Karadenizli, L., Saraç, G., Sen Ş., “A giant rhinocerotoid (Mammalia, Perissodactyla) from the Late Oligocene of north-central Anatolia
(Turkey)”, Zoological Journal of the Linnean Society, Cilt 152, s. 581–592, 2008. Çizim : Ayşe İnan Alican