• Sonuç bulunamadı

DEAŞ TERÖR ÖRGÜTÜ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME 1

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "DEAŞ TERÖR ÖRGÜTÜ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME 1"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

75

DEAŞ TERÖR ÖRGÜTÜ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

1

AN ASSESSMENT OF THE ISIS TERRORIST ORGANIZATION CEMALEDDİN GÜVENÇ

Yüksek Lisans Öğrencisi, Hitit Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı,

190135047@ogrenci.hitit.edu.tr ORCID: 0000-0003-4494-2449 Makale Türü/Article Types

Araştırma Makalesi/Research Article Geliş Tarihi/Received

24 Haziran 2021/24 June 2021 Kabul Tarihi/Accepted

10 Ağustos 2021 / 10 August 2021 Yayın Tarihi/Published

30 Aralık 2021 / 30 December 2021

ÖZET

Bu çalışmada Ortadoğu bölgesinin coğrafi, sosyal, siyasal ve en önemlisi dini yapısı tarihsel bağlamdan kopmadan ele alınacak. Şöyle ki; Ortadoğu bölgesi üç büyük dinin İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin doğdu yerdir. Irksal çeşitliliğin fazla olması, dinlerin içinde fazlaca mezheplerin bulunması, zengin yeraltı kaynakları nedeniyle tüm dünya ülkeleri dikkatini buraya vermiş, bu nedenlerden ötürü bölge çatışma ve savaş alınana dönüşmüştür. Bölgedeki oluşan kaos ortamından faydalanan Deaş terör örgütü de burada ortaya çıkmıştır. Ortadoğu bölgesindeki ülkeler Irak, Suriye ve Türkiye ekseninde Deaş’in Irak ve Suriye’de yarattığı vahşet, Türkiye’deki kanlı eylemleri ve dünyadaki hedefine değinilecektir.

Çalışmanın sonunda Ortadoğu’nun jeopolitik, demografik ve hem dinsel hem mezhepsel ayrıntıları, Deaş terör örgütünün tarihsel süreci, yapılanması, gücü, stratejileri, teknolojisi ve tüm yönleri kimi zaman örgüt liderleri üzerinden kimi zaman ülkeler veya olaylar üzerinden derinlemesine ele alınacak olup, Deaş’ın hangi yöntemleri kullandığı ve nasıl bir terör örgüt olduğunun anlaşılması sağlanacaktır. Nihayetinde Deaş terör örgütüne yönelik ülkeler tarafından yapılan askeri müdahaleler yerinde görülmekle beraber yeterli görülmemektedir. Bu nedenle Deaş’a karşı yapılan mücadelede farklı çözüm önerileri de sunulması gerekliliğine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmada ülkelerin Deaş’a karşı mücadelelerinde farklı yöntemleri de kullanmaları gerektiğine yönelik tez ortaya koyulması amaçlanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Irak, Suriye, Türkiye, Ebubekir El-Bağdadî, Zerkavî.

ABSTRACT

In this study, the geographical, social, political and, most importantly, religious structure of the Middle East region will be discussed without breaking away from the historical context. The Middle East region is where the three major religions Islam, Christianity and Judaism were born. Because of the excessive racial diversity, the presence of too many sects in religions, the rich underground resources, all the countries of the world have given their attention here, and for these reasons, the region has turned into a conflict and war. So the bloody and so ferocious ISIS terrorist organization also emerged here. Countries in the Middle East region on the axis of Iraq, Syria and Turkey will address the brutality that ISIS has created in Iraq and Syria, its bloody actions in Turkey and its goal in the world.

At the end of the study, the geopolitical, demographic and religious and sectarian details of the Middle East, the historical process, structure, Power, strategies, technology and all aspects of the Daesh terrorist organization will be examined in depth, sometimes through the leaders of the organization, sometimes through countries or events, and eventually it will be understood how the Daesh terrorist organization is a savage organization using religious references., it is aimed to focus on these analyses and studies in different areas and to put forward the thesis that the fight against terrorism should continue without being rehavete.

Keywords: Syria, Turkey, Abubekir Al-Baghdadi, Zarqawi.

1Bu çalışma, 27-30 Mayıs 2021 tarihinde düzenlenen 7. Hitit Öğrenci Kongresinde bildiri olarak sunulmuştur.

(2)

76

GİRİŞ

Deaş terör örgütü üzerine yapılan bu çalışmada öncelikle kadim coğrafya olan Ortadoğu bölgesi ele alınarak başlanılacak ve örgütle ilgili tüm gelişmeler ve ülkeler üzerinden çalışmamıza yön vereceğiz. Şöyle ki; Ortadoğu denilen bölgeyi düşündüğümüzde akla ilk gelen şüphesiz üç büyük din bu bölgede ortaya çıktığı, mezheplerin çok fazla olduğu, topraklarının ve yeraltı kaynaklarının bereketli olduğu bir bölge olarak karşımıza çıkmaktadır. Ortadoğu coğrafyası bu kadar bereketli ve kozmopolit olunca bütün dünya ülkelerinin dikkatlerini de üzerine çekmesine neden olmuştur. Bölge dini, siyasi, kültürel ve doğal kaynaklar yönüyle zenginlik göstermesi beraberinde çatışmaların ve savaşların da yaşanmasına sebebiyet vermiştir. İslam dünyasında Haricîlik ile başlayan, evrilerek vehabiliğe dönüşen nihayetinde selefilik düşüncesiyle günümüzde de etkinliğini sürdüren radikal, köktenci ve diğer tüm dini görüşleri ötekileştiren ayrıca dine göre ötekilerin katledilmesinin caiz olduğunu hedefleyen bir akımlar silsilesidir (Bulut, 2009, s. 45-48; İyiat, 2019, s.68;

Erdoğan ve Deligöz, 2015, s. 13)2. Deaş tüm katliamlarını bu anlayış ile beraber gerçekleştirmekte olup, terör örgütlerden en büyüğü ve en vahşisidir.

Çalışmamız kapsamında Deaş terör örgütüne daha yakından bakılması gerekirse; Deaş’in kurucu elebaşı Ebu Musab El-Zerkavî 1980 yılında Ürdün’de uyuşturucu ve cinsel suçlardan cezaevine gönderilen, ardından tahliye olduktan sonra Sovyet İşgaline karşı Afganistan’a giden ve burada mücadelesini sürdüren daha sonra Ürdün’e tekrar gelen enteresan bir kişilik olmakla birlikte kafasında her zaman İslam Devleti kurma hayali güden bir terörist başıdır. Ürdün’de sinema salonuna bombalı eylem yaparak tekrar cezaevine giren ve orada internet ortamında risaleler yayınlayarak El-Kaide elebaşı tarafından Afganistan’a davet edilen ardından ekonomik yardımla Irak’a gönderilip Tevhit ve Cihat Örgütünü kuran kişiliktir (İyiat, 2019, s. 69). Örgütün elebaşlarından olan Zerkavî, El-Mısrî ve Ömer El-Bağdadi öldürülünce Ebu Bekir El-Bağdadî örgüt liderliğine geçerek devrim niteliğinde kararlar alarak hem Halifelik ilan edecek, hem de örgütün adını Irak ve Şam İslam Devleti olarak değiştirerek devlet kurduğunu tüm dünyaya ilan edecektir (Erdoğan ve Deligöz, 2015, s. 6).

Deaş, devlet yapılanması şeklinde örgütlenen ve El-Kaide dâhil olmak üzere diğer tüm terörist gruplardan bu yönüyle ayrışan uluslararası çapta devasa bir örgüttür (İyiat, 2019, s. 70-71).Örgüt teknolojiyi ve sanal alemi inanılmaz biçimde profesyonel ekibiyle beraber yönetmekte, yayın kuruluşları, haber, radyo ajansları ve dergileri de bulunmaktadır. Deaş’in küresel çapta bir terör örgütü olabilmesinin en önemli nedeni sanal propagandasıdır. Bu sayede dünyanın farklı ülkelerinden örgütlerine on binleri bulan yabancı savaşçıları çekebilmeyi de başarabilmişlerdir (İyiat, 2019, s. 74).

Çalışmamız da örgütü tanımaya çalışırken Irak, Suriye, Türkiye ve dünya açısından yaşanan gelişmelerden de bahsedilmesinde fayda görülmektedir; Deaş, Irak ve Suriye’de tüm vahşi kanlı eylemlerini istediği şekilde gerçekleştirmiş, finansal, askeri, ticarî ve toplumsal alanlarda üstünlük sağlayarak kendince devlet sistemini yerleştirmeye çalışmıştır. 2011 yılında Suriye’de rejimin de devrileceği zannıyla iç savaş başlamış, Deaş buraya kolaylıkla girmiştir (Ayhan, 2017, s. 211). Bu süreçte Türkiye bu iki ülkenin komşu olması hasebiyle sınırında ciddi şekilde bir güvenlik tehdidi oluşturan Deaş tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır (Turaman ve Çelik, 2018).

2013 yılında Türkiye Deaş’i terör örgütü listesine almış, Deaş ise, 2014-2016 tarihleri arasında Türkiye içerisinde defalarca bombalı saldırılar düzenlemiş bunun neticesinde 304 kişi hayatını kaybetmiş ve 1.338 kişi de yaralanmıştır(İçişleri Bakanlığı, 2017). Türkiye yapılan bu saldırılara karşılık hem ABD öncülüğündeki koalisyonla yapılan ortak operasyonlar hem de Türkiye’nin 2016 yılında Özgür Suriye Ordusu ile birlikte düzenlemiş olduğu Fırat Kalkanı askeri harekâtı ile Deaş’e çok ciddi bir darbe vurulmuştur (Karakaya, 2019, s. 7-8). Deaş’in yaptığı eylemlere bakıldığında iç karışıklıkla beraber kargaşa ortamı oluşturarak bundan beslenmek, gelişmiş ülkelerde de İslam düşmanlığı düşüncesini pekiştirerek oralarda varlığını sürdürebilmek ve örgütüne elaman temin etme amacını gütmektedir. Deaş’in asıl amacı, küresel çapta İslam Devleti kurarak Müslüman toplumların yegâne savunuculuğunu, önderliğini yapmak ve tüm dünyada hâkimiyetini sağlamayı hedeflemektedir.

Bu çalışmada küreselleşen dünyada yaşanan teknolojik gelişmeler ışığında ülkelerin ve örgütlerin ortaya koyduğu stratejiler sürekli değişkenlik göstermektedir. Deaş’in küresel şartlarda yapılanması, teknolojisi, stratejisi ve hedefleri bu değişkenler üzerine yeniden kurulmaktadır. Bu bağlamda çalışma Daeş’in yapılanmasını, gücünü, stratejilerini, ülkeler ve dünya üzerindeki hedeflerini tüm yönleriyle ortaya koyarak güncel gelişmeler üzerinde değerlendirilmesi yapılarak ileriye dönük ülkelerin Deaş terör örgütüyle mücadelelerinde askeri yöntemlerin kullanılması yerinde görülmekte ancak yeterli olamadığı anlaşılmaktadır.

2Bu konu hakkında daha fazla bilgi için atıf ve kaynakçadaki makalelere bakınız.

(3)

77

Bu sebeplerden ötürü ülkelerin Daeş terör örgütüyle mücadelelerinde farklı çözüm yöntemlerinin de uygulanması yönlü amaç hedeflenmektedir.

1.DEAŞ’İN BESLENDİĞİ İDEOLOJİK KAYNAK

Ortadoğu bölgesi, jeopolitik konumuyla ve sosyo-kültürel özellikleriyle, medeniyetler meydana getirmiş, uygarlıklara beşiklik ederek medeniyet tarihini de ortaya çıkarmıştır. Ortadoğu üç büyük ilahi dinin İslamiyet, Yahudilik ve Hıristiyanlığın doğduğu ve genişleyerek dünyaya yayıldığı bir bölgedir. Dünyada en fazla insan topluluğuna sahip bu dinlerin içerisinde de fazlasıyla mezhepler bulunmaktadır. İslam dininde mezhepler Sünni ve Şii mezhepleri temelinde ayrılmakla kalmayarak, örneğin Şiilik, İsmaliye, Nusayri gibi çeşitli mezhepler de görülmektedir. Mezhep çeşitliliği Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta da mevcuttur. Bu farklılıklar mezheplerin birbirlerine yönelik çatışmalarını da beraberinde getirmiştir. (Güvenç, 2021, s. 357).

Ortadoğu’nun yapısının kültürel çeşitliliği, fazlasıyla milletli yapısı, din ve mezhep türlerinin çok olması kargaşaya davetiye çıkaran bir bölge olduğunu da bizlere göstermektedir. Ortadoğu nüfus kimliği bakımından da çeşitlilik göstermekte, baskın olan halklar ise Farslar, Araplar ve Türklerdir. Kürtler ise bahsi geçen milletler yanında azınlık olarak kalmaktadır (İyiat, 2019, s.65-66). Ortadoğu, içerisinde barındırdığı dini ve ırksal çeşitlilik ile beraber bol petrol rezervleri, sınırlı su yaşam alanları, denetimsiz silahlanma, iktisadî problemler, olgunluğa erememiş siyaset, kültür ve baskıcı yöneticiler gibi bölgeye özgü hususiyetleri ve yabancı güçlerin tesiri ile bölgenin konumlandığı coğrafya gibi dış etkenlerden ötürü politik, sosyal ve iktisadî çözümler bulmanın ve uygulanmasının her dönem oldukça güç olduğu zor bir bölgedir. Ortadoğu toplumları ve ülkeleri, politik, sosyal, iktisadî ve askerî alanlarda karmaşa, arbede ve harp ortamlarını bizatihi ve en deriniyle yaşamış ve yaşamaya da halen devam etmektedir. Bölgedeki dini çeşitlilik tüm kargaşa ve harp ortamlarının ortaya çıkmasında bu kargaşa ve harplerin hız kazanmasında, ihtimal ki bu durum bölgenin en temel özelliğidir (Özbilgeç, 2007, s. 4-5). Ortadoğu denildiği zaman ilk akla gelen üç büyük dinin bu bölgede ortaya çıktığı, mezhepsel çeşitliliğin çok fazla olduğu, diğer yandan başta petrol olmak üzere zengin kaynakların ve toprakların bereketli olduğu bir yerdir. Bölgenin jeopolitik, jeo-kültürel ve jeo-ekonomik özellikleri ve dinsel yönü tüm dünya ülkelerinin dikkatini buraya çekmiştir. Yukarıda bahsi geçen nedenlerden ötürü bölge, kargaşa ve savaşların kaçınılmaz bir yeri olarak görülmektedir.

İslamiyet tarihinde dört halife olarak bilinen dönemde Sıffîn harbinde Hz. Ali yönetimindeki Irak ordusu ile Şam ordusu karşılaşmış, uzun süren savaşın sonunda Hz. Ali avantajlı konuma gelmişti. Muaviye, Amr b. El- Âs’ın önermesiyle ordudaki neferlerine yanlarında mevcut olan Kur’an sayfalarını havaya kaldırarak, Hz. Ali emrindeki Iraklılar’ı Kur’an’ın hükmüne davet etmelerini emretmiş, Hz. Ali’nin ordusunda bulunan bir kısım askerler onlar hariciler olarak da biliniyor bu oyuna inanarak Hz. Ali’yi tahkime zorlamış, yaşanan olaylar sonucunda hariciler talep ettiklerini alamadıklarından dolayı Hz.Ali’den ayrılmışlardır. Haricîler, Hz.Ali, Muaviye ve Amr b. El-Âs’ın başta olmak üzere tahkimi onaylayan bütün Müslümanları kâfir olarak kabul etmişlerdir. Hz.Ali’den ayrılan haricîler, Müslümanlar arasında terör estirmeye, kendi düşüncelerinde olmayanları katletmeye başlamışlardır. Haricîler, imanı şu şekilde ele almışlardır. İman, iman ve amelden teşekkül etmektedir. İbadetler imanın bir parçasıdır. İman, amellerin savsaklanması ile zedelendiği gibi, günahlar nedeniyle de nakıs kalmış olur. Nakıs bir iman ise şahsı cennete götürmez. O halde bu şahıslar kâfirdir. İslamiyet’i kabul ettikten sonra küfre duçar olan şahsın öldürülmesi gerekir. Bu nedenle günahkâr Müslümanların katledilmesi vaciptir. Bu şekilde mantık yürüten Haricîler, dini ritüelleri kendi katı, merhametsiz ve şuursuzluklarına alet etmiş olup, Hz. Osman’ı ve Hz. Ali’yi bu tür sebeplerle mürted saymışlardır (Bulut, 2009, s. 45-48). Haricîlik kargaşacı ve tekfirci düşüncenin İslam tarihinde ilk mümessilleridir. Katı bir düşünce olan bu akım, küfür batağında olan Müslümanların öldürülmesinin vacip olduğuna dair aşırı fikirlerin temsilcileridir. Vehhabilik mezhebi yukarıda bahsi geçen Haricilîk akımının evrilerek bugüne kadar ulaşan halidir. Vehhabîlik mezhebi İslamiyet içerisinde en radikal düşünce ve yorum şeklini kendi içinde barındıran Hanbelilik içinden doğmuş ve inkişaf olmuştur. Vehhabiliğin ana düşüncesi Peygamberimiz ve dört büyük halife devri ertesi, her çeşit dini ritüel ve uygulamaları kabul etmeyerek, İslamiyet'i bütün bi'datlardan kurtararak arı hale getirmeyi amaç edinmişlerdir. Vehhabiliğin tek kurtuluş yolu olarak benimsenmekle birlikte, bu akımın siyasal özellikleri öne çıkmaktadır. Vehhabilik Peygamber dönemi ile kendi dönemleri arasında kalan zamanı "Cahiliye Devri" olarak adlandırarak, kendisinden başka olan mezhep ve görüşleri öteki olarak görmektedir. Bu düşünce ve halleri müsahamasızlığı ve nefret duygusunu körüklemektedir. Vehabbilik'te siyasi yön çok fazla olmakla beraber din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılamayacağını belirterek, dini olmayan devlette hayat sürmenin mümkün olmayacağını ifade ederek radikal ve fundamentalist grupların gün yüzüne çıkmasına neden olmuşlardır (İyiat, 2019, s.68).

(4)

78

Selefilik ile vehhabilik arasında organik bir bağ kurulduğunu örnekleme ile belirtebiliriz. Vehhabiliğin 1.0.

versiyonun Arabistan vehhabiliği ise, 2.0. versiyonunun Mısır'daki selefi grubu olacağını, 3.0. versiyonunun El-Kaide terör örgütü, son versiyonun ise IŞID terör örgütü olacağı şeklinde söylenebilir. Selefilik'te hususi olarak Peygamber zamanında olmayıp daha sonra meydana çıkan durumlar zararlı sünnet/gelenek olarak algılanır. Selefiliğin gayesi, Peygamber, Sahabe ve Tabiin zamanındaki arîliğe dönmek olup, özgüven hissiyle değil bilakis mağlup psikolojisi ile gün yüzüne çıkılabilen bir durumdur. İslamiyette dini bir akıma dönüşmüş ve siyasi yönü yoğun olan mağlubiyeti kabul etmeyen zahirî bir yapıya bürünmüştür. Selefi fikir, dinde ortaya çıkan sonraki gelişmeleri kabul etmeyerek bunları din dışı olarak görür. Bu şekilde düşünmeyenleri kâfir olarak nitelendirir ve bunların katlînin vacip olduklarını gaye edinmektedir (Erdoğan ve Deligöz, 2015, s. 13;

Friedland,2015, s. 22). İslam tarihinde Haricîlik ile başlayan ardından vehabiliğe ve son olarak selefilik düşüncesiyle günümüzde de devam eden radikal, diğerlerini ötekileştiren ve bununla beraber onların dine göre cezalandırılmasını ve katledilmesini amaçlayan bir akımlar silsilesidir. Kendi düşüncelerini tek gerçek olarak kabul eden, bunun dışındakilerin sapkınlık içerisinde olduğunu söyleyen siyasi bir ideoloji ile din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılamayacağını yönetim şeklinin ise İslam devleti olduğunu belirten, öteki olan tüm düşünce ve inanışları kâfirlikle suçlayan bir düşüncedir. Bu dinî ve Siyasî düşünce geçmişte olduğu gibi günümüzde de devam eden terör örgütlerinin beslendiği ana kaynaktır. Terör örgütleri İslamî olarak bu akımları referans göstererek şiddetin ve vahşetin kendilerince meşruluğunu benimseyerek, tüm katliamlarını bu doğrultuda hareket ederek yapmışlardır. Deaş terör örgütü de bunlardan en büyüğü ve en vahşisidir.

2. DEAŞ’İN DOĞUŞU VE TARİHSEL SÜRECİ

Irak ve Şam İslam Devleti; kısa haliyle IŞİD; resmi ismiyle İslam Devleti veya Irak ve Levant İslam Devletidir.

Herhangi bir devlet tarafından tanınmayan Deaş, önceki isminin Arapça dilinde kısaltmasının ifadesi Da'iş olup, okunuşunun ise Latin alfabesine göre Deaş ya da Daiş isimleriyle bilinmektedir. Deaş, petrol rezervlerine yakınlığı sebebiyle dünyanın en variyetli terörist grupları arasında gösterilmektedir. Irak Savaşı’nın ilk zamanlarında oluşan ve 2004 tarihinde El-Kaide'ye sadakatini ilan eden terörist grup bir zaman sonra Irak El- Kaidesi ismini almıştır (Hürriyet Kelebek, 2015).

Deaş’ın kuruluşuna daha yakından bakılması gerekirse, Deaş’in ilk kurucusu Ürdün’lü olan Ebu Musab El- Zerkavî enteresan bir şahsiyettir. 1980 senesinde daha 14 yaşında uyuşturucu ve cinsel nitelikli suçlardan cezaevine konulmuş, genel af’ın ilan edileceği 1988 senesine kadar hapishane de yatmış olan Zerkavî, tahliye olduktan sonra Sovyet kuvvetlerine karşı harp etmek için Afganistan’a geçmiştir. Harbin sona ermesi ile birlikte Ürdün’e geri dönmüş, Afganistan’da akıl danışmanlığını yapan cezaevi arkadaşı Magdişi’yi de yanında getirmiştir. Ürdün’de aklında iyice yer edinen İslam Devleti fikri için ilk eylemi 1993 senesinde El-Magdişi ile birlikte yerel bir sinema salonuna bombalı saldırı düzenlemiş başarısız olmuşlar ve ardından yakalanarak hapishaneye gönderilmişlerdir. İkinci hapis hayatında ideolojik olarak kendini pekiştiren artık sanal alemde bile risaleler yayınlamaya başlamış olan Zerkavî, El-Kaide elebaşı Usame Bin Ladin’in dikkatini çekerek, Usame’nin daveti üzerine Zerkavî Kandahar şehrine gitmiştir. İlk başlarda kendisinden şüphe duyulsa da El- Kaide komuta kademesinin gayretleriyle kendisine eğitim kampı kurması için nakdî yardımda bulunulmuş, verilen yardımla Zerkavî, İran sınırına yakın Herat kampında ilk olarak Tevhid ve Cihat Örgütünü kurmuştur (İyiat, 2019, s. 69).

Zerkavî’nin 2000 yılında kurduğu Tevhit ve Cihat örgütü ABD ordusunun Afganistan’ı işgalinden sonra ilk olarak İran’a ardından da Irak’a kadar alanını genişletmiş, ABD ordusunun 2003 senesinde Irak’ı işgale girişmesiyle bölgede sınır denetimi kalmamış, bu durum birçok silahlı örgütün de Irak’a girmesine neden olmuştur. Anarşi ve şiddete meilli olan bölgede Tevhid ve Cihat Örgütü ABD güçlerine karşı mücadelelerini fazlalaştırmış, faaliyet alanını genişletmiş ve 2004 tarihinde Irak El-Kaidesi ismini almıştır. 2006 tarihinde örgüt elebaşı olan Zerkavî, ABD ordusu tarafından yapılan hava operasyonunda öldürülmesinin ardından örgütün yeni elebaşı Ebu Eyub El-Mısrî olmuş ve örgütün ismini Irak İslam Devleti olarak tanıtmıştır (Kilit, 2019, s. 20).

(5)

79

Ardından önderliğe bu sefer Ebu Ömer El-Bağdadî getirilmiştir. 2007 senesinden itibaren ABD ordusunun etkin mücadelesi ile örgüt gücünü yitirmeye başlamış olup, 2010 yılında El-Misrî ve Ömer El Bağdadînin öldürülmesi nedeniyle, önderliğe Ebu Bekir El-Bağdadî getirilmiştir. Deaş, 2011 senesinde ABD ordusunun Irak’tan çekilmesinden sonra yeniden etkisini hissettirmeye başlamış, El-Bağdadî 08 Nisan 2013 tarihinde Irak ve Şam İslam Devleti’nin kurulduğunu ilan etmiş, ama bu karar El-Kaidece tanınmamış ve nihayetince El-Kaide ile ilişiği kesilmiştir. Ebu Bekir El-Bağdadî 29 Haziran 2014 yılında halifeliği ve İslam Devletinin kurulduğunu tüm dünyaya duyurmuştur(Erdoğan ve Deligöz, 2015, s. 6). Deaş’in kurucu elebaşı Zerkavî uyuşturucu ve cinsel suçlar işleyen enteresan bir şahsiyet olmakla birlikte zihninde her daim İslam Devleti kurma amacı güden bir terörist başıdır. Bir yandan Ürdün’de sinema salonuna bombalı saldırı düzenlemiş, ardından cezaevinde sanal âlemde yayınladığı risaleler ile birlikte El-Kaide elebaşı Bin Ladin tarafından dikkate değer alınmış olup, nakdî yardım ile birlikte Irak’a gönderilmiş ve El-Kaide örgütünün bir alt kolu olarak faaliyet göstermiştir. ABD’nin koalisyon güçleriyle yıllar süren etkin mücadelesi ile birlikte örgüt elebaşları Zerkavî, El-Mısrî ve Ömer El-Bağdadi öldürülünce Ebu Bekir El-Bağdadî örgüt liderliğine geçerek devrim niteliğinde kararlar alarak hem Halifelik ilan edecek, hem de örgütün adını Irak ve Şam İslam Devleti olarak değiştirerek devlet kurduğunu tüm dünyaya ilan edecektir.

2.1. Deaş Terör Örgütünün Yapılanması

Deaş'in bugünlerine gelmesinde en büyük katkılardan birisini sağlayan 2010 ila 2019 tarihleri arasında örgütün önderliğini yapan Ebu Bekir El-Bağdadî'ye değinmekte fayda görülmektedir. İbrahim Avad İbrahim El-Bedri yani Ebu Bekir El-Bağdadi, 1971 senesinde Irak'ın şehri Bağdat kuzeyinde 125 km uzaklıkta Samarra’da, alt orta tabaka bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Ebu Bekir El-Bağdadi'nin ailesi dindarlığı ile tanınıyor ve ailenin bir parçası olduğu aşiretin Hz. Muhammed'in soyundan geldiği iddia ediliyordu. Ebu Bekir El-Bağdadi gençlik senelerinde Kuran-ı okuma açısından fazlasıyla coşkuluydu. Genç olan Bağdadî için şerî hükümler'e itaat etmek çok mühimdi. Bağdadî, üniversite alanında da ilahiyat bölümünü tercih etmiştir. 1996 yılında Bağdat Üniversitesinin İslami çalışmalar bölümünden mezun olduktan sonra Saddam İslami Çalışmalar üniversitesinde Kur'an çalışmaları sahasında 1999 yılında yüksek lisans, 2007 yılında da İslam hukuku alanında da doktorasını tamamlamıştır (Alkaff, 2014, s. 5).

Bağdadî kısa zamanda hareket kapsamındaki küçük sayıdaki, şiddet taraflısı ultra-muhafazakârlığın etkisinde kaldı ve selefî cihatçılığı içselleştirdi. Irak'ın 2003 yılında ABD ve ittifakları tarafından işgalinden kısa bir zaman sonra Bağdadî Ceyş Ehl El-Sünni ve El-Cemah isimli isyancı örgütün oluşturulmasına yardımcı olmuştur.

ABD güçleri Şubat ayı 2004 tarihinde Bağdadî'yi Felluce şehrinde tutuklayarak 10 ay süresince kalacağı, Bucca Kampı'ndaki cezaevine götürdü. Tevfikliği boyunca Bağdadî dini alanlara kendini adamış olup, diğer mahkûmlara cuma hutbesi okuması, namaz kılması ve dersler vermesi bilinmektedir. 2014 yılı Temmuz ayında Deaş, Irak'ın Musul şehrini gele geçirdi. Olaydan kısa bir zaman sonra Bağdadî halifelik ilan ederek örgütün ismini İslam Devleti olarak değiştirmiştir (BBC, News Türkçe, 2019).

Bağdadi, Hilafetini kurarken bünyesindeki yerlerde bir devlet gibi davranmaya gayret sarf etmiştir.

İdaresindekilerin ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğini anlamış, mal ve hizmet sisteminin dönüşümünü sağlamak için vergilendirme sistemini getirerek idari bürokrasinin oluşumu için gayret etmiştir. Örneğin çocuklar için kanser tedavisi, sokakların temizlenmesi gibi devletteki hangi birimler bulunursa onları yerleştirmeye çalışmış, küresel sistemden etkilenmemek için kendilerine ait para bastırmıştır. İslam dünyasındaki Müslümanlara ise hitaben kendisinin kurduğu halifeliğe geçmelerini ve işgal ettiği yere gelmeleri çağrısında bulunmuştur. Çünkü artık kendilerinin İslamiyet’i en saf haliyle yaşadıklarından dolayı başka bir yerde yaşamanın günah olduğunu belirtti. Bu yöntem Bağdadinin kendi örgütüne yabancı asker çekme taktiği olarak değerlendirilmiştir. Hilafetin ilanı ve davet sayesinde 80’den fazla ülkeden binlerce yabancı asker gelerek Deaş’e katılmıştır (Sethuraman, 2020, s. 2).

(6)

80

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi içerisinde faaliyette bulunan Analitik Destek ve Yaptırım Gözetim Timi’nin IŞİD raporuna göre Deaş, üç ana gruptan oluşmaktadır. İlk olanı yani Deaş’in çekirdek yapısını oluşturan yönetim kadrosudur. Bu kadro etkin bir şekilde Irak’lılardan meydana gelmektedir. 2010 senesinden itibaren Ebu Bekir El-Bağdadî tarafından idare edilmektedir. İkinci grup ise Bağdadî’ye tabî olmuş ve yine çoğunluğunu Iraklılardan bir kısmı ise Suriyelilerden teşekkül eden gruptur. İkinci grup askerî ve idari işlerde faaliyette bulunmaktadır. Üçüncü grup ise 80’den fazla ülkeden gelen yabancı terörist savaşçılardır ve silahlı gücün ciddi oranını bunlar meydana getirmektedir (Erdoğan ve Deligöz, 2015, s. 9). Deaş’in üç ana grubu olmakla birlikte bunun yanında üç ana kısımdan da teşekkül etmektedir. Bu ana yapıya eklenmiş Bağdadî’yle ilintili emirlikler ve alt konseylerde mevcuttur. Ebu Bekir El-Bağdadî’ye örgütün gereksinimleri ve faaliyetleri ile ilgili tüm örgütsel alanlarda rapor veren iki yardımcısı ve bu yardımcılarla ilintili on iki emiri idarî konularda Bağdadî’ye destek olmaktadır. Diğer taraftan Deaş’in iş dağılımını gösteren sekiz tane alt konseyi de idarî amaçlar için etkinlik göstermektedir. Bu konseyler; Mali Konsey, Liderlik Konseyi, Askeri Konsey, Adalet Konseyi, Militan Destekleme Konseyi, İstihbarat Konseyi, Güvenlik ve Medya Konseyleridir. Bu konseylerin örgüt içinde vazifeleri de vardır. Deaş alelade bir terörist örgüt gibi hareket etmemekte, mevcudiyetindeki tüm kaynakları denetim altında bulunduran ve sevkini sağlayan bürokratik bir teşkilata sahiptir. Bu kapsamda Deaş, bir devletvarî yönetim sistemini oluşturmuştur. Denetim altında tuttuğu merkezleri vilayet oluşumu içerisinde ele almıştır. Birleşmiş Milletler raporuna göre Deaş’in yönetim organizasyonunda sekiz tane vilayet mevcuttur ve bu vilayetler Deaş’in atadığı valiler kanalıyla idare edilmektedir. Deaş’in yönetim yapısı ele alındığında, vilayet yönetimlerinin de konseylerden teşekkül ettiği görülür. İlçe yönetimlerine kitahat ismini veren Deaş aynı teşkilatı en ufak yönetim birimlerine de uygulamıştır. Kitahatlerde idare dört konsey tarafından faaliyet sürdürmektedir (Bozkurt, 2019, s. 198-199).

Deaş, 2015 yılında Suriye ve Irak dışında kendisine katılan örgüt üyelerinin bulundukları ülkelerde kendisine bağlı vilayetler teşekkül ettirdiler. Deaş'in genişlediği coğrafya şu şekilde; Mısır'da Sina vilayeti, Libya'da Barka, Trablus ve Fezzan vilayetleri, Cezayir vilayeti, Yemen ve Suudi Arabistan'da vilayetler, Afganistan ve Pakistan'ı kapsayan Horosan vilayeti, Nijerya'da Batı Afrika vilayeti, Tunus'ta henüz vilayet makamı bulunmamakta, Kafkasya'da Çeçenistan, Dağıstan, İnguşetya, Kabardin-Balkar ve Karaçay-Çerkez bölgelerinden oluşan Kafkasya emirliği oluşturulmuştur (BBC, News Türkçe, 2015).

Deaş, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Birleşik Krallık, Endonezya, Malezya, ABD, Kanada, Türkiye, Avustralya, Kırgızistan, Mısır, Hindistan, Suriye, Rusya, Pakistan, Ürdün gibi devletler ve bazı ulusötesi kuruluşlar tarafından terörist örgütler listelerine farklı zamanlarda dahil edilmiştir. İçerisinde çok farklı Sünni toplulukları barındıran Deaş, ilk olarak Irak’ın Anbar, Nineve, Diyala, Babil, Musul, Kerkük, Selahaddin illerinde; Suriye’de Humus, Halep ve Rakka bölgelerinde;

Libya’da ise Bingazi ve Sirte’de etkili olmuştur. El-Bağdadî, 29 Temmuz 2014 tarihinde yaptığı bir konuşmasında dünyayı İslamiyet’e inananlar ve kâfirler yahut ikiyüzlüler biçiminde temelde iki kampa böldüğünü açıklamıştır (Ünsal ve Olçar, 2019, s. 129).

Deaş, dünya ölçeğinde eleman ve üyeleri olan uluslararası bir terörist gruptur. Deaş'in önceki cihatçı örgütler gibi iki temel gayesi bulunmakta olup, ilk hedefi dünyanın tüm bölgelerinde radikal yanlısı Müslüman grupları esnek bir dini anlayışı devrimci bir ağa bağlamak ve hususi olarak Müslüman olmayanların batılı etkisini İslami bölgeler ve devletlerden sınır dışı etmektir. Deaş aracılığıyla eğitim gören ve onlardan etkilenen eylemciler birçok devlet ve bölgede hücreler oluşturmuşlardır. Örnek vermek gerekirse hücreler ve daha büyük gruplar, Afganistan, Irak, Cezayir, Kosova, Endonezya, Bosna, Çeçenistan, Somali, Batı Şeria, Pakistan, Lübnan, Malezya, Güney Filipinler ve yemen gibi ekseriyeti Müslüman devletler ve bölgelerde konuşlanmışlardır. Değişik hücreler de ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Arjantin, İsrail, Paraguay, İspanya ve Brezilya gibi batılı ve gayr-i Müslim devletlere sinsice konuşlanmışlardır (Kurt, 2019, s. 146). Deaş, devlet yapılanması şeklinde örgütlenen ve diğer örgütlerden bu yönüyle ayrılan uluslararası devasa çapta bir terör organizasyonu olup, üç ana gruptan oluşmuştur. Birinci grup liderliğin içinde bulunduğu ve tamamen Iraklılardan oluşan çekirdek yönetim kadrosu, ikinci grup çoğunluğunu Iraklıların bir kısmını Suriyelilerin oluşturduğu askerî ve idari kadroyu oluşturmakta son olarak üçüncü grup ise dünyanın dört bir tarafından gelen yabancı savaşçıların çoğunluğunu oluşturduğu silahlı gücüdür.

(7)

81

2.2. Deaş Terör Örgütünün Gücü 2.2.1. İnsanî Gücü

Deaş, dinsel bir taban üzerinde faaliyetlerine yön veren, sınıfsal, etnik orijin gibi alanlarda beraberlikleri bulunmayan çok değişik alanlarda bir araya gelmiş örgüt mensuplarından oluşmaktadır. Bunların birçoğu bilindiği şekliyle eğitim seviyesi asgarî veya alt tabakadan olanlar değil, bilakis Batı üniversitelerinde lisans, lisansüstü eğitim görmüş, gelir seviyeleri olarak orta tabakaya tabi ailelerin bireylerinden meydana gelmektedir. Deaş’e katılım sağlayan ülkelerden bir kaçı şunlardır: Kanada, Norveç, Finlandiya, İtalya, İrlanda, Avusturya, Ukrayna, Çin, İsveç, İspanya, Hollanda, ABD, Danimarka, Almanya, Belçika, Avustralya, Suudi Arabistan, Rusya, Fransa, Cezayir, Mısır, Fas, Bosna Hersek, Pakistan, Türkiye, Afganistan, Endonezya, Arnavutluk, Somali, Yemen, Kosova, Lübnan ve Ürdün. Suriye’deki yabancı militan savaşçıların sayısı 2011 senesinde 280, 2012’de 600, 2013’te 1.000, 2014’te 4.000, 2015’te 37.000 olarak tespit edilmiştir. CIA idarecilerine göre dünya genelinden Deaş’e katılımın olduğunu, katılanların yaklaşık 2.000 kişisi Batılı devletlerden olmakla beraber 15.000 yabancı savaşçının Suriye’ye girdiğini ama bu savaşçıların kaçının Deaş tarafına geçtiği, kaçının rejim karşıtı diğer gruplara katıldığının bilgisinin mevcut olmadığını açıklamışlardır.

Deaş’in içerisinde bulunan yabancı savaşçıların toplam örgüt üyesine oranı %30 civarında olduğu açıklanmakta, örgüt üyelerinin durumlarına göre 300 ila 2.000 dolar maaş verildiği belirtilmektedir (Kilit, 2019, s. 23). Deaş'e bu konu üzerinden daha yakından bakılması gerekirse; günümüze kadar dünyanın hiçbir terörist grubunda mevcudiyeti bulunmayan eleman sayısı ve askeri güce sahip olup, 40'ın üzerinde farklı devletlerin vatandaşları bulunmakta ve en çok katılımın sağlandığı ülke de Tunus olduğudur. Burada dikkatleri üzerine çeken ülke Suudi Arabistan'dır. Arabistan Deaş'e nakit desteğinin yanında eleman teminine gittiği de söylenmektedir. Örgütün sayısal olarak eleman açısından hiçbir vakit net ve kesinlik içerin bir bilgi mevcut değildir. ABD önderliğindeki koalisyon özel elçisi Breet McGurk, 2016 yılı Aralık ayında Beyaz Saray'da yaptığı konuşmada 60 binden fazla örgüt mensubunun olduğunu söylemiştir. Bununla beraber değişik ülkelerden gizli olarak gönderilen ve zamanındaki farklı savaş veya iç karışıklarından kalan silahlar Suriye'de süratle el değiştirmiş ve genel itibariyle de Deaş'in elinde son bulmuştur. Örgüt Suriye ve Irak'ta güç kazanmaya her daim devam etmiştir(Stratejik ortak, 2017).

2.2.2. Askerî Gücü

Deaş’ın geniş çaplı askeri araç kapasitesi bulunmaktadır. Deaş'in elinde 45 binden fazla arazi aracı olduğu Toyota marka bunun çoğunu oluşturduğu farklı raporlarda gün yüzüne çıkmıştır. Toyota araç vurgusu önem arz etmektedir. ABD Hazine Bakanlığı da bu Toyotaların izini sürerek bu kadar Toyota aracın nereden bulunduğuna dair şirketten bu noktada bilgi sorulmuş, Toyota Halkla İlişkiler Müdürü Ed Lewis de terör örgütlerinin kendi markalarına ait araçları nereden buldukları hususuyla ilgili en ufak bir malumata sahip olmadıklarını beyan etmiştir. Deaş ilk olarak körfez savaşı'nda kullanılan, ABD yapımı 155 mm top atışı yapan M198 havan topu, Sovyet menşeî'li çok namlulu roketatar BM-21, farklı namlu çaplarında havan topları, hava savunma roketleri olan SA-3 ve SA-4'ler yine Sovyet yapımı ZU-23 ve ZSU 23-4 marka uçaksavarlar, BMP 1 zırhlı ve paletli 30 adet tankın bulunduğu dile getirilmektedir (Stratejik ortak, 2017). Ayrıca Deaş'in variyetinde ABD ve Rus menşeî'li askeri ekipmanların yanında İngiliz, Avusturya, Polonya, menşeî'li tüfekler, obüsler, tanklar, keskin nişanlı tüfekleri, Scud füzeleri, roketatarlar, havan topları, uçaksavar silahlar, doçkalar, zırhlı araçlar mevcuttur. Bununla beraber kullanmamakla birlikte Skorsky helikopterlerle Irak ordusuna ait savaş uçakları dahi bulunmaktadır (Kilit, 2019, s. 20). Deaş'in bahsi geçen silah ve mühimmatının en büyük kaynağı Irak ve kısmî olarak Suriye ordusundan elde ettikleridir. Öbür yandan Irak ve Suriye'deki ele geçirdiği silah ve mühimmat olmasa dahi bu coğrafyada yaşanan istikrarsızlık sonucunda yapılan silah kaçakçılığı örgütün ihtiyacını karşılayacak seviyededir. Irak'ın Birleşmiş Milletler temsilcisine dayandırılan bir habere göre Deaş'in Musul'daki bir araştırma laboratuarından yaklaşık 40 kg az seviyeli uranyum bulunduğunu ve bu uranyumun nükleer silaha dönüştürülmesinin çok düşük olduğu söylenmektedir (Erdoğan ve Deligöz, 2015, s. 15).

(8)

82

2.2.3. Ekonomik Gücü

Deaş, 2014 yılında Suriye'de petrol yatağı olan Rakka ve Deyr Ez Zor ile Irak'taki petrol yataklarını içinde bulunduran Musul ve Beyci'yede de hâkimiyetini sağlamıştır. Deaş bununla birlikte Ortadoğu bölgesinin en önemli su kaynakları olan Fırat ve Dicle nehirlerinde de büyük oranda kontrolü ele geçirmiştir. İlerlemesini devam ettiren Deaş, Suriye, Suudi Arabistan, Ürdün, Türkiye ve İran sınırlarındaki kimi bölgeleri de hâkimiyetine katarak bahsi geçen devletlerle de komşu olmuştur. Deaş, Mezopotamya'yı da içerisine alan stratejik hat boyunca Ürdün ve Suudi Arabistan sınırına kadar olan Sünni bölge de denetimi altındadır.

Suriye'nin şehri olan Halep'in kuzeyinden itibaren, Irak'ın başkenti Bağdat'ın 40 km yakınına kadar olan Sünni bölgelerde artış gösteren Deaş hâkimiyeti, Suriye ve Irak arasındaki sınırı da fiili olarak kaldırmıştır. Irak'ta uzun zamandır süren kaos sebebiyle, 2014 yılı haziran ayında Deaş'in Musul'u işgal etmesi ve diğer alanlarda da şiddetini daha da fazlalaştırmasına neden olmuştur. Deaş bölgeye düzenlediği saldırıların akabinde Irak ordusu bölgeden çekilmek zorunda kalmıştır. Türkmenlerin çok olduğu Musul'un Telafer bölgesi de Deaş'in denetimi altındadır. Deaş, Irak ve Suriye'de etkinlik gösteren en güçlü silahlı terör örgütüdür (Aljazeera, 2014).

Deaş, bir zamanlar bağlı olduğu El-Kaidenin mücahit grubu gibi davranmaktan ziyade profesyonel bir orduya sahip, para basmayı gaye edinen, dehşet miktarda parayı denetleyen, uluslararası güvenlik araştırmaları merkezleri ve istihbarat verilerine göre de dünyanın en büyük finansal gücü elinde bulunduran küresel bir terör organizasyonudur. Deaş 2014 yılında Musul'u işgal edince ticari olarak devasa bir gelir olan Irak Merkez Bankası'ndan yaklaşık 1,5 milyar dolarlık bir hâsılat elde etmiştir. Tahmini 2,4 Milyar dolardan daha fazla bir servete sahip olup, en mühim gelir kaynağı ise petrol kaçakçılığıdır. Bunun yanında, adam kaçırma, fidye, haraç ve bağışlar, bölgenin tarihsel yapısı itibariyle tarihi eser kaçakçılığı da ciddi gelir kaynaklarını oluşturmaktadır. Devlet temelli yapısına örnek vermek gerekirse 2014 yılı Felluce şehrinin işgaliyle birlikte orada zekat, cizye ve sadaka sistemi düzeni ortaya koymuş, Felluce, örgütün küçük ölçekte bir devlet laboratuarına dönüştürülmüştür. Deaş yapılanmasını ve yayılma sahasını incelikle hesaplayan ve ona göre hareket eden bir yapısı vardır. Başta petrol kuyuları, rafineri ve bunlara ait tesisleri, sınır kapıları, imalathaneler, fabrikalar ve barajlar, tahıl ofisleri örgütün işgal ettiği sahalarda temel stratejisinin gelir kaynaklarına ulaşmak ve denetim altında tutmak olduğu görülmektedir (İyiat, 2019, s. 70-71).

Deaş, Mezopotamya’yı içerisine alan stratejik hat boyunca Sünni bölgeleri de denetimi altına alarak Irak ve Suriye’de etkinlik gösteren en güçlü silahlı terör örgütü konumuna yükselmiştir. Örgütün yöneticileri ve mensupları cahil kişiler değil bilakis yüksek eğitim almış kişilerden oluşup, orta kesime tabi ailelerin çocuklarıdır. Örgüt farklı ülkelerden militan sayısını tarihi süreçte artırmıştır. Çeşitli kaynaklardan edinilen bilgilere göre 60 bine kadar çıktığı iddia edilmektedir. Irak ve Suriye ordusundan elde ettiği tanklar, uçaklar, helikopter ve envai çeşit silahları bünyesinde barındıran devasa çapta çoğu küçük devletlerde bulunmayan askeri ekipmanlara, petrol, insan ve tarihi eser kaçakçılığından elde ettiği gelir ayrıca Irak Merkez Bankasının işgalinde ele geçirilen nakit para da düşünüldüğünde Deaş en büyük finansal ekonomik kaynaklara, askeri teçhizatlara ve yabancı savaşlar başta olmak üzere insan gücüne sahip dünya çapında bir terör örgütüdür.

2.3. Deaş Terör Örgütünün Yöntemi 2.3.1. Stratejisi

Deaş, İslam’a dayalı Hilafeti oluşturmak gibi siyasi bir gayeye sahip dini ritüelleri kullanan bir terör örgütüdür.

Irak ve Levant bölgesinde sivile dayalı iktidarsızlık ortamı oluşturarak ve kargaşa ortamı çıkararak, şerî hükümlere dayalı İslam devletini kurmayı hedeflemektedir. Bu gayeye ulaşabilmek için kısa, orta ve uzun dönem amaçlar taşır. Kısa zamanda denetim altında tuttuğu bölgelerde varlığını sağlam temeller üzerine inşa etmeyi ve Suriye ve Irak’ta yeni alanlar ele geçirmeyi istemektedir. Gayesi ve en temel stratejisi Sünniler ile Şiiler arasında kargaşa ortamı oluşturarak Şiileri nerede ve hangi zamanda olursa olsun katletmek, Şiilere karşı yapılan bu katliam ile Sünnilerin Deaş’e desteğini almaya çalışmaktır (Erdoğan ve Deligöz, 2015, s. 13).

Orta dönemi içeren zamanda Irak ve Suriye’yi işgal ettikten sonra bölgesinde tam hakimiyet sağlamak, uzun dönemde ise başta Ürdün ve Suudi Arabistan olmak üzere komşu Sünni ülkelerde yer edinmeyi ve faaliyette bulunmayı hedeflemektedir (Şenol, Erdem, ve Erdem, 2016, s. 284). Deaş, kendi üyelerinin moralini yüksek tutmak, karşı tarafa ise despot ve korku salmak için ilk olarak üst düzey yetkilileri, önemli şahsiyetleri suikastlarla katletmekte onların direnme azmini ve cesaretlerini yitirmelerini amaçlamaktadır. Deaş bir taraftan çok vahşi eylemler gerçekleştirirken diğer taraftan da işgal ettiği bölgelerde insanlara sosyal yardım sağlayıp idare hizmeti sağlayarak işgallerinin halk tarafından meşru görülmesini gaye edinmektedir. İşgal ettiği yerlerde devletvarî hareket edip, altyapı, eğitim, yargı, sağlık alanlarına kadar hizmet götürmektedir. Örgüt, sözlü, yazılı ve görsel olarak iletişim teknolojisini kullanarak silah vasıtasıyla ulaştığı hedeflere medya vasıtasıyla da ulaşmaktadır (Kilit, 2019, s. 25).

(9)

83

2.3.2. Teknolojisi

Deaş, devletlerin uyguladığı engellere ve sansürlere takılmadan mesajlarını, davetlerini küresel ölçekte takipçilerine sosyal medyanın her türlü uygulamalarını etkin bir şekilde kullanarak ulaştırmaktadır. Sosyal medya sayesinde örgüte yeni katılımcılar kazandırmakta, diğer örgüt üyelerini de harekete geçirmektedir.

Deaş, hazırladığı video, ses kaydı veya yazılı materyalleri kendisine ait bilgisayar depolarında tutmaktan ziyade internette ücretsiz olarak sunulan depolama faaliyetlerinden yararlanmaktadır. Örgüte ait herhangi bir video, ses veya yazılı mesajlar Cloud.mail.ru, Yandex, Youtube, Google Drive gibi benzeri mecralara yüklenmektedir.

Sonrasında bu materyaller Twitter, Telegram, WhatsApp, Facebook gibi sosyal medya uygulamaları aracılığıyla dolaşıma sokulmaktadır. Sosyal medya uygulamaları da terör örgütlerini öven paylaşımların kısıtlanmasına yönelik önlemler almaya çalışsa da, gelişen teknoloji de bu durum her zaman mümkün olmamaktadır (Göksun ve Salihi, 2018, s. 75).

Deaş, medyanın tesirini fazlasıyla bilmekte, bundan hareketle örgüt medyayı etkin bir silah olarak da kullanmaktadır. Örgüt dünyaya mesajlarını iletmek ve propagandasını yaymak için teknolojik alanda çalışan profesyonel bir ekip kurarak sosyal medya üzerinde etkili bir çalışma yapmıştır. Çok yönlü ve sistematik çalışan farklı yerlerde sosyal medya ofisleri kurmuş, bunları birbiri ile entegre hale getirmiştir. Yerel ve uluslararası alanlarda siteler ve yayın organları bulunmaktadır (Sarıdiken, 2019, s. 4651-4652). 2014 yılında El-Hayat Merkezi ile Deaş, profesyonel manada yayın hayatına başlamıştır. El-Hayat Merkezi tarafından 5 farklı dilde örgüte ait dergiler yayımlanmaktadır. En meşhuru İngilizce Dabıq, Fransızca Dar Al-Islam, Rusça Al-Manba, Türkçe Konstantiniyye ve birçok dilde yayın yapan Rumiyah dergileri bulunmaktadır. Ayrıca Al- Furkan Medya, Al-Amak haber ajansı, Al-Bayan radyo ve Al-Himme yayınevi alanında da faaliyet göstermektedir. Deaş için İstanbul ayrı bir öneme sahip olmakla bu önemin ispatı olarak Konstantiniyye dergisi Türkçe olarak dijital ortamda yayınlanmakta, bu itibarla Peygamberin hadisine göre İstanbul’un İslam ordularınca fethedileceğini ve bu görevi kendisinin üstlendiğini, 1453 yılında gerçekleştirilen fethi kabul etmediğini beyan etmiştir. Bir başka teknolojik yazılım ise telefonlarda telsiz amaçlı kullanılan sesli ve şifreli mesajlaşma imkanı veren Zello adlı uygulamayı kullanmaktadır (Kilit, 2019, s. 33). Deaş, sosyal medyada hashtag uygulamaları ile devamlı organize olmakta ve takipçilerine nizamî olarak propaganda gayesiyle görüntüler paylaşmaktadır. Diğer terör gruplarına göre sosyal medyada en çok organize olan terör örgütüdür.

Video paylaşım internet sitelerinde devamlı olarak ölmüş cihatçıların, şiddet içerikli görüntüleri paylaşan örgüt, Salil el-Sawarim I isimli tahmini bir saat süren video bir günde 56.998 çeşitli Youtube hesabı tarafından seyredilmiştir. Yayımımdan sonra ise Twitter’da 60 saat içerisinde 32,313 defa retweetlenmiş ve iki ay sonra ise 807,25 defa retweetlenmiş’dir (Şenol, Erdem, ve Erdem, 2016, s. 287).

Örgütün sosyal medyadaki gücü ve tesirini en iyi dile getiren Irak Devleti’nin ulusal güvenlik eski danışmanı Muvaffak er-Rubai olmuştur. Rubai’ye göre Irak ordusunun silahları teslim ederek geri çekilmesi ve Musul’u yitirmesinin Facebook ve Twitter aracılığıyla örgüt elemanlarının yayına sürdükleri görüntü ve mesajlar tesirli olduğunu ifade etmiştir. Bu beyanatı haklı gösteren Irak ordusunun Musul’u yitirmesi, şehrin düşmesinden iki hafta önce Deaş, psikolojik harekata başlamış Kılıçların Sesi adlı meşhur videoyu yayına sürmüştür. Bu video da Şii olanlar silahla ateş edilerek öldürülüyor, Iraklı komutanın kafası kesilerek infaz ediliyordu. Deaş, günümüz teknolojik altyapı ve iletişim yeteneklerini ustaca ortaya koyarak, onlarca değişik ülkeden sayıları on binlerle ifade edilen savaşçıyı kendi taraflarına çekebilmiştir. Twitter’ın gündem belirleme uygulaması olan hashtagleri, Deaş’in siber cihat yetkilileri tarafından maniple edilerek örgüt propagandası için hedef haline gelmiştir. Örnek verilmesi gerekirse 2014 senesi, Brezilya dünya kupası hakkında twitter aracılılığıyla haber ve yorum almak gayesiyle açılmış hashtaglere yönelik örgüt siber müdahalede bulunmuş, ilgili hashtaglere tıklayanlar Deaş’e davet içerikli videolarla karşılaşmışlardır(İyiat, 2019, s. 73-74).

(10)

84

Dünyanın ekonomik olarak en güçlü terör örgütü olup, gelirlerinin en başta petrol kaçakçığı gelmekte bunu fidye, haraç, insan kaçakçılığı, tarihi eser kaçakçılığı takip etmektedir. Deaş, elde ettiği bölgelerde en temel stratejisi Şii ve Sünniler arasında mezhepsel çatışma ortamı çıkarmak, Sünnilerin yanında bulunarak Şiileri katletmektir. Hayalleri İslam devletini kurmak olup, buna örnek olarak Felluce’yi ele geçirdiklerinde zekât, sadaka sistemini faaliyete geçirmiş sosyal hizmetlere bulunarak devlet olma hedefini küçük çapta da göstermiştir. Örgüt internet ve sanal âlemde profesyonel olarak dünya çapında siber örgüt elemanları sayesinde en teknolojik ürünleri ve uygulamaları çok etkin olarak kullanmaktadır. Büyük çapta Medya kuruluşları, haber ajansları, web siteleri, uluslararası radyo ve dergi yayınları bulunmaktadır. Silahlı eylemlerinin yeterli olamayacağını iyi bilen örgüt, dünyada kendilerini sanal âlem sayesinde duyurabilmişler ve böylece dünya çapında küresel bir terör örgütüne dönüşmüşlerdir. Teknolojik üstünlük sayesinde dünyanın farklı ülkelerinden de kendilerine sayıları on binleri bulan yabancı savaşçı çekebilmeyi de başarabilmişlerdir.

Deaş’ı diğer terör örgütlerinden ayıran en önemli özelliği, sosyal medyayı en üst teknolojik imkânlarla kullanabilmesidir.

3. IRAK, SURİYE, TÜRKİYE VE DÜNYA EKSENİNDE: DEAŞ

Deaş’in hüküm sürdüğü bölgelerde siyasi yönetim boşluğu ve istikrarsızlık vardır. Bu ortamda terör örgütleri var olan yönetim boşluğunu doldurması ihtimal dairesindedir. Deaş’te bölgedeki otorite boşluğunu kendi lehine çevirmesini iyi bilmiş ve militan ile halkın desteğini alma gayesiyle otoritersizlikten faydalanmıştır.

Deaş’in yapmış olduğu bu taktik, yeni bir bakış açısı olmakla birlikte Irak El Kaidesi ve Zerkavî zamanlarında da görülmüştür. Zerkavî kendi zamanında kafasında kurmayı planladığı İslam Devleti için 2003 tarihinde Irak’ta faaliyet gösteren ABD güçlerine karşı harp ilan etmiş ve bunun nihaî başarısı için mezhepsel çatışma ve kaos ortamı meydana getirmeyi hedeflemiştir. 2003 tarihinde ABD tarafından oluşturulan Geçici Koalisyon Otoritesinin aldığı kararların etkisi Zerkavî’nin bölgede meydana getirdiği kaos ortamı ve kargaşadan nemalandığını göstermektedir. Geçici Koalisyon Otoritesinin aldığı kararlar şunlardır. En yüksek dört rütbeli Irak ordusu mensubu ve 30 bin askerin hiçbir devlet dairesinde çalıştırılmayacağıdır. Bununla beraber Irak’ta işsiz, gücenmiş, memnuniyetsiz olan ve bu durumun sorumlusu olarak da ABD ‘yi gören ve bunların sayısı 300 bini bulan profesyonel askerin alınan bu kararlarla beraber, Irak’taki askerler doğal olarak potansiyel terörist haline dönüştürülmüştür (Şenol, Erdem, ve Erdem, 2016, s. 279; Gause, 2010, s.286).

Suriye’de 2011 senesinde baş gösteren eylemler, toplu biçimde yönetimdeki Baas’ın devrilmesine yönelince Suriye’yi iç savaşa sürüklemiştir. Arap baharında birçok ülkenin diktatör yöneticileri devrilince Suriye halkı baas rejimini devirmek istemiş fakat başarılı olamamıştır. Bu halk hareketi ile birlikte Deaş, bu bölgeye çok rahat girdiği ve bununla beraber Şii karşıtlığı da düşünüldüğünde Suriye’de faaliyet gösterdiği anlaşılabilmektedir (Ayhan, 2017, s. 211).

Türkiye açısından olaya bakacak olursak, Irak hükümetince Şii haricindeki mezheplere yapılan politikalar ve bununla beraber her yönüyle saf dışı bırakılmış olan Sünnileri bir arayış içerisine itmiş bunun sonucunda Sünniler farklı ve tehlikeli arayışlara yönelmişlerdir. Irak ve Suriye bölgesinde yaşanan kaos ve kargaşa ile beraber Deaş terör örgütü bu durumu kendi lehine kullanmayı bilmiş ve Sünnileri kendi bünyesine katmıştır.

Önce Irak ardından Suriye’den aldığı destek ile beraber süratle farklı ülkelerden oluşan yabancı terörist savaşçıları da kendi örgütüne dahil etmiştir. Deaş, bu bölgede hakimiyet kurması, Türkiye sınırına kadar ulaşması ile beraber Türkiye için ciddi derecede bir güvenlik tehdidi meydana getirmiştir. Türkiye uzun zamandır mücadele ettiği terör örgütü PKK’nın yanında bir de Deaş ile mücadeleye başlamıştır (Turaman ve Çelik, 2018). Irak’ın ABD tarafından işgaliyle başlayan ve ilerleyen bu süreçte aldığı kararlar neticesinde Şii mezhebi üzerinden yönetimi şekillendirmesi, Irak ordusunun tasfiyesi ve dışlanmasıyla, Deaş, bu süreçte Irak’a rahatça yerleşerek, tasfiye edilen Irak askerlerini de bünyesine katmıştır. Deaş bundan iyi bir şekilde istifade etmiş, Şii yönetime karşı Sünnilerin tarafında bulunarak iç karışıklığı körüklemiş mezhepsel savaşı da derinleştirmiştir. Diğer taraftan Arap baharının yaşanmasıyla 2011 yılında Suriye’de rejimin de devrileceği zannına kapılıp, halk ayaklanma çıkarmış iç savaş başlamıştır. Böylece Deaş Suriye’ye rahatlıkla yuva kurmuş, rejime karşı Sünnileri destekleyerek daha da büyümüştür. Bu süreçte Türkiye bu iki ülkenin komşusu olması nedeniyle sınırında ciddi şekilde bir güvenlik tehdidi oluşturan Deaş tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.

(11)

85

3.1. Deaş’in Irak ve Suriye’de Yarattığı Vahşet

Zerkavî’nin o zamanki politikası ile birlikte değerlendirildiğinde Deaş’in bu kadar etkin olmasının en önemli sebeplerinden birisi de bahsi geçen ve terhis edilen, dışlanan Irak ordusunun eski profesyonel askerlerinin Deaş’e katılmalarından kaynaklanmaktadır. ABD, Deaş’e karşı Sünni aşiretlerin yardımını alarak Sahva Konseyleri oluşturması ve bunlara yardım etmesi ile birlikte, Deaş büyük bir güç yitirmiştir. Fakat ABD ordusunun Irak’tan çekilmesi ile beraber durum yine eski halini almıştır (Erdoğan ve Deligöz, 2015, s. 8). Şii Hükümeti yöneticisi Maliki’nin Sahva Konseyinden ve Sünnilerden desteğini geri çekmesini, Sünni siyasi yöneticiler kendi üzerlerinde bir sindirme ve tahakküm olarak yorumlamıştır. Maliki’nin oluşturmaya çalıştığı otorite sonucunda, bölgede dinamik olarak hazır bulunan mezhepsel kargaşa ortamını bu durum daha da kızıştırmış ve bölgede meydana gelen kutuplaşmayı,Maliki kendi siyasal iktidarını kuvvetlendirmek gayesiyle yapmıştır (Şenol, Erdem, ve Erdem, 2016, s. 280).

Maliki iktidarında o zamanlar Irak El-Kaidesi Deaş, Samarra şehrinde 12 Şii imamdan ikisinin kabrinin bulunduğu Askeriye Camisine 2006 senesinde kanlı bir saldırı yapmış, bu saldırının ardından Şii Mukteda El- Sadr’a bağlı Mehdi Ordusu sivil Sünni Araplara karşı ırkçılığa dayalı geniş çapta bir operasyon düzenlemiştir.

Bu operasyon sonucunda iki milyonu aşkın kişi mülteci durumuna düşmüş 26.540 kişi de yaşamını yitirmiştir. Buna mukabil iki sene sonra Maliki 2008 senesinde Sadr’a bağlı birliklere operasyon düzenlemiş ve bunlar sindirilmiştir. Bu olayla Sünniler’in Maliki’ye bakışı biraz daha yumuşamıştır. Maliki 2010 seçimlerinde 6.500 kişilik aday listesinde yer alan Sünnilerden 499’unun adaylığını Baas bağlantısı olduğu gerekçesiyle iptal ettirmiştir. Buna rağmen yine de Iraklı Arap Sünniler ilk kez hükümet kurma avantajı sağlamasına karşın bu şans onlara verilmemiştir. Sünnilere karşı haksız tutuklamalar, terörist damgası yemeleri gibi sebeplerden ötürü Maliki’nin politikaları, ona karşı protestoları doğurmuştur. Bir Iraklı asker öldürülünce Malikinin tepkisi sert olmuş ve protesto kampına Irak ordusu tarafından 2013 yılı nisan ayında saldırı düzenlenmiş ve 51 kişi ölmüştür. Ardından Sünni milletvekili Alvani’nin tutuklanması, kardeşinin öldürülmesi, Alvani aşiretinin yaşadığı Anbar eyaletinde kitlesel protestoları tetiklemiş, 2013 yılı aralık ayında Irak ordusu protesto kampını etkisiz hale getirmeye çalışmış fakat Anbar eyaleti ile beraber Felluce’de de halk ayaklanmıştır. Durumu fırsat bilen Deaş, halk ile beraber hareket ederek Irak ordusunu hem Anbar hem de Felluce’den çıkartmıştır (Erdoğan ve Deligöz, 2015, s. 8-9).

Deaş’in Irakta düzenlediği katliamları ile ilgili olarak net bilgi verilmesi gerekirse nasıl bir katliam gerçekleştirdiği anlaşılacaktır. Deaş’in saldırıları şu şekildedir. 2009 yılının ekim ayında Bağdat şehrinde bombalı saldırıda 155 kişi öldü, 721 kişi yaralandı. Aralık ayında 127 kişi öldü, 448 kişi yaralandı. 2010 yılının ocak ayında yine Bağdat’ta yapılan saldırıda 41 kişi, ardından nisan ayında yapılan saldırıda ise 42 kişi öldü, 224 kişi yaralandı. Haziran ayında Irak Merkez Bankasına yapılan saldırıda 18 kişi öldü, 55 kişi yaralandı.

2012 yılında Irak’ın çeşitli bölgelerinde 32 saldırı gerçekleştirdi ve sonucunda 116 kişi öldü, 299 kişi yaralandı.

2014 yılının ocak ayında Felluce’yi ve Ramâdî’nin bir kısmını işgal etti. 3 Ocak 2014 yılında Deaş, Felluce’de bağımsızlığını ilan ederek İslam devleti kurduğunu duyurdu. 2014 yılı Şubat ayında Irak Süleymanbeg’de polis merkezine saldırı düzenledi 3 kişi öldü, 11 kişi yaralandı. 10 Haziran 2014 yılında Deaş, Irak’ın Musul ve Ninova şehrinin denetimini tamamen ele geçirdi.

Suriye’de 2011 yılının ilk aylarında başlayan gösteriler, kitlesel çapta yönetimdeki Esad’ı devirmeye yönelince Suriye iç savaşı vuku bulmuştur. Suriye iç savaşının iyice yoğunlaştığı zamanda Deaş bu topraklara girmiş, Özgür Suriye Ordusu’nun Esad’ın rejim birliklerine saldırması ile beraber Esad rejimi zayıflamaya başlamış, Deaş de Suriye’de bir taraf olmuştur. Deaş’in Suriye’de toprak elde etmesi, birileriyle savaşmaktan daha ziyade, oluşan otorite boşluklarından yararlanma yoluyla olmuş, doğal olarak Esad rejiminin bıraktığı boşlukları Deaş doldurmuştur. Suriye serüveninde Esad rejimi Deaş’e bir nevi göz yummuştur. Esad, İran’ın yardımıyla 2013 yılında yıkılmaktan kurtulmuştur. Esad, hem muhalifleri zayıflatmak hem de Deaş gibi tiksinti duyulan bir örgüte karşı kendi faaliyetlerini makul, kendisini de masum göstermeyi amaçlayan bir siyaset gütmüştür.

Sonucunda dünya sivilleri katleden, kimyasal gaz kullanan Esad’ı kısmi olarak daha az suçlu görmeye başlamış, Deaş’i ön planda tutarak daha büyük şeytan olarak görmüştür. Deaş’in Şii karşıtlığı düşünüldüğünde Nusayri yönetimindeki Suriye, örgüt için dar’ül harp olarak değerlendirilmiştir. Esad’ı 2013 yılında devrilmekten kurtaran İran’ın da Şii olduğu düşünüldüğünde Deaş’in Suriye’ye saldırması ve genişlemesi normal görülebilir. Uluslararası siyasi açıdan, Sünni İslam devleti kurmak isteyen Deaş, kendi hakimiyet alanında, İran, Irak ve Suriye konsensüsünden oluşan örgüt olarak da Hizbullah ve Hamas’ın desteklediği bir Şii akımını kırmak için Suriye’de bir savaşa girmiştir (Ayhan, 2017, s. 210-211).

(12)

86

Deaş’in Suriye serüvenine daha ayrıntılı olarak değinilmesi gerekirse faaliyetleri şu şekilde açıklanabilir. 2013 yılı temmuz ayında Özgür Suriye Ordusu komutanlarından Ebu Bassir El-Ceblâvî, Lazkiye şehrinde araç konvoyu durdurulup Deaş tarafından öldürüldü. Deaş tarafından ağustos ayında Halep’in kuzeyindeki Menagh Hava Üssüne saldırı yapıldı. Eylül ayında Ahrar el Şam komutanı Ebu Übeyde El Binnişi, Malezya’lı İslami olan bir derneğe üyelerin muhafazası olayıyla ilgili bağlantısından dolayı kaçırılıp öldürüldü. Aynı ay içerisinde Halep’e bağlı A’zâz’ı Özgür Suriye Ordusundan alındı. Nisan ayından itibaren Deaş, Kuzey Suriye’de şerî hükümleri uygulamıştır. Uluslararası Af Örgütü’nün raporlarına göre Suriye’de örgüte ait işkence merkezlerinin olduğu, Suriye halkına sigara içme, zina gibi sebeplerden dolayı alıkonmalar, işkenceler ve ölümler gerçekleştirildiği belirtilmektedir. Irak ve Suriye’de yaşanan otorite boşluğundan meydana gelen Deaş, tüm vahşi kanlı eylemlerini istediği şekilde yerine getirmiş, bu bölgede çoğu vilayeti de ele geçirmiştir. Irak ordusundan kalan askerlere ve envanterine de sahip olmuştur. Bu bölgede örgüt finansal, askeri, ticarî ve toplumsal alanlarda üstünlük sağlayarak kendince devlet sistemini yerleştirmeye çalışmıştır.

3.2. Deaş’in Türkiye’deki Kanlı Eylemleri

Türkiye 2013 yılının eylül ayında Bakanlar Kurulu tarafından Deaş’i bir terör örgütü olarak listesine eklemiştir.

İçişleri Bakanlığı 2017 temmuz ayı verilerine göre Deaş tarafından, 10’u canlı bomba, 1’i bombalı saldırı, 3’ü silahlı saldırı olmak üzere toplam 14 önemli saldırıda bulunmuş, 10’u polis ve 1 tanesi asker olmak üzere toplam 304 işi hayatını kaybetmiş, 62 polis ve 7’si asker olmakla beraber toplam 1.338 kişi de yaralanmıştır.

Türkiye’ye Deaş tarafından yapılan saldırıların ayrıntılarına gelin birlikte beraber ayrıntıları ile bakalım. 20 Mart 2014 yılında, Niğde’de kontrol yapan jandarma ve polis kolluk güçlerine yapılan silahlı saldırıda 2’si güvenlik gücü ve 1 Türk vatandaşı hayatını kaybederek 8 kişi de yaralanmıştır.11 Haziran 2014 tarihinde, Türkiye’nin Musul Başkonsolosu dâhil 49 kişi rehin alınmış, 20 Eylül’de yapılan operasyonla kurtarılmışlardır.

06 Ocak 2015 tarihinde Sultanahmet Turizm Şube Müdürlüğüne el bombalı saldırı sonucu 1 polis şehit olmuş ve 2 polis yaralanmıştır. 18 Mayıs 2015 tarihinde Adana ve Mersin HDP il teşkilatlarına eş zamanlı bombalı saldırı gerçekleşmiş, 4 kişi hayatını kaybetmiştir. 05 Haziran 2015 tarihinde Diyarbakır da HDP seçim mitingine iki bombalı saldırı eylemi gerçekleşmiş 4 kişi hayatını kaybetmiş ve 287 kişi yaralanmıştır. 20 Temmuz 2015 tarihinde Suruç ilçesinde intihar eylemi gerçekleşmiş, 34 kişi hayatını kaybetmiş ve 86 kişi yaralanmıştır. 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Tren Gar’ına iki farklı intihar eylemi gerçekleşmiş, 102 kişi hayatını kaybetmiş ve 417 kişi yaralanmıştır. 12 Ocak 2016 tarihinde Sultanahmet Dikilitaş’ta intihar eylemi gerçekleşmiş, 13 kişi hayatını kaybetmiş ve 16 kişi yaralanmıştır. 19 Mart 2016 tarihinde İstiklal Caddesinde intihar eylemi gerçekleşmiş, 4 yabancı turist hayatını kaybetmiş ve 45 kişi yaralanmıştır. 28 Haziran 2016 tarihinde Atatürk Havalimanına üç ayrı intihar eylemi gerçekleşmiş, 48 kişi hayatını kaybetmiş ve 240 kişi yaralanmıştır. 01 Ocak 2017 tarihinde Beşiktaş ilçesi Reina eğlence mekanına silahlı saldırı gerçekleşmiş 39 kişi hayatını kaybetmiş ve 95 kişi de yaralanmıştır (İçişleri Bakanlığı, 2017).

Türkiye, terör ile mücadele alanında tüm terör örgütleriyle küresel çapta ulus ötesi işbirliği kapsamında mücadele edilmesi gerektiği inancını taşımaktadır. Bu gaye ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları öncelikli olmakla beraber, ulus ötesi toplumun gayretlerini desteklemiş, politik ve askerî olarak da yardım etmiştir. Türkiye Terörle Mücadele Küresel Formu’na yardım sağlamış, Eylül 2011 ila Nisan 2016 arasında eşbaşkanlık görevlerini ifa etmiştir. ABD önderliğinde Türkiye, Hollanda, İngiltere, Danimarka, Belçika, Fransa, Ürdün vd. oluşan koalisyon güçleri Ağustos 2014 ila Kasım 2016 tarihleri arasında 10 binin üzerinde hava saldırıları düzenlenmiş olup, 2017 kasım ayında Irak’ta Musul ve diğer hususi kentler ile Suriye’de örgütün en stratejik yeri olan Rakka’da örgütün elinden alınmıştır. Türkiye, Deaş’in ülkesine gerçekleştirdiği saldırıları bitirmek, hakeza Suriye’den Türkiye’ye gelecek olan insan göç akınını engellemek ve ayrıca Suriye’nin kuzeyindeki Deaş unsurlarını bitirmek için 26 Ağustos 2016 tarihinde, Özgür Suriye Ordusu ile birlikte Fırat Kalkanı askeri harekâtı düzenlemiş, Suriye’nin kuzeyinde Cerablus-Azez hattı, El-Bab Deaş’ten temizlenmiş, 71 Türk askeri şehit düşmüş, 3060 Deaş mensubu öldürülmüştür (Karakaya, 2019, s. 7-8).

Türkiye’ye Deaş tarafından yapılan bu vahşi kanlı eylemlerin öncesinde örgütü terör örgütleri kapsamına almış, yapılan bu saldırılara karşılık hem ABD öncülüğündeki koalisyonla yapılan ortak operasyonlar hem de Türkiye’nin 2016 yılında Özgür Suriye Ordusu ile birlikte düzenlemiş olduğu Fırat Kalkanı askeri harekâtı ile Deaş’e çok ciddi bir darbe vurulmuştur.

(13)

87

4. DEAŞ’IN DÜNYA HEDEFİ

Suriye ve Irak’ta meydana çıkan Deaş terör örgütü dünyanın dört bir tarafındaki hücre yapılanmalarıyla saldırılarını devam ettirerek, zamanla birçok devlette bulunan militanlarını harekete geçirdi. 2017 yılı son çeyreği itibariyle Deaş’in son hedefi İspanya’nın Barcelona kentinde 13 kişinin yaşamına neden olan terör saldırısı oldu. Belçika’da 2014 ila 2016 yılları arasında 3 saldırı meydana geldi. Bu üç saldırının en kanlısı Brüksel’deki Zaventem Havalimanı ile Maelbeek metro istasyonuna gerçekleştirilmiş olup, toplamda 36 kişi hayatını kaybetti. İngiltere’de üçü Londra’da olmak üzere toplam 4 saldırı gerçekleştirildi. En kanlısı Manchester şehrinde konser salonuna el yapımı patlayıcı ile gerçekleştirilen saldırıda 22 kişi olmak üzere toplamda 36 kişi hayatını kaybetti. Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da düzenlenen saldırıda 2 kişi hayatını kaybetti. 2016 yılında Almanya’da 4 terör saldırısı oldu. En kanlısı başkent Berlin’de bir noel pazarına tır şoförünün aracını sürmesi sonucu 12 kişi olmak üzere toplamda 13 kişi hayatını kaybetti. İsveç’te iki saldırı düzenlendi. Birinde can kaybı yaşanmayıp, Stockholm’deki kamyonlu terör saldırısında toplam 4 kişi hayatını kaybetti.Fransa’da 10’dan fazla saldırı oldu bunların en kanlı iki saldırısı 13 Kasım 2015 yılında Paris’te ve 14 Temmuz 2016 yılında Nice’de oldu. Toplamda 227 kişi hayatını kaybetti (Gzt.com, 2017).

Deaş, Kuzey Afrika’daki Libya ve Sina’dan, güneydoğudaki Mozambik’e kadar, kıtanın zayıf ve iç çatışma yaşayan ülkelerine karşı ciddi şekilde tehlike oluşturmaktadır. Velhasıl son zamanlarda Mali’deki tedhiş hareketleriyle dünya medyasında çok eleştirilen Deaş saldırıları, Afrika kıtasının istikbali açısından da kaygı duyulmaktadır. Birkaç aydır Burkina Faso, Mali’ye yakın olması hasebiyle Deaş’in hedefi oldu. Deaş 2019 yılı mayıs ayında aralık ayı sonuna kadar olan süreçte Burkina Faso, Mali ve Nijer’in sınır bölgelerinde terör eylemlerini devam ettirerek onlarca insanın yaşamına son vermektedir (Anadolu Ajansı, 2019).

Deaş’in bir halifeleri olduğu ve bu sebeple temel stratejilere halifenin karar verdiği iddia edilmekte, fakat kullandıkları vahşet, dinî fikirlerinden gelmektedir. Deaş’e göre vahşetin bir mantığı olduğu, az bir güçle fazlasıyla korkutmaktan geçtiği denilebilir. Deaş masum insanları öldürüyoruz demiyor. Müslümanlara zulüm yapan kâfirleri ve dinden çıkmışları öldürdüklerini ve bunu o kişilerin hak ettiklerini iddia ediyorlar. Burada yapılan vahşet, dehşet verici bir ötekileştirme, şeytanlaştırmaktan başka bir şey değildir. Bunların görüşü her daim ve her toplumdan çıkabilmektedir(Hürriyet, 2015). Deaş’in dünya çapında yaptığı eylemlere bakıldığında gelişmiş ülkelerde korku ve panik ortamı yaratarak Müslüman düşmanlığından beslenip, orada yaşayan Müslümanlardan örgüte eleman temin ederek o devletlerde örgütün varlığını devam ettirme hedefi olduğunu söyleyebiliriz. Gelişmemiş Afrika gibi ülkelerde ise iç karışıklık yaşayan ve bu kargaşayı körükleyerek kendi hegemonyasını sağlayarak hem örgüte eleman temin etmek hem de varlığını oralarda sürdürmektir. Deaş’in nihai amacı, küresel çapta İslam Devleti kurarak Müslümanların yegâne savunuculuğunu, önderliğini yapmak ve tüm dünyada hakimiyetini sağlamayı hedeflemektedir.

(14)

88

SONUÇ VE ÖNERİLER

Kadim coğrafya olan Ortadoğu bölgesi tarihten gelen köklü mirasıyla, günümüzde de dini ve mezhepsel kavgaların, yeraltı zenginliği açısından devletlerin hiçbir zaman vazgeçmeyeceği bir yer olagelmiştir.

İslamiyet’te olduğu gibi diğer dinlerde de mezhepsel farklılıklar bu bölgede bir zenginlik olarak değil aksine bir çatışma ve savaş sebebi sayılmıştır. Buranın jeo-politik, jeo-kültürel ve jeo-ekonomik yapısı ve dini zenginlikleri insanların bir arada barış ve huzur içerisinde yaşamasına her daim bu bölgede fırsat tanımamıştır. Durum bu şekilde olunca doğal olarak terör örgütleri de bu kargaşa ortamından nemalanarak kendilerine buraları yuva edinmişlerdir. Ayrışmacı, kavgacı ve kan dökücü terör örgütlerinin de en başında bilindiği üzere Deaş gelmektedir. Barışı simgeleyen, bir insan öldürmenin tüm insanlığı öldürmek olduğunu beyan eden, kul hakkından tutunda karıncanın dahi incinmemesi gerektiğini dile getiren İslamiyet, bu bölgede yüzyıllardır süren mezhepsel kavgaların ve cahilane anlayışın gölgesinde kalarak ayrıca kendisi referans gösterilerek Deaş terör örgütü tarafından kan dökücü vahşi bir katliamın rehberi olarak gösterilmektedir. Deaş böyle bir iklimde kendine yer edindikten ve İslamiyeti referans gösterdikten sonra katliamlarına 1999 yıllarında El-Kaide ile başlamış, 2013 yıllarına kadar El-Kaide çatısı altında eylemlerine devam etmiş, 2014 yılında Irak ve Şam İslam Devleti kurduğunu ilan etmiştir. O zamanlar dünya çapında finansal açıdan en büyük terör örgütü olduğu belirtilmiştir. Ayrıca diğer terör örgütlerinden ayıran en önemli yanı sosyal medya uygulama alanlarında profesyonel olarak kullanmasıyla görülmemiş bir imkâna ve yeteneğe sahiptir. 2021 yıllarına gelindiğinde örgüte vurulan ciddi operasyonlar sayesinde örgüt bitme noktasına geldiğini ancak bitmediğini kesin olarak söyleyebiliriz. Tabi ki bu süre zarfında yaşanan gelişmeler ve örgütün ayrıntılı tanıtımı yapıldığından burada tekrarlamalara gidilmeyecek, çözüm önerileri üzerinde durulacaktır. Bilindiği üzere yaşanan bölgede hegemon devletlerin yeraltı zenginlikleri üzerinde çıkarları olduğu aşikârdır. Petrolden elde edilen milyarlarca dolar büyük devletlere akmakta, ama bir o kadar o bölgede yaşayan masum insanın kanı da bu bölge topraklarına akıtılmaktadır.

Çözüm önerilerimin ilk başında yer alan ve şuanda da yapılan terör örgütlerine karşı bütün ülkeleri kapsayacak şekilde devasa çapta ortak askeri operasyonların devam etmesidir. Fakat bu elbette yeterli olmayacak bir tarafı hep nakıs kalacaktır. İkinci olarak Uluslararası kuruluşların birey-toplum güvenliği kapsamında hegemon güçlerin etkisi altında kalmadan ve onların ihtiraslarına kapılmayarak din, dil, cinsiyet, bölge vb. gibi ayrımlar yapmadan bölge ile ilgili olarak aldığı kararları insan hakları doğrultusunda cesaretle uygulayabilmesidir. Üçüncü çözüm önerisi olarak sunulabilecek fikir şudur ki Deaş terör örgütünün sahip olduğu dini referans göstererek iddia ettiği sapkın ideolojisinin zayıflatılması gerekmektedir. Bu noktada en büyük sorumluluk şüphe yok ki teolog ve ilahiyatçılara düşmektedir. Deaş terör örgütünün eylemlerinin ve beyanatlarının İslam dini ile hiçbir ilgisinin olmadığı bu örgütün İslamiyet’i karaladığı da ayan beyan açıktır.

Ayrıca bilim insanları ve akademik araştırmacılar da bu hususta önemli sorumluluklar yüklenmelidirler. Bu hususta terörle mücadelede sadece politikacılara ve kolluk kuvvetlerine sorumluluk yüklemek hem vicdani hem de ahlaki değildir. Güvenlik alanındaki yaklaşımlarla beraber akademik etütlerle desteklenmiş politik çalışmalar da masaya yatırılmalıdır.

Son olarak bu hususta ülkeler arası yapılacak ortak ittifaklar ve uluslararası kuruluşlar, Irak ve Suriye başta olmak üzere dünyanın neresinde olursa olsun iç savaşın ve terörün yoğun yaşandığı bölgelerde halkın hiçbir baskı ve zorlama görmeden özgür bir şekilde seçim yapılarak yöneticilerini seçebileceği bir seçim ortamı oluşturulması ve demokratik bir yaşamın sağlanması yönünde o ortamın huzur ve güvenliğinin sağlanması için çaba gösterilmesi gerekmektedir. Bu ülkelerin, uluslararası kuruluşların görevi olduğu kadar bireyler olarak tüm insanlığın da aslî görevi olmalıdır.

Kaynakça

AljazeeraTurk, (2014). IŞİD'in Haritası, Erişim tarihi: 05 Şubat 2020.

http://www.aljazeera.com.tr/haber/isidin-haritasi

Alkaff, S.H.B.O. (2014). Abu Bakr Al- Baghdadi, The Imposter, Counter Terrorist Trends And Analyses, 6(10), 4-7.

Anadolu Ajansı, (2019). Afrika’da Artan Deaş Saldırıları Batı’nın Müdahalesine Zemin Hazırlıyor, Erişim tarihi: 07 Şubat 2020. https://www.aa.com.tr/tr/analiz/afrikada-artan-deas-saldirilari-batinin- mudahalesine-zemin-hazirliyor/1662283a artan DEAŞ salırlı

Ayhan, H. (2017). Daeş, Suriye ve Türkiye, TURAN-SAM Uluslararası Bilimsel Hakemli, 9 (34), 207-214

Referanslar

Benzer Belgeler

Serebellumdaki konjenital bozukluklar sıklıkla Dandy-Walker malformasyonu ve Chiari Malformasyonu şeklinde görülür.. İleri tanı ve tedavilere gerek kalıp

Bu çalışmanın amacı UPS proteinlerinin (p97/VCP, ubiquitin, Jab1/CSN5) ve BMP ailesine ait proteinlerin (Smad1 ve fosfo Smad1)’in postnatal sıçan testis ve

Laparoskopik sleeve gastrektomi (LSG) son yıllarda primer bariatrik cerrahi yöntem olarak artan sıklıkla kullanılmaktadır. Literatürde, LSG’nin kısa dönem sonuçları

Hemodiyaliz tedavisi alan hastaların yaşam kalitelerini arttırmak, hipotansiyonun olumsuz etkilerini en aza indirmek için akupunktur, akupres, refleksoloji ve.. aromaterapi

• Lazer tarama cihazı ile elde edilen nokta bulutu verisi ve cihaz ile bü- tünleşik çalışan sayısal (dijital) kamera ile elde edilen fotoğraflardan oluş- turulan

Anket sorularımızın cevaplarını değerlendirmeden önce Sakarya ilinin yapısını değerlendirmek daha yerinde olur. Sakarya ili kozmopolitlik unsurları içinde

ekil F.8: %42.4’lük Kolemanit Cevheri, %80 Sülfürik Asit ve %20 Propionik Asite Eşdeğer Miktarda Kalsiyum Propionat Kullanılarak Santrifüj Ana Çözelti

Even though oxidative parameters were not measured in the present study, a decrease in erythrocyte deformability that oc- curs in the presence of an electromagnetic field may also be