• Sonuç bulunamadı

19. Yüzyılda Osmanlıda Bir Kadın Cinayetinin Anatomisi ve Kadın Cinayetleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "19. Yüzyılda Osmanlıda Bir Kadın Cinayetinin Anatomisi ve Kadın Cinayetleri"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

19. Yüzyılda Osmanlıda

Bir Kadın Cinayetinin Anatomisi ve Kadın Cinayetleri

Prof. Dr. Ahmet AKSIN Fırat Üniversitesi / Elazığ Giriş

Kadın cinayetleri günümüzde olduğu gibi geçmişte de toplumumuzun önemli sorunlarından biridir.

Bugün kadına şiddetin artmasının altında, geçmişten süregelen bir altyapısının olduğu muhakkaktır.

Biz burada Osmanlı döneminde yaşanan kadın cinayetleri ile ilgili bir takım bilgileri arşiv belgeleri ışığında ortaya koymaya çalışacağız. Amacımız bugün yaşadığımız ve toplumumuzu derinden etkileyen kadına şiddet ve kadın cinayetleri olgusunun yalnızca günümüz sosyal ve ekonomik şartlarından kaynaklanmadığını da ortaya çıkarmaktır. Buna dayalı olarak toplumsal geçmişimizde de bu eğilimin var olduğunu ortaya koyarak, meseleye çözüm aranırken bu hususların da göz önüne alınmasını sağlayabilmektir. Zira Osmanlı Devletinde işlenen kadın cinayetlerinin aynen bugün olduğu gibi benzer gerekçelerle işlendiğini görmekteyiz. Bu gerekçeler genellikle namus, cinsel saldırı, miras, evlilik teklifini reddetmek gibi konuları içermektedir. Bu bakımdan geçmişte toplum içerisinde oluşan bazı yanlış saplantıların, yanlış algıların örf, adet ve gelenek halinde günümüze kadar maalesef sürdüğünü göreceğiz.

26 Nisan 1860 tarihinde miras gerekçesiyle işlenen bir kadın cinayetini geniş bir şekilde ele alıp daha sonra Osmanlı Arşivindeki belgeler ışığında diğer kadın cinayetleri ile ilgili bilgiler vermeye çalışalım.

Firdevs Hanım Cinayeti

Harput’un Kesrik köyünde yanındaki hizmetçisiyle birlikte yaşayan ve bekar bir kadın olan Firdevs Hanım 1860 yılının 26 Nisan gecesi yatağında on bir yerinden bıçaklanmış vaziyette ölü bulunur. Firdevs Hanım’ın saldırıya uğradığı sırada diğer odada uyuyan zenci cariyesi de bir şey duymamıştır. Firdevs Hanım’ın bu şekilde öldürülmesi ile ilgili soruşturma başlatılır. Yapılan ilk tahkikatlarda kendisinin husumet içerisinde olduğu kimsenin olmadığı anlaşılmıştır. Maddi durumunun oldukça iyi sayılabilecek düzeyde olması cinayetin maktulenin zenginliğini bilen ve ona yakın olan kişiler üzerine yoğunlaşmasına sebep teşkil etmişti. Şüphelerin üzerinde toplandığı kişi ise Firdevs Hanım’ın hizmetinde ara sıra çalışan Bayram isimli şahıs olmuştu. Diğer taraftan Firdevs Hanım’ın akrabaları da araştırılmaktaydı. Katil zanlısı olarak tutuklanan ve Firdevs Hanım’ın hizmetinde çalışan Bayram, sorgusunda Firdevs Hanım’ı öldürdüğünü itiraf etmişti1. Ne amaçla öldürdün sorusuna da Firdevs Hanım’ın evinde bulunduğunu iddia ettiği paralarını almak için öldürdüm cevabını vermişti. Cinayeti soruşturan yetkililer bu cevaptan tatmin olmamış olacaklar ki akrabaları soruşturmaya devam etmişlerdir. Yapılan incelemelerde cinayeti itiraf eden Bayram ile Firdevs Hanım’ın başka bir köyde yaşamakta olan üvey kardeşleri ile görüştükleri anlaşılmıştı. Bu yüzden Firdevs Hanım’ın üvey babası ve kardeşleri de sorguya alınmışlardı2.

Yapılan sorgular neticesinde olay gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Yapılan itiraflar dehşet verici boyuttaydı. Üvey babası ve kardeşleri Firdevs Hanım’ı öldürmesi için Bayram’ı başka bir şahıs aracılığıyla kiralık katil olarak 7500 kuruşa tuttuklarını itiraf etmişlerdi. Bayram ise bu paranın bir kısmını peşin kalanını ise cinayeti işledikten sonra aldığını itiraf etmişti. Artık sırada cinayeti niçin işledikleri sorusunun cevabını almak kalmıştı. Üvey baba ve kardeşlerin bu konuda söyledikleri ise oldukça ilginçti. Firdevs Hanım’ı namuslarını temizlemek için Bayram’ı kiralık katil olarak tuttuklarını ve ona öldürttüklerini söylemekteydiler. Onların iddialarına göre Firdevs Hanım evine, erkekleri

1 BA,İ. MVL. Dosya 456, Gömlek 20434 (10 Kasım 1860)

2 BA,İ. MVL. Dosya 456, Gömlek 20434 (12 Aralık 1860)

(3)

almaktaydı ve “ bize baş eğmediğinden ma’ada bazı uygunsuz harekette bulunmağla mezburenin ol veçhile hareketleri namusumuza dokunduğundan katl ettirmeyi üçümüz beynimizde müşavere ve ittifak ve ittihad ”3 ettiklerini söylüyorlardı.

Kısacası Firdevs Hanım’ın bir veya birçok erkekle ilişkisi olduğundan bu durum Üvey baba ve kardeşlerinin namuslarına dokunmuş ve onu öldürmeyi kararlaştırmışlardı.

Peki bu husus ne kadar gerçekti? Üvey babanın ve kardeşlerin duyduğunu Firdevs Hanım’ın yaşadığı köyde duyan veya görenler var mıydı? Soruşturmayı yürütenler bu kez bu noktaya yoğunlaştılar. Çünkü bu iddialar doğruysa cezalarını hafifletici sebep sayılabilirdi4.

Nitekim zanlıların bu iddiası üzerine Harput Meclisi Firdevs Hanım’ın uygunsuz ilişkilerinin olup olmadığına dair geniş bir araştırma yapılması gerektiği kararını alır. Meclis kararında şöyle denilmektedir.

“Merkum Ömer ve Ahmed ve Abdüllatif’in mezbureyi su’-i zan üzerine katl ettirmiş oldukları maddesi layıkıyla tahkike muhtaç bir şey olarak çünki mezburenin mukaddem bir fena harekette bulunduğu tahkik eder ise bunlar yine cezadan kurtulmayub fakat görecekleri cezanın esbab-ı mahfazasından

‘ad olunabileceğinden bazı mertebe mücazatları kesb-i hiffet edeceği…… istihbar olunduğuna göre mezburenin yüz elli bin guruşluk haylice emval ve emlaki olarak bunlar bi’t-tevarüs validesine yani Abdüllatif’in zevcesine intikal idüb merkuman Ömer ve Ahmed ögey karındaşları bulunduğundan bunların üçü de emlak ve emval-i mezbureye şu tarik ile zir-i tasarruflarına geçirmek içün mezburenin bir ayak ol izalesine kasd etmiş olacakları dahi ba’zı emsali delaletle ihtimalden gayr-i ba’id olmasına nazaran eğer bu sureti tabiye ider ise bilahare merkumların mecazetleri dahi kesb-i şedid edeceğine göre bu babda daha ziyade icra-yı tahkikat olunması icab ve maslahattan bulunduğu…5.”

Bu ifadeden anlaşılacağı üzere zanlıların iddiaları doğru değil ise yani Firdevs Hanım’ın uygunsuz olarak nitelenen tavırları sergilememişse, zanlıların cezası ağır olacaktı. Eğer Firdevs Hanım’ın uygunsuz bir tavrı var ise de cezaları hafifleyecekti. Eğer zanlıların iddiaları doğru değilse cinayetin işlenmesinde geriye tek bir miras meselesi sebep olarak kalacaktı. Zira Firdevs Hanım’ın ikinci evliliğini yapan annesinden ve dolayısıyla üvey kardeşlerinden başka akrabası yoktu.

Yetkililer Firdevs Hanım’ın köyünde birçok tanığı dinlerler ve sonuçta “maktule-i mezburenin serbestisi işitilmiş ise de ba- hafiye fuhşiyat yolunda bir gûna hareketi görülmemiş ve işitilmemiş olduğu ve madde-i katlin vuku’u esnasında dahi bir şey görülmemiştir” denilerek onun kendi halinde ehl-i namus bir kadın olduğu kanaatine varılmıştı6. Artık cinayetin sebebi ortaya çıkmıştır. Üvey baba ve kardeşler Firdevs Hanımı öldürterek onun mirasını sahiplenmek amacıyla Bayramı kiralık katil olarak tutmuşlardır.

Ancak üvey baba ve kardeşler hiçbir şekilde cinayeti miras meselesi yüzünden işlediklerini kabul etmemişler ve namuslarını temizlemek adına yaptıklarını ısrarla beyan etmişlerdi. Zanlıların ısrarla bu beyanlarına rağmen soruşturma bu yönde devam eder ve bu cinayetin işlenmesinde dahli olan herkes tutuklanır.

Artık olay tam anlamıyla açığa çıkmıştır. Mahkeme süreci sonunda suçlular şu cezalara çarptırılır7. Kiralık katil Bayram, 15 sene kürek (vereseleri kısastan affettikleri için ceza küreğe çevrilmiştir) Üvey baba ve kardeşler, namuslarını temizleme adına cinayeti işlediklerini söylemeleri hafifletici sebep sayıldığından 5 yıl hapis. Bu arada Firdevs Hanım’ın üvey babası Abdüllatif 5 yıl cezasının dolmasına 19 ay kala yaşlı olması gerekçe gösterilerek tahliye edilecektir8.

Kiralık katil ile azmettiriciler arasında irtibatı sağlayan Osman ve Katil Bayram’a cinayet sırasında gözcülük eden Cemal’e 3’er sene hapis.

Burada dikkat çeken husus mahkeme sonucunda cezalar açıklanırken üvey baba ve kardeşlerin cezası belirtilmeden önce kullanılan ifadelerdir. Kararda şöyle denilmektedir “Mumaileyh-i merkumenin katline tasaddi edişleri su’-i if’al ve harekat cihetiyle vekaye-i namus içün idüğü esbab-ı muhaffefeden olması ve muvakkat kürek cezasının irade-i mahsuse-i Hazret-i padişahi ile muvakkat kalebentliğe tahvili kanunen mecaz bulunması cihetiyle merkumların tarih-i habslerinden itibaren beşer yıl Erganide

3 BA,İ. MVL. Dosya 456, Gömlek 20434 (31 Ekim 1860)

4 Bu dönemlerde işlenen kadın cinayetlerini incelediğimizde özellikle namus için işlenen cinayetlerde katillerin (genellikle baba, erkek kardeş olmaktadır) cezalarının hafifletildiğini görmekteyiz

5 BA,İ. MVL. Dosya 456, Gömlek 20434 (9 Nisan 1861)

6 BA,İ. MVL. Dosya 456, Gömlek 20434 (Şubat 1861)

7 BA,İ. MVL. Dosya 456, Gömlek 20434 (30 Ekim 1861)

8 BA, İ. MVL. Dosya 659, Gömlek 69 (4 Kasım 1863)

(4)

kalebend olunmaları…9

Anlaşılacağı üzere Firdevs Hanım’ı namuslarını temizlemek adına öldürttüklerini itiraf ve iddia eden üvey baba ve kardeşleri 10 ila 15 yıl süreyle kürek cezasından kurtulmuşlar ve 5 yıl hapis cezasına çarptırılmışlardır. Öte taraftan Firdevs Hanım’ın aynı zamanda varisleri de olan azmettiricileri onun bütün mirasını beytülmale devretmişlerdi.

Yapılan tahkikatta Firdevs Hanım’ın ehl-i namus bir kadın olmasına rağmen üvey baba ve kardeşlerinin cezasının neden hafifletildiğine gelince: Aslında durum burada ilginç hale gelmektedir. Zira Eyalet Meclisinde dava görülürken meclis azalarından biri Firdevs Hanım hakkında bazı dedikoduların var olduğunu söyleyerek davaya müdahil olmuştur. Meclis üyelerinden birinin böyle bir beyanda bulunması zanlıların iddialarını destekleyici bir delil sayılarak cezaların hafifletilmesi için geçerli bir sebep sayılmıştır. Mecliste mahkeme kararının açıklandığı belgede şu ifade geçmektedir.

“Gerçi mezburenin suret-i hareketi derece-i sübutta değil ise de beyne’l-ahali derece-i tevatürde olduğu meclis azası canibinden ihbar olunmuş…..” denilmektedir. Görüldüğü gibi resmi görevlilerin Firdevs Hanım’ın yaşadığı köyde yaptıkları tahkikatta uygunsuz bir hareketinin görülmemiş ve işitilmemiş olduğu yönünde bir sonuca vardıkları sabit olmasına rağmen, Meclis üyelerinden birinin dava görülürken bu konu ile ilgili öylesine bir beyanda bulunması olayın akışını bir anda değiştirmiş ve suçluların cezalarının hafifletilmesine sebep olmuştur.

Sonuç olarak kendi halinde ve namusuyla yaşayan zengin ve varlıklı bir kadın olan Firdevs Hanım hunharca katledilmiş onu katlettirenler ise bir meclis üyesinin bize göre (belgelerden anlaşıldığı kadarıyla) asılsız beyanıyla alacakları ağır cezalardan kurtulmuşlardır. Suçsuz günahsız bir kadın hiç yoktan katledildiği gibi öldükten sonra bir de iftiraya uğramıştır. Cinayeti para karşılığında işleyen kişinin yine (Firdevs Hanım’ın varisleri oldukları için) kendisini azmettirenler tarafından kısastan (idamdan) affedilmesi ise ayrı bir garip durum olmuştur.

Osmanlı Arşivindeki belgeler ve defterler incelendiğinde Firdevs Hanım benzeri birçok kadın cinayetine rastlanmaktadır. Bu kayıtlar incelendiğinde bu cinayetlerin gerekçelerinin yaşadığımız dönemde işlenen kadın cinayetlerinden pek farklı olmadığı görülecektir. Konuya açıklık getirebilmek için bu kadın cinayetlerinden bazılarını sırasıyla açıklamak faydalı olacaktır.

İstemediği bir adamla evlendirilmek istenen Şeker Hanım’ın Dramı

Ohri’nin Herak köyünde yaşayan Şeker Hanım abisi Bekir’in ısrarıyla istemediği biriyle nişanlandırılır. Ancak genç kızın gönlü başka birinde olmalı ki bir müddet sonra evden ve köyünden kaçar ve sonradan biriyle evlendiği ortaya çıkar. Genç kızın büyük ihtimalle sevdiği kişi olduğunu tahmin ettiğimiz kişi ile oturduğu eve gelen abisi Bekir, genç kızın kocasının evde olmamasından da yararlanarak onu zorla evinden alır ve köyün dışına çıkarır. Köyden uzaklaştıktan sonra yanındaki tüfekle genç kızı öldürür. Ocak 1861 tarihinde işlenen bu cinayetin mahkemesi sonucunda genç kızın abisi Bekir taammüden cinayetten idama mahkum edilir. Ancak diğer abisinin katil kardeşini affetmesi neticesinde katil ağabeye 15 yıl kürek cezası verilir10.

Miras veya parası için öldürülen kadınlar

Biraz önce bahsettiğimiz Firdevs Hatun cinayetinin mirası ve parasını sahiplenmek sebebiyle işlendiğinden bahsetmiştik. Osmanlı arşiv belgelerinde bu sebeple işlenen birçok cinayet vakasına rastlamaktayız. Burada dikkat çeken husus kadınların en az erkekler kadar bu cinayetlere maruz kalmalarıdır. Bırakacağı miras veya menkul varlığı sebebiyle öldürülen ve katledilenlerin kadın olduğu bazı belgeleri burada vermeyi uygun buluyoruz.

İnceleyeceğimiz ilk olay Mayıs 1847’de Erbil’de geçmektedir. Babalarından kalan miras üzerinde Şems Hanım ile kardeşi Mahmut arasında anlaşmazlık çıkmıştır. Komşuların da şahit olduğu şiddetli bir tartışmanın akşamı Mahmut Kız kardeşinin evine, elinde büyük bir sopa ile gelir ve bu sopa ile kız kardeşinin başına defalarca vurup onu katleder. Bu cinayet sonrasında görülen mahkeme sonrasında Mahmut idama mahkum edilir ama diğer erkek kardeşi onu idamdan affettiği için kendisine 15 yıl kürek

9 BA, İ. MVL. Dosya 456, Gömlek 20434 (30 Ekim 1861)

10 BA, A.MKT. MVL; Dosya 124 Gömlek 36 (22 Ocak 1861)

(5)

cezası verilir11.

Yine erkek kardeş cinayetine kurban giden Emine Hanımın da başına gelenlerin sebebi pek farklı değildir. Altmış beş yaşındaki ablaları Emine Hanım ile birlikte yaşayan kardeşleri Sait ve Arif bir sabah ablalarını su kuyusunun içinde bulurlar. Kuyudan çıkarıldığında kadın çoktan ölmüştür. Olay yetkililerce incelenir ve şiddetle inkar etmelerine rağmen iki erkek kardeş tutuklanır. Yapılan sorgular ve duruşmalarda suçları sabit görülür ve cinayetin sebebinin miras olduğu da böylelikle ortaya çıkar.

Sonuçta iki kardeş akrabaları tarafından idamdan affedilir ve 15’er yıl kürek cezasına çarptırılırlar12. Diğer bir olay Trablusşamda geçer. Yalnız başına yaşayan Saime Hatun isimli yaşlı kadın evinde ölü bulunur. Yapılan soruşturmada Saime Hatun’un kendi öz yeğeni tarafından parasını almak amacıyla elleriyle boğarak öldürdüğü ortaya çıkar. Katil yeğen Hızır isimli şahıs taammüden cinayetten 15 yıl kürek cezasına çarptırılır13.

Bu konuda vereceğimiz son örnek ise 1850 yılında zorla kaçırılan bir genç kızın başına gelen olaydır. Hatice isimli genç kız kendi köyünden olan Ahmet tarafından zorla kaçırılıp bir evde alıkonulur.

Yapılan aramalar sonunda kızın götürüldüğü köy tespit edilir. Olayı soruşturan zaptiye müdürü kızın alıkonulduğu köye onu getirmeleri için iki zaptiye neferi gönderir. Kaçırılan genç kızı alıkonulduğu evden alan zaptiye neferleri onu ailesine geri götürmek için yola koyulurlar.

Ancak mola verdikleri bir yerde genç kız, zaptiye neferleri tarafından ziynet eşyalarını almak amacıyla öldürülür. Ancak olay o bu şekilde kayıtlara geçirilmez. Zaptiye Müdürü olaya müdahil olur.

Genç kızın cesedi evine götürülür ve babası tehdit edilerek “kızım eve geldikten sonra öldü” diye ifade vereceksin denilerek tehdit edilip tembihlenir. Bu arada zaptiye neferlerinden biri birkaç gün sonra evinde ölü bulunur. Olay derinlemesine soruşturulunca gerçek açığa çıkmaya başlar. Mahkeme sonunda Zaptiye Müdürü ve genç kızın babası iki yıl sürgün ve zaptiye neferi de 5 yıl kürek cezası alırlar14.

Sonuçta gencecik bir kız zorla kaçırılmış ve alıkonulmuş, onu evine geri getirmek için görevlendirilen zaptiyeler tarafından hiçbir suçu günahı yokken üzerindeki ziynetleri için katledilmiştir. Katillere ve cinayeti örtbas etmek isteyenlere verilen ceza ise devede kulak misali verilen cezalar olmuştur.

Kocaları tarafından Öldürülen Kadınlar

Eşlerinden şiddet gören kadınların sayısı günümüzde olduğu gibi geçmişte de bir hayli fazladır.

Arşiv belgelerini incelediğimizde kadınların eşlerinden gördükleri şiddet dikkati çekmektedir. Bu kadınlardan bazıları sadece dövülmekle kalmayıp katledilmektedirler. Osmanlı Devletinde karısına şiddet uygulayan kocalara bazı yaptırımların olduğu görünmekte ise de bu yaptırımları pek çözüm olmadığını gözlemlemekteyiz. Karısına şiddet uygulayan bir kocaya uygulanan yaptırımı tespit ettiğimiz iki belge bu konuya iyi bir örnek olacaktır.

Olay 1850 yılı Nisan ayında Sivas’ta geçmektedir. Celal isimli şahsın karısına çok eziyet ettiği ve ona uyguladığı zulüm ve şiddetin artık herkesçe bilinir hale gelmesi üzerine komşuları tarafından resmi makamlara bildirilir. Bu ihbarlar üzerine konu liva meclisinde gündeme alınmış, Celal meclise çağrılarak eşinden boşanması ve nafaka bağlaması istenmiştir. Ancak Celal ısrarla boşanma talebini reddetmiştir.

Bunun üzerine meclis, Celal’in karısıyla boşanması gerektiğini ve Celal’in Bolu’ya sürgün edilmesini, eşine de Celal’in emlak ve emvalinden nafaka bağlanması kararını almıştır. Alınan karar Meclis-i Vâlâ- yı Ahkâm-ı Adliye’ye gönderilmiş ve onaylanmıştır. İstanbul’dan Sivas’a gönderilen kararda karısına eziyet eden Celalin Bolu’ya sürgün edilmesi ve boşatılması onaylanmış ve nafakanın, kadının mağdur olmaması için kocası tarafından ödenmesine dikkat edilmesi istenmiştir. Bolu’ya Nisan 1850 de sürgün edilen Celal bir yıl sürgünde kalmıştır15.

1859 yılında İzmit’li Şerife Hanım da aynı dertten muzdariptir. Kocasından gördüğü eziyet yüzünden dedesinin yanına sığınmak zorunda kalmıştır. İzmid Kaymakamlığına yazdığı arzuhalinde “ Osman nam kimesneye ba- emr-i Hüda Şeriat-ı hazret-i Muhammedi üzere akd-i nikah ile tezvic olunup

11 BA, A.MKT.; Dosya 81 Gömlek 6 (13 Mayıs 1846)

12 BA, MVL; Dosya 1079 Gömlek 5 (29 Haziran 1867)

13 BA, A.MKT.; Dosya 43 Gömlek 35 (22 Ocak 1861)

14 Tuğba Acar Akıllı; 3 Nolu Nefy ve Itlak Defterinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, Gaziosmanpaşa Ünv. Sos. Bil.

Ens. (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Tokat 2006, s.178

15 Tuğba Akıllı Acar; 3 Nolu Nefy ve Itlak Defteri’nin Transkripsiyonu ve Değerlendirmesi, Gaziosmanpaşa Ünv. Sos. Bil. Enst.

Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Tokat 2006, s. 150

(6)

on sekiz mah taht-ı nikahında iken kendisi eşedd-i serhoş olduğundan bi-kes bulunmam mülabesesiyle akşam ve sabah döğmek ve çok vakitler bıçak altında kalmak ve gûnâ rencide ederek na- mizâç olup genç yaşımda tıfl halimde döşeklerde esir olarak bî-kes olduğumdan..” diyerek ne kadar zor ve aciz durumda olduğundan bahsetmektedir. Talebi olarak ise kocasından boşanmayı ve mihr-i müeccelinin tarafına verilmesi söylemektedir. Sonuçta Şerife’nin kocasından boşanması ve kocasının evinde kalan eşyalarının ve ziynetlerinin kendisine teslim olunması kararı verilmiştir. Kararda “kadınların aciz ve korunmasız oldukları için zulüm ve eziyete uğramalarının şer’en caiz olmayacağından” denilerek böylesi olaylarda kadınların kollanıp gözetilmesi gerekliliğine vurgu yapılmıştır16.

Yürürlükteki kanunlar, yönetmelikler yukarıda verdiğimiz örnekte olduğu gibi bu olumsuzlukları engellemek noktasında bir çare gibi değerlendirilse bile hayatın akışı içerisinde pek fayda sağlamıyordu.

Tabi ki her kadın bu örneklerdeki kadar şanslı! olmuyordu.

Varna’da Kasım 1856 tarihinde tartıştığı karısını büyük bir sopa ile başına vurarak öldüren tabur imamı Ahmet’in karısını taammüden öldürdüğü kararına varılmış ve 15 yıl kürek cezasına çarptırılmıştır17. Aynı şekilde Ocak 1861 tarihinde Maçin kazasında karısı Anika’yı aralarında çıkan tartışma sonucu öldürdüğünü iddia eden kocası Yivan’ın iddiası doğru bulunmamış ve taammüden öldürdüğü gerekçesiyle 15 yıl kürek cezası almıştır18. Burada dikkat çeken husus cezalarının daha az olacağı gerekçesiyle sanıkların özellikle eşleriyle kavga ettikleri sırada kazayla ölümüne sebebiyet verdiklerini iddia etmeleridir.

Nitekim Bağdatta “uygunsuz hareketlerin var” diyerek karısının boğazını elleriyle sıkarak öldüren Cesim’e19 ve Selanikte karısının boğazını bıçakla kesip öldüren kocası Hasan’a 5’er yıl pranga cezası20 verilmiştir. Bu iki şahsın da iddiaları eşlerinin “etvar-ı na-hemvare” yani uygunsuz tavırlar sergilemeleri olmuştur.

Eski kocaları tarafından öldürülen kadınlar ile ilgili olarak Fatma Hatun cinayetini örnek verebiliriz. Fatma Hatun ikinci kocası Hasan ile araba ile bir yere giderlerken önleri eski kocası Reşid ve arkadaşı tarafından kesilerek saldırıya uğramışlardır. Bu saldırı neticesinde Fatma Hatun hayatını orada kaybetmiş ve kocası ise ağır yaralanmıştır. Eski koca ve arkadaşı cinayeti işlediklerini reddetmişler ise de mahkeme heyetine pek inandırıcı gelmemiş olay derinlemesine araştırılmaya devam etmiş sanıklara gereken cezalar verilmiştir21.

Osmanlının son yüzyılında kadınların bir kısmının ise aynen günümüzde gördüğümüz töre cinayeti benzeri eylemlerle cinayete kurban gittiklerini görmekteyiz. Nitekim Eğil kazasının bir köyünde yaşayan Nuriye isimli bekar genç kız hamile kaldığı için (kimden hamile kaldığı belli değil) ağabeyi tarafından tüfekle vurulup öldürülmüştür. Katil ağabey Mecid ailenin diğer üyeleri tarafından kısastan affedilmiş ve 5 yıl küreğe mahkum edilmiştir22. Benzer şekilde karısı hakkında başka bir erkekle ilişkisi var diye dedikodular duyduğu için öldüren İbrahim’in yapılan tahkikatta karısının günahını aldığı anlaşılmış ve 15 sene kürek cezası verilmiştir23.

Zina ve fahişelik yaptığı için öldürülen kadınlar

Osmanlı Arşiv belgelerinde belki de en fazla kadın ölümleri ile ilgili rastladığımız belgeler ise fuhuş ve zina yaptığı veya iddia edildiği içi öldürülen kadınlar ile ilgilidir. Özellikle fahişelik yapan kadınların genellikle akrabaları veya müşterileri tarafından katledildikleri dikkat çekmektedir. Diğer taraftan dağlarda gezen eşkıya gurupları da kadın ve genç kızlar için ayrı bir tehlike arz etmektedir. Zira eşkıya gurupları köyleri, kasabaları bastıklarında, gözlerine kestirdikleri kadınları kaçırdıkları gibi fahişelik yapan kadınları da kaçırıp onları kendileriyle birlikte dağlarda yaşamaya mecbur bırakmaktaydılar.

Bu kadınlar eşkıya topluluğu tarafından istismar edilmekte ve hayatları karartılmaktaydı. Dahası eşkıyaların devlet güvenlik güçleriyle girdiği çatışmalarda bu kadınlardan hayatlarını kaybedenler de

16 Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü; Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı’da Kadın, İstanbul 2015, s.236-237

17 BA, A.MKT.UM; Dosya 261 Gömlek 74 (25 Kasım 1856)

18 BA, A.MKT.MVL; Dosya 123 Gömlek 87 (6 Ocak 1861)

19 BA, A.MKT.MVL; Dosya 18 Gömlek 18 (26 Ağustos 1849)

20 BA, A.MKT.MVL; Dosya 44 Gömlek 78 (25 Ağustos 1851)

21 BA, MVL; Dosya 1013 Gömlek 37 (22 Haziran 1865)

22 BA, A.MKT.MVL; Dosya 14 Gömlek 16 (2 Nisan 1849)

23 Harun Çoban; 5 Numaralı Nefy ve Itlak Defteri’nin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, Erciyes Ünv. Sos. Bil. Enst.

(basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Kayseri 2010, s.622

(7)

olmaktaydı. Sağ kurtulanların birçoğu da artık fahişe damgasını yedikleri için muhtemelen ailelerinin yanına dönememekte ve hayatlarını fuhuş yaparak devam ettirmekteydiler24.

Fahişelik yapmaya genellikle mecbur kalan bu kadınlar kendi ailelerinin de tehdidi altındaydılar.

Bugün günümüzde olduğu gibi “töre” gereği olsa gerek, bu kadınların bazıları aile üyesi erkekler tarafından fahişelik yaptıkları için öldürülmekteydiler. Osmanlı belgelerine yansıyan bu tür olaylara baktığımızda “töre cinayeti” diye nitelendirebileceğimiz cinayet vakalarını görmekteyiz. 1859 yılında fahişelik yaptığını duyduğu ama uzun zamandır bulamadığı kız kardeşi Hatice’yi ağabeyi bulup onu öldürmüştür. Bunun için görülen davada, Hatice’nin ve katil ağabeyinin annesi Hafize Hatun oğlunun fahişelik yapan kızını öldürmekle doğru bir eylemde bulunduğunu söyleyerek tahliyesini talep etmiştir25. Öte yandan bu kadınların bazıları sadece fahişe olduğu için öldürülmekte26, bazılarının ölüsüne bile, kimsenin sahip çıkmadığı görülmektedir27.

Öldürülen fahişe kadınların bir kısmı da müşterileri tarafından katledilmekteydiler. 1863 yılında Tekirdağ’da asker olan dört kişi fahişelik yapan Cemile adlı kadını alarak bir bağ evine gitmişler ve mahkemedeki söylenişiyle üç gün burada eğlendikten sonra dönerken yolda Cemileyi tüfekle öldürmüşlerdi. Cinayet anında sarhoş olduğunu iddia etmesine rağmen Cemileyi öldüren Halil’e on beş yıl diğerlerine de 5’er yıl kürek cezası verilmişti28. Yine 1875 yılında Selanik’te müşterisi olduğu Ayşe isimli fahişeyi öldüren Abdullah Çavuş idam edilmesine29 karşın 1867 de Tatarpazarcığında bir fahişeyi öldüren Ömer oğlu Ali’ye ise hapis cezası verilmiştir30.

Bu ve benzeri olaylar sadece zina yapan kadınların öldürülmesiyle sonuçlanmamakta daha trajik sonuçlarla da karşılaşılmaktadır. Nitekim Tikveş’te yaşayan Kıpti Gorki isimli kişi kızı Mitro’nun fahişelik yaptığını bildiği halde ona zarar vermemiş buna karşın kızının doğurduğu gayrimeşru çocuğunu elleriyle boğarak öldürmüştür. Bu vahşi cinayet sonrasında Gorki tutuklanmış ve mahkemeye çıkarılmıştır31. Yine aynı şekilde Selanik’te Mehmet isimli kişi küçük oğlunun veled-i zina olduğunu iddia ederek öldürmüş ve karısı tarafından dava edilmiştir32.

Arşiv belgelerinde rastladığımız kadın cinayetlerinin bir kısmı da zina konusu ile ilgilidir. Kadının zina halinde yakalanması halinde kocası veya oğulları tarafından öldürülmeleriyle ilgili çeşitli arşiv belgeleri bulunmaktadır. Bu suçu işlerken öldürülen kadınların katili olan kocası veya çocuklarına ağır cezalar uygulanmamaktaydı.

4 Mart 1848 tarihli bir belgeye göre Dimetoka’da yaşayan Mehmet karısını başkasıyla zina ederken yakalayıp öldürmüştü. Mahkeme kendisine bir ceza verilmesine gerek duymamış ve tahliye edilmesini kararlaştırmıştı33. Buna benzer sebeple karısını öldüren Ali’ye34 ve Receb Çavuş’a 35 ve kızını öldüren İmam Mehmed Efendi’ye36 bir ceza verilmemiş tahliye edilmişlerdir. Bu konuda vereceğimiz son örnek ise 1850 yılında Annesini zina yaptığı için öldüren oğlu Tahir için verilen karardır. Mahkeme annesinin katili olan evladı Tahir için tahliye kararı vermiş ve mirasından faydalanabileceğini hükme bağlamıştır37. Bu cinayetler sonrasında görülen tahliyeler veya hafif cezalar taammüden işlenen cinayetler için de bir bahane veya gerekçe olarak ileri sürülmekteydi. Nitekim Antakya’da Kız kardeşini öldüren Hasan, cinayeti kız kardeşini zina yaptığı için öldürdüğünü söylemiş ise de mahkeme tarafından inandırıcı

24 BA, C.DH. Dosya 272 Gömlek 13556 (10 Ekim 1763) “…Gümülcine ve havalisinde 40-50 kişi ve fahişe kadınlarla eşkiyalık eden eşkiyanın cezaları tertip olunmuş….” ; BA; MVL; Dosya 36, Gömlek 35, (17 Haziran 1847);“ Gasp, yol kesme, dağa fahişe kadın kaçırma gibi suçları olan Eşkiya Süleyman son olarak genç bir kızı dağa kaçırması üzerine takip edilerek öldürüldüğü hakkında…..”; BA; C.DH. Dosya 272, Gömlek 1306 (21 Ocak 1757“ Yanlarında fahişe kadınlarla eşkiyalık eden 40 eşkiyanın takip ve yakalanmaları hususunda…”

25 BA, MVL. Dosya 587 Gömlek 11 (23 Ağustos 1859)

26 BA, C.ADL. Dosya 49 Gömlek 2924 (14 Ocak 1797); BA; MVL. Dosya 1000 Gömlek 10 (18 Ekim 1864)

27 Siroz’da bir kadın cesedi bulunmuş ve yapılan otopsi ve tahkikat sonucu cesedin fahişelik yapan ve gayrimeşru çocuğu da olan fahişe Maria olduğu anlaşılmıştı. Kimse Maria’ya sahip çıkmamış günlerce ortada görünmemesine rağmen onun hakkında kimse kayıp başvurusunda bulunmamıştı. BA; TFR.I.SL, Dosya 78 Gömlek 7736 (20 Temmuz 1905)

28 BA, MVL., Dosya 971 Gömlek 24 (2 Ekim 1850)

29 BA; C.ADL. Dosya 53 Gömlek 3229 (4 Ağustos 1875 )

30 BA, MVL.,Dosya 1039 Gömlek 46 ( 13 Haziran 1867)

31 BA, TFR.I.SL, Dosya 72 Gömlek 7180 (21 Mayıs 1905)

32 BA, A.MKT. MVL; Dosya 32 Gömlek 73 (30 Eylül 1850)

33 BA, A.MKT. MVL; Dosya 7 Gömlek 11 (4 Mart 1848)

34 BA, A.MKT. MVL; Dosya 49 Gömlek 84 (8 Nisan 1852)

35 BA, A.MKT. MVL; Dosya 127 Gömlek 31 (7 Mayıs 1861)

36 BA, A.MKT. UM; Dosya 259 Gömlek 88 (5 Kasım 1856)

37 BA, A.MKT. MVL; Dosya 104 Gömlek 8 (20 Aralık 1850)

(8)

bulunmamış ve kendisine idam cezası verilmiş ve bu cezası küreğe çevrilmiştir38.

Bu verdiğimiz örneklerin dışında farklı vakalara da rastlanılmaktadır. Nitekim 1860 yılında Vidin Eyaletine bağlı Lofça Sancağında meydana gelen bir olayda Havva isimli bir kadın kendisine tecavüz etmeye çalışan Hüseyin isimli şahsı tabancayla vurarak öldürmüştür. Görülen davada Havva Hanım’ın canını ve namusunu korumak amacıyla bu cinayeti işlemek zorunda kaldığı belirtilmiştir. Mahkeme

“ Ceza kanununa göre muhafazâ-yı nefs ve ırzı içün vukûbulan katl ve cerh fiillerinin fa’ili cezadan mu’aftır” diyerek Havva Hanım’ın beratına karar vermiştir39.

Ancak Kütahya’da yaşayan Hatice Hanım Havva Hanım kadar şanslı olamamış kendisine tecavüz amacıyla saldıran kişilere direnmiş ve yaralanmış, akabinde hayatını kaybetmişti. Katiller yakalanarak prangaya mahkum edilmişlerdi40.

1858 yılında Filibe’de Gayrimüslim bir küçük kız çocuğunu tecavüz ederek öldürdüğü iddiasıyla yargılanan ve gayrimüslim olan Yolat isimli şahıs suçlu bulunmuş ve idamına hüküm verilmiştir.

Maktulün ailesi katili kısastan af ettikleri için 10 yıl tersanede kürek cezasına çarptırılmıştır41. Aynı şekilde yine Silistre Eyaletinde Ayşe isimli 4 çocuklu dul bir kadını bıçaklayarak öldüren (öldürme sebebi tespit edilemedi) Mustafa görülen davada idama mahkum edilmiş ve cezası infaz edilmiştir42.

Sonuç

Bu çalışmamızı tamamladığımızda aklımıza gelen ilk husus şu olmuştur. “yaklaşık 150-200 sene önce kadına karşı işlenen cinayetlerin veya uygulanan şiddetin neredeyse aynıları günümüzde işlenmeye devam etmektedir”. 1859 yılında 13- 14 yaşında evlendirilip kocasından sürekli şiddet gören ve gördüğü şiddetten dolayı bir buçuk yıl sonra, evinden kaçmak zorunda kalan ve kendisine yardımcı olunmasını isteyen İzmit’li Şerife Hanım ile 1850 yılında her gün dayak yediği için bu zulümden kurtulmayı talep eden Sivas’taki kadın ile bugün kadın sığınma evlerine yerleşmek zorunda kalan kadınlar arasında bir fark yoktur. 1843 yılında Kütahya’da tecavüzcülere, namusunu korumak adına direnen ve katledilen Havva Hanım ile daha kısa bir süre önce aynı kaderi paylaşan Özgecan kızımız arasında hiçbir fark yoktur. 1865 yılında eski kocası tarafından ikinci eşi ile birlikte saldırıya uğrayıp hayatını kaybeden Fatma Hatun ile bugün eski eşleri tarafından katledilen kadınlar arasında yine hiçbir fark yoktur.

Yönetmelikler, kanunlar cezalar Osmanlı döneminde de vardı bugün de var. Ancak sadece cezalandırmak veya kadınları koruma altına almak anlaşılacağı üzere yeterli gelmemektedir. Zira dikkat edilirse Osmanlı Devleti kadına şiddet uygulayanları veya katledenleri o günün şartlarında en ağır şekilde cezalandırmaktadır. Ancak yine de tıpkı günümüzde olduğu gibi, bu olaylarda bir azalma görülmemektedir.

Osmanlı’dan günümüze rejimimiz, eğitim sistemimiz, toplumsal yapımız, teknolojimiz, algılarımız vs. epeyce değişti. Ama gelin görün ki kadına şiddet konusunda tabir-i caizse bir arpa yol kat edemedik.

Bu marazî durumun tarihi zemininin oldukça sıcak bir şekilde toplumuzda halen daha yaşadığı maalesef gözden kaçmamaktadır. Yaşanan üzücü olaylar karşısında, bir etkinlikte bulunmak, ellerde pankartlar sloganlar atmak veya idare-i maslahatta bulunmak şeklinde değil, gerçekten olayın temellerine inerek teşhisi doğru koyup doğru tedavilerle toplumun genetiğinden bu hastalığı çekip çıkartmak gerekmektedir.

Bugün, başta sosyologlarımız, psikologlarımız ve pedagoglarımız olmak üzere tüm sosyal bilimlerle uğraşanlarımızın, bu husus üzerinde ciddi bir şekilde durması ve çalışmalar yapması gerekiyor. Eğer bu konuda ciddi çalışmalar yapılmaz ise bahsettiğimiz konularda, bizleri üzen ve derinden sarsacak cinayetleri ve saldırıları daha da görmeye devam edeceğimiz muhakkaktır.

Kaynaklar

A.MKT. Dosya 81 Gömlek 6 (13 Mayıs 1846)

A.MKT. Dosya 43 Gömlek 35 (22 Ocak 1861)

A.MVL. Dosya 33 Gömlek 8 (9 Mayıs 1843)

38 BA, A.MKT. MVL; Dosya 62 Gömlek 25

39 BA, MVL; Dosya 919 Gömlek 55 (14 Kasım 1860)

40 BA, A.MVL; Dosya 33 Gömlek 8 (9 Mayıs 1843)

41 BA, 7 Numaralı Kısas Defteri, s.16, b.27 (1858)

42 BA, 7 Numaralı Kısas Defteri; s. 9, b.16

(9)

A.MKT. MVL. Dosya 104 Gömlek 8 (20 Aralık 1850) A.MKT. MVL. Dosya 62 Gömlek 25

A.MKT. MVL; Dosya 123 Gömlek 87 (6 Ocak 1861)

A.MKT. MVL. Dosya 18 Gömlek 18 (26 Ağustos 1849)

A.MKT. MVL. Dosya 44 Gömlek 78 (25 Ağustos 1851)

A.MKT. MVL. Dosya 14 Gömlek 16 (2 Nisan 1849)

A.MKT. MVL. Dosya 124 Gömlek 36 (22 Ocak 1861)

A.MKT. MVL. Dosya 7 Gömlek 11 (4 Mart 1848)

A.MKT. MVL. Dosya 49 Gömlek 84 (8 Nisan 1852)

A.MKT. MVL. Dosya 127 Gömlek 31 (7 Mayıs 1861)

A.MKT. MVL. Dosya 32 Gömlek 73 (30 Eylül 1850)

A.MKT. UM. Dosya 259 Gömlek 88 (5 Kasım 1856)

A.MKT. UM. Dosya 261 Gömlek 74 (25 Kasım 1856)

C.ADL. Dosya 53 Gömlek 3229 (4 Ağustos 1875 )

C.ADL. Dosya 49 Gömlek 2924 (14 Ocak 1797)

C.DH. Dosya 272 Gömlek 13556 (10 Ekim 1763

C.DH. Dosya 272, Gömlek 1306 (21 Ocak 1757)

İ. MVL. Dosya 659, Gömlek 69 (4 Kasım 1863)

İ. MVL. Dosya 456, Gömlek 20434 (30 Ekim 1861)

MVL. Dosya 1079 Gömlek 5 (29 Haziran 1867)

MVL. Dosya 971 Gömlek 24 (2 Ekim 1850)

MVL. Dosya 587 Gömlek 11 (23 Ağustos 1859)

MVL. Dosya 919 Gömlek 55 (14 Kasım 1860)

MVL; Dosya 36, Gömlek 35, (17 Haziran 1847

MVL. Dosya 1039 Gömlek 46 ( 13 Haziran 1867)

MVL; Dosya 1013 Gömlek 37 (22 Haziran 1865)

MVL. Dosya 1000 Gömlek 10 (18 Ekim 1864

TFR. I.SL. Dosya 78 Gömlek 7736 (20 Temmuz 1905)

TFR. I.SL. Dosya 72 Gömlek 7180 (21 Mayıs 1905)

Başbakanlık Arşivi; 7 Numaralı Kısas Defteri

Tuğba Acar Akıllı; 3 Nolu Nefy ve Itlak Defterinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, Gaziosmanpaşa Ünv. Sos. Bil. Ens. (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Tokat 2006

Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü; Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı’da Kadın, İstanbul 2015

Harun Çoban; 5 Numaralı Nefy ve Itlak Defteri’nin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, Erciyes Ünv. Sos. Bil. Enst. (basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Kayseri 2010

Referanslar

Benzer Belgeler

Tehlikeli Madde Kavramı ve Sınıflandırmalar; Hiçbir Şekilde Hava Yoluyla Taşınamayacak Tehlikeli Maddeler; Birimler ve Kullanılan Dokümanlar; Tehlikeli Maddelerin

Bir masal kahramanı gibi içeri gir­ miş ve salondaki çocuklarla hemen iletişimini kur­ muştu. Bir 45 dakika boyunca Barış Manço’nun çocuklarla diyaloğunu büyük

Üniversitenin  ve bağlı birinılerinin  öğretim  kapasitesinin  ıasyonel  bir  şekilde  kullanılmasında  ve geliştirilnıesinde,  öğrencilere 

Destekleme ve Yetiştirme Kursları:Millî Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğünün 23.09.2014 tarihli ve 15923718/20/4145909 sayılı Makam Onayı ile

Denizaltı vadileri sığ yerlerden başlayıp 2000-3000 metre derinliğe kadar uzanabilen, çok büyük jeolojik yapılardır... Bülent Gözcelioğlu

Origanum majorana (Labiatae) (MARE 14401, 14434) Kekik, Yağ kekiği Aerial parts - Spice Botanical name, Family and Voucher number Local name Plant part used Preparation Usage.. Tablo

Tahran 1 1 (a.a.) — Hariciye Nazırı bugün Türk büyük elçiliğine giderek Âtatürkün vefatı haberini seyahatte bu­ lunan Şehinşaha telefonla bildirdiğini

Gerçekten de Ali Paşa Çarşısı, gerek yeri ve konumu gerekse biçimi ve oran­ larıyla Edirne’deki Roma kültürüne öylesine saygılı ve Hadrianapolis’in