• Sonuç bulunamadı

PROF. DR. HARUN GÜNGÖR ARMAGANI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "PROF. DR. HARUN GÜNGÖR ARMAGANI"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

PROF. DR. HARUN GÜNGÖR ARMAGANI

Hazırlayanlar

Mustafa ARGUNŞAH - Mustafa ÜNAL

(2)

YAYIN Nü: 18

ISBN: 987-605-4117-47-5

yayın editörü:

Hayati Develi kapak:

Salih Koca iç düzen Burhan Maden

baskı ve cilt:

Bayrak Matbaacılık

Davutpaşa Cad. No: 14 Kat: 2 Topkapı/İstanbul

Tel: 0212 493 11 06

biıinci baskı:

Haziran 20 l O sertifika no: 11805

K[ Si lYAYI N LAR 1

Ticarethane Sk. Durmuşoğlu İş Hanı

No: 59 Kat: 2 Cağaloğlu-İstanbul

Tel: 0212 511 68 28-0212 512 56 33 Faks: 0212 512 56 63

www.kesityayinlari.com e-mail: kesit@kesityayinlari.com

© Kesit Yayınları

Yayınevinin izni olmadan kopyalanamaz ve çoğaltılamaz.

Kesit Yayınları, Karbey Yayıncılık Eğt. Ve Dan. Hiz. San. Tic. Ltd. Şti. b.'UIUluşudur.

(3)

HARUN GÜNGÖR'LÜ YILLAR

Prof. Dr. Mustafa ARGUNŞAH«>

Yılların nasıl hlZlı geçtiğini insanoğlu bir türlü anlayamıyor. Geriye dönüp bak-

tığınızda ömrünüzün bilmem şu kadar yılı geride kalmışhr ve siz bunu düşünürken yaşayacağınız günlerin sayısından da haberiniz yoktur. Hayabn içerisinde anneniz kadar, babanız kadar, kardeşleriniz hatta çocuklarınız kadar hayabruzda iz bırakan,

sizi etkileyen, acı tatlı birçok fuu birlikte yaşadığınız insanlar vardır. Harun Gün- gör benim için, bizim için bu müstesna kişilerden birisi işte. Onunla birlikte geçirdi-

ğimiz yirmi iki yılda anlatacak ne kadar çok hahranuz, paylaşacak ne kadar güzel

anımız vardır. Çünkü o, onlarca insanı çevresine toplayıp durmadan anlatan, oku- duğu her yeni şeyi paylaşan, içi dışı bir, hfila kırk küsur yıl önce Üzerlik köyünden Kayseri'ye okumaya gelmiş on bir yaşındaki küçük Harun kadar saf, temiz ve iyi niyetli bir insandır ...

Önce İstanbul yıllan

...

Birlikteliğimiz gönüllerde başladı. 19801erin başında birbirimizi henüz tanıma­

dan aynı mekanları paylaştığımızı sonradan anladık. Kim bilir, belki Beyazsaray'da Türkmen Kitabevi'nde birlikte çay içip sohbet ettik isimlerimizi bilmeden ... Belki

Büyükşehir Belediyesinin haşmetli binasının gölgesinde kalan tarihi Ankaravi Meh- met Efendi Medresesi'ndeki Türk Dünyası Araşbrmaları Vakfı'nm loş odalarında

veya gizemli bahçesinde Turan Yazgan, Faruk Sümer, Necmettin Hacıeminoğlu, Mu- hittin Nalbantoğlu, Halil Açıkgöz ve nicelerinin sohbetine birlikte katıldık. BeyaZıt

Carnisi'nin yanı başındaki tarihi Çınaraltı'nda bir taraftan Sahaflar Çarşısı'ndan ge- len kitap kokulan arasında alacağımız kitabı hayal ederken İstanbul Üniversitesinin

muhteşem binasını seyre daldık yan yana masalarda. Biz Edebiyat Fakültesinde öğ­

renci, Marmara Üniversitesinde araşhrrna görevlisi; lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencisi. .. Harun Güngör Sarıyer İmam Hatip Lisesi'nde öğretmen, Ankara Üniver- sitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hikmet Tanyu'nun doktora öğrencisi,

ama

İstanbul Üniversitesinin ulu çınarlarının desteğiyle Gagauzların dini tarihi üzerine çalışan genç bir araşhrmacı ... İstanbul Üniversitesinde kah İbrahim Kafesoğlu'nun

c·ı Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dil ve Edebiyah Bölümü. argunsah@erciyes.

edu.tı:

(4)

20 PROF. DR. MUSTAFA ARGUNŞAH

odasında kfilı Mustafa Kafalı'run. O yılların anılarını, ilk tanışmaları, ilk intibaları Kafalı Hocalarla paylaştığımız doyumsuz, uzun sohbet gecelerinde kaç kel: dinle-

mişimdir, hatırlamıyorum.

1970 ve 801er, Sovyetler Birliği'ndeki Türklerle ilgili bilimsel çalışmaların yapı­

lamadığı, Türk bilim dünyasında Rusça bilen insanların bulunmadığı, kaynaklara asla ulaşılamadığı yıllar ... Ama Harun Güngör, sık sık yüksek duvarların arkasında

kalan Sovyetler Birliği Başkonsolosluğunun kapısını aşındırmakta, o karanlık dün- yadan bir makale, bir kitabı aydınlığa çıkarmanın mücadelesini vermekte, fakat bir türlü muvaffak olamamaktadır. Daha giriş kapısındaki güvenlik görevlisinden itiba- ren abus çehrelerin şüpheyle baktıkları bu genç bilim adamına yardımcı olmamakta,

yetmiş yıldır karanlığa gömülmüş Türk dünyasından gerçek bir haber vermemekte ve karanlığı perdelemeye, 1917'de indirdikleri demirperdeyi sıkı sıkı kapayıp dışa­

rıdan bir ışığın sızmasına müsaade etmemektedirler. Harun Güngör, Türkiye' de ne- redeyse hiç bilinmeyen bu küçük Gagauz topluluğuyla ilgili bir iki kaynak bulabil- mek için çırpınmaktadır onların umarsız davranışlarına rağmen. Sonuçta eldeki kıt

kaynaklarla bu tez yazılır ve kabul edilir.

Üzerlik köyünden Kayseri'ye bir Türkmen beyi ...

O yıllarda Harun Güngör'ü tanımak, onunla İstanbul sokaklarını adımlamak, Osmanlı Türklüğünün hatıralarını birlikte teneffüs etmek isterdim, ama mümkün

olamadı. Birbirimizin adını bildiğimiz hfilde cismen tanışmadığımızı 1988 Eylülünde Kayseri'ye gelince anladık. Sonra da geceler, günler, haftalar, aylar ve yıllar boyu ko-

nuşmadığımız, paylaşmadığımız mesele bırakmadık. Çoğu zaman o anlatb, biz hatır­

lamadıklarını hatırlattık. Hayatını anlattı, doğup büyüdüğü Üzerlik köyünü anlattı, 19501erin, 601arın köy hayatını anlattı, dinledik. Anlatırken adeta yeniden yaşadı,

bir daha, bir daha anlattı, biz hep dinledik. Her seferinde o günleri yeniden yaşı­

yormuşçasına aynı heyecanla anlattı ki dinlememek ne mümkün!... İki yüz yıl önce Halep civarından gelip Bünyan ve Sanoğlan'da yerleşen Halepaltı Türkmenlerini anlattı, dedesini, dedesinin dedesini anlatb, dinledik. Ömürlerini Yörük olarak ge- çiren bu koca Türkmen ağalarının zorla iskana tabi tutulduklarını, bir türlü köy ha-

yatına ve toprağa alışamadıklarını, çiftçiliği benimseyemediklerini anlattı, dinledik.

Anlatılan anekdotların arasında hiç hafızamızdan çıl<Inayacaklan vardı. Dedelerin- den birinin bir gün oğlunu çağırarak, "Oğlum evde kahve bitmiş, çek develeri, var Halep'e, kahve getir de içek Ekip biçip toprak ağası mı olacağız?" dediğini gözleri yumularak, gururla anlattı, biz gülümseyerek dinledik. Bu bir çift söz üstüne yapı­

lan yorumlarda Yörük Türkmen beylerinin hayat felsefesini çözümlemeye çalıştık

Onun çocukluk hatıralarını artık birlikte yaşıyorduk Defalarca gittik Üzerlik'e bera- ber, bunların bazıları ölüm ardından acılı gidişler olsa da ... Rallilletli Hüsne Anayı

dinledik tatlı Türkmen ağzıyla yaşantılarına ışık tutarken. Babası rallilletli Musa Em-

(5)

i JARUN GÜNGÖR'LÜ YILLAR 21

miden hatıralar dinledik köye dair, Türkmenliğe dair, a..skerliğe dair. Babamla aynı

yaştaydılar, bin üç yüz ohız birli, yani bin dokuz yüz on beşli her ikisi de. İkinci Dünya Savaşı'nın yokluk ve yoksulluk içindeki yıllarında dört yıl askerlik yapmış­

lardı, iki yıl muvazzaflık, iki yıl ihtiyatlık (babam ehtiyatlık derdi) olmak üzere. Kar-

deşlerini, bacılarını, yeğenlerini tanıdık, kimisi köyde, kimisi Fransa' da. 'Emmi' diye,

'dayı' diye elini öpüp boynuna sarılan yeğenlerini de tabii ...

Birkaç yıl önce Erciyes Ürıiversite_si Fen-Edebiyat Fakültesinirı kurucu dekanı Prof. Dr. Mehmet Doğan elinde bir kitapla odamıza girmiş, hatıralarını yazdığı bu

kitabı büyük bir heyecanla bize imzalamıştı. Harun beyin komşu köyü Kermelik'ten, ilkokulu köyde bitirip Pazarören Öğretmen Okulu'nda başlayıp Almanya'da dok- tora yapan ve kimya dalında büyük bir bilim adamı olarak onlarca öğrenci yetiş­

tiren Mehmet Doğan'ın "Kağnıdan İntemete" adını verdiği hatıratını hemen 01..'U- muş, daha okurken Harun beyden birkaç yıl öncesinin, 1950'lerin Kermelik'ini ve Kayseri' sini anlatsa da yaşadıkları hayatın ne kadar birbirine benzediğini düşünmüş­

tüm. Bütün bu yaşadıklarını Harun bey ycizrnadı, keşke o da yazsaydı ve biz oku- yucular onun şahsında 1950'lerden başlayarak köy hayatıyla birlikte şehir hayatının nasıl değiştiğini daha iyi anlasaydık. Birkaç kez rica etmeme rağmen hala yazmadı,

biz de ümidimizi yitirmedik ...

Harun Güngör'ün çok ilgi çekici bir hayat hikayesi olduğu muhakkak. Yaşa­

nanlar daha dün gibi yakın, o

aru

yaşayan binlerce insan hala hayatta ... Ama birço- ğumuz yaşadıklarımızın farkında bile değiliz, iyi veya kötü arıların. Tarihe bir kü- çücük not düşmek gerekirken yazmayı hiç düşünmediğimiz gibi konuşmaktan da

kaçınırız çoklukla. Oysa Anadolu'da her birimizin yaşadığı hayat, geçirdiğimiz de-

ğişim bir sosyolojik çalışmaya konu olabilir niteliktedir. Gelecek nesillerin ülkemizin nereden nereye geldiğini görebilmeleri ve doğnı değerlendirmeleri için bir belge ni-

teliğinde her bir hayat, yaşanmış her bir

an.

Daha yarım asır önce kağnı tekeri yağ­

layan, idare lambasının gazı olmadığı için ocağın ateşinde aydınlanan, eve soba ku-

ramadıkları için tandır başında ısınan, yazıda hayvan otlatırken yağmur yağdığında atların karnının altına girerek ıslanmama mücadelesi veren yanık köy çocukları bu- gün memlekette önemli mevkilerde yer alıyor. Dün Üzerlik' ten Palas'a kadarki ge-

niş yazılarda iki karışlık ekinini biçmek için sabahın ilk ışıklarıyla tııpan sallamaya

•başlayan Harun Güngörler bugün üniversitelerin kürsülerinde profesör unvanı taşı­

yor, geldikleri yeri hiç unutmadan ve asla inkara kalkmadan. Hafızalarında köy ha-

yatı canlı yaşasa da onlar modem dünyanın bütün nimetlerinden olabildiğince fay- dalanan birer şehirli insan artık ...

Harun Güngör'le ilk tanışanlar onun köylü kalmakta ıs~ar eden bir profesör ol-

duğunu düşünebilirler. Ama biraz konuştuklarında yanıldıklarını anlamakta pek de gecikmeyeceklerdir. 19501er Türkiye'sinde Üzerlik köyünde ilkokulu bitirerek sırf yatılı olduğu için Kayseri'ye İmam Hatip Lisesine gelen bu köy çocuğu Yük-

(6)

22 PROF. DR. Jvf.USTAFAARGUNŞAH

sek İslam Enstitüsünü bitirdiğinde Balı klasiklerini hatınetınekle kalmamış, Fran- sızcayı iyi derecede öğrenmiştir bile. Ziya Gökalp hayranıdır bu yıllarda. Gökalp ona birçok Bahlı sosyologun kapısını açar. Milliyetçi fikirleri hararetle savunduğu lise ve üniversite çağında Marksist felsefenin eserlerini okuyup bir bir, karşı fikre de hakim olur. Kayseri'de eğitim ve kültür merkezi olarak faaliyet gösteren Türk Kül- tür Demeği'ne devam eder yıllarca, fikirlerini paylaşabilmek, okuduklarım anlata- bilmek ve yeni şeyler öğrenebilmek için. Demekte yönetici de olur yetmişli yılların

ilk yarısında. Ocak'taki, Demek'teki, okul kütüphanesindeki kitapların isimleri gibi içerikleri de hafızasında köşe kapmaca oynarlar. Türkçü tavrıyla kiminin hoşuna gi- derken kendi çevresinden birçokları tarafından da hoş görülmez tabii. 12 Eylül ön- cesi amansız mücadele yıllarında Kayseri' de en çok Hüseyin Cömert ve Hasan Sami Bolak ismini anar riyasız, beklentisiz, hesapsız mücadele adamları olarak Her ikisini hfilen de sevdiğini ve saygı gösterdiğini bilirim. Kendisi de küçük hesapların adamı değildir bu gani gönüllü, idealist insanlar gibi.

Ansiklopedi gibi adam: Ondaki

hafıza

kimde var!...

Harun Güngör deyince benim ilk aklıma gelen müthiş bir hafızaya sahip insan- dır. Beşer hafızasının nisyan ile malul olduğu söylenirse de ondaki hafızanın gör- düğü, duyduğu, okuduğu her şeyi aynıyla kaydettiğini ve bir daha unutmadığım düşünmüşümdür her zaman. Neden benim de böyle bir hafızam yok, neden bazen akşamki yediğimi, dün okuduğumu bugün hatırlamıyorum? Neden ben de onun gibi otuz yıl önce okuduğum bir romanın kahramanlarının adlarım eksiksiz sayıp vakaların içine oturtamıyorum? Nasıl oluyor da o bir bir bütün teferruahyla daha biraz önce gerçekleşmişçesine kırk yıl öncesinde olup bitenleri sayıp dökebiliyor?

'Onun kafası benimkinden büyük olduğu için mi acaba hafızası bu kadar geniş ... ' diye bazen kendimin de güldüğü çözümler üretir dururum. Ama hayır, onun fev- kalade bir hafızası var, benimkisi ise nisyan ile malul her beşerinki gibi. Onun bu olağanüstü hafızasında binlerce isim, olay, eser yüklü, tam bir ansiklopedi benzeri.

Hafıza tabii ki okudukça yenileniyor, ama eskileri de silmiyor onda. Hepsini, her şeyi kaydedecek daha çok boş yer var mutlaka.

Harun Güngör

sofrası

... Halil

İbrahim sofrası.

..

Yukarıda da söyledim, onu yirmi iki yıldır yakından tanıyorum diye. Nasıl çalış­

hğını, nasıl okuduğunu, hele intemetten bilimsel gelişmeleri nasıl takip ettiğini iyi bili- yorum. Yalnız Türkçe siteleri takip etmiyor, Fransızcasını konuşturup Avrupa' da olup·

bitenleri de kaçırmıyor. Yine onu yakından tanıyanlar bilirler ki, çevresindekiler üç beş liralık Türkçe kitaplara para vermeye kıyamazken o bir kitaba yüz Avro vermekten çe- kinmez, yeter ki ilgi alanına girsin, Gagauzlarla, Türk din tarihiyle, Şamanizmleş Türk dünyasıyla ilgili olsun. Kim bilir, kaç uluslararası kongreye kendi cebinden gitmiştir, ta

(7)

HARUN GÜNGÖR'LÜ YILLAR 23

Japonya'dan Portekiz'e kadar. Gezip görmek, öğrenmek, okumak için biriktirir parayı.

Malda mülkte gözü yoktur zaten. Elinin ne kadar açık, sofrasının ne kadar bol olduğunu

Türk dünyasından gelip de üniversitemizde okuyan öğrenciler bilir en iyi. Fakülterlin

çaycıları bazen isyan ederler merdivenleri inip çıkarken. Bunların hepsi kendi öğrencisi değildir, üniversitenin diğer bölümlerinden gelirler akın akın onun sohbetine. Kimi öğ­

rencinin çay parası, kiminin yemek, kiminin yol parası onun maaşından ayırdıklarıyla karşılanır. Bu cömertliği sayesinde Türk dünyasının neresine gitseniz onu tanıyan bilim adamları, eski öğrencileri, siyasilerle karşılaşmanız mümkündür.

Anlattıklarıma bakarak onun şıh falan olduğunu düşünebilirsiniz, asla öyle bir şey yok. Şıhlar onun dilinde ancak alay edilecek calUllerdir, o bilimle donanmıştıri hurafe- lerle, dedikodularla, kulaktan dolma yalan yanlış bilgilerle değil. Onun masası bir tekke gibi durmadan dolar, boşalır. Cuma namazından soma camiden çıkan bir gnıpla masa- ları birbirine ekleriz onun etrafında, İlahiyat' ın bahçesinde. Kendisinden büyük de vardır dinleyen küçük de. Halka bazen çift sıra döner onu duyabilmek için. Üniversite dışından

dostların katıldığı da olur kimi zaman. Yüksek sesle seslendiği çaycı çayları taşımaya gi-

rişirken koyu bir sohbet kızışır masa başında. Laf ortaya düşer bazen, bazen kapan alır

onun ağzından. Gündem belli değildir çoklukla. Siyaset de olabilir, yeni çıkmış bir ki- tap da. Bazen de vaazda veya hutbede hocanın söyledikleri etrafında uzar gider sohbet.

Bir saat sürer bazen bu tatlı fasıl, bazen daha fazla ... herkes mutludur, nasibini almanın hazzını yaşamaktadır doyasıya. Harun hocanın anlattıkları eşliğinde daha bir kutsallık

kazanır içilen çaylar, İlahiyat'ın bahçesinde. Sonunda kimse elini cebine atmaya cesaret edemez çay paralarını ödemek için. Vermeye kalksanız da almaz çaycı zaten. Yazılmıştır

omm hesabına aylık ödenmek üzere. Fakat onun yurt dışında olduğu haftalarda öksüz- dür bu bahçe, bu masalaı~ mahzundur onun feyzinden istifade etmek isteyen bizlerdeki yüz. Onun olmadığı cumalarda camiden çıkışta her zamanki oturduğumuz yere bir göz atar, sürpriz yaparak çayları söylemiş, masa başında bizi beklediğini hayallerim Harun beyin. Yüzümü ekşiterek bu ayrılığın artık bitmesi gerektiğini düşünür, eski günleri ha- tırlayarak arabama atlar, fakültemin yolunu tutarım.

Türk dünyası bir bitmez aşkbr onda ...

'Türk dünyası' dendi mi nutku tutulur, gözleri yumulur, mutlu bir tebessüm

yayılır yüzünde, heyecanlanır. Hele de 'gitmek' sözü Türk dünyasının herhangi bir

coğrafyasıyla birlikte anılırsa çocuklar gibi sevinçtedir o

an.

Hiç tereddüt etmez, kaç lira, kaç kilometre umurunda değildir. Sevdiklerine kavuşmanın coşkusu, gönül ver- dih>i bir davanın heyecanıdır onu sarıp sarmalayan. Sözü edilmeye dursun Türk dün- yasına gitmenin, artık kimse durduramaz onu, borç bulur, yine gider, kafaya koy- muştur bir kere. O dünyadan ne zaman bir davet alsa koşa koşa gider. Verilecek maaşı, kalacak yerin şartlarını sormadan ... Kah Kazakistan' da Ahmet Yesevi Üniver- sitesinde kfilı. Kırgızistan'ın Oş'ta kah Celalabat'tadır. Ne görev verilirse yapar. Hele

(8)

.!.4 PROF. DR. lyfUSTAFA ARGUNŞAH

Türk dünyasının adı geçmi mi, heyecanı daha da artar, hiçbir teklife hayır diyemez.

Daha önce olduğu gibi, 2008-2010 yıllan arasındaki iki yılını yine Celalabat'ta çok sevdiği Kırgızlarla geçirdi; dalına şen, dalına mutlu ve idealist. O coğrafyada Türk kökenli olsun olmasın, herkesin ve her kesimin sevgi ve saygısını kazanmış, dik du-

ruşlu, Tirnur bakışlı bir bilim insanıdır Harun Güngör hoca.

Birlikte Moldova

1 Kırım1

Azerbaycan ...

İlk yurt dışına çıkışım onunladır 1991 Nisanında, henüz Sovyetler Birliği dağıl­

mamışken. Sonra defalarca birlikte yolculuk yapbk kutsal topraklara. Harun Güngör 1986'da umreye gitmiştir, 199l'den itibaren Allah ona hacc-ı turaniyi nasip etti, kaç yıl çalışlı o uzak coğrafyalarda, kaç sempozyuma gitti koşa koşa, kimse saymamıştır, sa- yılamaz da ... 199l'de Moldova'ya Gagauzlara gidiyorduk Nisan ayının sonlarında.

Onun da ilk gidişi idi doktora konusu olan Gagauzların topraklarına. O Vatikan'ı gör- müş, orada birkaç ay misafir olarak yaşamış ve unutulmaz anılar biriktirmişti. Ama onlar bizim dünyaya ait değildiler. 1990'da Bakü'yü, Özbekistan'ı görmüştü gezilerde.

Bizim dünyanın havasını teneffüs etmişti bir kere. Harun beyin rüya ülkesine, on beş yıldır haklarında tezler, makaleler, bildiriler yazdığı; fakat mektuplarına bile cevap ala- madığı bir coğrafyaya, Moldova'ya birlikte gidiyorduk. Önümüzde Mustafa ve Sevgi

Kafalı, Tuncer Gülensoy, Hülya, ben ve Harun Güngör. Daha Bükreş'e varır varmaz sefaleti gördüğümüz doğu bloğıına adım alıyorduk. Zor bir yol, Türkiye'den Ham- dullah Suphi Tanrıöver'den sonra oraya giden bir büyükelçi gibi hissediyoruz kendi- mizi, tabii ki henüz o dünyada elçiliğimiz veya konsolosluğıırnuz bile yokken. Biz gi- diyoruz birer büyükelçi olarak, adeta Boğdan'ı yeniden fethe gider gibi. Önce Kişinev, sonra sabırsızlıkla beklediğimiz Komrat ve Çadır. Yıllarca adlarını duyduğıırnuz, hak- larında birlikte kitap yazdığımız kişilerle tanışma faslındayız arlık. Birlikte yaşadığı­

mız unutulmaz güzellikte bir hatıra ... Harun beyin mektuplar yazıp da beklediği ce- vabı bir türlü alamadığı kişilerle tanışıyoruz birer birer, o hepsinin şeceresini biliyor, ben çoklukla isimlerini. Yanıldığımız kişiye geliyor sıra. Beşalma köyünde açılan Di- mitri Karaçoban müzesinin önündeyiz, burası Karaçoban'ın yıllarca derleyip toparla- yaralc oluşturduğu etnografya müzesi. Türk dünyasından çok sayıda kahlan var sem- pozyuma ama Türkiye'den gelen heyete herkes başka bir merakla bakıyor, bu dilleri bir, hayalleri bir, dinleri farklı bir avuç insanı anlamaya çalışarak. İlgi bazen bunalhyor bizi ve kaçamaklar yapıyoruz yeni keşifler için. Aksakalırnız Kafalı hoca seremoniyi ye- rine getirip ekmeğini tuza batırırken biz aceleyle müzenin kapısına vanyor ve müdü- rüyle tanışıyoruz. Rahmetli adını söylüyor: Mina Köse. Harun beyin gözleri yumulu- yor, bu defa gülüşü kahkahaya dönüşmüş. Biz de meseleyi çözüyoruz. Harun beyin

hanım sanarak yazdığı mektupların muhatabı Mina Köse. Türkçedeki Mine'nin bayan adı oluşu gibi, Mina'nın da bayan adı olması gerekmez mi? Ama bu erkek. .. Kadın

(9)

HARUN GÜNGÖR'LÜ YILLAR 25

zannettiğimiz yedi sekiz şiir kitabının yazarının müze müdürlüğü yapan bir erkek ol-

duğunu öğrenmek tatlı bir anı olarak kalıyor hafızalarımızda.

Aynı coğrafyaya iki buçuk yıl sonra birlikte bir araşbrma gezisine çıkıyoruz. Kos- koca Sovyetler Birliği paramparça olmuş, 150 bin kişilik Gagauzlar bile devlet kurmak- talar. Türkiye'de tanınmalarına, bilinmelerine 1991 yılında Kültür Bakanlığı tarafından basılrmş kitabımızın epey katkısı olmuştur herhfilde, diye düşünüyoruz Harun beyle.

Bu defa on beş gün boyunca, bilim adamı ve milletvekili Stefan Kuroğlu ile köy köy, mahalle mahalle, kasaba kasaba Bucak topraklarını adnnlıyor, her gördüğümüz Gaga- uzla konuşuyor, kayıtlar yapıyor, not alıyoruz ne öğreillrsek. Halkın sefalet çektiği bu-

nalımlı yıllarda başımızdaki milletvekilinin forsundan faydalanarak kuş sütünün ek- sik olduğu kolhoz sofralarına oturuyoruz, saatler soma aç kalkmak için. Su gibi şarap

içiliyor sofrada. Israr ediyorlar bize de. Harun bey ''Ben ilahiyatçıyım, din adamıyım,

yani sizdeki papaz gibi bir şey, Müslüman din adamları içki içınezler, yasak" deyip kurtuluyor. İçkiden kurtulmak için ben de çareyi 'papaz yardrmcısı' olmakta bııluyo­

nı.m. Önce araşbrma ekibimizdekilere inandırıyoruz içmediğimizi, sonra da oturduğu­

muz sofralardaki pahalı Gagauz dostlarımıza. Hoş görüyorlar bizi, bazen birlikte ka- deh kaldırıyoruz içmesek de, hoşlanıyorlar, uzun uzun nutuklar atılıyor, biz de aşağı kalmıyoruz ayakta, kadeh elimizde, veda faslında ...

Sonraları aramızda çokça espri konusu olan, aynı yatağı paylaşıyoruz Harun beyle Vıılkaneş'te. Misafirhanede ancak çift kişilik tek yataklı bir oda düşüyor kıs­

metimize. Yokluk, yoksulluk yılları, otel nedir bilinmiyor bu coğrafyadaki kasaba- larda, köylerde. Kimi misafirhanelerde konaklıyoruz suyu akmayan ... Yıkanmaya

gidiyoruz Çadır'da bir fabrikanın banyosuna hep birlikte. Yıne tavrımızı açıkça ser- giliyor; kendi kültürümüzü, adabı, terbiyeyi, ahlakı anlatıyoruz usanmadan dost- lara. Çayı özlüyoruz en çok da ... Çaya hasretimizi öğrenen bir dost derdimize çare olmak istiyor, kaşığa koyduğu şekeri ateşte eritip suyun içine atarak Tatlı bir hatıra ka.İıyor bizde bu çay faslı da. İnsan bulamadığı şeyin hasretini çeker, kıymetini daha iyi anlarmış meğer, on beş gün boyunca gözümüzde tütüyor bir bardak demli çay.

Ne çare ki, bu coğrafyada çay keşfedilmemiş, henüz şarap çağındayız.

Bu geziden onlarca hatırayla dönüyoruz bir daha unuhılmayacak. Bir yıl önce on gün

kaldığımız Kınm'dan getirdiklerimizi unutmadığımız gibi. Ne güzel günlerdi Kınm'da

geçirdiklerimiz 1992 Haziranında! Nuran hanım ve Hülya da var, İstanbul' dan kalkan pervaneli uçakla iki saatlik gürültülü bir uçuşla Akmescit'e (onlar Rusça Simferepol di- yorlar) varıyoruz "Kırım'dan gelirim adrm Sinan'dır" türküsünü mırıldanarak, Sivas- topol önünde Türk gemilerinin yattığı günleri yad ederek Türk dünyasının cengaver

yiğidi Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu karşılıyor kafileyi havaalanında. 701i yıllarda Si- birya sürgünlerinde öldüğü duyulup dergilerin adına hatıra sayıları çıkardıkları Mus- tafa Cemiloğlu yaygın söylenişiyle. Yanımda bir dergi, kapağında Cemiloğlu'nun kim bilir belki Garipkafkaslı'nın kaleminden çıkmış karakalem bir portresi. İçinde ağıtlar

(10)

26 PROF. DR. MUSTAFA ARGUNŞAH

yakılıyor adına. Tatlı bir hahra olsun diye dergiyi hediye ediyorum kendisine. Sonra grup grup taksilere bindirilerek otele gönderiliyoruz. Biz, iki aile, dört kişilik bir grup

oluşturuyoruz. Tam bir taksilik. Havaalanında bindiğimiz bu taksi on gün boyunca adeta bizim özel aracınuz oluyor gece gündüz. Bütün Kırım'ın altını üstüne getiriyo- ruz, şehir şehir, kasaba kasaba, köy köy. Pazar yerlerinde geziyoruz, köylülerle, kent- 1ilerle konuşuyor, hasret gideriyoruz. Özbekistan' dan gelip çadırlarda ;yaşanan Kınm­

lıların aalarını paylaşıyoruz 1944'teki sürgünün aa hahralarını dinlerken içimiz yanık.

Yer altı evlerde yaşayanların başlarını sokacak birer ev sahibi olabilme mücadelesinin

heyecanına ortak oluyoruz. Bir evin işçiliğinin 20 dolara çıktığını öğrendiğimizde ne- den daha zengin olmadığımıza hayıflanıyoruz. Dördümüz birlikte Suğdak'ı, Yalta'yı,

Gözleve'yi, Karasubazar'ı geziyoruz sürgün anılarını dinleyerek. Türk dünyasını bir daha keşfe çıkıyoruz Kırım'dan. Sivastopol önünde gemilerin Türk topunu attığı gün- leri bir daha yad ediyor, meşhur marşı birlikte mırıldanıyoruz, fakat gel gör ki daha dün bizim olan bu tarihi şehre yasak olduğıı için giremiyoruz. Aylardan haziran, Kur- ban Bayramı, tepreşe katılıyoruz Kırım Tatarlanyla birlikte, köy düğünlerine konuk olu- yor, Anadolu türküleriyle Kırım türkülerinin ezgisine birlikte kaptırıyoruz kendimizi oynarken. Akmesçit meydanında, dev Lenin heykelinin gölgesinde yapılan 'Referan- duma Hayır' mitinginde taraklı Tatar bayrakları taşıyor, Ruslara karşı Kırım'ın hakla-

rını savunuyoruz ateşli, heyecanlı.

Sonraki yıllarda, 2007 Kasım'ında Türk Kurultayı vesilesiyle Azerbaycan'a gi- diyoruz birlikte, bu defa Bakü'yü keşfe çıkıyoruz. Saatler geçirdiğimiz Şehitler Hıyabarn'nda birlikte heyecanlanıyor, Elçibey'in kabri başında birlikte hüzünleniyo- ruz dua ederken. Hüseyin Cavid' in yaşadığı müze evde duygularımız altüst oluyor Stalin'in zulmüne uğrayan soydaşlarımızı anarken ... Beraber yaşanan her fuumızı

dolduruyor Harun bey, burada da öyle oluyor.

Tatillerde ve oturmalarda birlikteyiz ...

Birlikte yaz tatillerine gidiyoruz Güngör ailesiyle, ilki 1991 yazında olmak üzere.

Gagauzlar kitabından aldığımız telif ücretini yiyoruz afiyetle Alanya'da. Yemek ya-

pım işini paylaşıyoruz, hanımlara hizmette yarışıyoruz sıramız geldiği gün. Bu defa Akdeniz'i keşfediyoruz Fethiye'den Alanya'ya kadar, tarihle, denizle iç içe.

Yıllarca oturma gecelerini paylaşıyoruz birlikte Güngörlerle. Kfilı Kasım Karahan'ın, kah Osman Sel'in., kah İskender Şeker'in. evin.deyiz saatler gece yarısını gösterene kadar, kah Orhan Köksal'ın evinde kah bizde hükümet yıkıp hükümet- ler kuruyoruz Harun beyin sohbetlerinin arasında. Sonra kimileriyle araya soğıık­

luklar girip oturmalar kesildiyse de o günlerin sıcaklığı ve dostluğıı hfila bellekleri- mizde taptaze duruyor.

Aramızda hiç soğıımayan, tatlılığını bir an olsun yitirmeyen seviyeli bir aile iliş­

kisi devam ediyor yirmi küsur yıldır. İki kardeşin. arasında yaşanmayan bir sıcaklıkta,

(11)

HARUN GÜNGÖR'LÜ YILLAR 27

onların kardeşleriyle, bizim kardeşlerimizle yaşamadığımız, belki de hiç yaşanmaya­

cak güzellikte, tatlı rm tatlı ilişkiler. Kimi dostlanmızın bu sıcaklığı kıskandıklarını

fark etsek de ... Birbirine dalına saygılı, karşısındakinin hakkını koruyan ve gözeten, maddiyattan oldukça uzak, paranın hiç mi hiç konuşulmadığı sımsıcak sohbetler süs- lüyor birlikteliklerimizi. Nuran hanımın heyecanı, Harun beyin sükfıneti ve bilgeliği hayabmızı tatlandırıyor. Onlar gibi bir dosta sahip olduğumuza defalarca şükrediyo­

ruz. Kimi dostlarla sudan bahanelerle ilişkileri soğııturken, kimi dostlar anlamadığı­

ımz sebeplerle bizi terk ederken, insanlar birbirinin arkasından biteviye dedikodular üretirken umarsızca derin sohbetlerin tadını çıkarmaya devam ediyoruz biz.

Birlikte beş Gagauz kitabı .. .

Kayseri'ye gelişimizin ikinci yılı ... 1990, Sovyetler Birliği henüz dağılmanuş olsa da çatırdama seslerinin her yerden duyulduğu günleri barındırır içinde onlarca. Türk

dünyasından sıcak haberler gelmekte, 20 Ocak 1990 olaylarının ardından Bakü Azat-

lık Meydanı'nda ateşli mitingler yapılmakta, bağımsızlık sesleri yükselmektedir se- malara. Bir uyaruş, bir kıpırdaruş havası hfil<lındir her yanda. Azerbaycan başı çek- mekte, Gagaıızlar, Tatarlar ve diğerleri sıraya dizilmiş, bağımsızlık istemektedirler

ardı ardınca. Bütün dikkatlerimiz yıllardır özlemini çektiğimiz bu yeni dünyaya çev-

rilmiştir artık. Gözümüz, kulağımız soydaşlardadır, onlardan gelen her haber bizi

heyecanlandırmakta, rüyalarımızı süslemektedir.

Daha önce duymuş olsam da pek ilgilenmediğim Gagauzlarla ilgili olarak Harun beyde bulunan kitaplar ve kendi yazdıkları dikkatimi çekmektedir. Büyük Türk dün-

yasının bir bölüğüyle ilgilenmeyi her aydın gibi ben de insani bir görev bildiğim için

ol.malı ki gerekçem hazırdır. Harun beyde bu kadar kaynak varh.n neden ben Gaga- uzlarla ilgilenmeyeyirn?! Harun bey dinleri, kültürleri, gelenekleri üzerinde tez yapıp,

makaleler yazıp, bildiriler sunarken 'ben de bir tarafından tutmalı, dil ve edebiyatlarını araştırmalıyım', diye düşündüm ve cesurca Gagauzlarla ilgili ortak bir kitap hazırla­

mayı teklif ettim ona. Hemen kabul gördü, oturup bir çırpıda planladık. Harun beyin doktora tezindeki kimi bilgileri kitabın inceleme bölümü olarak koyacaktık. Ben bir dil ve edebiyat bölümü yazacak, kitabın gerisine bolca Rus Kril alfabesinden Latin alfabe- sine aktarılmış metinler ekleyecektik. Aynca bu metinlere bir de sözlük gerekirdi.

Birkaç ay içerisinde "Gagaıız Türkleri (Tarih-Dil-Folklor ve Halk Edebiyatı)"

adını verdiğimiz kitap hazırlandı. On parmak daktilomla geceler boyu oturup yaz-

dım ve basım işini Kültür Bakanlığına teklif ettik, kabul edildi. Böylece Türkiye'de Türk dünyasının büyük toplulukları için bile müstakil bir eser yokken Gagauzlar gibi

adı çok az duyulmuş küçük bir topluluğu tanıtan bir kitap çıkıverdi 1991'in yaz baş­

larında. On bin adet basılan kitabın ne kadar yankı uyandırdığını anlatmam müm- kün değil. Birkaç tanıtma yazısı birden çıktı, gazetelerde, dergilerde.

(12)

28 PROF. DR. MLJ;STAFAARGUNŞAH

Bu Harun beyin de benim de ilk kitaburuzdı. 1991 yılının Nisan ayında Gagauz Yeri' ne

yaptığırruz ziyaret sonrasında neredeyse Gagauzlarla ilgili Moldova'da basılmış bütün eser- leri ve Ana Sözii gazetesinin koleksiyonunu getirmiştik. 1993 yılında kitabınuzın farklı bir versiyonu yayımlandı. Bu eser, kütüphanelere girdiği gibi bütün Gagauz dostların da eline ulaştı. 1998'de Ötüken Yayınevi için yeni bir versiyon hazırladık ve basıldı. Bu üçüncü ki-

taptı. Artık her kitapçıda bulunabiliyor, ilgililerince alınıp okunabiliyordu. Arada bir de kita- bın Hollanda'da İngilizce yayımlanması gündeme geldi. Hazırladığımız yeni kitap bir İngiliz

tarafından çevrildi, yayınevi ile telif sözleşmemiz yapıldı. Kitabın kapağı, sayfa sayısı, fiyatı

ve özeti Avrupa'da basılan kataloglarda ve İnternet sitelerinde yer aldı. Hatta Avrupa'da ya-

pılan bazı bilimsel çalışmalarda kitap kaynak olarak kullanıldı. Gel gör ki, bütün gayretleri- mize rağınen kitabı elde edemedik. Yayınevi ile çevirmen arasında çıkan bir sorundan dolayı kitabın basılamadığı yahut birkaç nüsha çoğaltıldığı hatta az basıldığı gibi rivayetler dolandı

durdu. Biz de ümidi kestik ve unuttuk. Kültür Bakanlığı tarafından 1991 yılında on bin adet

basılan kitap çoktan bitmişti. Genişletilmiş ve gözden geçirilmiş yeni baskısını yapma işini

üstlendim. Elimizdeki belgeleri, dağarcığırruzdaki bilgileri kullanarak daha güzel bir kitap çı­

kardık ortaya, 2002 yılında Bakanlık yayını olarak basıldı.

Harun beyle dostluğumuzu, birlikteliğimizi Gagauz Türkleri pekiştirdi diyebi- liriz. Yapılan geziler, birlikte gidilen kongreler, konferanslar, aynı kürsüyü birlikte

paylaşmalar sonucunda beş kitaba imza atbk. 2007 yılında Hülya ile Gagauz makale- . lerimizi bir araya getirerek "Gagauz Yazıları" adıyla yayımladık İthaf sayfasına yaz-

dığımız ''Bu kitabı sevgili dostumuz, büyük bilim adamı ve Gagauz uzmanı Prof.

Dr. Harun GÜNGÖR'e ithaf ediyoruz" ibaresi karşısında karı koca mutlu oldukla-

rını, duygulandıklarını, sevindiklerini gördüm. Dostluğumuz daha da pekişmişti.

Son söz yerine ...

Yıllar yılları kovalıyor, bir insanın ömrü ne kadar ki! Kim biliyor ne kadar daha yaşayacağını? İnsanoğlu bu dünyanın ölümlü olduğunu unutmasa; dedeleri gibi, ba-

baları gibi kendisinin de bilinmeyen bir günde terk-i dünya edeceğinin farkına varsa böyle mi yaşardı acaba? Ademoğlu, 'Ben gelmedim dava için/ benim işim sevi için' diyen Koca Yunus'a kulak verse dünyayı kendisi ve çevresi için daha yaşanır kıl­

maz mıydı? İşte Harun Güngör bunu yapb ömrü boyunca. Biz de ona ayak uydur- maya çalışbk kendi hfilim:izce. Yırmi iki yıldır birbirimizi hiç incitmeden, örseleme- den, unutmadan, insan olduğumuz için hata yapabileceğimizi her daim zihnimizde tutarak bir dostluğu ebedileştirdik birlikte. İyi yapmadık mı? Buncacık fedakarlık in- san için değmez mi? Hele Türk dünyası için, Türklük için, Türk kültürü için gece

uyumamış, gündüz oturmamış, bilge kişi Harun Güngör için değmez mi? Oysa biz biliyoruz ki, onun dostluğu her şeye değer, bir gülümsemesi, samimi bir bakışı, ek-

meğini bölüp büyük parçayı size vermesi, fedakarlığı, gayreti her şeye değer ...

Ömrün uzun olsun bilge adam, her daim mutlu ol, bahtiyar ol. Tanrı, ne diler- sen onu versin.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çocuk da bana; otuz yıl kadar önce, yine böyle bir vapurla Karşıyaka’ya geçişimizi hatırlatmıştı babamla. İlk

[r]

Bunun üzerine Sencer'den acil yardım isteyen Arslan Han bir süre sonra diğer oğlu Ahmed'in olaylan bastırması üzerine Sencer' e ha_ber gön- derip yardımına gerek

Medeniyet yarışını çöl yolculuğuna benzettiği Dıımıayalım adlı şiirinde Meh- met Akif Ersoy, medeniyet yarışında geri kalanın, ilerlemeyenin öldüğü ve sonsuza

1) Kadir Albayrak , (1991) Eski Türk Dini Tarihi Açısından Ziya Gökalp'in Eserlerinin Tedkiki, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 2) Abdulbaki

Deney tüpüne birkaç damla gümüş nitrat çözeltisi eklenir ve hacmi saf suyla yaklaşık 1 mL’ye seyreltilir.. Çözeltiye 3-4 damla 0,1 M HCl eklendiği zaman beyaz

Bu ders öğrencinin iç hastalıkları sorunu olan bireye holistik görüş doğrultusunda bakım verebilmesi için gerekli teorik bilgi ve

Güngö r Ertem, bu ku- rumların faaliyet alanlarında görevler almış, ayrıca, Sedat Simavi Vakfı Tıp Bilinıl eri Ödülli Jüri- si, Rochc Tıp Bilimleri Ödülü