'z'i buZ'OJyt—
SERGİLER
/) | t|
Kaya Özsezgin
S
anat çevrelerinin ilgisinden uzakta ve hele medyanın, sahte “star”lar yaratmaya yönelik mekanizmasının dışında, tam anlamıyla “marjinal” yaşa mayı seçmiş bir sanatçı daha, dünyamızdan çekip gitti. Adı, bel ki de pek çoğumuzun kulağına yabancı gelecek: Cevdet Bilgin. Anadolu’nun uzak bir köşesinde, P ertek’te yaşama veda eden Cevdet Bilgin’in, bizim bildiğimiz anlamda bir sanat öğrenimi ol mamıştı. Ama eline geçirdiği a- raç - gereci, üç boyutlu biçimlere dönüştürme yolunda, küçük yaş larda başlattığı çabasının, onu, I- lerde işine tutkuyla bağlı bir sa natçı yapacağını kendisi de se zinlemiş olacak ki, olanakları zor ladı. Elazığ şeker fabrikasında, sıradan bir işçi olarak çalışırken yaptığı heykellerle, çevresinin dikkatini çekti. Milliyet Sanat’ta çıkan ölüm haberinde, Zahir Gü- vemli’nin özendirmesiyle, ilk ser gisini 1956’da İstanbul’da açtığı, bir ara Çekoslovakya’da seramik kursu gördüğü, önceleri ağaç, bakır gibi, genellikle heykele me rak saranların ilk gözağrıları olan malzeme ile çalıştıktan sonra, 1960’lı yıllarda mermere yöneldi ği bildiriliyor.Ben, Cevdet Bilgin’i bu mer mer heykelleriyle tanıdım. Kendi sini tanımam ise, daha sonra, 1970’ li y ılla rın sonundadır. 1985’te Ankara’da Hacettepe Ü- niversitesi Güzel Sanatlar Fakül tesinin düzenlediği I. Ulusal Sa nat Sempozyumu sırasında da kısa bir görüşmemiz olmuştu. O sempozyuma sunulan bildiriler a- rasında, Cevdet Bilgin’in ciddi bir araştırma ürünü olan ve heykel sanatında mermerin yerini, mer mer ocaklarının güncel sorunları nı inceleyen bildirisi, sempozyu ma katılanların ilgisini çekmişti. Cevdet Bilgin, heykel çalışmala rında kendisine yeni bir ufuk aç mış olduğu anlaşılan mermeri, bir sanatçı duyarlığıyla sahiplendiği ni kanıtlayan bu bildirisinde, belki de Anadolu’daki mermer ocağı sahiplerinin ve bu ocaklardan ya rarlanan kişilerin bile yeterince 54
farkında olmadıklarını sandığım teknik ve estetik ayrıntıları, konu sunu iyi kavramış bir uzman tav rıyla ortaya sermiş, özellikle de ülkemizde Afyon ve çevresinde odaklanan mermer ocaklarını iş letenlerin, gelişigüzel yöntemler le bu kaynağa zarar verdiklerini, örneklere dayalı olarak gündeme getirmişti.
Yer altındaki kalker taşının basınç, hareket ve ısı etkisiyle yapı değişimine uğramasından o- luşan mermerin, çağdaş sanat ü- retimi yönünde yaygın kullanımı, bizde genellikle yakın yıllara doğ rudur. Mermer yatakları bakımın dan olduğu kadar, mermer cins leri açısından da zengin bir top rağa sahip olduğumuz halde, çağdaş heykel yapım ında bu malzemenin, örneğin metal dö küm kadar, sanatçılarımızın ilgisi ni çekmemiş olması göz önüne alındığında, Cevdet Bilgin’in da ha çok mimaride kaplama ele manı olarak değerlendirilen mer mere, sanatın sıcaklığını katma ve malzemeyi özenli kullanma yolundaki uyarıları, kuşkusuz ö- nemliydi.
Yeraltı madenleri gibi, aslında yasalara göre devlet tasarrufunda olan mermer ocaklarının, belli sü relerle kişilere ve kuruluşlara ki ralanması, kiralayanların da bu o- cakları “pervasızca” ve “katleder cesine” kullanmaları karşısında, Cevdet Bilgin’e göre, hiçbir yön lendirici önlem bugün bile söz ko nusu değildi. Mermer ocağını ki ralayan, onu dilediği gibi kullana bilme hakkını da elde etmiş olu yordu. Ocakların hızla yok olma sına, iki yöntem yol açmaktaydı: Kompresörle delikler açılmakta, bu deliklere dinamit yerleştirilerek patlatılmakta ve böylece ortaya çıkan parçalardan işe yarayanlar ayıklanarak geri kalanlar atılmak tadır. Atılan bu parçalar, her yıl binlerce ton mermer kaybına yol açmaktadır. Bu ilkel yöntemi e- leştirenlere karşı verilen cevap i- se, tam bize özgüdür: “Allah’ın ta şı biter mi?” Oysa Tokat yöremiz de “Tokat yeşili” olarak bilinen mermer cinsi, bugün bu yöntemle
tükenmiş durumdadır.
Cevdet Bilgin, o bildirisinde ö- nemli bir noktaya da parmak bas mış ve kendi ocaklarında merme ri programlı biçimde üreten ülke lerin ilerde sıkıntıya düşmemek i- çin, Türkiye gibi ülkelerden ucuz fiyatla mermer ithal ettiklerine de ğinmişti. Dünyada mermerin en ucuz olduğu ülkenin, kendi ülke miz olduğu da, o bildiriyle böyle ce bir kez daha kanıtlanmış olu yordu.
Cevdet Bilgin yaşasaydı, sö zünü ettiğim bildirisindeki görüş ve dilekler doğrultusunda, geride bıraktığı az sayıdaki yapıtlarına yenilerini katacak ve ham durum da soğuk olan, sanatçı eli değdik ten sonra renk ve ışık kazanan mermer malzeme ile, Anadolu’da ustadan çırağa, babadan oğula geçen soylu bir geleneğin çizdiği doğrultu üzerinde, doğrudan doğ ruya kişisel deneyim ve gözlem lerinin ürünü olan nice heykel ü- retecekti.
Bugün mermeri biçimlendiren her sanatçı, sanat tarihinin eski ve görkemli yapıtlarına aracılık yapmış olan bu soylu malzeme de, Cevdet Bilgin’in de aralarında bulunduğu nice sevdalının göz ve emek izi bulunduğunu bilmelidir.»
ALMAN KÜM ÜNDE
TÜRK İMGESİ I-H
Onur Bilge Kula
GÜNDOĞAN YAYMASI
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha lo ro s Arşivi