• Sonuç bulunamadı

Antalya’da 1980 Sonrası Yaşanan Dönüşümün Kıyıdaki İzdüşümleri*

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Antalya’da 1980 Sonrası Yaşanan Dönüşümün Kıyıdaki İzdüşümleri*"

Copied!
19
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

eden 1980 dönemi ve sonrasında yaşanan gelişmeler, hem insanların yaşamında, hem de bu yaşamların karşılıkları olan kent mekânın-da çok boyutlu dönüşümleri beraberinde getir-miştir. Küresel boyutta yaşanan gelişmelerin toplum ve mekân üzerinde yarattığı değişim ve dönüşümleri metropollerin yanı sıra orta ölçekli kentler üzerinden araştıran çalışmala-rın sayısı azdır. Bu düşünceler ışığında “Küresel süreçlere ve kapitalist ekonomik sis-temin dayatmalarına farklı yerellikler nasıl tepkiler göstermekte ve insan/sokak ölçeğin-deki kültürel, ekonomik, toplumsal etkileşim-ler nasıl kentsel mekânsallaşmalar yaratmak-tadır?” sorusunu yanıtlamak üzere yola çıkıl-mıştır. Bu doğrultuda, derinlemesine incele-mek üzere, 1980 dönemiyle birlikte yerel dinamikleri çerçevesinde ulusal sistemden bağımsız olarak küresel ağa eklemlenmiş, iç dinamikleri çerçevesinde kentleşme sürecini belirlemiş Antalya kentinde Lara Kıyı Bandı seçilmiştir. Bilgiye ulaşmak üzere Lara Kıyı Bandı'nın dönüşümüne tanık olmuş kişilerle derinlemesine görüşme yapılmış, arşiv araştır-ması yapılarak görüşmelerde elde edilen bilgi-ler desteklenmiştir.

Abstract

The developments during and after 1980, which represents the starting of drastic breaks in all areas of social, political, ideological and economic life, have brought together multi-dimensional transformations both in the lives of people and also the urban space that is the counterpart in social life. The number of studies that have researched the changes and transformations caused by the develop-ments at global scale on society and space is quite few not only for metropolitans but also for medium scale cities. In the light of all these thoughts, the study was initiated to answer the question “How do the different localities react against the impositions of the global processes and capitalist economic sys-tems and how do the social, cultural and eco-nomic interactions create urban spatializa-tions?.” Accordingly, the Lara Shore Line that is located in the province Antalya was selected as the city determined its urbaniza-tion process in line with the internal dynamics articulated into the global network in-dependent of the national system within the frame of local dynamics starting from 1980. In-depth interviews were made with persons that witnessed the transformation of the Lara Shore Line in order to obtain data and the information obtained during the interviews was supported with archive research..

Anahtar Kelimeler:

1980 Dönemi, Küreselleşme, Neoliberal Politikalar, Kentsel Mekânın Üretimi, Antalya.

Keywords:

1980 Period, Globalisation, Neoliberal Politics, The Production of Urban Space, Antalya.

Yaşanan Dönüşümün Kıyıdaki

İzdüşümleri*

Zeynep Esengil Hüseyin Kahvecioğlu

İstanbul Teknik Üviversitesi, Mimarlık Fakültesi

1.Giriş

1980 dönemi ve sonrası dünyanın toplum-sal, politik, ideolojik ve ekonomik alanda yaşadığı çarpıcı kopuşlar kendini en çok kent mekânında göstermiştir. Bu yeni evrede, kentlerin dış ilişkileri gibi iç yapı-lanması ve mekânda yayılmasını belirle-yen süreçler de değişmiştir. Kapitalizmin yeniden örgütlenerek eriştiği son aşama, üretim sistemlerindeki değişimler ve oluşmakta olan yeni küresel egemenlik biçimi, farklı ölçekteki kentlerde farklı gruplar tarafından deneyimlenmiş ve ye-reldeki kurumsal çerçevenin, düzenleyici kural ve pratiklerin, aktörler arası politik mücadelelerin karşılıklı etkileşimleriyle şekillenmiştir. Toplumsal hayatta ve insan yaşamlarında tarihte görülmemiş hız ve ölçekte değişim yaşanmış, gündelik

hayatlar değişmiş, kent mekânının

(ye-niden) üretim sürecinde rol alan aktörler

çeşitlenmiştir.

Dünyada milat kabul edilen bu dönemle birlikte Türkiye’nin yaşadığı kentleşme deneyimi, çoğunlukla ülkenin tek metro-polü olarak kabul edilen İstanbul üzerin-den ele alınmıştır. İstanbul’un dönüşüm dinamiklerini anlamak ve değerlendirmek için birçok araştırma yapılmış, tartışma ortamları yaratılmıştır (Gürsel 2015, 7-9; Candan ve Özbay 2014, 11-15; Keyder 2013, 1-40; Çavdar ve Tan 2013, 7-14; Göktürk vd. 2011, 15-43; Keyder 2010, 7-11; Akpınar 2010, 7-19; Türkün ve

Kurtuluş 2005, 9-24; Tanyeli 2004). Oysaki kü-resel boyutta yaşanan gelişmelerin toplum ve mekân üzerinde yarattığı değişim ve dönüşümler, metropollerin yanı sıra orta ölçekli kentlerde de yere özgü sonuçlar doğurmuştur. Bu kentler de yerel dina-mikleri çerçevesinde sürece eklemlenmiş, küreselleşmenin tüm çelişki ve sancılarını değişik biçimlerde yaşamıştır.

Bu düşünceler perspektifinde geniş ölçekte, “Küresel süreçlere ve kapitalist ekonomik sistemin dayatmalarına farklı yerellikler nasıl tepkiler göstermekte ve insan/sokak ölçeğindeki kültürel, ekono-mik, toplumsal etkileşimler nasıl kentsel mekânsallaşmalar yaratmaktadır?” sorusunu yanıtlamak üzere yola çıkılmış-tır. Bu doğrultuda, derinlemesine ince-lemek üzere 1980 sonrası dünyada eşik niteliği taşıyan değişim dinamiklerinin etkileriyle, sahil kasabası görünümünden

2015 yılında 1.253.4101 nüfusa sahip

bir kente dönüşen Antalya seçilmiştir. Antalya, 1980 dönemiyle birlikte yerel dinamikleri çerçevesinde ulusal sistemden bağımsız olarak küresel ağa eklemlenmiş, merkezin olanaklarına bağlı olmaksızın kendi yarattığı kaynaklarla kendisini dönüştürmüş, iç dinamikleri çerçevesinde kentleşme sürecini belirlemiş bir kenttir. Antalya’nın diğer orta ölçekli kentlere kıyasla daha kısa zaman diliminde daha

1 Antalya Büyükşehir Belediyesi (ABB)

nüfusudur. ABB; Aksu, Muratpaşa, Kepez, Konyaaltı ve Döşemealtı Belediyelerini kapsamaktadır. TUİK verilerinden derlenen 2015 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonucudur.

* Bu çalışma, amacı Türkiye’nin orta ölçekli kentlerinden biri olan Antalya’da küreselleşmenin ve neoliberal politikaların toplumda ve kentsel mekânda yarattığı dönüşümü açıklamak olan “Antalya’da 1980 Sonrası Yaşanan Dönüşümün Kavramsal İzdüşümleri” başlıklı doktora tezinin Kıyı-Kent başlıklı bölümünü ve sonuç bulgularını özetlemeyi hedeflemektedir.

(2)

Şekil: 10

İnşa edilen 160 yata ait üst bina malzemesi.

Tablo: 10

İnşa edilen 160 yata ait üst bina malzemesi.

Kurtuluş 2005, 9-24; Tanyeli 2004). Oysaki kü-resel boyutta yaşanan gelişmelerin toplum ve mekân üzerinde yarattığı değişim ve dönüşümler, metropollerin yanı sıra orta ölçekli kentlerde de yere özgü sonuçlar doğurmuştur. Bu kentler de yerel dina-mikleri çerçevesinde sürece eklemlenmiş, küreselleşmenin tüm çelişki ve sancılarını değişik biçimlerde yaşamıştır.

Bu düşünceler perspektifinde geniş ölçekte, “Küresel süreçlere ve kapitalist ekonomik sistemin dayatmalarına farklı yerellikler nasıl tepkiler göstermekte ve insan/sokak ölçeğindeki kültürel, ekono-mik, toplumsal etkileşimler nasıl kentsel mekânsallaşmalar yaratmaktadır?” sorusunu yanıtlamak üzere yola çıkılmış-tır. Bu doğrultuda, derinlemesine ince-lemek üzere 1980 sonrası dünyada eşik niteliği taşıyan değişim dinamiklerinin etkileriyle, sahil kasabası görünümünden

2015 yılında 1.253.4101 nüfusa sahip

bir kente dönüşen Antalya seçilmiştir. Antalya, 1980 dönemiyle birlikte yerel dinamikleri çerçevesinde ulusal sistemden bağımsız olarak küresel ağa eklemlenmiş, merkezin olanaklarına bağlı olmaksızın kendi yarattığı kaynaklarla kendisini dönüştürmüş, iç dinamikleri çerçevesinde kentleşme sürecini belirlemiş bir kenttir. Antalya’nın diğer orta ölçekli kentlere kıyasla daha kısa zaman diliminde daha

1 Antalya Büyükşehir Belediyesi (ABB)

nüfusudur. ABB; Aksu, Muratpaşa, Kepez, Konyaaltı ve Döşemealtı Belediyelerini kapsamaktadır. TUİK verilerinden derlenen 2015 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonucudur.

hızlı büyüme nedeninin başında, ülkenin 1980 dönemiyle birlikte yaşadığı neo-liberal dönüşüm ve beraberinde batı ve güney kıyılarında sermayenin ve nüfusun yeniden dağılımına neden olan yapılaşma süreci gelmektedir. Devletin neoliberal birikim sürecinde kentsel mekânı önceki yıllardan farklı olarak doğrudan düzenle-meler ve teşviklerle sermayenin birikim alanı haline getirmesi, kentin toplumsal ve mekânsal yapısında köklü değişimleri beraberinde getirmiştir. Sermayenin kentleşmesiyle birlikte kentin üstlenmiş olduğu roller değişmiştir. Küreselleşen dünyada kent, tarım işlevini belli ölçüde kaybederek turizm işlevini kazanmış ve kentsel bölgeye dönüşmüştür. Merkezî yönetimin yatırımları ve hazırlanan büyük turizm kalkınma projeleri Antalya’da sadece turizmin gelişmesinde ve şekillen-mesinde önemli etkenler yaratmamış, bu gelişmeler kent ekonomisini ve istihdam yapısını doğrudan etkilemiştir. Turizm sektöründeki gelişmelerin inşaat ve hizmet sektöründe artışı berberinde getirmesi sadece düşük becerili iş gücü değil, uzmanlaşmış iş gücü ihtiyacını da ortaya çıkarmıştır. 1980 öncesi dönemde kent, küçük ve yerel sermayenin girişimleriyle inşa edilen tekil yapıların eklenmesiyle yavaş yavaş genişlerken, 1980 sonrasında kent ve kentsel arazi sermaye birikiminin sahnesi olmaktan çıkıp, bizatihi aktörü olmuş, kent çok daha hızlı bir biçimde

parçaların eklenmesiyle genişlemiştir2.

Ulusal düzenden bağımsız olarak küresel sistemde yer edinen kentlerin neoliberal yapılanması, o yerin yerel dinamikleri, güç dengeleri, yerel kaynakları ve mekânın kullanılmasına ilişkin kuralları çerçevesinde şekillenmektedir. Brenner ve

Theodore (2002), neoliberal politikaların

vücut bulduğu ve bu politikaların bizzat nesnesi haline gelen kentlerin karşı karşıya oldukları dinamiklerin ve dönüşümlerin niteliğinin neoliberalizme dair genelle-melerden yola çıkarak anlaşılamayacağını ifade eder. Yazarlara (2002, 349) göre,

“Neoliberal yapılanmanın karakteri ulu-sal, bölgesel ve yerel bağlama göre ve ye-reldeki kurumsal çerçevenin, düzenleyici kural ve pratiklerin, aktörler arası politik

mücadelelerin karşılıklı etkileşimleriyle şekillenmektedir”. Neoliberalizm farklı yerel bağlamların kurallarıyla karşılaşır ve o yerin kurallarıyla karmaşık ve çetrefilli etkileşime girer. Neoliberal politikalar uygulanırken farklı beklentileri, çıkar-ları, zihniyet yapıları olan grupların geliştirdikleri yerel refleksler, taktikler, mücadeleler ve toplumsal örgütlenmelerle karşılaşır. Bu nedenledir ki, küreselleşme-nin dinamikleri “yerelleşme” süreçlerini beraberinde getirmekte ve artık kentler geleneksel-modern, azgelişmiş-gelişmiş olma özellikleriyle değil; kapitalist üretim biçimi ve sermaye birikim sürecinde, toplumsal ve mekânsal özelliklerinin ya-rattığı farklılaşmalar ve değişen toplumsal organizasyona bağlı olarak ortaya çıkan yeni ölçekler yoluyla betimlenmektedir. Bu düşünceler bağlamında, kentlerle ilgili tartışmaların ana bileşenlerinden olan küreselleşme ve neoliberal politikalar ile ilgili açılımların yere özgü sonuçlarını or-taya çıkarabilmek, kentleri kendi dinamik-leri üzerinden araştırmayı gerektirmek-tedir. Kentlere özgü dinamikleri ortaya koymak, fiziksel çevrede gerçekleşen her değişim ve dönüşüme varlık kazandıran aktörlerin varlığını meşru kabul edip, davranışlarını gerekçeleriyle kavramakla mümkündür. Bu doğrultuda, küresel süreçler karşısında ve neoliberal ekonomi politikalarının uygulanmasıyla birlikte Antalya’da insanların yaşamlarında ve bu yaşamların mekânsal karşılıklarında yaşanan dönüşümün araştırılması için kentin bir bölgesi seçilmiş ve o bölgenin dönüşümünü 1980 öncesi ve sonrası dene-yimleyen kişilerle derinlemesine görüşme yapılmıştır.

2. Çalışmanın Önemi

Yere ait gerçeklikleri ortaya çıkarmak, yerel dinamiklerin ne olduğunu anlamak, araştırmaya daha tabandan bakmayı gerektirmektedir. Tabandaki dinamikleri deşerek toplanan bilgi hem araştırılan yerin barındırdığı çeşitliliği, hem de daha büyük ölçeği anlamak için oldukça önemlidir. Bunun aksine, makro-mekânsal açılara odaklanan, indirgemeci nitelikteki yaklaşımlar küresel

eğilimlerin/süreçle-2 Antalya, 1990-eğilimlerin/süreçle-2000 döneminde 81 il içinde

nüfus artış oranı en yüksek olan kent haline gelmiştir.

(3)

rin karşısında yerel gerçeklikleri ve bu gerçekliklerin gündelik pratikler içindeki değişken özelliklerini göz ardı edebilmek-tedir. Lefebvre’in (2013, 114) ifade ettiği

gibi kentler; “doğal varlıklar, sanayinin sonuçları, teknikler ve zenginlikler, yaşam tarzları dâhil kültürün ortaya koyduğu eserler, durumlar, gündelik hayattaki değişiklikler veya kesintiler; bütün bu içeriklerin toplamı”dır. Bu yaklaşım kente farklı düzeylerden bakışları gerekli kılar. Soja, “Postmetropolis Üzerine Altı Söylem” adlı makalesinde kente alt düzey-den bakışla kazanılacak çok şey olduğunu, makro-mekânsal açılara odaklanan çalışmaların çoğunun gündelik yaşamın karanlık köşelerini gözden kaçırdığını dile getirir. Postmetropolisi anlamak mikro ve makro yaklaşımları birlikte kullanmayı gerektirir ve makro ölçeği ele alırken bunu yerel bakışın karşıtlığında yapmamak gerekir. Makro-mekânsal açılara odaklanan indirgemeci nitelikteki yaklaşımların aksine yerel bakışı dikkate alan, mikro-düzeyli çalışmalar, insan-so-kak ölçeğinde, gündelik hayatın içinde o yerin insanının birbirleriyle ve kentsel mekânla kurdukları ilişki ağlarını çözüm-leyebilmeye, yukarıdan ve aşağıdan bakışı yaratıcı bir biçimde birleştirebilmeye daha

fazla olanak sağlamaktadır (Soja 2002).

Ülkede, küresel ve ulusal ölçekte diğer kentler için de ortak olan dönüşüm dinamiklerinin yerel düzeyde farklıla-şan mekânsal sonuçlarını insan/sokak ölçeğinden, fiziksel çevrenin üretiminde rol alan aktörlerin deneyimlerinden yola çıkarak anlatan çalışmaların sayısı azdır. Son dönem kent çalışmalarında gündelik hayattan çıkan, gündelik hayat içinde göz-lemlenebilecek noktaların, orada yaşama-nın verdiği hissi deneyimlemenin, orayaşama-nın insanıyla konuşmanın aslında ne kadar çok şeyi açıklayabildiği fark edilmiştir. İmar planlarına, kanunlara bakarak makro anlatılar kuran çalışmaların mikro ölçek-teki gerçeklikleri ne derecede yansıttığı tartışma konuları arasındadır. Güncel ça-lışmalarda antropologların veya sosyolojik çalışma yapanların antropoloji disiplinini ve etnografik metotları kullanarak söz ko-nusu yerden elde ettiği bilgiyi çalışmayla

iç içe geçirdiği görülmektedir (Candan ve

Özbay 2016). Antropoloji disiplininin ve

etnografik metotların plancılar tarafından kullanıldığı örneklerden biri Oğuz Işık ve Melih Pınarcıoğlu’nun Sultanbeyli’ye odaklandığı “Nöbetleşe Yoksulluk” adlı kitabıdır. Şentürk (2015), Aslan (2004),

Yıldız ve Oda Projesi’nin (2013) kitapları

ile Kandiyoti ve Saktanber’in yayına hazırladığı Kültür Fragmanları başlıklı

yayın (2005) bu yaklaşımı benimseyen

sosyoloji disiplinindeki çalışmalardan

bazılarıdır. Tomruk’un (2010) çalışması ise

orta büyüklükteki Türkiye kentlerinden biri olan Bursa’ya odaklandığı için bu makale kapsamında önemli bulunmuştur.

Ancak Tomruk’un (2010) bu kentlerin

ortak dönüşüm dinamiklerini anlamak ve değerlendirmek için bir açılım yaratmayı hedeflediği tez çalışmasının aksine bu ma-kalede küresel ve ulusal ölçekte ortak olan dönüşüm dinamiklerinin yerel düzeyde farklılaşan mekânsal sonuçları Antalya örneği çerçevesinde tartışılmaktadır. Böylelikle, ülkenin orta ölçekli kentlerinde 1980 sonrası yaşanan toplumsal süreçler ve bu süreçlerin mekânsal izdüşümlerini anlamak ve kavramsallaştırmak adına yeni düşünme kanalları açmak mümkün olacaktır. Bu makalenin öncüllerinden farkı ve araştırma ortamına katkısının bu özelliğiyle olması beklenmektedir. Tekeli’nin (2011) de belirttiği gibi, Türkiye

kentlerinin gelişme öyküsünü standart kalıplara hapsolmadan yorumlamak, Türkiye’nin kentleşme deneyimine dair çok farklı ipuçları vermektedir.

3. Çalışmanın Yöntemi

Bu çalışma kapsamında, Antalya’da “Kentli küresel güçlere ve genel yapısal sistemin dayatmalarına karşı nasıl tepki-ler- dirençler ya da uyumlar göstererek kendi mekânsallıklarını yaratmıştır?” sorusunu açıklığa kavuşturmak amaçlan-maktadır. Bu doğrultuda derinlemesine incelemek üzere Lara kıyı bandındaki topraklardan bir bölge seçilmiştir (Şekil 1).3

Çünkü 1980 öncesinde tarımsal niteliği düşük olduğu için değersiz bulunurken sonrasında kentin en değerli arsalarına dönüşen Lara Kıyı bandındaki topraklar

3 Kentsel toprak ve kentsel arsa kavramlarına

açıklık getirmek gerekmektedir. Kentsel arsa, kentin yapılaşmış kesiminde ya da onun yakınındadır. İmar planı uyarınca imar parseli haline gelmiş, üzerindeki imar hakları belirlenmiş, kentin altyapı sistemlerine bağlanmıştır. Kentsel toprak ise kentin saçaklarında yer alan, henüz kentsel arsa haline gelmemiş ama yakın gelecekte kentsel arsaya dönüşeceği ümidi ile alınıp satılmaya başlanmış yani piyasa değeri tarımsal üretim potansiyeline göre değil, kentsel arsa olma olasılıklarına göre oluşmaya başlamış, topraklardır. Kentsel arsa, kentsel topraktan nitelik olarak farklıdır, bir dönüşüm geçirmiştir. Niteliği, ona kamu tarafından altyapılar getirilmesi, kamuca imar düzenlemeleri yapılarak kullanılma biçiminin belirlenmesi ile değişmiştir (Tekeli 2009). Bu makale kapsamında 1980 öncesi dönemden bahsedilirken kullanılan “Lara Kıyı bandındaki topraklar” ifadesi, 1980 sonrası için “kıyı arsaları” ifadesine dönüşmektedir.

(4)

Tablo: 10

İnşa edilen 160 yata ait üst bina malzemesi.

üzerinden geliştirilen ilişkiler, Antalya’nın 1980 sonrası toplumsal ve mekânsal dönüşümünü anlamak için önemli ipuçları vermektedir.

Yıllardır yazılan ve söylenenlerin ötesine geçerek yeni çözümlemeler getirmek ve kıyıdaki dönüşümün mekânsal izdü-şümlerini ortaya çıkarmak, niteliksel araştırmanın veri oluşturma tekniklerin-den “derinlemesine görüşme yöntemi” kullanmayı gerektirmiştir. Bölgenin 1980 öncesi ve sonrası dönüşümü hakkında detaylı bilgiye ulaşmak için on kişi ile derinlemesine görüşme yapılmıştır. Bu kişiler, araştırılan bölgenin dönüşümünü deneyimlemiş öznelerin bu çalışma kapsamında sınırlandırılmış bir kesitini sunmaktadır. Görüşmelerden elde edilen bilgilerin geçerliliği ve güvenilirliğini arttırmak için çoklu teknik kullanımına başvurulmuştur. Arşiv araştırması yapıla-rak birincil veri kaynağı olayapıla-rak ele alınan derinlemesine görüşmelerde elde edilen bilgiler desteklenmiştir. Kentin planlanma ve kentleşme süreciyle ilgili yayınlar, kent tarihçilerinin, eski Antalyalıların yazıları taranmış; imar planları, kent haritalarına ulaşılmaya çalışılmıştır.

3.1 Derinlemesine Görüşme Yöntemi

“Derinlemesine görüşme tekniği, sosyal dünyadaki görünür birçok olgu, süreç,

ilişkinin görünümünden çok özüne inmeyi, bunların ayrıntılarını kavramayı ve bütüncül bir biçimde onları anlamayı mümkün kılan bir veri oluşturma aracıdır”

(Kümbetoğlu 2008, 72). Az sayıda kişiden daha

detaylı bilgi almak istendiğinde, araştırma sorusuyla ilgili görüş, düşünce, fikir, bakış açısı ve deneyimlerden yararlanılmak istendiğinde bu yöntem tercih edilmek-tedir. Derinlemesine görüşme sırasında, günlük konuşmadan farklı olarak araştır-macının konuşmayı yönlendirdiği, zaman zaman daha ayrıntılı sorularla zengin-leştirdiği, görüşülen öznenin kendisini rahatça ifade edebildiği bir süreç yaşanır.

Kümbetoğlu (2008), her biri farklı tipte

hazırlık, kavramsallaştırma ve uygulama gerektiren 3 farklı derinlemesine görüşme

yönteminden bahsetmektedir (Tablo 1).

Bu yaklaşımlardan “enformel sohbet tarzı görüşme” görüşülen kişiye, bireysel farklara ve durum değişikliklerine göre esnek soru–cevap imkânı sunar. Görüşme soruları derinlemesine iletişimde değiştiri-lebilir, birden ortaya çıkan durumlara göre ilave sorular eklenebilir, her bir görüşme diğerine göre şekillenebilir. Görüşmelerin standartlaşmış ve sistematize edilmiş olmaması, bireysel ve durumsal farklılık-lar yakalayabilme esnekliği getirmekte; böylelikle yeni yönler, yeni boyutlar ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan, stan-Şekil: 1

Bu makaleye konu olan kıyı arsalarının kent bütünündeki konumu.

(5)

dartlaşmış görüşmelerde alınan cevaplara kıyasla, bu görüşmelerden elde edilen verileri bir araya getirmek ve çözümlemek daha zordur. Görüşme sürecinde sorulan farklı soruların farklı cevaplarındaki ortak yönleri, benzerlikleri yakalamak için aynı kişilerle birden fazla görüşme yapmak gerekebilir (Patton 1987).

Görüşülen kişiye, bireysel farklara ve durum değişikliklerine göre esnek soru– cevap imkânı sunan enformel sohbet tarzı görüşme, bu çalışma için en uygun nitel veri oluşturma yöntemidir. Böylelikle, kentsel aktörlerin yaşayarak ürettikleri deneyimsel bilgiye ulaşmak, araştırılan ko-nunun özüne inerek ayrıntıları kavramak ve ilişkileri kurmak mümkün olmaktadır. Niteliksel araştırmalarda, gerek evrenin farklı algılanışı, gerekse küçük gruplarla, derinlemesine yapılacak bir araştırma modeli söz konusu olduğundan, rast-lantısal olmayan (non-probability sampling)

örneklem seçimi uygundur (Kümbetoğlu

2008). Toplumsal gerçeklikler genelleme

yapmak amacıyla incelenmez. Bu nedenle, temsil edici bir örneklemden çok, veri derlenebilecek örneklere ihtiyaç duyulur. Niteliksel araştırmada rastlantısal olmayan

örneklem seçim tekniğinin kullanılmasını,

Denscombe (1998), bu tip araştırmanın

hipotez test etmekten çok bir keşfetme, anlama çabası içermesi olarak açıklar. Araştırılan konunun ayrıntılı bir biçimde kavranması, çeşitli/zengin deneyimleri yansıtan anlatıların en iyi biçimde der-lenmesi, rastlantısal olmayan örneklem seçimi gerektirmektedir. Araştırma

amacına dayanan (purposive sampling)

ve belirli bir kriter veya özelliğe bağlı olarak seçilen birey ve gruplardan oluşan örneklem biçiminin avantajı “küçük bir örneklem içinde araştırma evreninin farklı karakteristikleri içinde barındıran kesitini

kapsayabilmesidir” (Black 2002).

Bu araştırmada, çeşitli/zengin yaşam deneyimlerini içinde barındıran bir örneklem oluşturmak hedeflenmiştir. Araştırmanın başında belirlenmiş sabit bir örneklem yoktur. Esnek bir yapı benim-senmiş, araştırma sırasında derinlemesine görüşme listesi çeşitlendirilmiş, görüşme-ler yapıldıkça yeni kişigörüşme-lere ulaşılmıştır. Görüşme listesi oluşturulurken kentin farklı bölgelerinde yaşamış, kenti 1980 öncesi ve sonrası farklı özellikleriyle deneyimlemiş kişilerin seçilmesine dikkat edilmiştir. Akademisyen, yerel

1. Enformel sohbet tarzı görüşme. 2. Rehber bir görüşme formu ışığında yapılan görüşme.

3. Standartlaşmış açık-uçlu görüşme.

Tablo: 1

Nitel verinin toplanmasında üç temel yaklaşım.

M1– Antalya doğumlu. Eşi dolayısıyla arsa sahibi ve Lara semtinde 200 adet dairesi bulunmaktadır.

M2– Antalya doğumlu. Yüksek Ziraat Mühendisi. Kırcamili, Kırcami Geliştirme Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı.

M3– 1938 Antalya doğumlu. O tarihten bu yana Yeşilbahçe Mahallesi’nde yaşamaktadır. 1977’den bu yana Yeşilbahçe Mahalle Muhtarı olarak görev

yapmaktadır.

M4– Antalya doğumlu. Rehber, Sivil Kent Tarihçisi.

M5– 90’lı yıllardan bu yana Antalya’da yaşamaktadır. Felsefe Bölümü mezunudur. Felsefe Doktorası yapmıştır. Turizmci. M6– 1932 yılı Ankara doğumlu. Mimar. 60’lı yıllardan bu yana Antalya’ya yaşamaktadır. Antalya Belediye Meclis Eski Üyesi. M7– 1933 yılı Safranbolu doğumlu. 1938’de Antalya’ya gelmiş ve o yıldan bu yana Antalya’da yaşamaktadır. Ev hanımı. M8– 1937 yılı Antalya doğumlu. O yıldan 2015 yılına dek Antalya’da yaşamıştır.

M9– 1934 yılı Muğla doğumlu. 1959 yılı Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü mezunudur. 1959 yılında (25 yaşında) Antalya’ya yerleşmiş ve o

yıldan bu yana Antalya’da yaşamakta ve mimarlık mesleğini devam ettirmektedir.

M10– Diyarbakır doğumlu. Müteahhit. 2000’li yıllardan bu yana Antalya’da yaşamakta, müteahhitlik yapmaktadır.

Tablo: 2

(6)

Şekil: 10

İnşa edilen 160 yata ait üst bina malzemesi.

Tablo: 10

İnşa edilen 160 yata ait üst bina malzemesi.

yönetici, meslek odası başkanı gibi kent üzerine söylem ve proje üreten aktörler yerine, araştırma konusunun temel ögeleri hakkında kendi yaşam deneyimlerini ve bilgilerini paylaşabilecek kişiler seçilmiş-tir (Tablo 2).

1980 sonrası kırsal nitelikli toprakların kısa sürede kentin yapılaşan bir parçasına dönüşmesiyle bu topraklar üzerinde kurulan toplumsal ve ekonomik ilişki biçimlerini, kentte yaşayan insanın bu hızlı geçişe tepkisini, değişen algıların yaşam biçimlerine yansımalarını anlamak için M1, M2 ve M3 ile görüşülmüştür. 1980 öncesinde M1, Hacı Çalık’a ait çiftlikte çiftçilik yapmakta, M2 ve M3 ise yaşadıkları topraklar üzerinde geçimlik tarımla uğraşmaktadır. Üçü de kentin doğusundaki kırsal topraklar üzerinde yaşarken kentin bu yöne doğru büyüme-siyle değişime tanık olmuştur. Sivil Kent Tarihçisi M4, küreselleşmenin ve neolibe-ral politikaların kent mekânında ve kentli yaşamında yarattığı değişimi ve farklı grupların bu sürece nasıl tepkiler verdiğini gözlemlediği için görüşme listesinde yer almıştır. Turizm, kentteki üretim ve tüketim ilişkilerini yeniden örgütlemiş; turizmle birlikte, önemli bir ekonomik etkinlik kent mekânında yoğunlaşırken, değişen ekonomik yapı, sosyal ve kültürel dengelerin değişmesini beraberinde getirmiştir. Kentte nüfusu ve sermayeyi yeniden biçimlendiren turizm olgusunun yarattığı toplumsal ve mekânsal dönüşümü anlamak için M5 ve M6 ile görüşülmüştür. M6’nın görüşme listesinde yer alması, bir taraftan 1980’li yıllarda belediye meclis üyesi olması ve mimar kimliğinin getirdiği altyapıyla kentin büyüme sürecini gözlem-lemesi, diğer taraftan arsa sahibi olarak kıyı arsalarının dönüşümünde bir aktör konumunda olması bakımından önemlidir. Öte yandan, M7 ve M8 kentteki toplumsal yapının kapalılıktan belli bir açıklığa yö-nelmesinin nasıl gerçekleştiğini, geçmişte toplumsal ilişkilerin nasıl kurulduğunu, gündelik yaşam pratiklerinin nasıl değişti-ğini deneyimleyen eski Antalyalılar olarak araştırmada yer almışlardır. M9 ise mimar kimliğiyle kentteki değişimi gözlemleyen kişidir. Yeni orta sınıfların hangi süreçler

sonucunda toplumsal katmana eklemlen-diğini, kentin eski varlıklı aileleri ile hızla zenginleşen kesimlerinin kent mekânının üretimine nasıl katıldığını aktarmıştır. Son olarak, M10 ile kentteki konut üretim sürecinde arsa sahipleri ile müteahhitler arasında geliştirilen ilişkileri aktarması için görüşme yapılmıştır.

Belirlenen görüşme listesinin ardından kime, hangi soruların nasıl sorulacağı önemli bir konudur. Kişilerin cevaplarını kendi sözcükleri, ifadeleri ile verebilme-leri, kendi deneyimlerini ortaya çıkarabil-meleri için açık-uçlu sorular yöneltilmiştir. Görüşülen kişilerin yaşadıkları yerler, deneyimleri, yaşam koşulları farklı olduğu için, her görüşmeye ait sorular kendi bağlamından çıkmıştır. Görüşülen kişiler farklı demografik yapıda ve farklı yaşam tecrübelerine sahip olduklarından, sorula-rın bir kısmı sohbet esnasında oluşmuştur. Ancak, kimlerle hangi konu başlıkları üzerine görüşme yapılacağı önceden belirlenmiştir.

Kenti çeşitli özneler aracılığıyla okuma denemesi, farklı toplumsal katmanları, fiziksel yapılaşmaları olan Antalya’nın ortak ve/veya farklılaşan dinamiklerini ortaya koyabilmeye olanak sağlamıştır. Türkiye’nin hemen hemen bütün kent-lerinde 1980 sonrasında benzer süreçler yaşansa da, bu süreçlerin toplum ve kent-sel mekân üzerindeki etkileri kendilerine özgüdür. Küresel süreçler ve bu süreçler karşısında ülkenin benimsediği politika-ların yereldeki değişken özelliklerini ve bunun toplumsal hayat ile kentsel mekân üzerindeki etkilerini ülkenin orta ölçekli kentlerinden birinde araştıran bu çalışma-nın özgünlüğü, veri toplama ve onu işleme biçimiyle ilgilidir. Tabandaki dinamikleri deşen, "Kim bu insanlar?" sorusunu soran, "Sınıfsal olarak kim?" diye bakan, "Ne yer, ne içer, ne üretir, nerede çalışır?" sorularını soran bu türden çalışmalar hem yereli, hem de daha büyük ölçeği anlamak için önemlidir. Merkezdeki süreçlerden üretilen kavramların karşılıklarını bu kentlerde aramak, farklı deneyimlerin, tecrübelerin sorunsallaştırdığı ilişkileri görmeye engel olmaktadır. Metropollerde

(7)

ortaya çıkan süreçler, başka yerde benzer şekillerde deneyimlenmeyebilir. Bu ne-denle her yerel, kendi dinamiklerini ortaya çıkaracak bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Ortaya çıkacak yeni sorular, belki met-ropoller için de sorulacak soruları dö-nüştürecektir. Bu çalışma, ülkenin farklı yerelliklerinde yapılacak çalışmalara öncü olması ve Türkiye toplumu ve kentlerinin son otuz altı yıllık dönemde yaşadığı dönüşüme farklı perspektifler getirmesi açısından önemli bulunmaktadır.

4. 1980 Sonrası Yaşanan Dönüşüm Dinamikleri ve Antalya

Bu çalışmada 1980 dönemi ve sonrasına odaklanılmıştır. Çünkü dünyanın büyük ölçüde ortak bir dizi ekonomik kural çerçevesinde örgütlenmesi ve kapitaliz-min dünyanın dört bir yanına yayılarak kültürlere ve hayatların her alanına nüfuz etmesi, tarihte ilk defa bu dönemle birlikte yaşanmıştır. Kentler hemen hemen her alanda kökten bir dönüşüm geçirmiş ve kentleşme alanında çok sayıda yeni dinamikle karşı karşıya gelinmiştir. Kapitalizmin 1970’li yıllara damgasını vuran bunalımı ve bu bunalımı aşmak için girdiği yeniden yapılanma; çok yönlü, hızlı, kapsamlı ve kent yaşamının her alanını derinden etkileyen bir değişim süreci başlatmıştır.

1980’li yıllar, küreselleşme ve neoliberal ekonomi politikalarının dünyadaki üretim ve emek örgütlenmelerine ve düzenleme mekanizmalarına damgasını vurduğu, dünyada coğrafi-mekânsal ölçeklerin ve hiyerarşilerin yeniden yapılandığı, kentlerin bu yeni iş bölümü ve ölçekler

çerçevesinde şekillendiği yıllardır (Warner

ve Gerbasi 2004; Brenner 2000). Fordist

üretim-den esnek üretim modeline geçişle emek süreçleri, iş gücü piyasaları esnekleşmiş; ulus-devletler dünyasından küresel dün-yaya geçişle sermaye hareketi çok daha fazla akışkanlık kazanmış; sermaye dola-şımı hızlanmış ve etki sahası büyümüştür. Kentler kendi iç dinamikleri ve potansiyel-leri ile bu sürecin önemli bir parçası haline gelirken, kentlilerin yaşamlarında ve bu yaşamların mekânsal karşılıklarında çok boyutlu dönüşümler yaşanmıştır.

1980 dönemi, Türkiye için de dönüm noktası niteliğindedir. Dünyada sermaye-nin yoğun bir biçimde uluslararasılaşması, yaşanan teknolojik devrim ve siyasal güç olarak ulus devletin giderek aşılması, dış dünya ile ilişkileri artan Türkiye için değişimi kaçınılmaz hale getirmiştir

(Keyder 2013). Neoliberalizmin

benimsen-meye başlamasıyla, korumacı devletçi yapının kurallarının esnetilerek zamanla kaldırılması, devletin ekonomiye müdahale alanından çekilmesi, uluslararası dış ticaret olanaklarını arttıran politikaların benim-senmesi, özelleştirmelerin desteklenmesi ve örgütlü emeğin denetim altına alınması gerektiği ortaya çıkmıştır.

Tüketim kalıplarından yatırımların yapılacağı yerlere, arsa üretiminden, inşaat uygulamalarına kadar maddi dünyanın çizgilerinin özel sermaye tarafından belirlenmeye başlamasının, sermayenin küreselleşmesinin inkâr edilemeyecek bir gerçeklik olduğu gerçeğinin kavranma-sıyla, siyasi iktidar, sermayeyi cezbedecek ve onun için uygun koşullar sağlayacak gerekli düzenlemeleri hayata geçirmiştir

(Keyder 2013). Ülkenin dünya pazarıyla

bütünleşmesini arttırmak ve küreselleşme süreci içinde yer almasını sağlamak için ihracat yönelimli dışa açık bir gelişme stratejisi benimsenmiştir. Devlet sektörünü küçültme ve Türkiye ekonomisini küresel kapitalizmin mantığı içine yerleştirme hedefi doğrultusunda, neoliberal politikalar uygulanmaya başlamıştır. Bu politikaların kentsel alanları metalaştıracak ve serbest piyasa ekonomisine sunacak yasal düzen-lemelerle hızla hayata geçirilmesi ve bunun muhalefetsiz bir ortamda büyük bir ser-bestlik içinde uygulanabilmesi için askerî müdahale gerçekleştirilmiştir. 24 Ocak Kararları, 1980 öncesinin ithal ikamesine dayanan ekonomik politikalarına son vermek ve Türkiye ekonomisini ihracata dayalı büyüme modeli çerçevesinde uluslararası sisteme entegre etmek için tasarlanmış ve dönemin iktidar partisi tara-fından ağırlıklı olarak 1988’e kadar katı bir

biçimde uygulanmıştır (Balaban 2016).

Devletin neoliberal birikim sürecinde kentsel mekânı önceki yıllardan farklı

(8)

Şekil: 10

İnşa edilen 160 yata ait üst bina malzemesi.

Tablo: 10

İnşa edilen 160 yata ait üst bina malzemesi.

olarak doğrudan düzenlemeler ve teş-viklerle sermayenin birikim alanı haline getirmesi, Antalya’nın toplumsal ve mekânsal yapısında köklü değişimleri beraberinde getirmiştir. Turizmin küresel ekonomiyle bütünleşmede önemli bir role sahip olmasının benimsenmesiyle çıkarılan 2634 sayılı Turizm Teşvik Yasası, belediyelerin kaynaklarını önemli derecede arttıran, yetkilerini serbest bir şekilde sermayeye rant yaratmak amacıyla kullanmasına olanak sağlayan, merkezî yönetimin denetimini azaltan ve imar planı yapma ve onanmasına ilişkin yetki-leri belediyelere devreden Belediye Yasası ile yerel yönetimleri imar planlarıyla ilgili geniş yetkilerle donatan 3194 sayılı İmar Kanunu, kentte sermayenin ve nüfusun yeniden dağılımına neden olan önemli etkenler olmuştur.

Antalya’da turizm hareketi, ithal ikameci sanayileşme politikasının benimsendiği

“içe dönük” planlama dönemiyle

(1963-1977) başlamıştır. Bu dönemin en önemli

özelliği, özel sektörün turizm yatırımla-rını üstlenmede yetersiz kaldığı noktada, öncü ve örnek tesis yatırımları ile altyapı yatırımlarını kamu kesiminin üstlenmesi-dir. 1980 öncesi içe dönük planlama döne-minde, Antalya kısa sürede kamu des-teğiyle turizm sektörüne hazırlanmıştır. 1980 sonrası dışa açık planlama yıllarında

(1973-1995) ise, serbest piyasa ekonomisi benimsenmiştir. 1980’li yılların ikinci yarısında turizm endüstrisinin hızla ge-liştiği bir döneme girilmiştir. Dışa açılma döneminde, 12.3.1982 tarih 2634 sayılı Turizm Teşvik Kanunu ve diğer hükümet tedbirleriyle birlikte, Antalya uluslararası turizm pazarlarındaki etkinliğini büyük ölçüde artırarak önemli bir varış noktası halini almıştır. Özellikle turizmin küresel ekonomiyle bütünleşmede önemli bir yol olarak görülmeye başlandığı bu dönemde uygulanan politikalarla kent bölgesel olarak küresel ağa eklemlenmiş, ulusal ve ulus-üstü sermaye yatırımları bölgeye aktarılmaya başlamıştır. Devlet de büyük ölçekli turizm projeleri ve yatırımlarını doğrudan düzenlemeler ve teşviklerle destekleyen taraf olmuştur.

1994 yılındaki turizm kalkınma ista-tistiklerine göre, Antalya Türkiye’nin İstanbul’dan sonraki en çok ilgi çeken turizm bölgesiyken, 1995 yılından itibaren Türkiye’de en çok turistin ziyaret ettiği

kent olmuştur (Erkuş 2008). Dışa açılma

döneminde Turizm Teşvik Yasası kap-samında sağlanan teşviklerin yanı sıra, yabancı sermaye girişi ve yatırımlarını teşvik etmek üzere de düzenlemeler yapıl-mıştır. 1980 sonrasının yabancı sermaye yatırımlarını teşvik etmek üzere yeniden yapılandırılan yasal ve ekonomik ortam, Antalya’yı yabancı yatırımcılar için çekici duruma getirmiştir. 1980-2000 yılları arasında, Antalya’da toplam yatırım değeri 5 milyar 130 milyon 240 bin dolar olan 139 adet yabancı sermaye yatırımı için teşvik belgesi alınmıştır. Bu yatırımların büyük bölümü, hizmetler sektörüne yapıl-mıştır. Türkiye’deki konaklamayla ilgili yabancı sermaye yatırımlarının %29,86’sı Antalya’da yapılmış ve toplam yabancı sermaye yatırımlarının %61,87’sini konaklama ve yeme-içme hizmetleri oluşturmuştur. 1980-1999 yılları arasında hizmetler sektöründe yabancı sermayeli teşvik ve yatırım izin belge sayılarının alt sektörlere dağılımı karşılaştırıldığında ise, konaklama hizmetlerinde %29,86’lık oranla Antalya’nın, İstanbul ve Ankara’nın üzerinde olduğu görülmektedir. Diğer ta-raftan, turizm sektörüne yapılan yatırım-ların ve ülkeye gelen turist sayısının bu denli arttığı dönemde, turizm sektöründe istihdam edilen kişi sayısı da artmıştır. Bu nedenle, istihdam açısından en büyük payı hizmet sektörü (%11,403) almıştır (Cihangir 2001).

Bölgeye aktarılan yatırımlar ve tanımla-nan büyük turizm kalkınma projeleri ve merkezleri, sadece turizmin gelişmesinde ve şekillenmesinde belirleyici olmamış; kentsel alanda mekânsal ve toplumsal yönde önemli etkiler yaratmıştır. Turizm tesislerinin inşa edilmesiyle düşük becerili iş gücü ihtiyacı artmış; istihdam olanak-larının artması ile sadece kırdan değil, diğer kentlerden de göç tetiklenmiştir. Profesyonel olmayan kesimle birlikte, turizm, hizmet ve sanayi sektörlerinde çalışan yüksek maaşlı profesyoneller de

(9)

kente yerleşmiştir. Bu gelişmeler kentteki tüketim örüntülerini değiştirmiş, önemli bir ekonomik aktivite kent mekânında yoğunlaşmıştır. Antalya, kısa zaman diliminde turizm şirketlerinin idari birim-lerinin ve turizme dolaylı yollarla hizmet eden sanayi yatırımlarının yer aldığı, bu sektörlerde çalışanların yaşadığı merkez konumuna gelmiştir. Bir taraftan devletin kentsel mekânı önceki yıllardan farklı ola-rak doğrudan düzenlemeler ve teşviklerle sermayenin birikim alanı haline getirmesi, öte yandan kentin konumu, kıyı boyunca uzanan toprakların çok mülkiyetli yapısı, 1980 dönemi gelişmeleriyle birlikte Antalya’da kentsel mekânı ve toplumsal yaşamı pek çok yönüyle değişime uğrat-mıştır. Hızlı kentsel gelişmenin yarattığı rantlar, Antalya’da 1980 sonrası dönemde daha geniş bir kitle tarafından benimsen-miş; kentsel arsa piyasasının canlılığı ve kısa sürede yüksek getiriler sağlaması, bu getirilerden pay almak isteyen grupların sayısını arttırmıştır. Bu süreçte farklı toplumsal gruplar tarafından geliştirilen yerel refleksler, taktikler, zihniyet yapıları ve toplumsal örgütlenmeler, yere özgü mekânsallıklar doğurmuştur.

5. Verimsiz Kıyı Topraklarından Antalya’nın En Değerli Semtine

Derinlemesine incelemek üzere seçilen Lara kıyı bandındaki topraklarda, 1980 öncesinde henüz yapılaşma başlamamıştır. Yer yer verimli kısımlarında, zor şartlarda geçimlik tarımla uğraşan köylüler yaşam mücadelelerini sürdürmektedir. Su ve elektrik yoktur. Ulaşım, kent merkezinden zor sağlanmaktadır. Sermayenin tarım ve ticaretle biriktiği 1980 öncesinde, kıyı toprakları tarım yapmaya elverişli

olmadığı için değersiz bulunmakta; bu nedenle, miras olarak kız çocuklarına bırakılmaktadır (M4 2013; M2 2013; M5 2013).

Kıyı arsalarına sahip olmanın önemli bir ekonomik değer olarak algılanmaya başlamasında ve kentin kıyı boyunca gelişme göstermesinde, 1980 dönemi kırılma noktası niteliğindedir. O döneme kadar kent geleneksel dokunun çevresin-deki mahallelerden oluşmakta; doğuda ise Işıklar Caddesi'nin sonunda bitmektedir

(Şekil 2). Antalya, 1980’lerden itibaren

dünyadaki gelişmelere paralel olarak, yeni bir kentleşme dönemine girmiştir. Kentsel alanları metalaştıran ve serbest piyasa ekonomisine sunarak sermayenin önünü açan düzenlemelerin hayata geçirildiği bu dönem, kentin kıyı boyunca gelişmesinde önemli bir eşiktir.

Bir önceki dönemin yapıtaşlarının imhası ve tasfiyesi anlamına gelen 1980 döneminin yaklaşımı, kendini ilk olarak kent planında göstermiştir. 1980 öncesi dönemde, kentin planları yerinde incele-meler yapılmadan, kentin özellikleri göz önünde bulundurulmadan hazırlanmıştır. Kentin gelişimini yönlendirecek bütüncül bir planın eksikliği üzerine, 1977 yılında imar planı çalışmalarına başlanmış; 1980 yılında askeri müdahale öncesinde bu plan yürürlüğe girmiştir. Plan, Antalya’nın geleceği için önemli kararlar barındır-maktadır. Mimarlar Odası Antalya Şubesi

(1996), “Kıyı Yerleşmeleri-Planlama,

Yapılanma, Kullanma ve Sorunları” başlıklı yayınında, 1/5000’lik Nazım İmar Planı’nın TÜBİTAK tarafından yapılan araştırmalar rehberliğinde ve yerinde yapılan geniş kapsamlı bilimsel çalışmalar doğrultusunda hazırlandığını ve kentin

Şekil: 2

Kent dokusunun bitmesiyle tarım toprakları başlamaktadır (1980 yılına ait hava fotoğrafı).

(10)

gelişimini olumlu yönde etkileyecek önemli kararlar barındırdığını ifade et-mektedir. Kıyılardaki baskının azaltılması ve doğudaki verimli tarım topraklarının korunması amacıyla kentin batıya

kaydı-rılması ve bu kararın merkezî iş alanı (MİA)

ve ulaşım sistemiyle desteklenmesi, Lara kıyısında falezlerden itibaren ortalama 150 m genişlikte ve yaklaşık 8,5 km uzun-lukta bir bandın doğal sit alanı kapsamına alınmasını sağlamak ve bu bandın ilk bölümünün kamuya açık alanlar, ikinci bölümünün turistik tesis alanı olarak düzenlenmesi, turistik tesislerin arkasının ise tarımsal karakteri korunacak alanlara ayrılması, eski Lara yolu ile deniz ara-sında yapılanmanın çok sınırlı tutularak sadece belirli yerlerde turistik tesislere yer verilmesi, planın ön gördüğü önemli kararlardan bazılarıdır (Şekil 3). Ayrıca,

kentin su kaynaklarının imar planı ile korunmasını ve kirlenmemesini sağlamak için, çevrelerine yapı yasağı getiren plan kararlarına yer verilmiştir.

Plan uygulanamadan yönetim değişikliği yaşanmış; planda yer alan önemli kararlar sadece küçük ve yerel değil, büyük serma-yenin de çıkarları doğrultusunda değişik-lik talepleriyle karşı karşıya gelmiştir. 150 m olarak belirlenen doğal sit sınırı,

Yüksek Kurul tarafından 10.09.1983 tarihinde 35 m'ye indirilmiş ve ilerleyen yıllarda, Dedeman Oteli bu sınıra yapıl-mıştır. Ayrıca, otelin kıyıya yapılabilmesi için yol güzergâhı değiştirilmiştir. Bu müdahaleler, kıyı arsalarından elde edile-cek rantların sermaye birikimi için önemli bir kaynak olacağı fikrini uyandırmış ve arsalar üzerindeki plan hükümleri, toprak sahiplerinin talepleri çerçevesinde yeniden belirlenmeye başlamıştır.

Nazım İmar Planı’nın ardından, 1987 yılında Lara İmar Planı hazırlanmış ve yürürlüğe konmuştur. Bu planda, sadece bu bölgenin değil, tüm kentin makro formunu etkileyen önemli değişiklikler yapılmıştır. Eski planda kıyıdaki yeşil bandın arkasındaki turistik tesisler kıyı bandında ilk sırada, yeşil alanlar ise bu tesislerin arkasında konumlandırılmıştır. Lara İmar Planı’nda bulunan turistik alanlara, arsa sahiplerinin başvuruları halinde, bir yatak katı ilavesi verilmesine karar verilmiştir. Belediye meclisinin bu karardaki gerekçesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 26.12.1985 gün ve 49500 sayılı genelgesidir. Kıyı illerindeki valilik-lere ve belediye başkanlarına gönderilen genelgede, turizmin ulusal ekonomiye katkısı vurgulanarak mevcut ya da yeni Şekil: 3

1980 yılında onanan Nazım İmar Planı’nı anlatan şematik harita.

(11)

yapılacak turistik tesislerin kapasitelerinin yükseltilmesi amacıyla yapılacak proje ve imar planı değişiklik tekliflerinin mümkün olduğu kadar olumlu sonuçlan-dırılması, kat ilave etmek, ek bina yapmak isteyen müteşebbislere imar izni verilmesi, özel tadilatlara istisnai müsaade ve kolay-lığın temini istenmiştir (Esengil 1995, 146).

Genelge, belediyelerin turizmi teşvik et-mek ve bölgedeki yatak sayısını arttırmak için gerekli önlemleri almasını ve yatırım-cıya yardımcı olmasını isterken; Otelciler Odası, turizm tesisi olan arsaların konut alanına dönüştürülebilmeleri için artık turizm tesisi ihtiyacının kalmadığına dair

rapor hazırlamıştır (M6 2013). Turizme

teşvikin arttırılması amacıyla turistik tesislere 1 yatak katı ilavesi verilmesi üzerine Lara kıyı bandında bulunan konut alanları önce turistik tesis alanına, kat ilavesi aldıktan sonra tekrar konut alanla-rına dönüştürülmüştür. Çünkü 1 kat daha kazanan arsa sahiplerine apartman dairesi sahibi olmak çok daha kısa sürede gelir getirmektedir.

Bunlarla birlikte, imar planı hükümle-rinde değişiklikler ve parsel bazında plan tadilatları yapılmıştır. Plan tadilatları ile konutlarda +0,50, turistik tesislerde +1.00 olan subasman kotu Meclis kararı ile

konutlarda +2.50 metreye çıkartılmış4 ve

1. bodrum katın iskân edilmesine karar verilmiştir. Talya Oteli ile Düden Çayı arasında kalan alanda kullanım serbestliği getirilmiş, konut alanında emsal %60, turistik tesis kullanımında ise %80 olarak belirlenmiştir. Eski plandaki tarımsal karakteri korunacak yerleşim alanları %80 emsalle iskâna açılmış; verilen karar, plan hedefleri aksine kentin doğu yönünde

gelişmesine neden olmuştur (Şekil 4).

Kapitalist kentleşme mantığı çerçevesinde kentli belediye meclislerinin gündemlerini plan tadilatlarıyla doldurmuş, hükümetin yerel düzeydeki temsilcileri olmaktan öteye geçemeyen belediye yönetimi ise yetkilerini sermayeye rant yaratmak ama-cıyla kullanmıştır. 1994 yılında Antalya Belediyesi'nin büyükşehir belediyesi olmasına kadar geçen sürede, plan çeşitli revizyonlarla kentin gelişimini

yönlen-dirmiştir. 1985 ile 1993 yılları arasında belediye meclisleri tarafından alınan kararların %53’ü imar değişikliğiyle ilgili, %20’si ise Lara kıyı bandıyla ilgili parsel bazında imar planı değişiklik kararlarıdır

(Esengil 1995).

Doğal sit sınırının 35 metreye indirilmesi ve ilerleyen yıllarda Dedeman Oteli'nin bu sınıra yapılması, askerî yönetimin benimsediği neoliberal dışa açık büyüme

stratejisinin, Şengül’ün (2009) 1980

dönemini adlandırmak için kullandığı “sermayenin kentleşmesi” evresinin kentteki ilk ürünüdür. Askerî yönetimin sermayenin talebi ve mantığı çerçeve-sinde plan kararında değişiklik yaparak kentin gelişimini yönlendirmesi, toprak sahibini toprağından daha fazla kazanç elde etmeye yönlendirmiştir. Bu kararla birlikte yerel yönetim, arsa sahipleri, müteahhitler ve turizmcilerden gelen plan tadilatı talepleriyle karşı karşıya kalmış; yerel politik baskılar karşısında planlarda değişiklik yapılmıştır. Turizm alanı olarak planlanan arsalar, kentlinin yönlendirdiği doğrultuda konut alanına dönüştürül-müştür. Çünkü apartman sahibi olmak, turizmi bilmeyen arsa sahiplerine daha kısa sürede kazanç sağlamaktadır. Hiçbir arsa sahibi toprağını başka bir yatırımcıya satmak istemez. Üçüncü dünya ülkele-rinde olduğu gibi, Türkiye’de de konut sahibi olmak, bugünü ve yarını güvenceye

bağlamanın önemli bir yoludur (Keleş

2004).

Yerel yönetimlerin imar planlarıyla ilgili geniş yetkilerle donatıldığı, demokrasinin kurum ve kurallarının yerleşmediği, kayırmacılık ilişkilerinin egemen olduğu bir siyasi düzlemde, arsa sahipleri birer küçük ve dolayısıyla yerel girişimciye dönüştürmüştür. Hükümetin kıyıya olan müdahalesi, kıyı arsalarına sahip olan Antalyalının topraklarını kullanım değeri yerine değişim değeri üzerinden değerlen-dirmesini beraberinde getirmiştir. Toprak sahipleri, kısa süre içinde kentsel arsa piyasasına arsa sahibi olarak dâhil olmuş; sermayenin izlediği mantıkla bütünleşerek kentsel ranttan olabilecek en avantajlı payı

almaya çabalamıştır. 4 Değişiklik 04. 07. 1988 tarih ve 273 sayılı meclis kararı ile yapılmıştır.

Şekil: 4

Kentin doğu kıyısının yıllara göre yapılaşması.

(12)

Tablo: 10

İnşa edilen 160 yata ait üst bina malzemesi.

dirmiştir. 1985 ile 1993 yılları arasında belediye meclisleri tarafından alınan kararların %53’ü imar değişikliğiyle ilgili, %20’si ise Lara kıyı bandıyla ilgili parsel bazında imar planı değişiklik kararlarıdır

(Esengil 1995).

Doğal sit sınırının 35 metreye indirilmesi ve ilerleyen yıllarda Dedeman Oteli'nin bu sınıra yapılması, askerî yönetimin benimsediği neoliberal dışa açık büyüme

stratejisinin, Şengül’ün (2009) 1980

dönemini adlandırmak için kullandığı “sermayenin kentleşmesi” evresinin kentteki ilk ürünüdür. Askerî yönetimin sermayenin talebi ve mantığı çerçeve-sinde plan kararında değişiklik yaparak kentin gelişimini yönlendirmesi, toprak sahibini toprağından daha fazla kazanç elde etmeye yönlendirmiştir. Bu kararla birlikte yerel yönetim, arsa sahipleri, müteahhitler ve turizmcilerden gelen plan tadilatı talepleriyle karşı karşıya kalmış; yerel politik baskılar karşısında planlarda değişiklik yapılmıştır. Turizm alanı olarak planlanan arsalar, kentlinin yönlendirdiği doğrultuda konut alanına dönüştürül-müştür. Çünkü apartman sahibi olmak, turizmi bilmeyen arsa sahiplerine daha kısa sürede kazanç sağlamaktadır. Hiçbir arsa sahibi toprağını başka bir yatırımcıya satmak istemez. Üçüncü dünya ülkele-rinde olduğu gibi, Türkiye’de de konut sahibi olmak, bugünü ve yarını güvenceye

bağlamanın önemli bir yoludur (Keleş

2004).

Yerel yönetimlerin imar planlarıyla ilgili geniş yetkilerle donatıldığı, demokrasinin kurum ve kurallarının yerleşmediği, kayırmacılık ilişkilerinin egemen olduğu bir siyasi düzlemde, arsa sahipleri birer küçük ve dolayısıyla yerel girişimciye dönüştürmüştür. Hükümetin kıyıya olan müdahalesi, kıyı arsalarına sahip olan Antalyalının topraklarını kullanım değeri yerine değişim değeri üzerinden değerlen-dirmesini beraberinde getirmiştir. Toprak sahipleri, kısa süre içinde kentsel arsa piyasasına arsa sahibi olarak dâhil olmuş; sermayenin izlediği mantıkla bütünleşerek kentsel ranttan olabilecek en avantajlı payı almaya çabalamıştır.

Şekil: 4

Kentin doğu kıyısının yıllara göre yapılaşması.

(13)

Kent mekânının üretimi sadece basit bir üretim süreci olarak düşünülmemelidir. Kent mekânının üretimi ve tüketimi, toplumsal bir örgütlenme ve bu örgüt-lenmenin sosyo-ekonomik ve politik kriterleri çerçevesinde gerçekleşmektedir

(Yırtıcı 2005). 1980 döneminin kent-üstü

politik ilişkileri kıyının dönüşümünde belirleyici rol oynasa da, dönemin kapita-list kentleşme mantığının yerel düzeydeki ilişkilere nüfuz etmesi kıyının bugünkü halini almasını beraberinde getirmiştir. Kıyı, askerî yönetimin ardından “plan-lama aracını elinde bulunduran kamusal otorite tarafından değil; topraktaki tarihsel mülkiyet örüntülerinin yarattığı, fırsatları

kontrol eden güç odakları”5 tarafından

belirlenmiştir. Bu bağlamda, rantın kapitalist ekonomi içinde sermaye birikim aracı olarak nasıl araçsallaştırıldığına bak-mak, mülkiyet konusu üzerinde durmayı

gerekmektedir6. Rantı bir sermaye birikim

aracına dönüştüren en temel etken, toprak üzerindeki mülkiyet hakkıdır (Yırtıcı 2011).

1980 öncesinde bağ, bahçe ya da çiftlik sahiplerinin topraklarını küçük dönümlere parçalayarak köylülere satmasıyla toprak mülkiyeti daha da parçalanmış ve 1980 sonrasında ortaya çok sayıda küçük arsa sahibinin yer aldığı bir arsa piyasası çıkmıştır. Çok parçalı mülkiyet örüntüsü, kıyının formunu belirlemede önemli bir

etken olmuştur. M1 (2013) bu toprakların

satışıyla ilgili bilgilerini şu şekilde aktarmaktadır:

O zaman çiftlik ağaları var. Mal var ama para yok. Kayınpederden satın alıyor

köylüler arsaları. Diyor ki: "Amca filan-canın yanından 2 dönüm yer çeviriyorum. Al burada 2000 lira, davarları da satınca kalan 2000 lirayı vereceğim." Böyle böyle satıldı bu çiftlik. Ne yapacağım bu çalılık yeri diyor kayınpeder. Geçen biri diyor ki: “Ah Ali Amca o zaman 5 dönüm yer almıştım senden, keşke aklım olsaydı da 25-30 dönüm alsaydım”. Ben de diyorum ki: “Benim aklım olsaydı, görebilseydim, 1 dönümünü bile satmazdım, sen ne diyorsun!”. Şimdi en az 6-7 tane dairesi var bu adamın. O zaman para etmiyordu. Akıl edemedik, sattık. Aslında satılması da gerekmiyordu (M1, kişisel görüşme, 8 Kasım 2013).

Yerel çıkarların yeniden dağıtılmasında önemli rolü olan yerel yönetimlerin meclislerinin küçük girişimcilerin ilgi alanına girmesiyle konut alanına dönüşen turizm alanları, yine küçük girişimcilerin teşebbüsleriyle dönüşmeye başlamıştır. Toprak mülkiyetinin parçalanmışlığı, ko-nut sektörüne yatırım yapabilmenin temel koşullarından biri olan gelişmiş bir finans sermayesinin o dönemde yatırımcıların elinde olmaması, küçük ya da orta ölçekli sermayenin konut üretimine devam etme-sini beraberinde getirmiştir. 1980 öncesi tekil apartman inşaatlarıyla birikimlerini arttıran sermaye, yapsat modeliyle apart-man inşaatlarına devam etmiştir. Hem küçük ya da orta ölçekli girişimcilerin hem de arsa sahiplerinin kentsel ranttan yararlanmalarına ve rantı bölüşmelerine

imkân tanıyan yapsatçılığı Işık (1995),

farklı toplumsal grupların kentsel gelişme ortaklığı üzerine kurdukları ittifak olarak

5 Bu ifadeyi Türkün ve Kurtuluş (2005,

15), 1950-1980 arası dönemde Türkiye’nin metropoliten alanları, özellikle de İstanbul’un aldığı yoğun göçlerle merkezden çepere, boşluk bırakmadan genişlemesinin arkasındaki güç odaklarını açıklarken kullanmıştır.

6 İktisat kuramında rant sadece toprağın

değil, her türlü üretim aracı ve mamulün kıtlığından doğan ve emek harcamadan elde edilen gelir olarak tanımlanmaktadır (Soyak 2007).

Resim: 1

Kıyının 1970’li yıllara ait fotoğrafı (Ercan Evren’in arşivinden).

(14)

Tablo: 10

İnşa edilen 160 yata ait üst bina malzemesi.

değerlendirmekte; kentli orta sınıfın tarihinin yapsatçılık ilişkileri kavranma-dan yazılamayacağını ifade etmektedir. Konut üretimini örgütleyen yapsatçı arsa sahibi ile üretim öncesinde anlaşmakta ve arsanın bedelini nakit olarak değil de henüz üretilmemiş konuttan pay alarak ödemektedir. Kat karşılığı olarak bilinen bu basit takas sistemi sayesinde kentsel arsa, yapsatçının sermaye döngüsüne girmemekte; böylelikle de yapsatçı, hiçbir nakit ödemede bulunmadan konut

yapımına uygun arsa elde etmektedir (Işık

ve Pınarcıoğlu 2013). M1’in (2013) ifade ettiği gibi, 1980’li yıllarda orta ve küçük ölçekli müteahhitlerde bir yapının tamamını biti-recek miktarda birikmiş sermaye yoktur. Hatta o dönemde, görece büyük ölçekli bir müteahhit firması da yoktur. Küçük birikim sahibi müteahhitler, patronaj ilişkilerini kullanarak yapsatçı şantiye deneyimi ile inşaatlarını yürütmüştür. Üst gelir grubunun yaşayacağı bu konutların üretimi, orta gelir grubunun yaşadığı mekânlar gibi yapsat eliyle üretilmiştir. Bu nedenle şunu söylemek mümkündür: Üst gelir gruplarının yaşadığı mekânlar konutun değil, çevrenin prestijli konumuna göre birbirlerinden ayırt edilmiştir. Kıyıda olduğu için tarımsal niteliğinden ötürü değersiz bulunan arsalar üzerine inşa edilen apartmanlarda “deniz gördüğü” için oturmak, önemli bir prestij sebebi haline gelmiştir. 1980 dönemi, toplumsal ayrış-maların kent mekânında görünür olmaya başlaması bakımından da eşik niteliğinde-dir. Toplumsal ayrışma, kent mekânında kıyı ile iç kesimler arasında oluşmuştur. Kentin üst orta sınıfı yaşam alanı olarak kıyıda, düşük gelirli kesim ise kuzeyde yoğunlaşmıştır.

Kıyı arsaları ekonomik rasyonalitenin mantığı çerçevesinde nesnelleşirken, kentin sadece fiziksel görünümünde değil; toplumsal katmanlaşmada da önemli değişimler yaşanmıştır. 1980 sonrası dönemde sermayesini inşaat sektörüne aktaran müteahhitler ile kentsel toprakla-rın kentsel arsaya dönüşmesiyle yaratılan ortak değerden payın tamamını alan arsa sahipleri, kentteki toplumsal katman-laşma içerisinde üst veya üst-orta sınıfa yerleşmiştir. Bu gelişmelerin başını çeken ülkenin tek metropolü olan İstanbul’da, bir yanda başta tekstil olmak üzere ihracat esaslı ekonomik büyüme döneminde hızla zenginleşen, çoğunlukla Anadolu kökenli, bir kesim, diğer yanda küresel-leşme etkisinde gelişen finans, medya, sigortacılık gibi hizmet sektörlerinde yüksek ücretler karşılığında üst düzey yönetici konumunda çalışan, kent kökenli eğitimli bir zengin tipi ortaya çıkmıştır

(Pérouse ve Danış 2005). Antalya’da, yüksek

ücretli profesyonellere turizm, ticaret ya da hizmetle ilgili sektörlerde üst düzey yönetici konumunda olan kesim örnek olarak verilebilir. Ancak diğer zengin tipine bakıldığında, gelirlerini arsa ve emlak üzerinden elde eden kesim olduğu dikkat çekmektedir. İstanbul’da ortaya çıkan ve yeni orta sınıf kavramına yerleş-tirilen kesimden farklı olarak kent kökenli, eğitimli ve yüksek ücretli değildirler. 1980 öncesinde bahçelerinde pırasa, marul, havuç gibi geçimlik ürün yetiştirip hizmet sektöründe ucuz iş gücünü karşılarken; 1980 sonrasında çalışma karşılığı ile değil, gayrimenkul varlığı ile zenginleşmişlerdir. M8 (2014) bu insanlarla ilgili anılarını şu şekilde aktarmaktadır:

Resim: 2

Kıyının 1991 ve 2016 yılına ait fotoğrafı (soldaki Mimarlar Odası Antalya Şubesi arşivinden elde edilmiş, sağdaki Zeynep Esengil tarafından çekilmiştir).

(15)

Bahçıvanlar çok zengin oldu. Pazar gün-leri çocuklarla Düden Şelalesi’nin oraya giderdik. Arkaları yok. Deniz kıyısında tek sıra. Orada bir restoran vardı. Karşısında da eşimin tanıdığı bir bahçıvan vardı. Ne yetiştiriyorsa kapısının önüne toplar, satardı. O satan adamların bugün her birinin birer apartmanı var. Denize sıfır apartmanlar… Giderdik onlardan taze fasulye, soğan, marul alırdık (M8, kişisel görüşme, 16 Nisan 2014).

Hiçbir katkısı olmadığı halde kentin üst-orta sınıfına yerleşen arsa sahiplerinin zenginliklerinin gayrimenkul varlıklardan elde edilmiş olması, çok kısa sürede çok hızlı zenginlikler getirmiştir. Herhangi bir riskle karşılaşmadan ve önemli bir çaba göstermeden büyük gelirler elde eden bu aileler ve ikinci kuşaklarından ilerleyen dönemde farklı yatırımlara girerek ser-maye birikimlerini arttırma yolunu tercih etmeyenleri, toplumsal tabakalaşmada aynı yerde kalmayı başaramamıştır. Çünkü sabit gelir kaynakları kira gelirleri olan bu aileler daha fazlasına ihtiyaç duyduklarında, bunu dairelerini satarak karşılamıştır. Bununla birlikte, gayrimen-kullerin miras yoluyla paylaşılması, ikinci kuşakları üst-orta sınıfta barındırmaya yetmemiştir. 1980 dönemi öncesinde kent zenginlerinin başında tarım ve ticaretle uğraşan büyük çiftlik sahipleri gelirken, sonrasında rant ekonomisi sayesinde kısa sürede zenginleşen apartman sahipleri yer almıştır. Çünkü kıyı bandında konumlanan apartman daireleri, kentin diğer bölge-lerine kıyasla çok daha yüksek ücretlere alınıp satılmaktadır. Bu dönemde toplum

tarafından üretilen “kat zengini”7 kavramı,

toplumun bu kesimini tanımlamak için kullanılmaktadır.

1980 sonrası dönem için yeni olan zengin-lik biçimlerinin sosyal açıdan türdeş bir yapı oluşturduğunu savunmak mümkün değildir. Daireyi satın alan ile toprağında bahçıvanlık yaparken daire sahibi olan aynı apartmanda oturmaktadır. Örnek’in

(2013) de ifade ettiği gibi, birçok daire

sahibi olduğu halde oturduğu apartmanda kapıcılık yapan kişilerden bahsedilmekte-dir. Her ne kadar bu kişilerin 1980 sonrası dönemin zenginlerinin yaşam biçimleri

ve tüketim alışkanlıklarını yansıttıkları söylenemese de ikinci kuşaklar için durum geçerliliğini giderek yitirmiştir. “Deniz gören ev”de oturmak, yaz ayla-rında yaylaya giderken yazlık konutlara taşınmak, tatillerde beş yıldızlı otellerde konaklamak veya başka ülkelere seyahat etmek, evlerini tatillerde konakladıkları otellerin dekorasyonlarından örnek alarak tasarlatmak diğer zenginler gibi onların da gündelik tüketim pratikleri arasına girmiştir.

6. Sonuç ve Tartışma

Bu makale kapsamında, ülkede benim-senen neoliberal yapılanmanın yereldeki kurumsal çerçevenin, düzenleyici kural ve pratiklerin, aktörler arası ilişkilerin karşılıklı etkileşimleriyle nasıl şekillen-diği, Antalya’nın Lara kıyı bandındaki topraklar üzerinden araştırılmıştır. Araştırma kapsamında farklı beklentileri, çıkarları ve zihniyet yapıları olan gruplar tarafından geliştirilen taktikler, ilişkiler ve örgütlenmelerin neoliberal politikaların bizzat nesnesi haline gelen kıyı arsalarının kırsal nitelikli topraklardan kentin en değerli arsalarına nasıl dönüştüğüne ve bu süreçte yaşanan toplumsal ve mekânsal yapılanmalara odaklanılmıştır. Niteliksel araştırmanın veri oluşturma tekniklerin-den “derinlemesine görüşme yöntemi” ile bu bölgenin dönüşümünü deneyimlemiş insanların yaşayarak ürettikleri bilgiye ulaşılmış; kentin planlanma ve kentleşme süreciyle ilgili yayınlar, kent tarihçileri-nin, eski Antalyalıların yazıları taranmış; imar planları, kent haritaları araştırı-larak görüşmelerde elde edilen bilgiler desteklenmiştir.

Ekonomik, kültürel ve politik bakımdan birbirinden çok farklı nüfus kesimlerini bir araya getiren kentler, artık homojen kültürel coğrafyalar değildir. Bu nedenle, toplumsal ilişkilerin yeniden kurulduğu, çok farklı yaşamların kesiştiği, kavram-ların karşılık bulduğu kent mekânını toplumun mekân, mekânın da toplum tarafından şekillendiğini içselleştirmiş bir bakış açısıyla ele almak gerekmektedir. Farklı özne ve toplumsal grupların varlı-ğını kabul etmek, kendi mekânsallıklarını

7 M7 (2014), mülakat esnasında 1980 sonrası

zenginleşen arsa sahiplerini anlatmak için halk arasında bu kavramın kullanıldığını ifade etmiştir.

(16)

Şekil: 10

İnşa edilen 160 yata ait üst bina malzemesi.

Tablo: 10

İnşa edilen 160 yata ait üst bina malzemesi.

yaratan kentlerin dönüşüm dinamiklerini anlamak açısından yeni açılımlar getirmekte, farklı tartışma kanalları açmaktadır.

Kentsel mekânın (yeniden) üretimi hiçbir

biçimde mimarlar ya da plancıların ürünü değildir. Mimarlar ya da plancılar, çok daha geniş olan politik, ekonomik, kültürel ve sosyal sistemlerin bir parçası

olarak üretimlerini gerçekleştirirler (Berber

2010; Borden vd 2001). Bugün yapılı çevreyi

mimarların ve plancıların ürünü olarak gören, kendini ve ait olduğu grubu ise bu sürecin dışında tutan toplumun her kesimi kentin bugünkü durumunda çok ya da az bir parça rol oynamıştır. Hangi toplumsal gruba ait olursa olsun, her birey kendisine veya dâhil olduğu grup ve kurumlara çı-kar sağlamak için uygun gördüğü fırsatları değerlendirmekte geri kalmamış; kentin kaynaklarını gücü, çıkarları ve mücadelesi oranında kullanmıştır. 1980 dönemi, toplumun her kesiminin bu yaklaşımı benimsemesi ve yaşamına yansıtması bakımından dönüm noktası olmuştur. Hem dünyada, hem de Türkiye’de yaşanan çarpıcı kopuşlar sadece ülke politikasını değil, insanların yaşadıkları çevreye bakış açısını da değiştirmiştir. Bu gelişmenin arka planında, gündelik yaşamın ardında kalan politikanın merkezine kentsel topraktan elde edilen rant tartışmalarının yerleşmesi yer almaktadır. Devletin kentleri dönüştüren süreçlerin önünü açan “yeni rolü” ve kentsel topraktan elde edilen rantın daha önce hiç olmadığı kadar insanların ilgi alanına girmesiyle, kent toprağı politik baskıların nesnesi haline gelmiştir. Kapitalist kentleşme mantığının benimsenmesiyle pasif bir izleyici olmak yerine aktif bir konuma gelen toplumsal gruplar, geliştirdikleri ilişkiler sayesinde hem yaşadıkları çevreyi değiştirmiş, hem de geleceklerini önemli ölçüde güvence altına almışlardır.

Bu makale kapsamında tartışılanlar, Türkiye kapitalizminin 1980-2000 ara-lığında yaşadığı dönüşümün Antalya’da kentsel mekandaki ve toplumsal yaşam-daki izdüşümlerinin özeti niteliğindedir. Büyük resme bakıldığında, Türkiye’de

yaşananları küresel bir dönüşüm sürecinin parçaları olarak görmek mümkündür. Bu dönem hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkelerde Keynesyen ve ithal ikameci birikim stratejilerinin çözülmesi ve yerlerini neoliberal birikim stratejilerinin almasıyla başlamıştır. Ülkeler içe kapan-mış bir gelişme politikasından çıkkapan-mış ve kendi özgün koşulları çerçevesinde neoliberal ekonomik yeniden yapılanma sürecine dâhil olmuştur. Devletin ekonomi alanında daha pasif bir role çekilerek boşalttığı yeri, kentsel ranttan pay almak isteyen birçok yeni aktör doldurmuştur. Kentlerin ekonomik, kültürel ve politik bakımdan birbirinden çok farklı aktörleri, kimi zaman yerel yönetimle aynı tarafta buluşarak kimi zaman farklı taraflarda yer alarak ama çoğunlukla kendi çıkar-ları yönünde kent mekânının gelişimini yönlendirmiştir. Aktörler arasındaki gerilimlerin ve mücadelelerin kaybolduğu ya da derinleştiği ama bir şekilde sonu gelmeden var olduğu durumlar, kentlere özgü mekânsallıklar yaratmıştır. Tam da bu nedenle, Türkiye kentleri 1980’li yıllarla birlikte kentsel rantın oluşumu ve bölüşümü süreçlerini izlemek için ciddi bir laboratuvardır.

Antalya’nın diğer orta ölçekli kentlere kıyasla daha kısa zaman diliminde daha hızlı büyüme nedeninin başında, ülkenin 1980 dönemiyle birlikte yaşadığı neoliberal dönüşüm ve beraberinde batı ve güney kıyılarında sermayenin ve nüfusun yeniden dağılımına neden olan kıyıda yapılaşma süreci gelmektedir. 1980 dönemiyle birlikte kentin ülke çapında turistik merkez işlevi yüklenmesi, yoğun bir yapılaşma talebi başlatmıştır. Plan yapma yetkisinin merkezî otoritede olduğu 1980 öncesi dönemden farklı olarak yerel yönetimlerin imar kararlarında büyük yet-kilerle donatılması ve yetkilerini istediği gibi kullanabilmesi, yoğun nüfus artışı ve konut talebi olan bir dönem için iyi yönetilemeyen süreci beraberinde getir-miştir. Ülke çapında da neoliberal yapısal dönüşümlerin rayına oturmadığı, altyapısı eksik bir dönemin yaşandığı bilinmektedir

(Keyder 2010). Kentte yoğun bir inşaat

Referanslar

Benzer Belgeler

Kamunun ilk adımı atacağı bu alanlar, genellikle özel sektörün başlangıçta girmeye cesaret edemeyeceği, sorunlu alanlar olmalıdır..

Eczacıların %47.7’si katı bir kimyasal madde bulunan cam kabın kırılması halinde oluşan kimyasal madde ve cam kap atıklarını direkt çöpe attığını,

Bu tesbit edilmiş ücrete (madde 2, kısım B. de yazılı) ya- pı yerinde inşaat ve tatbikatın daimî nezareti fenniyesine ait ücret ile, mimarın harcirah ve fevkalâde masarifi

Çed davaları diye anılan bu yargısal denetim süreçleri bir tür teknik ÇED değerlendirmesi olarak görülebiliyor.. Hatta mahkemelerde hakim eğilim de bu

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın zeytin sahalarının gençleştirilmesi ve madencilik sektörüne destek sa ğlayacak yönetmeliğine itiraz eden Cumhuriyet Halk

Öte yandan CHP İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in konuyla ilgili soru önergesine verilen yanıtta, sorunun üstünün örtülmesi politikasından vazgeçildiği

çalışan hastanelerden kamu sübvansiyonu kademeli olarak kaldırılacaktır; koruyucu sağlık hizmetleri ile muhtaç ve güçsüzlerin ihtiyaç duyduğu sağlık

Birikintinin kenarında oluşan parmağa benzer çıkıntılar büyük Marangoni kuvvetleri (yüzey gerili- mi farkına bağlı olarak iki sıvı ara- sındaki ara yüz boyunca