• Sonuç bulunamadı

B Bedensel Hastalýklarda Depresyon

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "B Bedensel Hastalýklarda Depresyon"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

B

edensel hastalýðý olanlarda depresyon morbidite ve mortaliteyi etkileyen önemli bir klinik sendrom-dur (Cassem 1991, Sutor ve ark. 1998, Katon ve Ciechanowski 2002). Major depresif bozukluðun genel populasyondaki yaygýnlýðý %3.7 ile %6.7 arasýnda deðiþmektedir (Robins ve ark. 1984). Bedensel hastalýðý olan yatan hastalar arasýnda major depres-yon yaygýnlýðý %5-10, ayaktan takip edilenlerde %9-16, kanserli hastalarda ise %1.5-50’dir (Katon 1987, Katon ve Schulberg 1992, McDaniel ve ark. 1995, Silverstone ve ark. 1996). Bedensel hastalýðý olanlarýn %41'inde olmayanlara göre ruhsal hastalýklardan her-hangi birini geçirme riski vardýr. Bu grup hastada özel-likle duygudurum bozukluklarý, anksiyete bozukluk-larý ve madde kullaným bozuklukbozukluk-larý daha sýk gözlen-mektedir. Çoðu kiþide yaþamý tehdit eden bir hastalýða yakalanmak depresyona neden olmaktadýr. Diabetes mellitus, kronik obstrüktif akciðer hastalýðý, kalp hastalýðý, kronik böbrek hastalýðý gibi toplumda daha yaygýn gözlenen bedensel hastalýklarda duygudurum bozukluklarý yaygýnlýðýnýn arttýðý gösterilmiþtir. 10 kontrollü çalýþmanýn gözden geçirildiði bir derlemede, 9 çalýþmada diyabetlilerde saðlýklý kontrollere göre depresif bozukluk ya da depresif semptomlarýn belir-gin olarak daha sýk saptandýðý ve bu hasta grubunda major depresyonun %10-15 oranýnda gözlendiði belir-tilmiþtir (Katon ve Ciechanowski 2002).

Kronik böbrek hastalýklarýnda major depresyon en sýk gözlenen ruhsal hastalýktýr ve morbidite ve mortaliteyi önemli ölçüde etkilemektedir. Yapýlan çalýþmalarda, bu hasta grubunda major depresyon yaygýnlýðý %6.5, minör depresyon yaygýnlýðý ise %17.7 bulunmuþtur (O'Donnell ve Chung 1997).

Koroner arter hastalýðý olanlarda %19-23 oranýnda major depresyon gözlendiði belirtilmektedir. Bu hasta grubunda major depresyon için risk faktörleri, kadýn olma, enfarktýn büyük olmasý, fiziksel fonksiyonlarýn belirgin olarak bozulmasý, sosyal iliþkilerin zayýf olmasý ve geçirilmiþ depresyon öyküsü olarak taným-lanmýþtýr (Rouchell ve ark. 2002).

Depresyonun sýkça gözlendiði bedensel hastalýklar-dan bir diðeri ise kanserdir. Kanser tipi, hasta popu-lasyonu ve taný kriterlerine baðlý olarak bu grup has-tada depresyon sýklýðý farklýlýklar göstermektedir. Kanser kliniði ve kemoterapötik ajanlarýn yan etkileri depresif semptomlara benzer yakýnmalara neden olmaktadýr. Bu nedenle hastalýða ve tedavilere baðlý oluþan semptomlarý depresyondan ayýrmak gerekir. McDaniel ve arkadaþlarý (1995), depresyon yaygýn-lýðýnýn pankreas kanserinde %50, orofarinks kanserinde %22-40, meme kanserinde %13-26 olduðunu belirtmiþlerdir. Kanserli hastalarda depres-yon için risk faktörleri, geçmiþ depresdepres-yon öyküsü, alkolizm, ilerlemiþ kanser, yetersiz aðrý kontrolü, eþlik eden baþka bedensel hastalýklar ve depresyon yapýcý etkisi olan kemoterapötik ajanlarýn kullanýmýdýr. Bunlarýn yaný sýra, sosyal izolasyon, eski kayýplar,

Uz. Dr. Özen ÖNEN SERTÖZ*, Prof. Dr. Hayriye ELBÝ METE*

* Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, ÝZMÝR

(2)

karamsarlýk, sosyoekonomik durum ve geçmiþ intihar giriþimi ek risk yaratmaktadýr (McDaniel ve ark. 1997).

Kronik aðrýsý olan hastalarýn %43.2'sinde major depresyon öyküsü bulunmaktadýr ve bu hastalarýn %40.5'inde alkol kötüye kullanýmý geliþmektedir. Nörolojik hastalýklardan, inmelerden (strok) sonra da depresyon çok sýk gözlenmektedir. Bu hasta grubunda inme sonrasý depresyon yaygýnlýðýnýn %30-50 olduðu belirtilmektedir. Ýnme hastalarýnýn %26'sý hastaneye ilk baþvurduklarýnda major depresyon, %20'si ise minör depresyon tanýsý almaktadýr. Altý aylýk izlem sonunda hastalarýn %60'ý depresif bozukluk tanýsý almaktadýr. "Zaten yürüyemiyor ve konuþamýyor" mantýðý ile yola çýkan yaklaþýmlarda, bu hastalarda gözlenen depresif semptomlar hastalýða karþý doðal bir tepki olarak kabul edildiðinden depresyon tanýsý atlanmaktadýr. Oysa pek çok çalýþmada inme sonrasý geliþen depresyonun tedavi edilmesi ile morbidite ve mortalitenin oldukça azaldýðý belirtilmektedir (Rouchell ve ark. 2002).

Bedensel hastalýðý olan bireylerde depresyon çok sýk gözlenmesine raðmen, taný ve tedavisi çoðu kez göz-den kaçmaktadýr (Hirschfeld ve ark. 1997). Bunun en sýk nedeni bedensel hastalýða baðlý ortaya çýkan semptomlar ile depresif semptomlarýn birbiri üzerine örtüþmesidir. Özellikle somatik semptomlarýn, yakýn-malarýn büyük bir kýsmýný oluþturmasý alttaki depresyonun atlanmasýný kolaylaþtýrmaktadýr (Creed 1997). Bu hastalarda depresyonun atlanmasýna neden olabilecek faktörler aþaðýda belirtilmiþtir. 1. Birinci basamak saðlýk hizmetinin verildiði saðlýk ocaklarýna baþvuran hastalar genellikle ruhsal ve bi-liþsel semptomlarýný inkar ederek, sadece somatik yakýnmalarýný dile getirirler. Bazý hastalar da hafif ya da spesifik olmayan depresif yakýnmalarýnýn olduðunu bildirirler.

2. Birinci basamak saðlýk hizmetlerinde çalýþan hekimlerin bir kýsmý fiziksel bulgu ve semptomlara odaklanýp, hastalarýný stigmatize etmekten çekindik-leri için mümkün olduðunca psikiyatrik taný

koymak-4. Saðlýk çalýþanlarý tarafýndan bedensel hastalýðý olanlarda gözlenen depresyonun çevresel koþullara baðlý (hastalýk-iliþki sorunlarý gibi) oluþtuðu, bu nedenle çok anlaþýlabilir ve nedeni açýklanabilir bir durum olduðu düþünüldüðünden hastalýk olarak kabul edilmemekte ve tedaviye gerek duyulmamak-tadýr.

5. Birinci basamak saðlýk hizmeti veren saðlýk ocak-larýnda hasta sayýsýnýn fazla olmasýndan kay-naklanan nedenlerden dolayý, doktorlar hastalarýna yeterli süre ayýramadýklarý için hastalardaki depres-yonu atlayabilmektedirler.

6. Pratisyen hekimlerin major depresif bozukluk hakkýnda yetersiz eðitim almalarý depresyon tanýsýný atlamalarýna neden olabilmektedir.

Depresyonun Mortalite ve Morbidite Üzerine Etkileri

Bedensel hastalýðý olanlarda major ya da minör depresyonun morbidite ve mortalite üzerine belirgin etkileri olmaktadýr (Rouchell ve ark. 2002). Yapýlan bir çalýþmada koroner arter hastalýðý olanlarda major depresif bozukluðun, kardiyak kataterizasyondan sonraki 12 ay içerisinde, myokard enfarktüsü, anji-yoplasti ve ölüm riskinin en iyi göstergesi olduðu belirtilmiþtir (Carney ve ark. 1988). Ayrýca, depres-yonu olan koroner arter hastalarýnda olmayanlara oranla 24 saatlik holter monitorizasyonunda 6 kat daha fazla ventriküler taþikardi epizodu gözlenmiþtir (Carney ve ark. 1993). Baþka çalýþmalarda da miyokard enfarktüsü ya da kalp krizi geçiren hasta-larýn 6 ve 18 aylýk izlemlerinde major depresif bozuk-luðun mortalite açýsýndan baðýmsýz bir risk faktörü olduðu belirlenmiþtir (Frasure-Smith ve ark. 1993, 1995). Bu grup hastada artmýþ mortalite riskini açýk-layacak patofizyolojik mekanizmalarýn trombosit akti-vasyonunda artma ve kalp hýzý deðiþimlerinin olduðu belirtilmiþtir (Musselman ve ark. 1996, 1998, Nemeroff ve ark. 1998). Morris ve arkadaþlarý (1993a) inme sonrasý major ya da minör depresyonu olan hastalarýn, olmayanlara göre 10 yýllýk izlem döne-minde 3.4 kat daha fazla ölüm riski taþýdýklarýný

(3)

mun mortalite ve morbiditeye etkilerini araþtýrdýðý çalýþmasýnda, depresif hastalarýn %47'sinde ölümcül komplikasyonlarýn ya da ölümlerin olmasýna raðmen, depresif olmayanlarda bu tür komplikasyon ya da ölümlerin %10 oranýnda gözlendiðini belirtmiþtir. Diyalize giren hastalarda da depresif duygudurum ölüm riskini arttýrmaktadýr. Bu hastalarda depresif duygudurumun yanýsýra, bedensel hastalýðýn semp-tomlarý ile daha fazla uðraþma, benlik saygýsýnda azalma, kötümserlik, umutsuzluk sýkça gözlenmekte-dir (Rouchell ve ark. 2002). Yüksek mortalite oran-larýnýn yaný sýra kanserli hastalarda depresyon, yaþam kalitesini azaltmakta, bu hastalarýn týbbi tedaviden daha az yakýnmalarýna neden olmakta ve hastanede yatýþ sürelerini uzatmaktadýr (Newport ve Nemeroff 1998).

Bedensel hastalýðý olanlarda artmýþ mortalite ve mor-bidite oranlarý muhtemelen nöroendokrin ve immun sistemdeki deðiþimlere baðlýdýr. Depresyonda mitojen uyarýsýna azalmýþ lenfosit cevabý, öldürücü hücre (killer cell) aktivitesinde azalma ve nötrofil aktivitesinde bozukluk gözlenmiþtir. Ayrýca immun-supresyon depresyonun þiddeti ile yakýndan iliþkilidir. Biyolojik parametrelerin yaný sýra bedensel hastalýðý olan depresif hastalarda morbidite ve mortalitenin artmasýnda depresif hastanýn týbbi tedaviye motivas-yon ve kompliyansýnýn azalmasý da katkýda bulun-maktadýr. Bedensel hastalýðý olanlarda depresyonun gözlenmesi ile baðlantýlý olarak ortaya çýkan tedaviye uyum zorluðu, yeni komplikasyonlarýn geliþmesi ve morbidite oranlarýnýn artmasý, tedavi maliyetlerinin artmasýna neden olmaktadýr (Rouchell ve ark. 2002).

Bedensel Hastalýklarda Depresyonun Deðerlendi-rilmesi

Bedensel hastalýklarda depresyon, üzüntü gibi semp-tomatik bir yakýnma ya da klinik bir sendrom olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Psikiyatristler birincil olarak bu klinik sendromu belirlemeye özen gösterirler. Kathol ve arkadaþlarý (1990a) psikiyatristlerin antidepresan tedaviden faydalanacak depresif hasta-larý belirlemeleri gerektiðini önermiþlerdir. Bununla birlikte, major depresyon tanýsý koydurmaya yet-meyen depresif bulgularýn da bedensel hastalýðýn gidiþini etkilediði yönünde birtakým kanýtlar vardýr. Örneðin ilerlemiþ koroner arter hastalýðý ve depresif semptomlarýn birlikteliði, tek baþýna hastalýðýn neden olacaðý sosyal ve mesleki iþlevsellik kaybýnýn iki katý-na neden olmaktadýr (Creed 1997).

Depresyon varlýðýný deðerlendirmek amacýyla Genel Saðlýk Anketi-28, Hamilton Depresyon Ölçeði, Beck Depresyon Envanteri, Zung Depresyon Ölçeði, Geriyatrik Depresyon Ölçeði, Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeði ve DSM taný sistemlerinden yarar-lanýlmaktadýr. DSM-III-R taný kriterlerine göre major depresyon tanýsý koyarken bedensel hastalýða baðlý semptomlar dýþlanmaktadýr. DSM-IV taný kriterlerine göre major depresyon tanýsý koymak için, bedensel hastalýðýn ya da madde kullanýmýnýn direkt fizyolojik etkilerine baðlý oluþan semptomlar dýþlanmaktadýr. Bu nedenlerden dolayý DSM-IV'e göre depresyon tanýsý koyarken klinisyene iki nokta sýkýntý yaratabilmekte-dir.

1. Bedensel hastalýk ile depresyon arasýnda etiyolojik ya da neden-sonuç iliþkisinin var olup olmadýðýnýn tespiti,

2. Bedensel hastalýðý olanlarda depresyon tanýsý koy-duran kriterlerin sýnýrlandýrýlmýþ olmasý.

Bu nedenlerden dolayý sekonder depresyon terimi ortaya atýlmýþtýr. Sekonder depresyondan kastedilen, daha önce psikiyatrik hastalýk öyküsü olmayan bireyde bedensel hastalýklara ya da yaþam olaylarýna baðlý oluþan depresyondur. DSM-III-R'deki organik duygudurum bozukluklarý, DSM-IV'deki genel týbbi duruma baðlý duygudurum bozukluklarý ve madde kullanýmýna baðlý duygudurum bozukluklarý, taným-larý gereði sekonder depresyona uymaktadýrlar. Genel týbbi duruma ya da madde kullanýmýna baðlý duygudurum bozukluðu - depresif özellikler gösteren tanýsý koymak için, depresif duygudurum, ilgi istek kaybý ya da anhedoni gibi az sayýda depresyon kriteri yeterlidir. Taný koyma sistemlerinin yetersizliðine baðlý olarak konsültasyon liyezon psikiyatristleri bedensel hastalýðý olanlarda depresif sendromlarý ka-tegorize etmek amacýyla alternatif klinik yaklaþýmlar geliþtirmiþlerdir. Bu amaçla Cohen-Cole ve Stoudemire (1987) 4 farklý yaklaþým tanýmlamýþlardýr.

1. Ýçleyici (inclusive) yaklaþým: Bu yaklaþýmda

depresyona ait tüm semptomlar bedensel hastalýktan kaynaklanýp kaynaklanmadýðýna bakýlmaksýzýn deðerlendirmeye alýnmaktadýr. Örneðin; halsizlik, bitkinlik, iþtahsýzlýk, uyku bozukluðu gibi belirtilerin depresyondan mý yoksa bedensel hastalýktan mý kay-naklandýðý sorgulanmamaktadýr. Bu yaklaþým biçi-minde "yanlýþ pozitif" sonuçlara varýlmasý olasýlýðý

yüksektir.

(4)

yak-laþýmý kullanýlarak depresyon tanýsý konmaktadýr. Bu yaklaþýma göre bedensel hastalýðýn etiyolojide rol oynadýðý depresyonlar dýþlanmaktadýr. Ancak sempto-mun bedensel hastalýða baðlý olmadýðý kesinlik kazanmýþsa ya da bedensel hastalýk için olmasý gere-kenden fazla ise depresyon belirtisi olarak kabul edilmektedir. Burada "olmasý gerekenden" ya da "normalden fazla"nýn ifade ettiði anlam tartýþmalýdýr.

Bir anlamda bedensel hastalýktan kaynaklanmayan semptomlar deðerlendirmeye alýnarak depresyon tanýsý konmaktadýr. Ayrýca bu yaklaþýmla depresyon tanýsý uzman kiþilerin yakalayabileceði ince noktalar-dan yola çýkarak konabilmektedir. Bu yaklaþýmýn da geçerliliði düþüktür (Rouchell ve ark. 2002).

3. Yedek koyma (substitutive) yaklaþýmý: Endicott

(1984) bedensel hastalýðý olanlarda depresyon tanýsý koyabilmek amacýyla alternatif depresyon taný kriter-leri olan Endicott Kriterleri'ni geliþtirmiþtir. Bu

yak-laþýmda bedensel hastalýða baðlý olabileceði düþünülen yorgunluk, iþtahsýzlýk, uykusuzluk gibi somatik belirtilerin listeden çýkarýlýp yerlerine, kararsýzlýk, ümitsizlik, kendine acýma, karamsarlýk gibi depresyonun biliþsel yönüyle ilgili semptomlarýn konmasý önerilmektedir.

4. Dýþlayýcý (exclusive) yaklaþým: Bu yaklaþýmda

bedensel hastalýða ait olabileceði düþünülen yorgun-luk, iþtahsýzlýk, uykusuzluk gibi tüm belirtiler dýþla-narak geri kalan belirtilerle taný konmaktadýr. Bu yak-laþýmýn "yanlýþ negatif" sonuçlar verme olasýlýðý

yük-sektir.

Kathol ve arkadaþlarý (1990b) kanser hastalarýnda içleyici yaklaþým ve yedek koyma yaklaþýmý ile benzer oranlarda depresyon yaygýnlýðýnýn bulunduðunu bildirmiþlerdir. Yapýlan çalýþmalarýn çoðunda bildirilen depresyon yaygýnlýklarýnýn farklý olmasýnýn metodolo-jik farklýlýklardan kaynaklandýðýný belirten Sharma ve arkadaþlarý (2002) yanlýþ pozitif sonuçlarý önlemek amacýyla bedensel hastalýklarda depresyon yaygýn-lýðýný saptamak amacýyla iki aþamada depresyonu deðerlendirdikleri çalýþmalarýnda, ilk aþamada Beck Depresyon Envanteri’nden 10'un üzerinde puan alan

farklý bulunmasýnýn nedenlerini kýsaca þu þekilde özetleyebiliriz:

1. Bedensel hastalýklarda depresyon tanýmýnýn net olmamasý,

2. Depresyon tanýsý için farklý eþik deðerlerinin kul-lanýlmasý (Major depresyon, distimi, minör depresyon, uyum bozukluðu gibi),

3. Bedensel hastalýklarda uygulanmak üzere depresyon için geçerliliði gösterilmiþ spesifik deðer-lendirme ölçümlerinin bulunmamasý,

4. Tedavi merkezlerine göre deðiþen bedensel hastalýðý olan hasta popülasyonunun seçiminde hata-larýn (bias) olmasý,

5. Sosyodemografik deðiþkenlerin heterojen olmasý, 6. Uygun kontrol gruplarýnýn olmamasý.

BEDENSEL HASTALIKLARDA DEPRESYONUN KLÝNÝK GÖRÜNÜMLERÝ

Major Depresyon

Bedensel hastalýklarda ortaya çýkan depresyonun primer major depresyondan farklýlýklarý vardýr. Bedensel hastalýðý olanlardaki depresyon geç yaþta ortaya çýkmakta, elektrokonvulziv terapiye daha iyi yanýt vermekte, taburculuðu takiben iyileþme daha hýzlý olmakta, mental durum bakýsýnda biliþsel semp-tomlar tabloya daha hakim olmakta, ailede daha az alkolizm ve depresyon öyküsü bulunmakta, intihar düþünceleri ve eylemi daha az gözlenmektedir (Rouchell ve ark. 2002).

Bedensel hastalýðý olanlarda depresyon göster-gelerinin genelde ölmüþ olmayý dileme ya da intihar düþünceleri, suçluluk duygularý, disfori, distrak-tibilite, ümitsizlik, içe kapanma olduðu belirtilmekte-dir (Hinrichsen ve ark. 1989). Ghatovi ve arkadaþlarý (2002) depresif hastalar, bedensel hastalýðý olanlar ve saðlýklý kontrollerde suçluluk duygularýnýn olup olma-masý ve suçluluk duygularýnýn doðasýný karþýlaþtýrdýk-larý araþtýrmakarþýlaþtýrdýk-larýnda, suçluluk duygukarþýlaþtýrdýk-larý, benlik saygýsýnda azalma ve utanç duygularýnýn, depresif

(5)

lar varsa bu taný konmaktadýr. Rundell ve Wise (1989) DSM-III-R taný kriterlerini kullanarak yaptýklarý çalýþ-malarýnda, bedensel hastalýðý olan depresif hastalarýn üçte birinde organik duygudurum bozukluðu olduðunu bulmuþlardýr. Yates ve arkadaþlarý (1991) genel týbbi duruma baðlý duygudurum bozukluðu tanýsý alan hastalarýn %70'inde santral sinir sistemi lezyonu saptamýþlardýr. Genel týbbi duruma ya da madde kullanýmýna baðlý depresyon, standart tedavi rejimlerine cevap vermemesi, açýklanamayan kiþilik deðiþiminin ortaya çýkmasý, kognitif bozukluða iþaret eden bulgularýn tabloya eklenmesi gibi atipik klinik görünüm sergilemesiyle primer major depresyondan ayrýlmaktadýr.

Depresif Duygudurumla Giden Uyum Bozukluðu

Hastalýk, hastaneye yatma ve uygulanan tedavilerin her biri hasta için birer stres kaynaðýdýr. Bu gibi durumlarda bireyde çaresizlik, umutsuzluk ve kayýp duygularý uyanabilmektedir. Baþlangýçta hasta bu stresörlerle baþa çýkma becerileri geliþtirmeye gayret gösterir. Bu yeterli olmazsa ruhsal anlamda regresyon geliþir, olgunlaþmamýþ savunma mekanizmalarý dev-reye girer ve öfke, güvensizlik ve aþýrý baðýmlýlýk özel-likleri belirginleþir. Bu þekilde hastalýða, hastaneye yatýþa tepki olarak ortaya çýkan depresif duygudurum uyum bozukluðu olarak adlandýrýlmaktadýr. Bu taný bedensel hastalýðý olan bireylere major depresif bozukluk tanýsý kadar sýk konmaktadýr. Özellikle bu bireylerin psikoterapiden oldukça faydalanacaklarý düþünülmektedir (Smith ve ark. 1998, Wise ve Rundell 1994). Bedensel hastalýðý olanlarda uyum bozukluðunu depresyondan ayýrt etmek oldukça güç olabilmektedir. Uyum bozukluðu tanýsý koymak için distresin beklenenden daha fazla olduðuna ikna olmak gerekmektedir. Emosyonel cevabýn beklenen-den daha fazla olduðunu belirlemek ise oldukça güçtür. Bu nedenlerden dolayý depresif bozukluk ile uyum bozukluðu hastanýn ruhsal tablosunu tanýmla-mada birbirlerinin yerine sýkça kullanýlmaktadýrlar.

TANI KOYMA

Öncelikle hastanýn týbbi hastalýk öyküsü alýnmalý ardýndan mevcut hastalýk öyküsü ayrýntýlý bir þekilde deðerlendirilmelidir. Kabaca yapýlan fizik muayene sonrasý ayrýntýlý bir psikiyatrik baký yapýlmalýdýr. Hastada depresyon tanýsý düþünülüyorsa, depres-yonun diðer psikiyatrik bozukluklardan ayýrýcý tanýsýnýn yapýlmasý gerekmektedir. Depresyona neden olabilecek hipotroidi ve diðer endokrin sistem

hastalýklarý, nörosifiliz, kardiyovasküler, karaciðer, böbrek ve sinir sistemi hastalýklarý gibi organik nedenler ve madde kullanýmý dýþlanmalýdýr. Antihipertansifler, antikonvülzanlar, betablokörler, steroidler, kanser kemoterapisi, levodopa, ben-zodiyazepinler depresyon yapabilmektedirler. Bu nedenle hastaya reçete edilen ya da edilmeyen tüm ilaçlarýn kaydedilmesi oldukça faydalý olacaktýr. Aðýr major depresyonda %15 oranýnda intihar ederek ölme riski olmasýndan dolayý, depresyon tanýsý koyduðu-muz her hastada intihar riskinin olup olmadýðý has-taya açýk bir þekilde sorularak belirlenmelidir. Depresyon geliþiminde rol oynayabilecek psikososyal faktörlerin belirlenmesi hastayý daha ayrýntýlý bir þe-kilde deðerlendirmemiz ve tedavi planý oluþturmamýz için faydalý olacaktýr (Solnek ve Seiter 2002).

Bedensel hastalýðý olanlarda depresyon tanýsýný netleþtirmeden önce hastalýklara baðlý oluþabilecek depresyonlarý dýþlamak amacýyla laboratuvar incelemesi istenmelidir. Bu amaçla faydalý olabilecek laboratuvar tetkikleri tam kan sayýmý, kan biyokimyasý, tiroid fonksiyon testleri, sedimentasyon ve toksikoloji tahlilleridir.

TEDAVÝ YAKLAÞIMLARI

1. Psikofarmakolojik yaklaþýmlar

a) Trisiklik antidepresanlar (TSA): Depresyon

tedavisinde en etkin tedavi seçeneklerinden biri olmalarýna karþýn bu gruptaki ilaçlarýn aðýz kuruluðu, konstipasyon, idrar tutukluðu, görme bulanýklýðý, taþikardi, konsantrasyon güçlüðü gibi antikolinerjik etkilerinin olmasý, histamin reseptörlerinin blokajýna baðlý sedasyon yapýcý etkilerinin olmasý ve alfa-1 adrenerjik reseptör blokajýna baðlý ortostatik hipotan-siyon yapýcý etkilerinin olmasý ve kinidin benzeri antiaritmik etkilerine baðlý QRS uzamasý, Q-T ve P-R intervallerini uzatýcý etkilerinin olmasýndan dolayý bedensel hastalýðý olan özellikle yaþlý hastalarda kul-lanýmý kýsýtlanmaktadýr. Kullanýldýklarý zaman düþük dozlarda ve yakýn monitorizasyonla kullanýlmalarýn-da faykullanýlmalarýn-da vardýr.

b) Seçici serotonin geri alým inhibitörleri (SSGÝ):

SSGÝ'lerinin etki ve yan etki profilleri birbirlerinden çok az farklýlýk göstermektedir. Özellikle yarýlanma ömürleri ve aktif metabolitleri açýsýndan aralarýnda farklýlýk bulunmaktadýr. Kullanýmlarý ile en sýk gözle-nen yan etkiler aðýz kuruluðu, diyare, bulantý, sinirlilik, cinsel iþlev bozukluklarý ve uykusuzluktur. Yan etkilerinin az olmasý ve kolay tolere edilmesi ve

(6)

terapötik pencerelerinin geniþ olmasýndan dolayý bedensel hastalýðý olanlarda ilk tercih nedeni olacak ilaçlar olmuþlardýr. Bu ilaçlarla ilgili en büyük sorun sitokrom P450 sistemini, özellikle CYP2D6'yý inhibe etmeleridir. Fluoksetin, paroksetin, sertralin, sitalop-ram bu sistemi ayný derecede etkilerler. Bu nedenle bedensel hastalýðý olanlarda SSGÝ kullanýmý bu hasta-larýn kullandýklarý ve sitokrom P450 ile metabolize olan ilaçlarýn kanda birikmelerine neden olabilmekte-dir. Klinisyenin bu açýdan dikkatli olmasý gerekmekte-dir.

c) Diðer antidepresanlar:

Bupropion: Özellikle psikomotor retardasyonu

belir-gin depresif hastalarda tercih edilebilir. Cinsel yan etki oluþturmaz ve uyku fizyolojisini bozmamaktadýr. Yük-sek dozlarda epileptik nöbet oluþturabilmektedir. Bu nedenle bölünmüþ dozlarda verilmesi önerilmektedir.

Venlafaksin: Yan etki profili SSGÝ'lerine

benzemekte-dir. Özellikle aðrýnýn eþlik ettiði depresyonda kul-lanýmý yeðlenmektedir. Yüksek dozlarda ani tansiyon yükselmesine neden olabilmektedir.

Mirtazapin: Uyku bozukluðu ve anksiyetenin ön

planda olduðu depresyonlarda tercih edilebilir. Kilo alma, sedasyon ve agranülositoz en önemli yan etki-leridir. Cinsel yan etki daha az oluþturduðu belir-tilmektedir.

Nefazodon: Kullanýmýnda cinsel yan etkinin az

gözlendiði belirtilmektedir. Özellikle uykusuzluk ve anksiyete yakýnmasý ön planda olan depresif hasta-larda tercih edilebilir.

Monoamin oksidaz inhibitörleri: Fazla uyuma ve

iþtah artýþýnýn eþlik ettiði atipik özellikler gösteren depresyonda tercih edilebilir. Yan etki profili dardýr.

Gece alýndýðýnda uykusuzluk yapabileceðinden en geç akþamüzeri alýnmasý gerekmektedir. TSA, SSGÝ ve diðer antidepresanlarla birlikte alýndýðýnda serotonin sendromu açýsýndan dikkatli olmak gerekir. Sempatomimetiklerle birlikte alýndýðýnda hipertansif krize neden olabilmektedir.

Psikostimülanlar: Hýzlý etki profillerinin olmasý, yan

etkilerinin az ve hastalar tarafýndan iyi tolere edilmeleri yaný sýra, yaþlý ve bedensel hastalýðý olan-larda kullanýmlarýnýn güvenilir olmasýndan dolayý aðýr depresif hastalarda antidepresan etki baþlayana kadar tercih edilebilecek ilaçlardýr. Bu amaçla kul-lanýlan metilfenidat ve dekstroamfetamin arasýnda etki gücü açýsýndan fark yoktur. Ýlaç alýndýktan sonra 1-3 gün içinde antidepresan etkinin ortaya çýkmasý önemli avantajlarýndandýr.

2. Elektrokonvulzif terapi (EKT): Oldukça etkin bir

tedavi seçeneði olan EKT ilaç tedavisine yanýtsýz hastalarda ikinci seçenek olarak yerini almýþtýr. Özel-likle tedaviye dirençli olgularda denenmektedir.

3. Psikoterapiler: Bu amaçla kýsa, soruna odaklý

psikoterapi, biliþsel davranýþçý terapiler ve grup te-rapileri uygulanmaktadýr. Psikoterapinin amaçlarý arasýnda hastanýn düþük benlik saygýsýný artýrmak, hastalýkla ilgili yanlýþ anlamalarý düzeltmek, hastalýðýn neden olduðu kýsýtlamalarý hastanýn kabul etmesine yardýmcý olmak, hastanýn izolasyonunu azaltmak, hastanýn kayýp ve hastalýklý olma duygu-larýyla baþ etmesinde onun yanýnda olmak, kaygý ve korkularýn hasta tarafýndan ifade edilmesini yürek-lendirmek yer almaktadýr. Özellikle kanser hastalarýn-da grup terapileri destek saðlama, kiþiler arasý iliþki-leri geliþtirme, yanlýzlýk hissini azaltma ve hastada yaþamýn bir anlamý olduðu duygusunu yeniden geliþtirmesi açýsýndan faydalýdýr.

Carney RM, Rich MW, Freedland KE ve ark. (1988) Major depressive disorder predicts cardiac events in patients with coronary artery disease. Psychosom Med, 50:627-633. Carney RM, Freedland KE, Rich MW ve ark. (1993) Ventriculer

Creed F (1997) Assessing depression in the context of physical illness. Depression and Physical Illness, Perspectives in Psychiatry, 6. Cilt, MM Robertson, CLE Katona (Ed), West Sussex, John Wiley and Sons Ltd, s.3-19.

(7)

Frasure-Smith N, Lesperance F, Talajic M (1995) Depression and 18-month prognosis after myocardial infarction. Circulation, 91:999-1005.

Freeland KE, Lustman PJ, Carney RM ve ark. (1991) Underdiagnosis of depression in patients with coronary artery disease: the role of nonspecific symptoms. Int J Psychiatry Med, 22:221-229.

Ghatavi K, Nicolson R, MacDonald C ve ark. (2002) Defining guilt in depression: a comparison of subjects with major depression, chronic medical illness and healthy controls. J Affect Disord, 68:307-315.

Hinrichsen GA, Lieberman JA, Pollack S ve ark. (1989) Depression in hemodialysis patients. Psychosomatics, 30:284-289.

Hirschfeld RM, Keller MB, Panico S ve ark. (1997) The nation-al depressive and manic-depressive association consensus statement on the undertreatment of depression. JAMA 277:333-340.

Kathol RG, Noyes R, Williams J ve ark. (1990a) Diagnosing depression in patients with medical illness. Psychosomatics, 31:434-440.

Kathol RG, Mulgi A, Williams J ve ark. (1990b) Diagnosis of Major depression in cancer patients according to four sets of criteria. Am J Psychiatry, 147:1021-1024.

Katon W (1987) The epidemiology of depression in medical care. Int J Psychiatry Med, 17:93-112.

Katon W, Ciechanowski P (2002) Impact of major depression on chronic medical illness. J Psychosom Res, 53:859-863. Katon W, Schulberg H (1992) Epidemiology of depression in primary care. Gen Hosp Psychiatry, 14:237-247.

McDaniel JS, Musselman DL, Porter MR ve ark. (1995) Depression in patients with cancer: diagnosis, biology, and treatment. Arch Gen Psychiatry, 52:89-99.

McDaniel JS, Musselman DL, Nemeroff CB (1997) Cancer and depression: theory and treatment. Psychiatric Annals, 27:360-364.

Morris PL, Robinson RG, Andrzejewski P ve ark. (1993a) Association of depression with 10 year post-stroke mortality. Am J Psychiatry, 150:124-129.

Morris PL, Robinson RG, Samuels J (1993b) Depression, intro-version, and mortality following stroke. Aust NZJ Psychiatry, 27:443-449.

Musselman DL, Tomer A, Manatunga AK ve ark. (1996)

Exaggerated platelet reactivity in major depression. Am J Psychiatry, 153:1313-1317.

Musselman DL, Evans DL, Nemeroff CB (1998) The relation-ship of depression to cardiovascular disease: epidemiology, biology, and treatment. Arch Gen Psychiatry, 55:580-592. Nemeroff CB, Musselman DL, Evans DL (1998) Depression and cardiac disease. Depress Anxiety, 8(Suppl 1):71-79.

Newport DJ, Nemeroff CB (1998) Assessment and treatment of depression in cancer patient. J Psychosom Res, 45:215-237. O'Donnell K, Chung JY (1997) The diagnosis of major depres-sion in end-stage renal disease. Psychother Psychosom, 66:38-43.

Robins LN, Helzer JE, Weissman MM ve ark. (1984) Lifetime prevalence of specific psychiatric disorders in three sites. Arch Gen Psychiatry, 41:949-958.

Rouchell AM, Pounds R, Tierney JG (2002) Depression. Textbook of Consultation-Liaison Psychiatry, 2. Baský, 1. Cilt, MG Wise, JR Rundell (Ed), Washington DC American Psychiatric Publishing, Inc, s.307-338.

Rundell JR, Wise MG (1989) Causes of organic mood disorder. J Neuropsychiatry Clin Neurosci, 1:398-400.

Sharma P, Avasthi A, Chakrabarti S ve ark. (2002) Depression among hospitalised medically ill patients: a two stage screen-ing study. J Affect Disord, 70:205-209.

Silverstone PH (1990) Depression increases mortality and morbidity in acute life threatening medical illness. J Psychosom Res, 34:551-657.

Silverstone PH, Lemay T, Elliott J ve ark. (1996) The prevalence of major depressive disorder and low self-esteem in medical inpatients. Can J Psychiatry, 41:1101-1102.

Smith GC, Clarke DM, Handrinos D ve ark. (1998) Consultation-liaison psychiatrists management of depression. Psychosomatics, 29:244-252.

Solnek BL, Seiter T (2002) How to diagnose and treat depres-sion. Nurse Pract, 27:12-23.

Sutor B, Rummans TA, Jowsey SG ve ark. (1998) Major depres-sion in medically ill patients. Mayo Clin Proc, 73:329-337. Wise MG, Rundell JR (1994) Concise Guide to Consultation and Psychiatry, 2. Baský, Washington DC, American Psychiatric Press, s.3.

Yates WR, Wesner RB, Thompson R (1991) Organic mood dis-orders: a valid psychiatry consultation diagnosis? J Affect Disord, 22:37-42.

Referanslar

Benzer Belgeler

 Anorexia, kilo kaybı/ kilo alımı, yüksek Anorexia, kilo kaybı/ kilo alımı, yüksek dozda epileptik nöbet. dozda

Diğer kazanlar ise ilginç bir şekilde nakliye esnasında 102 Mecidiye kruvazörüne Prut ismi verilmesinin sebebi, Osmanlı Devleti’nin I.Dünya Savaşı’na

Frye ve arkadaşları (2007) 85 bipolar depresyon hastasını değerlendirdikleri plasebo kontrollü bir çalışmada depresif belirtilerde anlamlı klinik düzelme olduğunu rapor

Morquio sendromu olan çocukların psikiyatrik belirtileri ve tanıları üzerine yapılmış çok az çalışma bulunmakla birlikte, Bax ve Coville (1995) MS olan

m uştur. Ryan'ın çalışmasında kız-erkek ergenler arasında depresif belirti dağılımı bakım ından anlamlı farklılık bulunm am ıştır, fakat kızlarda

Depresif bozukluðu olan ve olmayan hastalar arasýnda, beslenme durumu ve hs-CRP deðerleri benzer olarak saptandý.. Sonuç: Çalýþmadan elde edilen bulgular depresyonun her

Bulgular: Yaş, cinsiyet ve eğitim durumu gibi sosyodemografik veriler ile vücut kitle indeksi, yeme tutumları, vücut ve abdominal yağ oranı bakımından hasta ve kontrol

Dose dependent and significant (P < 0.001) decreases in rotarod performance was observed, These resu/ts indicate that TBZ rotarod performance test can be used for