KİŞİLİK
GELİŞİMİ
Kişilik, bireyin diğer insanların yanında göstermiş olduğu davranış özelliklerinin tümüdür.
Bireyin sıklıkla yaptığı ya da en tipik davranışlarını temsil etmektedir.
Karakter, mizaç, benlik gibi kavramlarda kişilikle ilgili olarak kullanılmaktadır.
Mizaç, insanın duygularının ve coşkularının bütünü olarak tanımlanabilir.
Çabuk öfkelenmek, sıkılmak, neşelenmek, hareketli veya hareketsiz olmak vb. duygusal özelliklerimiz mizacımızla
ilgilidir.
Karakter ise bir toplumda geçerli olan ve beğenilen özelliklerin bireylerde ne
kadar var olduğu ile ilgilidir.
Karakter, kişiliğin ahlaki ve sonradan edinilen yönünü, mizaç ise, kişiliğin duygusal yönünü
açıklamaktadır.
Benlik (Öz), bireyin kendisini nasıl algıladığı ve değerlendirdiğidir.
Özfarkındalık, Öz kavramında en önemli adımdır. Kişinin kendi davranış ve
güdülerine karşı sezgi ve anlayış kazanmasıdır. Özdenetim için temel
oluşturur.
Özdenetim, Toplumsal bakımdan istenmeyen bir davranışı yapmak dürtüsünü önleme yeteneğidir.
Özsaygı, Bireyin kendi kişiliğine karşı geliştirdiği olumlu tutum, kendini değerli
bulmasıdır.
KİŞİLİK
KURAMLARI
FREUD VE
TOPOGRAFİK
KİŞİLİK KURAMI (BİLİNÇ
SINIFLAMASI)
Freud'un kişiliğin yapısına ve gelişimine ilişkin açıklamaları psikoanalitik kuram, geliştirmiş olduğu ruhsal tedavi yöntemi ise psikanalizdir.
Freud'a göre davranışlarımızın temelinde bilinç dışı süreçler vardır.
Bu görüş psikonalitik görüşün temelini oluşturmaktadır.
Freud önce kişiliği bilinç, bilinçaltı ve bilinçdışı kavramları ile açıklamaya çalışmış, daha sonra
yapısal kişilik kuramını geliştirmiştir.
Bilinç: Dış dünyadan ve bedenin içinden gelen uyarıcıların farkında olmamız ve anımsadığımız
tüm yaşantılarımız bilinci oluşturmaktadır.
Bilinçaltı: Bilinç düzeyinde olmayan ancak dikkatin zorlanması ile bilinç düzeyinde algılanabilen zihinsel olayları ve süreçleri
içermektedir.
Bilinçdışı: Bilinçli algılamaların dışında kalan tüm zihinsel olayları ve sansür engeli dolayısı ile bilinç
düzeyine ulaşma olanağı olmayan zihinsel süreçleri, ayrıca çocuksu içgüdüleri ve dürtüleri
içerir.
Yani bilinçdışında farkına
varamadığımız yaşantılarımız ve dürtülerimiz vardır.
Bu yaşantı ve arzular ancak, psikanaliz de kullanılan serbest çağrışım, hipnoz, düşlerin
yorumlanması, anormal davranışların incelenmesi gibi özel yöntemlerle açığa
çıkarılabilirler.
Freud'a göre kişiliği id, ego ve süperego olmak üzere üç temel yapı oluşturmaktadır.
Bu üç temel yapı birbirlerinden farklı olmasına rağmen egonun yönetiminde
bir takım gibi çalışırlar ve davranışlarımızı oluştururlar.
İd: Doğuştan var olan, kalıtım
yoluyla gelen, dürtüleri de kapsayan kişiliğin en ilkel yönüdür.
İd, cinsellik (libido) ve saldırganlık dürtülerinin gücünden gelen enerji ile doludur ve haz
prensibine göre çalışır.
Dış dünya ile bağlantısı yoktur, zaman ve mekan kavramı tanımaz, acıdan kaçınıp haz elde etmek için çabalar.
İd'den kaynaklanan ruhsal enerji doyurulma istemiyle ortaya çıktığında
ego devreye girer.
Ego: Kişiliğin karar organıdır ve gerçeklik ilkesine göre çalışır.
Organizmanın ihtiyaçlarının nesnel dünya da uygun bir şekilde
doyurulması için çabalar.
Ego id' in ihtiyaçlarını karşılar ve gerektiğinde erteler, hoş olan
yaşantıları seçmeye ve hoş
olmayanlardan kaçınmaya çalışır.
Ego, aynı zamanda id' in ve süperegonun genelde çatışan ihtiyaçlarını uzlaştırmaya çalışır.
Ancak, bazen id'in istekleri süperego tarafından uygun bulunmaz veya bu istek
ve arzular dış dünyada engellerle karşılaşır.
Bu durumda ego duyulan kaygıyı
azaltmak için savunma mekanizmaları kullanmaya başlar.
Savunma mekanizmaları nesnel koşulların yarattığı tehlikede bir değişiklik yaratmaz ancak
kişinin tehlikeyi algılayış şeklini değiştirir.
Yani tüm savunma mekanizmaları aslında bir 'kendini kandırma' öğesi
içerir.
Egonun gelişmesiyle birlikte savunma mekanizmaları da gelişmeye
başlamaktadır.
Okul öncesi dönemde inkar (yok sayma), ilkokul dönemi çocuklarında yansıtma, ergenlikte ise özdeşim en fazla kullanılan
savunma mekanizmalarıdır.
Süperego: Kişiliğin sonradan geliştirilen sistemidir ve ahlaki yönüdür.
Anne-baba tarafından verilen ödül ve cezalar doğrultusunda gelişir, çocuk ödül
almak ve cezadan kaçınmak için davranışlarını annenin ve babanın
davranışlarına göre düzenlemeyi öğrenir.
Böylece ana baba değerleri ve toplumsal kurallar çocuk tarafından zamanla
içselleştirilir ve böylece süperego oluşur.
Süperego haz almaktan çok mükemmel olmak için çalışır.
İd'in isteklerini alıkoymak ve ego'nun gerçekçi hedeflerini, ahlaki hedefler
şekline dönüştürmeye çalışır.
Yani hem id'in hem ego'nun isteklerine karşı çıkmaya ve dünyayı kendi
görmek istediği şekliyle görmeye eğilimlidir.
Dış Dünya
Dış dünya
Bilinç
Bilinç altı
Bilinç
dışı
FREUD'UN
PSİKOSEKSÜEL GELİŞİM
AŞAMALARI
Oral Dönem (0-1/1,5 yaş)
Bu dönemde ağız bölgesi haz kaynağıdır.
Emme, kemirme ve çiğneme gibi ağız bölgesine ilişkin eylemler bir taraftan çocuğun beslenme ihtiyacını karşılarken
diğer taraftan oto erotizm duygularını doyururlar.
Bu dönemde emme güdüsünün uygun bir şekilde doyurulması ve annenin çocuğa verdiği bakımın nitelikli olması, sağlıklı bir
yetişkin kimliği için şarttır.
Anneye ve dolayısıyla dış dünyaya karşı güven duygusunun gelişmemiş olması ve bu döneme saplanma (oral fiksasyon) sonucunda güvensiz,
kolay aldatılabilen, bağımlı kişilik özelliklerinin temelleri atılmış olur.
Ayrıca ağız bölgesine ilişkin birtakım olumsuz davranışlar görülebilir.
Parmak emme, sigara tiryakiliği gibi.
Anal Dönem (1/1,5-3 yaş)
Bu dönemde çocuk olgunlaşma sonucu anüs kaslarını kullanarak dışkısını tutmayı ve tuvalet eğitimi sonucu kendisini denetlemeyi, anne tarafından
konulan kurallara uymayı öğrenir.
Bu dönem aynı zamanda çocuğun bağımsız hareket etmeye başlamak
istediği bir dönemdir.
Eğer anne çok katı disiplin kuralları uygular ve baskıcı davranılırsa, çocuğun bağımsızlık
duyguları zedelenebilir.
Aşırı cezalandırılmış olma sonucu, ileride aşırı düzenlilik inatçılık, katı görüşlülük gibi kişilik özellikleri ortaya çıkabilir.
Bu dönemin sağlıklı bir şekilde atlatılabilmesi için, annenin çok baskıcı olmadan tuvalet eğitimi
vermesi ve kuralları öğretmesi gerekir.
Bu dönem sağlıklı bir şekilde atlatıldığı takdirde birey ilerde suçluluk duymadan girişimde
bulunabilen, bağımsız, inatçı
olmayan ama kişiliğinden de ödün vermeyen kişilik özellikleri geliştirir.
Fallik Dönem (3-6 Yaş)
Çocuğun cinsel kimliğinin gelişmeye başladığı dönemdir.
Çocuk kendi cinsiyetini ve kendinden farklı bir cinsin var olduğunu keşfeder
ve cinsellikle ilgili sorular sormaya başlar.
Eğer bu dönemde çocuk sorduğu sorular yüzünden cezalandırılır veya ayıplanırsa cinselliğe karşı olumlu bir tavır geliştiremez.
Eğer bu konuda ailenin yaklaşımı doğal ve açık ise, çocuğun bu ilgisini hoş karşılar ve sorulara anlayabileceği
kadar açık yanıtlar verirse sağlıklı bir cinsel kimlik oluşur.
Oedipus ve Electra Kompleksi
Karşı cinsteki ebeveyni sahiplenme ve kendi cinsinden ebeveyni saf dışı etme
konusunda çocuğun beslediği duygu, düşünce, dürtü ve fantezilerin toplamıdır.
Erkek çocukların annelerine, kız çocukların
babalarına karşı duymakta olduğu aşk nedeniyle babanın veya annenin kendilerini cezalandırıp kısırlaştıracağı korkusu içinde bulunulan döneme
"Oedipal Devre" denir.
Bu devre karmaşık aile ilişkilerinde küçük farklılıklar gösterse de genel
olarak çocuklar karşı cinsten ebeveyne cinsel istek ve arzu duyarlar, aynı cinsten ebeveyni de
rakip olarak görürler.
Çocuklar kişisel varlıkları için gerekli olan anne veya baba objeleri ile kendilerini özdeşleştirirler.
Var olan çelişkiyi yenmek, arzu ve tehdit arasındaki karışıklığı çözmede hem
erkekler hem de kızlar; özdeşim, yüceltme, yer değiştirme, bastırma,
yansıtma, karşıt tepki oluşturma, bağımlılık ve saplanma gibi savunma
mekanizmaları kullanırlar.
Bu sayede suçluluktan kurtulurlar ve zamanla aile üyelerinin rollerini daha açık bir şekilde
kavramaya başlarlar.
Ve zamanla çocukların ebeveynlerine karşı duydukları bilinçsiz yakınlık ve
aynı cinsten ebeveyni kıskanma ve bununla ilgili ruhsal bozuklukları içeren
kompleks çözülür.
Bu geçici davranışın engellenmesi çocukta ilk suçluluk duygularının ve cinsel gelişime karşı olumsuz tutumun
kaynağını teşkil eder.
Bu döneme saplanma belirtileri
arasında, yetişkin olunduğunda anne- babadan kopamama, bir eş
seçememe, anne-babadan ayrılmak gerekince aşırı suçluluk duyma, aşırı
çekingenlik, kibirlilik, pervasızlık, cüretkarlık, suçlanma gibi özellikler
sayılabilir.
Gizil (Latent) Dönem (6-11/12 yaş)
Dönem boyunca id'in istekleri geçici olarak bastırılmış saldırganlık dürtüleri ve cinsel
çatışmalar en aza inmiştir.
Bunun sonucu olarak cinsel konulara olan ilgi ve merak azalır.
Çocukların okula başlamasıyla birlikte enerjileri daha çok oyun ve öğrenmeye
yönelir ve öğrenmeye ilişkin beceriler geliştirilir.
Bu dönemin başarılı bir şekilde geçirilmemesi yani öğrenmeye ve
hayata ilişkin bazı becerilerin
öğrenilmemesi daha ilerdeki yıllarda Obsesif (takıntılı) bir kişiliğe neden
olabilir.
Genital Dönem (11/12-18 yaş)
Freud'a göre bu dönemdeki çatışmaların kaynağı, ergenlerin, geleneksel yetişkin
toplum tarafından ifade edilmesi engellenen cinsel dürtüleridir.
Bu dönemde olgunlaşan cinsel dürtüler, tüm ergenlerin ailevi ve kültürel
geçmişlerine bakılmaksızın yaşadıkları problemlerin kaynağıdır.
Bu dönemin başarılı bir şekilde atlatılması için ergenin anne ve babadan bağımsız olarak kendi
cinsinden ve karşı cinsten arkadaşlarıyla
sağlıklı ilişkiler kurmayı öğrenebilmesi, grup ve toplumsal etkinliklere katılması, yaşamıyla ilgili
gerçekçi amaçlar edinmesi ve mesleğini belirlemesi gerekir.
Bu dönemin başarılı bir şekilde atlatılamaması uygun yetişkin
kimliğinin geliştirilememesi ile sonuçlanabilir.
Cinsel Gelişim
Cinsel eğitim, bireyin fiziksel,
duygusal ve cinsel gelişimini anlaması, olumlu bir kişilik kavramı geliştirmesi, cinselliğe karşı, başkalarının haklarına,
görüş ve davranışlarına saygılı bir bakış açısı edinmesi ve olumlu davranış biçimleri, değer yargıları
geliştirmesi eğitimidir.
Çocuklarda cinselliğe karşı ilgi, iki buçuk-üç yaşlarında ortaya çıkar.
“Yağmur nasıl oluşur?” sorusuyla
“Bebekler nereden gelir?” sorusu arasında çocuklara göre bir farklılık
yoktur. İkisi de meraktan sorulur.
Yetişkinlerin bu tür sorulara verdikleri cevap ve tutumlara göre farklı
anlamlar kazanmaya başlar.
Çocuklara şu yaşlarda şu bilgiler verilir gibi bir yaklaşım doğru değildir. Çocuklara cinsellik konusunda bilgiler, gereksinim duydukça ve
yeri geldikçe verilmelidir.
Çocuğa istediği anda, basit, kısa, gerçek, endişesiz yanıt verilmesi
gerekir. Çocuklar bu yanıtları unutabilirler ama tekrar etmek
gereksizdir.
Anne babalar çocuklarına güven vermeli ve gerekli açıklamalardan kaçınmamalıdırlar.
Eğer çocuk sorduğu soruları, anne-ya da
babasının başka bir yetişkine anlattığını duyarsa incinebilir ve güveni zedelenebilir.
Çocukların sorularına doğru ve yalın cevap verilmelidir.
Çocuk soruyu kime sorarsa o kişinin açıklama yapması önemlidir.
Ses tonu ayarlanmalı ve doğal bir ses tonu ile konuşulmalıdır.
Cinsel konularda konuşurken de göz teması önemlidir.
Çocuk uygunsuz bir zamanda soru sorarsa, bu konuyu daha sonra konuşabilecekleri söylenip sözün
yerine getirilmesi önemlidir.
Bazı yetişkinler çocuklarının bu
konuyla ilgilenmediğini söyleyebilirler.
Oysa çocuklar, meraklarını içine atmış, bilinçli olarak saklamış ya da
bastırmış olabilirler.