• Sonuç bulunamadı

Sancak alemleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sancak alemleri"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Sancak

alemleri

Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesindeki Sancak Alemleri

Arkeolog G Ü N G Ö R YAVUZ Sancak alemleri, Vakıflar Genel Müdür-lüğü Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Miize-si'nin Alemler seksiyonunda önemli bir yer tutmaktadır.

Birbirlerinden farklı özellikler taşıyan bu grubu, ayrı ayrı incelemeden önce alem-ler konusunda genel bir bilgi verilmesinin ge-rekli olduğu kanısındayım.

Alem sözcüğünün aslı Arapçadır ve «Yol gösteren işaret, bayrak» anlamına gel-mektedir (1).

Alem konusunda yapılan araştırmalar alemlerin kaynağının çok eski devirlere, Orta Asya Türklerine indiğini belirtmektedir. Ge-nellikle Orta Asya Türkleri ve diğer çağdaş Asya ülkelerindeki kavimlerin çadırları üze-rinde boynuza ya da hilâle benzeyen rin bulunduğu bilinmektedir (2). Bu alemle-rin süsleme işlemleri yanında dinsel anlam-ları da vardır. Alemler kötü ruhlardan ko-runmayı sağlayan birer araç olarak kullanıl-mışlardır.

Diğer taraftan, boynuz çok eski çağ-lardan beri değişik inançlarda da daima «güç» ü belirtmektedir. Örneğin, eski bir Anadolu kavmi olan Likyalılarda. Bazı Lik-ya evlerinde veLik-ya kaLik-ya mezarlarında, dam-ların tepelerinde görülen boynuz, aileyi ya da mezar sahibini kötü ruhlardan koruduğu gibi yaşantıları sırasında, soylu, ileri gelen kişiler olduklarını da belirtmektedir.

Bir diğer örnek de Sasaniler'den verile-bilir. Kuseyr Amra fresklerinde, Sasanî kralı Hüsrev başında hilâl şeldinde bir boy-nuzla tasvir edilmiştir. Bu boynuz Sasanî kralının gücünün bir belirtisi olarak nite-lenmektedir.

Alemlerin doğuşunda, dinin ve inançla-rın büyük rol oynadığı bir gerçektir. Zaten öteden beri din sanatı etkilemiştir.

Alemlerin oluş nedeni dinsel inançlara dayandığına göre, çok eskiye, tarih öncesi devirlere kadar gidilebilir. Eski Mısırlılar-dan daha ileri çağlara gelinceye dek ya ilâh-lar ya da kutsal sayılan hayvanilâh-lar alem olarak kullanılmışlardır.

Eski kaynaklardan anlaşıldığına göre, Türkler alem yerine «Moncuk» sözcüğünü kullanmışlardır. Ayrıca, Arapların da cami

ve minarelerin tepelerine konulan alemleri «Moncuk» olarak adlandırdıkları Arapça sözcüklerden öğrenilmektedir.

İslâmiyetten sonra Türkler, eski deyim olan Moncuk yerine «Alem» i kullanmışlar-dır (3). Osmanlılar zamanında ise bütün kubbe ve minarelerde alemler kullanıl-mıştır.

Genel bir ayırımla alemler üç bölümde toplanabilir.

1 — Kubbe alemleri, 2 — Minare alemleri, 3 — Sancak alemleri.

Bu üç grup alem çeşitli ülkeler ve de-virlere göre değişmiş, türlü şekiller almıştır.

En eski Türk boylarında sancağın önemli bir yeri vardır. İslâmlığın henüz orta-ya çıkmadığı bu devirlerde her boyun bay-rağı değişik rengi ile ayrılırdı; mızbay-rağın ucu-na takılır ve savaşta başkan taşırdı.

İslâmlığın yayılışı sırasında ise, Pey-gamberin özel bir bayrağı vardı ve «Ukab» olarak adlandırılırdı (4).

Alemlerin önemli bir kolu olan sancak ve tuğların gönderleri tepesine takılan alem-ler ince işçüikalem-leri ile ilgi çekeralem-ler. Bugün de bayrak ve sancakların tepesinde ay veya alem vardır.

Sancak alemleri de kubbe ve minare alemlerindeki aynı yapı esasına dayanır: Ge-nellikle dikey bir eksene geçirilmiş boncuk gibi yuvarlak kısımlar ve bunların üzerine yerleştirilen bir tepelikten ibarettir. Ayrıca, alemi meydana getiren parçalara da aşağı-dan yukarıya doğru kova, büyük küp, bile-zik, armut, boyun, küçük küp gibi özel isim-ler verilmiştir.

Alemler, çoğunlukla bakır, tunç, pirinç gibi madenlerden içi boş olarak ya da mer-mer ve köfeki taşından yontularak yapıl-mışlardır. Küçük sancak alemlerinin içinde gümüşten yapılmış olanlar da vardır.

Sancak alemlerinde «Safia» denilen, te-peliğin iç boşluğu genellikle yazı veya ba-zen süsleyici bir örge ile oya gibi işlenerek doldurulmuştur.

Sancak Alemleri: (5) Env. 174

Sancak alemi, pirinçtendir. Yüksekliği 0.32 m. dir. Tepelik stilize lâle şeklinde-dir. Üzerinde uçları iyice birbirine yaklaş-mış hilâl görülmektedir; ancak bu durumla, bir boynuz şekline benzetmenin daha uy-gun olduğu kanısındayım.

Safiha, sülüs ile «Allah», «Muhammed», «Ali» yazılarak dantel gibi işlenmiştir.

Alemin XDC. yüzyıldan örnek olması akla uygun gelmektedir. Env. 187.

Sancak alemi, pirinçtendir. Yüksekliği 0.57 m. dir. Tepelik stilize lâle şeklindedir. Ayrıca üzerinde iki bölüm vardır; alttakine «üç kollu ışın», üstekine de «çifte vav» yerleştirilmiştir (6).

ALİMİ ... 174

(!) Alem, «İslâm Ansiklopedisi» İstan-bul 1960, C. I, s. 297.

(2) Erdem Yücel, Türk Mimarisinde Alemler, «Tarih Konuşuyor» istanbul 1966, C. 6, s. 2908.

(3) Erdem Yücel, Aynı eser, s. 2909. Sayın Y. Mimar Yılmaz Önge ile alem-ler konusunda yapılan bir konuşmada adı geçen tarafından, XIV. yüzyıla ait Kara-manoğulları devrinde boynuz şeklinde alem-ler de olduğuna değinilmiş, örnek olarak Konya Fakih Dede Türbesi alemi gösteril-miştir. Ayrıca, İznik Yeşil Cami alemleri-nin orijinal oldukları, bir söylentiye göre, Karaman'da İbrahim Bey İmareti yanındaki 1433 tarihli türbenin üzerindeki dört kollu alemin dört mezhebi sembolize ettiği; Efes-İsa Bey Camiinde de İznik Yeşil Cami alem-lerinin benzeri alemler bulunduğunun söyle-nildiği belirtilmiştir. Sayın Y. Önge, üzeri sırlı pişmiş toprak alemlerden de bahsede-rek, XVII. yüzyıla ait Merzifon'da Alacami-nare'nin yeşil renkteki sırlı seramik alemini örnek olarak vermişlerdir.

(4) Hamit Koşay, Etnografya Müze-sindeki Alemler, «Türk Etnografya Dergisi», Ankara 1959, S. III, s. 8 0 - 8 6 .

(5) Bu alemler, Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi'nin kurulması üzerine, Şeh-zadebaşmdaki Vakıf teberrükât ambarında yapılan araştırmalarda, ilgililer tarafından eski eser niteliğinde oldukları belirtilerek müzeye gönderilmişlerdir.

(2)

Alem safihası oldukça ilgi çekicidir. Çok güzel bir sülüs ile «Ve Minelmai Külle şey'in hay» yazılarak dantel gibi işlenmiştir.

Alemin tarihlendirilmesi konusunda, «Çifte vav» larm en güzel örneklerinin görül-düğü XVII. yüzyıl, bir an için tarafımızdan düşünülmüş ise de, alemin stilize lâle şek-lindeki tepeliği ve yapısındaki özellikler da-ha ileri tarihleri, yaklaşık olarak XIX. yüz-yılı belirtmektedir.

Env. 188.

Sancak alemi, pirinçtendir. Yüksekliği 0.27 m. dir. Safihası oldukça değişik olarak parmakları ve ayası açılmış bir el şeklinde-dir (7). Baş parmak kırılmıştır. Elin ayası ve parmaklar üzerinde kazıma tekniğiyle bazı yazı ve resimler görülmektedir (8). Yüzey-lerden birinde sadece yazılar vardır ki küçük parmaktan başlayarak sırayla:

«Muhammed Resulullah» «Sallallâhü Aleyhi ve Sellem» «Hasan ve Hüseyin»

«Ali, Fatma» okunmaktadır.

Aya kısmında alt alta dört satır bulun-maktadır. Burada da yukarıdan aşağıya doğ-ru sırasıyla:

«Vasfi aliyyül Mustafa» «İşfa şefiül hayrül hayrat» «Ya sera rabbiyesir elemma vedaa» «Rızaki rabbi risallin hayrül enam» yazılıdır.

Diğer yüzeyde ise, yazıların yanı sıra

bazı şekiller de görülmektedir. Gene küçük parmaktan başlayarak sırasıyla:

«Yestahenni Süphanallah» «Bikülli an mesaribi ve semin» «Ve erselnake illâ rahmetil Rahman» «Erhamna Birahmetike seyfe» yazıları görülmektedir.

Bu yüzeyin, aya kısmında yazı yoktur. Sadece bir yapı ve yazıya benzer şekiller gö-rülmektedir.

Alemin, XIX. yüzyıldan örnek olması akla uygun gelmektedir.

Env. 167.

Sancak alemi, pirinçtendir. Yüksekliği 0.21 m. dir. Alemin kaidesi zamanımıza gelmemiştir.

Safiha, değişik olarak stilize lâle şeklin-dedir. Üzerinde kazıma tekniğiyle şekiller ve yazılar görülmektedir.

Yüzeylerden birinde; lâlenin çanak kıs-mını, simetrik olarak işlenmiş iki kılıç ara-sında bir yaprak şekli ile bunların çevre-sindeki ve içindeki yazılar doldurmaktadır. Bu yazılar aşağıdaki şekilde okunabilmiş-tir (9):

Kılıçlardan birinin altında «Ya Han-nan», diğerinde iss «Ya MenHan-nan», «Ali», «Fatma», «Sırat»; yaprak şekli içinde ise «Ya Hz. Gıyas» yazılıdır.

İçerisinden lâle yapraklarının çıktığı ya-tay kısımda «Hasan», «Hüseyin»; iki yan yapraklarda «Lâ şeyle illâ Zülfikar», «Na Felû illâ Ali»; ortadaki geniş yaprak içinde alt alta «Allah», «Muhammed», «Ali», «Fat-ma» yazıları okunabilmiştir.

Orta yaprağın üst kısmına, dinsel anla-mı olan el şekli verilmiştir.

Diğer yüzeyde; lâlenin çanak kısmında gene aynı şekiller görülmekte ise de yazılar değişiktir. Her iki kılıcın alt ve üst kısımla-rında «Yarab»; yaprak şekli içinde alt alta «Fatma», «Ali», «Hasan», «Hüseyin» yazı-ları okunabilmiştir.

(6) «Çifte Vav» 1ar Türk sanatı ve folk-lorunun bugün için artık unutulmuş bir yanı sayılabilir. Çağlarında bile çözümlenmesi güç bir bilmece durumundaydılar. Camide, tek-kede, medresede, okulda, çarşıda, Yeniçeri bayraklarında kullanılmış olması bunun bir mezhebin, bir tarikatın alâmeti olmadığını ortaya koyar. «Çifte Vav» ın Hz. Peygam-berin «İtteku Vavat» hadîsinin baş harfleri olduğu söylenir. Bu iki «Vav» la başlayan ke-limelerin vasîlik, velilik olduğu sanılır. «Bunlardan çekininiz» demektir. Halk ara-sında şöyle bir beyit tekrarlanır: «Ne vasî ol ne vekil ol ne kefil, bulmak istersen eğer kadr-ı cemil». Diğer taraftan «Çifte Vav» 1ar bir şaka konusu da olmuştur. Bir-birlerinden ayrılmayanlara, ikizlere, «çifte vavlar» gibi denilmektedir. Malik Aksel, «Türklerde Dinî Resimler» istanbul 1967, s. 3 7 - 4 5 .

(7) El öteden beri sembol olarak, tür-lü muskalarda, levhalarda görülmüştür. Üze-rindeki bazı yazılar onu kutsallaştırmakta, dinsel bir nitelik vermektedir. Diğer taraf-tan el şeklinin, Müslüman kadınların en kut-salı Fatma Ana'nın elini sembolize ettiği bilinmektedir. Bazen de Meryem Ana eli denmektedir. Söylentiye göre, İsa'nın doğu-mu sırasında Meryem'in tuttuğu dal el biçi-mini almış ve onu korumuştur ki buna «Bu-hur-u Meryem» denir. Bu nedenle eski ebe-ler, bu bitkiyi anne olacaklara günlük ola-rak tütsüsünü kullandırırlar. Malik Aksel «Türklerde Dinî Resimler» istanbul 1967, s. 144.

(8) Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Mü-zesi, Env. Defteri, s. 59 - 60.

(9) Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Mü-zesi, Env. Defteri, s. 5 0 - 5 1 .

(Devamı 183. sahifada)

T Ü R K SANAT ESERLERİ MÜZESİNDEKİ M U H T E L İ F SANCAK ALEMLERİ

(3)

şik olamaz. Bundan dolayı şekli bir para-bol'e çok yakın olacaktır.

Strüktür şemasının tayin ettiği kons-trüksiyonun her önemli parçasının, söz ko-nusu sebepten fazlasıyle ifade edilme eğilimi vardır. Gerçekten böyle bir şemanın dürüst ifadesi, mimarlık açısından sarih olacaktır.

Diğer teknik alanlardaki çok sayıdaki gerçekleştirmeler, mimarlıkta çok ihtiyaç duyulan yeni bir estetik duyunun yaratılması için bize yardım edecektir. Uçaklar, gemiler, otomobiller ve makineler katî fonksiyonel gerçeklere, statik ve dinamiğin değişmez ka-nunlarına uymağa mecburdurlar ve bize fan-tastik yaratmalar yapabilmek için çok az yer bırakırlar.

Onsekizinci yüzyılda, biçim ve dekorativ detayların mutlak özgürlüğü, yelkenli gemi ve atlı araba yanıcılarına güzel görünüşlü gemiler ve muhteşem paytonlar yaratma im-kânını vermiştir. Mimarlık da, bu sonuçlar gibi, iç dekorasyon ve zamanın modaları ile tam bir birlik içindeydi.

Uçaklarımızın biçimleri, gemi ve oto-mobillerimiz, minimum direncin standart şe-killerine doğru süratle yönelmektedir ve bir-kaç sene içinde, imalâtçılarının estetik his-leri ne olursa olsun, teorik aerodinamik hid-rodinamik biçimleri alacaklardır.

Her halde bu fonksiyonel sonuçlar, za-manla, sınırlı ölçüleri sebebiyle bir miktar biçim serbestisini muhafaza edebilen küçük yapıları da etkileyecektir.

Bundan dolayı görülebilir ki, geniş strüktürlerin strüktürel problemlerinin ve di-ğer teknik ve mekanik tatbikatların direkt etkileri, nihayet, ekonomik faktörlerin gittik-çe artan etkisi, geleceğin tüm miralığını ger-çeğe, daha gerçek dolu bir üslûba yönelte-cektir.

Yarının mimarlığına yönelen bu yeni doğrultunun, bizi soğuk ve standart mimarî ifadelere götürmesi gerekmez. (Taa ki yeni kültürümüzün temel teknik cepheleri birden-bire değişirse!)

Her şeyden önce, büyük eserlerin strük-türel biçimleri başlıbaşma zengin ve güzel-dir; fakat, fazla olarak fonksiyonel ve eko-nomik yönden doğru, faydasız ve genellikle acaip dekorasyonlardan uzak, hacim ve alan-ların harmonik ilişkileriyle ilgi çeken ve mü-kemmel detaylar ve renklerle zenginleştiril-miş bir mimarî ifade yaratmalıyız.

Böylece mimarlık sanatının bütün dal-ları strüktüralizmin saf teknik ve soğuk so-runlarından uzak olacaktır. Örneğin, şehir-lerimizdeki ikametgâh kısımlarının problem-lerinde, gelecek nesillerin de hissedeceklerini umduğum şekilde, serbest ve yeşil sahalarla istenen romantisizm ve şiir ifade edilebilir ve huzur yaratılabilir.

Geçmişteki insanlığın sosyal şartlarının ve hareketli hislerinin değişmesinden sonra, şimdi görüyoruz ki bu yeri «gerçeğin üslû-bu» nun doğuşu, mekanik tekniklerinin ve ge-niş strüktürlerin empoze ettiği ve diğer bü-tün insanî hareketleri kapsayacak bir olay-dır.

Bugün dünyanın her yerinde, az çok şuurlu olarak bu gerçeğin üslûbunu ifade eden yeni strüktürler inşa edilmektedir. İna-nıyorum ki,' yakın bir gelecekte bu üslûp, şuurlu olarak her yere yayılacaktır.

Bu sebepten, yakın geçmişteki birçok mimarî gerçekleştirmelerde ağırlığı apaçık olan ve mimarlığı bu geçiş devresinde teh-dit eden bir tehlikeyi işaret etmek gerek-mektedir. Strüktürel ve inşaî sorunların tabiî olarak maddeleştirilmesinden doğacak yerde, problemin tüm statik gerçeğine tekabül et-meyen biçimsel bir «sahte strüktüralizm» hatırımdadır. Diğer bir deyişle, statik prob-lemin esasından çıkacağı yerde, dış görünüş için doğrulmuş olan strüktürlere işaret edi-yorum.

Geleneksel konstrüksıyon temalarının ve çözümlerinin değişmesi bugünkülere göre çok süratli olmuş ve bir dizayner'in profesyonel hayatından daha kısa bir zaman aralığında yer almıştır. Yeni strüktürel ve mimarî

im-kânların' esası, olgunlaşıp derinlemesine an-laşılacak vakit bulamadı. Bu sebepten bazı yeni çözümler tatmin eksikliği gösterdiler ve dolayısıyle, çoğunlukla ifadesiz ve mimarlık-tan uzak oldular. Belki de, eski akademik «dekorativizm» den daha da kötü olan aka-demik «strüktüralizm» in tehlikesini açıkla-malıyız.

Bu sorunun cevabı, dizayner'in hazırlan-masında ve onun statik problemleri anlama-sında yatar. Bundan dolayı problem esasın-da bir eğitim işidir ve mimarlık fakülteleri tarafından çözülmelidir.

En büyük hatalardan biri de, mimarın strüktür mühendisinden daha az striiktür bil-gisini haiz olabileceğini kabul etmektir.

Bugünkü mimarî temaların sorunladığı yeni ve devasa strüktürel şemalarda bir bu-luş yapabilmek, hatta yaklaşabilmek için mimarın, esasında fizik terimleri, matematik teoremleri ve tecrübî kaziyelere dayanan de-rin bir strüktür anlayışı olmalı ve onları ken-di sezgisel hassalarıyle tek bir şekilde birleş-tirebilmeyi sağlamalıdır.

Karmaşık bir strüktür, strüktürler teo-risinin formüllerinden ve matematiksel geliş-meden başlayarak dizayn edilemez. Bu for-müller ve gelişmeler dizaynın ikinci safha-sında strüktür elemanlarının nisbetlendiril-mesinde lüzumlu olacaklardır. Bir strüktürü sezgi yoluyla hissetmek, birisinin hacimler oranını veya renk ilişkilerini hissetmesi gibi bir kapasite meselesidir ve strüktürel dizaynın ayrılmaz temelini teşkil eder.

Yarının mimarîsinin gelişmesi için yeni mimarın ciddî bir strüktür eğitimi görmesi esastır.

Baştarafı 181. salıifada)

İki yan yapraklar üzerinde, «Lâ şeyle illâ Zülfikar», «Lâ Fellâ illâ Ali»; orta yap-rakta ise yukarıdan aşağı doğru «Yübsür», «Yeşrülmin Allah», «Fethin», «Karih» yazı-ları görülmüştür.

Eser yapılış özelliklerine dayanılarak XIX. yüzyıla tarihlendirilebilir.

Env. 165.

Sancak alemi, pirinçtendir. Yüksekliği 0.33 m. dir. Oval şekilli tepelik üzerine uç-ları yukarıda birbirleriyle birleşmiş bir hilâl yerleştirilmiştir.

Safiha sülüs ile «Allah» yazılarak dan-tel gibi işlenmiştir. Alemin kaidesiyle tepe-liğin birleştiği yerde bir kırık bulunmak-tadır.

Yapılış özellikleri alemin XIX.

yüzyıl-dan örnek olduğunu göstermektedir. Env. 177.

Sancak alemi, pirinçtendir. Yüksekliği 0.31 m. dir. Tepelik stilize lâle görünüşün-dedir. Üzerine uçları yukarıya doğru açılan belki hilâl, daha doğrusu bir boynuz şekli yerleştirilmiştir.

Safihasına sülüs ile «Allah» yazılarak oldukça güzel bir bezeme elde edilmiştir.

Alem, XIX. yüzyıldan örnektir. Env. 173.

Sancak alemi, pirinçtendir. Yüksekliği 0.32 m. dir. Tepelik oldukça ilgi çekicidir, dış konturları dilimli olarak yapılmış boy-nuz şeklindedir. Safihada «Çifte vav» ve «Muhammed» yazıları görülmektedir (10).

Eserin yapılış özelliklerine dayanarak XIX. yüzyıldan örnek olduğu akla uygun

gelmektedir. Env. 180.

Sancak alemi, pirinçtendir. Yüksekliği 0.36 m. dir. Tepelik oval bir şekil gösterir. Ayrıca üzerindeki küçük bölüme stilize bir çiçek şekli verilmiştir.

Safihası, sülüs ile «Ya Allah», «Mu-hammed», «Ali» yazılarak dantel gibi işlen-miştir.

Yapılış özellikleri, alemin XIX. yüzyıl-dan örnek olduğunu belirtmektedir.

Env. 181.

Bu alem Env. 180 de kayıtlı olan alemin tamamen benzeridir ve avnı tarihten ör-nektir.

(10) Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Mü-zesi Env. defteri, s. 49 - 50

Referanslar

Benzer Belgeler

duğu gibi sillojizm zincir- lerinin de kesin olarak tarif edilemeyen estetik bir un- suru içermeleri lazımdır.” Hatta Arf için matematik- sel bir teoriyi anlamak de- mek

Sonuç olarak; elde edilen veriler ışığında bakıldığında Airbus A320-214 tipi uçağın iniş takımında kullanılan bracket parçasında meydana gelen bu korozyon

H e r şeyden önce, büyük eserlerin strük- türel biçimleri başlıbaşma zengin ve güzel- dir; fakat, fazla olarak fonksiyonel ve eko- nomik yönden doğru, faydasız ve genellikle

Her şeyden önce, büyük eserlerin strük- türel biçimleri başlıbaşma zengin ve güzel- dir; fakat, fazla olarak fonksiyonel ve eko- nomik yönden doğru, faydasız ve genellikle

Bu metodta öncelikle konuşma organlarımızın ne olduğunu, bunların potansiyellerinin farkındalık ve çalışma ile nasıl daha verimli kullanılabileceğini, bütün konuşma

Sesleri doğru çıkaran, sesleri doğru boğumlayan, vurgu ve tonlamaları yerinde yapan, konuyla ilgili gerekli bilgi ve söz dağarcığına sahip olan biri konuşma yöntem ve

Aşılar insan ve hayvanlarda humoral ve sellüler karakterde oluşan aktif bağışıklığı uyararak enfeksiyonlara karşı koruma sağlayan biyolojik maddelerdir.. Ancak

Nicel verilerle karşılaştırıldığında nitel veriler genellikle daha zengin, daha derin, daha canlı yaşam tarzının ya da insanların deneyimlerinin, tutumlarının