• Sonuç bulunamadı

Cilt I. T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çorum Valiliği ve Çorum Belediyesi nin Katkılarıyla

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Cilt I. T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çorum Valiliği ve Çorum Belediyesi nin Katkılarıyla"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

“T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çorum Valiliği ve Çorum Belediyesi’nin Katkılarıyla”

(2)

I. Uluslararası

Hacı Bektaş Veli

Sempozyumu

YAYIN EDİTÖRLERİ Prof. Dr. Osman EĞRİ Doç. Dr. Mehmet EVKURAN Yrd. Doç. Dr. Muammer CENGİL

Yrd. Doç. Dr. Adem KORUKCU YAYINA HAZIRLAYANLAR

Prof. Dr. Osman EĞRİ Doç. Dr. Mehmet EVKURAN Yrd. Doç. Dr. Muammer CENGİL

Yrd. Doç. Dr. Habib AKDOĞAN Yrd. Doç. Dr. Adem KORUKCU

Yrd. Doç Dr. Metin UÇAR Öğr. Gör. Veysel DİNLER Haydar GÖZÜYILMAZ

Mustafa YÖNDEMLİ Ceyhun Ulaş SOLMAZ

Ramazan GÜL Fatih AKMAN İshak DEMİR Hatice KIR TASARIM & BASKI

SFN Televizyon Tanıtım Tasarım Yayıncılık Ltd. Şti.

Cevizlidere Cad. 1237. Sok. No: 1/17 Balgat/ANKARA Tel: 0312 472 37 73

www.sfn.com.tr

DAĞITIM

Hacı Bektaş Veli Araştırma ve Uygulama Merkezi

Mimar Sinan Mahallesi 3. Cadde İlahiyat Fakültesi B Blok 3. Kat PK19100 ÇORUM Tel: 0364 234 63 58 /1144-1145 web: http://hbektas.hitit.edu.tr I. Uluslararası Hacı Bektaş Veli Sempozyumu –Sempozyum Bildirileri-

Baskı Yeri ve Yılı: Ankara 2011 ISBN: 978-605-872-93-08

Eserde yer alan bildiri metinlerinde ileri sürülen görüşlerin ilmi ve hukuki sorumluluğu sahiplerine aittir.

(3)

İMAN-AHLÂK İLİŞKİSİ

Doç. Dr. Hulusi ARSLAN İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

(4)

ÖZET

Şüphesiz Hacı Bektaş Veli, İslam düşünce ve kültür tarihinde önemli bir yere sahiptir. Onun düşünce ve gönül dünyasına hâkim olan ana unsurun tasavvufi öğeler olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte onu özgün kılan hususlardan biri de iman ile ahlak arasında kurduğu ilişkiye özel bir önem vermiş olmasıdır. Onun bu alana yönelik yakla- şımları, modern insanın çıkmazlarına çözüm oluşturabilecek niteliğe sahiptir. Bu çalışmada Hacı Bektaş Veli’nin iman ve ahlak anlayışı ile bu ikisi arasında kurduğu ilişki incelenmektedir.

Anahtar Kelimeler:İman, ahlak, akıl, bilgi, ahlaki tutarlılık GİRİŞ

Hacı Bektaş Veli’nin, Horasan’dan Anadolu’ya gelmeden önce hacca niyet ettiği; Necef, Mekke, Medine, Kudüs ve Halep üzerinden Elbistan’a, oradan da Sivas, Kayseri ve Kırşehir’den Sulucakarahöyük’e geldiği, her birinde er- baîn çıkardığı hatta Mekke’de üç yıl civarında kaldığı belirtilir.1Bu yolculu- ğun güzergâhı üzerinde farklı açıklamaların bulunduğu bilinmektedir.2Fakat diğer veliler gibi onun da Anadolu’nun manevi fatihlerinden hatta en önemli- lerinden biri olduğu üzerinde bir ihtilaf yoktur. Bütün insanlığı sevgi ile ku- caklayan ve birleştiren bu velilerin Anadolu’da Türk İslam medeniyetinin kurulmasındaki payı büyüktür.3Türkler şiddet ve zorbalık yerine sevgi ve hoşgörü ilklerini benimsemişlerdir. Bu sevgi ve hoşgörü Hoca Ahmet Yesevî, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve Mevlâna gibi bütün insanlığın malı olmuş yüce kişileri yetiştirmiştir.4

Bektâşilik özellikle Balım Sultan’dan sonra büyük bir itibar kazanmış, devlet nezdinde himaye ve ilgi görmüş;5Yeniçeri Ocağı manen Bektâşiliğe bağlanmış;

böylece Bektâşilik, Anadolu’da ve bilhassa Rumeli’de yayılmıştır.6Ne var ki bu aşamadan sonra birtakım değişimler yaşamış, bazı Batıni yorumlara maruz kalmış-

1 Abdulbaki Gölpınarlı, Menakıb-ı Hacı Bektâş-ı Velî,İnkılap Kitabevi, İstanbul 1958, s. 17;

Ethem Ruhi Fığlalı, “Hünkâr Hacı Bektaş Velî”, Millî Bütünlüğümüz ve Hacı Bektaş Velî, Ata- türk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay. Anakar 1997, s.8.

2 Ethem Ruhi Fığlalı, Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik, Selçuk yay., Anakara 1990, s.144.

3 Türk Kültürü ve Hacı Bektâş Velî, Türk Kültürü ve Hacı Bektâş Velî Vakfı Yay., Anakara 1988, s.14 vd.

4 Orhan Türkdoğan, Alevî Bektâşî Kimliği, Timaş yay., İstanbul 1995, s.42.

5 Saim Savaş, XVI. Asırda Anadolu’da Alevîlik, Vadi Yay., Anakara 2002, s.147.

6 Mehmet Eröz, Türkiye’de Alevîlik Bektâşîlik, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1990, s.75.

(5)

tır.7Bektâşîliğin XIII. yüzyıldan itibaren son derece geniş kitlelere açıldığı, bu arada devletin takibine uğrayan Kalenderîler, Haydarîler, Işıklar, Torlaklar vs. gibi bazı aşırı görüşlere sahip zümrelerin de bu Ocağa sığınarak onu “Bâtınî, Hurûfî ve Şiî” vasıflı bir edebiyat ve fikirler karışımına âlet etmiş bulundukları göz önüne alınacak olursa, Hacı Bektaş sonrası dönemin karışık ve karmaşık manzarası kıs- men aydınlanabilir.8Öztürk, bu bozulmada etken olan Hurufilik, İranilik ve Hıristiyanlık gibi üç temel unsurun bulunduğunu belirtir.9

Bu noktada Hacı Bektaş Veli’nin bizzat kendi öğretileriyle kendisinden son- ra teşekkül eden, kurumsallaşan ve süreç içerisinde birtakım değişimlere uğrayan Bektaşîlik arasında nasıl bir farkın bulunduğunu tespit etmek önemlidir. Özel- likle son on yıllarda, giderek artan bir biçimde gerek Hacı Bektaş Veli’nin şahsı, eserleri ve görüşleri ve gerekse de Bektaşîlik ve Alevlilik üzerinde yapılan araş- tırmalarda birbirinden farklı görüş ve yaklaşımlara rastlanabilmektedir.

Bu çalışmalardan bazılarının Hacı Bektaş Veli’yi veya Bektaşîliği İslam dışı kö- kenlere dayandırdıkları görülmektedir. Türklerin eski inanç ve kültürlerinin, Ana- dolu’ya yerleşen Türklere yansıdığı tespit edilmektedir.10Bu çerçevede Hacı Bektaş Veli’nin de, Horasan’dan birtakım İslami ve tasavvufî fikirlerle karışık eski Türk inanç ve kültürünü yanında getirmiş olduğu kabul edilir.11Bektaşiliği meydana getiren Türkmen zümreleri üzerinde, eski Türk inançları ile Budist ve Maniheist tesirlere kadar pek çok dinî unsurun etkileri olduğu belirtilir. Bu açıdan Bektaşiliğin eski Türk inanç, örf ve adetlerinden etkilenmiş olması gayet doğaldır.12

7 Baha Said, Hacı Bektaş ocağının Türklüğe ettiği çok büyük iyiliğin Balım Sultan tarafından Hurufilik ilkleriyle bozulduğunu belirterek Hurûfiliğin kurucusu Fazlullah Esterâbâdî’nin düşün- ce ve yorumlarını şöyle özetler: “İnsan büyük bir ögedir. Baş Tanrı, baş insandır. Ya da Tanrının başı insanın başıdır. Tüm evrelerin toplandığı bu bilinmezi bilmek için insan bedenini anlamak gerekir. Çünkü bu beden sırr-ı Allah’tır. Bu sırrı Ali yarım açtı. Ben tamamını açıyorum. Ali Al- lah’ın insanda görülen kişiliği ve evreleri idi. Mehdi adıyla Hıristiyan, Yahudi, Zerdüşt, Brahman, Budha, sonunda da Müslümanların beklediği insanlığı kurtarıcı, koruyucu varlık benim. Mu- hammed benim sırlarımla giyinmiştir. Artık ben size gerçeği açıyorum. Üzerinizden dinsel örtüleri kaldırıyoruz. Namaz, Oruç, Hac, Zekât insan çizgilerini bilmekten oluşur. Dediklerimi biliniz ki bağışlanasınız.” Bkz. Nejat Birdoğan, İttihat-Terakki’nin Alevîlik-Bektaşilik Araştırması, (Baha Sait Bey), Berfin yay. İstanbul 1995, s. 144-145; Baha Said Bey, Türkiye’de Elevî-Bektâşî, Ahi ve Nu- sayri Zümreler, Haz: İsmail Görkem, Kültür Bakanlığı yay., Ankara 2000, s. 242.

8 Fığlalı, Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik, s.180.

9 Yaşar Nuri Öztürk, Tarihi Boyunca Bektâşilik, Yeni Boyut Yay., İstanbul 1990, s.159.

10Ahmet Ocak, Alevî ve Bektâşî İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, İletişim yay., İstanbul 2003; Bkz.

Mehmet Eröz, Eski Türk Dini ve Alevîlik Bektâşîlik, Türk Dünyası Araştırma Vakfı Yay. İstanbul 1992; Saffet Sarıkaya, Anadolu Alevîliğinin Tarihi Arka Planı, Ötüken Yay. İstanbul 2003, II. Bölüm

11Eröz, Türkiye’de Alevîlik Bektâşîlik, s.58.

12Türkdoğan, Alevî Bektâşî Kimliği, s.144.

(6)

Buna karşılık, Bektaşiliği yalnızca bu kaynaklara dayandırmak veya İslam’ın ağırlıklı etkisini görmezlikten gelmek ilmi dayanaktan mahrum bir yaklaşım olur. Çünkü hem Hacı Bektaş Veli’nin hayatı ve eserleri, hem de Bektâşilik incelendiğinde, İslam’ın inanç ibadet ve ahlak öğretisinin hâkim rolünü açıkça gözlemek mümkündür. Bununla birlikte İslam’ın çok değişik etkilerin altında farklı biçimlerde, bazen bu öğretinin sınırlarını zorlayan yorumlara tabi tutul- duğu söylenebilir.

Bunlardan hangisinin gerçek Bektaşîlik olduğu zaman zaman tartışılmakta, farklı fikir ve yaklaşımlar ortaya atılmaktadır. Bu konudaki karışıklıkları önle- mek ve doğruya en yakın olanı tespit etmek için kanaatimizce öncelikli olarak bir usul ve yöntem tayin etmemiz gerekiyor.

İslam düşünce geleneğinde bilhassa itikâdî konularda bir hüküm ve değer- lendirme ortaya konması için üç temel bilgi kaynağına yer verilmiştir. Bunlar- dan birincisi sahih nakil; ikincisi selim akıl ve üçüncüsü sağlam duyulardır.

Daha açık bir ifade ile bu bilgi kaynaklarını: 1-Kur’an-ı Kerim ve sahih sünnet 2-Aklın değişmez külli kaideleri 3- Tecrübenin ortak verileri olarak sıralayabili- riz. Öyle ise İslam dininin itikadî hükümlerini belirlerken, bu üç bilgi kaynağını temel almak gerekir. En azından görüş ve düşüncelerin, bu temel kaynaklarla uyumlu olması lazımdır.

Şüphesiz din bilginleri, önderleri ve velilerinin anlayış, yorum ve yaşayış tarzla- rı da, dinin anlaşılması ve yaşanmasında bize örneklik teşkil edebilir. Bu farklı yorum, anlayış ve yaşayış tarzları, bir nevi dinin farklı algılara, sosyal hayatlara ve kültürel formlara girmiş şekilleridir ve İslam’ın kültürel zenginliğini oluşturur.

Ancak bunlar da daima İslam’ın ana kaynakları olarak belirttiğimiz Kur’an ve sünnet yanında akıl ve tecrübenin kesin verileriyle uyumlu olmalıdır. Hepimizin ortak ve sağlam kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’de bu hususta şöyle denilmektedir:

“İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak pey- gamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak ken- dilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir. ”13

“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ulülemre (ida- recilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. ”14

13Bakara, 2/213.

14Nisâ,4/ 59.

(7)

Şu halde dinî hususlarda müracaat edeceğimiz öncelikli kaynak Kur’an ve sahih sünnettir. Hacı Bektaş Veli’nin de aynı yöntemi benimsemiş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira bakıldığında onun en önemli referansının ayet ve hadisler olduğu görülür. O, Makâlât’ta “ilim üçtür; birincisi beyan olunan ayet- ler, ikincisi sağlam farzlar, üçüncüsü sabit sünnettir. Şimdi kim bu üç ilmi bilir- se o kişi gayet ulu kişidir”15demek suretiyle Kur’an ve sahih sünneti dinî bilgile- rin temel kaynakları olarak görmüştür.

Öte yandan bir şahsın ve öğretinin görüşlerini anlamak için öncelikle o şahıs ve öğretiye ait temel kaynaklar esas alınmalıdır. Bu açıdan Bektaşîliğin iman, ahlak ve ibadet öğretisini belirlemek ve değerlendirmek için öncelikle Hacı Bek- taş Veli’nin kendi eserlerine ve görüşlerine müracaat edilmesi gerekir. Bu eser ve görüşlerin ona aidiyetleri veya onun eser ve görüşleri üzerine yapılan farklı yo- rumların İslam’a uygunlukları üzerinde bir tartışma ve anlaşmazlık vuku bulmuş ise, bu durumda yine Kuran-ı Kerime ve Hz. Peygamber’in sahih sünneti ile aklın ve tecrübenin ortak verilerine müracaatla meseleyi çözüme kavuşturmak lazımdır. Bununla birlikte ana esaslarda birleştikten sonra farklı görüş ve yorum- ları, anlayış ve hoşgörüyle karşılamak gerekir.

Bu yönteme mümkün olduğunca uyarak çalışmamızda Hacı Bektaş Veli’nin iman anlayışını, ahlak anlayışını, sonra da bu ikisi arasında kurmuş olduğu iliş- kiyi izah etmeye çalışacağız. Amacımız manevi ve kültürel değerlerimize giderek yabancılaşan insanımıza ve bütün insanlığa model olabilecek bu ulu kişilerin görüş ve düşüncelerinin tanınması ve daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamaktır.

1. Hacı Bektaş Veli’nin İman Anlayışı

Bektaşîlik-Alevîlik inançlarıyla ilgili olarak, mevcut durum hakkında iki gö- rüş bulunduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi, Bektaşî-Alevî inançlarının İs- lam inanç sistemi içerisine dâhil olduğunu hatta Sünnîlikle aynı olduğunu ileri sürerken; diğeri, Sünnîlikten tamamen farklı olduğunu hatta İslam dışı kaynak- lara dayandığını söylemektedir.

Mehmet Eröz, “Türkiye’de Alevîlik Bektaşîlik” adlı eserinde şöyle demektedir:

“Gezip gördüğümüz pek çok Kızılbaş Türkmen köyünde, cami bulunmadığı halde, İslam düşüncesinin vicdanlarda yer etmiş olduğunu gördük. Namaz ve oruç ibadeti dışında, inanç bakımından diğer Sünni köyler halkından hemen hemen farkları yoktur. Allah’ın varlığına birliğine inanırlar. Gerçi ileride özünü ve içyüzünü açıklayacağımız bir üçleme görülse de, bir yaratıcı düşüncesi gönül- lerde saklıdır. Hz. Muhammed’i Allah’ın son peygamberi olarak görmektedirler.

Kur’an’ın Hz. Muhammed’e indirilen Allah kelamı olduğuna iman getirmişler-

15Hacı Bektaş Velî, Makâlât, Tahkik: Esat Coşan, Sad. Hüseyin Özbay, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1990, s. 38.(Sonraki dipnotlarda Makâlât’ın bu tahkikli neşri kullanılacaktır.)

(8)

dir. Cebrail, Azrail, Mikail, İsrafil ve diğer meleklere, kadere, ahiret gününe, mahşerde hesap sorulmasına inanırlar. “Sırat köprüsü inancı” aynen Sünnîler- deki gibidir… Kısacası İslam’ın amentüsüne gönülden bağlıdırlar. ”16“İnanç ve itikat bakımından, hayret edilecek bir yakınlık olduğu ortadadır. Hele bazı köy- ler, birkaç adım daha atmış, köylerine cami yaptırmışlardır. Bir kısmı ise, kasa- balardaki, ilçe merkezlerindeki camilere, Cuma namazlarına gitmektedirler…”17

Günümüz Alevî Bektaşî topluluklarıyla ilgili yapılan araştırmalarda, onların çoğunluğunun İslam inançlarına bağlı olduğu fakat bazılarının farklı inançlara sahip olduğu, hatta azınlık bir gurubun ahireti, cennet ve cehennemi inkar ede- rek ruhun devrini ileri sürdüğü belirtilmektedir.18Yine bazı yazarlar, Bektâşi- Alevî inançlarını Türklerin eski dinlerine, Şiiliğe, Tasavvufa, Hurûfiliğe, Hıris- tiyanlık ve Yahudiliğe dayandırmaktadırlar. Bazen Bektaşîliğin bütün bu inanç- larla İslam’ın bir karışımından meydana geldiğini söyleyenler olduğu gibi; bazen de asıl kaynağın İslam dışı inançlar olduğunu ileri sürenler bulunmaktadır.19 Yabancı araştırmacılardan İrene Melikoff “Alevî-Bektâşîlerin başlıca inançlarını, yeniden bedenleşme, beden değiştirme (metemsomatos) ya da biçimlenmelerin çokluğu ile Tanrı’nın insan suretinde tecellisi (manifestation) ve Ali’nin tanrısal- lığı” olarak belirtmektedir.20O başka bir yerde, Alevîlerin inanç felsefelerini

“evrimin sürekliliği düşüncesi” olarak belirtmektedir.21Yine bazılarına göre, Alevî-Bektaşîlerin çoğunluğu ruhun kalıptan kalıba geçeceğine inanır. Onlarca Allah yaptığını bozmaz, kurduğunu yıkmaz. Soru melekleri, kabir azabı, Sırat, Mizan, halkı kötülükten çekmek için söylenmiş korkutucu şeylerdir.22Görül- düğü gibi devir ve tenasüh23 veya Ali’nin tanrısallaştırılması inancı Alevî- Bektâşilerin temel inançları olarak aktarılmaktadır.

Doğrusu özellikle “Bektaşî nefesleri” ve “son dönem eserleri” incelendiğinde, birinci görüşü olduğu kadar, bu son görüşü destekleyecek verileri bulup çıkar- mak ya da mevcut verileri o yönde yorumlamak mümkün görünmektedir. Böy- lesine karmaşık bir durumda öncelikle Hacı Bektaş’ın eserlerine müracaatla onun iman anlayışını tespit etmek en sağlıklı yol olacaktır.

16Eröz, Türkiye’de Alevîlik Bektâşîlik, s.147-48

17Eröz, Türkiye’de Alevîlik Bektâşîlik, s.153. Ayrca bkz. Cemal Sofuoğlu ve Diğerleri, Alevîlik Bektâşîlik Tartışmaları, TDV yay. Ankara 1997, s.105; Fığlalı, Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik, s.278.

18İlyas Üzüm, Günümüz Alevîliği, İSAM yay., İstanbul 2000, s.82-84; İsa Doğan, Türklük ve Alevîlik, Samsun 1997, s.182-183.

19Bkz. Faik Bulut, Ali’siz Alevîlik, Berfin yay. İstanbul 1998, s.431-491.

20Iréne Mélikoff, Hacı Bektâş, Çev. Turan Alptekin, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul 2004, s.236, 334; Iréne Mélikoff, “Anadolu’da Heterodoks İslam”, Yabancı Araştırmacılar Gözüyle Alevîlik, (Çev. İlhan Cem Erseven, Ant Yay. İstanbul 1997, s. 48, 52

21Iréne Mélikoff, Hacı Bektâş, s.341.

22Abdulbâkî Gölpınarlı, Alevî Bektâşî Nefesleri, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1992, s. 203.

23Birdoğan, İttihat-Terakki’nin Alevîlik-Bektaşilik Araştırması, s. 149.

(9)

İmanın Tanımı

Hacı Bektaş Veli, yüce Allah’a şeriat, tarikat, marifet ve hakikat olmak üzere dört kapı ve bunlara ait kırk makamla erişilebileceğini söyler. Ona göre şeriatın ilk makamı iman getirmektir. Hacı Bektaş Veli’nin açık bir iman tanımına rast- lamadık. Fakat açıklamalarından hareketle onun imanı “iman esaslarını gönül- den tasdik etmek ve dil ile ikrar etmek” olarak tanımladığını söylemek yanlış olmaz. Bu hususta o, şöyle demektedir:

“Ama hangi insan ki imanın ten üzere olduğunu söylerse, hata eder. İmanın can üzere olduğunu söylerse de hatadır. Şöyle bilmek gerekir ki ârifler katında iman akıl üzeredir. Fakat herkesçe bilinen, imanın dil ve gönül üzere olduğu- dur. Kim Çalap Tanrı’ya gönülden tanıklık yapmazsa, mutlak kafirdir. ‘…ve onlar deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir. ’24Öte yandan diliyle tanıklık yapıp da gönlü ile inanmazsa münafıktır. Cehennemin en alt tabakasında olur: Şüphesiz ki münafıklar cehennemin en alt tabakasında olacaklar. ”25

Şu halde Hacı Bektaş Veli, bedenin dış görünümünü yani amelleri veya kalptekileri dışarıya farklı bir biçimde yansıtması mümkün olan sözlü şahitliği, imanın asıl unsuru olarak değerlendirmemiştir. Metinde yer alan “gönülden tanıklık etmek” ifadesi bize göre, gönülden yapılan tasdikin dil ile doğru bir şekilde ifade edilmesidir. Öyleyse Hacı Bektaş, imanın asıl unsurunu “gönülden tasdik” olarak görmekte fakat inancın dil ile ikrar edilmesini gerekli görmekte- dir. Bu veriler ışığında Hacı Bektaş Veli’nin imanı “kalp ile tasdik dil ile ikrar”

olarak açıklayan Hanefî veya asıl unsurun tasdik olduğunu söyleyen Mâturîdî geleneğine yakın olduğunu söylemek mümkündür.

1. 2. İmanın Aklın Desteği ve Kontrolünde Olması

Hacı Bektaş Veli iman ile akıl arasında sıkı bir ilişki kurmuş, imanın oluşu- mu ve tehlikelerden muhafaza edilmesi için aklın lüzumu üzerinde durmuştur.

Bu hususta şöyle denektedir:

“…Şimdi şu da bilinmelidir ki Rahman’ın aslı iman, Şeytan’ın aslı ise şüphe- dir. Fakat imana şüphe katmak güçtür. Çünkü iman akıl üzeredir; akıl sultandır ve ten içinde imanın naibidir. Sultan giderse naib nasıl durabilir? İman bir hazi- nedir; Allah’ın lanetlediği İblis bir hırsızdır. Akıl hazinedardır. O halde hazinedar giderse, hırsız hazineyi ne eder? Bir söze göre de iman, koyun; akıl çoban ve iblis kurttur. Çoban giderse kurt koyunu ne yapar? Bir söze göre de iman süt, akıl

24Araf, 7/40.

25Nisâ, 4/145.

(10)

bekçi, İblis ittir. Üçü de bir evdedir. Bekçi evden gider süt bekçisiz kalırsa, it sütü ne yapar? Şimdi ey biçare miskin! İman senin içinde başıboştur”26

Bu ifadelerden anlaşılan o ki, Hacı Bektaş Veli imanın akıl, düşünce ve bilgi üzerine kurulmasını salık veriyor. Akla dayanmayan veya onun kontrolünde olmayan imanın her zaman birtakım sapmalara maruz kalabileceğini ifade edi- yor ki bu görüş kanaatimizce Kur’an ve sahih hadislerden de destek alan bir görüştür.

1. 3. İmanın Şatları

Araştırmacılardan bir kısmı, İslâmî telâkkilere uygun olarak, Hacı Bektaş Veli’nin “âmentü esasları” veya “iman esasları” olarak ifade edilen altı iman esasını kabul ettiğini belirtir. 27 Bazı yazarlar ise, iman esaslarında Alevi- Bektaşilerin Sünni-Hanefî kesimle aynı yorumları paylaştıklarını fakat sadece kaza-kader konusunda farklı bir anlayışı, Mutezilenin tesirinde kalmış Şii- İmâmiyye’nin adalet görüşünü benimsediklerini belirtir.28

Hacı Bektaş Veli, Makâlât adlı eserlerinde imanın şartlarını açıklamıştır. Fa- kat farklı kişilerce yapılan tahkiklerde bir ayrıntı göze çarpmaktadır. Esat Co- şan’ın yaptığı tahkikli neşirde imanın şartları “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlere ve ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır” şeklinde altı iman esasına yer verilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı- nın yayınladığı nüshada ise “kadere iman” yer almamıştır.29

Bu husus tahkik edilmeye ve aydınlatılmaya muhtaçtır.30Fakat en azından, farklı neşirlerdeki ortak noktayı esas alarak, Hacı Bektaş Veli’nin “Allah’a, me- leklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe” iman etmeyi, imanın şartları olarak kabul ettiğini söylenebilir. Kur’an-ı Kerim de bu beş iman esasına inanılması emredilmektedir.31Kur’an ve Cibril hadisinde yer almış olsa da kader kavramı ve dolayısıyla kadere imanın mahiyeti hakkında bir takım farklı fikirler mevcuttur.

26Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 11.

27Cengiz Gündoğdu, Hacı Bektâş-ı Velî, Aktif Yay., Ankara 2007, s.168

28Fığlalı, Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik, s.284.

29Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s.10; Hacı Bektaş Velî, Makâlât, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2007, s.68

30Şayet Hacı Bektaş-ı Velî’nin Hanefî-Mâturîdî geleneğine sahip olduğu yönündeki tespitler doğru ise, onun kadere imanı benimsemiş olduğu muhtemeldir. Zira Horasan bölgesinde Ha- nefî-Maturîdî geleneğinin yaygın olması ve Hacı Bektaş-ı Velî’nin yaşadığı dönemde Anadolu üzerinde henüz Şiilik etkisinin sınırlı oluşu da bu ihtimali güçlendirir.

314.Nisa, 136: “Ey iman edenler ! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz . Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamber- lerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyla sapıtmıştır.”

(11)

2. Hacı Bektaş’ın Ahlâk Anlayışı

İman konusunda gördüğümüz farklı iki manzarayı, ahlak konusunda da görmek mümkündür. Bektaşilerin yahut Alevilerin ahlaki kayıtsızlıkla itham edildikleri32ve bu zümreler üzerine atılan birtakım iftiraların bulunduğu bilin- mektedir. Bunların tamamen asılsız olduğu artık gün yüzüne çıkmıştır. Zira bu hususta araştırma yapanların hemen tamamı, Bektâşî-Alevî topluluğun yüksek bir ahlaki duyarlılığa sahip olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir.

Bununla birlikte bu kesimde İslam’ın bazı helal ve haramları ile ibadetlere karşı bir kayıtsızlık veya duyarsızlığın bulunduğu yönünde birtakım değerlen- dirmeler de vardır.33Kimi yazarlar, Alevî-Bektaşîlerde rakı ve şarap gibi alkollü içkilerin yasaklanmadığını, bazı bölgelerde haşhaş kullanıldığını söylemektedir- ler.34Alevîleri, Bektaşîlik içinde gören Mélikoff’a göre Alevîler, hiçbir mezhep biçimine bağlı değillerdir. Ne abdest alıp beş vakit namaz kılarlar, ne Ramazan orucu tutarlar, ne de Mekke’yi ziyaret ederler. 35 Bir başka yazar Alevî- Bektaşîlerin, bâtinî inançları benimsedikleri için namaz, oruç, hac gibi dinî kayıtlardan kurtulduklarını söyler.36Yine onların, haramlığı sağlam ayetlerle saptanmış olan bütün yasakları da helal saydıkları söylenir.37

Bu farklı değerlendirmeleri belirlediğimiz usul gereğince öncelikle Hacı Bektâş’ın kendi eserlerine müracaat ederek bir sonuca bağlayabiliriz. Hacı Bek- taş Veli’nin Makalat’ta “dört kapı kırk makam” olarak ortaya koyduğu sistem incelendiğinde, İslam’ın ahlak ve ibadet nizamının, bu sistemin tümüne hâkim olduğu rahatlıkla görülebilir.

Hacı Bektâş’ın, ahlak sistemi hakkında genel bir tespit yapmamız gerekirse, o öncelikle iyi ve kötünün belirlenmesinde akıl ve nakli iki temel kaynak olarak almaktadır. O “Akıl, yeryüzünde Tanrı Teâlâ’nın terazisidir. Yeryüzünde akıl ölçüsünden iyi bir şey yoktur. Çünkü her iyi şeyi bilen ve buyuran akıldır. ”38 demek suretiyle ahlak felsefesi açısından çok önemi haiz bir fikir beyan etmiştir.

Anlaşılan o ki bu hususta Hacı Bektâş, aklı ahlakta ölçü olarak alan Maturidi geleneğini takip etmiştir. Bununla birlikte o aklı şaşmaz bir kaynak olarak değil, Maturidi gibi, beşeri zaaflara maruz kalabildiği için yanılabilen bir kaynak ola- rak değerlendirmiştir. Şöyle der:

32Savaş, XVI. Asırda Anadolu’da Alevîlik, s.48 vd.

33Öztürk, Tarihi Boyunca Bektâşilik, s.179.

34Mélikoff, “Anadolu’da Heterodoks İslam”, s. 48.

35Mélikoff, “Anadolu’da Heterodoks İslam”, s. 48.

36Gölpınarlı, Alevî Bektâşî Nefesleri, s. 203.

37Baki Öz, Alevîlikle İlgili Osmanlı Belgeleri, Can yay., İstanbul 1997., s.118.

38Hacı Bektaş Velî, Makâlât , 59.

(12)

“Vücutta bir akıl ve bir de heva vardır. Aklın da hevanın da elli beş askeri var. Fakat akıl askeri; düzen ve temkinde (emri bi’lma’rûf ve nehy ale’l- münker)dir. Aklın subaşısı ilhamdır; hevanın subaşısı ise vesvesedir. Bu ikisi her gün savaşırlar. Her ne zaman ki akıl askeri heva askerini yenerse; o ten ve can yaradan katında aziz olur. Ne zaman ki-Allah göstermesin- heva askeri akıl aske- rini yenerse; o ten ve o can yaradan katında hor olur. ”39

Şu halde Hacı Bektaş Veli, aklın iyi ve kötüyü bilmede önemli bir role sahip olduğunu belirtmekle birlikte, aklın kötü arzuların etkisinde kalabileceğini ve dolayısıyla yanılabileceğini de söylemiş olmaktadır.

Öte yandan Kur’an ve sünnet, Hacı Bektaş Veli’nin ahlaki sisteminin en önemli diğer iki kaynağıdır. Makâlât’ı bu açıdan değerlendirdiğimizde, neredey- se orada yer alan her hüküm ve görüşün Kur’an ve sünnetle temellendirilmiş olduğunu görürüz.

Netice olarak Hacı Bektaş, akıl ile Allah’ın emir ve yasaklarını iyi ve kötüyü belirleyen; başka bir ifade ile tutum ve davranışları belirlemede otorite kabul eden bir anlayışa sahiptir. Onun ahlaki sisteminde yer alan faziletleri, bireysel ve toplumsal açılardan ele alabiliriz.

2. 1. Bireysel Faziletler

Hacı Bektaş Veli’nin “dört kapı, kırk makam” şeklinde ortaya koyduğu dinî- tasavvufî ahlakî sistem, en genel manası ile insanı dünya ve âhirette mutlu kılmayı amaçlayan ve bu amaca ulaşması için ona birtakım ferdi ve sosyal erdemleri ka- zandırmak isteyen bir sisteme sahiptir. “Kâmil insan-fâzıl toplum” idealine yöne- lik bu davranış ve öneriler paketi, dinî-tasavvufi ve ahlaki bir muhteva taşımakta olup her dönem ve çağda örnek alınabilecek bir niteliğe sahiptir.40

Diğer tarikatların çoğunda olduğu gibi Bektaşîliğin hedefi de öncelikle “in- san-ı kâmil”i yani olgun insanı ortaya çıkarmaktır. Tasavvufî literatürle ifade edilecek olursa, Bektaşîlik avamdan insan-ı kamile doğru bir seyir takip eder. O aşamada artık “insan-ı kâmilin ruhunu, gönlünü temizlemiş olması, sevgiliden gayri her şeyi (mâsivâ) gönlünden çıkarması, benlikten kurtulması, nefsine ege- men olması gerekir. Bu ise aşk, tarikat ve mürşid ile olacaktır.41

Hacı Bektaş Veli’nin ahlak anlayışının en önemli özelliklerinden biri de, ah- laki bakımdan zahirle batının; iç ile dışın veya yapılan iyi eylemlerle onlara ait niyetin uyumlu olması ilkesidir. Buna göre insan önce, ahlaki erdemleri kendi özünde içselleştirmelidir. Bu olmadığı sürece zahiren yapılan işlerin bir değeri yoktur. Kişi önce kendi içini temizlemeli ki, dış temizliği bir anlama gelebilsin.

39Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 42.

40Cengiz Gündoğdu, Hacı Bektâş-ı Velî, s.161.

41Bedri Noyan Dedebaba, Bütün Yönleriyle Bektâşilik ve Alevîlik, Ardıç Yay., İstanbul 1999, II,146.

(13)

O, bu düşüncesini ifade etmek için, içkiyle dolu kap örneğini verir. Ona göre, içkiyle dolu olan bir kabın ağzı kapatılıp denize atılsa ve dışı bu suretle on yıl süreyle yıkansa bile, yine de içi pis olarak kalacaktır.42Hacı Bektaş Veli bu örnekle, insanın öncelikle içindeki kötü ahlaktan arınması gerektiğini; aksi hal- de zahiri temizliğin yahut öze ulaşmayıp kabukta kalan güzelliğin makbul ol- madığını söyler. Bu hususta şöyle der:

“Vay sana ki, içinde kibir ve hased (kıskançlık), cimrilik, düşmanlık, tamah, öfke, gıybet, kahkaha (şamata) ve maskaralık ile bunlar gibi nice şeytan fiili varsa, suyla yıkanıp nasıl arınacaksın? Şayet böyleyse hakikaten bil ki arınamazsın. ”43

Öyle anlaşılıyor ki Hacı Bektaşî Velî, İslam’ın özü ile şeklinin bütünleşmesini görmek istemektedir. Sadece şekle bağlı olup, özü ihmal etmek ona göre doğru değildir.44Buna mukabil, Hacı Bektaş’ın bu düşünceleri asla, zahiri temizliğin veya ibadetlerin önemsiz olduğu manasına gelmez. Zira o, cenabetlik halinde yıkanıp temizlenmeyi, temiz yemeyi ve temiz giyinmeyi; ayrıca namaz, zekat, hac, oruç gibi ibadetleri şeriatın mutlaka yerine getirilmesi gereken makamları arasında saymaktadır.45Fakat o bu temizlik ve ibadetleri yaparken, özellikle iç ile dışın, zahirle batının ahlaki uyumluluğa sahip olmasını istemektedir.

Hacı Betaş-ı Velî, öncelikle niyetin düzeltilmesini ve yapılan kötülüklerden uzaklaşmayı sistemin başına koymuştur. Bunun için o kurduğu sistemin devamı olan tarikat makamının hemen başlarında kulun kötü hallerinden vazgeçip Allah’a samimi bir şekilde tövbe etmesi gerektiğini söylemektedir. Kötü arzularına karşı nefis mücadelesinde olgunlaşıp pişmek, hizmet etmek, kötülüklerden uzak kalmak, Allah’tan korkmak ve yapılan hataları telafi edebilmek için Allah’ın rahmetinden ümit kesmemek gibi tarikat makamları insanı-ı kamil olma yönünde kişiyi olgunlaş- tıran aşamalar olarak görünmektedir.46

Yine marifet ve hakikat makamlarında da ahlaki olgunlaşmanın sürdüğü gö- rülür. “Edep, korku, perhizkârlık, sabır ve kanaat, utanma ve cömertlik, ilim, miskinlik, marifet ve kendini bilmek” şeklinde sıralanan marifet makamlarının çoğunluğu da yine insan-ı kamil olma yolunda kişiyi olgunlaştıran ve Hakka yaklaştıran ahlaki erdemlerden oluşmaktadır.47Yine hakikat makamlarından, alçak gönüllülüğü ifade eden toprak olmak, güvenilir olmayı içeren “dünyada

42Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 7.

43Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 6.

44Mehmet Aydın, “Hacı Bektaş Velî’de Dinî Boyut”, Millî Bütünlüğümüz ve Hacı Bektaş Velî, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay Anakara 1997, s.30.

45Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 13-14.

46Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 15-18.

47Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 19.

(14)

yaratılmış bütün nesnelerin kendisinden emin olması, ”48biçiminde belirtilen hususlar da yine bu yolda ferdi olgunlaştıran ahlaki faziletlerdir.

Hacı Bektaş Veli’den sonra onun adına kurulan Bektaşilik tarikatında da bu ahlaki ilklere son derece önem verildiği görülmektedir. Örneğin bu tarikata girmek isteyen kişi, ikrar vermeden önce gusledip traş olur. Daha sonra rehberi kendisine tarikat abdesti aldırır. Abdest esnasında her bir azanın geçmişte işle- dikleri günahlardan tövbe edilir. Bundan sonra günahlardan uzak durması için dua edilir. Sonunda tarikata giren Talibe Mürşidi şu duayı okur:

“Ey talip! Yalan söyleme. Gıybet etme. Şehvetperest olma. Kibir ve kin tut- ma. Buğz, inat ve haset eyleme. Gördüğünü ört. Görmediğini söyleme. Elinle koymadığın şeye el sunma. Elinin ermediği yere el uzatma. Sözünün geçmediği yerde söz söyleme. İbret ile bak, hilm ile söyle. Küçüğe izzet, büyüğe hizmet eyle. İkrarını saf kıl, Hakk’ı üzerinde mevcut bil. Erenlerin her sırrına agâh ol.

Nefsine ârif ol ki hakkı bilesin. Özünü tarikatta saf ve sabitkadem eyle. Hakikat ve marifeti üzerinde toplayıp kâmil insan ol. Mürşidin Muhammed, Rehberin Ali, güruhun Nâcî, Pirin Hacı Bektaş Veli’dir. Huu!. Dost!. . .49

Bektaşîlere göre, varlık, benlik, gösteriş, büyüklenmek, herkesi hor görmek, tamahkârlık, iyiliği başa kakmak, haddini bilmemek gibi şeyler tamamıyla kö- tüdür ve tarikat ehline yaraşmaz. Tarikat ehli eli açık, gözü toktur; kötülüğü iyilikle karşılar, kendisini herkesten aşağı görür, kardeşlerinin hayrına koşar, açı doyurur, susuzu kandırır onlara can-baş verir. Bir üzüm tanesi bile ezilir de kırk kişiye sunulur. Bir lokma bile bin kişiye bölünür. Tarikat yolunda benlik-senlik yoktur, dirlik birlik vardır.50Tek kelimeyle “Bektaşî olmak, övülmeye değer yüksek ahlak sahibi olmaya dayanır. ”51

Bu ahlaki erdemlerle olgunlaşan insan, bu faziletleri aynı zamanda çevresine ve yaşadığı topluma da yansıtır.

2. 2. Sosyal Faziletler

İnsanın en belirgin özelliklerinden biri de toplum içinde yaşamasıdır. Sosyal hayat insan için bir çeşit mecburiyettir. Çünkü insanlar, yalnız başına yaşayacak güçte değillerdir. Bu sebeple toplum hayatını devam ettirebilmek için birbirle- riyle olan münasebetlerini iyi bir şekilde düzenlemek zorundadırlar.52Toplum hayatını düzenleyen hukuk, sosyal ahlak kuralları, örf ve adetler gibi yazılı veya sözlü kurallar mevcuttur. Hacı Bektaş Veli’nin dört kapı kırk makam içerisinde

48Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 20.

49Abdulkadir Sezgin, Hacı Bektâş-ı Velî ve Bektâşîlik, Sezgin Neşriyat, İstanbul 1990, s. 178-179.

50Gölpınarlı, Alevî Bektâşî Nefesleri, s. 127.

51Muhammed Süreyya, Tarikat-ı Aliyye-i Bektâşiyye, Sadeleştiren: Ahmet Gürtaş, TDV yay. Ankara 1995, s. 21

52Erol Güngör, Ahlak Psikolojisi ve Sosyal Ahlak, Ötüken Yay. İstanbul 2000, s.99

(15)

belirtmiş olduğu dinî tasavvufî ahlaki sistem aynı zamanda toplumsal boyutu olan kurallar bütünüdür. Ancak onların içerisinden bazıları özellikle toplumsal hayatı daha yakından ilgilendirmektedir.

Hacı Bektaş Veli, şeriatın üçüncü makamında “seferberlik olunca kaçmayıp düşmana karşı gelmek” şeklinde belirttiği bir önemli ilkeyle, toplumun hayati- yetini devam ettirmede çok önemli olan vatan savunmasına değinmiştir. Hacı Bektaş yine “sünnet ve cemaat ehlinden olmak” şeklinde belirlediği makamı

“Cemaatle kılınan namaz, yalnız başına kılınan namazdan yirmi yedi defa daha faziletli olur. ” hadisiyle delillendirmekle ibadetin toplumsal boyutuna dikkat çekmiştir. Keza o, “İçinizden insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek, kötülük- ten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. ”53ayetini hatırlatarak “iyiliği emredip, yaramaz işlerden sakındırmak” ilkesini şeriat makamlarından biri olarak saymış- tır.54Hacı Bektaş Veli, “Topluluk ancak haklı beraberlikle ayakta durabilir. ”55 Demek suretiyle, topluma birlik ve dirlik kazandıracak önemli sosyal erdemlerin kazandırılmasını amaçlamıştır.

İnsanlar arası ilişkilerde Hacı Bektaş Veli’nin önemsediği ilklerden biri de, öncelikle başkalarına zarar vermemek, yapılan kötülüklere dahi iyilikle karşılık vermektir. O, şöyle demiştir:

“Bilge kişi (hakîm) odur ki, din ve dünya işlerinde kardeşlerine sıkıntı ver- mez. Uygunsuz şeylerden sakınarak kendi nefsine sıkıntı verir”.56“İyiliğe karşı kötülük, hayvanlıktır; kötülüğe karşı iyilik insanlıktır. ”57

Tarikat makamları arasında sayılan “hizmet etmek”, “makam sahibi, cemaat sahibi, nasihat sahibi ve muhabbet sahibi” olmak gibi hususlar da, yine toplum- sal hayatı destekleyen unsurlardandır.58Hakikat kapısının makamları arasında saydığı “toprak olmak, yetmiş iki milleti ayıplamamak, elinden geleni esirge- memek, dünyada yaratılmış bütün nesnelerin kendisinden emin olması”59gibi ahlaki ilkeler toplumsal hayatı sevgi ve güven esasına dayandıran çok önemli sosyal faziletlerdir. Böylece o, insanlara karşı alçak gönüllü davranmayı, her türlü ayırımcılığı ve ötelemeyi terk etmeyi, insanlara elinden geldiğince yardım etmeyi, hiçbir varlığa haksız yere zarar vermemeyi öğütlemiştir.

Hacı Bektaş’tan sonra da bu erdemlerin yaşatıldığı görülmektedir. Bütün bu ilkeler Bektaşîler arasında öncelikle başkasına; hatta hiçbir canlıya zarar verme-

53Al-i İmran, 3/104.

54Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 13-14.

55Hacı Bektâş-ı Velî, Makâlât-ı Gaybiyye, vr. 5a , s.9 Aktaran: Gündoğdu, Hacı Bektâş-ı Velî, s. 231

56Hacı Bektaş Veli, Fevâid (Yararlı Öğütler), Haz:Baki Öz., Can Yay., İstanbul 1996, s.51

57Hacı Bektaş Veli, Fevâid (Yararlı Öğütler), s.81

58Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 17-18

59Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 20

(16)

mek esasına dayandırılmış60ve “eline, diline, beline sahip ol” şeklinde formüle edilmiştir.61

Netice olarak Hacı Bektaş Veli’nin dinî tasavvufi ahlaki sistemi, insanı hem ferdi hem de sosyal bakımdan olgunlaştıran erdemlerden oluşmaktadır. Bir bütün olarak düşünüldüğünde o, dikey ve yatay ilişkiler ağının tamamını göz önüne alan bir sistematiğe sahiptir. Aşağıdaki sözleri adeta bu düşüncesini özet- ler gibidir:

“Tanrıya karşı doğruluk, halka karşı insaf, büyüklere hizmet, el altındakilere sevecenlik, düşmanlara yumuşaklık, dostlara sevgi (vefa), nefsine düzen, dervişlere cömertlik, bilginlere alçak gönüllülük, cahillere suskunlukla görün. ”62

3. Hacı Bektaş Veli’de İman-Ahlak İlişkisi

Hacı Bektaş Veli’yi özgün kılan şeylerden biri de, iman ile ahlak arasında kurduğu ilişkiye özel bir önem vermiş olmasıdır. Önemle belirtilmelidir ki Hacı Bektaş Veli, genelde her bakımdan tutarlı ve çelişkisiz bir hayatın inşasına önem vermektedir. O, dört kapı ve kırk makam şeklinde belirttiği dinî-ahlaki- tasavvufî sisteminin birbirini tamamladığını, bunların tamamının yapılması halinde ancak çizilen “Çalap Tanrı’ya ulaşma” hedefinin gerçekleşebileceğini söylemektedir. Bu hususta şöyle demektedir:

“Kırık makam budur ve biz onu ifade ettik. Eğer sen de hemen bilirsen (öğ- renirsen) iyidir. Eğer bu kırk makamın birisi eksik olursa, hakikat tamam ol- maz; çünkü şartı eksik olur. Meselâ, bir kişi diliyle iman etse ve gönlüyle etme- se, zekâtı tam vermese, hacca giderken yoldan geri dönse, Tanrı Teâlâ’nın hü- kümlerinden birini batıl saysa ve Muhammed Mustafa’yı inkâr etse, Hz. Mu- hammed’in sahabelerinden birini haksız bilse, işlediği bütün ameller heba olur… İşte aziz kardeşim bu kırk makamın hiçbirisi eksik olmamalı. Çünkü kırk makamdan hiçbir nesne eksik değildir”.63

Şu halde Hacı Bektaş Veli, şeriat, tarikat, marifet ve hakikat arasında tam bir uyumun olması gerektiğini söylemektedir. Bu aynı zamanda imanla, ahlak ve emelin de uyumunu gerektirir. O, konuyu daha yakından ele alarak bütün iman esaslarıyla onların gereği olan ahlaki davranışlar arasında sıkı bir ilişki kurar.

Mesela o, Tanrı’ya inanmanın ama aynı zamanda onun emir ve yasaklarına kayıtsız kalmanın çelişik olduğunu söyleyerek şöyle demektedir: “Şimdi Çalap Tanrı’ya inanmak, buyruğunu tutmak, sakının dediğinden sakınmak, imandır.

60Gölpınarlı, Alevî Bektâşî Nefesleri, s. 126.

61Sofuoğlu ve Diğ., Alevîlik Bektâşîlik Tartışmaları, s.112.

62Hacı Bektaş Veli, Fevâid (Yararlı Öğütler), s.60.

63Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 20-21

(17)

Tanrı Tebâreke ve Teâlâ’nın buyruğunu tutmayıp sakın dediğinden sakınma- mak Tanrı’ya inanmamaktır. ”64

Böylece Hacı Bektaş Veli, Allah’a inanıyorum diyen bir kişinin, bu inancın gereği olarak onun emir ve yasaklarını amellerine ve ahlaki davranışlarına yan- sıtması gerektiğini söylemektedir.

Yine o, meleklere imanın da ahlaki davranışlara yansıması gerektiğini belirt- miştir: Şöyle der: “Tanrının meleklerine inanmak imandır. Şimdi azizim, her bir kişiyi üç yüz altmış melek korur. Bunca melekler arasında edepsizlik edersin de, senin gibi kişi arasında edepsizlik etmezsin. Hani nerde kaldı meleklere inanmış olduğun?”65

Hacı Bektaş Veli, kitaplara imanla-ahlaki davranışlar arasındaki ilişkiyi de şöyle izah etmektedir: “Tanrının Kur’an’ına ve diğer kitaplarına inanmak da imandır. Şimdi için; kibir, haset, cimrilik, tamah, öfke, gıybet, kahkaha, şamata ve maskaralıklarla doludur. Şimdi azizim! Hangi kitapta bunlardan birisinin iman ehlinin içinde olacağı buyrulur? Nerde kaldı; (Tanrı’nın) kitaplarına ve tebliğlerine inandığın?”66

Peygamberlerinin yapmış olduğu küçük hataların bile Tanrı tarafından yüz- lerine vurduğunu belirten Hacı Bektaş Veli, adeta hesaba çekilmeyecekmiş gibi fuzuli işler peşinde koşmanın, peygamberlere iman esasıyla aykırılık teşkil etti- ğini vurgulamıştır.67

Hacı Bektaş Veli, ahlaklı olmanın ahirete imanla ilişkisini de şu şekilde izah etmektedir: “Ey Müminler! Kıyamete inanmak, böyle sizin gibi inanmak değil- dir. Zira siz haram ve helal ne bulursanız giyinir; donanır, haksız yere nimetler yiyip beslenirsiniz. İşte bu inanmak mıdır ki siz inanmış olacaksınız?”68

Gönlü büyük bir şehre benzeten Hacı Bektaş Veli, bu şehirde biri rahmani diğeri şeytani olan iki sultan bulunduğunu söyler. Onun izahına göre, Rahmani sultan akıl, naibi iman ve subaşısı miskinliktir.69Şeytânî sultan İblis olup, naibi nefs, subaşıları kibir, hased, cimrilik, açgözlülük, öfke, gıybet, kahkaha ve mas- karalıktır.70Anlatımını sembolle süsleyen Hacı Bektaş, korku, nefsi aşırı istek- lerden muhafaza (perhizkârlık), sabır, hayâ, cömertlik, dinginlik (miskinlik), ilim, can ve akıl gibi erdem ve faziletlerin iman askerlerinin komutanları oldu-

64Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s.11

65Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s.11.

66Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s.11.

67Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s.12

68Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s.12

69Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s.23.

70Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 31.

(18)

ğunu, bunlar eksik olduğu zaman imanın da dürüst olamayacağını belirtir.71 Keza o, maskaralık, kahkaha, gıybet, öfke, açgözlülük, cimrilik, hased, kibir, ten, heva, nefis ve İblis gibi kötülük unsurlarının, marifet ve imanın düşmanları olduğunu ve kişiyi Allah sevgisinden uzaklaştırabileceğini belirtir.72

Bu veriler dikkate alındığında Hacı Bektaş Veli’nin düşüce sisteminde iman- la ahlak arasında; başka bir açıdan imanla-amel arasında sıkı bir ilişki bulundu- ğu söylemek mümkündür. O, imanla birlikte iyilikleri terk edip kötülükler peşinde koşmanın ahlaki açıdan büyük bir çelişki doğurduğunu vurgulamakta- dır. Buna rağmen o, günahkârları iman dairesinin dışına iten Harici veya Mute- zilî bir anlayışa da sahip değildir. Zira O “Muhakkak ki Allah kendisine ortak koşulmasını affetmez; bunun dışındaki günahları dilediği kimseye bağışlar. ” ayeti- ni hatırlatarak, amelin imandan ayrı olduğunu ve günahın insanın küfrüne hükmetmek için yeterli bir neden olmadığını açıkça belirtmiştir. Fakat o yine de imanla amel arasında, başka bir deyişle mümin olmakla ahlaklı olmak arasında sıkı bir ilişki kurmuştur.

SONUÇ

Kur’ân-ı Kerim’i, sahih sünneti ve aklı selimi din ve ahlak alanında doğruya ulaşmanın kaynakları olarak gören Hacı Bektaş Veli, iman ve ahlak anlayışını da bu kaynaklara dayandırmıştır. İmanı inanç esaslarını “tasdik ve ikrar” olarak anlayan Hacı Bektaş Veli, imanın oluşumunda ve sürdürülmesinde aklın rolüne dikkat çekmiştir. O, akıl tarafından kontrol edilmeyen imanın daima birtakım tehlikelere maruz kalacağını belirtmiştir. Önerdiği sistem içindeki ahlaki erdem- ler, insanı ahlaki bakımdan aşama aşama olgunlaştıran bir örgüye sahiptir. Bu erdemler kişinin önce kendisine, sonra Tanrısına, başka insanlara hatta canlı ve cansız bütün varlıklara karşı sorumlu, yaratıklara karşı adaletli, merhametli ve iyiliksever bir insan olmasını hedeflemektedir.

Hacı Bektaş Veli’nin fonksiyonel bir iman anlayışına sahip olduğu anlaşıl- maktadır. O, günahkâr kimseleri inançsız kişiler olarak görmemiştir. Buna kar- şılık o, imanla ahlak veya iman ile ibadet arasında sıkı bir ilişki kurmuştur. Hacı Bektaş, iman eden bir kimsenin bunun gereği olan ahlaki erdemleri davranışla- rına yansıtması gerektiğini söylemiştir. O, inanıyorum dediği halde, bu imanın gereklerini yerine getirmeyen kimsenin ahlaki açıdan büyük bir çelişki içinde olduğunu belirtmiştir. Bu husustaki düşüncelerini özetle “iç ile dışın”, “zahir ile batının”, “iman ile amelin” uyumu, olarak ifade edebiliriz.

Günümüzün en büyük sorunlarından birinin ahlaki yozlaşma olduğu bilinen bir husustur. Modern ahlak anlayışı maalesef, ahlaki ve dinî kayıtlardan arınmış,

71Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 32

72Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 32.

(19)

yalnızca kendini düşünen; çıkar ve hazza odaklanmış bir insan modeli doğur- muştur. Hacı Bektaş Veli’nin iman ve ahlak anlayışı, bu modelin yarattığı so- runların çözümünde yeni bir ışık, yeni bir nefes olabilecek ve hayatımıza yeni- den taşınması gereken bir anlayış olarak görünmektedir.

KAYNAKÇA

Aydın, Mehmet, “Hacı Bektaş Veli’de Dinî Boyut”, Millî Bütünlüğümüz ve Hacı Bektaş Veli, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay Anakara 1997, s. 30.

Baha Said Bey, Türkiye’de Elevî-Bektâşî, Ahi ve Nusayri Zümreler, Haz: İsmail Görkem, Kültür Bakanlığı yay. , Ankara 2000.

Birdoğan, Nejat, İttihat-Terakki’nin Alevîlik-Bektaşilik Araştırması, (Baha Sait Bey), Berfin yay. İstanbul 1995.

Doğan, İsa, Türklük ve Alevîlik, Samsun 1997.

Eröz, Mehmet, Türkiye’de Alevîlik Bektâşîlik, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1990.

_____, Eski Türk Dinî ve Alevîlik Bektâşîlik, Türk Dünyası Araştırma Vakfı Yay. İstanbul 1992.

Bulut, Faik, Ali’siz Alevîlik, Berfin yay. İstanbul 1998

Fığlalı, Ethem Ruhi, “Hünkâr Hacı Bektaş Veli”, Millî Bütünlüğümüz ve Hacı Bektaş Veli, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay. Anakar 1997.

_____, Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik, Selçuk yay. , Anakara 1990.

Gölpınarlı, Abdulbâkî, Alevî Bektâşî Nefesleri, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1992.

_____, Menakıb-ı Hacı Bektaş Veli, İnkılap Kitabevi, İstanbul 1958.

Gündoğdu, Cengiz, Hacı Bektaş Veli, Aktif Yay. , Ankara 2007.

Güngör, Erol, Ahlak Psikolojisi ve Sosyal Ahlak, Ötüken Yay. İstanbul 2000.

Hacı Bektaş Veli, Fevâid (Yararlı Öğütler), Haz: Baki Öz. , Can Yay. , İstanbul 1996 _____, Makâlât, Tahkik: Esat Coşan, Sad. Hüseyin Özbay, Kültür Bakanlığı

Yay. , Ankara 1990

_____, Makâlât, Türkiye Diyanet Vakfı Yay. , Ankara 2007.

_____, Makâlât-ı Gaybiyye, vr. 5a, s. 9 Aktaran: Gündoğdu, Hacı Bektaş Veli, s. 231 Mélikoff, Iréne, “Anadolu’da Heterodoks İslam”, Yabancı Araştırmacılar Gözüy-

le Alevîlik, (Çev. İlhan Cem Erseven, Ant Yay. İstanbul 1997.

_____, Hacı Bektâş, Çev. Turan Alptekin, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul 2004.

Muhammed Süreyya, Tarikat-ı Aliyye-i Bektâşiyye, Sadeleştiren: Ahmet Gürtaş, TDV yay. Ankara 1995

Noyan Dedebaba, Bedri, Bütün Yönleriyle Bektâşilik ve Alevîlik, Ardıç Yay. , İstanbul 1999, II, 146.

(20)

Ocak, Ahmet, Alevî ve Bektâşî İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, İletişim yay. , İstanbul 2003

Öz, Baki, Alevîlikle İlgili Osmanlı Belgeleri, Can yay. , İstanbul 1997. , s. 118.

Öztürk, Yaşar Nuri, Tarihi Boyunca Bektâşilik, Yeni Boyut Yay. , İstanbul 1990 Sarıkaya, Saffet, Anadolu Alevîliğinin Tarihi Arka Planı, Ötüken Yay. İstanbul 2003 Savaş, Saim, XVI. Asırda Anadolu’da Alevîlik, Vadi Yay. , Anakara 2002.

Sezgin, Abdulkadir, Hacı Bektaş Veli ve Bektâşîlik, Sezgin Neşriyat, İstanbul 1990.

Sofuoğlu, Cemal – İlhan, Avni, Alevîlik Bektâşîlik Tartışmaları, TDV yay. An- kara 1997.

Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Vakfı, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Vakfı Yay. , Anakara 1988.

Türkdoğan, Orhan, Alevî Bektâşî Kimliği, Timaş yay. , İstanbul 1995.

Üzüm, İlyas, Günümüz Alevîliği, İSAM yay. , İstanbul 2000.

Referanslar

Benzer Belgeler

Davalılar Hüseyin Yılmaz ve Süley­ man Şahan’a işbu ilanın tebliğinden sonra mahkememizin 6.10.1997 günü saat 00.00’a ka­ dar 1994/566 esas sayılı

Şiirlerin, türküle­ rin eşliğinde bir şehri ta­ nıtmanın bilgi, ustalık ve incelik işi olduğunu h e­ men fark edersiniz.. Anadolu Kentle- ri'nin coğrafyasını

Gazetecilikte ilk dersleri rahmetli Velit Ebiizziyadan alan ben, bu meslekte sonradan ne öğrenmişsem Cevat Fehminin yardımcısı olarak öğrenmiştim.. —

[r]

Peygamber’in hicret sonrasında Medine’de kendi evinin inşası- na kadar evinde misafir olarak kaldığı ve mezarı bugün İstanbul’da kendi adı ile anılan Eyüp

Müze Müdürü Kolay, “Müzede sergilene­ cek koleksiyonu zenginleştirmek amacıyla yurtiçi ve yurtdışmdan çok çeşitli kaynaklar­ dan parçalar toplanmaya başlandı, hatta

Maksat romantik veya realist anlayışlara uygun şiir yazmak değil, maksat güzel şiir yazmaktır; güzel şiir yazmanın sırrına ermiş ve malik (mülkiyet

Bilhassa talebeden Talât E- fendinin, resmimizde görülen, Gazi tablosu ve gene talebe tarafından vücud'e getirilen mektebin bir mo. deli çok