• Sonuç bulunamadı

C. Sıtkı Tarancı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "C. Sıtkı Tarancı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

C. SITKI TARAN Cl

Biz, şairden, ilke edineceğimiz kurallar

koymasmı, g en çliği, gelecek kuşakları

aydınlatacak vaizler istemiyoruz

13 ekim 1956’da aramızdan ayrılan Cahit Sıtkı Tarancı, bilindiği gibi, bir zamanlann en sevilen ve genç kuşaklan etkileyen öncü şairlerinden- di. Hem sanatçıyı yirminci ölüm yıldönümünde anmak, hem de şiirinden günümüze kalanı araştırmak amacıyla bu sayıda yer verdiğimiz ya­ zılar şunlar: Aşağıda Taran- cı'nın düzyazı ve mektupla- nndan derlenen ve şiir -sa­ nat anlayışını ortaya koyan cümleleri; iç sayfalarımızda Adnan Binyazar’ın bir incele­ mesini ve şairle ilgili, ilk kez yayımlanan anılan bulacak­ sınız.

Şiir kelimelerle güzel şe­ killer kurm ak san atıd ır, başka bir şey değildir. Ama kelime nedir? Annedir,dost­ tur, kadehtir, hasrettir, ha yaldir, yani bir anlamı, bir çağrışımı, bir gölgesi, hatta bir rengi ve tadı olan nesnedir. Kelime insanoğ- lundan haber verir. İnsan­ oğlunu işlemek her sanatçı­ nın boynu borcudur, in­ sanoğlu dünyamn en zengin madenidir.

Bırakalım. Gorki yaşa­ dıklarım ve gördüklerini anlatsın, Proust ise hasta haliyle girip çıkabildiği yüksek sosyete hayatını bize versin. İkisi d&"kabu- lümüzdür. Ancak, bugünün sanatçısı Gorki’ye ya da Proust’a özenmesin, kendi yaşadığım ve gördüğünü söylesin ki gerçek bir sanat­ çı karşısında, bulunduğu­ muzu bilelim'. Bize sanatı bir karasevda haline getir­ miş gerçek sanatçılar, in- san-sanatçılar lâzımdır. Bu topluma ancak onlardan hayır gelebilir.

Benim istediğim şey, iç­ ten geleni en doğal, en külfetsiz dille kâğıda geçir­ mektir. Hoş, bence asıl sorun, söylemek istediğimiz şeyi kullandığımız dilin ola­ nakları içerisinde en mü­ kemmel şekilde söylemek­ tir. Mükemmeliyet ne aru­ zun, ne hecenin, ne de serbest veznin tekel altına aldığı bir nesnedir. Mükem­ meliyet, şairin kullandığı

dilden azamiyi koparması­ dır. Zaten kafiye, vezin filan hep bu mükemmeliyet isteminin emrinde çalıştık­ ları oranda gereklidirler, yoksa daima değil.

Biz, şairden hikmetler yum urtlam asını, h a y a tı­ mızda, ilke edineceğimiz ahlâk kuralları koymasını, gençliği ve gelecek kuşakla­ rı aydınlatacak yollu vaız- larda bulunmasını istemi yoruz ki! Şiirin kendisi, özü ve niteliği gereği, bu gibi şeylere tercüman olmaktan sakınır.

Şair, okuru güzel bir odada dolaştırırken, pence­ reyi işaret ederse, okur o pencerenin perdesini açma­ sını,. dışardaki manzaranın güzelliğini görmesini bilme­ lidir. Şair, akşam karanlı­ ğında, masanın üzerindeki lam bayı mı gösteriyor? Okur o lambayı yakıp du­ varlardaki, tavandaki süs­

lemeleri seçebilmelidir. İşte okur bu şiir erdemlerine sahip olmalı ki, şiir, şairle okur arasında bir el sıkış­ ma, bir kucaklaşma, bir mesaj olabilsin.

Bu kubbede baki ka­ lan bir hoş şadadır, di­ yor şair. Bu hoş sadayı

çıkarmaya çalışalım. Kuş­ kusuz, bu sadayı çıkarır­ ken, hayat tecrübelerimizi, aklarımızı, hüzünlerimizi, hayallerimizi, kırgınlıkları­ mızı söyleyeceğiz. Zaten çıkardığımız ses insan sesi olduğuna göre bu pek do­ ğaldır; fakat bir Fuzuli’yle bir Ziya Paşa’nın bu hayat tecrübelerini bize nasıl an­ lattıklarını göz önünde bu­ lundurmak şartıyla. Bu iki an latış arasındaki farkı kavradığımız gün edebî geleceğimiz garanti edilmiş demektir. Ben hoş bir şada bırakacağım diyen ve bunu bilinçle söyleyen bir genç, öteki hayat fonksiyonlarını

| da bu amaç uğrunda sefer- ! ber ederse, mesele kalma­ mıştır. Gerisi biraz da yete­ nek ve iyi rastlantılar işidir. Mallarmé gibi, hayatı bir şiir kitabında, bir ezgi demetinde özetleyebilmek- ten daha güzel ve doyurucu bir mutluluk düşünemiyo­ rum.

Halkta, halkın duyuş ve düşünüş sisteminde hayal ve teşbih (benzetme) fazla­ sıyla bile vardır. Bazen bir h ayatın realiteden daha kuvvetli bir realite olduğu cas’lar (haller) yok mudur? Bazı roman kahramanları­ nın, bazı canlı kişilerden daha réel (gerçek) olması gibi. Maksat romantik veya realist anlayışlara uygun şiir yazmak değil, maksat güzel şiir yazmaktır; güzel şiir yazmanın sırrına ermiş ve malik (mülkiyet hakla­ rında olduğu gibi) olmalı insan. Böyle hayatı tek açıdan gören şairler kaybe­ der. Şair hayata çeşitli pencerelerden bakabilmek ve her seferinde hayata yeni bakıyormuş gibi olmalı ki bakışlarındaki tazelik, ese­ rine ve dolayısıyle okura iletilebilsin.

Bir şiirin kalabilm esi için, içtenlikten, söyleyiş­ ten çok daha başka ve ancak sezilebilir erdemler de vardır. Güzel bir şairin nesini, neresini sevdiğimi ger ellikle bilemeyiz ya da ifade edemeyiz. Gerçekten de böyledir. Yalnız “dil işi” , “kelime mimarisi” olduğu­ nu hiç hatırdan çıkarma­ mak gerekir.

Şiiri bir hayat aşkı düze­ yine yükseltmek gerekir. Raslantıyla söylenmiş üç beş güzel mısra ile şair olmaya hiç birimizin ne ihtiyacımız ne de hevesimiz vardır. Bugünkü genç şair­ lerde canımı sıkan yön de budur: Şiirin hayata olan oranını henüz kavrayama­ mışlar; onu fanteziden iba­ ret sanıyorlar.

©

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

 In conclusion, the TFP modified liposomal oral vaccine entrapped in HCl-induced alginate gel for improvi ng the intestinal mucosal IgA have a certain capacity, and this type of

Büyük insanların prensip olarak sadece 100 üncü ö- lüm yıldönümlerini kutlayan UNESCO, Atatürk için bir is­ tisna yapmış ve 25 inci yıldö­ nümünü,

Gezegenimize çarpan göktaşları ile onlarla bağlan- tıları olan kuyrukluyıldızlar ve küçük gezegenler (as- teroitler) çoğunlukla iki gök cisminin çarpışmasın- dan

• O gün yani 10 Kasım 1953’te Ata­ türk’ün naaşı, bu çok özel fotoğraf çekildikten sonra, 15 yıl kaldığı Etnografya Müzesi’nden alınarak

Bununla beraber küresel biyoteknoloji şirketlerinin gölgesinde, GDO’lu bitkiler ve ürünlerin insan sağlığı üzerindeki uzun vadeli etkileri bilimsel

Sizler için haz›rlad›¤›m›z Uzay ‹s- tasyonunda Yaflam yaz›s›nda bu konuda merak etti¤iniz her fleyi bula- bilirsiniz.. Haz›r do¤aya ç›km›fl ve keyifli zaman

1823 den 1891 yılın a kadar süren 78 y ıllık inişli çıkışlı hayatın­ da birçok önemli m evkilere “getirilen A hm et V e fik Paşa iki defa da