• Sonuç bulunamadı

Farklı ışık kaynaklarıyla polimerize edilen rezin esaslı fissür örtücülerin suda çözünürlüğü, emilimi ve mikrosızıntı açısından değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Farklı ışık kaynaklarıyla polimerize edilen rezin esaslı fissür örtücülerin suda çözünürlüğü, emilimi ve mikrosızıntı açısından değerlendirilmesi"

Copied!
119
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

FARKLI IŞIK KAYNAKLARIYLA POLİMERİZE EDİLEN REZİN ESASLI FİSSÜR ÖRTÜCÜLERİN SUDA ÇÖZÜNÜRLÜĞÜ, EMİLİMİ VE

MİKROSIZINTI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ DOKTORA TEZİ

Dt. Serap Gülçin ÇETİN

DANIŞMAN

Prof. Dr. Fatma ATAKUL

ÇOCUK DİŞ HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI

(2)

T.C.

DİCLE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

FARKLI IŞIK KAYNAKLARIYLA POLİMERİZE EDİLEN REZİN ESASLI FİSSÜR ÖRTÜCÜLERİN SUDA ÇÖZÜNÜRLÜĞÜ, EMİLİMİ VE

MİKROSIZINTI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

DOKTORA TEZİ

Dt. Serap Gülçin ÇETİN

DANIŞMAN

Prof. Dr. Fatma ATAKUL

ÇOCUK DİŞ HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI

DİYARBAKIR 2014

Bu Doktora Tezi Dicle Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiştir.

(3)
(4)

TEŞEKKÜR

Doktora eğitimim boyunca büyük bir sabır ve titizlikle bana her konuda destek olan, bilgi ve deneyimlerini benimle paylaşarak bana her zaman yol gösteren, hayatım boyunca minnet ve şükranla anacağım çok değerli tez danışmanım ve Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr. Fatma ATAKUL’a,

Doktora eğitimim süresince kendilerinden çok şey öğrendiğim, bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım Çocuk Diş Hekimliği Anabilim Dalı’ndaki değerli hocalarıma,

Tez jüri komitemde bulunan, Mustafa Kemal Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş Hekimliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Sayın Doç. Dr. Behiye BOLGÜL’e,

Doktora eğitimim süresince birlikte çalışmaktan büyük keyif aldığım ve bana destek olan sevgili bölüm arkadaşlarıma ve diğer çalışanlarına,

Tez araştırmamızın sonuçlarının istatistiksel olarak değerlendirilmesinde emek ve sabır gösteren, Sayın Yrd. Doç. Dr. Ersin UYSAL’a,

Tez araştırmamızın gereç ve yöntem ve labaratuar aşamasında emek ve sabır gösteren, Sayın Prof. Dr. Mustafa KELLE’ye,

Tüm hayatım boyunca hedeflerime ulaşmam için en büyük destekçim olarak sevgiyle her zaman yanımda hissettiğim, bugün bulunduğum yer için onlara teşekkürü borç bildiğim, canım annem Ayten SARİHAN, canım babam Sabri SARİHAN ve kardeşlerime,

Sevgisi ve sabrı ile her zaman yanımda olan ve tezimle ilgili her türlü desteği esirgemeyen sevgili eşim Celil Can ÇETİN’e,

Ayrıca bu araştırmada yardım ve desteklerini gördüğüm ve burada isimlerini sayamadığım tüm değerli tanıdık ve dostlarıma sonsuz teşekkür ederim.

(5)

İÇİNDEKİLER

Ön Sayfalar Sayfa No Kapak

İç Kapak

Kabul ve Onay Sayfası I Teşekkür Sayfası II İçindekiler Dizini III Resimler Dizini V Şekiller DiziniVII

Tablolar Dizini VIII Grafikler Dizini IX

Simgeler ve Kısaltmalar Dizini X Türkçe Özet XII

İngilizce Özet XIV

1. Giriş ve Amaç...1

2. Genel Bilgiler...3

2.1. Diş Çürüğünün Önlenmesi...4

2.1.1. Plak Kontrolü...4

2.1.2 Beslenme Alışkanlıklarının Düzenlenmesi...5

2.1.3. Flor Kullanımı...7

2.1.3.1. Sistemik Florid Uygulama Yöntemleri...8

2.1.3.2. Topikal Florid Uygulama Yöntemleri...10

2.1.4. Fissür Örtücüler...13

2.1.4.1. Fissür Örtücü Olarak Kullanılan Materyaller...15

2.1.4.2. Fissür Örtücü Endikasyonları...21

2.2. Polimerizasyon...24

2.2.1. Polimerizasyon Teknikleri...25

2.2.2. Polimerizasyonda Kullanılan Farklı Işık Cihazları...26

2.2.2.1. Ultraviyole Işık Cihazları...27

2.2.2.2. Quartz-Tungsten-Halojen Işık Cihazları...27

(6)

2.2.2.4. Plazma Ark Işık Cihazları...29

2.2.2.5. Lazer Işık Cihazları...30

2.3. Mikrosızıntı...31

2.3.1.Mikrosızıntı Tespit Yöntemleri...32

2.3.1.1. İn Vivo Mikrosızıntı Tespit Yöntemleri...32

2.3.1.2. İn Vitro Mikrosızıntı Tespit Yöntemleri...32

2.4.Su Emilimi ve Suda Çözünürlük...38

3. Gereç ve Yöntem...39

3.1. Araştırmada Kullanılan Materyaller ...39

3.1.1. Kullanılan Fissür Örtücü Materyaller...39

3.1.2.Kullanılan Işık Cihazları...41

3.2. Yöntem...44

3.2.1. Mikrosızıntı Testleri...44

3.2.2. Su Emilimi ve Suda Çözünürlük Testleri...49

4. Bulgular...53

4.1. Mikrosızıntı Testi Bulguları...53

4.2. Su Emilimi Testi Bulguları...65

4.3. Suda Çözünürlük Testi Bulguları...69

5. Tartışma...73

6. Sonuç ve Öneriler...82

7. Kaynaklar...84

(7)

RESİMLER DİZİNİ Resim 1: Helioseal F

Resim 2: Guardian Seal™ Resim 3: Ultraseal XT Plus

Resim 4: Henry Schein HS-LED 1500 Işık Cihazı Resim 5: Monitex Blue Luxcer Halojen Işık Cihazı Resim 6: Valo LED Işık Cihazı

Resim 7: Radyometre

Resim 8: Araştırmada kullanılan yirmi yaş dişlerinin görüntüsü Resim 9: Dişlerin hazırlanması

Resim 10: Akrilik bloklar Resim 11: Çalışma grupları

Resim 12: Fissür örtücülerin uygulanma aşamaları Resim 13: Termal Siklus Cihazı

Resim 14: Tırnak cilası sürülen dişler Resim 15: %0,5’lik Bazik fuksin

Resim 16: Kesit alma cihazı Resim 17: Stereomikroskop

Resim 18: 15 mm çap ve 1 mm yüksekliğinde standart metal kalıplar Resim 19: Su Emilimi ve çözünürlük testleri için örneklerin hazırlanması Resim 20: Hassas Terazi

Resim 21: Hazırlanan örnekler Resim 22: Su banyosu

Resim 23: Helioseal F fissür örtücünün Blue Luxcer halojen Işık cihazı ile polimerize edildiği grupta gözlenen mikrosızıntı (Skor 0)

Resim 24: Guardian Seal™ fissür örtücünün Blue Luxcer halojen ışık cihazı ile polimerize edildiği grupta gözlenen mikrosızıntı (Skor 1)

Resim 25: Guardian Seal™ fissür örtücünün Blue Luxcer halojen ışık cihazı ile polimerize edildiği grupta gözlenen mikrosızıntı (Skor 2)

Resim 26: Ultraseal XT Plus fissür örtücünün Blue Luxcer halojen ışık cihazı ile polimerize edildiği grupta gözlenen mikrosızıntı (Skor 3)

(8)

Resim 28: Helioseal F Fissür örtücünün Henry Schein HS-LED 1500 ışık cihazı ile polimerize edildiği grubun SEM görüntüsü (X1000)

Resim 29: Guardian Seal™ Fissür örtücünün Henry Schein HS-LED 1500 ışık cihazı ile polimerize edildiği grubun SEM görüntüsü (X1000)

Resim 30: Ultraseal XT Plus Fissür örtücünün Henry Schein HS-LED 1500 ışık cihazı ile polimerize edildiği grubun SEM görüntüsü (X1000)

Resim 31: Helioseal F Fissür örtücünün Monitex Blue Luxcer Işık Cihazı ile polimerize edildiği grubun SEM görüntüsü (X1000)

Resim 32: Guardian Seal™ Fissür örtücünün Monitex Blue Luxcer Işık Cihazı ile polimerize edildiği grubun SEM görüntüsü (X1000)

Resim 33: Ultraseal XT Plus Fissür örtücünün Monitex Blue Luxcer Işık Cihazı ile polimerize edildiği grubun SEM görüntüsü (X1000)

Resim 34: Helioseal F Fissür örtücünün VALO LED Işık Cihazı ile polimerize edildiği grubun SEM görüntüsü (X1000)

Resim 35: Guardian Seal™ Fissür örtücünün VALO LED Işık Cihazı ile polimerize edildiği grubun SEM görüntüsü (X1000)

Resim 36: Ultraseal XT Plus Fissür örtücünün VALO LED Işık Cihazı ile polimerize edildiği grubun SEM görüntüsü (X1000)

(9)

ŞEKİLLER DİZİNİ Şekil 1: Diş çürüğünün etyolojik faktörleri

(10)

TABLOLAR DİZİNİ Tablo 1: Pratik beslenme önerileri

Tablo 2: En çok kullanılan tatlandırıcılar Tablo 3: Floridin etki mekanizması

Tablo 4: AAP'nin önerdiği sudaki florid oranlarına göre florid desteği dozları

Tablo 5: Araştırmada kullanılan fissür örtücülere ait özellikler Tablo 6: Işık cihazlarına ait özellikler

Tablo 7: Mikrosızıntı testlerine ait çalışma grupları

Tablo 8: Kullanılan Fissür örtücülerin uygulama teknikleri Tablo 9: Mikrosızıntı değerlendirme kriterleri

Tablo 10: Su Emilimi ve çözünürlük testlerine ait çalışma grupları Tablo 11: Araştırmada kullanılan örneklerin mikrosızıntı skorları Tablo 12: Mikrosızıntı testi için çoklu karşılaştırma

Tablo 13: Su Emilimi Testi Ölçüm Sonuçları

Tablo 14: Su Emilimi Testi Sonuçları İçin Tek Yönlü ANOVA sonuçları Tablo 15: Su Emilimi Testi için çoklu karşılaştırma

Tablo 16: Suda Çözünürlük Testi Ölçüm Sonuçları

Tablo 17: Suda Çözünürlük Testi Sonuçları İçin Tek Yönlü ANOVA sonuçları Tablo 18: Suda çözünürlük testi için çoklu karşılaştırma

(11)

GRAFİKLER DİZİNİ

Grafik 1: Mikrosızıntı testi için çoklu karşılaştırmanın grafiksel gösterimi Grafik 2: Su Emilimi Testi için çoklu karşılaştırmanın grafiksel gösterimi Grafik 3: Suda çözünürlük Testi İçin gruplar arası farklılığın grafiksel gösterimi

(12)

SİMGELER ve KISALTMALAR DİZİNİ MS : Mutans Streptokok

WHO : Dünya Sağlık Örgütü

APP : Amerikan Pediatri Akademisi

CPP-ACP : Kazein Fosfopeptit-Amorf Kalsiyum Fosfat CPP : Kazein fosfopeptit

ACP : Amorf Kalsiyum Fosfat

BisGMA : Bisfenol-A-Glisidil Dimetakrikat ADA : The American Dental Association CİS : Cam iyonomer siman

RMCİS : Rezin modifiye cam iyonomer siman PMKR : Poliasit modifiye kompozit rezin

Sn : Saniye Nm : Nanometre CQ : Kamforokinon mW : Miliwatt cm2 : Santimetrekare mm : Milimetre °C : Santigrat Derece UV : Ultraviyole QTH : Quartz-Tungsten-Halojen LED : Light-Emitting Diode

LASER : Light Amplification by Stimulated Emission of Radiation PAC : Plazma Ark Işık Cihazları

Ca45 : Kalsiyum I131 : İyot S35 : Kükürt Na22 : Sodyum Rb86 : Rubidyum C14 : Karbon P32 : Fosfor Mn : Manganez

(13)

µ : Mikron

cm : Santimetre

pH : Power of Hydrogen AgNO3 : Amonyak solüsyonu

SEM : Scanning Electron Microscope (Taramalı Elektron Mikroskobu) BSE-SEM : Geri saçılma elektron modunda tarama elektron mikroskobu FEI-SEM : Eş zamanlı alan emisyonu

TEM : Geçiş elektron mikroskobu

ISO TR :International Organization for Standardization (Uluslararası Standartlar Örgütü) Technical Report

mm3 : Milimetreküp

Se : Su Emilimi

: Suda Çözünürlük

M1 : Örneklerin ilk kurutulmalarından sonraki ağırlıkları

M2 : Örneklerin kurutulmalarını takiben suda 7 gün bekletildikten sonraki ağırlıkları

M3 : Örneklerin ikinci kez kurutulmalarından sonraki ağırlıkları V : Örnek hacmi

(14)

ÖZET

Farklı Işık Kaynaklarıyla Polimerize Edilen Rezin Esaslı Fissür Örtücülerin Suda Çözünürlüğü, Emilimi ve Mikrosızıntı Açısından Değerlendirilmesi

Bu araştırmada, farklı tipteki fissür örtücülerin ve bunların polimerizasyonlarında kullanılan farklı tip ışık cihazlarının in vitro olarak mikrosızıntı açısından etkileri değerlendirilmiş ayrıca su emilimi ve suda çözünürlüğü de incelenmiştir.

Araştımamızın mikrosızıntı kısmı için çeşitli sebeplerle çekilen 180 adet çürüksüz daimi insan yirmi yaş dişi kullanıldı. Hazırlama işlemlerinden sonra, örnekler her grupta 20 adet olacak şekilde rastgele 9 ana gruba ayrıldı. Fissür örtücü uygulamalarını takiben LED ve halojen ışık cihazları ile polimerizasyon sağlandı. Termal siklus işlemi ve sonrası prosedürlerin ardından, mikrosızıntı değerlendirmesi için boyama yöntemi kullanıldı ve her gruptan bir örnek seçilerek SEM’de incelendi. Elde edilen mikrosızıntı skorları Kruskal-Wallis ve Mann-Whitney U testleri kullanılarak değerlendirildi.

Araştımamızın su emilimi ve suda çözünürlük kısmında kullanılacak örnekleri elde etmek için standart metal kalıplar hazırlandı. Fissür örtücü örnekleri 9 ana grup ve her grupta 20 adet olacak şekilde hazırlandı. Bütün gruplar hassas terazide tartılarak mikrogram cinsinden “M1” değerleri elde edildikten sonra 7 gün boyunca 37°C’ de su banyosunda bekletildi. 7 gün sonra sudan çıkarılan örnekler kurutma kağıtları yardımıyla kurutularak ağırlıkları tekrar ölçüldü ve “M2” değerleri elde edildi. Sabit kütle ağırlıklarını tekrar kazanmaları için 37°C’de etüvde 24 saat bekletilen örnekler, hassas terazide bir kez daha ölçüldü ve “M3” değerleri elde edildi. Daha sonra örneklerin hacimleri; merkez çaplarına ve kalınlıklarına göre milimetreküp (mm3) cinsinden hesaplandıktan sonra, örneklerin su emilimi (Se) ve suda çözünürlük (Sç) değerleri, uygun formüller yardımıyla µg/mm3 olacak şekilde hesaplandı.

(15)

İstatistiksel analiz sonuçlarına göre; farklı ışık cihazlarıyla polimerize edilen gruplarda genel olarak en yüksek mikrosızıntı değeri Guardian Seal™ ile görülürken bunu Helioseal F takip etmiş en düşük mikrosızıntı değeri ise Ultraseal XT Plus'ta görülmüştür. Ancak bu üç fissür örtücü arasında da istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p˃0,05).

Anahtar kelimeler: Fissür örtücü, Mikrosızıntı, Çözünürlük, Emilim, Işık Kaynağı.

(16)

ABSTRACT

The Assessment of Resin-Based Fissure Sealants Polymerized with Different Light Sources in terms of Water Solubility, Sorption and Microleakage

In this study, the effects of the different light sources used in polymerization on the fissure sealants of different types have been examined in vitro in terms of microleakage; and also the water sorption and water solubility characteristics have been studied.

180 human wisdom teeth without caries that were pulled out for various reasons have been used for the microleakage section of the study. After the preparations, the samples were separated randomly in 9 main groups each of which containing 20 teeth. After the fissure sealant applications, polymerization was performed with LED and halogen light sources. After the thermal cycles and the procedures, the painting method was used for microleakage assessments, and one sample was selected from each group and examined in SEM. The obtained microleakage scores were assessed by using the Kruskal-Wallis and Mann-Whitney U tests.

In the water sorption and water solubility section of the study, standard metal containers were prepared to obtain the samples to be used. The fissure samples were prepared in 9 main groups each of which containing 20 samples. All groups were weighed in sensitive scales and the “M1” values were determined in microgram; then they were kept in water bath in 37°C for 7 days. After 7 days, the samples were taken out from the water and dried with drying paper, and the weights were taken again thus determining the “M2” values. The samples were kept in incubator at 37°C to regain their stable mass weights, and then they were weighted again and the “M3” values were recorded. Then the volumes of the samples were measured in cubic millimeter (mm3) according to the central diameters and thicknesses, and the water sorption and the water solubility values were determined with the help of the relevant formula in µg/mm3.

(17)

According to the statistical analysis results, the highest microleakage scores were determined in Guardian Seal™ in polymerized groups with different light sources; the Helioseal F followed it; and the lowest microleakage scores were determined in Ultraseal XT Plus. However, there has not been a meaningful difference found among these three fissure sealants (p˃0,05).

Key words: Fissure Sealant, Microleakage, Solubility, Sorption, Light Source.

(18)

1. GİRİŞ ve AMAÇ

Genel sağlığımızı etkileyen birçok hastalığı da neden olabilen diş ve dişeti hastalıklarının önlenmesi, ancak erken yaşlardan itibaren koruyucu önlemlerin alınması ile mümkün olabilmektedir. Zamanında koruyucu önlemler alınmadığı taktirde diş ve dişeti hastalıklarının tedavisi ülke ekonomisine büyük yük getirmektedir. Gerekli tedaviler yapılmadığı zaman bireylerde birçok sorunun (psikolojik, estetik, fonetik gibi ) ortaya çıkması kaçınılmaz olmaktadır.

Tüm bu nedenlerden dolayı son yıllarda modern diş hekimliğinin en büyük ilgi alanı; koruyucu programların arttırılmasıdır üzerinde durmaktadır. Genel olarak çürükten korunmada alınan önlemler ana hatlarıyla plak kontrolü, beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi, florid uygulamaları, fissür örtücüler ve düzenli diş kontrollerinden oluşmaktadır.

Özellikle fissür örtücülerle ilgili yapılan araştırmalarda bu uygulamaların artmasıyla çürük oranında belirgin azalmalar olduğu bildirilmektedir. Bu nedenle çürükten korunmada en etkili yöntemlerden biri olan fissür örtücü uygulamaları günümüzde yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.

Fissür örtücü materyallerin diş çürüklerini önlemedeki etkinliklerinin ve öneminin anlaşılması bu materyalleri geliştirmeye yönelik arayışların devam etmesini sağlamaktadır. Bu bağlamda fissür örtücü materyallerde çeşitli yenilikler gündeme gelmektedir. Bu materyallerin, fiziksel ve kimyasal yapı bakımından diş dokusu ile benzerlik göstermesi, diş dokusuna yüksek uyum sağlaması ve uzun süre ağızda kalarak koruyucu fonksiyon sağlaması istenilen özelliklerin önemli kısmını oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalarda materyallerin içeriği, karıştırma şekli ve sertleşme mekanizması gibi özellikleri değiştirilerek daha başarılı restorasyonlar elde edilmeye çalışılmaktadır. Bu gelişmelere paralel olarak, piyasada birçok değişik tipte fissür örtücü bulunmaktadır. Bunlar ışıkla polimerize olan, kimyasal polimerize olan, cam iyonomer esaslı ya da rezin esaslı gibi materyaller olabilmektedir. Ayrıca fissür örtücüler farklı amaçlarla da kullanılabilmektedir. Örneğin kompozit restorasyonlar üzerine ultra koruyucu tedavi olarak uygulanmaktadırlar. Ancak tek başına fissür örtücü uygulanması yeterli olmamakta fissür örtücülerin uzun dönem biyouyumlulukları ve klinik performansları da düzenli bir şekilde takip edilmelidir. Bu kapsamda fissür örtücülerin uzun dönem başarılarını etkileyen, bu materyallerin

(19)

polimerizasyonları sonrası retansiyon oranları, mikrosızıntıları, su emilimleri ve suda çözünürlük değerlerinin belirlenmesi gibi test yöntemleri sıklıkla kullanılmaktadır.

Bu bilgiler ışığındaki bu araştıma, rezin esaslı farklı fissür örtücülerin ve bunların polimerizasyonlarında kullanılan farklı 3 tip ışık cihazının mikrosızıntı, su emilimi ve suda çözünürlük üzerindeki etkilerinin in vitro olarak karşılaştırılması amacıyla planlanmış ve gerçekleştirilmiştir.

(20)

2.GENEL BİLGİLER

Diş çürüğü tüm insanlığı etkileyen en yaygın enfeksiyöz hastalıklardan birisidir. Bu hastalığın medeniyetin ilerlemesiyle birlikte arttığı bilinen bir gerçektir. Bu artışın da daha çok beslenme alışkanlıklarının değişmesi gibi çeşitli sebeplere bağlı olduğu bildirilmektedir .

Diş hekimliği tarihi boyunca diş çürüklerinin etyolojik faktörleri hakkında çok yoğun araştırmalar yapılmıştır ve hala yapılmaya devam edilmektedir. Günümüzde bilim adamlarının büyük bir kısmı diş çürüğünün enfeksiyöz ve bulaşıcı bir hastalık olup çürüğün başlaması ve ilerlemesinin multifaktöriyel etkenlere bağlı olduğu konusunda fikir birliğine varmışlardır. Çürüğün oluşması için; konak (oral kavitedeki diş), besin artıkları ve asit üreten bakterilere ihtiyaç duyulduğu bilinmektedir. Genel olarak diş çürüğünü: ağız ortamındaki bakterilerin rafine karbonhidratları parçalaması sonucu diş minesinin yapısındaki bozulma olarak tanımlamak mümkündür .

(21)

2.1. Diş Çürüğünün Önlenmesi

Diş çürüğünün önlenmesinde yapılacaklar diş hekimi ekibi tarafından koordine edilmeli, denetlenmeli ve iyi bir hasta-ebeveyn motivasyonu ile güçlendirilmelidir.

Diş çürüğünün önlenmesinde ana dayanak noktaları şunlardır; (1) Plak kontrolü;

(2) Beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi; (3) Florid kullanımı;

(4) Fissür örtücüler;

(5) Radyografilerle düzenli kontroller

2.1.1. Plak kontrolü

Bakteri plağı diş üzerinde mikroorganizmalar, lökositler, ölü epitel hücreleri, glikoproteinler ve bir miktar yiyecek artıklarının oluşturduğu bir kitledir. Yapı olarak oldukça organizedir, belli bir düzen ve sıkı yapışma vardır . Diş çürüğünün oluşması için diş yüzeyinde özellikle plak birikiminin olması gerektiği belirtilmiştir. Plak oral kavitede daha çok temizlenmesi zor bölgelerde yani dişlerin pit ve fissürlerinde, aproksimal yüzeylerinde, gingival marjinlerde, bulunmaktadır .

İnsanlarda oral kavitede çok sayıda bakteri mevcuttur. Oral kavitedeki ekosistemde, dil sırtı, ağız mukozası, dişeti sıvısı, diş üzerindeki pit, fissür ve bazı düz yüzeyler gibi farklı ekolojik ortamlar bulunmaktadır. Bu ortamların özel çevre koşullarına sahip olduğu ve oldukça farklı mikroorganizma topluluklarından oluştukları bildirilmiştir .

Yapılan araştırmalarda büyük ve küçük azı dişlerinin mezial yüzeylerinde daha fazla çürük oluşmasının nedeninin Mutans Streptokok (MS) ve Lactobacillus bakterilerinin daha fazla olması, aynı dişlerin distal yüzeylerinde ise bu mikroorganizmaların daha az olmasından dolayı distal yüzeylerinin çürümeden kalabildiği bildirilmiştir .

(22)

Ayrıca diş yüzeyinde biriken bakteri plağı, diş etlerinde iltihabi reaksiyonlara neden olmaktadır. Diş etinde başlayan bu enflamasyonlara bağlı olarak dişeti kanamalı ve sağlıksız bir hal alır. Bununla birlikte diş plağının uzaklaştırılmaması hastalığın hızla ilerlemesine ve dişi çevreleyen periodontal dokuların harabiyetine, kemik dokuda zamanla rezorpsiyona yol açar. Bu durum tedavi edilmediği takdirde çeşitli komplikasyonlar ortaya çıkar hatta dişler kaybedilebilir.

Bilindiği gibi diş çürüğü ve periodontal hastalıkların önlenmesinde, en etkili faktörlerden birisi bakteri plağının uzaklaştırılmasıdır. Buda dişlerin düzenli bir şekilde fırçalanmasıyla mümkündür. Bununla birlikte diş fırçalamaya mümkün olduğunca erken yaşlarda başlamak büyük önem taşımaktadır. Örneğin 5 yaş altı çocuklarda diş fırçalama yetişkinlerin yardımıyla yapılmalı ve bu dönemden sonra da düzenli diş fırçalama alışkanlığı devam ettirilmelidir .

Tüm yaş gruplarında diş fırçalama bir rutine dönüştürülmeli ve uygun miktarda bir diş macunu kullanılarak günde en az iki defa tekrar edilmelidir. Ancak floridin ağız boşluğundan hızla atıldığı bildirilmektedir bu yüzden uzun süre ağız içinde florid etkisini sürdürebilmek için diş macunlu tükrüğün ağızda çalkalanıp, suyla durulanmaması gerektiği tavsiye edilmektedir .

Diş çürüklerinden bir diş fırçası yardımıyla plağın yok edilmesiyle çürüklerden korunmak mantıklıdır. Ancak maalesef birçok araştırma çürüklerin azaltılmasının yalnızca ileri diş fırçalama tekniği ile olmayacağını göstermektedir. Yine de unutulmamalıdır ki diş fırçalama oldukça etkili bir yöntemdir .

Plak kontrolünde rol alan bir diğer faktör olan tükrük oral dokuları yıkayan, içerisinde su ve birçok mineral-bileşik bulunduran oral kavitenin sağlığı için önemli ve gerekli bir salgıdır. Tükrüğün temelde bikarbonat içeriği ile tamponlama etkisi vardır. Bu etki ile birlikte plaktaki asidojenik bakterilere karşı direnç oluştururken yine plakta üretilen proteolitik ve hidrolitik enzimlere karşı bariyer görevi görür .

2.1.2. Beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi

Düzenli ve dengeli beslenmek, genel sağlığı olduğu kadar diş gelişimini de etkilemektedir. Beslenmenin düzenlenmesinde doğru besin alımı, dişlere ve yumuşak dokulara yapışmayan yiyeceklerin seçilmesi üzerine yoğunlaşılmalıdır .

(23)

Çocuklara biberonda sadece süt veya su verilmeli

Meşrubat tüketimi aşağıdaki öneriler doğrultusunda yapılmalı - İdeal tüketim sadece öğün zamanları olmalı

- Mümkün olduğunca pipet kullanılmalı - Uyku zamanlarında ya da gece tüketilmemeli

Tablo 1: Pratik beslenme önerileri

Geçmişte asit üretimi için gereken en etkin karbonhidratın sakaroz olduğu gösterilmesine rağmen günümüzde diğer basit karbonhidratların da asit üretebileceğini bilmekteyiz. Dolayısıyla hastaya sadece sakaroz alımını azaltmasını tavsiye etmek tek başına yeterli değildir . Yukarıdaki beslenme önerilerine uymak önemlidir. Bununla birlikte günümüzde bazı tatlandırıcıların kullanımına izin verilmiştir.

Sorbitol Mannitol

Hydrogenated glucose syrup Isomalt Xylitol Lactitol Maltitol Saccharin Acesulfame K Aspartame Thaumatin

Tablo 2:En çok kullanılan tatlandırıcılar .

2.1.3. Flor Kullanımı

Flor, yüksek elektronegatifliğe sahip özelliğinden dolayı doğada serbest halde bulunmamaktadır. Daha çok bileşikler oluşturarak flor tuzları (floridler) şeklinde

(24)

bulunmaktadır . Genel olarak sularda, toprakta, atmosferde, bazı yiyecek ve içeceklerde bulunan flora; en fazla çay, tütün ve balıklarda rastlanmaktadır . Bununla birlikte florun çocuklarda çürük önleyici etkinliği bilinmektedir ve uzun bir süredir diş çürüğünün önlenmesinde yaygın bir şekilde kullanılmaktadır .

Florid diş çürüğünü önlemedeki etkisini bir kaç yolla göstermektedir; 1. Diş matürasyonu sırasında rol alarak diş minesinin yapısını güçlendirir. 2. Bakteri plağı inhibasyonunu sağlar.

3. Demineralizasyonu inhibe eder.

4. Floroapatit oluşturarak remineralizasyonu sağlar.

5. Kron morfolojisi oluşumu sırasında pit ve fissürlerin sığlaşmasına katkı sağlar ve bu nedenle çürüğe yatkın alanlar azalır.

Tablo 3:Floridin etki mekanizması .

Florid diş çürüğünü önlemek amacıyla sistemik ve topikal olarak çeşitli yollarla kullanılmaktadır. Ancak flor kullanımı ile ilgili olarak çeşitli flor uygulamaları sırasında, gereken günlük optimal flor dozu aşılmamasına dikkat etmek gerekir. Alınan fazla dozun miktarına göre vücutta çeşitli sistemik etkiler ortaya çıkabilir. Bunların başında Dental Florozis gelir . Doğal içme suyu ve kaynaklarındaki flor oranı, içme suyu ile alınması gereken günlük optimal dozun (1ppm:1mg/lt) üzerinde olduğu coğrafi bölgelerde su flor konsantrasyonları arttıkça, florozisin görülme sıklığı da artmaktadır. Doğal içme suyu ve kaynaklarındaki flor konsantrasyonunun yüksek olduğu bu coğrafik alanlar da endemik florozis bölgeleri olarak adlandırılmaktadır .Optimal dozlarda uzun süreli flor alımı, vücutta sistemik herhangi bir zarara yol açmazken, tek seferde ve yüksek dozda flor alımı ile Akut Flor Toksisitesi ve optimal dozdan biraz daha yüksek fakat uzun süre boyunca flor alınması ile de Kronik Flor Toksisitesi tabloları ortaya çıkmaktadır .

a – Sistemik Florid Uygulama Yöntemleri İçme sularının floridlenmesi

Tuzun floridlenmesi Sütün floridlenmesi Florid damla ve tabletleri

(25)

b- Topikal Florid Uygulama Yöntemleri Jeller ve solüsyonlar

Florid cilaları Diş macunları Floridli gargaralar .

2.1.3.1. Sistemik Florid Uygulama Yöntemleri

İçme Sularının Floridlenmesi

İçme sularının floridlenmesi anlamlı herhangi bir çürükten korunma programının temel taşlarından biri olmaya devam etmektedir. Diş çürüğünü azaltmada sadece en etkili yöntem değildir bununla beraber toplumun floridden faydalanmasını sağlamak için en tasarruflu, uygun ve güvenilir yöntemdir; çünkü kişisel uyuma da bağlı değildir . Ancak içme suyuna ilave edilecek flor miktarı; yerleşim bölgelerindeki doğal içme ve kaynak sularının flor konsantrasyonlarına, bölgede günlük tüketilen ortalama su miktarlarına ve uygulanmakta olan diğer flor proflaksi programlarına göre ayarlanmalıdır ve içme sularındaki flor miktarı olması gereken optimum düzeyde tutulmalıdır ki Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 1994'te; içme sularında olması gereken optimum flor dozunu 0.5-1 mg/lt olarak önermiştir.

Tuzun floridlenmesi

Tuzun floridlenmesinde, flor konsantrasyonu 200-350 mg F/kg civarında olan tuzların kullanımının yeterli olduğu düşünülmektedir. Ancak bölgelerin değişen doğal içme suyu konsantrasyonları ve toplumların tuz tüketim alışkanlıklarının farklı olması, bu yöntemi zorlaştırmaktadır .

Sütün floridlenmesi

Bu yöntem Bulgaristan ve İngiltere’de bir halk sağlığı yöntemi olarak kullanılmıştır. Floridlerin bu yöntemin yanı sıra pek çok alternatif yöntemle uygulanabilmesi ve sütün floridlenmesinin topikal etkinliğinin düşük olması . florun kalsiyuma bağlanması, sistemik emiliminin yavaş sütün her çocuk tarafından farklı

(26)

miktarlarda tüketilmesi gibi sebeplerle çok tercih edilmemekle birlikte yaygınlığı ve konuyla ilgili araştırmalar sınırlıdır .

Florid damla ve tabletleri

Hamilelik döneminde plasenta bariyeri nedeniyle anne adayına verilen floridin bebeğin dişlerinde yeterli koruyuculuk sağlayamaması sebebiyle anneye ilave florid desteğine gerek yoktur. Yapılan araştırmalar, prenatal florür alınımını bu dönemde gelişen ve kalsifiye olan süt dişlerindeki çürüğü önemli derecede azaltmadığını göstermiştir. Daimi dişlerin kalsifikasyonları doğumdan sonra başladığından florid desteğine postnatal dönemde başlamak daha mantıklıdır. İlk aylarda floridin kalsifiye dokularda birikiminin fazla olmasından ötürü bu dönemde anne sütü ya da mamalardan alınan floridin yeterli olduğu düşünülerek, genellikle uygulamaya 6. ayda başlanıp, 3. büyük azıların kalsifikasyonlarının tamamlandığı 16 yaşına kadar kullanılması önerilmektedir . Amerikan Pediatri Akademisinin (AAP) önerdiği sudaki florid oranlarına göre florid desteği dozları tablo 4'te gösterilmiştir .

Yaş <0,3 ppm 0,3-0,6 ppm 6 ay-3 yaş 0,25mg/gün 3-6 yaş 0,50 mg/gün 0,25 mg/gün 6-16 yaş 1,00 mg/gün 0,50 mg/gün Tablo 4: AAP'nin önerdiği sudaki florid oranlarına göre florid desteği dozları

2.1.3.2. Topikal Florid Uygulama Yöntemleri

Yeni sürmüş bir dişin yüzey tabakasındaki flor konsantrasyonu 800 ppm civarında iken, çürüğe dirençli bir dişin yüzey tabakasında ise en az 1000 ppm düzeyinde flor konsantrasyonunun bulunması gerektiği bildirilmekte dolayısıyla sürmüş dişlerde topikal flor uygulamalarının yararlı olacağı düşünülmektedir .

(27)

Jel ve solüsyonların florid miktarlarının yüksek olması nedeniyle 6 yaş üzerindeki çocuklarda kullanımı uygundur. Yüksek çürük riski olan çocuklarda yılda 4, düşük çürük riski olan çocuklarda yılda 2 kez uygulanması tavsiye edilmektedir. Florid uygulamasını takiben hastaya tükürüğünü yutmaması ve yarım saat boyunca bir şey yiyip içmemesi, ağzını çalkalamaması tavsiye edilir. Ayrıca florid özel kaşıklar ile de uygulanabilir. Bu yöntemin avantajları sürenin kısa olması ve ajanın yutulma olasılığının azlığıdır .

Florid cilaları

Çürük önleyici etkisi diğer topikal preparatlara benzer olup genellikle yüksek çürük riski taşıyan bebeklerde beyaz leke lezyonlarına uygulanmaktadır. Tükrük kontaminasyonunun önemli olmaması ve mineye uzun süre temas etmesi gibi avantajları vardır .

Diş macunları

Değişik miktarlarda florid içeriklerine sahip çok farklı diş macunları piyasada bulunmaktadır. Yapılan araştırmalarda floridli diş macunu kullanımının diş çürüklerini azaltmada etkili olduğu bildirilmektedir . Ayrıca diş macununun; çürük önleyici özelliğinde içerdiği florid konsantrasyonu, fırçaya konulan macun miktarı, fırçalama süresi, sudaki florid miktarı ve fırçaladıktan sonraki ağız çalkalama alışkanlığının etkili olduğu gösterilmiştir .

Floridli gargaralar

Floridli gargaraların bazı durumlarda kullanılması tavsiye edilmektedir. Bu durumlar;

-Kemoterapi gören ve bazı hastalıkları olan hastalar, -Ağız hijyeninin yeterli sağlanamadığı hastalar,

-Yüksek çürük riski taşıyan hastalar olarak özetlenebilir .

Bakterilerin neden olduğu çürüklerden korunmak için bazı antibakteriyel ajanlar kullanılmaktadır. Bunların en önemlilerinden biri klorheksidindir:

(28)

Klorheksidin

Son yıllarda yapılan araştırmalarda klorheksidinin karyojenik bakterilere karşı en başarılı ajanlardan biri olduğu belirtilmektedir. Diş hekimliğinde yaygın bir şekilde özellikle de gargara formu kullanılmaktadır. Günlük kullanımı ile iki haftada karyojenik bakteri sayısı önemli ölçüde düşmektedir. Birçok araştırma, klorheksidinin MS sayısını düşürdüğünü ayrıca lactobacillilerde de etkili olduğunu göstermiştir. Yüksek çürük riski taşıyan kişilerde klorheksidin kullanımı 3 ay aralarla tavsiye edilmektedir .

Probiyotikler ve Prebiyotikler

Prebiyotikler intestinal florada bulunan bir tür veya sınırlı sayıdaki birkaç tür mikroorganizmanın çoğalmasını ve/veya aktivitesini seçici olarak aktive ederek konağın sağlığını olumlu yönde etkileyebilen sindirilemeyen besin bileşenleri olarak tanımlanmaktadır. Probiyotikler ise bağırsak florasının dengesini koruyan, insanların sindirim sistemine yararlı, canlı bakteri ilave edilmiş besinler olarak tanımlanmaktadır .

Probiyotiklerin gastrointesinal sistem ve hastalıkları için yararlı etkilerinin yanısıra karyojenik bakterileri inhibe etme özellikleri son yıllarda yapılan birçok araştırmayla ortaya konulmuştur .

Ancak probiyotiklerin ağız diş sağlığının korunması amacıyla tavsiye edilebilmesi için daha fazla araştırma ile kanıtlanması gerekmektedir.

Kazein Fosfopeptit-Amorf Kalsiyum Fosfat(CPP-ACP)

Kazein, inek sütündeki proteinlerin yaklaşık %80’ini oluşturan bir fosfoproteindir. Kazein fosfopeptit ise (CPP), seçici çökelme yöntemi kullanarak kazeinin tripsin enzimi ile parçalanması sonucunda elde edilir. CPP, kalsiyum fosfatı CPP-amorf kalsiyum fosfat (ACP) kompleksi şeklinde stabilize edebilir. Kazein süt, yoğurt, çikolata gibi besinlerde bulunmasının yanı sıra kazein fosfopeptit amorf kalsiyum fosfat nanokompleksi olarak birçok diş bakım ürünü (diş macunu, gargara,

(29)

sakız gibi) ve dolgu materyalleri (kompozit rezin, cam iyonomer siman, fissür örtücü) içerisinde de kullanılmaktadır .

Yapılan araştırmalarda kazeinin triptik peptitlerinin intraoral plağa dahil olduğu ve plaktaki kalsiyum ve fosfat miktarını arttırdığı bulunmuştur . Kazein fosfopeptitin önerilen antikaryojenite mekanizması, kolloidal kalsiyum fosfat kompleksleridir ve bunlar plakta kalsiyum fosfat seviyesini arttırarak mine demineralizasyonunu baskılayıp remineralizasyonu arttırmaktadır . Ancak yine de CPP-ACP’nin antikaryojenik etkisi, daha fazla sayıda ve uzun dönemli klinik araştırmalarla değerlendirilmelidir.

Son yıllarda yapılan araştırmalar, antibakteriyel ajanların yanı sıra dişlerin kendi dokularını korumayı ve yeniden yapılandırmayı amaçlayan rejeneratif tedaviler üzerinde durmaktadır. Bunlar; büyüme faktörleri, aşılar, gen tedavisi, doku mühendisliği ve kök hücre tedavileridir . Bunlardan büyüme faktörleri ve aşılara kısaca değinmekle beraber bu yaklaşımlar ümit verici olup henüz arzu edilen seviyede değildir.

Büyüme faktörleri

Çürük oluşumu sırasında plaktaki bakteriyel asit mine ve dentin matrixini çözer. Bu dokuların demineralizasyonuyla büyük ihtimalle bazı non-kollojenize protein ve büyüme faktörleri de çözünmeye uğrar. Büyüme faktörleri, hücre bölünmesi farklılaşması migrasyonu gibi hücresel aktiviteler üzerinde biyoaktif etki yaratan protein molekülleridir. Dişlerin oluşumunda genler ve büyüme faktörlerinin rolü büyük olup diş gelişiminde bu moleküller diş formasyonundan sorumludurlar. Çürük demineralizasyonu, dental materyaller, dişteki dentin kayıpları büyüme faktörlerinin dentin matrixinde çözünmesine yol açar. Bu bilgileri edindiğimiz araştırmalar büyüme faktörlerinin restoratif diş hekimliğinde dişlerin tamir edilmesini uyarıcı potansiyellerini göstermektedir. Ancak konuyla ilgili henüz yeterli sayıda araştırma bulunmamaktadır .

Aşılar

Çürük eleminasyonu, gen transferinin çürüğe neden olan patolojik bakterileri humoral ve hücresel düzeyde tedavi etmesiye mümkün olabilir. Bu tür gen transferi

(30)

tedavileri, sorumlu bakterileri yok eden DNA antijenleri içerdikleri için DNA aşıları olarak isimlendirilir. Çürük aşıları stratejisi, yeni doğan çocuklarda ilk süt dişleri sürmeden önce mutans streptokokların kolonizasyonunu önlemek için kullanılabilir. Belli antijenleri içeren dental aşıların koruyucu özellikleri gösteren az sayıda araştırma vardır ve bu araştırmalar çocuk hastalarda eğer henüz streptokokus mutansların dental biyofilmde daimi bir kolonizasyonu olmamışsa çürük immünizasyonunun koruyucu özelliğini desteklemektedir. MS antijenlerine pasif antikor uygulaması ümit vaat edici sonuçlar verse de, çürük aşısı ile aktif immünizasyonun yararlı etkileri için daha fazla pediatrik klinik çalısmaya ihtiyaç duyulmaktadır .

Bu araştırma farklı tipteki fissür örtücülerin farklı ışık cihazlarıyla polimerizasyonunun değerlendirilmesi amacıyla planlandığı için fissür örtücüler daha detaylı bir şekilde ele alınacaktır.

2.1.4. Fissür örtücüler

Fissür örtücülerin uygulanmasının temel amacı özellikle molar dişlerin çürüğe en yatkın bölgeleri olan pit ve fissürlerinin uygun materyallerle örtülenerek ağız ortamından izole edilmesidir.

Pit ve fissür çürüklerine karşı verilen mücadele uzun ve yaratıcı bir geçmişe sahiptir. Bunlar; fissürlerin fiziksel olarak çinko fosfat siman kapatılması, mekanik fissür eradikasyonu, profilaktik odontotomi ve gümüş nitratla kimyasal tedavi gibi önleyici tedaviler içermektedir .

1920'ler boyunca oklüzal ve düz yüzeylerdeki pit ve fissür çürüklerinin şiddetini ve yaygınlığını azaltmak için iki farklı klinik teknik geliştirilmiş ilkini 1924'de Thaddeus Hyatt'ın önerdiği profilaktik restorasyonlar oluşturmaktaydı. bu teknik çürüğe yatkın olduğu düşünülen pit ve fissürlü yüzeylere koruyucu sınıf 1 kaviteler açılması ve amalgam restorasyon yerleştirilmesini içermekteydi. Ancak bu teknik, sağlam çürüksüz dişlerde kavite açılması sebebiyle o yıllarda eleştirilere neden olmuştur. Pit ve fissür çürüklerinden korunmada daha konservatif bir yaklaşım ise 1929'da Bodecker tarafından sunularak, bu yaklaşım başlangıçta fissürlerin ince uçlu bir sond ile temizlenmesini ve buraya akışkan kıvamda oksifosfat simanın yerleştirilmesini içermekteydi. Bu iki teknik; profilaktik restorasyonlar ve profilaktik

(31)

odontotomi, fissür örtücülerin geliştirilmesine kadar kullanılmış olsada bu teknikler fazla başarılı bulunmamış ve kullanımları pek uzun sürmemiştir .

Fissür örtücülerin geliştirilmesi, restoratif rezinlerin fosforik asitle pürüzlendirilmiş mineye daha iyi tutunduğunun keşfine dayanmaktadır. Asitle pürüzlendirmenin mine üzerindeki etkilerine dair ilk araştırmalar 1955’te Buonocore tarafından yapılmıştır. Bu tekniğin kullanıldığı ilk fissür örtücüler 1960’ların ortalarında siyanoakrilatlarla gerçekleştirilmiştir. Fissür örtücü olarak ilk kullanılan materyallerden olan Siyanoakrilatların oral kavitede zaman içerisinde bakteriyel bozulmaya uğraması bu materyalin sealant olarak kullanıma pek uygun olmadığı göstermiştir Sonuç olarak bu süreç, restoratif işlemler için daha kullanışlı olan monomerlerin geliştirilmesini tetiklemiştir. Bis-GMA (bis-fenol A glisidil metakrilat) rezini bu anlamda adı anılacak öncü ve önemli bir monomer olmuştur 1970’lerin başında da The American Dental Association (ADA) fissür örtücüleri kabul etmiştir .

Yapılan son klinik araştırmalar pit ve fissür örtücülerin çürük önlemede etkili bir yöntem olduğunu bildirmektedir. 2008 yılında Amerika Diş Hekimliği Derneğinin fissür örtücüler ile ilgili yayınladığı klinik çalısmaların ve derlemelerin değerlendirildiği bildiride, yüksek çürük risk grubunda bulunan çocuk, genç erişkin ve yetişkinlerin süt ve/veya daimi dişlerine fissür örtücülerin uygulanması gerektiğini bununla birlikte kavitasyon göstermeyen fissürlerde mineden madde kaldırılmaması gerektiği sonucuna varmışlardır. Yine aynı bildiride fissür örtücü tercihi yapılırken nem izolasyonunun yapılabildiği dişlerde rezin esaslı fissür örtücülerin cam iyonomer esaslı fissür örtücülere tercih edilmesi gerektiği bildirilmiştir .

2.1.4.1. Fissür Örtücü Olarak Kullanılan Materyaller

30 yıldan daha fazla süredir pit ve fissür örtücüler; oral hijyen eğitimi, optimal florid alımı ve sağlıklı diyet alışkanlıkları ile birlikte pit ve fissür çürüklerinin önlenmesinde en etkili materyaller olarak güncelliğini korumaktadır .

Fissür örtücülerin başarısı, pit ve fissürlerin tam anlamıyla örtülebilmesi ile sınırlı olup günümüze değin bu amaçla birçok materyal kullanılmış ve başarıları değerlendirilmiştir. Bunlar; siyanoakrilatlar, poliüretanlar, polikarboksilat simanlar,

(32)

Bis-GMA rezinler, cam iyonomer simanlar (CİS), rezin modifiye cam iyonomer simanlar (RMCİS), poliasit modifiye kompozit rezinler (PMKR) ve son yıllarda üretilen ormoserler (organik modifiye seramik) olarak sıralanabilir . Bu materyallerin yanı sıra yapılan araştırmalarda günümüzde diğer fissür örtücüler kadar başarılı bulunması ve az mikrosızıntı göstermesi sebebiyle akışkan kompozitlerin de fissür örtücü olarak kullanılması popülerlik göstermektedir . Bugün en sık kullanılan fissür örtücü materyalleri ise rezin esaslı ve CİS esaslı olanlar oluşturmaktadır .

Bu nedenle günümüzde fissür örtücüler genellikle iki ana grup altında toplanmaktadırlar.

-Rezin esaslı fissür örtücüler

-Cam iyonomer esaslı fissür örtücüler

Rezin Esaslı Fissür Örtücüler

Rezin esaslı fissür örtücülerin temelini genellikle Bis-GMA oluşturmaktadır. Bowen tarafından geliştirilen Bis-GMA, bis (4-hidroksifenil) dimetilmetan ve glisidil metakrilatın reaksiyon ürünüdür . Bis-GMA renksiz, yüksek molekül ağırlığına sahip, viskozitesi yüksek bir monomerdir. Bis-GMA’da, metil metakrilatın kısa sürede polimerize olma özelliği ile epoksi rezinin çok az polimerizasyon büzülmesi gösterme özelliği birleştirilmiştir .

Rezin Esaslı Fissür Örtücülerin Sınıflandırılması

Doldurucu oranlarına Göre Sınıflandırılması 1. Doldurucusuz fissür örtücüler,

2. Dolduruculu fissür örtücüler olarak sınıflandırılır .

Polimerizasyon Şekillerine Göre Sınıflandırılması

1. Ultraviyole ışık ile polimerize olan fissür örtücüler (1. jenerasyon fissür örtücüler),

(33)

2. Kimyasal olarak polimerize olan fissür örtücüler (2. jenerasyon fissür örtücüler),

3. Işık ile polimerize olan fissür örtücüler (3. jenerasyon fissür örtücüler) olarak sınıflandırılmaktadır .

Renklerine Göre Sınıflandırılması 1. Şeffaf,

2. Renkli,

3. Opak olarak sınıflandırılır .

Rezin Esaslı Fissür Örtücülerin Doldurucu oranlarına Göre Sınıflandırılması

1. Doldurucusuz fissür örtücüler

Fissür örtücülerin mine yüzeyine tutuculuğu ve mikrosızıntısını etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Bunlardan en önemlilerinden biri fissür örtücü materyalin akışkanlığıdır. Fissür örtücülerin akışkalığı doldurucu oranlarıyla yakından ilişkilidir. Farklı doldurucu oranlarına sahip fissür örtücülerin akışkanlığı da farklı olduğundan, mine yüzeyindeki pörözitelere sızma ve bağlanma güçleri etkilenir . Bu nedenle diş hekimliğinde genellikle az miktarda inorganik partikül içeren, viskozitesi düşük, katı yüzeyleri ıslatma kabiliyeti fazla olan fissür örtücüler daha çok tercih edilmektedir . Ancak doldurucusuz fissür örtücülerin aşınma dirençlerinin düşük olması önemli bir dezavantaj olarak ortaya çıktığından yapılarına değişik oranlarda doldurucu partiküller ilave edilmiştir. Günümüzde örtücülerin çiğneme basıncına karşı dayanıklılığını arttırabilmek için yapısına ilave edilen doldurucu partikül oranı %50’yi aşabilmektedir .

2. Dolduruculu fissür örtücüler

Doldurucu içeren fissür örtücüler klinik uygulamanın rutin bir parçası olarak oklüzal uyumlandırmaya ihtiyaç duyar. Ancak bu koruyucu tedavinin maliyetini ve süresini arttırdığı için önemli bir dezavantaj olarak kabul edilir. Buna karşın doldurucu içermeyen fissür örtücüler, uygulandıktan sonra 24-48 saat içerisinde oklüzal kuvvetlerin etkisiyle aşınabilmektedir .

(34)

Doldurucu içeren ve içermeyen fissür örtücülerin başarısının in vivo ve in vitro koşullarda değerlendirildiği araştırmalarda fikir birliğine varılamadığı izlenmektedir. Bir grup araştırmacı doldurucusuz fissür örtücülerin fissürlerin derinlerine rahatça sızabilmesi nedeniyle marjinal sızıntıyı azalttığını belirtirken diğer grup araştırmacılar da fissür örtücülerin doldurucu oranlarının mikrosızıntıyla ilişkili olmadığını göstermektedirler.

Rezin Esaslı Fissür Örtücülerin Polimerizasyon Şekillerine Göre Sınıflandırılması

Bis-GMA esaslı fissür örtücüler polimerizasyon çeşitlerine göre;

1. Ultraviyole ışık ile polimerize olan fissür örtücüler (1. jenerasyon fissür örtücüler),

2. Kimyasal olarak polimerize olan fissür örtücüler (2. jenerasyon fissür örtücüler),

3. Işık ile polimerize olan fissür örtücüler (3. jenerasyon fissür örtücüler) olarak sınıflandırılmaktadır .

1.Ultraviyole Işık ile Polimerize Olan Fissür Örtücüler (1. Jenerasyon Fissür Örtücüler)

Polimerizasyon reaksiyonunu başlatmak için ilk olarak 365 nanometre (Nm) dalga boyundaki ultraviyole ışık kullanılarak polimerizasyon sağlanan fissür örtücülerdir. Ancak, uzun süre ultraviyole ışık kullanımının gözde retina hasarı gibi komplikasyonlara neden olması ve ultraviyole ışığın dalga boyunun stabilize edilememesi nedeniyle bu fissür örtücüler pek tercih edilmemektedir .

2.Kimyasal Olarak Polimerize Olan Fissür Örtücüler (2. Jenerasyon Fissür Örtücüler)

İkinci jenerasyonda otopolimerizan (Kimyasal Olarak Polimerize Olan) fissür örtücüler yer almaktadır. Bu tip fissür örtücüler iki komponentten oluşmaktadır. Birinci komponentte Bis-GMA ve başlatıcı olarak benzoil peroksit, ikinci komponentte ise Bis-GMA ve %5’lik organik amin hızlandırıcı yer almaktadır.

(35)

Bu İki komponenti karıştırma işlemini takiben ekzotermik reaksiyon gerçekleşmesine rağmen kullanılan miktarın sınırlı olması sebebiyle ortaya çıkan ısı zararlı olacak düzeyde değildir. Karıştırma işlemini takiben materyal hızlı bir şekilde dişe uygulanmalıdır. Karıştırma işlemi esnasında hava kabarcığı oluşmaması ve materyale karışmaması için dikkatli çalışılmalıdır çünkü materyalin içerisinde oluşan hava kabarcıkları, uygulama sonrasında fissür örtücü üzerinde pürüzler ve çukurlar şeklinde ortaya çıkarak bir dezavantaj yaratabilmektedir .

3.Işık ile Polimerize Olan Fissür Örtücüler (3. Jenerasyon Fissür Örtücüler)

Üçüncü jenerasyon fissür örtücüler ise görünür ışıkla polimerize olan fissür örtücülerdir. Bu materyallerin esasını 170 nm dalga boyundaki ışıkla aktive olan aromatik ketonlar ve diketonlar oluşturur. Bunlar diğer ışık cihazlarından da etkilenebildikleri için uygulama esnasında reflektör kapatılmalıdır. Fissür örtücü ile ışık cihazı arasındaki mesafe 1–2 mm kadar olmalıdır. Materyal, ışık cihazının 20 sn tutulmasıyla sertleşmesini tamamlar. Polimerizasyon ışığının dalga boyu, görünür ışıkla aynı spektrumda olmasına rağmen monokromatik ışık cihazı kullanıldığı için göze zararlıdır. Bu nedenle hekim ve hastayı korumak için turuncu gözlük kullanmak gereklidir. Sertleşme tamamlandıktan sonra, yüzeyde kalan artık monomerin uzaklaştırılması için materyal ıslak bir pamuk peletle silinebilir .

Işıkla sertleşen fissür örtücülerin kimyasal olarak sertleşen fissür örtücülere göre iki önemli klinik avantajı vardır:

1. Polimerizasyon reaksiyonu, ışık uygulamadan önce başlamadığından fissür örtücü asitlenmiş mine porları içerisine rahatlıkla yerleşir. Fissür örtücü ışık uyguladıktan 10-20 sn sonra sertleşir.

2. İki ayrı rezinin karıştırılmasına gerek olmadığından kimyasal olarak sertleşen fissür örtücülerde, iki ayrı rezinin karıştırılması sırasında oluşan hava kabarcığı riski ortadan kalkar. Belirtilen özellikler hekime uygulama rahatlığı sağlamakla birlikte uygulama süresini de kısaltır .

Rezin Esaslı Fissür Örtücülerin Renklerine Göre Sınıflandırılması Fissür örtücüler renklerine göre;

(36)

1. Şeffaf, 2. Renkli,

3. Opak olarak sınıflandırılır.

Şeffaf ve opak fissür örtücülerin tutuculuklarının benzer olduğu belirtilmektedir . Renkli ve opak fissür örtücüler kolaylıkla görülebildiğinden; şeffaf fissür örtücülere oranla tutuculuk kontrolleri daha rahat yapılabilmektedir ve bu nedenle hekimler tarafından daha çok tercih edilebilmektedir. Şeffaf fissür örtücülerin de görüntü açısından hasta tercihinde avantajları olabilmektedir.

Cam İyonomer Esaslı Fissür Örtücüler

Wilson ve Kent tarafından 1969 yılında formüle edilen ve diş hekimliğine yeni bir materyal olarak sunulan cam iyonomer siman 1970’lerde Mclean ve Wilson tarafından geliştirilmiştir . Cam iyonomer siman yapısında flor ihtiva eden ve dişlere fizikokimyasal olarak bağlanabilen bir materyaldir. Yüksek düzeyde flor salabilme özelliğine sahip bu materyal, diş hekimliğinin birçok alanında (kaide materyali, yapıştırıcı siman, restorasyon materyali gibi) kullanılmaktadır. Cam iyonomer siman o günün şartlarında silikat simanın dişle gösterdiği renk uyumu ve florid salımı, polikarboksilat simanın dişlere bağlanabilme özelliğinin (şelasyon özelliği) birleştirilmesi düşüncesiyle üretilmiştir .

Retansiyon oranları üzerine gerçekleştirilen birçok araştırmada sonuçlar düşük iken sadece birkaç araştırmada olumlu sonuçlar bulunmuştur. Rezin modifiye cam iyonomer simanlardaki gelişmelerle birlikte retansiyonun artırılabileceğini gösteren araştırmaların yanı sıra bunun tam tersinin ifade edildiği araştırmalar da mevcuttur . Bununla beraber cam iyonomer örtücülerin özellikle yüksek çürük riski taşıyan bireylerde sürmesi tamamlanmamış molar dişlerin oklüzal yüzeylerinde geçici koruyucu materyal olarak dişler tamamen sürene dek kullanılması önerilmektedir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar cam iyonomerlerin yüzey koruyucusu olarak etkinliğini ortaya koymaktadır. Bazı cam iyonomerler pit ve fissürlerin içerisine iyi akabilmektedir ve 3-6 yıllık gözlem periyodunda etkili oldukları kanıtlanmıştır .

Cam iyonomerler, florid kaynağını yapısında bulunan floroalüminoslikat camından maktadırlar. Cam iyonomer simanların sertleştikten sonra uzun süre flor

(37)

salabildiği, diş dokularına fizikokimyasal yolla bağlanabildiği ve nem kontaminasyonuna rezin esaslı materyaller kadar hassas olmadığı, Cam iyonomer simanın, bu olumlu özelliklerinden koruyucu hekimlikte de faydalanabilmek amacıyla bu materyalin fissür örtücü olarak da kullanıldığı bilinmektedir.

Genel olarak rezin esaslı fissür örtücüler ve cam iyonomer esaslı fissür örtücü uygulamalarının karşılaştırıldığı araştırma sayısı azdır. Genel düşünce rezin esaslı materyallerle kıyaslandığında cam iyonomer esaslı fissür örtücülerin retansiyon oranının düşük olduğudur. Cam iyonomer simanlar diş dokusuna kimyasal olarak bağlanmakta ve florid salınımı ile antikaryojenik etki sergilemektedir. Ancak düzensiz yüzey özelliği, erken su temasına hassasiyeti, düşük abrazyon direnci ve fissür örtücü olarak uygulandığında değişik retansiyon oranları gibi dezavantajları vardır. Cam İyonomer Simanlar da sürekli gelişme kaydetmekte ve piyasada değişik tipleri ve preparatları bulunmaktadır.

Flor İçeren Fissür Örtücüler (4. Jenerasyon Fissür Örtücüler)

Günümüze değin yapılan araştırmalarda, F salımı yapan dental materyallerin çürüğün başlamasını ve gelişimini önlediği bilinen bir gerçektir . Florid salınımı yapan dental materyaller hem mine yüzeyi ile restoratif materyal arasında hem de komşu mine yüzeyinde çürüğe karşı direnç oluşturmaktadır. F içeren pit ve fissür örtücülerin geleneksel fissür örtücülerle yer değiştirebilmesi için tutuculuklarının en az geleneksel fissür örtücüler kadar iyi olması, devamlı F salımı yapmaları ve F deposu olarak fonksiyon görerek minede florapatit oluşumunu teşvik etmeleri gerektiğini bildirmişlerdir .

Fissür Örtücülerin Taşıması Gereken Özellikler:

􀂾 Uygulandıkları yüzeylerde çürük önleyici etki gösterebilmeli, 􀂾 Polimerizasyon sırasında boyutsal değişim göstermemeli, 􀂾 Fissürlere iyi penetre olabilmeli

􀂾 Ağız içerisindeki kuvvetlere karşı dirençli olmalı, 􀂾 Oral dokularla biyouyumlu olmalı

(38)

􀂾 Tutuculuğunu uzun süre devam ettirebilmeli, 􀂾 Ağız ortamında çözünürlüğü az olmalı, 􀂾 Uygulanması kolay olmalı .

2.1.4.2. Fissür Örtücü Endikasyonları

Tıbbi, fiziksel ya da entelektüel yetersizlikleri olan çocuklar ve gençler: özellikle sistemik sağlığın diş hastalıkları ya da diş tedavi ihtiyacı ile tehlikeye düştüğü durumlarda süt ve daimi dişlerin tüm çürüğe eğilimli bölgelerine fissür sealant uygulanması düşünülmelidir. Akut çürük aktivitesi belirtileri taşıyan çocuklar ve gençler: şüpheli görülen daimi molarların bukkal fissürleri de dahil olmak üzere tüm pit ve fissürlere fissür sealant uygulanmalıdır.

Çürük aktivitesi belirtisi taşımayan çocuklar ve gençler: sadece derin fissürlü (aşırı derecede plak tutulumu olan fissürler) ve bu nedenle çürüğe potansiyel eğilimi olan fissürlere sealant uygulanması düşünülmelidir .

Dişlerin en çok sürme sonrası dönemde çürük riski taşıması nedeniyle endikasyon mevcutsa fissür sealant en kısa sürede uygulanmalıdır. Fissür örtücülerin tutuculuğunu etkileyen en önemli faktörlerden biri, dişin tükürükten izolasyonudur. Bu nedenle henüz sürmekte olan dişlere, oklüzyona geçinceye kadar fissür örtücü uygulanması için beklenmesi önerilmektedir .

Eğer fissür örtücü diş sürmesini tamamlamadan önce uygulanacaksa o zaman rezin/kompozit veya cam iyonomer fissür sealantların hangisinin uygulanacağına yeterli nem kontrolüne göre karar verilmelidir. Genellikle daha dayanıklı olması nedeniyle rezinler tercih edilmekteyken nem kontrolünün zor olduğu durumlarda (örn: sürmekte olan ya da yeni sürmüş dişler) cam iyonomer simanlar tercih edilmelidir. Bu tür vakalarda cam iyonomer sealantlar gerçek bir fissür sealant uygulamasından ziyade geçici fissür sealant ya da florid salım aracı olarak kabul edilmelidir.

Klinik muayene sırasında şüpheli bölgede çürük olup olmadığından emin olunamadığında (örn: renkleşmiş fissürler) bitewing radyografisi alınmalıdır. Lezyonun mine ile sınırlı olduğundan emin olunduğu takdirde yüzeye fissür örtücü uygulanmalı ve klinik ve radyografik olarak takip edilmelidir. Şüpheye düşüldüğü durumlarda fissürlerdeki renkleşmiş alanlar turlu aletlerle uzaklaştırılmalıdır.

(39)

Renkleşme uzaklaştırıldıktan sonra lezyonun dentine ulaştığı durumlarda koruyucu rezin restorasyon uygulanmalıdır. Daha geniş kaviteler geleneksel yaklaşımlarla restore edilmelidir .

Pit ve fissürlerin morfolojisi çürük riskini etkileyen en önemli etkendir. Sondun takıldığı derin pit ve fissürlere sahip dişler fissür örtücü uygulaması için öncelikli adaydır. Buna karşın geniş ve kolaylıkla temizlenebilen pit ve fissürlere ise fissür örtücü uygulanmasının gerekmediği bildirilmektedir .

Pit ve fissürlerin derinlik ve şekilleri diş tipine göre farklılık gösterebilmektedir. Geniş fissürlerin 70-90°’lik açı gösterebildiklerini açının 70°'den küçük olduğu durumlarda ise çürüğe yatkınlığın arttırdığını belirtmişlerdir .

Oklüzal yüzeydeki fissürler morfolojik yapılara göre şu şekilde gruplandırılmıştır:

- V Tipi: (tepede geniş, tabana doğru gittikçe daralır) - I-K Tipi: (kum saati şeklinde)

- I Tipi: (dar bir yarık şeklinde)

- U Tipi: (tepede ve tabanda aynı genişlikte) - Diğer tipler .

Yapılan araştırmalarda fissür örtücülerin en iyi V ve U şekilli fissürlere; en kötü ise I ve IK şekilli fissürlere sızdığı gözlemlenmiştir .

Diğer bir sınıflama tipinde fissürler sığ, orta ve derin olarak 3 'e ayrılmıştır . Buna göre;

- Sığ fissür: Klinik olarak incelendiğinde tüberkül eğimleri geniş bir açı ile birleşir. Geleneksel ışık cihazı ile tüberküller arasında bulunan fissür tabanını görmek mümkündür.

- Orta derinlikte fissür: Fissür eğimlerinin birleşimi sığ fissürlere oranla daha dardır. Genellikle fissür tabanı transillüminasyon ile görülebilir.

- Derin fissür: Tüberkül eğimleri dar bir açı ile birleşir. Fissür tabanı transillüminasyon ile görülmez.

(40)

Sığ fissürlerin tabanında mine kalınlığı 1,5-2 mm iken derin fissürlerde 0,2 mm veya daha az olabilmektedir. Derin fissürlerde minenin ince yapısı başlayan çürüklerin hızla dentine ulaşmasına sebep olmaktadır .

Pit ve fissürler aproksimal restorasyonun sınırları içerisindeyse fissür örtücü uygulanmasına gerek yoktur. Aproksimal yüzeydeki çürük lezyonuna konservatif preparasyon uygulandığı koşullarda, oklüzal yüzeye fissür örtücü uygulanmalıdır .

Fissür örtücülerin, çürük lezyonu bulunan pit ve fissürlere uygulanması ile fissürlerdeki çürüğün ilerlemesinin durduğu ve çürüğe karşı koruma sağlandığı bildirilmektedir. Bu nedenle fissürlerde başlangıç çürük lezyonu bulunan dişlere de fissür örtücü uygulanabileceği ancak klinik ve radyografik değerlendirmelerle çürüğün sınırları konusunda emin olunamadığı ve fissürlerdeki çürük lezyonunun dentine ilerlediği durumlarda; dentin lezyonlarının restore edilerek fissürlerin örtülmesini de içeren koruyucu rezin restorasyonlar (minimal invaziv restoratif tedavi) önerilmektedir .

Sonuç olarak; fissür örtücü endikasyonu hekimin klinik pratiği ve bilgileri doğrultusunda verilmesi gereken bir karardır . Ancak fissür örtücülerin kanıtlanmış çürük önleyici etkileri göz önüne alındığında özellikle çürük riski yüksek bölgelerde çürüğe duyarlı diş yüzeylerine sürer sürmez en kısa sürede fissür örtücü uygulanması en risksiz uygulama olarak görülmektedir .

2.2. Polimerizasyon

Polimerizasyon; monomer adı verilen çok sayıda molekülün bir seri kimyasal reaksiyonla birleşerek bir makromolekül oluşturması kısacası monomerlerin polimerlere dönüşmesidir.

Polimerizasyon süreci birbirini izleyen aktivasyon, başlama, ilerleme, bitiş olmak üzere 4 safhadan oluşur .

1. Aktivasyon Safhası

Polimerizasyonu başlatmak için serbest radikallerin oluşması gerekmektedir. Bunlar; doymamış, tek elektrona sahip reaktif moleküllerdir. Serbest radikaller oldukça zayıf bir bağ içeren başlatıcıların çeşitli aktivatörler (ısı, kimyasal bileşikler,

(41)

ışık) vasıtası ile parçalanmasıyla oluşur. Işık uygulama yönteminde aktivatör olarak ultraviyole ya da görünür ışık kullanılmaktadır. Dental materyallerde genellikle kullanılan ışık emici bileşik kamforokinondur (CQ). CQ uygun dalga boyu ve şiddetteki elektromanyetik enerjiye maruz kaldığında fonksiyonel gruplar fotonları abzorbe eder ve molekül aktive olur. Aminle bir araya geldiğinde elektron transferi oluşur. Böylece dış yüzeyinde tek bir elektron içeren serbest radikali oluşturur. Serbest radikal başka bir bileşenle kovalent bağ yapma eğilimindedir .

2. Başlama Safhası

Polimerizasyon, aktivasyon sonucu oluşan serbest radikalin monomer ile reaksiyona girmesi ile başlar. Serbest radikaller çift bağ içeren monomere saldırarak tekrar reaktif gruplar oluştururlar .

3. İlerleme Safhası

Oluşan reaktif gruplar başka monomerlere bağlanarak yeni bir reaktif grup oluştururlar. Böylece bütün moleküller birbirlerine bağlanarak zincirin büyümesine yol açarlar .

4. Bitiş Safhası

İlerleme reaksiyonunun kitle içindeki monomer molekülleri bitinceye kadar devam etmesi beklenir. Ancak pratikte, polimer zincirinin bitimine neden olan diğer reaksiyonlar ilave reaksiyonu engelleyebilir. Bu reaksiyonlar ölü polimer zincirleri oluştururlar. İlave reaksiyona uğramazlar

Polimerizasyon sonunda elde edilen polimerin, fiziksel özellikleri üzerinde, moleküler ağırlığının, çapraz bağların ve zincir dallanmasının etkisi büyüktür .

Polimerizasyonun Derecesi (Konversiyon)

Kompozit rezinlerin polimerizasyonu boyunca monomerlerin polimere dönüşüm miktarı konversiyon ya da polimerizasyon derecesi olarak adlandırılır. Kompozit rezinlerin uygulanması sırasında polimerizasyon derecesinin yüksek olması gerektiği genel bir kanıdır . Polimerizasyon derecesi artarken rezinde reaksiyona katılmayan artık monomer miktarı azalır ve buna bağlı olarak fiziksel

(42)

özellikler gelişir . Büzülme streslerini azaltmak için polimerizasyon derecesini düşürmek ilk bakışta yararlı gibi görünmekle birlikte hatalıdır, çünkü polimerizasyon derecesini düşürmek kompozitin mekaniksel özelliklerini olumsuz yönde etkiler. İdeal bir kompozit rezin, en yüksek polimerizasyon derecesi oluştururken düşük miktarda büzülme meydana getirmelidir .

Yetersiz polimerizasyon, polimerize olmayan toksik monomerlerin pulpa üzerindeki olumsuz etkilerine, restorasyon-diş bağlantısında defektlerin oluşmasına ve bağlanmadaki başarısızlığa bağlı olarak da kenar sızıntısına, postoperatif hassasiyete, renklenmeye, aşınmaya ve sekonder çürüğe yol açabilir .

2.2.1. Polimerizasyon Teknikleri A) Standart Polimerizasyon

Standart polimerizasyon tekniğinde ışık yoğunluğu polimerizasyon süresince sabit kalmaktadır. Kullanılan ışık cihazının tipine göre ışık yoğunluğu ve uygulama süresi değişiklik gösterebilmektedir .

B) Soft-start Polimerizasyon

Soft-start polimerizasyon tekniğinde, ışık güçleri ve uygulama süreleri ayarlanabilen ışık cihazları kullanılır. Polimerizasyon başlangıçta düşük ışık gücü verilerek başlatılır ve belirli bir süre sonra ışık gücü maksimuma çıkartılarak polimerizasyon tamamlanır. Polimerizasyon stresinin azaltılması için alternatif bir teknik olarak geliştirilmiştir .

Soft-start polimerizasyon farklı şekillerde uygulanmaktadır. Bunlar: 1. Step-curing

Bu teknikte, kompozite başlangıçta düşük güçte ışık uygulanarak ilk polimerizasyon sağlanır, daha sonra restoratif materyale yüksek güçte ışık verilerek polimerizasyon tamamlanır. İlk uygulamanın amacı polimerizasyon streslerini azaltmaktır. Aynı zamanda polimerizasyon büzülmesinde de azalma olmaktadır .

2. Ramp-curing

Bu yöntemde, ışığın enerjisi başlangıçta düşüktür, daha sonra uygulama süresine bağlı olarak enerji artarak en yüksek ışık gücüne ulaşılır. Bu teknikle rezin materyal daha yavaş polimerize olur ve böylece oluşan stresin azalması sağlanır .

(43)

3. Pulse-delay curing

Bu teknikte, ışık düşük güçte ve kısa bir sürerestoratif materyale uygulanır. Bunu kısa bir duraklama izler ve sonra daha yüksek güçte ve daha uzun süre ışık verilir. Bu uygulama en iyi şekilde, kesintiye uğramış kademeli artış olarak nitelendirilebilir. Polimerizasyon büzülmesi birinci uygulama sırasında meydana gelmektedir .

4. Yüksek enerjili pulse-curing

Bu yöntemde, 10 sn gibi kısa bir sürede normal ışık gücünün 3-4 katı daha fazla yoğunlukta ışık uygulanır(1000-2800 mW/cm2). Bu yöntemin birtakım dezavantajları vardır. Çok yüksek bir enerjinin çok kısa bir sürede uygulanması restorasyonda daha zayıf, kısa ve kırılgan rezin polimerlerin oluşmasına neden olabilmektedir.

2.2.2. Polimerizasyonunda Kullanılan Farklı Işık Cihazları: -Ultraviyole Işık Cihazları

-Quartz-Tungsten-Halojen Işık Cihazları -Light-Emitting-Diode Işık Cihazları -Lazer Işık Cihazları

-Plazma Ark Işık Cihazları

2.2.2.1. Ultraviyole (UV) Işık Cihazları

70’lerin başında kullanılan, ilk ışık cihazlarıdır . Bazı dezavantajları vardır. UV ışığın penetrasyon derinliği sınırlıdır ve restorasyonların alt tabakalarında tam bir polimerizasyon sağlayamaz .

UV ışığın polimerizasyon derinliğinin, görünür ışık sistemlerine göre düşük olduğunu göstermişlerdir. Ayrıca UV ışık, hasta ve hekim için zararlı olabilmekte ve cilt kanserine, göz lensinin hasarına ve çeşitli mutajenik etkilere yol açabilmektedir. UV cihazlar, günümüzde, filtreli (1014 mW/cm2) veya filtresiz (574 mW/cm2) olarak, diş laboratuarlarında ve rezinlerin indirek polimerizasyonlarında kullanılmaktadırlar. Materyalin yüzey tabakasında yüksek oranda sertleşme sağlamaları ve materyallerin renk değişikliğini önlemeleri, bu cihazların avantajları olarak söylenebilir .

Şekil

Şekil 1: Diş çürüğünün etyolojik faktörleri
Tablo 1: Pratik beslenme önerileri
Tablo 3: Floridin etki mekanizması .
Tablo 5: Araştırmada kullanılan fissür örtücülere ait özellikler
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

hazırlığı  yaptığı  duyuldu.  Onlara  saldırı  fırsatı  vermek  istemeyen  Hz. 

Hadis metinleriyle uzun süre meşgul olma sonucu elde edilen metin bilgi ve birikimi sayesinde hadislerin orijinalliğini tespit etme bir “meleke” haline gelmekte,

We have used lattice effective field theory to compute the scattering length and effective range of dimer–dimer scattering in the universal limit of large fermion–fermion

Sunulan tez çalışmasında, Kangal köpeği spermasının dondurulmasında kuersetin, ergotiyonin ve BME (esansiyel amino asit)’in ve kriyoprotektan olarak gliserol ve

Sapanca Gölü‟nde yaĢayan kızılkanat balığının, Scardinius erythrophthalmus (Linnaeus, 1758) total lipit miktarı; ilkbahar mevsiminde %0.3, yaz mevsiminde %1.1

Bei diesem Fehler handelt es sich wieder um einen Interferenz aus dem Türkischen, da das Türkische „Bir zamanlar“, nicht nur in Märchen, sondern auch im Alltag verwendet wird,

Araştırmanın konusu; 1850-1950 tarihleri arasında Batı dünyasında (Avrupa ve Amerika‟da) meydana gelen toplumsal değişikliğe neden olan olaylar, sanat akımları, giysi

Arap dili ve belagatı diğer ilim dallarına kaynaklık eden en temel ilim dalıdır. Bu ilim dalı hem düz yazı hem de şiirlerle anlamlı, maksatlı ve bazen