• Sonuç bulunamadı

Bir Mevlevi Nasir ve şairi Mehmed Nazım Paşa basılı eserleri ve yazma şiir mecmuası

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir Mevlevi Nasir ve şairi Mehmed Nazım Paşa basılı eserleri ve yazma şiir mecmuası"

Copied!
21
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

b m e S b

t ) ( a

-Bi r Me v i.e v î NÂsiu v e ŞÂiıti

M E H M E D

N A Z 1 Al

P A Ş A

Basılı Eserleri ve Yazına Şiir Mecmuası

F E V Z İ Y E A B D U L L A H T A N S E L

Edebiyat tarihimizin gerek eski gerek yeni devirlerine âit olup elıem- miyyet ve bedri kıymet bakımından ikinci derecede kalan birçok şahsi­ yet ve eserleri lıenüz araştırılmamıştır. Gerçi, edebiyat tarihi araştır­ malarının esâsını birinci derecede şahsiyetler ve şâh-eseıler teşkil eder; fakat, bu bilgi şu'besinin sağlam temellere dayanabilmesi, karanlık nok­ taların aydınlanabilmesi için, bunlar dışında kalan şahsiyet ve eserlerin tedklki lüzumu da unutulmamalıdır1. Eski devirler şöyle dursun, yakıtı zamanlara, hattâ bir asır öncesine âit orta derecedeki şahsiyetlerin led- kik edilmemesi, veya yapılan tedkikleıin resmî lıâl-tereeıııelerine, eser adlarına miinlıasir bulunması, mühim şâir ve muharrirlerin hayatlarına, verdikleri edebî mahsûllere dâir birçok hususların karanlıklar içinde gömülü kalmasına sebep olmaktadır. Manastırlı RiPat, Çaylak Tevfik (Mehmed Tevfik), Mustafa Reşid v.b. daha birçok kimseler vardır ki, yaşadıkları zamanda şöhret bakımından öıı safta yer almamakla beraber, hayat ve eserleri lâyıkıylc araştırılırsa, mühim şahsiyetleri ve eserleri, o devrin muhtelif fikir mes’ eleleri ile alakalı şeyleri aydınlatacağı muhak­ kaktır. İşte, Tanzimat devri edebiyatının en meşhur şairlerinden /iv a Paşa’nın Adana Valiliği sırasında oıııın maiyvetinde çalışan İMehmed Nâzım Paşa da, ikinci derecede kalan, fakat tedkik edilmeğe değer bir

1 Edebiyat tarihi sahasında çalışan genç araştırıcılar için bilhassa şu makûle \ <• eserleri okumak faydalı olacaktır: Prof. Fuad Köprülü, “ T'¡irk Edebiyatı Tarihinde U sû l** ( Edebiyat Araştırmaları, Türk Tarih Kurum u Y ayınlarından, Ankara, 1966. S. 3 -1 7 ). -Prof. E. Bcrıılıeim (Çeviren: Dr. M . Şükrü Akkaya), Tarih İlmine Giriş, Tarih Metodu ve Felsefesi. I>t.. Devlet Matbaası, 1936.

(2)

1 5 6 F E V Z IY E A B D U L L A H T A N S E L

Mevlevi uâsir ve şâiridir. Onun vermiş bulunduğu edebî mahsûller lıak- kıııdaki bu makalemizin birinci bölümünde, hayatından kısaca bahset­ tikten sonra, basılmış olan eserleri üzerinde duracağız; kaybolduğu sanılan, fakat son zamanlarda elimize geçen yazma şiir mecmuası ikinci bölümü teşkil etmektedir.

1.

M E II M E D N A Z 1 M P A Ş A ’ N I N

Hasılmış Bulunan Eserleri

29 Ağutos, 1840 (1 Rcceb, 1256)’ da Üsküdar’ da Selman-Ağa ma­ hallesinde doğan Mchmed Nâzım, Yağlıkçı Hüseyin Ağa’ nın torunların­ dan ve Akşehir kaymakamı iken vefât eden Şâkir Efendi’ııin oğludur. İlk mektep ve Rüşdîye’ de okumuş, husûsî olarak Arapça, Farsça ders­ leri almıştır. 1863’ de, yirmiüç-yirmidört yaşında iken Da'âvî Nazâreti Evrak-odası’na mülâzemetle girdi. Ru ilk me’murluğundan sonra Adlîye İcrâ Cem'iyyeti Zabıt Kâtibliği’nde, ayni cem'iyyctin Baş-Mümeyyiz Muâvinliği’nde çalışmış, 1877’ dc Ziya Paşanın Adana Valiliği esnasında ve onun isteğiyle bura Mektubculuğu’na ta'yin edilmiştir. 18 Mayıs, 1880’de Ziya Paşa’nm vefatı üzerine, Adana Vâlî Vekilliği yoluyle az­ ledilmiş ise de, 27 Ekim , 1881’ de Konya Mektubculuğu’ na getirildi. Daha sonra — bâzı azil hâdiseleri ile karşılaşmakla berâber— sırasıyle şu vazifelerde çalışmıştır: Konya, Bitlis, Halel), Kastamonu Mcktubcu- luldarı, Umûm Mulıâcirln Komisyonu Mulıâsebeciliği, Mersin, Kayse­ ri, Diyâribekir, Ilaleb, Konya, Sivas Vâlililderi’nde bulundu. Emekliye ayrıldığı son vazifesi Selânik Vâliliği’dir. Bu vilâyetimiz Balkan sava­ şında Yunanlılar’ a geçince, oradan son vâlî olarak ayrılmıştır.

Haksızlıklara karşı koyan sağlam karakterlere sâhib Nâzım Paşa’ - nııı, haksız bir ta'yin üzerine me’mûriyyet yerine gitmemek, bulunduğu vazifenin kaldırılması v.b. sebeplerle üç-dört d e fa azlcdildiğini görü­ yoruz; bununla berâber, zaman zaman takdir de edilmemiş değildir: 1881’ de Rütbe-i Râbi'a tevcih, 1901’ de Rumeli Beylerbeyiliği pâyesine terfi' olunmuştur; Birinci Rütbe Osmânî ve Mecldî, Fransa’nın Birinci Rütbe Legioıı d’İnme ur ve Papa’ııın ikinci rütbe nişanlarını da kazandı­ ğını biliyoruz.

(3)

M E li M D D N AZIM PA SA 157 İbnü’l-E m lıı Malımud Kemal İnal’m , “Mâvî gczlü, sarısın, orta boylu, zarif, değerli bir şair” olarak vasıflandırdığı Mebıııeıl Nâzını Pa­ şa hakkında, kendisini yakından tanıyan Üsküdar Selinı-Ağa Kütüblıâ- nesi Müdürü Alımed Remzi, “ MüstecraiM mehâsin-i aldâk idi. Civan— merd ve salıî olup her nerede bulunsa hanesine Nazını Paşa Öleli der­ lerdi; bilcıı-bilmeyen mibmâıı olurdu. Zarûrel-i şiire cevaz vermezdi: fZarûrete arz-i iftikâr eden şiiri söylememeli’ derdi. İler a adîde nazına kadir bir şâir-i mâlıir idi. Husûsî musahabede latâif ve zanVile mütemayildi. Nükteli mazmuna meflCın olurdu” diyor.

17 Aralık, 1926 (11 Cenıada İ L , 1345)\la, oğlu llikmel Uey'iıı Ka- dıköyü’ ndeki evinde vefat eden M. Nâzım Paşa, “ Üsküdar'da, Karaea- Ahnıed kabristanın ilısânîye cihetinde şâir Nedim’ in kabrinin civarına” gömülmüştür2.

*

M. Nâzını Paşa’ nı basılı olarak yedi eseri vardır; bunlara, gazele sütunlarında tefrika hâlinde kalan hâtıralar'’ı ile yazma şiir mecmuası'm

2 İbııü’l-E m ln M ah muti Kemal İnal, Son Asır Türle Şâirleri, c.vı.. U t.. Dc\let Matb.ıu-ı 1930, s. 1141 v.tl. Hu hâl tercemesindc lıicrî tarihlerle bunların kar^ılıjrı milâdi tarihler hirihiriııi hazan tutmaz. Diğer laraflaıı,21)Zilkı'dc, 1320 (1902)’dc Diyârihckir, 27 Lemâdâ I I ., 1323 (1 9 0 5 )- dc Halch Vâliliği’ ııc tacyiıı edildiği kaydedilmiştir. Hu tarihlerden ilkinin karşılığı 1903‘ tiir. Bir başka yerde, Diyuribckir'dc 1319’da iki ay valiliği bulunduğu yazılıdır (Bu»rî Kaynar. Diyâri- bekir Yıllığı, Ankara, 1936, c. uı., s. 262). Bunlardan çıkan netice, Nâzım Paşa’nm resmî haya­ tının henüz tam ınânasıylc incelenmemiş olduğudur.— Resmî ve lıusûşî hayatı hakkında biliri edinmek için ayrıca bk.. Adana MektubcuUığu, İcra C em 'iyycti Zabıt kâtiplerinden Nâzım B cy’ c (Cerldc-i Havadis gazetesi,mı. 3840, 24 Şcvvâl, 1295/21 Ekim, 1878). Nâzım paşa, 1301 (1884)’ dc, azlolunan K onya Valisi Sacid Paşa’ nm yerine tacyin edilen şâir Meıııdııh Bey (Paşa)’ iıı maiyyctiııde Mcklupcu idi. Oııaltı yaşında ikcıı Vilâyet Mcktûbî KalemTııe devama başlayan Vcled Çclcbî, “ merd-i kâmil” diye vasıflandırdığı Nâzını Paşa'nın çok zekî olduğu, şiir ve nesrinin mükemmelliği, nezâret ettiği Konya vilâyet gazetesine kendisini muharrir olarak aldığı ve himâyesi, Vâlî için kaside yazmağa teşviki, hattâ kendisinin de birkaç beyit yazdığı, dürüstlüğü ve Konya Mektuhculuğu'ndaıı niçin azledildiği, Çamlıc.ı'- daki köşkü hakkımla bilgi vermiştir ( Vcled ÇelebVnin Hâtıraları, Canlı Tarihler - \ l l l . , îs t., 1946, s. 10, 11, 13, 21, 31).— Ebû Bekir Hâzini da. K onya vilâyet gazetesinde şi­ irleri hası ulan Nâzım Paşa’ııın edebî bir muhit yaratarak birçok gençleri şiire teşvikinden, hayr-severliğimlen bahseder (Canlı Tarihler-].. İst. 1944. s. 31, 56 v.d .) . Şakacı ıııiz.ıc ı sahip bulunan N âzım Paşa Suriye Vâlisi iken, merkezi Şaııı olan Beşinci Urdu-yi llu m âyû ı Müşiri Abdullah Paşa ile bir türlü geçinemiyorlar, Müşirlik'e yollanan tezkireleri mu z :b- lik olsun diye çok ağır ifâdeyle ve harekeleyerek yazıyor, ne yapayını, Müşir doğru dürüst okumak bilmiyor diyordu. Müşir Abdullah Paşa ile hu yüzden araları açılmış, Y Paşa hakkında tahkikata girişilmiştir ( Semih M üm tazın Hâtıraları. Canlı Tarilılcr-\X \\\.. s. 28.v .d ., X X . , s. 93 v. d.)

(4)

1 5 8 F E V Z IY E A B D U L L A H T A N S E L

da eklersek dokuz eseri bulunduğunu söyleyebiliriz. Basılmış eserleri, neşir tarihlerine göre sırasıyle Muhataba, 'Ahd-i Şehr-yârî, Nizâmu l-

Hâss f ! Elıli'l-ihtisas, Kerbelâ, Ibıı Fâriz Tercemesi, Esrâr-i Tevlıid ve

Tercemesi, Yek-Avâz'dır.

a) M u h a ta b a .— İlk sayfasında, rakibleri tarafından eski edebiya­ tın tarafdârı gibi gösterilen, hakikatte Taıızimât Devri Edebiyatı’na her sâhâda pek çok yeni eserler kazandıran Muallim Nâcî’niıı3 T a k r i z i yer alaıı Muhataba, M. Nâzım Paşa’ıun Konya Mcktubculıığu zamanın­ da yazdığı birkaç şiirini dc içine almakla beraber4, esas i'tibâriylc mensur bir eseridir ve şu cümlelerle başlar: “ 1301 (1885) senesi Ağustosu’ııuıı üçüncü Cumartesi günü idi ki dört etrafı birikirine kol atmış büyük dağ­ larla kapalı, en yüksek mahalleri korkunç ve uzun kayalarla örtülü ve etekleri ufak ufak çam ağaçlarıyle donanmış, ara yerleri yukarılardan kopup gelen kaya parçaları ile bezenmiş ve ortası kendi kendine gayet kısa bir ovacık peyda ederek o ulu dağların deliklerinden çıkıp da biri­ ken ve ovanın tâ orta yerinden akıp giden koca bir çaydan her tarafı yeşillenmiş bir şehre otuzbeş saat kadar uzak bulunmuş bir mahalde, gün-doğuya karşı iki penceresi olmak üzre çam ağacından yapılmış bir baraka içinde şöyle uzanıp düşünmekte idim.

“ Gözlerim dağlarda, ağaçlarda, akan sularda, yeşilliklerde lisân-ı hâle âit olan sükûtu dinlemekte ve kalbimde Hâlik’ın alda sığmayan büyüklüğünü düşünmekte idim.”

Böyle bir vecd içinde bulunan müellifimiz, dağların sanki yürüye­ rek yaklaşmakta olduğunu, hattâ kendisine hitâp ettiğini hisseder. Y ü ­ ce bir Dağ ile karşılıklı konuşması tarzında tertip ettiği Mulıâtaba'da, önce Dağ dile gelir. Dağ, mcdcniyyetiıı esas kaynağının kendileri olduğu­ nu ve bu günki seviyesine erişebilmek için kendilerinin sularından, or­ manlarından, ma'denlerinden faydalandığını, fakat medenîlik

iddiâsm-3 B u hususta fikir edinmek için şu makalelerimize bakınız: Muallim Nâcî ve Terceme, ( Tercüme m ec.,c.ıv., ııu.22.19 K asım , 1943,s. 2 3 8 -4 5 ).— Muallim NâcVnin Arapça ve Acemce'den Tercemclcri (A y n . mcc.,c.x., nu. 56,Mart, 1953, s.5 0 -6 7 ).— Muallim Nâcî ile Recâîzâde Arasında Münâkaşalar ve B u Münâkaşaların Sebep Olduğu Hâdiseler ( Türkiyat Macmuası,c.x., 1 9 5 1 -5 3 ,s. 159 -2 0 0 ).— İslâm Ansiklopedisi Nâcî maddesi.— Muallim NâcVnin Dinî Eserleri, Diyânet İşleri Başkanlığı Dergisi, 1962, s. 161-177 .

4 AIulıâtaba, ikinci basım, s. 4 0,44,49, K rş., üçüncü basım, s. 28, 31 (mükerrer, s. 71), s.35 (mükerrer, s. 61). Bu üç şiirden, her iki basımdaki sonucusu yazma şiir mecmuası'nda da vardır: K rş., s. 54.

(5)

M E H M E D N Â Z IM PA ŞA

da bulunan insanlar şehir hayatına alışınca tabî'at güzelliklerini unut­ tuklarını, hattâ hu güzellikleri yok etmeğe çalıştıklarını şikâyet ve si­ temlerle dolu bir ifâdeyle anlatır; Dağ, insanların maddî ihtiyaçları arttıkça mânevi varlıklarını, insanı hakîkî insan yapan, lıakâyık-ı eşyâ- ya vukuf ile hâsıl olan irfândan sonra Ma'rifet-i Hâlik’ı, biliş kâbiliv- yetlerini de kaybettikleri fikrindedir. İrfân sâhibi olmakla mükellef medenîlerin ise, ihtiyaçlarının çokluğu yüzünden hu gibi mânevi kıymet­ lerle uğraşmağa vakitleri yoktur; irfâua erişebilmek için, lıerşevden önce alılâk tasfiyesi lâzımdır; hu ise, ihtiyaç çokluğu ile birleşemez.

Dağ’m fikirlerini dinleyen müellifimiz, ona cevap olarak. ıııedeıüv- yetin faydalarından uzun uzun bahseder: İnsanlar için cziyyel hâlini alan maddî meşgûliyyetlerin rahata kavuşmak için olduğu, medeııivve- liıı insanları yükselttiği, dolayısıyle “istidlal” «*, “ irluıı” a yardııneı oldu­ ğu fikrini müdâfaa ederse de, Dağ’m bunlara karşılık verdiği cevap, insanların 11e yazık ki hu iiç ıııeziyyeti de feııâva kullandıkları, hakîki

mcdcniyyctiıı bunlardan daha yüce olduğu, başka ıııeziyyetleri de içine alması lâzım geldiğidir. İşte eserin birinci bölümü bu suretle nihayete eriyor (S. 5-35).

Muhataba’ıun ikinci bölümünde Dağ’m , Vahdet ve kâiııât, i'tilâ v.b. mefhûmlara dâir düşünceleri, müellifin bunlara verdiği cevaplar sırasıyle yer alır. Eser, müellifin ileri sürdüğü ve Dağ tarafından da ka­ bul edilen şu fikirlerle neticelenir: “Kâinâtın nizâmât-ı ebediyvesini âlem-i tc'ayyünde ikmâl eden, beşerriyyetin isli'dâd-i fıtrîsini cilıâıı-i terakkide itinâm eyleyen medeniyyet binüçyüz bıı kadar sene evvel cilve-nümâ-yi azamet oldu. Ulûm-i mübâreke-i kâinatın hurşîd-i ziyâ- perveri işte o zaman ufk-i kemâlde neşr-i envâr-i feyz eyledi. Ulûm-i 'âliyycııiıı lıâtime-i kemâli olan o devr-i celîl, ma'lûnıât-i beşerivyeııiu fâtilıa-i ikbâli idi. Kâiııât o zaman hüviyyet-i ıııübârekesini, beşeriyyel o zaman merâtib-i ulviyyesini öğrendi. Bekâ-yi nev'e hizmetin hikmeti o zaman, kâinâtı idâre edeıı nizânı-ı bî-'adilin sırr-ü hakikati o zaman bilindi. O hurşîd-i münevverin lema'ân-i aftâb-sûzu aktâr-i kâinâtı baş­ tan başa tenvir ederek, kevkeb-i ilcbâl-i beşeriyyet olan “medenivyet” o nûr içinde doğdu. Sizin dediğiuiz medeniyyet de bu değil 111i? Evet, insan-oğlu! Kevkeb-i beşer olan “ medeniyyet” o nûr içinde doğarak kâi- nâtı baştan başa tenvir eyledi.”

Yukarıda verdiğimiz bilgi ve örneklerden anlaşıldığı gibi, Muha­

taba' ya esas teşkil eden fikir, bugüııki medeniyyetiıı istenilen seviyeye yükselemediği, maddî ihtiyaçları ve rahatı te ’ ınin etmekle berâber, in­

(6)

F E V Z IY E A B D U L L A H T A N S E L

sanı lıaldkî insan mertebesine eriştiren manevî meziyyetleri kazandıra- madığı, onu tamamlamağa elverişli en üstün mânevi unsurların İslâm medeniyyeti’nin sinesinde gizli bulunduğu ve bu kaynaktan faydalanma lüzumudur.

Nâzım Paşa’ıuıı Muhataba'sı, fikirlerin terkibindeki yaratıcılık, sanatkârın kendi kendine daldığı düşünceleri senbolik bir varlıkla ko­ nuşuyormuş gibi ifâdesi bakımından Ziya Paşa’ııın R u'yasnn, Namık Kemal’in, Ayetu’Uâh Bey’iıı, daha bâzı şahsiyetlerin ayni isimle neşret­ tikleri eserlerini hatırlatır. Farklı tarafı, insi., Ziya Paşa’nın li u y a ’suı- da esas fikri siyâsî aksaklıklar, Keınal’inkinde hürriyet teşkil etmesi,

Muhataba'da ise beşeıiyyeti mânen yükseltme kudretini lıâiz İslâm ıne- deniyyetinden faydalanma lüzûmııdur.

Muallim Nâcî’niıı aşağıya aldığımız, Nâzım! A'yân-i elıl-i irfâna Görünür zübdetü’l-bikem bu kitâb Etmesin mî gören Muhataba'm Sana hânımı gibi şıı yolda hilâli: O uidâlar bütün lıakâyıktır Kalemin lıâtif-î hakîkîdir Her ııidâsında gizlidir şu sadâ: Sâlıibim ârif-î hakîkîdir Müııcelî hıfz-i dil-firîbiude Bî-sanâyi' bedl' bir îcâz Müstetir ma'ni-î cezîlinde Pür-bedâyî', refT bir I'câz Dîde-pîrâ sevâd-i hattında^ Nûr-i hikmet eder durur lemc'ân Nazm-_-eder iftihâr nesrinle Var ol-^ey falır-i nâzimân-i zaman

7’a/crîz’inde de kaydettiği üzre 5, eserin san'atsız, hakîmâne bir ifâdesi vardır. Miidâfa'a edilen fikir bakımından da, neşredildiği devirde

körü-5 Bu şiir önce, Takriz başlığı ve “ Mcşûhir-i üdcbâdan Bitlis Mcklubcusu saâdctlû Nâzım Beyefcııdi’ nin geçenlerde neşrolunan Muhataba unvanlı kitabına” notu ile (Mecmua-i M uallim , yıl-ı, ııu. 27, 30 Kcceb, 1305, s. 106), daha sonra, “ H alcb Mektubcusu saâdctlû N âzım Beyefendi Hazretleri’ııin Muhataba Unvanlı eser-i haklmâııclcri için” kaydi ile neşredilmiştir (Yâdigâr-i Naci., İst., 1314, s. 36).

(7)

M E H M E D N A ZIM PA ŞA Kıl

körüne Garb medeuiyycti hayranlığı alıp yürüdüğünden, dikkate değer. Kaynağını sezgiden alan lıis ve heyecanların, insi., irfâıı, kâiniıl hakkııı- daki fikirlerin manzum ifâde olunduğu Muhataba, kazandığı şöhret do- layısıyle üç d e fa basılmıştır6. Üçüncü baskısına Teşrih-i Maddiyyâl başlıklı oııiki manzûmedcıı ibaret bir kısım ile7, Uiknıet Nâzınıh ve Na­

sihat-Nâme 9 adlı şiirler eklenmiştir.

b) ' A h d - i Ş e h r - y â r î . — Nâzını Paşa bu eserini Konya Vilâyeti Mcktubcusu iken bastırmıştır. Üzerinde durulan hususlar, Alıdü’ l-Ila- mld devrinde ilim ve maârifin inkişâfı, merkezde ve Anadolu'da srkiz-ou yıl öncesine göre dikkati çekecek derecede ilerileme göze çarptığıdır.

6 Birinci baskı, 1st., Mihraıı Matbaası, 1304— İkinci baskı. 1st.. Asır Matbaası. 131lı. Üçüncü baskı, 1st., Selanik Matbaası, 1328.

7 İbnü’ l-Eınîn M .K em al İnal, “ İkinci tabNııda Hikmet Nâzım Unvanlı manzum Nnsihnt- Nâme, üçüncü tab'ıııda Teşrih-i Maddiyyâl manzumesi ilâve edildi” diyorsa da. ber iki fiil­ de yalnız üçüncü basımda vardır. Hikmet Nâzım ile Nasihat-Nâmc iki ayrı şiirdir. 7 eşrilı -i Matidivyâl, krş., yazma şiir mecmuası, s. 51 62: Teşrih-i M addiyyâl. İsini!-t Mâneri\\ât başlıklı iki kısma ayrılmış olduğu lıâlde. basılı nüshada üzerlerine ıııııuaralar konulmuş oııiki şiirden ibarettir (S. 61 7-1). Hu şiire, Kastamonu Mevlevi Dergâhı |»ost-ııişInf Mimed Keııı/i Efendi, 1327 yılım gösteren beş beyitlik bir tarih kıt'ası yazmıştır (S. 6D). Teşrih-i Madd \yâı - ta müdâfaa edilen fikirler Mulıâtaba'ıhıkilerc benzer.

8 H ikm et, Nâzım Paşa'nııı oğludur. Kitabın kapağında Hikmet Nâzım, metin kısıntınla Hikmet,Nâzım şeklinde kaydedilmiştir. N âzım torununun adı olduğu için, bu sonuncu şekle »öte hem oğlunu, lıem torununu kasdetmiş oluyor. Nâbî’ nin, iyi bir insan olarak yetişebilmesi içitı oğluna hitâben yazdığı Hayriye'si gibi, bunda da ahlâkî nıeziyyetler aşılanmaktadır ve şiir Ahlâk, İlim, Söz, Vatan, M arş, Vazife başlıklı kısımlara ayrılmıştır.— llikıııet, babası Nâzım Paşa’ ıım isti*fâsıııdan sonra Halep’ de kalarak Sadâ-yi Şahbâ adlı gazeteyi idâre etmiştir. 9 Haziran, 1329 /22 Haziran, 1913 tarihli Mazbata hükmünce, meşru Osmanlı hükümetini de­ ğiştirme teşebbüsünden suçlu olanlar arasında Hikmet’ iıı de adı geçer (Ahmed Reşid, Hâtıralar, Canlı Tarihler, X I X . , s. 2 2 3 ; X X I . , s. 308).

Sırası gelmişken şunu da ilâve edelim: Nâzını, Mehıned Nâzını Paşa’ nm torunu ve Hik­ met B ey’iu oğludur. Bu Mevlevi şâiri bedbaht Dede, kendi adını verdikleri torunu Nâzını doğ­ duğu zaman, onun, kendi soyunu lekeleyen bir memleket hâini olacağından liâbersiz. Hikmet B ey’ e bir mektup göndermiştir. Yazm a şiir mecmuası içinden çıkan ve kendi el yazısıyle 22 Kâ ııûııısâtıî, 1317 (4 Şubat, 1902) tarihli mektubunda, şer'î hükümlere göre hizmetinin yapılmasını. Sünnet-i seniyye’ ye göre kurbanlar kestirdiğini, bir ııüsha-i kebîr göndereceğini yazar. Şu son zamanlarda, Nâzını H ikm et hakkında basılan kitaplarda, dedesi olduğu için Nâzını Paşa dan da bahsedilir. İlmî bir lıüviyyet taşımayan, propaganda maksadıyle yazılan bu gibi neşriyattan bahse lüzum görmüyoruz; nısl., b k ., V a -N û , İhı Diinya’dan Nâzını Geçti, Meydan iiiit.. imi. 10,25 Mart, 1965 v .d . Bu tefrika, ayni isimle kitap hâlinde de basılmıştır (İst.. Yeni Matbaa. 1965).

9 Nasihat-Nâme’de insanı hakikî insan yapan ıııâneviyyct üzerinde durulur: kr- . yazma şiir mecmuası, s. 3 6,— Muhataba, s. 83 v .d. ___

(8)

1 6 2 F E V Z İY E A B D U L L A H T A N S E L

Elli evlik bir köyün tek mektebini yeter bulmayarak, yaptırdıkları ikinci bir mektepte derslerin başlatılması için yol zahmetlerine katlanarak vilâyet merkezine gelmeleri artık köylülerin de okuma-yazma arzula­ rının ifâdesidir. Müellif bu münâsebetle tıb, mühendislik v .b. sahalarda açılan mektepler, bunlardan yetişenlerin memleket yararına gördükleri işler hakkında bilgi veriyor. Istilrâd kısmında, diğer maârif müessese- leıine göre lıcııüz pek gelişemeyen sanayi' ve zirâat sâhasıııda ne gibi çalışmalar olabileceği, bunların memleket ihtiyaçlarını nasıl karşılaya­ cağı, muhtelif san'at şu'beleriniıı ne bakımlardan mühim olduğu mes’- elelerinc dikkati çeker.

'Alıd-i Şehr-yâri, edebî cihetten bir kıymet ifâde etmez; o devir maârif tarihi üzerinde çahşacaklar için gözden geçirilmesi faydalı ola­ bilir. Müellifi için de, bu gibi memleket meselelerine duyduğu alâkayı belirttiğinden kayde değer 10.

e) N iz â m ii’ l-H â ş ş f i E h l i ’ l - 1 h t i ş â ş .— Mclımed Nâzım Pasa, bu terecine eserine yazdığı çok kısa önsözünde, AlııncdıVr-IIİfâTııiıı (iavsiyyet meri ebesini kazanan büyük velîlerden olduğunu, J\izûınii’l-

llnss’m , bu kudsî kudretin lisûıı-ı gaybiııc âit illıâın eserlerinden bulun­ duğunu, onun yüksek fikirlerini kavramak şöyle dursun, bu tercemede aslındaki hikmetlere yaklaşmak bile mümkün olamayacağını ifâde edi­ yor; çalışmalarına karşılık istediği ınükâfât, bu büyük zâtın kudsî fe­ yizlerini ümidden ibârettir. Bu başlangıçtan sonra Ahmedü’r-Rifâ'î’ııin ııeseb-nâmesi, bunu müteâkip eserin tercemesi yer alıyor.

Eserde, insan-oğlunun şahsî haysiyyetine, İlâhî emirlere, nefse hâ- kimiyyete, söz ve ifâde kudretine; sa'y-ü himmet, sünnet-i seniyyeye bağlılık, va'z ve irşâd, sabr, ilim ve irfân, halkla geçinme ve anlaşma yol­ ları, cem'iyyet nizâmını te !mîııe yarayan mânevî kıymetler, dolayısiyle Islâm dininin enir ve telkin ettiği insânî ve nelıyettiği iıısânî olmayan esaslara dâir lıikemî fikirler, umûmiyetle hadîsler’le de tevsik edilmiştir. Bu hadisler münâsebetiyle, Mehmed Nâzım Paşa esere notlar eklemiş­ tir; bunlarda hadisler’in vurûdu, hangi eserlerde bulunduğu, muhtelif eserlere göre aralarındaki farklar, tam metinleri hakkında kaynaklar zikredilerek müsbet bilgi verildiğini görüyoruz. İfâdesi çok vâzilı olan bu tercümeyi, terecine edenin şahsî araştırmalarına dayanan bıı ilâveler de kıymetlendirmektedir.

(9)

M E H M E D N A ZIM PAŞA

Mukaddime''de, Seyyid Alımedü’r-Rifâ'î Ahmed 1). 'A lî A 1 > fi A libâs (1 116-1118— ?-1183)’ ın yaşadığı asrı bile kaydetmekte ihmalkâr olan Melımcd Nâzım Paşa, eserin aslımıı adını pek vâzilı olarak i\izûnüi'l-

Hâss olarak ifâde etmişse de, bunun hakkında hiçbir şey yazmamışı ir. llifâ'î tarlkatiııiıı kurucusu Alımedü’r-Rilâ'î’nin bu isimde bir eseri tes- bît edilmiş değildir " . Tanzhnât Devri’ııin meşhur şâirlerinden ve Nâ- zım Paşa’ nın yukarıda bahsettiğimiz Muhataba adlı ilk eserine bir Tak­

riz yazan Muallim Nâcî’rıin de, Alımedü’ r-RifâTnin hikmetlerinden seçilmiş İlikem iı'r-Rifai adlı bir eseri vardır. Naci'nin verdiği bilgiye göre, Mevlâna Ebü’l-Fazlü’ş-Şâfl'îyyü’l-A âsıtî; Şeyh Abdii's-Soınl'ü’ l- Hâşimî’nin kıymetli kitapları arasında Seyyid Ahmedü’r-Rifâ'fııiıı kendi el yazısı ile hikmetlerine, rastlamış, bunları bir risâle hâlinde top­ lamıştır. İşte bu risâle yine Arapça olarak Şeyh Muhaııııııed Ebu’ l-lludû tarafından şerlıedilmiştir ı:. Nâcî, H ikem ii'r-Rifâ'fde, Vâsıli’den, Elıii‘ 1- Hudâ’ daıı v.b. şahsiyyetlerin eserlerinden faydalanmıştır. Melııııed Nâzım Paşa nın da ayni kaynaklardan faydalandığı düşünülebilir " ,

d) K e r b e l« . — İsminden de anlaşıldığı gibi Kerbelâ vak asının. Hazrel-i Hüseyin’ in şalıâdeliniıı mevzu' alındığı bu eseıiıı. bu tarz edebî eserlerden ayrılan tarafını müellif Alukaddinıe dc izâlı etmiştir: Elıl-i Beyt'iıı yüce şâmudan bahsettikten sonra, okuduğu bâzı mersiyelerin Kerbelâ vak'asmın cereyânıııdan meydana gelen teessürle yazılmış kalbteıı gelen feryâdlar olduğuna dikkati çekiyor; bunların da takdire değdiği, fakat, vak'ayı meydana getiren sebeplerin ihmâl edilmemesi lâzım geldiği düşüncesindedir. İşte bu yüzden, eserde her iki tarafın da maksat ve fikirleri tahlil edilmiştir. Hemen her paragraf, “ Bir ta ra f", “Diğer taraf” ibâresiyle başlar. Bir münâsebet getirilerek yer yer, bir lıatib ağzından, Cehennem, EIıl-i Mahşer tarafından söylenilmiş gibi tertip edilen lıitâbelerle, vak'aıım sebepleri ve uyandırdığı teessür ıııii- şâlıidler ağzından da nakledilmiştir. Kerbelâ, Nâzını Paşa’nm saıı'atlı, seci'Ii birçok cümleleri içine alan, manzum iiç parçayı da ilıtivâ eden lıedi'î kıymeti hâiz bir eseridir; Balkan savaşı sırasında neşredilmiş ol­ ması da mânalıdır11 12 13 14.

11 II.S. Margolioııt]}, .‘Ihfiııi/ıiV-Rifu i malili., İslâm AnsiMuıınHsi'uâv.

12 İsi., 1301, s. 2 v.d. N âcî, Mıılmdılime'dc bu hususta oldukça geniş bilgi vermiştir. 13 Nizâmii'l-llâss f\ I'.hlı'l- i htisâs. miilcreiıtıi Melımcd N âzım . İsi.. Şems Matbaası. 1326 1328.

14 Kerbelâ, Melımed N âzım , îst.. Şems Matbaası. 1327 -13 29. Kuşe kâğıdına basılmıştır. Manzum parçalar Kerbelâ sak'asiyle alâkalıdır (S. 11. 12. 16).

(10)

1 6 4 F E V Z İY E A B D U L L A H T A N S E L

e) İb n F â r i i T e r c e m e s i.— İbn Fâriz, Ö m er'A lî (Şerefü’ d-Dîıı)- ü’l-Mısrîü’l-Sa'dî (1182-1235), Arap edebiyatının meşhur mutasavvıf şâirlerindendir. Nâzım Paşa, bu eserinin önsözünde, Arap dilinde onun âşıkane şiirlerine san'at ve ibârelerin insicâmı bakımından üstün şiirler olsa bile, “ edeble irfanı meze ve tevhîd etmek kudret-i hârikânesi” yal­ nız ona mahsus olduğu kanaatindedir; terceme ve şerhettiği kasidelerin­ den anlaşılacağı gibi, İbn Fâriz’in şiirlerinde hâkim unsuru teşkil eden ârifâne kudret, her mânasıyle, zevk sahiplerini vecd dalgalarına gar- kedecektir.

İbn Fâriz Tercemesi, bu meşhur Arap mutasavvıf şâirinin en meş­ hur şiirlerinden ve 151 beyitten ibâret Kaside-i Y a ’iye (S. 3 -106)’sini, 41 beyitlik Kaside-i Mimiye veya Hamriye (S. 108-150)’yi ve Kaside-i

Râ'iye'nin 11 beytinin terceme ve şerhini içine almaktadır. Nâzım Paşa, eserini, bu kasidelere göre sırasıyle üç bölüme ayırmış, her bölümde ayni metodu ta'kip etmiştir: önce Arapça metni— umûmiyetle bir beyit, bâzan mâna husûsiyyetine göre bir kaç beyti— kaydettikten sonra, bun­ da geçen kelimeleri mânalandırır; bunu müteâkip, Mahsûl-i beyt baş­ lıklı kısımda metni türkçeleştirerek nesre çevirmiştir. Bu kasideleri seçip şerhetmesi, onun hikemî şiirlere karşı duyduğu alâkayı gösterdi­ ğinden kayde değer I5.

f) E s r â r - i T evh id ve T e r c e m e s i-— Esrâr-i Tevhid, Murâd-i Bu- lıârî Dergâh-i şerifi post-nişîni Seyyld Abdü’l-Kâdir Belhî’ nin Farsça manzum eserinin adıdır. Esrâr-i Tevhid ve Tercemesi'nin baş kısmında muhtelif başhklar altında mesnevi şeklindeki muhtelif Farsça manzû- meler yer alıyor (S. 3 -1 8 ). Bundan sonra Esrâr-i Tevhid umûmî başhkh ve Nâzım Paşa tarafından yapdan Türkçe’ye tercemesi gelmektedir (S. 19-28).

Nâzım Paşa’nm tercemesinde, sırasıyle Esrâr-i Tevhid, 'Alem-i

İnsan, Esrâr-i Hakikat, Hudûs ve Kıdem, Beyân-i Tevhid, Beyân-i Es-râr-i İlâhî, EsEs-râr-i M im -i Ahmed, Şibğa-i İlâhiyye, Fark-ı Elıl-i Hâl ve Ehl-i Kal, Inna Medinetü'l- îlm ve 'A lî Bâbilıâ, Alem-i İnsan, Çâr Anâ-sir başhkh oniki manzume vardır. Eserin Farsça’sında onbeş manzume bulunduğuna göre,Nâzım Paşa’nm bunlardan birkısmım tcrcenıo etmediği

15 İbn Fâriz Tercemesi, Âsâr-i Mulıalledesi edebiyat-i Arabîye içinde en m üm taz bir mev­ ki* işgal eden İbn Fâriz Hazretleri’nin kasâidiııdcn Y a 'iy e , Ilam rıye şöhretiyle meşhur olan M ım iye ve lîo°Iye tercemeleri; mütercimi Mehmed N âzım , İst., Şems Matbaası. 1330, 160 sayfa.

(11)

M E H M E D N Â ZIM P A Ş A

anlaşılıyor. Acabâ, hangi parçaları dilimize çevirmemiştir ve hangi düşün­ celerle bunları Türkçe’ ye terceme etmemiştir ? Metnin aslı ile karşılaşt ırı- lınca, d l/ j Jl* dLjji *—¿jb öLjj3 ûLjjs cJj ö Ljjî

başlıklı son dört bahsi terceme etmediği görülür. Öyle sanıyoruz ki anâsir-i erba'a mevzû'undaki bu dört balısi terceme etmeyişinin sebebi, lejandlardan ibâret olmasından dolayıdır; Seyyid Abdü’l-Kâdir Iîollıî, j l J s jL. OLjjs bahsinin sonunda bu eserini 1322’ de yazdığını ifâde eden birkaç beyit de eklemiştir. Nâzını Paşa, Farsça metinde­ ki yukarıda kaydettiğimiz dört bahis yerine, Çâr Unsur başlığı ile dört beyit yazmakla iktifâ etmiş, tercemesindeki insicâmı bozmamak için, Abdü’l-Kâdir Belhî’nin kendi hakkıııdaki beyitlerini dc dilimize çevir­ memiştir.

Eserin gerek aslı, gerek tercemesi Failâtün, Failâtün, Fa ilâtiin kalıbıyledir. Dikkati çeken tarafı, Farsça’ sı ile Türkçe’ sinde kâfiyelerin de umûmiyetle ayni oluşudur. Farsça’ daki birçok kelimeler dilimizde kullanıldığından bu mümkün olabilmiştir; fakat aslındaki kâfiyel riıı bâzılarını Farsça fiiller, ekler teşkil etmektedir; böyle mesnevi beyitle­ rinde pek tabî'î olarak aslındaki ile aynı kâfiyeleri kullanamamıştır.

Esrâr Tevlıld ve Tercemesi, Nâzım Paşa’nın, bir dilden bir başka dile nazmen tercemedeki başarısını gösteren, ifâdesi bakımından te lif intıbâTm uyandıran bir eseridir 16.

g) Y e k -A v â z . — Bu eser, tasavvufî aşk şiirlerini içine alan, aru­ zun muhtelif kalıplan ve gazel, murabba', mesnevi v.l). Divân nazım şekilleri ile, hattâ bâzdan Garb nazım şekilleriyle yazılmış muhtelif manzumelerden ibâret te ’ siri bırakıyor; fakat bu şiirler dikkatle göz­ den geçirilince hepsinin mevzu' bakımından tasavvufl-aşkî olduğu, biribiılerine fikirce bağlı bulundukları, hattâ fikirlerin mantıklı sıralan­ mış olduğu görülür. İşte bundan dolayıdır ki Yek-Avâz'ı, baştan başa

16 Kgrûr-i Tcvhld re Tercemesi, Nâzım ı: Mıırâd-i Ilııhârî Drrgulı-i şerifi post •nişim Seyyid A b dü’ l-Kfıdir Dcllıl Hazretleri; Mütercimi: Selanik Vûlî-i Sabıkı Mchnıed Nâzını, İsi.. Şems Matbaası, 1331, 28 sayfa. Ibııü’ l-E m ln M . Kemal İnal, bu eserin adını Terceme-i l.s- râr-i TevhUl olarak kaydetmişse de, doğrusu, Farsça aslını da içine aldığından, kitabın kapa­ ğında görüldüğü gibi Esrâr-i TevMd ve Tercemesi'dir (Son A sır Tiirk Şâirleri, Devlet Matbaası, 1938, c.vı.,s. 1145; müellifin bu eserinde A b dü ’ l-K âdir Bellıî hakkında da bilgi verilmiştir (C .I.. İst., Orhânîye Matbaası, 1930, s. 2 6 -7 ).

(12)

1 6 6 F E V Z IY E A B D U L L A H T A N S E L

manzum bir eser kabûl edebiliriz> Şâirimizin, eserme Yek-Avûz adım vermesi de ber hâlde bu yüzdendir17 18.

b) B ir D e v r in T â r ih i. — Nâzım Paşa’m n yazma şiir mecmuası dışında kalan eserlerine hâtıralarım da ilâve edebiliriz. Vefâtıııdan son­ ra Bir Devrin Tarihi adiyle Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen bu hâtıralarda kendi hayatına dâir hemen hemen hiçbir şey yoktur. Ziya Paşa’nın resmî ve husûsî hayatım, Alexandre Duma-fils ile münâsebetini aydınlatıcı mufassal bilgi vermiştir; Midhat Paşa ve Namık Kemal hak­ kında da birçok şeyler kaydedildiği görülür. Bunlar, umûmiyetle başka menba'larda bulunmadığı için mühimdir. Bu sebeple, Bir Devrin Tarihi, adı geçen şahsiyetlerin resmî ve husûsî hayatlarına, kısmen eserlerine dâri malzemeyi içine alan bir vesika değerindedir ls.

11.

M E H M E D N Â Z I M Pa ş a’nI N Yazma Şiir Mecmuası

Son yıllara kadar Nâzım Paşa’nm ş i ir m ec m u a sı elimize geçmiş değildi. Onun böyle bir eseri olduğunu, İbnü’l-Emjn M.Kemal Inal’m , “ Büyük bir cilt teşkil edecek kadar eşArının, âilesi nezdinde bulunduğu işitildi” kaydi dolayısıyle biliyorduk. Bundan üç yd önce, tesâdüfen, Ankara’ da bir sahhafııı lıcnüz satın almış bulunduğu kitaplar arasında bu şiir mecmuası elimize geçti.

17 Y ek -A vâ z, Selânik Vâlî-i Sabıkı Mehmed Nâzım , İst., Şems Matbaası, 1333, 28 sayfa. Kitabın iç ve dış kapağında,

Ehl-ı suhanâ ale’l-merâtib B n merhalede tekaddü m ^ettim Şi'riınde be-kavl-i Şeyh Gâlib Bir başka lisân tekellüm ^ettim kıt*ası, arka kısmında, boş bir sayfasında,

îcâz içinde feyz-i i'câz

Bin ma'niyi müştemil Y e k -s A v âz

beyti vardır. İbrahim Alâcddiıı Gövsa’ mıı Türk Meşhurları Ansiklopedisi'ııdc, l.M .K .İııard aıı naklen N âzım Paşa’nm lıal-tercemesi mevcuttur. Tertip yanhşı olarak, Yek-A vâz yerine, Yek azar şeklinde kaydedilmiştir.

(13)

M E H M E D N AZIM P A Ş A l<>7

Şâirimizin kendi el yazısı ile olan şiir mecmuası 2 8 ,5 x 2 0 .5 büyük­ lüğünde, çok iyi cins, beyaz ve kalın, kenarları sarı yaldızlı kâğıda yazılmıştır. Birinci sayfasının kaybolduğu anlaşılıyor; ikinci sayfanın başından ictibâren, bir Na’ t ile başlamaktadır. 105’inci sayfada biten mecmuanın sonundan lıerlıâlde az bir kısım eksiktir.

Nâzım Paşa’nın şiirleri umûmiyctle Dîvân edebiyatı nazını şekilleri ile ise de, şiir mecmuası'mıı tertibi Divânlara benzemez; nazını şekilleri­ ne, lıer nazım şekline dâlıil manzumelerin kâfiyelerine göre bir sıralanış yoktur. Bâzılarının yanına kendi yazısı ile tashihler yapmış, birçoğunun yanına sonradan, kurşun kalemle numaralar konulmuştur; bundan dolayı

şiir mecmuasını hu sıraya göre yeniden yazmağı tasarladığını düşüne­ biliriz; ancak, bu numaralara göre de sıralasa, yüne, eski şâirlerimizin

Divânları tarzında tertip etmiş olmayacaktı.

Şiirlerin birçoğunun yukarısına, yazıldıkları yer ve zaman kayde­ dilmiştir; gözden geçirilince, en çoğunun Kayseri, lialcb ve Konya'da kaleme alındıkları anlaşılır. Ancak, bunlar o yazıldığı yerlere âit husu­ siyetler taşımazlar; yralııız, Konya’ da yazdığı şiirler, yaşadığı çevre ile sıkı sıkıya bağlıdır. Bunun sebebi, Mevlevi taıîkatiue mensup bulunan Nâzım Paşa için19, bu muhitte, kendi temâyülleriııe uyguıı pek çok illıâın kaynaklarının mevcudiyetinden ileri gelir. Bunlar, içten gelerek yazıl­ mış, selis, âheııkli, heyecanlarının akislerini taşıyan şiirlerdir ve mev­ zu’ bakımından mütenevvi'dir:

Mümkün mü Cenâb-i M e s n e v i'ye Bulmak dcğcrince hüsıı-i t a'bîr Mülhemdir_-o nüslıa-I mukaddes Her harfi kitâb-i aşka tefsir

kıt'asıyde Mevlâna’nın Mesneuî’sindeki ilâlıî aşka âit derin manavı işa­ ret eden Nâzım Paşa, şiir diliyle, Mevlevîler’in bayat telâkkilerini şöyle ifâde ediyor:

19 1 bııü’ I-Killin M .K .İn a l, N âzım Paşa’ nm , Çelebi tarafından destâr-i teberriik verildiği zaman, ta'mîyeli şu tarihi söylediğini:

Çille çıkarıp Iıücre-i feyyazına girdim Pir im bana destâr-i mukaddes verdi

1336

kaydeder (Ayrı. eser., s.1146). Müellif, şâirimizin dört gazelini de neşretmlştir; bunlardan yalnız ilki, bizdeki yazma şiir mecımıası’ nda vardır (S.1146 v .d ., krş., V s. nitslıa s. 19).

(14)

1 6 8 F E V Z İY E A B D U L L A H T A N S E L

Remz-i nükât-i nây’i duyan Mevlevîler’iz, Savt-î rübâb-i aşka uyan Mevlevîler’iz, Hubb-Î scvftyi şöyle koyan Mevlevîler’ iz, Biz delır-i dûna yöf-_-okuyan Mevlevîler’iz. Beştir safâ-yi aşk—-ile devr-ü semâ'ımız, Y o k nef'-i nıâsevâ ile bir intifâ'ımız, Evc-I seınâ-yi aşka varır irtifâ’ ımız, Biz dehr-i dûna yüf-—-okuyan Mevlevîler’iz, Dergâh-i pîr’ e yüz süren-_-ehl-i safâ görür, Sermest-i âşk bir sürü hâl—,âşinâ görür, Her hecrde bir âşık-ı safvet-nümâ görür, Biz dehr-i dûna yüf—-okuyan Mevlevîler’iz.

Kubbe-i Iiazrâ'-i Mevlânâ'nm miişâlıadesi, Konyalı bir güzel hakkın­ da, Hazret-i Mevlânâ ile Hazret-i Şems TebrizVnin birinci def'a mülâki oldukları mahalle ta'lik olunmak üzre söylenilen kıt'a, Der-medh-i Mevlâ­ nâ ve Şems Tebrizî, Konya'da Bir Gece tazındaki lıikemi, fikirce hakikaten kıymet ifâde eden birçok gazelleri Konya’ da kaleme alınmıştır. Bütün şiirleri arûzla olmakla berâber, aşağıya aldığımız pek sâde dille, lıece vezniyle gazelini de burada yazmıştır:

Yıkılmış yapılmış hâne-harâbız Âbâd olsak da bir, olmasak da bir Berâberdir bize safâ vü keder Mesrûr olsak da bir, olmasak da bir

İftilıâr edecek elde nemiz var Ma'zûr olsak da bir, olmasak da bir Zülfüne bağlıyız hâk-i der’inden Melıcûr olsak da bir, olmasak da bir Medâr-i tesliyyet günâhımızdır Me'cûr olsak da bir, olmasak da bir Nefs ile cihâd-i ekber eyleriz Mansûr olsak da bir, olmasak da bir

(15)

M E H M E D N Â ZIM P A ŞA

ir

>9

Hazrct-i Monla’mn kclb-i dcr’ iyiz Meşhur olsak da bir, olmasak da bir20

Nâzım Paşa’nm şiir mecmuasında, muhtelif vesilelerle Abılii 1- Hamld hakkında kasideleri, Vezir Sa'îd Paşa’ya, Malımud Nedim ve Kâmil Paşa’ya, bir ara Konya Vâliliği’nde bulunan ve Fâ'ik malılasıyle şiirler de yazan Mcmdulı Paşa’ya bir naziresinden başka kasideleri \ ar­ sa da21, bunlar lıikemî şiirleriyle ölçülemeyecek derecede kıymet­ sizdir; şiir mecmuasında bütün bunların üzerlerine yukarıdan aşağı bir çizgi çekilmiş olması dikkate değer. Memduh Paşa’ya kasidesi’nin ba­ şında Dîvân Edebiyatı lıusûsiyetlerini aksettiren uzun bir Fahrîye de bulunmakla berâber, bize, aşağıdaki manzumesiyle Divân şiirinin aley­ hinde olduğunu mizâhî bir ifâdeyle anlatır; Dîvân teşbihleriyle alay eder; bunların devam edemeyeceğini ileri sürer:

Ş İ C K İ M İ Z

Şiirde sen dahî m esbük-_ ol ursun böyle kalmazsın Dur_-ey u'cûbe bir ma'şük—-olursun böyle kalmazsın Hatm mür-ü saçın mâr-ü ben’in lıind-ü gözün âlıü Beşerden başka bir m a h lû k a olursun böyle kalmazsın Müjen tîr-ü kad’in serv-ü kaşın yây-ü rulıun âteş Temâşagâh-i ehl-i sök-_-olursun böyle kalmazsın Lebin la'l-ü ber’ in slm-ü dişin incıı, sadaf-nâlıen Bu h ey’ etle hemen mesrük^-olursun böyle kalmazsın Çenen sîb-ü tenin pâlûde vû nârenc bistânın

Şikem-perverlere merzflk-— olursun böyle kalmazsın22

20 Bu şiirler için sırasıyle bk., Y z. şiir mecmuası, s. 78, 75, 17, 63, 71, 71, 74, 77. Bu mec­ muada K on ya’da yazdığ daha birçok şiirleri vardır. Bu şiirlerden hece vezni ile olaıı sonuncusuna Ahm ed Remzî’ nin güzel bir Tazmhı’ i mevcuttur. Nâzım Paşa Kayseri Mutasarrıfı iken, Ahmed Remzi ile berâber, bura âşıklaruıdan ve Sarıgüzelli Deli Ahmed diye meş­ hur Ahm ed Dede hakkında bir şiir de yazmıştır ( S. Nüzhet Ergun, Tiirk Şâirleri, c. l . s . 328 v. d. Ahm ed Remzî’ nin basılmamış Kayseri Şâirleri'nden naklen. S. N . Ergun. ayrı, esr., s.297).

21 Yz. nüsha, sırasıyle bk., 30, 34, 90, 91, 95, 9 6 ; 43, 8 6; 40, 4 5 ; 78, 101. 22 Y z. nüsha, s. 86

(16)

1 7 0 F E V Z IY E A B D U L L A H T A N S E L

Nâzım Pasa’nm başka mevzularda da mizahî şiirleri ve hicviyeleri vardır. “ Meşhur Deli Sâlirn Beyzade İsm a il Bey'in Salacak Karantina

me’ mûriyyetinde maaşının artması için Karantina Başkâtibi Ahmed Mid-hat EfendVye gönderilen” aşağıdaki,

Doğruluktan zarara uğradı beş pâresi yok Ne geçerse eline korkmayıp._artık çalacak Delizâde çocuğu dörde çıkardı zlrâ Salacak’ tâ parasız böyle kalırsa salacak

kıt'ası 2\ İstanbul’da ördek Salâlıaddin diye anılan şahsın Acem mîras-yedisi ile görüşüp eğlenmesi23 24 ve eski Paris sefirlerinden birinin Bcyoğlu’ııda bir Fıransız kadından doğan ıneşrû’ olmayan ve Fransisko adı verilen çocuğunun doğumu için Sefir’i hicveder mâlıiyyetteki sekiz beyitlik tarih kıt'ası2S bu tarzın başarıb örneklerindendir.

Nâzım Paşa’nın şiirleri arasında meylıâncdc redifli v.b. çok tekrar­ lanan redif ve kâfiyelerden örülmüş gazeller, veya,

Bak bûn-ı eşk-i dîde-i hasret nasıl akar Bir ’ ayn-i m â ’-i gamdır^_-o kim muttasd akar

beytinde görüldüğü gibi yıpranmış teşbihleri kullandığı görülürse de, bunlar yeni tarz şiirleri yamnda fazla yekûn tutmaz. Birçok şiirlerinde Divân şiirinde rastlanmayan değişik kâfiyeler kullanmıştır:

Gülşenl, lâlezârı pek severim Mevsim-I nevbahârı pek severim Mâcerâ-y! gamı teem m ül^için Cûşiş-I cûybârı pek severim

beyitleri ile başlayan gazeli tarzında redif bakımından değişik manzû- melerine sık sık rastlarız26.

Nâzım Paşa’nın şiir mecmuasının ehemmiyetini belirtebilmek için, biraz da, düşürmüş olduğu tarihler üzerinde duralım. Hemen söy­

23 Yz. nüsha, 5. 92. Ahm et Midlıat, Schopenhauer’ ın H ikmel-i Cedldesi (İst., 1304) adlı eserini, N âzım B ey’ c lıitâben mektup tarzında tertip etmiştir.

24 Yz. nüsha, s. 99.

25 A y n . nüsha, s. 93. Nâzını Paşa, cidden güzel bu hicviyesinin yanına, kurşun kalemle, bahsettiği şahsın adım, o sıradaki me’ muriyetini de kaydetmiştir.

(17)

M E H M E D N Â ZIM P A Ş A 1 7 1

leyelim ki bunlar çok az sayıda, fakat çok mühimdir. Ehemmiyeti, bu mecmuadan başka bir yerde bulunmayışından ve mevzularından do­ layıdır.

Pâktir şâ ibe-I zilletten Zâtına ııisbet — ile her Vâlî Ana dâ cây-i esâfîl derdim Olmasa Harput’ a Vâlî 'Â lî

kıt'asının yanına sonradan, “Y û su f Cemil Efcndi-zâdc 'Â lî Bey "in \ ûli- liği’ııe Tarihtir” notu konulmuştur ki, Tanzimat Dcvri’ nin meşhur ti­ yatro ve mizah muharrirlerinden 'Â lî Bcy’in kasdedildiği anlaşılıyor1. Falırü’ d-DIn Çelebî’ ııin post-nişInliği,s, Osman Şems’iıı27 28 29 30, Ziya Paşa’ nın vefâtı37, Konya’ da Mevlâna’nın türbesinin ta'miri münâsebetiyle tarih kıt'alan yazmıştır31. Bunlara dâir fikir verebilmek için, Ziya Paşa lınk- kındaki ve bu tarz şiirlerde çok dePa rastlanılan zorla yazılmış te siri bı­ rakmaktan uzak, samimî, içten gelen ölüm tarihini neşrediyoruz:

27 A y n . Y z ., s. 91.

28 A y n . Y z ., s. 63. Fahrû’ d-DIıı Dede, şâir ve mûsıkîşinâ.s bir mcvlcvî şâiridir (1851-191 1). Namık K em al’in de bu zâta hayranlığı ve münâsebeti henüz basılmamış olan mektuplarından anlaşılıyor.

29 A y n . Y z ., s. 97. Osman Şems hakkındaki bu vefat tarihinin üzerinde 30 Kânûnıcv- vel, 1309 (11 Ocak, 1894) tarihi vardır. Üsküdarlı Osman Şems, Tanzimat Dcvri’ ııdc yaşamış­ tır; yazm a bir Dlvân'ı, bunda pek güzel şiirleri mevcuttur. Nânuk Şükrü’ nün Girye-i j\Iâtcm adlı eserinde Osman Şems’in lıâl-tercemesine dâir bilgi verildiği gibi, M ersiye-i H üseynîye'sinden metin de alınmıştır. Osman Şems, ayni zamanda güzel ve te ’ sirli konuşan bir vâizdir. Aydoslu Şeyh lsm â ‘ 11 Hakkı, kendisinin şeyhi bulunan bu zâtın ilminden, irfâııından sitâyişle bahseder: onun hakkında bir şüri de vardır. Şeyh Ism â'il Hakkı, onun va'zları münâsebetiyle, hiçbir yerde rastlanmayan şu bilgiyi de veriyor: “ ..Be-tariku’ l-keşfü’s-sahih ilm-i ikslr’e mâlik, hattâ bir Cuma günü Sultan Selim Câmi'i kürsüsünde beş-oııbin adam içinde tasrih ediib, Allah T a’ âlâ bana bir ilim vermiştir ki, murâd etsem Osmanlı'ııın atlan nalların gümüşlerdim ve lâkin ânlar insana kıyarlar dedi. Ol vakitte ise Hazâin’ de ziyâde muzâyaka var idi ve istilâ-yi küffârdaıı hâl diger-gûn ve sâlvâne ve müsâderâttaıı re'âyâ gayet zebûn idi. Sonra ricâl-i devlete aksedip bu mânayı Şeyh’ten tefahhus eylediklerinde, ‘ Benim murâdını kanaat kimyasıdır’ diye dcf’ etti ve Şeyh’iıı ilm-i iksirde tahrir ettiği kitâbı meşhurdur ve lâkin bu ilm-i garib anınla bile Ahiret’ e gitti; zlrâ avâlıir-i ömründe, bâzı elıl-i hüy ( c S j* ) imânsızlar elinden İstanbul’ da karâr edemeyip diyâr-i gurbette, yâni K ıbris’ te Magosa nâm kal'ada Ahiret’ e intikâl eyledi” (Tuhfe-i Ha-illiye, İst., M atbaa-i Âm ire, 1256, s. 88, v.d .).

30 A y n . Y z ., s. 73.

(18)

1 7 2 F E V Z İY E A B D U L L A H T A N S E L

İnanma âkıbet-eııdîş_-isen çaı-h-I lru b _cn d âzâ Eder birgiin gelir elbet seni de mahv-ü nâ-peydâ Ziya Pâşâ gibi bir fâzil-î dehre kıyıp encam 0 genc-I fazlı zlr-I hâlce pinhân^etti lıî-pervâ Neşîmengâh^edüb melıd-î mezârl girdi toprağa Henüz gelmişken-_-ellî yaşına ol fâzil-î dâııâ Anarlar her zaman takdis-— edüb erbâb-ı hürriyyet Eder âsârı ol merd-î kerîmin nâmını ibkâ

Dedim târîh-i cevherdârınî bin hüzn-_ile Nâzım

Nigâr Ilanım’ın Efsûs adlı kitabının neşri münâsebetiyle yazdığı cllibir lıeyitlik, mesnevi şeklindeki Takriz1 inde Nâzım Paşa, Dlviin'hı­ rını okuduğu şâirlere dâir düşüncelerini kaydeder; gerek zikrettiği şâ­ irler, gerek onların eserleri dolayısıyle ileri sürdüğü fikirler, Dîvân ede­ biyatı hakkında sağlam bilgiye sâhip olduğunu, isâbetli hükümler ver­ diğini gösteriyor; Iiarâbât Mukaddimesi'ni hatırlatan bu Tofcrîz’inde Nigâr Tlamm’ ın şiirlerini selislik, hissilik, yeni mazmunlar, te sir kudreti bakımından takdir etmektedir32.

“ Hürriyyet” redifli bir kasidesi, Mcclis-i Mcb'ûsân’ın açılması münâ­ sebetiyle bir kıt'ası, Türk-Rus savaşında Sahum’a gönderilen Çerkeş taburu hakkında bir marşı, şarkıları, hattâ bııgiin de bâlâ okunan meş­ hur bir şarkısı33 bulunan Melımed Nâzını Paşa velûd, aynı zamanda

il-32 A yn . Yz., s. 31 v.d. Efsûs, Nigâr Haııım’m muhtelif şiirlerini içine alan kitabının adı­ dır (İst., 1309). Hakikaten kıymetli bir şâir olan Nigâr Hanım (1856-1918) in ölümü münâsebe­ tiyle Prof. Fuad Köprülü’ nün onun hayatı ve şiirlerinin husûsiyetleri hakkındaki makalesi için bk., Bugünkü Edebiyat, İst., 1924, s. 296-313.

33 V :. nüsha, sır asiyle bk., 53, 88, 73, 79. Ihı meşhur şarkının ü/.eriııde “ İstanbul'da” yazıldığı kaydedilmiştir ve aşağıdaki kıt'ulurdaıı ibarettir:

Yandıkça oldu sûzân Kalb-I şerer-fcşâmm Öldü yine alev-hlz Dâg-I gam-I nihâmm Nâr-I lehlb-i aşkın Sûzâmyım anınçün Mahsûl-i sûz-i dildir Sûzişlidir figânım

(19)

M EH M ED N Â ZIM PA ŞA

1

;:i

hâin kaynakları zengin bir şâirdir. Erkek kıyafetinde gördüğü bir ke­ din resmi, Konyalı, Mersinli güzeller, bir çobaıı kızı, yuvasına girip çı­ kıp kışlık zalılre taşıyan karıuealar, bülbül ona illi Anı veıeıı birer ka\- ııak olmuştur34; fakat şiir mecmuası gözden geçirilince esas mevziimin dîn ve tasavvuf teşkil ettiği dikkati çeker. Manzûme-i Aşk adlı tasav\ ııfi uzun bir hikâyesi de vardır35 36. Şiirleri hangi mevzu'da olursa olsun, aşa­ ğıdaki gazelinden anlaşılacağı gibi hemen dâima hakimane lıusûsivel gösterir:

Cefâsın görmeyen devr-I felekten kânı-yâb—. olmaz Iiumârm çekmeyen şâveste-I zevk-î şarâba olmaz Cihânın i'tibâıî halka emr-î i'tibârîdir

Şelıîr_olm akla âdem kâbil-î feyz-î lıitâh— olmaz Esâsından yıkılsın öyle kalb-î seııg-tînet kim Harâbî-î beni ııcv'I ile zâı-fi harâb._olmaz. Şu ûnât-î zamânâ var mı bir vâkıf ki âlemde Husûl-Î emr-_için dil-beııd-i kayd-I intisâb— olmaz Bırak takdire kârı gussa-h'ür-î îıı-ü ân-_olıııa Yed-î Kudrel’ te hezI-İI sarf için add-il lıisâb._olmaz 'Uküle mevki'-I hayrettir^ancak merkez-î tahkik Yeııı-I hikmette idrâk-î beşer kemler lıabâb._olmaz İki âlemde de ıııaklıûr._olur ol kimse kim Nâzım Cebln-sây-I gubâr-I lıâk-pây-î Bfı Turâb^-olmaz"’

Mehmed Nâzım Paşa, resmî hayatının akışından belli olduğu gibi merd, icâbında ayak diremesini bilen bir şahsiyet olup, menfaatlerini hiçe sayarak verdiği sözden dönmemek37 v.b. ahlâkî nıezivvellerc

sahih-34 Yz. niisha, sırasıyle bk., 79, 63, 98, 100. 98, 21. 35 Yz. nüsha, s. 12-16.

36 Yz. nüsha, s. 70 v.d.

37 Prof. I*uad Köprülü, kendisine Nâzını Paşa'mıı yazma şiir nucmııast'm gösterdi” iııı zaman, “ İyi bir şâirdir; ihmâl etmeğe gelmez” demişti; kendisini şahsen tanıdığından. diiriM bir kimse olduğundan bahsederek. Hâriciye Vekâlet'inden bir zâtın Nâzını Paşa ile alâkalı >u hâtırasını nakletti: Şam'da, bugünki Cumhurbaşkanı'ımı oturduğu biııâ Nâzını PaşaN a ait mir- Paşa, vaktiyle bu binâyı şu kadar fiyata sıtm ak için, hiçbir mukavele Yapmaksızın söz \ ermiş.

(20)

1 7 4 F E V Z İY E A B D U L L A H T A N S E L

ti; eserlerinde İslâm din ve ınedeııiyyelinin ve tasavvuf felsefesinin insanı manen yükseltici esaslarından faydalanması, ün kazanmış lıikemi eser­ leri dilimize çevirmesi bu temayülünün s a ifa t sâlıasmda samimî teza­ hürüdür. Yermiş olduğu mahsûller tedkîk edilince velûd, bedri kıymet cihetinden orta, hattâ ortanın biraz üstünde bir şâir olduğu anlaşılıyor. Muhtelif mevzularda eserleri varsa da, esas i'tibâriylc lıikemî, tasavvu- fî-ahlâkî fikirleri işlemiştir; onu, işte asıl bu bakımdan, yaşadığı devrin, san'atla irfânı kaynaştırabilen, ârifâııe kudrete sahip orijinal bir şâiri olarak da kabul edebiliriz.

Anktıra — 5 Tvnıııııız, IV 06

Bundan sonra bir başka talib çok daha fazla para verdiği hâlde, “ Söz sözdür” diyerek, evini, evvelce söz verdiği şahsa çok ucuz fiyata satmıştır. Dürüstlüğü ve cömertliği hakkında bk„ Osman N ûrî Ergin, Şehrcm]ııleri. İst., 131 1, s. 122, 176.

(21)

İSLÂM FELSEFESİNİN DOĞUŞUNA DAİR

Dr. H Ü S E Y İN A T A Y

İslâın felsefesi diye l>ir felsefenin söz, konusu edilmesinin sebebi. 370 Milâdî yılında doğan ve 610 yılında 40 yaşında iken kendisine Allah ta­ rafından valıy gelen ve önceki iki kitaplı dînin (Yahudi ve Hıristiyanlık) sonradan içlerine giren sapıklıkları ortaya koyarak, yeni Lir anlayış \e mctodla insan oğluna aklının anlıyabileceği tarz ve usulde oııa veııi Lir din bildirmek üzere görevlendirilen ve 633 yılında ölen Hz. Mulıamıııe- d’iıı tebliğ ettiği İslâm Dîni’niıı sistemlerinin girdiği felsefeye bu ad veril- meşindendir. İşte İslâm dîni böylece 23 yılda doğdu, gelişti ve tamam­ landı. Bu süre içinde doğan sebepler, amiller ve ihtiyaçlara cevap ola­ rak inen hükümlerin izahları yapılarak olaylara uygulanmıştı. Ama iş hu kadarla kalmıyacak; bu hüküm, izah ve uygulamaların ilini, felsefesi yapılacak, gelecek zamanın yenileşen ve artan ihtiyaçlarına göre tcıııel- lendirilmeleri ve açıklamaları devam edecektir. Bu, artık Peygamberin değil, onun getirdiği dîne inananların işi olacaktır.

Tarihteki yerini böylece belirttiğimiz İslâm’ın, içinde doğduğu coğ­ rafî bölgeyi de çizecek olursak, herkesin bildiği Arap yarımadasının balı bölgesine düşen Mekke, Medîne ve her ikisinin dolaydan olduğunu ha­ tırlatacağız. O zamandan bu zamana kadar bu yerde yaşayan millet Arap milletidir.

İmdi maddî ve manevî çerçevesini çizmeğe çalıştığımız böyle bir ortamda doğup büyüyen bir kimseye Kur’aıı iniyor ve Islâm dîni doğu­ yor. Bu dîne inananlar pek kısa bir zamanda komşuları bir imparator­ luğu çökertiyor, diğerinin de büyük merkezlerinin çoğunu fethediyor. 11er ikisinin yurduna, halkına, kültürüne ve medeniyetine varis oluyor. Bundan sonra dört inanç ve tatbikatı (din) bir ülkenin potasında biıbi- riyle kaynaşmağa, çarpışmağa kolayca fırsat buluyor. Bu dört ana dü­ şünce 1) İslâmiyet, 2) Yahudilik, 3) Hıristiyanlık ve t) İran dinleridir.

Taha T oros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Beyaz tu v aleti içinde zarif eğilişlerle a lk ışla rı k arşılayan Idil'in bu belki en önem li konseri ona R ahvnanînof un tek n ik ve anlam yö­ nünden

Çünkü, tam­ pon bölgeye girmiş olan Türk askerinin bu bölgeye girmiş olabileceğine ilişkin olarak Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Bartş Gücü'ne

專利分析 前五名得獎名單 名次 姓名 系所單位 級別 題目 1 林瑩真 藥學研究所 博二 糖尿病傷口癒合 小分子藥品、生技藥 品、材料(擇一以上分析) 2 侯建宏 醫學檢驗暨生

It was noted in the course of excavations that a sec- tion measuring 70 cm at the eastern end of the south aisle was reserved. The separation was done with a thin plaque placed on

Bu araştırma ile yaşlı bireylerin sağlık sorunları içerisinde yer alan üriner inkontinas, yine bireylerin idrar yapma korkusu, suya ulaşımın uzak olması,

Memet Fuat, Nâzım Hikmet’in yaşa­ mında olup bitenlere yalnızca serinkanlılıkla bak­ mıyor; serinkanlılığı elden bırakmıyor olması yet­ mezmiş gibi, Nâzım

Öyleyken, Tazminat şairleri milletin uykusunu ölüm diye yazdılar, ve, milleti uyandır­ mak için, ona, «öldün» diye haykırdılar.. Vâkıa uyuyan milletleri ses

Kabak çekirdeği ve fıstık kabuk- arile dolan tiyatro binasında Na - ;it, tek başına otuz beş sene bu mü­ badele ile didişmiş bir kahraman - dır. Sabahlara