• Sonuç bulunamadı

İlk Dönem Müslüman Coğrafyacılarda Dini Referans (Ayet-Hadis) Kullanımı Irak Ekolünden: İbn Hurdazbih (ö. 300)- Ya’kubî (ö. 292)-İbnu’l-Fakih (ö. III-IV) Belh Ekolünden: İstahrî (ö. 340)- İbn Havkal (ö. H.4.asır)- el-Makdisî (ö. 390) Örnekleri / Use of Re

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İlk Dönem Müslüman Coğrafyacılarda Dini Referans (Ayet-Hadis) Kullanımı Irak Ekolünden: İbn Hurdazbih (ö. 300)- Ya’kubî (ö. 292)-İbnu’l-Fakih (ö. III-IV) Belh Ekolünden: İstahrî (ö. 340)- İbn Havkal (ö. H.4.asır)- el-Makdisî (ö. 390) Örnekleri / Use of Re"

Copied!
25
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ARAŞTIRMA VE İNCELEME RESEARCH

İlk Dönem Müslüman Coğrafyacılarda Dini Referans

(Ayet-Hadis) Kullanımı Irak Ekolünden: İbn Hurdazbih

(ö. 300)- Ya’kubî (ö. 292)-İbnu’l-Fakih (ö. III-IV) Belh

Ekolünden: İstahrî (ö. 340)- İbn Havkal (ö. H.4.asır)-

el-Makdisî (ö. 390) Örnekleri

Use of Religious References (Verses-Hadith) by Early Muslim

Geographers Ibn Khordadhbeh (d. 300), al-Ja’qubî (d. 292),

Ibnu’l-Faqih (d. III-IV) from Iraqi School Istakhri (d. 340),

Ibn Hawkal (d. H.4.asır), al-Maqdisî (d. 390) from Balkhi School

Salih ÖZERa

aT.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı,

Ankara, TÜRKİYE Received: 03.11.2020

Received in revised form: 01.03.2021 Accepted: 02.03.2021 Available online: 26.04.2021 Correspondence: Salih ÖZER T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, TÜRKİYE salihozer67@gmail.com Copyright © 2021 by İslâmî Araştırmalar

ÖZ Müslümanlar hem inançlarının doğası gereği hem de kimi emir ve yasakların da bizatihi yönlendirmesiyle için-de bulundukları çevreyle bir gözlem-inceleme ilişkisi kurmaya yönelmişler, özellikle hac gibi ibaiçin-detler için-de bu ibaiçin-det için toplanan Müslümanların birbirleriyle iletişimini artırmış ve bu da Müslümanların diğer Müslüman ülkelerin sosyo-kültürel ve ekonomik yapılarını incelemeye sevk etmiştir. Öte yandan Müslümanlar tarafından ilk dönemler-de fethedilen ülkelerdönemler-de karşılaşılan yeni ilim dalları ve dönemler-devamında da bu alanlardaki eserlerin Miladi 8. Asırda başla-tılan çevirileri, çevre kültürlerde var olan bu mirasa Arapçada da ulaşılabilmesini sağlamıştır. Böylece İslam dünya-sında Müslüman coğrafyacılar ortaya çıkmaya başlamış ve kısa sürede bu alimler bu alanda büyük bir gelişme kay-detmişlerdir. Öyle ki önceleri genel olarak çevre kültürlerin mirası üzerine kurulu olan bilgiler, zamanla geliştirilip genişletilmiş ve yapılan bireysel gezilerle ve alan çalışmalarıyla sadece masa başında eldeki eserler üzerinden eserler yazılmaya çalışılmamış, bilakis bizzat yapılan şahsi geziler ve doğrudan görgü tanıklarının gözlemlerinden de istifa-de edilmek suretiyle son istifa-derece önemli bilimsel nitelikli eserler vücuda getirilmiştir. Bu şekilistifa-de istifa-devam eistifa-den geliş-meler sonrasında ilim dünyasında iyice tebarüz eden Müslüman coğrafyacılar ilk dönemlerde genel olarak Irak ve Belh ekolü gibi iki temel ekol şeklinde sınıflandırılmıştır. Irak ekolü evrensel bir coğrafya teması peşinde iken Belh ekolü temsilcileri genel olarak İslam dünyasını ele almaya çalışmıştır. Her iki ekol temsilcilerinin eserlerinde dini referans olarak ayet ve rivayetlere yer verme durumlarını değerlendiğimizde, -istisnalar hariç- yazımız kapsamın-daki Belh ekolü coğrafyacılarının ayet ve hadisleri, yazımız kapsamınkapsamın-daki Irak ekolü temsilcilerine oranla daha fazla zikretmiş oldukları söylenebilir. Bunun dışında dini referans zikrinde kimi zaman coğrafyacılarımızın ekol eğilimle-rinin kimi zaman şahsi eğilim veya aldıkları dini eğitimleeğilimle-rinin kimi zaman da eserin yazıldığı yöntemin (matema-tiksel veya edebi coğrafya türü gibi) etkili olduğu düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: İbn Hurdazbih; Ya’kubî; İbnu’l-Fakih; İstahrî; İbn Havkal; el-Makdisî

ABSTRACT Muslims have tended to establish an observation-examination relationship with their environment, both due to the nature of their beliefs and by the direction of certain orders, especially the pilgrimage in that the Muslims who gather for this worship have increased the communication with each other, which made Muslims studied the socio-cultural and the economic structures of other Muslims. The new branches of science encountered in the countries conquered by Muslims and the translations of the works, which were started in the 8th century, also enabled this heritage existing around to be reached in Arabic. Thus, Muslim geographers started to emerge in the Islamic world and these scholars made great progress in this field in a short time. So much so that the information, which was based at first on the heritage of the surrounding cultures, has been developed and expanded over time through individual trips, and thgrough these personal trips and direct observations of eyewitnesses the important scientific works have been created. Muslim geographers were generally classified into two main schools such as Iraq and Balkh schools. While the Iraqi school pursued a universal geography theme, the Balkh school representatives tried to deal with the Islamic world in general. When we consider the situation of the representatives of both schools to include verses and traditions/narratives as a religious reference in their works, it can be said that -with exceptions- the Balkh school geographers mentioned more verses and hadiths than the representatives of the Iraqi school within the scope of our article. Besides this, it is thought that sometimes the ecole tendency of our geographers, sometimes personal tendencies and the religious education they’ve received and sometimes their method (mathmatical or adab geography) that they’ve used in their works have affected their use of religious references in their works. Keywords: Ibn Khordadhbeh; al-Ja’qubî; Ibnu’l-Faqih; Istakhri; Ibn Hawkal; al-Maqdisî

(2)

EXTENDED ABSTRACT

From the earliest times, Muslims have been directed to establish an observation-study relationship with their environment because of their beliefs and some of the prayers-orders they contain, and especially worship such as pilgrimages helped establish a relationship be-tween Muslims and other countries in the world, as well as strengthen trade ties bebe-tween them. increased their recognition incentives. On the other hand, a translation movement started in the 8th century because of the new branches of science encountered through the conquered countries and the works in these fields enabled this (Greek geography) heritage in the surrounding cultures to be reached in Arabic, and in this way there has been a scientific breakthrough in the field of geography as in other fields. In addition to these, it was necessary for the Baghdad government to record the roads, routes, land taxes of the provinces, the situation on the borders, that is, the data concerning the empire, which became enormous with the advancement of time.

Muslim geographers were generally classified into two main schools such as Iraq and Balkh schools in the early periods. While the Iraqi school pursued a universal geography theme, the Balkh school representatives tried to deal with the Islamic world in general. When we consider the situation of the representatives of both schools to include verses and traditions/narratives as a religious reference in their works, it can be said that -with exceptions- the Balkh school geographers mentioned more verses and hadiths than the representatives of the Iraqi school within the scope of our article. Besides this, it is thought that sometimes the ecole tendency of our geographers, sometimes personal tendencies and the religious education they’ve received and sometimes their method (mathmatical or adab geography) that they’ve used in their works have affected their use of religious references in their works.

On the other hand, both the geographers who mention less religious references and those who mention more often did not just mention the verses and hadiths about the subject / place they mentioned in the text they wrote, but they made intertextual references to the themes and concepts that exist in the contents of verses and hadiths. This, in our opinion, indicates that geographers of both schools know this conceptual framework mentally and in their prose they express it as a subordination, sometimes consciously or unconsciously.

lk dönemlerden itibaren Müslümanlar sahip oldukları inancın kaynakları ve içerdiği kimi ibadetler-emirler itibariyle genel olarak bulundukları çevreyle bir gözlem-inceleme ilişkisi kurmaya yönlen-dirilmiştir ve özellikle hac gibi ibadetler dünya Müslümanları arasında bir ilişki tesisine yardımcı olduğu gibi hem ticaret bağlarını sağlamlaştırmış hem de diğer ülkelerden Müslümanların ülkelerini tanıma güdülerini artırmıştır.1 Öte yandan fethedilen ülkeler vasıtasıyla karşılaşılan yeni ilim dalları ve

bu alanlardaki eserlere ilişkin olarak Miladi 8. Asırda başlatılan bir çeviri hareketi, Touati Houari’nin de belirttiği gibi, çevre kültürlerdeki bu (Yunan) mirasa Arapçada da ulaşılabilmesini sağlamış2 ve diğer

alanlarda olduğu gibi coğrafya alanında da bilimsel bir atılım söz konusu olmuştur. Meşhur İslam bilim tarihçimiz Fuat Sezgin’in İslam coğrafya mirasının el-Makdisî gibi seçkin temsilcilerini ortaya çıkarma-daki yorulmak bilmez çabalarını takdir ettiği3 Andre Miquel, fethedilen ülkelerin, yani firavunların

Mı-sır’ı, Mezopotamya, İran ve Hindistan’ın mirasına, Felsefenin vatanı Yunanistan’ın ateşli bir şekilde Arapçaya çevrilen birikimlerinin, Arabistan’ın İslam öncesi veya Müslüman mirasına eklendikçe bu du-rumun iyice çeşitli biçimlerde görünen bir hal aldığını söylemekte, Arap coğrafyacılığının böyle bir bağ-lamda doğduğunu ve Miladi 10. Yüzyılda belirleyici bir dönüm noktasına gelindiğini ifade etmektedir.4

M. Rinaud da Ebu’l-Fidâ’nın (ö. 732/1331) coğrafya eserinin Fransızca çevirisine giriş olarak yazdığı İs-lam coğrafyacılığı ile ilgili müstakil bir ciltlik geniş değerlendirmesinde Arap coğrafyacıların öncelikle Hint, İran ve Yunan mirasını aldıklarını ifade etmektedir.5 Bu noktada Prof. Nafis Ahmad de coğrafya

ilminin Yunan-Helen gelişimine değindikten sonra Arapların tam olarak bu mirası devraldıklarını ve Emevilerden itibaren İslam imparatorluğunun gelişmesiyle birlikte onu her bakımdan geliştirdiklerini ifade etmektedir.6

1 Bk. Kramers, J. H., İslam Medeniyet Tarihinde Coğrafya ve Ticaret, çev. Ömer Rıza, 1934 Asarı İlmiye Kütüphanesi Neşriyatı, s. 8 2 Bk. Touati, Houari, Ortaçağda İslam ve Seyahat, İstanbul 2004, (çev. Ali Berktay) Yapı Kredi Yayınları, s. 125

3 Bk. Sezgin, Fuat, İslam Uygarlığında Astronomi Coğrafya ve Denizcilik, 2009 Boyut Yayın Grubu, s. 170 4 Miquel, Andre, Arap Coğrafyacıların Gözünden 1000 Yılında, 2003 İstanbul, Kitap Yayınevi, çev. Ali Berktay s. 8-9 5 Reinaud, M., Geographie d’Abu’l-Feda, Paris 1848, 1/XL

6 Ahmad, Nafis, Muslim Contributions to Geography During the Middle Ages, Islamic Culture, V.XVII no: 3 (july 1943), s. 242

(3)

Bunlara ilaveten zamanın ilerlemesiyle birlikte muazzam hale gelen İslam imparatorluğunun yolla-rının, güzergâhlayolla-rının, eyaletler toprak vergilerinin, sınırlardaki durumun, yani imparatorluğu ilgilendi-ren verilerin Bağdat hükûmeti için kaydedilmesi zarureti de söz konusuydu.7

Ünlü tarihçi W. Barthold, Miladi 9. asırda tarihçilerle birlikte bir coğrafya literatürünün de ortaya çıktığını söyleyerek bunlara merak edilen yerlere ilişkin olarak yazılan eserlerin dahil edilebileceği gibi idarenin ihtiyaçları çerçevesinde yazılmış olan istatistiki eserlerin ve değişik bölgelerin gelirlerine ilişkin kayıtların da dahil edilebileceğini ifade etmektedir.8 Keza o coğrafya literatürünün Samaniler

dönemin-deki gelişmesine de değinerek bu bağlamda Ebu Zeyd el-Belhî’yi zikretmekte, onun eserinin önce İstahrî, daha sonra da İbn Havkal tarafından eklemelerle yeniden neşredildiğini ifade etmektedir.9 Öte

yandan İslam coğrafyacılığının orijinalliğini vurgulayarak onun yeterince incelenip üzerinde durulma-dığını söyleyen Barthold10 ilk dönemlerin Harezmî ve Kindî gibi matematikçi-astronomların coğrafi

ça-lışmalarından sonra ortaya çıkan ‘Mesâlik-Memâlik’ coğrafyasının, matematik ve fizik coğrafyadan çok, politik ve ekonomik boyutlara ağırlık verme bakımından farklılaştığını ve bunların genel olarak İslam dünyası üzerinde ve oralardaki ticari yollar, ihraç malları gibi hususlar üzerinde durduklarını ifade et-mektedir.11

Nitekim daha geç dönem müelliflerinden Edu’l-Fidâ (ö. 732/1331) da kendinden önceki coğrafya li-teratürünü değerlendirirken Kitâbu’l-Memâlik ve’l-Mesâlik literatürü müelliflerinin sadece İslam ülke-lerini inceledikülke-lerini söylemektedir.12

Bilindiği gibi Müslüman dünyadaki coğrafya ilminde gözlemlenen gelişmede yukarıdaki eğilimlerin dışında birçok farklı eğilim daha ortaya çıkmış olup bunlardan Irak/Bağdat tasvîrî coğrafya ekolü ile Belh ekolü13 ayrımı bu çerçevede dile getirilmektedir.14 Bu iki ekol arasında önemli bir farklılık olarak

Irak ekolü genel ve tasvîrî coğrafya üzerine yazarken Belh ekolünün daha çok İslam dünyası-nı/coğrafyasını incelemeye çalışmış olduğu ifade edilebilir.15

Bu noktada Andre Miquel şu değerlendirmeleri yapmaktadır: “Arap coğrafyacılığı böyle bir ortamda doğar ve gelişir, bu gelişme iki yol izler: Başta Batlamyus (Ptolemaios) olmak üzere eski kozmografyacı ve haritacıların tarzında yapılan bir dünya betimlemesi ile, yolların, güzergahların, eyalet toprak vergi-lerinin, sınırlardaki durumun, yani imparatorluğu ilgilendiren verilerin Bağdat hükümetindeki çeşitli birimler tarafından kaydedilmesi.”16

Belh ekolü temsilcileri coğrafya analizlerinde Mekke’yi merkez göstermektedir. Nitekim Belh eko-lünün önemli temsilcilerinden İbn Havkal (ö. H. 4./10. asır) eserinin girişinde İslam ülkelerini iklim ik-lim bölge bölge ele aldığını açıkça ifade etmekte17 ve bunu rivayetlerle de desteklemektedir.18 Irak ekolü

7 Miquel, Andre, Arap Coğrafyacıların Gözünden 1000 Yılında, s. 8 8 Barthold, W., Turkestan Down to Mongol Invasion, London 1928, s. 6-7 9 Bk. Barthold, W., age, s. 11

10 Bk. Hudûdu’l-Âlem, The Regions of the World (V. Minorsky çevirisi), Londra 1937, W. Barthold’un önsözü, s. 8 11 Bk. Hudûdu’l-Âlem, s. 12

12 Bk. Ebu’l-Fida, Takvîmu’l-Buldân, Paris 1840 (M. Reinaud neşri), s. 2

13 Krachkovsky Belh ekolü için ‘klasik ekol’ de demektedir bk. Ignaty, Krachkovsky, Târihu’l-Edeb el-Coğrâfî el-Arabî, çev. Salahuddin Osman Haşim,

Kahi-re 1963, 1/205

14 Bk. el-Fendi, Cemal, Cuğrafya inde’l-Muslimîn, Beyrut 1982, Daru’l-Kitab el-Lübnânî, Kütüb Dâireti’l-Ma’ârif el-İslâmiyye, Irak ekolü: s. 113 Belh ekolü:

s. 125

15 Bk. Miquel, Andre, La géographie humaine du monde musulman jusqu'au milieu du 11e siècle, Le milieu naturel, Paris 1980, 2/ IX. Ayrıca bk. TDV İslam

Ansiklopedisi (1993 İstanbul), coğrafya maddesi, (Ahmad, S. Maqbul), 8/51-53

16 Miquel, Andre, Arap Coğrafyacıların Gözünden 1000 Yılında, s. 9

17 İbn Havkal, Kitâbu Sûreti’l-Arz, Beyrut 1992, Daru Mektebeti’l-Hayat, s. 15 (Kramers neşri, Leiden 1938, s. 5-6) 18 İbn Havkal, age, s. 27 (Kramers neşri, s. 16 ve 27)

(4)

ise genel olarak bundan daha farklı bir yaklaşım sergilemekte ve örneğin bu ekolden Ya’kûbî, Bağdat’ı merkez göstererek incelemelerini ona göre yapmaktadır.19

Fuat Sezgin de bu noktada bu iki ekol ve farklılıklarla ilgili şu önemli değerlendirmeleri yapmakta-dır: “ 2/8. yüzyıldan 3/9. yüzyıla geçiş döneminde beşerî coğrafya ve tarihsel coğrafya alanında Arap-İslam coğrafya yazınının özgün bir türü kendini gösterdi. Doğuşu ve erken dönem gelişiminde bu ekol bağımsızdı ve yüzlerce yıl boyunca, 3/9. Yüzyılın ilk çeyreğinde, Ptoleme (m.s. 180 civarı) coğrafyasının ve Marinos (m.s. 130 civarı)’un dünya haritasınınbilinir olmasından sonraArap-İslam kültür çevresinde doğmuş olanmatematiksel coğrafyadan bağımsız olarak kendi yolunda gitti.

Zamanla sıkı bir betimleyici karakter kazanan beşerî coğrafya en azından ülkelerin kartografik tas-viri bağlamında, 4./10. yüzyıldan itibaren yeni karakteristik özelliklere kavuştu…Doğu filozofu ve coğ-rafyacı Ebu Zeyd el-Belhî (ö. 392/934)20 bu coğrafya ekolünün kurucusu olarak görülür. 4./10. Yüzyıl

içerisindeki ardılları olan el-Ceyhanî, el-İstahrî, İbn Havkal ve el-Makdisî (el-Mukaddesî) coğrafya yazı-nının bu kolunu şaşılacak parlak bir döneme taşımışlardır.”21

Müslüman coğrafya dünyasında matematiksel coğrafya eğilimine mukabil coğrafyaya beşerî ve kül-türel bir boyut ekleyen bir eğilimin de ortaya çıktığı görülmektedir. Bunun kökeninin bu dönemden da-ha eskilere dayandığı bilinmektedir. Nitekim Houari Touati bu eğilimin aslında Câhız’ın eserleriyle (ö. 255/668-869) başladığını ifade etmekte ve bu oluşumun seyahati ve görme deneyimini, pozitif bilgi üre-timinin temel biçimi haline getirdiğini ve oluşum halindeki yeni coğrafi bilgi alanına edebi motifler kat-tığını ifade etmektedir.22 Makbul Ahmad da İslam Ansiklopedisi coğrafya maddesinde şunları söyler: “IX.

yüzyılla birlikte coğrafyaya olan ilgi oldukça genişledi. Bu ilgi sadece hükümet memurları, tarihçiler ve seyyahlarla sınırlı kalmadı, edebiyatçılar da coğrafya ile ilgilenmeye başladılar. Bu tip bir ilim adamı Arap edebiyatçısı Amr b. Bahr el-Câhız'dır (ö. 255/668-869).”23

Andre Miquel ise bu noktada terim olarak ‘edeb/âdâb coğrafyası’ dediği türü dile getirmekte ve bu türü tanımlarken coğrafyanın, diğer konularla ilgili genel kültüre de (adâb) açıldığını, yani profan ansik-lopedik verilere veya dini gelenekten gelen verilere de açıldığını söylemektedir.24 Bir anlamda burada

coğrafi bir eser sadece konuyla ilgili teknik bilgileri vermemekte, bilakis eser, insan yaşamını kuşatan tarihî, beşerî, ticarî, dînî vs. anekdot ve rivayetlerle zenginleştirilmektedir. Keza Miquel, âdâb coğrafya-sının önemli temsilcilerinden İbnü’l-Fakîh özelinde onun, kendinden önceki mirası değerlendirdiğini, farklı farklı rivayetler, haberler (ahbâr), şiirden vb. anekdotlardan istifade ederek eserini oluşturduğunu söylemektedir.25

Müslümanlara ait birçok coğrafya eserinin edisyonunu yapan J. H. Kramers de Miladi 10. asırda edebî coğrafya ekolünün inkişaf ettiğini, bu mektebin Müslümanların coğrafyaya ait düşünceleri üzerin-de üzerin-devamlı bir tesir icra ettiğini ve bunların memleketler hakkındaki bilgilerle eserlerini zenginleştir-diklerini, bu devrin müelliflerinin çoğunun zaten seyyah olduğunu ifade etmektedir.26

19 Ya’kubî, el-Buldân, Leiden 1860, (T. G. J. Juynboll neşri), s. 4. Krş. el-Fendi, Cemal, age, s. 113 20 Belhî için bk. İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, thk. Rıza-Teceddüd, Tahran 1971, s. 153

21 Bk. Sezgin, age, s. 170

22 Bk. Touati, Houari, age, s. 110-111

23TDV İslam Ansiklopedisi, coğrafya maddesi, (Ahmad, S. Maqbul), 8/52

24 Miquel, Andre, La géographie humaine du monde musulman jusqu'au milieu du 11e siècle, 2/394 25 Miquel Andre, age, 1/154

(5)

Bu konu yazımız açısından önemlidir, çünkü rivayet vs. zikri belirli oranda bu eğilime sahip coğraf-ya eserlerinde görülmektedir. Bir coğrafcoğraf-ya müellifi, idari, kişisel vecoğraf-ya hangi sebeple olursa olsun mezkur çizgi ötesinde teknik bir coğrafya yazımını tercih ettiğinde, doğal olarak gelenekten rivayet vs. zikri de ya azalmakta ya da tamamen ortadan kalkmaktadır.

Öte yandan Andre Miquel önceki dönemdeki ‘yazılı eserlerden istifade etme ya da insanlardan din-lemeye dayalı coğrafya’dan ziyade bu yeni eğilimdeki ‘seyyahlık’ gibi önemli bir farkın altını çizerek şu değerlendirmeleri yapmaktadır: “Miladi 10. Yüzyılda belirleyici bir dönüm noktasına gelinir ve şu tasarı ortaya atılır atılmaz benimsenip geliştirilir: Abbasi toprakları yegâne betimleme konusu olarak ele alına-cak ve bu iş geçmişte kalmış kazanımlara ve girişimlere bağlı olarak değil, artık seyyahlık yapmaya baş-layan coğrafyacınınkişisel saha gözlemlerine, tutulmuş notlarına dayandırılarak yapılacaktı. Son olarak da asgari bir yazım kaygısıyla daha önce şurada burada denenmiş birkaç temaya atıfta bulunulacak ve edibin zorunlukültürel birikimi içinde saygın bir yere oturtulacaktı.”27

Bu ve benzeri hususların, makalemizdeki ana husus olan dînî referansların zikri ya da kullanımına ilişkin değerlendirmelere baktığımızda ise, örneğin İslam Ansiklopedisi coğrafya maddesini yazan Sayyid Maqbul Ahmad, Belh ekolünden bahsederken “Genel olarak coğrafi gerçekleriKur'an ve hadisteki kav-ramlarla desteklemek temayülü vardı. Ayrıca çalışmalarını İslam ülkelerinin coğrafyası üzerine yoğun-laştırarak coğrafyaya İslami ve siyasi bir renk verdiler” demektedir.28

Cemal el-Fendi ise ‘el-Cuğrâfyâ inde’l-Müslimîn’ adlı eserinde Belh ekolü özelinde şu değerlendir-meleri yapmaktadır: “ Belh ekolü Arap coğrafyacılığına kesin olarak İslami bir renk vermiştir. Bu ekol-den coğrafyacılar çoğunlukla İslam ülkeleri hakkında yazmakla kalmamışlar, bilakis Kur’an’da zikredilen coğrafi tasavvurlar ve hadislere ya da sahabi kavillerine dayalı tasavvurlar üzerinde yoğunlaşmışlardır.”29

O, Kur’an-coğrafya ilişkisi konusunda da şunları söylemektedir: “Kur’an’da Nebe/6-7 ayetinde ‘Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da (yeri tutan) kazıklar yapmadık mı?’ ayetinde arzın düz olduğu ve dağla-rın da kazıklar gibi olduğu fikri vardır. Çoğu kez Müslüman coğrafyacılar (örneğin İdrisî) bu ayetlerle istişhad ederler ya da görüşlerini Kur’an’da geçen ayetlerle teyid etmeye çalışırlar. Bu özellikle ‘İki deniz arasında berzah vardır’ yaklaşımına (Furkan/55, Neml/62, Rahman/11, bk. el-Makdisî s. 16) epeyce uy-maktadır. Keza Kur’an’ın herhangi bir ayetinde yedi denizden bahsettiği şeklindeki yaklaşım, Miladi 10. Asırda coğrafyada ve kartoğrafyada bir akideye dönüşmüştür.”30

Müslüman coğrafyacılarda dini referanslara başvurma konusunda Murat Ağarı da Irak ekolü-Belh ekolü ile ilgili yazısında iki ekol arasında farklar çerçevesinde şu değerlendirmeleri yapmaktadır: “Her iki eserin (İbn Hurdazbih ve Ya’kûbî) Belh ekolü eserlerinden ayrılan bir özelliği ise Kur’an ayetlerine eserlerinde yer vermemeleridir. İbn Hurdazbih’te sadece birkaç yerde Kur’an ayeti ile bağdaştırmaya rastlanırken, bu ayetler herhangi bir olayı açıklamada değil tamamen konunun gerektirdiği bir ortam içerisinde kullanılır.”31

27 Miquel, Andre, Arap Coğrafyacıların Gözünden 1000 Yılında, s. 9 28 Ahmad, S. Maqbul, coğrafya maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi, 8/53 29 el-Fendi, Cemal age, s. 126

30 el-Fendi, Cemal age, s. 16

31 Ağarı, Murat, Irak ve Belh Coğrafya Ekolleri ve İlk Temsilcileri: İbn Hurdazbih, Ya’kûbî ve İstahrî, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı:34,

Erzurum 2007, s. 176. Ağarı ‘İstahrî de, İbn Hurdazbih’de görüldüğü üzere, herhangi bir yeri anlatırken gerek gördüğünde Kur’an ayetlerine müracaat eder. Medyen’i anlattığı bölümde sadece konuyu hatırlatması bağlamında, “Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik” ayetini kullanır. Bu nedenle İstahrî’nin eserinde Kur’an ayetlerine çokça müracaat etmediği söylenebilir’ demektedir (agm s. 188). Makalemiz içerisinde de görüleceği gibi örneklerin gerçekten azlığı dolayısıyla yazarın bu tespitinin doğru olduğu kanaatindeyiz.

(6)

İslam’ın temel dini yazılı kaynakları olan Kur’an ve hadisten özellikle Kur’an ayetleri yeryüzü/arz, evren, insanlar ve evren içindeki dağlar, denizler, nehirler, ay, güneş, geçmiş toplumlar ve ülkeler vs. gibi konulardan bahsettiği için Müslüman coğrafyacıların da eserlerinde bu konulara ilişkin yerlerde bu tarz dini referanslara değinmeleri ihtimal dahilindedir. Bu noktada belirgin bir örnek olarak ayetlerde geçen yedi deniz (Lokman/27) kavramının Müslüman coğrafyacıları etkilemesi söz konusudur.32 Öte

yandan Müslüman coğrafyacıların ve astronomların bu kaynaklarda zikredilen bilgilerden farklı bilgiler-le karşılaştığında birtakım izah-yorum sıkıntılarının çıkması, örneğin Yunan astronomisinin kabulbilgiler-leri, kimi zaman onu devralan Müslüman coğrafyacılar açısından, Kuran ve hadisten türetildiği şekliyle yer-yüzü ve evrenle ilgili anlayış üzerinde bir baskı uygulayabilmiştir.33

Bu ve benzeri konulardan hareketle denilebilir ki Müslüman coğrafyacıların eserlerinde dini refe-ranslar, yani ayet ve hadislere muhtemel değini yerleri, dünya/yaratılışı, güneş-ay, ay-güneş tutulması, yağmurların oluşumu, Kıble (tayini), denizler/yedi deniz ve nehirler (cennet tasvirlerinde geçenlerin zikri), şehirler (şehirlerin faziletleri34: Mekke, Medine, Kudüs vs.), dağlar (Uhud, Tur, Cudi), bölge

tas-virlerindeki kimi özellikler (örneğin uzak doğuyu tasvir ederken Zülkarneyn, Ortadoğu için Mescid-i, Haram Mescid-i Nebevi, ashab-ı kehf vs.) gibi konulardır.

Burada önemli bir noktanın da evvel emirde altının çizilmesi yerinde olacaktır: Makale içerisindeki coğrafyacılar yazımız kapsamında ele alınırken eğer zikretmişlerse zikredilen merfu-mevkuf rivayetlerin sahih oluşu ya da olmayışı ve kaynak analizi yapılmayacaktır. Zira bu makaledeki temel amaç, makale kapsamındaki ilk dönem coğrafyacıların dini referansları zikredip zikretmemeleri, yani onların rivayet malzemesiyle bağları ve bunların muhtemel nedenleridir. Şimdi makalenin kapsamındaki coğrafyacıla-rın eserlerini dini referanslar zikri bağlamında kısaca ele almaya çalışalım.

IRAK EKOLÜ TEMSİLCİLERİ

İBN HURDAZBİH (Ö. 300/912-13)35

Kaynaklarda İbn Hurdazbih’in aslen İranlı olduğu36 ve kendisinin de müzik vs. eğitimi almış olup bu

alanda risaleler yazdığı geçmektedir.37 Abbasi sarayında bir bürokrat (Cibal bölgesinin posta şefi) olan38

İbn Hurdazbih’in eseri, İslam coğrafya geleneğinden eseri bize tam olarak ulaşan ilk tasvîrî coğrafya teli-fi olup39 Müslüman coğrafyacıların birçok eserinin neşrini yapan De Goeje’in ifadesiyle tarih içinde

bü-yük şöhrete sahip olmuştur ve birçok kişi onun kitabını bazen ismen zikrederek bazen de isim belirtme-den kopyalamıştır.40 Andre Miquel onu idari coğrafyacılığın öncüsü olarak kabul etmektedir.41 Nitekim

o, Abbasi idare merkezini/Irak’ı merkeze alarak diğer bölgeleri ona oranla ele almaktadır.42 Miquel onun

İslam topraklarını tanımlarken Arabistan’a vasat bir yer ayırdığını, keza Ka’be’ye de kısaca değindiğini

32 Bk. el-Makdisî, Muhammed bin Ahmed, Ahsenü’t-Tekâsim fî Ma’rifeti’l-Ekâlîm, (De Goeje neşri), Leiden 1877, s. 16-17 33 Bk. Miquel, Andre, Géographie et géographie humaine dans la littérature arabe des origines à 1050, Paris 1967, 1/32 34 Bk. el-Fendi, Cemal, age, s. 18

35 Hayatı için bk. İbnu’n-Nedim, el-Fihrist, 165 36 Bk. Krachkovsky, Ignaty, age, 1/155 37 Bk. Krachkovsky, Ignaty, age, 1/156

38 Bk. TDV İslam Ansiklopedisi, coğrafya maddesi, 8/52

39 Bk. Zadeh, Travis, Mapping Frontiers Accros Medieval Islam, Londra 2011, s. 17. Bu görüşün değerlendirilmesi için bk. Krachkovsky, Ignaty, age, 1/155 40 De Goeje, M. J., Arabic Geographical Literature, Leiden 1907, s. VII. Krş. Zadeh, Travis, age, s. 17

41 Bk. Miquel, Andre, age, 1/87 42 Bk. Zadeh, Travis, age, s. 25

(7)

ifade etmektedir.43 Öte yandan Travis Zadeh, İslam coğrafyacılarıyla ilgili çalışmasında, her ne kadar İbn

Hurdazbih’in eserinde Sasani/Mezapotomya geleneği ve Abbasi emperyal gücün merkeziliği söz konusu ise de Kur’an’da zikredilen kutsal İslam tarihine ilişkin referanslara eserinin değişik yerlerinde rastlama-nın mümkün olduğunu ifade etmektedir.44 O ayrıca ashab-ı kehf ve Zülkarneyn anlatısını araştırmak

üzere gönderilen iki heyet anlatısının İbn Hurdazbih’te zikrini, Kur’anî materyalin tasviri coğrafya içine girmesi olarak değerlendirmektedir.45

Bu çerçevede İbn Hurdazbih’in eserine baktığımızda onun sayıca fazla ayet zikretmediğini ve riva-yetler noktasında da aslında doğrudan hiçbir rivayeti lafzen dile getirmediğini, bazen rivariva-yetlere daya-nan içeriği ifade ettiğini görmekteyiz.

O sıklıkla ayetleri kendisi dolayısıyla zikretmekten ziyade ele aldığı konu çerçevesinde gönderme yollu zikretmektedir: Mesela Hıms’tan bahsederken orası “İreme zâti’l-imâd’ (Fecr/7) yeridir, önceden Hz. Nuh’un eviydi” demektedir.46

Keza Ras nehrinden bahsederken de ayetteki ‘mecme’u’l-bahreyn’ ifadesini (Kehf/60-61) bununla ilişkilendirir ve ayeti zikretmeden sadece yerin tasvirini yapar.47

Benzer şekilde o, ilgili ayeti zikretmeden Nuh’un (as) gemisinin Cudi dağında durduğunu ifade et-mektedir.48

Yemen bahsinde de ‘burada ayrıca Allah’ın (cc) sözünü ettiği (Hac/45) kasru'1-meşîd vardır demek-tedir.49 Burada gönderme yapılan ayet şudur: ‘Nice kasabaların halkını haksızlık yaparken yok ettik.

Ar-tık çatıları çökmüş, kuyuları terkedilmiş, sarayları bomboş kalmıştır.’ (Hac/45)

Rivayetler konusunda ise İbn Hurdazbih’in birkaç yerde rivayeti lafzen zikretmeden rivayete dayalı bilgileri verdiği görülmektedir. Örneğin Ka’be’den bahsederken aslında rivayetlere dayanan şöyle bir bilgi aktarır: “Mekke, Hz. Adem’in yaşadığı yer idi, sonra insanlar da burasını tazime devam ettiler.”50

Aynı şekilde o mesela Uzakdoğu’daki bir yer olan Serendib (Seylan/Sri Lanka) bahsinde, burasının Hz. Adem’in yeryüzüne indiği yer olduğunu söylemektedir.51 Bu konu el-Makdisî gibi diğer

coğrafyacı-larda da zikredilmektedir.52 Buna ilişkin erken dönemden bir ifade Câhız’ın (ö. 255/668-869) Risâlet

Fahri’s-Sevdân ale’l-Beyzân’da geçmektedir:53

Yemen’deki binalar bahsinde de Süleyman (as)-Belkıs anlatısına, ilgili ayetleri54 vermeden değinmekte

ve daha sonra Vehb bin Münebbih’ten (ö. 114/732) de onun konuyla ilgili bir sözünü aktarmaktadır.55

Keza o eserinde Muhammed bin Musa’dan ashâb-ı rakîm/ashâb-ı kehf ile ilgili56 ve Sellâm bin

Tercümân’dan da Zülkarneyn’in Yecüc-Mecüc için yaptırdığı sedle ilgili anlatılar aktarmaktadır.57

43 Miquel, Andre, age, 1/89

44 Bk. Zadeh, Travis, age, s. 25

45 Bk. Zadeh, Travis, age, s. 182. Zülkarneyn anlatısını incelemek üzere iki heyet gönderilmesi olayı için bk. İbn Hurdazbih, Yollar ve Ülkeler Kitabı, İstanbul

2008, Kitabevi yay., çev. Murat Ağarı, s. 140

46 İbn Hurdazbih, el-Mesâlik ve’l-Memâlik, Leiden Brill 1889, (M. De Goeje neşri), s. 76 47 İbn Hurdazbih, age, s. 174-175

48 İbn Hurdazbih, age, s. 76 49 İbn Hurdazbih, age, s.137

50 İbn Hurdazbih, s. 133, krş. Zadeh, Travis, age, s. 25-26. Hz. Adem’in Kabe’ye inişi, onu inşası ve ikameti ile ilgili rivayetler için bk. Ezrakî, Ahbâru Mekke

ve mâ Câe fîhâ minel-Âsâr, thk. Rüşdî es-Sâlih Melhas, Daru‟l-Endülis, Beyrut, t.y., 1/36 vd.

51 İbn Hurdazbih, age, s. 64

52 bk. el-Makdisî, Muhammed bin Ahmed, Ahsenü’t-Tekâsim fî Ma’rifeti’l-Ekâlîm, (De Goeje neşri), Leiden 1877, s. 13 53 Bk. el-Câhız, Ebu Osman, Resâ’ilü’l-Câhız, Risâlet Fahru’s-Sevdân ale’l-Beyzân, Kahire Mektebet el-Hancî, 1/224 dp. 3 54 Neml/41-44

(8)

Eserini incelememiz sonrasında bulabildiğimiz bu nadir örneklerden de anlaşılacağı üzere İbn Hurdazbih’te Kur’an ayetlerini lafzen zikretmeden sadece onlara gönderme yapması tek tük iken, riva-yet kullanımı yok denecek düzeydedir. Dini referans zikrine ilişkin bu yaklaşımda matematiksel-teknik eğilimli Irak ekolünden oluşun etkili olduğu söylenebilir.

YA’KÛBÎ (Ö. 292/905’TEN SONRA)

Irak ekolünün temsilcilerinden olup hayatı hakkında Yâkût’taki (ö. 626/1229) kısa bilgiden58 başka pek

malumat olmayan Ya’kûbî de İran asıllıdır ve mutedil bir Şii olduğu ifade edilmektedir.59 Fakat yine de

onun Şii eğiliminin, belki de konu tam olarak müsait olmadığı için, mevcut coğrafya eserinde etkili ol-duğu söylenemez. Ya’kûbî coğrafyadan çok kültür tarihini andıran eserine İbn Hurdazbih gibi dünyanın ortası/merkezi saydığı Bağdat ile başlamaktadır.60 Diğer bölgeleri Bağdat’a oranla ele almaktadır.

Bazı araştırmacılarca onun kitabını yazma amacının, İslam imparatorluğunun sınırlarına götüren yolları ve İslam imparatorluğunu kuşatan ülkeleri tasvir etmek olduğu ve kitabının tertibinde İbn Hurdazbih’i takip ettiği ifade edilmektedir.61 Andre Miquel bu çerçevede onu ‘idari coğrafya’ başlığı

al-tında ele almaktadır.62 Yani onun hedefi büyük oranda merkez teşkilatındaki resmi görevlilerdir ve bir

imparatorluk coğrafyacısı olarak siyasi talimatlar çerçevesinde yazmaktadır.63

Onun edeb coğrafyası türünün ilk örneği olduğu da ifade edilir: Touati’nin ifadesiyle o bir anlamda edebiyat ve seyahatin/coğrafyanın tümüyle farklı iki dünya olmadığını keşfeden kişidir64 ki, bu edeb

coğrafyası İstahrî ve özellikle İbn Havkal ile gelişmiştir.65 Touati, onun nesnellik hedefi dolayısıyla

be-timleme stratejisinin edebi etkiyi hedeflemediğini söyler, fakat yine de Andre Miquel’in Ya’kûbî için ‘kültürün açıklayıcı ilkesi olarak edeb reddedilmekte, onun yerine aracısız soruşturma geçirilmektedir’ tespitini de biraz abartılı bulur.66 Touati’ye göre de onun eseri bu tarz edebi hususlarla çok dolu değildir:

Fakat bu onun bilgi eksikliğinden değildir, bilakis burada yöntemsel bir tercih söz konusudur: zira o bü-yük oranda Bağdat merkez memurlarına yönelik olarak yazmaktadır.67 Değilse Touati’nin dediği gibi

Ya’kûbî’nin çağının ilmi birikimini bildiğine kuşku yoktur, ne var ki o bir memurun eseri olan eserinde öncelikle somut ve uygulamaya dönük bilgiler talep eden memurlara seslendiğini unutmaz.68

Ya’kûbî’nin eserini dini referansların zikri açısından incelediğimizde müellifin sadece bir yerde bir ayet zikrettiğini görmekteyiz. O da Hicaz’dan bahsederken Hz. İbrahim ile ilgili bir ayeti (İbrahim/37)

lafzen zikretmektedir: ‘Ey Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını, senin kutsal evinin (Kâbe) yanında tarıma elverişli olmayan bir vadiye yerleştirdim. ’69

Müellifin eserini rivayetler açısından incelediğimizde ise onun herhangi bir rivayeti lafzen zikret-mediğini, bazen rivayetlerde geçen bir hususa metinlerarası gönderme yaptığını görmekteyiz. O, Medine

56 İbn Hurdazbih, age, s. 106-107

57 İbn Hurdazbih, age, s. 162 vd.

58 Bk. Yâkût, Mu’cemu’l-Udebâ, Beyrut 1993, Daru’l-Garb el-İslami, s. 557 (madde no: 213)

59 Bk. Brockelmann, C., Târihu’l-Edebi’l-Arabî, Kahire Daru’l-Ma’ârif, çev. Dr. Abdulhalim Neccâr, IV, 236. 60 Ya’kûbî, el-Buldân, s. 4. Krş. Miquel, Andre, age, 2/302 ve 201

61 Bk. el-Fendi, Cemal, age, s. 118-119 62 Bk. Miquel, Andre, age, 1/102 63 Bk. Touti, Houri, age, s. 124 64 Bk. Touti, Houri, age, s. 122 65 Bk. Touti, Houri, age, s. 124 66 Bk. Touti, Houri, age, s. 123 67 Bk. Touti, Houri, age, s. 122 68 Bk. Touti, Houri, age, s. 124 69 Ya’kûbî, age, s. 7

(9)

bahsinde Medine’nin “Peygamberimizin buyurduğu gibi ‘tayyibe’ olduğunu” ifade ederek aslında kay-naklardaki bir rivayete gönderme yapmış olmaktadır.70 Filistin bahsinde de ‘Yübnâ’ adlı bir yer ile ilgili

olarak Usâme bin Zeyd’den Peygamberimizin bir sözünü aktarır.71

Sonuç olarak müellifin eserinde birkaç dolaylı gönderme hariç, açıkça zikrettiği ayet ve rivayetler bunlardır. Müellifte de selefi İbn Hurdazbih gibi hem Irak ekolünden oluşu ve idari talimatlar çerçeve-sinde teknik bilgilere ağırlık vermesi hem de eserinin bu tarz rivayet vs. zikrine eğilimli edeb coğrafyası açısından henüz fazla gelişmemiş bir örnek olması dolayısıyla eserde teknik coğrafya dışı bu tarz açıkla-maların yapıl(a)madığı söylenebilir.

İBNÜ’L-FAKÎH (Ö. III-IV/IX-X. ASIR)

Irak ekolünden Abbasi coğrafyacısı İbnü’l-Fakîh el-Hemedânî’ye baktığımızda ise öncelikle onun hayatı hakkında da pek fazla bilgi olmadığı görülmektedir. Nitekim İbnü’n-Nedîm (ö. 385/995 [?]) onun ehli-i edeb’ten olduğunu ve hakkında başka da pek bir şey bilinmediğini söylemekte, keza onun birtakım ki-taplarının olduğunu ifade etmekte ve bu meyanda yaklaşık bin sayfalık Kitâbu’l-Buldân’ı saymaktadır.72

Yakût el-Hamevî de (ö. 626/1229) benzer şeyler söylemekte, onun insanların kitaplarından alarak oluş-turduğu yaklaşık bin sayfalık bir Kitâbu’l-Buldân’ı olduğunu, keza onun şuarâ, muhaddisîn ve buleğâya ilişkin kitabının olduğunu da ifade etmekte, Şireveyh’ten yapılan nakilde de onun ‘Kitâbu’l-Buldân’ adlı bir eserinin bulunduğu, kendisinin rivayette bulunduğu ve kendisinden rivayet edenler hakkında bilgi verdikten sonra onun ölüm tarihinin bilinmediği ifadesi geçmektedir.73 Dolayısıyla onun rivayet

kültü-rüyle bir bağının olduğu söylenebilir. Zeki Velidi Togan, Yâkût’un bin sayfa olarak belirttiği eserin İran Meşhed’de bulunduğunu ve elimizdeki De Goeje baskısının muhtasar bir nüsha olduğunu ifade etmek-tedir.74

İbnu’l-Fakîh’in eserinde gerçekten de coğrafi bilgiler dışında çok değişik sosyo-kültürel bilgilerin de aktarıldığını görmekteyiz. Öte yandan Belh ekolünden el-Makdisî kendinden önceki coğrafyacıların müellifleri ve eserlerini değerlendirirken İbnü’l-Fakîh’in kitabını birçok kıymetsiz ve alakasız şeyle dol-durduğunu söyler.75 Aynı konuya Kâtib Çelebi de (ö. 1067/1657) değinir.76

İbnü’l-Fakîh Irak ekolünden olmasına ve İbn Hurdazbih ya da Ya’kûbî gibi Irak ekolü temsilcileri-nin genel olarak Bağdat’ı merkez almasına rağmen onun Irak’a pek ağırlık vermediği, önceliği Mekke ve Arap yarımadasına verdiği değerlendirmeleri de yapılmaktadır.77 Nitekim Cemal el-Fendi ‘el-Cuğrâfyâ

inde’l-Müslimîn’ adlı eserinde bu değerlendirmesinin yanı sıra şunları da söylemektedir: ‘İbnü’l-Fakîh’in konularının genel tertibi İstahrî ve İbn Havkal’inki gibidir. İbnü’l-Fakîh kitabına Tüccar Süleyman’ın Hint ve Çin hakkındaki rivayetini dahil etmiştir. Fakat İbnü’l-Fakîh’in kitabının sahip olduğu kendine has özellik, onun isnada dayalı sağlam malumatların yanı sıra, şiirden uzunca parçaları, değişik rivayetle-ri ve efsanevi bilgilerivayetle-ri de kaydetmesidir. ’78

70 Ya’kûbî, age, s. 97. Şu rivayet bu hususla ilgilidir: ‘Peygamberimizle birlikte Tebük’ten döndük, Medine’ye üstten baktığımızda Peygamberimiz şöyle dedi:

İşte Tâbet.’, Buhârî, Fadâilü’l-Medîne, 3.

71 Ya’kûbî, age, s. 116-117 72 İbnü’n-Nedim, el-Fihrist, s. 171

73 bk. Yakut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Udebâ, 459-460 (madde: 153)

74 Bk. Togan, Zeki Velidi, İbn Al-Fakih’in Türklere Ait Haberleri, TTK Belleten, Ocak 1948, c: 12 sayı: 45, s. 11 75 el-Makdisî, age, s. 4

76 Kâtib Çelebi, Keşfu’z-Zunûn, Beyrut Daru İhyâ’i’t-Turasi’l-Arabî, 2/1664 77 Bk. el-Fendi, Cemal, age, 115

(10)

İbnü’l-Fakîh’in dini referanslar noktasında diğer Irak ekolü coğrafyacılarından belirgin şekilde fark-lılaştığını görmekteyiz. Nitekim De Goeje kimi daha sert coğrafyacılar tasvip etmese de79 müellifin

ese-rinde birçok anekdot ve ayet zikrettiğini söyler.80 Andre Miquel ise İran kökenli İbnü’l-Fakîh’in ‘Âdâb

(genel kültür)81 Coğrafyası’nda âdeta bir üstad olduğunu ifade etmektedir.82 Miquel, İbnü’l-Fakîh’in

kay-nakları bölümünde de onun eserinin coğrafya, ahbâr ve edebiyattan oluştuğunu belirterek gelenek kıs-mında Kur’an ayetleri ve hadislerden oluşan dini geleneğin onun eserinde ağır bastığını dile getirmekte-dir.83 Keza Miquel onun ailesinin fıkıh, hadis gibi dini ilim geleneği olan bir yapıda olmasının

İbnü’l-Fakîh’i de etkilediğini söylemekte84, öte yandan Yâkût’tan ve İbnü’n-Nedîm’den yukarıda aktardığımız

değerlendirmeler çerçevesinde bunun İbnü’l-Fakîh’in hadisten çok ahbâr’a dayandığını gösterdiğini, ni-tekim onun tercemesinin, muhaddislerin tabakât kitaplarında bulunmadığını ifade etmektedir.85 Bu

du-rum müellifin eserinde de görülmektedir: O, eserinde rivayetleri aktarırken -ve mesela el-Makdisî’nin yaptığı gibi- isnadı zikretmemekte, bilakis sıklıkla metni doğrudan aktarmaktadır.

İbnu’l-Fakîh’in eserine dini referansların zikri noktasında baktığımızda, onun birçok yerde ayetleri delil olarak dile getirdiğini görmekteyiz. Örneğin bir yerde dünya nimetlerinden ve keremden bahse-derken Ra’d/4, Kehf/32 ve Kaf/9 ayetlerini peş peşe zikretmektedir.86 Keza o doğudan bahsederken bir

yerde Yecüc-Mecüc ve Zülkarneyn bahsine geçmekte ve Kehf suresinden şu ayetleri (83-85) zikretmek-te ‘Sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: "Size onunla ilgili bir parça okuyacağım…’ ve he-men peşinden Yecüc-Mecüc kısmına geçmektedir: “Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Ye’cûc ve Me’cûc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir bedel öde-sek kabul eder misin?” 87 Bu noktada birçok haber ve rivayet de aktaran müellif bir yerde İbn Abbas’ın

şu sözünü aktarır: “Yeryüzü altı parçadır: Yecüc-Mecüc beş parçadadır, kalan kişiler diğer tek parçada-dır.”88

O, bazen Kur’an’da geçen kavramları ayeti zikretmeden kendi ifadeleri arasında onların içeriklerine gönderme yapmaktadır: Örneğin Firdevs kelimesi.89 Keza o bir yerde nimetlerden ve yiyeceklerden

bah-sederken ayeti tüm lafzıyla zikretmese de içindeki unsurları kullanarak Saffat/45-46. ayetlere ve Mu-hammed/15. ayete gönderme yapmaktadır.90

Rivayetler konusunda da onun eserinde birçok rivayeti eserinde dile getirdiğini görmekteyiz. O ör-neğin eserinin girişindeki yaratılma bahsinde yaratma ile ilgili olarak önce bir ayet (Al-i İmran/190: Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardı ardına geliş deveranında akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır) zikretmekte, peşinden de şu rivayeti aktarmaktadır: “Bir adam Hz. Pey-gamber'e “Arz yedi kat mıdır?” diye sormuş, Peygamberimiz de ‘evet, sema da öyle’ demiş ve şu ayeti okumuştur: ‘Allah, yedi göğü ve yeryüzünden de onların benzerini yaratmıştır.’(Talak/12). Bunun üzeri-ne adam ‘Biz birinci arzın üstünde miyiz?’ dediğinde Peygamberimiz de “evet, ikinci arzda itaat eden ve isyankâr olmayan varlıklar vardır, üçüncüde de varlıklar bulunur, dördüncüde de düz bir kaya vardır,

79 O ‘birçok anekdot’ derken muhtemelen el-Makdisî’yi kastetmektedir. 80 Bk. De Goeje, M. J., Arabic Geographical Literature, s. VIII 81 Bk. Andre, Miquel, age, 2/394

82 Miquel, Andre, age, 2/286, krş. age, s. 68 83 Miquel, Andre, age 1/167-168 84 Bk. Miquel, Andre, age, 1/156

85 Bk. Miquel, Andre, 1/156. İbnü’l-Fakîh’in ahbâr ile bağı için ayrıca bk. Age 1/256-257 86 İbnü’l-Fakîh, Muhtasaru Kitâbi’l-Buldân, Leiden 1302 (M. De Goeje neşri), s. 124 87 İbnü’l-Fakîh, age, s. 318

88 İbnü’l-Fakîh, age, s. 300 89 İbnü’l-Fakîh, age, s. 124

(11)

beşincide ise sığ sular vardır, altıncısı siccîl olup üzerinde şeytanın arşı bulunur, yedincisi ise öküzdür. Arz öküzün boynuzundadır…der.”91

İbnü’l-Fakîh’in eserinin birçok yerinde sık sık Ka’bu’l-Ahbâr’dan rivayette bulunduğu görülmekte-dir.92 Bu noktanın Andre Miquel’in, İbnü’l-Fakîh’in hadisten çok ahbâr’a dayandığı tespitini

güçlendir-diği kanaatindeyiz.

Yaratılma bahsinde merfu formlu rivayetlerin dışında zikrettiği diğer rivayetlere baktığımızda onun örneğin diğerlerinin yanında İbn Abbas’tan “dünyanın tamamı dört bin küsur fersahtır” sözünü aktardı-ğını görmekteyiz.93

İbnü’l-Fakîh denizler ile ilgili bölümde de ‘İki deniz’ ayetini (Rahman/19-20) zikredip peşinden el-Hasen el-Basrî’den ‘bunların Rum ve Fars denizleri olduğu’ görüşüne ilişkin rivayeti aktarır.94 Sonra

Peygamberimizden (as) “Kim Süreyya yıldızı doğduktan sonra deniz yolculuğuna çıkarsa beraat-i zim-mete nail olur” şeklinde bir rivayeti ve peşinden de Ka’b’ın bir sözünü aktarır.95

Keza o sular bahsinde Peygamberimizden “Suyu sudan bir şey kirletmez…” rivayetini aktarmakta-dır.96

O yiyeceklerden bahsederken de Peygamberimizden üzümle ilgili şu sözünü nakleder: “Üzümü yi-yin, çünkü o balgamı söker…”97

İbnü’l-Fakîh tabiat olaylarından bahisle med-cezirin İbn Abbas’a sorulduğunu ve onun da şu cevabı verdiğini rivayet eder: “Okyanustan sorumlu bir melek ayağını suya koyduğunda su taşar, ayağını kal-dırdığında ise o eski haline geri döner. Ka’b da Hızır adlı meleğin burun deliklerine suyu çektiğinde kı-saldığını, bıraktığında ise uzadığını söylemiştir.”98

Buradaki yaklaşımın aksine sonraki dönem coğrafyacılarından el-Birûnî (ö. 453/1061 [?]) ise bunu tamamen doğal/rasyonel bir süreç olarak izah etmektedir. Nitekim Hindistan ile ilgili eserinin 58. Ba-bında o med-ceziri ele almakta ve Hintlilerin yukarıdaki rivayete benzer şekilde birtakım meleklerin vs. sürekli nefes alıp vermesi gibi hareketleriyle bunların oluştuğuna inanıldığını söylemekte, öte yandan Hint’in okumuş yazmış tabakasının ise günlük cezirleri ayın doğuşu ve batışıyla, aylık med-cezirleri de ay ışığının artması veya eksilmesiyle izah ettiklerini, fakat bu akli açıklamalarına rağmen on-ların da med-cezrin gerçek sebeplerine tam olarak vakıf olmadıkon-larını ifade etmektedir.99

İbnu’l-Fakîh’in coğrafya eserinin edebi yönünü çok net olarak gösteren örneklerden ‘gurbetin medhi’ bahsinde de hem ‘Yeryüzünü sizin için kullanışlı hale getiren O’dur. Üzerinde dolaşın ve Al-lah’ın rızkından yiyip için’ ayetini (Mülk/15) zikretmekte hem de peşinden mesela Zübeyr bin

91 İbnü’l-Fakîh, age, s. 3. Bu rivayet, bu şekliyle kaynaklarda bulunamamıştır; rivayetin uydurma olduğu yönündeki bir değerlendirme için bk. Ebu Reyye,

Muhammed, Advâ ala’s-Sünne el-Muhammediyye, Kahire t.y., Daru’l-Maarif, 132. I. Krachkovsky de, bu rivayeti, kaynaklarda geçmeyen hususları da eserle-rine alan ve ‘efsanevi coğrafya’ olarak adlandırdığı coğrafya türünden bahsederken zikretmektedir, Krachkovsky, age, 1/51. Rivayetin uydurma olduğuyla ilgili benzer bir değerlendirme için bk. Humeyde, Dr. Abdurrrahman, A’lâmü’l-Cuğrâfiyyîne’l-Arab, Şam 1995, Daru’l-Fikr, s. 137, dp. 5

92 Bk. İbnü’l-Fakîh, age, s. 59, 95, 96, 97, 104, 108, 109, 132, 146, 257 93 İbnü’l-Fakîh, age, s. 4

94 İki denizin Rum ve Fars denizleri olduğuna dair bk. el-Hüvvârî, Hud b. Muhakkem (ö. 280/893 civarı), Beyrut 1990, Daru’l-Garb el-İslami, Tefsiru

Kitâbillâhi’l-Azîz, 2/470

95 İbnü’l-Fakîh, age, s. 9. Deniz yolculuğu ve berâat-i zimmete nail olma ile ilgili olarak yaklaşık lafızlı bir rivayet için bk. el-Elbânî, Nasırüddin,

Sahîhü’t-Tergîb ve’t-Terhîb, Riyad 2000, 3/186, hd. No: 3078

96 İbnu’l-Fakîh, age, s. 222. Rivayet için bk. Ebû Dâvûd, tahâre, 33

97 İbnu’l-Fakîh, age, s. 126. Rivayet için bk. el-İsfehânî, Ebu Nuaym, et-Tıbbü’n-Nebevî, Beyrut 2006, Daru İbn Hazm, 2/719, hd. no: 809 98 İbnü’l-Fakîh, age, s. 6

(12)

Avvâm’dan Peygamberimizin şunu söylediğini rivayet etmektedir: “Ülkeler Allah’ın ülkesi, insanlar da Allah’ın insanıdır. Dolayısıyla her nerede hayrı/rızkınızı bulursanız oraya yerleşin.”100

İbnü’l-Fakîh’in eserinin Mekke bahsinde de konuyla ilgili birçok fadâil rivayeti aktarır: “Nebi (sav) demiştir ki: Kim hacda ya da umrede ölürse o hesaba çekilmez, ona hesapsız olarak cennete gir denilir.” “Mescid-i Haram’da bir namaz kılana Allah bin beş yüz namaz sevabı yazar.” “Mekke’de ikamet mutlu-luk, ayrılık ise mutsuzluktur’ demiştir.’ Müellif aynı yerde daha birçok rivayet zikretmektedir.”101

Keza o, Ka’be ve zemzem suyu bahsinde Peygamberimizden “zemzem suyundan kana kana iç-mek, nifaktan berattır” sözünü naklettiği gibi peşinden de Mücâhid’in bir sözünü aktarır.102

O, Mısır bahsinde de Ebu’l-Hattâb’dan “Allah (cc) Kur’an’da Mısır’dan başka ülkenin adını ismen zikretmemiştir” sözünü aktarır ve sonra Mısır’la ilgili ayetleri zikreder: ‘Onu satın alan Mısırlı adam.. ’ (Yusuf/21) ‘Biz de Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: “Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın’ (Yu-suf/87). Allah Mısır için arz/yeryüzü demiştir: ‘İşte böylece biz yeryüzünde Yusuf’a güç ve im-kân (iktidar) verdik’ (Yusuf/56).”103

Medine bahsinde Peygamberimizden Medine’nin on ismine ilişkin sözünü ve Ravza’nın cennetten bir parça olduğu rivayetini ve benzeri rivayetleri aktarır.104 Mescid-i Nebevi kısmında de benzer şekilde

birçok merfu rivayet aktarmaktadır.105

İbnü’l-Fakîh Kudüs bahsinde ise meşhur ‘kendisini ziyaret için yola çıkılabilecek üç mescid’ rivaye-tini aktarmakta ve peşinden de Ka’b’tan “Mescid-i Aksa’yı ziyaret edenin cennete gideceği” sözünü ak-tarmaktadır.106

Keza o Uhud dağı ile ilgili meşhur “Uhud bizi sever biz de Uhud’u” rivayetini aktarmaktadır.107

O, Mücâhid’den (ö. 103/721) “Hz. İbrahim Ka’be’nin dört köşesini dört taşla yapmıştır: Bir taş Hira’dan, bir taş Sebir’den, bir taş Tur’dan ve bir taş da Cudi’den” rivayetini aktarır. Peşinden de Katâde’den (ö. 117/735) konuyla ilgili bir rivayet aktadır.108 Keza o Katâde’den de “Ka’be dört dağdan

in-şa edilmiştir: Tûr-i Sina, Tûr Zeyta, Uhud, Lübnan, Hira ve Sebîr” rivayetini aktarır:109

İbnü’l-Fakîh Şam ve havalisi bahsinde Peygamberimizden “İsrâ gecesi bir şehir ile karşılaştım, o ho-şuma gitti, Cibril’e burası neresidir diye sordum, o da Nusaybin’dir dedi. Ben de Allah’ım burasını Müs-lümanlar için bereket kıl diye dua ettim” sözünü aktarır.110

İbnü’l-Fakîh eserinde Horasan ile ilgili büyük alimler bağlamında örneğin Abdullah bin Mübarek’i (ö. 181/797) dile getirmekte111 ve bu bölgeyle ilgili fiten türü birçok rivayet de zikretmektedir. O

100 İbnu’l-Fakîh, age, s. 47. Rivayet için bk. el-Münavî, Ebdurraûf, Feyzü’l-Kadîr Şerhu’l-Câmi’i’s-Sağîr, Beyrut 1972, Dâru’l-Marife, 3/233, hd. No: 3221 101 İbnü’l-Fakîh, age, s. 17 vd. Hacda ve umrede ölen kişi ile ilgili rivayet için bk. el-Mevsılî, Ebu Ya’lâ, Musned, Beyrut 1986, 8/79, hd. No: 4608. Mescid-i

Nebevi’de namazın diğer yerlerden bin namaz fazla sevabı olduğuna ilişkin rivayetler için bk. Buhârî, Fazlu’s-Salât fi Mescid Mekke ve’l-Medine, 1. Mek-ke’de ikamet ile ilgili rivayet hakkında ise Aliyyü’l-Kârî, onun merfu rivayetler arasında aslının olmadığını, sadece el-Hasen el-Basri’nin onu Risâle’sinde zikrettiğini ifade etmektedir, el-Esrâru’l-Merfûa fi’l-Ahbâri’l-Mevdûa, Beyrut 1986, 2. Baskı, 312, no: 446

102 İbnu’l-Fakîh, age, s. 19. Zemzemle ilgili bu rivayete yakın lafızlı bir rivayet için bk. İbn Mâce, Menâsik, 78 103 İbnü’l-Fakîh, age, s. 58

104 İbnü’l-Fakîh, age, s. 23. Ravza’ya ilişkin rivayet için bk. Buhârî, Fazlu Salâti Mescidi Mekke, 5 105 İbnü’l-Fakîh, age, s. 24 vd.

106 İbnü’l-Fakîh, age, s. 95. Üç mescid rivayeti için bk. Buhârî, Enbiyâ, 8; Fazlu’s-Salât fi Mescid Mekke ve’l-Medine, 1 107 İbnü’l-Fakîh, age, s. 25. Bu rivayet için bk. Buhârî, Cihâd, 71

108 İbnü’l-Fakîh, age, s. 20. Dört taş ile ilgili rivayet için bk. Ezrakî, Ahbâru Mekke, 1/36-37 109 İbnü’l-Fakîh, age, s. 19-20. bk. Ezrakî, Ahbâru Mekke, 1/36-37

110 İbnü’l-Fakîh, age, s. 132-133. İbn Kayyım el-Cevziyye bazı şehirlerin övülmesine ya da yerilmesine ilişkin rivayetlerin mevzûluğuna değinirken aralarında

Nusaybin’i de zikretmektedir, bk. İbn Kayyım el-Cevziyye, el-Menâru’l-Münîf fi’s-Sahîhi ve’d-Daîf, Cidde ty., thk. Yahya b. Abdullah es-Sümâlî, Daru Ale-mi’l-Fevâid, s. 111.

(13)

san halkının Türkler hariç -çünkü onlarda savaş ve esir alma dışında bir şey yoktur der- genel olarak iyi olduğunu söyler ve örnek olarak şu rivayeti zikreder: Büreyde (b. Husayb el-Eslemî (ö. 63/682-83 [?]) Rasulullah’ın şöyle söylediğini rivayet eder: “Benden sonra değişik insanlar çıkacak, onlar çıktığında sen doğuda ol, sonra Horasan’da ol ve sonra Merv denilen yerde ol…”112 Keza o Abdullah bin Mesud’dan da

Peygamberimizin şöyle dediğini aktarır: “Ehli beytim benden sonra belalar ve zulümlerle karşılaşacak ta ki doğudan siyah bayrakları olan bir kavim çıkacak ve onlar sadece hakkı talep edecekler…”113 Hz.

Ali’den de şunu aktarır: “Adamın biri Hz. Aliye şu kırmızılar, yani acem bize galip geldi demiştir…”114

Öte yandan Zeki Velidi Togan mufassal nüshada müellifin Peygamberimizden Türklere ilişkin söy-lendiği rivayet edilen hadisleri naklettiğini ifade etmektedir.115 İbnü’l-Fakîh yazıda kullandığımız

muh-tasar eserde ise Türklerle ilgili bahiste Eflatun’tan “Türklerde vefa, Rumlarda cömertlik, Hazar’da haya, zencilerde gam, Sakleb’de (Rus) cesaret, Sind’de de iffet yoktur” sözünü aktarmakta116 ve değişik

yerler-de merfu-mevkuf formunda birçok rivayet aktarmaktadır: Merfu’lar noktasında örneğin Peygamberi-mizden meşhur “Türkler size dokunmadıkça siz de onlara dokunmayın” rivayeti aktarır.117

Keza o bir bahiste fiten türü birçok rivayet aktarmakta ve Hz. Ömer’den de “Ya Rabbi beni Hamdanîlerin, İstahrîlerin oğullarının zamanına kadar yaşatma” sözünü rivayet etmektedir.118

İbnu’l-Fakîh, Muslim’in Sahîh’inde geçen meşhur ‘cennetten çıkan dört nehir’ merfu rivayetini kaynak belirtmeden ve üzerinde durmadan aktarmaktadır.119 Müellif nehirler hususunda aynı yerde

Abdullah bin Ömer’den de ‘Mısır’ın Nil’i, nehirlerin efendisidir’ sözünü aktarır.120

Sonuç olarak İbnü’l-Fakîh’in teknik/matematiksel eğilimli Irak coğrafya ekolünden bir bilgin olma-sına rağmen yeri geldiğinde hem Kur’an ayetlerini hem de merfu-mevkuf-maktu birçok rivayeti zikret-tiği görülmektedir. Müellif hem tefsir hem de fıkhi bahislere girdiği için birçok yerde ayetleri ve riva-yetleri yoğun şekilde kullanmaktadır. Onun konuların çağrıştırdığı ya da mevzubahis konu gerektirdiği ölçüde ilgili ayet ve rivayetleri zikretmekte olduğu rahatlıkla söylenebilir. Müellifin bu şekilde ayet ve rivayet zikrinde hem aldığı dini eğitimin hem de edeb coğrafyası hususunda bariz bir kişilik olmasının etkili olduğu söylenebilir. Yalnız kaynak gösterme şeklinde diğer birçok coğrafyacı gibi sadece kişi adını ifade etmesinin muhtemel nedeni noktasında, bir coğrafya eserinde buna gerek olmadığı ileri sürülebile-ceği gibi, bunu yapan el-Makdisî gibi coğrafyacılar göz önüne alındığında ise bu konuda bir titizliğinin olmadığı da söylenilebilir.

BELH EKOLÜ

Bu kısımda Ebu Zeyd el-Belhî’nin121 (ö. 322/934) öncülük ettiği bu ekolün önde gelen üç ismini ele

ala-cağız.

112 İbnü’l-Fakîh, age, s. 316

113 İbnü’l-Fakîh, age, s. 318. Bu rivayet için bk. İbn Mâce, Fiten, 34 114 İbnü’l-Fakîh, age, s. 317

115 Togan, Zeki Velidi, agm, s. 12 116 İbnü’l-Fakîh, age, s. 330

117 İbnü’l-Fakîh, age, s. 316. Bu rivayet için bk. Ebu Davud, Melâhim, 8. Türklere ilişkin rivayetlerin eleştirisi noktasında bk. İbn Kayyım el-Cevziyye,

el-Menâru’l-Münîf, s. 91

118 İbnü’l-Fakîh, age, s. 257

119 İbnü’l-Fakîh, age, s. 64. Krş. Miquel, Andre, age, 2/ 119 ve dp. n. 1. Dört nehir rivayeti için bk. Muslim, Kitabu’l-cenne, 10

120 İbnü’l-Fakîh, age, s. 64. Nil nehri ile ilgili bu değerlendirme için bk. el-Mes‘ûdî, Murûcu’z-Zeheb ve Ma’âdinü’l-Cevher, Beyrut 2005,

(14)

İSTAHRÎ (Ö. 340/951-52’DEN SONRA)

Birçok Müslüman coğrafyacının eserini neşreden meşhur oryantalist De Goeje, hakkında pek bilgi sahibi olmadığımız İstahrî’nin eserinin Ebu Zeyd el-Belhî’nin eserinin ikinci ve en genişletilmiş hali olduğunu söyler. 122 Müellifin nisbesinden kendisinin İran’daki İstahr (Persepolis yakınlarında)123 bölgesinden

ol-duğu söylenebilir. Miquel onun İran geleneğine bağlılığının altını çizer124 ki o eserinde İran üzerinde

genişçe durmaktadır.

Andre Miquel onun eserini Mesâlik-Memâlik literatürünün bütünsel örneği olarak değerlendirmek-te ve gerçek Mesâlik coğrafyacılığının onunla başladığını, fakat onun, halefleri İbn Havkal ve el-Makdisî gibi bilinir bir kişilik olmayıp sadece bu işin uzmanlarınca tanınan birisi olduğunu söylemektedir: Onun için ‘Büyük halefleri gibi geçmişi ve büyük ailesi olmayan bir karakter’ demektedir.125 Keza edeb

coğraf-yasıyla bağı noktasında da İstahrî’nin bir orijinallikten ziyade onu bir sıçrama tahtası olarak aldığını, ya-ni kişisel araştırma ve değerlendirmeleri için bir bahane olarak kullandığını ifade eder. O, İstahrî'ya-nin ge-nel eğilimi noktasında eserin her sayfasında, kişisel bilgilerin güvenliğini, sunumun kesinliğini, kontrol edilemeyen geleneklere karşı rezervini gördüğümüzü söylemekte ve özellikle gelenek çerçevesinde ge-len haberlere ilişkin verileri kontrolüne ilişkin örnekler vermektedir.126 Onun bir anlamda detaya

gir-mediğini, kesin hatlar çizme ve seleflerinin kullandığı irrasyonel anlatılardan uzak durduğunu ya da eleştirdiğini ifade etmektedir.127 Keza Miquel bu ve benzeri hususların İstahrî’nin henüz kuru

haritacı-lık eğiliminden kurtulamadığını da gösterdiğini söylemektedir.128 Benzer şekilde, R. Gerald Tibbets de

İstahrî’nin eserinin büyük oranda harita yorumu üzerine kurulu olduğunu, dolayısıyla onun eserinde kartografinin ağırlıklı öneme sahip olduğunu söylemektedir.129

Belh ekolünün erken dönem temsilcisi İstahrî’nin eserini dini referansların kullanılması açısından incelendiğinde ise onun Kur’an ayetlerini doğrudan delil olarak pek zikretmediği, sadece kimi zaman ayetlere gönderme yaptığı, kimi zaman da ayetlerde geçen içerikleri kendi düz anlatımları/ifadeleri için-de anlam olarak kullandığı görülmektedir.

Yine de o azda olsa ayetlere değinmektedir. Örneğin Arap yarımadası çerçevesinde, Sebe yurdundan ve Arap yarımadasındaki bir yer ve su kaynağı ilişkisi çerçevesinde orada yaşananlarla ilgili olarak ilişki-lendirdiği Kur’an ayetini (Sebe/18) lafzen zikretmektedir.130 Keza o Semud kuyusunun olduğu yer

bah-sinde de konuyla ilgili ayetleri zikretmektedir.131 Şam bahsi çerçevesinde ele aldığı bir yer için, oranın

Kur’an’da (Müminun/50) zikri geçen mekân olduğunu söyler.132

İstahrî bu doğrudan değiniler dışında yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ayetler kaynaklı göndermeler de yapmaktadır. Örneğin Mekke bahsinde Mekke için ‘şehirlerin anası’ (En’am/92) ifadesini kullanmaktadır.133

121 Bk. Hudûdu’l-Âlem, W. Barthold’un önsözü, s. 16: Barthold konumuzla esasen alakalı olacak şekilde onun önceleri Şii eğilimli iken sonradan bun u

terkettiğini ifade etmektedir. Ayrıca bk. Brockelmann, C., Tarihu’l-Edebi’l-Arabî, IV, 246

122 De Goeje, M. J., Arabic Geographical Literature, s. V

123 Bk. Miquel, Andre, age, 1/293. Krş. Reinaud M., Geographie d’Abu’l-Feda, 1/LXXXI 124 Bk. Miquel, Andre, age, 1/293

125 Miquel, Andre, age, 1/292

126 Miquel, Andre, age, 1/296. Ayrıca bk. a.y. dp. 8 127 Miquel, Andre, age, 1/297

128 Miquel, Andre, age, 1/298

129 Tibbets, R. Gerald, The Balkhi School of Geographers, The History of Cartography- Cartography in the Traditional Islamic and South Asian Societies (ed.

J. B. Harley ve David Woodward ), 1992 University of Chicago Press, s. 112

130 İstahrî, Kitâbu Mesâliki’l-Memâlîk. Leiden 1927, (M. De Goeje neşri), s. 15 131 İstahrî, age, s. 20

132 İstahrî, age, s. 59 133 İstahrî, age, s. 12

(15)

İncelememizde İstahrî’nin eserinde açıkça lafzen zikredilen merfu-mevkuf bir rivayet bulamadık. Sonuç olarak bir erken dönem Belh ekolü coğrafyacısı olan İstahrî’nin eserinde dini referanslar nok-tasında birkaç ayetin dışında pek fazla örneğe rastlanılmadığı söylenebilir. Bunun kendisinin kişisel eği-limi ve eseri ile alakalı olduğu söylenebilir: Zira Andre Miquel ve Gerald Tibbets’in de ifade ettiği gibi onun kuru haritacılıktan pek kurtulamaması ve beşerî coğrafya konusuna fazla eğilimli olmaması bu ko-nuda etkili olmuş olabilir. Keza eserinde detaya girmeden daha kısa ve net bir tasvir tarzını benimsemesi de bunda etkili olmuş olabilir.

İBN HAVKAL (Ö. H.4./10. ASIR)

Belh ekolünden seçkin bir coğrafyacı olarak İbn Havkal’ın hayatı hakkında fazla malumat bulunmamak-tadır. İbn Havkal’ın kitabının çevirisinde William Ouseley onun doğum ve ölüm tarihi bilinmemesine rağmen yine de Miladi 10. asrın bir müellifi olduğunun rahatlıkla söylenebileceğini ifade etmektedir.134

Kâtip Çelebi, İbn Havkal’ın ölüm tarihini 350 olarak vermektedir135 ki bu tespit tartışılmıştır.136 Mezhebi

noktasında ise İbn Havkal’ın bir İsmailî olduğu da ileri sürülmüştür.137

Fuat Sezgin onun bir kültür tarihçisi olarak önplana çıktığını söylemektedir138 ki gerçekten İbn

Havkal bölgeler ve kentlerin tasvirinde konuşulan diller, inançlar, yaşam tarzı, insan unsuru, demogra-fik yapı, ticaret, yiyecek-içecekler, giysiler, eğilimler gibi inanılmaz kültürel detaylar vermektedir.139

Yukarı Mezopotamya140 Nusaybinli141 İbn Havkal, aynı ekolden İstahrî ile karşılaşmış ve ondan birçok

bilgi almıştır.142 De Goeje, İbn Havkal’ın İstahrî ile karşılaştıktan ve ondan bazı bilgiler aldıktan yirmi yıl

sonra eserde birtakım değişiklikler yaparak onun yeni bir neşrini yaptığını söyler.143 Miquel de İbn

Havkal’ı İstahrî’nin mirasçısı bir coğrafyacı olarak tanımlar.144 Gerald Tibbets onun İstahrî ile benzer

çizgide olmasına ve kendisinin de harita oluşturma peşinde olmasına rağmen yine de yorum ve açıklama noktasında İstahrî’den çok daha ileri gittiğini ve bundan dolayı eserinin İstahrî’ninkinden çok daha dolu ve çekici olduğunu ifade eder.145 İstahrî ile İbn Havkal arasındaki farka ilişkin bu tespitin özellikle dini

referansların kullanımı konusunda oldukça belirgin olduğu kanaatindeyiz.

İbn Havkal’ın eseri ile Kur’an ilişkisi noktasında M. Reinaud, onun gezilerini Kur’an’ın buyrukları çerçevesinde yaptığını ifade ederek bir anlamda onun gezilerindeki Kur’ânî motivasyon unsurunu dile getirmektedir.146

İbn Havkal’ın eserine dini referans zikri noktasında baktığımızda onun bazen metin içinde dile ge-tirdiği konuya açıklama olarak doğrudan Kur’an ayetini zikrettiğini görmekteyiz. Örneğin o bir yerde

134 Bk. The Oriental Geography of Ebn Haukal, çev. Sir William Ouseley, London 1800, s. ii 135 Kâtib Çelebi, Keşfu’z-Zunûn, 2/1664

136 Bk. Yusuf bin Ahmed Havâle, İbn Havkal ve Rahalâtuhû el-Cuğrafiyye li’l-Cenâhi’l-Garbî mine’d-Devle el-İslamiyye, Kuveyt 1992, s. 4 dp. 3

137 Bk. Daftari, Farhad, The Ismailis Their History and Doctrines, 2007 Cambridge University Press, s. 120-121. Öte yandan Prof. Dr. Ramazan Şeşen İbn

Havkal’ın kitabının Türkçe çevirisinin önsözünde onun hocaları arasında mutezili kelamcı Ebu Ali el-Farisî de olması dolayısıyla mutezili olabileceğini söy-lemektedir bk. İbn Havkal, 10. Asırda İslam Coğrafyası, (çev. Ramazan Şeşen), İstanbul 2014, Yeditepe Yayınları, s. 10

138 Bk. Sezgin, Fuat, age, s. 170 139 Örneğin bk. İbn Havkal age s. 255vd. 140 Bk. Miquel, Andre, age, 1/299 141 Bk. Krachkovsky, Ignaty, age, 1/200 142 Bk. De Goeje, age, s. V

143 Bk. De Goeje, age, s. VI 144 Bk. Miquel, age, 1/299

145 Tibbets, R. Gerald, The Balkhi School of Geographers, The History of Cartography- Cartography in the Traditional Islamic and South Asian Societies (ed.

J. B. Harley ve David Woodward ), s. 112

Referanslar

Benzer Belgeler

KulÜbün sporcusu, ida.ecisi, anlrs.xi.ü veya ant eniir ranlmclsl lIe kutüp yettililo.lnln ayi ayn veya birlikle haiom(le.)e si,zlü v6ya fileo s3ldlnda bllonmalan,

Açık artırma sonucunda Banka promosyon ihalesini kazanan banka promosyon ihalesini müteakip en geç üç iş günü içerisinde protokol (sözleşme) imzalamaya

Billiği, Türkiye Yatr1,1m Destek Tanltlm Ajansl, Kalkınma Ajanslaır ve Tiİkiye Ekonomi Politikaları Vakfınrn katkıları1,la proje için ülkemize üıyarlaımıştüL

dogrulanması gerekir. / For İaioİ İonconformities corrective actions should be done immediaıely and shall be verified in follow-uP audit- Milntı. uygrn.İrluk için

Yanşma Oturumu sonrası yapılan oylama sonucu dereceye giren ilk 3 çalışmaya diizenlenecel olan Ödül Töreninde Ödül takdim edilecektir.. Başrırrular 0l Haziran

Söz konusu yanşmanın Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Milli Eğitim Temel Kanunu ile TiiIk Milli Eğitiminin genel amaçlarına uyguıl olarak ilgili yasal

Burs: Okul harCı (MEB tarafindan maksimum 40,000 NTlTayvan Doıarı) tutarındaki miktarı ödenecel(ir, aşan kısmı buı,siyerin kendisi tarafından

Geçici veya dirençli böbrek bozukluğu hastalarda (kretain klerensi <30 ml/dak) sefdinirin yüksek ve uzatılmış plazma konsantrasyonu önerilen dozu takip