• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Türkiyesinde Kültür ve Bilim Hayatında Tüzel Kişiliğin Gelişmesi ve Teşkilatlanmanın Başlaması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Osmanlı Türkiyesinde Kültür ve Bilim Hayatında Tüzel Kişiliğin Gelişmesi ve Teşkilatlanmanın Başlaması"

Copied!
28
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

OSMANLI TURKIYESINDE KULTUR VE BİLİM

HAYATINDA TÜZEL KİŞİLİĞİN GELİŞMESİ VE

TEŞKİLATLANMANIN BAŞLAMASI

Islâmda bilim müesselerinin tarihî araştırmalarının öncüsü Aydın Sayılı’nın aziz hatırasına.

EKMELEDDİN İHSANOĞLU*

Islâm k ü ltü r m irası tem eli ü zerin d e ve bilim geleneği içinde kendi m edeniyetlerini kuran O sm anlılar, onaltm cı yüzyılda bu k ü ltü r ve bilim i zirveye ulaştırm ışlardır. Bu arada, Avrupa karşısında üstünlük şuuru içinde olm akla beraber, batı dünyasındaki teknik gelişm eleri ve coğrafî keşifle­ ri, seçici b ir tavırla da olsa takip etm işlerdir. Ancak, Rönesans ve Bilim D evrim inin getirdiği yeni entellektüel ve İlmî ilerlem elerin önem ini tam olarak anlam alarını engelleyen bu m utlak üstü nlük ve hakim iyet duygu­ ların ın, onyedinci yüzyıldan itibaren tesirini kaybettiğini görüyoruz.1 Os­ m anlIların batı bilim ine yaklaşım ında m eydana gelen bu değişikliğin ilk işaretlerin i, ü n lü Türk âlim i ve bibliyografı K âtip Ç elebi’n in (1609-1657) e serlerin d e buluyoruz. L âtinceden tercüm e ettiği Levâmiü’n-Nûr adlı ese­ rin d e Avrupa bilim ve sanat m üesseseleri hak k ınd a bilgi veren K âtip Çe­ leb i, A v ru p a’da g e lişe n k ü ltü r m u h itin in yük sek sev iy esin d en bahsetm ektedir. Mercator’dan naklettiği bu bilgileri verirken, O sm anlIla­ rın İlmî yönden geri kaldığına ve A vrupalIların bu sahada büyük b ir ile r­ lem e kaydettiğine d air ilk tesbitleri de yapm aktadır.2

Bu yazımızda, O sm anlı Türkiyesinde İlmî ve m eslekî cem iyetlerin o r­ taya çıkışını ve tarih çesin i ele alacağız.3 O sm anlılar ile A vrupalılar ara­

* Prof. Dr., IRCICA Başkanı, İstanbul-TÜRKİYE.

1 E. İhsanoğlu, “ O ttom ans an d E uropean science”, Science and Empires, P. Petitjean et al. (ed.), D ordrecht; Kluw er A cademic Publishers, 1992, s. 37-48; “In tro d u ctio n o f W estern science to the O ttom an world: A case study o f m o d ern astronom y (1660-1860)”, Transfer of Modem Science and Technology to the Müslim. World. E. İhsanoğlu (ed.), IRCICA, İstanbul 1992, s. 67-120; “Some rem arks on O ttom an science a n d its relatio n w ith E u ro p ean science up to the en d o f 18th century",Journal o f the Japan-Netherlands Institute, Cilt 3, Tokyo 1991, s. 45-73.

2 O. Şaik Gökyay, Kâtip Çelebi’den Seçmeler, İstanbul 1968, s. 180.

3 İstanbul Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi ile İslâm Tarih, Sanat ve K ültür A raştırm a M erkezi (IRCICA) tarafın d an 1987 yılında İstan b u l’da d üzenlenen “ O sm anlı İlmî ve Mesle­ kî C em iyetleri” konulu sem pozyum da, O sm anlı Türkiyesinde ilm î faaliyetlerin teşkilâtlan­

(2)

266 EKMELEDDİN IHSANOĞLU

sındaki tem asları ve karşılıklı tesirleri göz ön ü n d e bu lu n d u rarak , b irb irin d e n değişik kültürel, sosyal, ekonom ik ve İdarî yapılara sahip, bi­ ri İslâm hukuku, diğeri Roma huk uk u olm ak üzere farklı hukukî sistem ­ lere dayalı bu iki dünyada, m o d ern bilim in ve İlmî faaliyetlerin müesseseleşme hareketini gözden geçireceğiz. Osm anlı İlmî ve meslekî ce­ m iyetlerinin bilim ve k ü ltü r hayatı üzerindek i tesirlerini, öncü k u ru luş­ lar olarak özelliklerini, başarılı ve başarısız yönlerini incelerken, m od ern to p lu m ların gittikçe d aha kom pleks b ir hale gelen yapısı içinde kuru lan m üesseselerin başarısı için, çalıştıkları uzm anlık sahalarınd a b elirli b ir bilgi birik im in in b ulunm asına duyulan ihtiyacı da dikkate alacağız. Bu­ rad a gözden geçireceğim iz tarih î gelişm eler gösterm ektedir ki, yeni ih ti­ yaçlara cevap verm ek üzere k u ru lan yeni m üesselerin başarısı, yalnız k u ru ld u k ları sırada m evcut olan şartlara değil, aynı zam anda faaliyetleri­ nin devam ını sağlayacak, uygun b ir o rtam ın varlığına da bağlıdır.

Değişik m esleklerden ve çevrelerden in san ların b ir araya gelerek b i­ lim i ve k ü ltü rü geliştirm ek amacıyla k u rd u k ları cem iyetlerle, belirli b ir m esleğin m en su p ların ın bu sahadaki m eslekî dayanışmayı ve İlmî çalış­ m aları teşvik etm ek için k u rd u k ları cem iyetleri b irb irin d e n ayırm ak üze­ re, çalışm am ızın k onusunu teşkil eden m üesseseleri, “ İlmî cem iyetler” ve “ m eslekî cem iyetler” olm ak üzere iki kategoride ele alacağız. O rtak m en­ faatlerin korunm ası amacıyla k u rulan zanaatkâr ve tüccar loncaları ile, siyasî cem iyet ve p a rtile r çalışm am ızın dışında bırakılm ıştır. G ünüm üzde faaliyetine D ârüşşafaka adı altın d a devam eden Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâ- miye, k uruluş statüsü yukarıda b elirtilen k ategorilerden hiç b irin e tam olarak uym am akla beraber, b ir istisna olarak bu çalışmaya dahil edilm iş­ tir. Diğer yandan, İlmî cem iyetler ve m eslekî dern ek leri b irb irin d e n ayrı olarak ele alm ak yerine, k uruluş ta rih le rin e göre kronolojik sırayla ince­ leyerek, bu m üesseselerin içinde b u lu n d u k ları ortam ı ve çeşitli dö nem ­ lerdeki karşılıklı tesirlerin i de ortaya koymaya çalışacağız.

ması genel olarak gözden geçirilm iş ve değ erlen d irilm işti. Bu sem pozyum un tebliğleri aynı yıl içinde şu başlıkla yayınlanm ıştı: Osmanlı İlmî ve Meslekî Cemiyetleri, I. Millî Türk Bilim Ta­ rih i Sem pozyum u B ildirileri, 3-5 N isan 1987, editör: E km eleddin Ihsanoğlu, Edebiyat Fa­ kültesi Basımevi, İstanbul 1987, 264 s. (bundan sonra kısaca OİMC olarak belirtilecektir). 19^1’de C ari Max K ortepeter ve 1992’de C arter Vaughn Findley tarafın d an bu kitapla ilgili tanıtım yazıları yazılm ıştı (Kari Max K ortepeter, The Ottoman Turks: Nomad Kingdom to World Empire, T h e ISIS Press, İstanbul 1991, kitap tanıtım ı ve özet, s. 291 ve International Journal of Middle East Studies, Vol. 24, Feb. 1992, s. 140-141).

(3)

OSMANLI TÜRKlYESlNDE KÜLTÜR VE BiLİM HAYATI 267

Cem iyetleşm enin H ukukî ve K ültürel Ö zellikleri

Islâm dünyasında tüzel kişilik tarifin e uyan vakıflar, esnaf teşkilâtla­ rı, mal sandıkları ve tarik atlar gibi kişi ve m al toplulu kları bulunm akla beraber, bugün “cemiyet” veya “d ernek ” olarak adlandırabileceğim iz, aynı amaç etrafında birleşen şahısların m eydana getirdikleri topluluklara rast­ lanmaz. İslâm hukukunda tüzel kişilik konusunda hüküm ler bulunm am ak­ la birlikte d ernekler veya cem iyetlerin kurulm asına engel olacak herhangi b ir hüküm de yer alm am ıştır. Aynı şekilde O sm anlı örfî huku k u n d a da b u n u engelleyen b ir kanun la karşılaşılm am ıştır. O sm anlı D evletinde on- dokuzuncu yüzyılda, aynı am aç etrafın d a toplanan kişilerin k u rdukları tüzel kişilikler için “cem iyet” tabiri kullanılm ıştır.4 A ncak “cem iyet”le- rin , yani hukukî m ânâda tüzel kişiliklerin k urulm asına esas teşkil eden hukukî düzenlem eler, fiilî şekilde batı tesirind e oluşan ve O sm anlı toplu- m u n u n m odernleşm esiyle gelişen “cem iyet”çilik hareketine dayalı olarak ortaya çıkmıştır. O ndokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan İlmî cem iyetler ve m eslekî d e rn e k lerin k urulm asına yönelik teşebbüslerin h u ­ kukî tem ellerin in elim izdeki bilgilere dayanarak katî olarak b ü tü n yönle­ riyle açıklanm ası şim dilik m üm kün görünm em ektedir. B ununla beraber, bu teşebbüslerin Avrupa’daki b e n zerlerin in tesiriyle ortaya çıktığını ra ­ hatlıkla söyleyebiliriz.

Avrupa’da cemiyetleşm e h arek etlerin in , bilim ve kültürd e m eydana gelen refo rm ların akabinde ortaya çıktığı görülm ektedir. H üm anizm ve ed e b iy a t k o n u la rın d a çalışan R önesans a k a d e m ile rin d e n so n ra, 1660’lardan itib aren, Fransa ve İngiltere’de, İlmî faaliyetleri toplum tara ­ fınd an da kabul gören m üesseseler ortaya çıkmıştır. Bu m üesseselerin ö n ­ cü lerin den , dilbilim i k onusunda yoğunlaşan ve 1635 yılında Fransa’nın başşehri Paris’te k u rulan Acade'mie Française ile, 1666’da k u ru lan ve birçok bilim dalında çalışm alarda b u lu n an Acade'mie des Sciences de Paris (Paris İ- lim ler Akademisi) daha ziyade devlet teşebbüsüyle kurulurken, 1660’ta İn ­ giltere’n in başşehri L ondra’da k u ru lan The Royal Society of London (Londra K raliyet Cemiyeti) ise ço ğunluğunu bilim adam ları ve san atkârların oluş­ tu rd u ğ u şahısların teşebbüsüyle kurulm uştur. O sm anlı k ü ltü r hayatında

4 Bu kelim e b ir taraftan, h e rh a n g i b ir to p lu lu ğ u n b ir araya gelm esi m ânâsına kullanıl­ dığı gibi, diğer yandan klâsik O sm anlı ta rih literatü rü n d e, devlete karşı isyan amacıyla bir araya gelen lerin o lu ştu rd u k ları to p lu lu k lar için “fesat cemiyetleri” şekliyle de kullanılm ıştır. C em iyetlerle ilgili olarak üzerin d e d u ru la n b ir başka konu da, devletin, k endisinden başka, “başkanı, kâtibi, m alî sorum lusu, idareci ve çalışan ları” olan b ir teşekkülün varlığına ne ölçüde m üsaade edeceğidir: H üseyin H atem î, Medenî Hukuk Tüzel Kişileri, İstanbul 1979, s. 165-184.

(4)

268 EKMELEDDİN İHSANOĞLU

ise tradisyonel İslâm m üesseselerinden farklı ilim cem iyetlerinin k u ru l­ ması, gerek klâsik dönem de, gerekse m odernleşm e dönem inde, devletin öncülüğünde gerçekleşm iştir.

Avrupa ak ad em ilerinin O sm anlı litera tü rü n d e daha onyedinci yüz­ yılın ilk yarısından itibaren zikredilmeye başladığını görüyoruz. Kâtip Çe­ lebi, İslâm bibliyografyasının en tanınm ış kaynaklarından b iri olan Keşfü’z-Zünûn adlı eserinde, O sm anlı litera tü rü n d e ve belki de genel ola­ rak b ü tü n İslâm literatü rü n d e ilk defa olarak Rönesans akadem ilerine atıf yaparken, kendi g örüşü n ü de k ritik b ir ifade ile belirtm ektedir. Felsefe k itap ların ı İlm el-Hikme başlığı altın da sıralarken, “ tabiî, İlahî ve riyazî” hikm et kitaplarının İslâm dünyasında noksan olduğuna, bu konularda Yu­ nanca ve Lâtince eserlerin ise çok sayıda olduğuna işaret etm ekte, Avru­ pa ak adem ilerinin m en su p ların ın yazmış oldukları eserlere oranla m üslüm an ilim ad am ların ın yazdıklarının fazla olm adığını vurgulam ak­ tadır. A kadem i üyelerine “ehl-i akadem ya” tabiriyle işaret eden K âtip Çe­ lebi, akadem iyi de, “ülkelerim izde b u lu n an m edrese gibi, ilim erb abın ın toplandığı yer’den ib are ttir” benzetm esiyle açıklam aktadır.5 Ancak Kâtip Çelebi akadem iyi O sm anlı m edresesinin m uadili olarak kabul ederken, b u n ların Avrupa’da üniversitelerin cevap verem ediği ihtiyaçları karşıla­ mak ve skolâstik çevrelerde kabul görm eyen bilim lerle m eşgul olmak için üniversitelerin dışında kurulm uş olduğunu fark etm em iştir. Buna benzer ihtiyaçların O sm anlı top lu m u n d a ortaya çıkması ise çok uzun b ir zam an sonra olacaktır.

Klâsik D önem deki Tek Teşebbüs

O sm anlı Türkiyesinde entellektüel b ir m aksada m atu f olarak ilim adam larını b ir araya getirm ek için yapılan ilk sistem atik teşebbüs, sad ra­ zam Nevşehirli Dam at İbrahim Paşa’nın Ü çüncü A hm ed dönem inde, 1720 yılında başlattığı tercüm e faaliyetidir.6 Bu tercüm e faaliyetini, sayıları b a­ zen otuz kişiye ulaşan, ulem â, şairler, edipler, hacegân ve tasavvuf şeyhle­ rin d e n oluşan b ir “ heyet” gerçekleştirm iştir. Resmî olarak b ir araya toplanan ve m aaşlarını devlet hâzin esin d en alan bu heyet, bugünkü m â­ nâda d e rn e k tü rü n d e n bir tüzel kişilik tarifin e uym am aktadır. A ncak

Lâ-5 K âtip Çelebi, Keşf-i Zünun, C ilt I, M aarif Matb., 1941, s. 684 (A rapça m etin:

6 M ehm et İpşirli, “Lâle D evrinde Teşkil Edilen Tercüm e-Heyetine D air Bazı Gözlem­ le r”, OİMC, s. 33-42.

(5)

OSMANLI TÜRKlYESlNDE KÜLTÜR VE BİLİM HAYATI 269

le Devri olarak b ilin en o dönem de klâsik ilm e olan ilginin ve k ü ltür faaliyetinin yeniden canlanm asına katkıda bulun m ak m aksadıyla önem li bazı tarih ve felsefe kitap ların ı Türkçeye çevirmiş ve A risto’n u n bazı eser­ lerini Yunancadan Arapçaya tercüm e etm iş olması sebebiyle, bu heyet, Os­ m anlI’da devlet tarafın d an k u ru lan entellektüel to plu luk ların ilk örneği olarak kabul edilebilir.

Elim izdeki tek kaynağa göre bu heyetin kuruluş fikri, devrin sadraza­ m ı Nevşehirli D am at İbrah im Paşa’n ın tarih e olan ilgisinden ve tarih ki­ ta p la rın ın tercü m elerin i Sultan Ü çüncü A hm ed’in dikkatine sunm a arzusun d an doğm uştur. Aynı kaynağa göre, bu heyetin çalışmalarıyla, o n uncu yüzyılda m üslüm an ilim ad am ların ın o luşturduğu İhvân ü’s-Safâ adlı heyetin çalışmaları (İhvânü’s-Safâ Risâleleri) arasında “eserlerin ayrı ayrı şahıslar tarafından tercüm e edilm esi” şeklinde b ir benzerlik k urulm uş­ tur.7 Diğer taraftan bu tercüm e heyetinin çalışma şekli, Osm anlı k ü ltü rü n ­ de gerçekleştirilm ek istenen yenilik hareketinin, yine bu k ültürün kaynağı olan İslâm k ü ltü rü n d ek i d aha eski b ir örneğe dayandırılm ak istendiğini ortaya koym aktadır. A ncak başlangıçta heyetin h e r üyesi b ir kitabın b ü tü ­ n ü n ü tercüm e etm ekle g örevlendirilirken, 1725’ten itibaren aynı kitabın değişik bölüm leri üyeler arasında paylaştırılmaya başlanmıştır. Heyet, m â’- zûl kadılar ve m üderrisler, şeyhler ve hacegân ve tarik at ehli “fenn-i m er­ kum (tarih bilim i) ve ulûm -i edebiyeye intisab ile şöhret bulm uş erbâb-ı dâniş ve irfâ n d an ” m eydana gelm işti. Sadrazam ı bu heyeti kurm aya yö­ nelten faktörlerin neler olduğu ise kaynaklarda açıkça belirtilm em ektedir.8 Osm anlı Sefirlerinin Avrupa’daki Bazı Bilim Müesseselerini Ziyaretleri O nsekizinci yüzyılda Viyana, Paris ve St. Petersburg gibi Avrupa baş­ k en tlerine gö nd erilen O sm anlı elçileri, b u ralard aki bazı akadem i ve bi­ lim m üesselerini ziyaret etm işlerdir. Fransa’ya sefir olarak gönderilen Yirmisekiz M ehmed Çelebi, bazı Fransız bilim müesseselerini, botanik bah­ çesini, anatom i m üzesini, Paris rasath an esin i ziyaret ettikten ve bazı bi­ lim adam larıyla tanışıp görüştükten sonra 1721 yılında İstanbul’a

7 Bahsettiğim iz tek kaynak Çelebizâde ‘Âsim Tarihi’dir (İstanbul 1282, s. 358-361). Çelebizade Asım’ın, İhvanü’s-safa yanında, klâsik İslâm tarih in d e ilim ad am ların ın b ir araya gelerek çalıştıkları Beyt ül-hikme ve Dar ül-hikme gibi ilim m üesseselerini zikretm em esi, son zamanlarda yapılan çalışmalar sayesinde bilgi sahibi olduğum uz bu müesseselerin o zamanlar da ö rn e k alınabilecek kadar tan ın m ad ık ların ı gösterm ektedir. Bu k u ru lu şların ta rih i için bkz.: George Makdisî, The Rise o f Colleges: Institutiorıs o f Leaming in İslam and the West, Edin- bu rg h University Press, E dinburgh 1981.

(6)

270 EKMELEDDİN İHSANOĞLU

dönm üştü. 1757-58 yıllarında Sefir Şehdi Osm an Efendi ise St. Petersburg’- da Rus İlim ler A kadem isini ziyaretinde “acayiphane” adını verdiği tabiat tarih i m üzesini, k ütüphaneyi ve m atbaayı görm üştü. Ancak sefaretnam e- sinde, görm üş olduğu İlim ler A kadem isi’nin, İlmî araştırm a yapan b ir ku­ ru lu ş olduğunu belirtm em iştir. Bu elçiler dışındaki onaltı elçinin yazmış o ldukları sefaretnam eler üzerin d ek i incelem em izden, yabancı devetlere yapılan bu seyahatlerin, Osm anlı Devleti’nin ve toplum unun bazı yeni tek­ n iklerle tanışm asını sağlamış olduğu ve özellikle, k ü ltü rü n yaygınlaştırıl­ m asını amaçlayan m atbaanın kurulm asına vesile olduğu ortaya çıkmıştır. A ncak bu seyahatler, İlmî faaliyetlerin teşkilâtlanm asında veya Avrupa’­ daki akadem ilere ve İlmî cem iyetlere benzeyen m üesseselerin kurulm ası konusunda etkili olm am ıştır.9

O sm anlı Eğitim G eleneğindeki Transform asyon

O sm anlı ta rih in in klâsik dön em in de m edrese, hem dinî ilim lerde, hem de tabiî bilim ler ve m atem atik gibi din dışı sahalarda eğitim veren ve aydınlar yetiştiren başlıca eğitim müessesesi olm uştur. M edrese dışın­ da, O sm anlı Sarayı içinde b u lu n an E n d erû n Mektebi ise, elit b ir yönetici züm resi yetiştirm ekteydi. H ekim ler ve astronom lar da m edreseden yetiş­ tikleri gibi, hekim yetiştirm ek için Süleymaniye Medresesi içinde “D âru’t- tıb” ad ın d a bağım sız b ir tıp m edresesi de kurulm uştur. Bu sebep­ le, hekim ler ve astronom lar da diğer m edrese m ezunları gibi “ ilmiye” sı­ n ıfın d an sayılırdı. Devletin ve toplum un ihtiyacı olan diğer meslek g ru p ­ ları ise, geleneklere dayalı usta-çırak sistemi içinde yetiştiriliyordu. Bunun en bariz ö rn ek leri m im arlar ve m ühendislerdir. O sm anlı toplum unda, m edreselerde ve E n d eru n ’da verilen resm î eğitim dışında, genellikle câ- mi, tekke ve zâviyelerde, k ütüphanelerde, bazı zenginlerin, devlet ve ilim adam larının konaklarında da birtakım eğitim ve kültür faaliyetlerinde b u ­ lunulm aktaydı. Bir bakım a resm î tahsilin paralelinde ve tamamlayıcısı d u ­ ru m u n d a olan bu gelenek içinde hali vakti yerinde, İlmî k u d ret sahibi ulem a, kendilerine m üracaat edenlere ders verir, talebe yetiştirirlerd i.10

9 E. İhsanoğlu, “Tanzimat Öncesi ve Tanzimat Dönemi Osmanlı Bilim ve Eğitim Anlayışı”, 150. Yılında Tanzimat, yayına hazırlayan: H akkı D ursun Yıldız, Türk Tarih K urum u, A nkara 1992, s. 347.

10 O sm anlı dönem indeki bilim faaliyetinin genel b ir değerlendirilm esi için bkz. E. İhsanoğlu, “ O ttom an Science in th e Classical P eriod an d Early C ontacts w ith E uropean Science an d Technology”, Transfer of Modem Science and..., s. 1-48, ve “ Tanzim at Ö ncesi ve Tanzim at D önem i ...” s. 335-395; resm î olm ayan eğitim faaliyetiyle ilgili olarak, “ 19. asrın Başlarında-Tanzimat Öncesi- K ültür ve Eğitim H ayatı ve Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi O larak B ilinen U lem a G ru b u n u n B uradaki Yeri”, OİMC, s. 44-45.

(7)

OSMANLI TÜRKİYESİNDE KÜLTÜR VE BlLİM HAYATI 271

M odernleşm e d önem inin başlarında yeni O sm anlı aydınları, Mühen- d ishâneler ve Mekteb-i Tıbbiye gibi onsekizinci yüzyılın son on yılların­ d an itib aren batı etkisi altın d a k u ru lan m üesseselerde yetişmeye başlam ıştır. Bu yeni m üesseseler m edreseden farklı yapıda olup ağırlıklı olarak m o dern bilim leri öğretm ekteydiler. Bu o kullardan m ezun olanlar, d aha sonraları, ondokuzuncu yüzyıl k ü ltü r ve bilim hayatının gelişm esi­ ne önem li katkılar yapm ışlardır.

O ndokuzuncu yüzyılın başında İstanbul’un bazı sem tlerindeki konak­ larda çeşitli bilim leri öğreten âlim ler, bu yenilik atm osferine yeni esinti­ ler getirm işlerdir. Bu faaliyetin ilgi çekici b ir örneği, Beşiktaş sem tinde toplanm ış olan ulem â grubudur. Bilhassa m atem atik, astronom i ve fen ko­ n u ların d a verdikleri derslerle tanım ış bazı hocalar bu semte yerleşm iş­ lerdi. Burada, yüksek rü tb eli b ir g ru p ulem ân ın oluşturduğu ilerici ve serbest görüşlü entellektüel b ir m uhit m eydana gelmişti. Batıdakilere b en­ zer m ânâda b ir cem iyet statüsünü taşımasa da bu g ru bu n, O sm anlı döne­ m inde şahıslar tarafından cemiyetleşm e yolunda atılan ilk adım ı temsil ettiği söylenebilir.

Bu g ru b u n üyeleri olan, devrin önde gelen âlim lerin d en Kethüdâzâ- de M ehm ed A rif Efendi, İsm ail F erru h Efendi, Şenizâde A taullah Efendi ve M elekpaşazâde A bdülkadir Efendi, b ir İlmî ve entellektüel beraberlik m eydana getirm işlerdi. Beşiktaş ile O rtaköy arasındaki yalılarında topla­ n arak ücretsiz dersler veriyor, İlmî, edebî ve siyasî konularda sohbetlerde bulunuyorlardı. G rubun m utad h arcam aların ın , g ru p üyelerinin ödem e g üçlerine göre paylaşılması, h e rh a n g i b ir görevle taşraya tayin edild iğ in ­ de hissesine düşen m iktarı düzenli olarak gönderm esi, ara ların d a mev­ cut “berab erlik ” ve “ m üşterek h a re k e t” zihniyetini ortaya koymakta ve b u n u n kendi türü nd e, O sm anlı Türkiyesindeki ilk uygulam a olabileceği­ ni gösterm ektedir.11

Hem İslâm k ü ltü rü n e vakıf, hem de O sm anlı Devletine yeni girm ek­ te olan Batı bilim ve kültürüyle tanışm a im kânı bulm uş olan bu grup, Ba­ tının yeniliklerine açıktı ve İslâm ve Batı m edeniyetleri arasında bir senteze ulaşabileceğine inanıyordu. Bu bakım dan, o dönem de toplum içinde çok önem li b ir rol oynamıştır. İslâm dünyasıyla Batı dünyası arasında din dışı konulard a uyuşm anın m üm kün olduğu, din î konulard a m üsam ahaya da­ yalı b ir anlayışın kurulabileceği, fen ve bilim in ve insan ın günlük hayatı­ nı kolaylaştırıcı batı tek n ik lerin in kabul edilebileceği görüşündeydi.

(8)

272 EKMELEDDİN İHSANOGLU

O ndokuzuncu yüzyıl başında bu g ru b u n başlattığı cemiyetleşm e h arek e­ ti, tesbitlerim ize göre kendi tarzındaki tek teşebbüs olarak kalm ıştır.12

M odernleşm e D önem inde İlm î ve Meslekî Cem iyetlerin Kuruluşu Avrupa’da olduğu gibi O sm anlı to p lum unda da cemiyetleşm e h a re ­ ketleri bilim ve kültürde meydana gelen reform lar akabinde gerçekleşmiş­ tir. O ndokuzuncu yüzyılın ilk yarısında O sm anlı Türkiyesinde görülen k ü ltü re l değişm e ve özellikle 1839’da Tanzim at F erm an ı’n ın ilâ­ n ın ın getirdiği reform lar, O sm anlı to p lum un da m odernleşm e yolunda önem li gelişm elere yol açmıştır. Bu dönem de toplum un artan ihtiyaçları­ na dayalı olarak cemiyetleşm e sahasında ilk teşebbüsler başlam ış ve 1851 yılında, yüksek rü tb eli devlet ad am ların ın üye oldukları Encüm en-i Dâ- niş adlı b ir kurul devlet tarafın d an m eydana getirilm iştir. Encüm en-i Dâ­ niş, o güne kadar İslâm dünyasında benzeri görülm emiş bir kurum du. Şekil ve usulle ilgili bazı benzerliklere ek olarak, h ed ef ve gâyeleri bakım ından da 1635’te Fransa’da ku ru lan Academie Française’e benzeyen Encüm en-i Dâniş, Osm anlı İlmî ve meslekî cem iyetlerinin ilk nüvesini oluşturm uştur.

Encümen-i Dâniş’in kuruluş fikri, 1845 yılında eğitim reform unu plan­ lamak üzere devlet tarafından meydana getirilen Meclis-i Muvakkat’in, bir D ârülfunûn (m edrese dışında b ir yüksek okul) kurulm ası hakkında almış olduğu k arar çerçevesinde ortaya atılm ıştı. Bu k arar üzerine kısa zam an içinde k u ru lan Encüm en-i D âniş’in ne İslâm şer’i hukukunda, ne de Os- m anlı örfi huk u kun d a daha önce örneği yoktu. Nizam nam esi incelend i­ ğinde, özel hukuka bağlı b ir kam u kuruluşu hüviyetine sahip olduğu görülm ektedir.

Encüm en-i D âniş’i ku rm a fik rin in kaynağı tam olarak tesbit edilem e­ miş ise de, bu k ararın alınm asında Meclis-i M uvakkat’ı oluşturan şahısla­ rın ve aynı zam anda, uzun yıllar Fransa’da eğitim görm üş ve 1846’da kurulan Meclis-i Maarif-i Umumîye’nin başkanı olan M ühendis Ferik Emin M ehmed Paşa’nın tesirinin bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu kurula, iki Fars­ ça kelim eden meydana gelen ve “bilim kurulu” m ânâsına gelen Encümen-i Dâniş adının verilmesi, “cemiyet-i ulûm ”, “hey’et-i ulûm”, “cemiyet-i ilmiye” gibi aynı m ânâyı verebilecek olan fakat terkibinde hem dinî, hem din dışı ilim leri ifade eden “ ilim ” veya çoğulu “ ulûm ” kelim elerinin bu lunduğu terim lerd en kaçınılm ak istendiğini gösterm ektedir. B unun sebebi, kana­ atimizce, nasıl ki daha sonraları D ârülfünûn ku ru lu rk en bu yeni müeses- senin “ ulûm ”u okutan m edreseden farklı b ir yüksek öğretim k urum u

(9)

OSMANLI TÜRKİYESlNDE KÜLTÜR VE BİLİM HAYATİ 273

olduğ un u b elirtm ek ve b u rad a m o d ern batı b ilim inin kastedildiğini gös­ term ek için “ulûm ” kelimesi yerine sadece “fünun” denilm iş ise, Encümen- i D âniş’in de O sm anlı geleneği içindeki eğitim k u ru m la rın d an farklı ol­ du ğ u n u n belirtilm ek istenm esidir.13

Encüm en-i D âniş’in kuruluş safhalarını gözden geçirecek olursak, Meclis-i Maarif-i Um um îye’n in Meclis-i M uvakkat’te alınan kararlara gö­ re hazırlam ış olduğu ra p o ru n Meclis-i Vâlâ’da görüşülm esi üzerine, Dâ- rü lfü n ü n ’un ve Encüm en-i Dâniş’in kurulm asına karar verildiğini görüyoruz. Bundan sonra, kuruluş rap o rları Bab-ı M eşîhat’e g önderilerek bu konudaki m ütaalası istenm iş ve Şeyhü’l-İslâm A rif H ikm et bey, Sadâ­ rete verdiği cevabında, Encüm en-i D âniş’in hem en kurulm ası teklifinin yerinde o lduğunu b ild irm iştir.14

Encüm en-i Dâniş, Sultan A bdülm ecid’in bizzat hazır b u lu nd uğ u ve Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’n ın b ir konuşm a yaptığı büyük b ir törenle, 18 Temmuz 1851 tarih in d e açılmıştır. Resmî açıklamaya göre “ âmmeye ehem m -ü elzem olan k itap ların b ir an akdem [önce] vücuda getirilm esi için eshâb-ı h ü n e r ve m aariften m ürekkep b ir cem iyet teşkiline lüzum gö rülerek” k urulm uş olm akla beraber, Encüm en’in ü yelerinden olan Ah- m ed Cevdet Paşa, açılışta okunm ak üzere hazırlam ış olduğu beyannam e­ de daha çok, dilin korunm ası ve gram er k aid elerin in hazırlanm ası gâye- leri üzerind e d urm uştur. Bu da, Academie Française’in am açlarının dikkate alınm ış olduğ unu gösterm ektedir. G erçekten de, Encüm en-i Dâ­ niş üyelerinden Sir Jam es Redhouse, o sıralarda hazırlam akta olduğu lü­ gatte E ncüm en-i D âniş’e, b irin d e “ T h e Academy of Science of C onstantinople” (İstanbul Bilim Akadem isi), diğerinde ise “T he Literary an d Scientific Academy o f C onstantinople” (İstanbul Edebî ve İlm î Aka­ demisi) şeklinde olm ak üzere, iki ayrı yerde atıfta bulu n m u ştu r.15

Encüm en-i Dâniş’in nizâm nâm esiyle, Academie Française’in k u ru lu ­ şundaki nizâm nâm esi karşılaştırılacak olursa, araların d a benzerlikler b u ­ lunduğu görülm ektedir. Academie Française’in devlet tarafından tanınm ış b ir yönetm eliğe bağlanm ış ilim adam ları ve edebiyatçılar topluluğu şek­ linde kurulm uş olması, üye sayısının k ırk ile sınırlandırılm ası, dilin ko­ runm ası ve gram er kaidelerine uyulm asının sağlanması gibi hedeflerinin bulunması, Encümen-i Dâniş ile benzerlik gösteren noktalardır. Fakat, 1635

13 E. İhsanoğlu, “Tanzim at D önem inde İstanbul’da D ârûlfünûn K urm a Teşebbüsleri”, 150. Yılında..., s. 397.

14 K enan Akyüz, Encümen-i Dâniş, A nkara 1975, s. 36.

(10)

274 EKMELEDDlN İHSANOĞLU

yılında kurulduktan sonra günüm üze kadar faaliyetini devam ettirm iş olan Academie Française’in aksine, Encüm en-i Dâniş 1861 yılında faaliyetine son verm iştir. K endisine büyük ü m itler bağlanan Encüm en-i Dâniş, A h­ m ed Cevdet Paşa’n ın birkaç eserini yayınlaması dışında, hed eflerin i ger­ çekleştirem em iştir.16

Encüm en-i D âniş’in nizam nam esi teşkilâlanm a bakım ından ele alı­ nacak olursa, E ncüm en’in dahilî ve h aricî olm ak üzere iki çeşit üyesinin bulunduğu, dahilî üyelerin sayısı kırk kişiyle sınırlandırılırken, haricî üye­ ler için b ir sınır konulm adığı görülm ektedir. Encüm en, dahilî üyeler a ra ­ sından seçilen ve b irinci ve ikinci olarak sıralanan iki başkan tarafınd an id are ediliyordu. Encüm en üyeliği b ir şeref pâyesi olarak veriliyor, üyele­ ri ayrıca maaş alm ıyorlardı. Üyelik şartların a bakıldığında, dahilî üyele­ rin ilk defasında ve bir kereye mahsus olmak üzere Meclis-i Vâlâ tarafından, yani devlet tarafından seçildiği görülm ektedir. Bundan sonraki üyeler ise, dahilî üyelerin teklifiyle, gizli oyla seçilecekti. Üyelerde, ilim ve fen e rb a­ bı olm ak, Avrupa dillerin d en b irin i lâyıkıyla bilm ek veya b ir konuda ki­ tap yazabilecek ölçüde bilgi sahibi olm ak gibi özellikler aranm aktaydı. Faaliyet sahasının ne olacağına gelince, Encüm en, faydalı kitapları telif veya tercüm e yoluyla hazırlayacaktı. B unları yaparken sade b ir dilin kul­ lanılm asını teşvik edecek, kitap yazanlara m ükâfat verecek, taşrada b u lu ­ n an üyeleri de bu lu n d u k ları yerler hakk ınd a bilgi toplayacaklardı.17

M aarif M eclisi’ne, yani devlete bağlı b ir kurul hüviyetinde olm asına rağm en Encüm en-i D âniş’in nizam nam esi, kendisinden sonra kuru lan İl­ m î ve m eslekî cem iyetlere ö rn ek teşkil etm iştir. O ndukuzuncu yüzyılda Osm anlı Türkiyesinde yeni anlayışlar ve yeni m eslekler ortaya çıkmış, b u n ­ ların etrafın d a toplanan yeni çevreler, alışılm ışın dışında yeni tip mües- seselerin kurulm ası yönünde b ir teşkilâtlanm aya gitm işlerdir. Bu konuda ihtiyaç duydukları hukukî tem elleri de Encüm en-i Dâniş örn eğin de b u l­ m uşlardır.

Hızlı G elişm eler

Osm anlı Türkiyesinde İlmî ve meslekî cemiyetlerin birbiri ardına oluş­ m aları Encüm en-i Dâniş’in k u ru lu şu n u takip etm iştir. Ülkede yaşayan ya­ bancıların gösterdikleri gayretlerle kurulan ilk ilm î ve meslekî cemiyetler, kısa bir süre sonra O sm anlı eğitim m üesselerenin m ezunları tarafından sürdürülm üştür. Encüm en-i D âniş’in k u ru lu şundan O sm anlı Devleti’nin

16 K. Akyüz, a.g£., s. 63. 17 K. Akyüz, a.g£., s. 51-57.

(11)

OSMANLI TÜRKİYESİNDE KÜLTÜR VE DİLiM HAYATI 275

sona erdiği yirm inci yüzyılın ilk çeyreğine kadar geçen yaklaşık yetmiş beş yıllık süre içinde, çeşitli ilim ve m eslek d allarında birçok cem iyet ku­ rulm uştur. İstanbul’da yaşayan yabancıların kurduğu ilk İlmî cem iyet So­ ciete' Orientale de Constantinopletu r (İstanbul Şark Cemiyeti). 1852 yılında Avrupalı şarkiyatçılar tarafın d an k u ru lan bu cem iyetin amacı, doğu ülke­ leri ve özellikle O sm anlı Devleti hak k ınd a bilgi toplam ak ve yaymak, bu ülkelerin tabiatını, coğrafyasını, tarih in i, dillerin i, edebiyatını, eski eser­ lerini, bilim ve sanatını incelem ekti. Cem iyet, Paris Şark Cem iyeti ve Al­ m an Şark Cem iyeti örn ek alınarak k urulm uş olup, bildiğim iz kadarıyla O sm anlı Türkiyesinde şahıslar tarafın d an ku rulan ilk İlmî cem iyettir. Ni­ zam nam esi yirm i üç yabancı tarafın d an im zalanm ıştır. K ırk üyesi b u lu ­ n a n c e m iy etin İs ta n b u l’d a k i fa a liy e tle ri h a k k ın d a y e te rli bilg i bulunm am aktad ır.18

Yabancılar tarafından İstanbul’da kurulm uş olan ikinci cemiyet ise Kı­ rım m uharebesi sırasında İstanbul’da b u lu n an m üttefik o rd u lar tabiple­ rin d e n İngiliz P. Pincoffs ve ark ad aşların ın altı ay süren çalışm aları sonunda, Societe Medicale de Constantinople (İstanbul Tıp Cemiyeti) adıyla 15 Şubat 1856’da kurulm uştur. Esas amacı, İstanbul’da h a rp yaralılarını tedavi etm ekle g ö revlendirilen tab ip lerin karşılaştıkları tıbbî problem le­ ri tartışm ak ve a raların d a dayanışm a sağlam aktı. Cem iyetin, hepsi de ya­ bancı olan kırk üyesi vardı. Cem iyetin k u rulu şunda hiçbir güçlükle karşılaşılm am ış olduğu anlaşılm aktadır. Sadrazam Fuat Paşa’n m yardım ­ larıyla, 22 Mayıs 1856’da bu cemiyete Padişah’ın beratı ve Şâhane (Impe- rial) ünvanıyla birlikte, aylık elli altın tahsisat sağlanm ıştır. Böylece cem iyetin adı, Societe'Imperiale de Me'decine de Constantinople, Türkçe kaynak­ larda ise Cemiyet-i Tıbbiye-i Şâhane olarak değişm iştir.

Dr. Pincoffs’tan sonra cem iyetin ikinci şeref üyeliği, Fuat Paşa’ya ve­ rilm iştir.19 Bu cem iyetin kuruluşuyla, h ukukî bakım dan yeni b ir durum la karşılaşılm ıştır, çünkü şahıslar tarafın d an k u ru lan cem iyetlerin, kuru luş­ ların d an sonra resm en tan ın m aları uygulam asını getirm iştir. Bu tarih ten sonra k urulan cem iyetler de aynı şekilde, kurulu şlarınd an sonra izin alın­ ması esasına uym uşlardır. Resmen olm asa da usulle ilgili b ir kaide olarak kabul gören bu uygulamaya hiçbir resm î m akam dan m uhalefet gelm e­ miştir.

18 Fleischer, “Die m orgenlândische gesellschaft in C onstantinopel”, ZDMG, cilt VII, 1853, s. 273-278; OİMC, s. 7.

19 H üsrev H atem i, Aykut Kazancıgil, “Türk Tıp Cem iyeti (D erneği), Cemiyet-i Tıbbıye-i Ş âhâne ve Tıbbın G elişm esine K atkıları”, OİMC, s. 110-120.

(12)

276 EKMELEDDlN İHSANOĞLU

Cemiyet-i Tıbbiye-i Şâhane, şeref üyeleri, dahilî üyeler ve m uhabir üye­ lerd en m eydana gelm işti. Tabip, cerrah, eczacılık okulu m ezunu ve veteri­ nerlik okulu m ezunu olanlar dışında kim senin üyeliğe kabul edilm em esi, bu cemiyete aynı zam anda bir meslekî cemiyet hüviyetini verm ektedir. Ce­ m iyetin yirm i b ir m addelik nizam nam esi incelenecek olursa, Encüm en-i Dâniş’in nizam nam esi ile benzerlikler b u lun du ğu görülür. B unun yanın­ da, üyelik aidatı alınm ası ve Gazette Medicale d ’Orient adlı b ir d ergin in çı­ karılm ası gibi bazı yeni u n su rla rın eklendiğin ve çalışma dili olarak Fransızcanın esas kabul edildiğini görüyoruz. Bazı değişikliklerle Turk Tıp Demeği adıyla günüm üze kadar hayatiyetini devam ettirm iş olan bu cem i­ yet, O sm anlı toplum una yeni kavram ların ve yaklaşım ların girm esinde et­ kili olm uştur. Cemiyete, şeref üyeliği verilen birkaç yüksek mevki sahibi devlet adam ı dışında Türk üye kabul edilm em esi, sonraki yıllarda Türk aydınları arasında da benzer cemiyetleşm e h arek etlerin in doğm asına yol açm ıştır.20

Türk aydınlarının, bilim ve k ültürü yaymak için kendi aralarınd a k u r­ d ukları ilk cemiyet, Cemiyet-i Ilmiye-i Osmaniye olm uştur. Cem iyet 1861 yı­ lında, M ünif E fendi’n in (M ünif Paşa) ö n d erliğinde ve St. Peterburg sefiri H alil Bey’in başkanlığında kurulm uştur. Cemiyet-i Tıbbiye-i Şâhane ö r­ n eğinde olduğu gibi, k u ru ldu k tan ve üyelerini tesbit ettikten sonra devle­ te resm en m üracaat etm iş ve faaliyetlerine izin verilm esini istemiştir. Ç alışm aları için gerekli izin verilm ekle beraber, Cemiyet-i Tıbbiye-i Şâ- h ane’n in aksine, yardım olarak talep etm iş olduğu aylık tahsisatı alam a­ m ıştır. Dahilî üyeler ve şeref üy elerinden m eydana gelmesi gibi bazı benzerlikler yanında bu cemiyeti b ir öncekilerden ayıran en önem li u n ­ sur, din ve dil farkı gözetm eden h e r m illetten şahısları üyeliğe kabul et­ miş olm asıdır.21

Cemiyet-i İlmiye-i Osm aniye 1867’ye kadar, altı yıl boyunca çalışm a­ larını sürdürm üştür. Bazı tarih çiler tarafından, bu cemiyetle L ondra’da­ ki Royal Society arasında; ikisinin de devlet tarafınd an değil, şahıslar tarafından kurulm uş olm asından dolayı b ir benzerlik olduğu ileri sü rü l­ m üştür. Oysa Cemiyet-i İlmiye-i Osm aniye ile Royal Society arasında ne k uruluş şartları, ne de am açları ve faaliyetleri bakım ından benzerlik b u ­ lunm am aktadır. Esas amacı aydın ve tahsilli züm relere Avrupa bilim ini tanıtm ak olan Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye, daha çok, Rönesans dönem in­

20 Ekrem K adri U nat, “ O sm anlı D evletinde Tıp C em iyetleri”, OİMC, s. 86-87. 21 E. İhsanoğlu, “ Cemiyet-i İlmiye-i Osm aniye’n in K uruluş ve Faaliyetleri”, OİMC, s. 203-204.

(13)

OSMANLI TÜRKİYESİNDE KÜLTÜR VE BÎLÎM HAYATI 277

de İtalyan hüm an istlerin kurm uş oldukları k ulüplere benziyordu. H a tır­ lanacağı gibi o n dö rdü ncü , onbeşinci ve onaltıncı yüzyıllarda, yeni İlmî ve edebî ilgi alanlarının üniversitelerde ve skolâstik çevrelerde kabul görm e­ m esi üzerine İtalyan hüm anistleri, k en d ilerine eğitim k u ru m la n dışında yer aram ışlar, şehir d evletlerinin saraylarına ve Medici’ler gibi tüccar ve despot p renslere sığınm ışlardır. 1400’ler boyunca bu şahıslar, büyük kıs­ mı belirli b ir sahada uzm anlaşm ayan ve pek azı bilim le veya m atem atikle ilgilenen k u lü p ler kurm uşlardır. Bu k u lü p ler yine de, bilim e olan ilginin canlandırılabileceği ve canlandırılm ası gerektiği fik rin i yaymakta etkili olm uşlar, elit zü m ren in b ir kısm ını, hayatın m addî, sosyal ve siyasî şartla­ rın ın iyileştirilebileceği fikriyle bağdaşan bu amaca doğru yönlendirm e­ yi başarm ışlardır.22 Buna benzer şekilde, Cemiyet-i İlmiye-i O sm aniye’de de bilim e gösterilen ilgi, b ir bilim dalında çalışmak, bu n u geliştirm ek ve­ ya m eslek edinm ek am acına m atu f değildi. Bilim, kültürel b ir vaka ola­ rak ele alınıp tanıtılm ak isteniyordu. B undan dolayı, bu cem iyetin gerçek m ânâda b ir bilim transferin e veya bilim ü retilm esine yönelik b ir h ed efi­ nin olm adığı veya böyle b ir ihtiyacın varlığından h a b e rd a r olm adığı söy­ lenebilir.

Cemiyet-i İlmiye-i Osm aniye’n in faaliyeti esas olarak, yeni aydın sını­ fına ve batı tarzı eğitim m üeseselerinin m ezunlarına m odern bilim i ta­ nıtm aya çalışm ak olm uştur. Bu amaçla, Avrupa’da çıkan p o p ü ler dergi ve kitaplardan gelişigüzel derlen en yazıları ihtiva eden ve kırk yedi sayısı ya­ yınlanan Mecmua-i Fünûn dergisini çıkarmıştır. Cemiyet çalışm alarını, ken­ disini ortaya çıkaran m odernleşm e dönem inde yetişmiş olan bürokratların yönetim inde sürdürm üş, aynı dönem de yetişen kimyager, fizikçi, astro­ nom ve m atem atikçi gibi m o dern bilim ad am ların ı üyeliğine alm am ıştır. Bu cem iyetin üyeleri, Beşiktaş ulem â g ru b u n d a görülen, m odern bilim i İslâm iyet ile bağdaştırm a eğilim inden uzak b ir tavıra sahipti. Maalesef, Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye, O sm anlı Türkiyesinde yeni bilim geleneği­ n in ve İlmî cem iyetlerin oluşm asına katkıda bulunacak yerde, “bilim cilik” ak ım ın ın ilk temsilcisi olm a talihsizliğine u ğ ram ıştır23.

O sm anlı Türkiyesinde cemiyetleşm e h arek etin in ilk on yılında, ilmî, m eslekî ve kültürel amaçlı cemiyetler, kuruluş serbestisine sahip olmak yanında, devlet tarafından da tanınm ışlardır. M ahiyetleri ve özellikleri b ir­

22 Roger L. Em erson, “ T he O rganisation o f Science an d its P u rsu it in Early M odern Eu­ ro p e”, Companion to the History o f Modem Science, Ed. R.C. Olby, G.W. C antor, Routledge, Lon- don, New York, 1990, s. 969.

(14)

278 EKMELEDDlN İHSANOÛLU

b irin d en farklı olmakla beraber yönetm eliklerinde seleflerinin uygulama­ ları örnek alınmış, ancak yeni ihtiyaçlara göre yeni m addeler eklenm iştir. Cem iyetlerin yönetm elikleri arasındaki bu benzerlikleri gözönüne alarak, sonraları kurulm uş olan cem iyetleri, hukukî özellikleri bakım ından de­ ğil, hedefleri ve faaliyetleri yön ü n d en incelem eyi uygun buluyoruz. Bun­ dan sonraki dönem lerde k u ru lan cemiyetler, siyasî ve ekonom ik bazı h ed efler de gözetmeye başlam ışlardır.

M üslüman Osm anlı bilim adam ları tarafından İstanbul’da kurulan ilk cemiyet, Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye1 dir. Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhane’den m e­ zun Türk tab ip lerin in 1862’de gizlice kurm uş olduğu bu cem iyetin h e d e ­ fi, tıp ve diş hekim liği k o n u ların d a yazılmış yabancı dildeki eserleri Türkçeye tercüm e etm ek ve aylık b ir Türkçe dergi yayınlam aktan ibaretti. 1865 yılında resm en devlete m üracaat eden cem iyetin kuruluşu onaylan­ mış ve kendisine aylık bin kuruş tahsisat bağlanmıştır. Tıp eğitim inin Türk­ çe olarak yapılması konusunda yoğun gayretler gösteren Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye, tıp eğitim inin Fransızca olması fik rin i savunan Cemiyet-i Tıbbiye-i Şâhane ile büyük b ir m ücadeleye girm iştir. Bu m üca­ deleyi, 1870 yılında tıp eğitim inin Türkçe yapılm asını sağlayarak kazanan Cemiyet-i Tıbbiye-i Osm aniye’n in ikinci önem li başarısı, ilk Türkçe tıp lu- gâtı olan Lugât-ı Tıbbiye’yi yayınlaması olm uştur. Bu lugâtın ilk baskısı 1873’te, ikinci baskısı 1901’de yapılmıştır. Bu cem iyetin üyeleriyle, tıp eği­ tim in in Fransızca dilinde devam etm esi gerektiğini savunan Cemiyet-i Tıbbiye-i Şâhane üyeleri arasındaki tartışm alar, tıp tarih i ve O sm anlı kül­ tü r tarih i bakım ından dikkate değer ve önem lidir.24

O sm anlı Türkiyesinde tıp cem iyetlerinden sonra ilk sırada eczacılık cem iyetleri kurulm uştur. B unların ilki, 1863 yılında, Societe' de Pharmacie de Constantinople (İstanbul Eczacılık Cemiyeti) adıyla gayrı m üslim ler ta­ rafın d an kurulm uştur. K uruluşundan kısa b ir süre sonra kapanan cem i­ yet, 1879’da aynı isimle yeniden kurulm uş ve faaliyetini yirm i yıldan fazla sürdürm üştür. Cem iyetin yayın organı, 1879-80 yılları arasında n eşredi­ len Journal de la Societe' de Pharmacie de Constantinople?tur. Cemiyet, eczacı­ ların ve eczahanelerin çalışm alarını düzenleyecek b ir kanun çıkartılması, ilaç fiyatlarını düzenleyecek b ir tarifenin yürürlüğe konulm ası, eczahane sayısının sınırlandırılm ası, eczahaneler dışında ilaç satışının yasaklanması ve b ir kodeks yayınlanması k o n u ların d a gayret gösterm iştir. Türk eczacı­

24 Nil Sarı, “ Cemiyet-i Tıbbiye-i Osm aniye ve Tıp D ilinin Türkçeleşm esi A kım ı”, OİMC, s. 121-142; E. İhsanoğlu, Feza G ünergun, “ Tıp E ğitim inin Türkçeleşm esi M eselesinde Bazı T esbitler”, B irinci M illetlerarası Tıp T arihi ve D eontoloji Kongresi, İstanbul, 1993.

(15)

OSMANLI TÜRKİYESİNDE KÜLTÜR VE BİLİM HAYATI 279

lar ise 1908 yılında Osmanlı Eczacı İttihat Cemiyeti'ni kurarak birleşm işler­ dir. O sm anlı dönem inde k u ru ld u ğ u b ilin en sekiz eczacılık cem iyetinin belirli b ir p rogram çerçevesinde anlaşarak birleşm eleri istenm işse de, bu ancak C um huriyet’in ilânınd an sonra, 1924 yılında İstanbul’da Türkiye Ec­ zacıları Cemiyeti'nın kurulm asıyla gerçekleşm iştir.25

1864 yılında O sm anlı aydınları, Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâmiye adlı yeni tipte b ir cem iyet kurm uşlardır. Bu cem iyet daha önce devlet tarafınd an ya da şahıslar tarafınd an k u ru lan cem iyetlerden farklı olarak, Batı tarzı akadem ilerin benzerleri veya elit tabakanın kulü pleri gibi değil, halk ta­ b an ın a dönük ve Islâm geleneklerine uygun b ir şekilde ortaya çıkmıştır. Bugün Dârüşşafaka adıyla b ilin en Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâmiye’n in haya­ tiyetini günüm üze k adar sürdürm esi, kendi sosyal çevresiyle içiçe, toplu­ m un hayat tarzına uygun şekilde faaliyet gösteren cem iyetlerin kalıcılığını gösteren iyi b ir ö rn ek olm uştur.

Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâmiye, orta seviyedeki devlet m em urları ve bü­ ro k ra tla r tarafın dan , m ü n h asıran m üslüm an çocukların eğitim ini sağla­ m ak amacıyla kurulm uş olup, gayr-ı m üslim çocukların eğitim iyle ilgilenm em iştir. K u ruluşundan birkaç yıl sonra, hiristiyan ve musevî öğ­ ren c ile rin çoğunlukta olduğu Galatasaray Mekteb-i Sultanisi’ne karşılık, m üslüm an çocuklar için parasız yatılı b ir okul olan Dârüşşafaha-i İslâmiye1 - yi kurm uştur. Bu okulun tarihinde, O sm anlı aydınları arasında b irb irin ­ den farklı görüşe sahip iki g ru b u n, yani kendi k ü ltü rü n ü m uhafaza ed erk en B atıdan ilham alarak bilim ve eğitim de gelişme yapılabileceğine in an an larla, tam am en batı k ü ltü rü n ü alm a taraftarı olan m ünevverlerin çatışm asını görm ek m üm kündür. Cemiyet-i İlmiye-i Osm aniye’n in k u ru ­ c u ların d an olan M ünif Paşa’nın , 1867’de M aarif N azırı olunca Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâmiye’yi “ istirkab” ile kapatm ası bu m ücadeleye iyi b ir ö r­ nektir.26

M uhafazakâr O sm anlı aydın ların ın kurdu ğ u b ir diğer cemiyet ise, 1879-80 yılları arasında yalnız o n b ir ay faaliyet gösterdiğini tesbit edebil­ diğim iz Cemiyet-i ilmiye?dir. Bu cem iyetin amacı, O sm anlı Türkiyesinde bi­ lim ve tekniği yaymak ve bazı okullara yardım sağlamaktı. Üyeleri arasında ulem â sınıfına m ensup olup Avrupa’da gelişen m odern bilim lere açık bir zihniyete sahip şahsiyetler vardı. Bu cemiyet, dönem in kültürel ortam ı için­ de, batı k ü ltü rü n ü tam am en kabul veya tam am en red d etm e tavrı içindeki

25 T urhan Baytop, “ O sm anlı im p a ra to rlu k D önem inde Eczacılık C em iyetleri”, OİMC, s. 143-154.

(16)

280 EKMELEDDİN İHSANOĞLU

iki uç görüş arasında uzlaştırıcı b ir tutum izlemiştir. Kısa süren faaliyetiy­ le ilgili olarak elde b u lu n an tek kaynak, yedi sayısı çıkmış olan Mecmua-i

Ulûm adlı dergisidir.27

B irinci M eşrutiyet’in İlânı ve Cem iyetlerin Hukukî Durum u

O sm anlı İm p arato rlu ğ u n d a geçerli olacak, fıkıh h ü k üm lerine dayalı m edenî kan u nu hazırlam ak üzere B irinci M eşrutiyetin ilân ın d an kısa b ir zam an önce, 1868’te, A hm ed Cevdet Paşa başkanlığında kuru lan Mecelle C em iyeti’nin hazırladığı Mecelle, tüzel kişilik hakkındaki ilk işaretleri ih ­ tiva ediyordu. Mecelle’nin 423. m addesi, “... şahs-ı vahid h ü k m ün de olan m üteaddit şahıslar...” ifadesiyle derneklere atıfta bulunurken, 1876’da ilân edilen Kanun-i Esasî’de d ern eklerle ilgili b ir hüküm bulunm am aktaydı. O dönem de O sm anlı h u k ukunda tüzel kişilik kavram ının tarifi henüz tam m ânâsıyla yapılm am ıştı. Sultan II. A bdülham îd devrinde, 1908’de İkinci M eşrutiyet’in ilânın a ve 1909’da cem iyetler k an u n u n u n kabulüne kadar, İlmî ve m eslekî cem iyetlerin kuruluşu, bazı istisnalar dışında, yavaşlamış­ tır. B unun b ir sebebi, yurt içinde ve dışında siyasî p a rtile r gibi faaliyet gösteren bazı cem iyetlerin uyandırdığı endişelerdi.28

İkinci M eşrutiyet Dönem i Cem iyetleşme H areketleri

O sm anlı to plu m un d a cemiyetleşm e hareketi bilhassa İkinci M eşruti­ yet’in ilânıyla hız kazanm ıştır. Bu tarih ten sonra k u rulan cem iyetlerin sa­ yısında görülen önem li artışın b ir sebebi M eşrutiyet’in getirdiği serbestlik havası olm akla birlikte, esas sebep, 1909 yılında ilk cem iyetler kanu nu nu n çıkarılm ış olmasıdır. Bu k anun sayesinde O sm anlı cem iyetleri hukukî b ir tem ele kavuşmuş, cemiyet k urm ak için “ ru h sa t” alm ak yerine, k u ru ld u k ­ tan sonra bildirim şartı getirilm iştir.29 İkinci M eşrutiyet’in ilânından sonra hızlanan cemiyetleşm e h arek etin in b ir özelliği de, k u rulan m eslekî cem i­ yetlerin çeşitliliğidir. Bu tarih ten önce yalnız tıp ve eczacılık alanların d a m eslekî cem iyetler kurulm uş olm asına rağm en, bu tarih ten itib aren zira­ at, veterinerlik, diş hekim liği, m ühendislik ve m im arlık d allarınd a da ce­ m iyetleşme olduğu görülür.

Diş hekim liği alanındaki ilk cemiyet, Tıp Fakültesi bünyesinde Diş- hekim liği O kulu’n u n açılm asından (1909) sonra, bu okulun öğren cileri­

27 E. İhsanoğlu, “ Cemiyet-i İlmiye ve M ecm u’a-ı ‘U lûm ”, OİMC, s. 221-245.

28 E. İhsanoğlu, “ M odernleşm e Süreci İçinde O sm anlı D evletinde İlm î ve Meslekî Ce­ m iyetleşm e H arek etlerin e Genel Bir Bakış”, OIMC, s. 11-12.

29 Hüseyin Hatemi, “Bilim D erneklerinin Hukukî Çerçevesi (Dernek Tüzelkişiliği)”, OİMC, s. 83-84.

(17)

OSMANLI TÜRKİYESİNDE KÜLTÜR VE BlLlM HAYATI 281

n in teşebbüsüyle 1914 yılında Diş Hekimleri Mezunîrı ve Talebe Cemiyeti adıyla kurulm uştur. 1914-1923 yılları arasıda bu sahada çalışan d ö rt ayrı cemiye­ tin varlığı bilinm ekle beraber, b u n lar arasın da ilk uzun ö m ürlü cemiyet, 1922’de k u rulan Türk Diş Tabipleri Cemiyeti olm uştur.30

ikin ci M eşrutiyet’ten sonra k u rulan cem iyetler arasında ziraat ve o r­ m ancılık yüksek okulları m ezunlarının b irb irlerin d en ayrı olarak kurduk­ ları iki cem iyet yanında, Osmanlı Ziraat Cemiyeti adlı b ir cem iyetin varlığı da bilinm ektedir.31

Veterinerlik alanında ise, veterinerlik eğitim i daha 1842’de Askerî Bay­ tar M ektebi’n in açılmasıyla başlam ış olm akla beraber, ilk cemiyet 1908’de Osmanlı Cemiyet-i Ilmiye-i Baytariyesi adı altın d a kurulm uştur. Aynı yıllarda değişik şehirlerde beş ayrı baytarlık cem iyetinin m evcut olduğu bilinm ek­ tedir. B unlardan A dana’da kurulm uş olan Taşra Baytarî Cemiyeti faaliyete geçm eden dağılm ıştır.32

Uygulamalı b ilim lerd en m ü hendislik ve m im arlık sahalarınd a cemi- yetleşme harek etleri 1908’den sonra başlam ıştır. Uygulamalı bilim ler ara­ sında, Türkiye’de m odern eğ itim inin verilm esine en erken başlanan konu m ühendislik olm asına rağm en, bu m esleğin m ensuplarının cemiyetler ku­ rara k b irleşm eleri geç olm uştur. Bu gecikm enin başlıca sebebi, m ü h en ­ dislik eğitim i veren M ühendishane-i Berr-i H üm âyûn, Hendese-i Mülkiye gibi askerî ve sivil müessese m ezu n ların ın , eğitim lerini tam am ladıktan h em en sonra o rd u d a veya devlet hizm etinde görevlendirilm iş olm aları­ dır. Ayrıca, o yıllarda serbest çalışan m ü h en d islerin sayıca az olması da, bu sahadaki cemiyetleşm e h are k e tle rin i geciktiren b ir faktör olabilir. Mi­ m arlıkta ise, düzenli sivil m im arlık eğitim inin ancak 1882’de, Sanayi-i Ne­ fise Mekteb-i A lisi’n in kurulm asıyla başlam ış olması, Turk m im ar züm resinin yetişm esini ve dolayısıyla Türk m im arlar arasındaki cemiyet- leşmeyi geciktirm iştir.

M ühendislik ve m im arlık sahasındaki ilk cemiyet, 1908 yılında H endese-i Mülkiye O kulu m ezunu b ü ro k ra t m ühendislerle, pek çoğu ser­ best çalışan m im arların k u rd u k ları Osmanlı Mühendis ve Mimar Cemiyeti’- dir. Bu cem iyetin en dikkate değer çalışm aları, O sm anlı Türkiyesinde m ü h e n d is lik e ğ itim in d e ve u y g u la m a s ın d a k a rş ıla ş ıla n p r o b ­ lem lerin çözümüyle ilgili olup, yayın organı olan Osmanlı Mühendis ve Mi­

30 E. İhsanoğlu, “ M odernleşm e Süresi...”, s. 12. 31 E. İhsanoğlu, a.g.m., s. 11.

(18)

282 EKMELEDDİN İHSANO ÛLU

mar Mecmuası (1909-1910) bu hedefin gerçekleşmesi için zemin hazırlam ak­ ta yardım cı olm uştur. Bu ilk cem iyetleşm e teşebbüsünden sonra 1913 yılında, ekseriyeti gayrı m üslim olan O sm anlı m ühendis ve m im arlarıyla Osm anlı hizm etindeki ecnebi m eslekdaşları, Association des Architectes et Ingenieurs en Turquie (Türkiye’deki M im ar ve M ühendisler Cemiyeti) adı altında kurulan b ir cemiyette birleşm işlerdir. M ühendis ve m im arların b ir­ b irle rin d e n ayrı olarak cem iyetler k u rm aları ise, C um huriyet’in ilk yılla­ rın d a gerçekleşm iştir.33

1908 yılında birkaç Osm anlı edebiyat ve kültür adam ının teşebbüsüyle ku ru lan Osmanlı Coğrafya Cemiyeti, coğrafya sahasında k u rulan ilk cemiyet olm asının yanısıra, kuruluş am açları incelendiğinde, meslekî b ir cemiyet­ ten ziyade İlmî b ir cem iyet olarak karşım ıza çıkm aktadır. Cem iyetin am a­ cı, coğrafya konusu nda araştırm alar yapm ak, istatistikler derlem ek, bu konuda dünyada m eydana gelen gelişm eleri izlem ek ve başka ülk elerde­ ki benzerleriyle tem aslar kurm aktı. Bu sahada çalışan b ir başka cemiyet de, m erkezi Paris’te b u lu n an Societe' de Ge'ographie de Paris'in 1913’ten iti­ b aren faaliyette b u lu n an İstanbul şubesidir.34

O sm anlı dönem inde tem el bilim ler sahasında başarılı b ir cemiyetleş­ me h arek etin in olm adığı anlaşılm aktadır. Kimya d alında ilk cem iyet k u r­ ma teşebbüsleri 1919-20 y ıllarında yapılm ışsa da bu daldaki ilk cemiyet 1924’te, 7ürk Kimyagerler Cemiyeti adıyla kurulm uştur. Temel bilim lerde ilk cemiyetleşme h arek etinin kimya dalında olması, kim yanın teorik yönü ya­ n ın d a uygulam a alan ın ın da bulunm asıyla açıklanabilir. Yine de, cemiye­ tin kuruluşu, ancak D ârü lfü n û n ’un Fen Fakültesinden bağım sız b ir kim yagerler züm resinin yetişm esinden sonra, yirm inci yüzyılın ilk çeyre­ ği içinde gerçekleşm iştir. Fizikçiler de 1930’da b ir cem iyet kurm a am a­ cıyla çalışm alara başlam ışlarsa da, fizik sahasında olsun, astronom i ve m atem atikte olsun, cem iyetler kurulm ası ancak 1950’lerde m üm kün ol­ m uştur.35

1914 yılında k u ru lan 7ürk Bilgi Demeği, p o p ü ler bilgi sun m an ın öte­ sinde, araştırm aya ve bilgi b irik im in e yönelmeyi amaçlayan b ir cemiyetti. Bu cem iyet “Turkiyyat”, “ İslâm iyyat”, “Hayatiyyat” (biyoloji), “Felsefe ve İctim aiyyat” (sosyoloji), “Riyaziyyat ve M addiyat”, ve “Türkçülük” şubele­ rin d e n olm uşm uştur. İleride oluşturulacak b ir akadem iye nüve olması

gâ-33 Feza G ünergun, “ O sm anlı M ühendis ve M im arları A rasında İlk Cem iyetleşm e Teşeb­ b ü sleri”, OİMC, s. 154-196.

34 E. İhsanoğlu, “ M odernleşm e Süreci...”, s. 14. 35 E. İhsanoğlu, a.g.m., s. 15.

(19)

OSMANLI TÜRKİYESİNDE KÜLTÜR VE BİLİM HAYATI 283

yesiyle k u ru ld u ğ u b elirtilen cem iyetin yayınladığı Bilgi Mecmuası, tarih, dil, edebiyat, felsefe, siyaset bilim i, sosyoloji, iktisat, eğitim , pedagoji, tıp ve m atem atik gibi çok çeşitli ko nularda yazılar ihtave ediyordu.36 Bu ce­ m iyet de 1879-80 yıllarında faaliyet gösteren Cemiyet-i İlmiye adlı cem i­ yet gibi kısa öm ü rlü olmuş, m ecm uasının da yine o n u n gibi ancak yedi sayısı yayınlanabilm iştir.

O sm anlı Cemiyetleşme H areketinin Avrupa’daki Tecrübelerle Muka­ yesesi

Y ukarıda gözden geçirdiğim iz İlmî ve m eslekî cem iyetlerin teşekkül ta rih in in analitik b ir şekilde incelenm esi, bilim tarih i açısından bazı tes- b itlerin yapılm asını m üm kün kılm aktadır. B ilindiği gibi Avrupa’daki İl­ m î cem iyetler onyedinci yüzyıldan itib aren , Bilim Devrim i neticesinde ortaya çıkan “yeni bilim ” ko n u ların a ilgi duyan am atör bilim adam ları tarafından, ve O rtaçağ ü n iversitelerin in skolâstik bilim anlayışına karşı b ir tepki neticesinde ku rulm uşlardır. Bu cem iyetlerle birlikte akadem i­ ler, m odern bilim lerin ondokuzuncu yüzyılda üniversitelerin eğitim prog­ ram larında yer almasına kadar, bu bilim lerin incelenip geliştirildiği başlıca m üesseseler olm uşlardır.37

Royal Society of London ve Academie des Sciences de Paris'in on yedinci yüz­ yılda kurulm ası, onsekizinci yüzyılda hızlanan İlmî cemiyetleşm e h arek e­ tini başlatm ıştır. B unun neticesinde, onsekizinci yüzyılın ilk yıllarından itib aren B erlin, St. Petersburg, U ppsala, Bologna ve P rag ’da devlet akade­ m ileri, ve Avrupa’n ın değişik şehirlerin de kişilerin oluşturdukları çok sa­ yıda İlmî cem iyetler kurulm uştur. O sm anlIların Avrupa’da gelişen bu h areketten etk ilen d ik lerin i söylemek güçtür. O sm anlı’da Avrupa’dakine benzer b ir cemiyetleşm e harek eti ancak ondokuzuncu yüzyılın o rta la rın ­ da başlam ıştır. B unun sebep lerin d en biri, çeşitli alanlarda yetişmiş bilim ad am larının sayısının, cemiyet h alinde teşkilâtlanm alarına yetecek b ir se­ viyeye ancak bu tarih le rd e n sonra ulaşm asıdır.

Yine de O sm anlı Türkiyesindeki gelişmeler, Avrupa’dakilere paralel b ir d u ru m gösterir. İslâm î ilim ler, klâsik bilim k u ru m la n olan m edrese­ lerd e geleneklere uygun şekilde öğretilirken, m o dern b ilim ler de onseki­ zinci yüzyılın sonunda kurulm aya başlanan batı tarzı eğitim kurum larında öğretiliyordu. Avrupa’da olduğu gibi O sm anlı Türkiyesinde de İlmî cem i­ yetlerin kurucuları, “yeni bilim ”leri, yani m o dern bilim leri tanım a im kâ­

36 Zafer Toprak, “Türk Bilgi D erneği (1914) ve Bilgi M ecm uaası”, OİMC, s. 247-254. 37 S tephen F. Mason, A History of the Sciences, C ollier Books, New York 1962, s. 256-266.

(20)

284 EKMELEDDlN İHSANOĞLU

nı bulm uş olan kişilerdi. Cem iyetleşm e h arek etin in ilk safhasında İlmî cem iyetlerin üyeleri arasında yer alan ulem a sınıfı m ensup ları daha son­ ra y erlerini, m odernleşm e hareketi içinde yetişen yeni aydınlara bırak­ m ışlardır.

A raların d a şekille ilgili bazı b en zerlik ler olm asına rağm en, O sm anlı Türkiyesinde ve A vrupa’da k u ru lan cem iyetler arasında bilhassa kuruluş h ed efleri b ak ım ınd an farklılıklar görülür. Avrupa’daki cemiyetler, araş­ tırm alar yaparak bilim i geliştirm ek ve icatları teşvik etm ek için çalışıyor­ lardı. Bu cem iyetlerin ilk örn eklerin d en olan Royal Society’n in çalışmaları arasında ağırlık olarak deneyler ve p ratik uygulam alar yer alm akta, “use- ful arts” (“fünûn-ı n â fi’a”, faydalı sanatlar) olarak ta rif edilen im alâtın, m ak in elerin ve icatların gelişmesi istenm ekteydi. Ayrıca bu cem iyet yal­ nız bilim ad am larına değil, tüccarlara, denizcilere, ve m ekanik sanatlarla uğraşan kişilere de açıktı.

O sm anlı cem iyetlerinin bazıların d a “ İlmî araştırm a yapm ak”, “bazı zanaat ve m eslekleri teşvik etm ek, fenleri, tekniği, ziraat ve sanayii yaygınlaştırmak” gibi amaçlar bulunm asına rağm en, uygulam ada bu amaç­ lar gerçekleşm em iştir. Diğer taraftan, O sm anlı cem iyetlerinin çoğunun üyeleri, m o d ern bilim eğitim i veren yeni m üesseselerin m ezunları olup, to p lum un diğer aydın züm releri, iş ve m eslek çevrelerine m ensup kişiler bu cemiyetlerde yer alm am ışlardır. Cem iyetlerin kurulduğu dönem de Os- m anlı to p lu m u n u n h etero jen b ir yapıda olm asının b u n d a rol oynam ış ol­ duğu düşünülebilir.

O sm anlı cem iyetlerinin yukarıda özetlediğim iz gelişme durum u , to p ­ lum da yenilikler yapılm asının lüzum lu olduğunun bilinm esinin, arzu edi­ len h edeflere ulaşm ak için yeterli olm adığını gösterm ektedir. Aynı derecede önem li b ir başka şart, bu yeniliklerin uygulanm asının teşvik ede­ cek uygun b ir o rtam ın varlığıdır. Avrupa’da ekonom ik ve sosyal faktörle­ rin teşvik ettiği İlmî ve teknolojik gelişm eler neticesinde ortaya çıkan kom pleks bilim ortam ı O sm anlı Türkiyesinde m evcut olm adığından, Os- m anlı cem iyetlerinde bilim ü retim i, tâlî b ir h e d e f olarak kalm ıştır. Avru­ pa’da bilim üretim i faaliyetinin arkasındaki siyasî, sosyal ve ekonom ik şartların O sm anlı Türkiyesinde farklı ve h a ttâ tam tersine b ir d u ru m d a olması, O sm anlı cem iyetlerinin h e d e flerin in ve faaliyetinin de farklı ol­ m asına yol açmıştır. Teknoloji tran sferi yaparak eski askerî ve siyasî gücü­ ne b ir an önce kavuşmak gayesi içindeki O sm anlılar, d aha çok genel m ahiyette, m o d ern bilim in halka basit b ir şekilde tanıtılm asını sağlaya­ cak İlmî cem iyetler kurm uşlardır. Bu cem iyetlerin kısa ö m ürlü yayınları

(21)

OSMANLI TÜRKİYESİNDE KÜLTÜR VE BİLiM HAYATI 285

da b u niyeti gösterm ektedir. O rijin al m akalelerin b u lu nm adığ ı bu yayın­ lar, A vrupa’dan m eslekî bilg iler veya h alk ın ilgisini çekebilecek genel m a­ hiyette m akaleler aktarm akla sınırlı kalm ıştır. Diğer yandan, yeni eğitim m üesseselerinden yetişen tabip, eczacı, m ü hen dis gibi meslek adam ları ise, m eslekî dayanışm alarını artıracak ve toplum daki y erlerini güçlen di­ recek m eslekî cem iyetleri kurm aya yönelm işlerdir.

O sm anlı Türkiyesinde k u ru lan İlmî ve m eslekî cem iyetlerin gelişm e­ sini yavaşlatan başka b ir faktör de, devlet ile cemiyetler arasında ortak m en­ faatlere dayanan b ir ilişkinin bulunm ayışı olmuştur. Devlet, teknik alanda, cem iyetlerin tecrü b elerin d en esaslı b ir şekilde faydalanm ayı d üşün m ed i­ ğind en , o nlard an belirli fonksiyonları yerine getirm elerin i beklem em iş­ tir. Yine de O sm anlı cem iyetleri ve bilhassa m eslekî cemiyetler, devletten m addî yardım talebinde bulunm uşlar ve bu istekleri bazı d uru m lard a m ü­ spet karşılanm ıştır. Bu karşılıklı yardım laşm anın en önem li örneği, Türk h ek im le rin in kurd u ğu Cemiyet-i Tıbbiye-i Mülkiye’nin, Türkçe tıp term i­ nolojisini geliştirm ek için yapm ış olduğu çalışm alarda görülür. Malî kay­ naklarını genellikle üye aid atlarından ve neşriyat gelirlerinden sağlamaya çalışan O sm anlı cem iyetlerinin, Avrupa’daki cem iyetler gibi k en d ilerin e m addî destek sağlayan h âm ileri olm am ıştır.

O sm anlı dönem i m eslekî cem iyetleri, İlmî cem iyet olarak vasıflandı­ rıla n cem iyetlere göre daha fazla sayıda olduğu gibi, hepsi de uygulam alı bilim d alların d a faaliyet gösterm ekteydi. Bu d u ru m , O sm anlı Türkiyesin­ de B atının teknolojik seviyesine b ir an önce ulaşabilm ek, o rd u n u n , yeni devlet k u ru m la rın ın ve genel olarak to p lum u n ihtiyaç duyduğu insan gü­ c ünü yetiştirebilm ek için, uygulam alı bilim ler eğ itim inin tem el bilim ler eğitim in d en çok önce başlatılm ış olması ve böylece, uygulam alı b ilim ler­ de yetişmiş züm renin daha erken dönem lerden beri mevcut olmasıyla açık­ lanabilir. M eslekler arasında, sivil vasfı ağır basan, yani Devlet hizm etinin ve o rd u n u n dışında y ü rü tü len m esleklerde, cemiyetleşm e hareketi daha erken başlam ıştır. Buna paralel olarak, sosyal yönü ağırlıklı olan m eslek­ lerde cem iyetleşm enin daha erken olduğu görülm ektedir: en erken cem i­ yetleşme, meslek m en su p ların ın çok sayıda olduğu, serbest çalışma im k ânın ın bu lu n d u ğ u ve daha geniş sosyal ilişkiler kurm an ın m üm kün olduğu tıp ve eczacılık alan ların d a gerçekleşm iştir.

O sm anlı dönem i İlmî ve m eslekî cem iyetleri, birkaç istisna dışında im parato rlu ğ u n başkenti İstanbul’da kurulm uştur. Bu cem iyetlere İstan­ bul dışından da üye kabul edilm ekle b erab er faaliyetleri genel olarak İs­ tanbul ile sınırlı kalm ıştır.

(22)

286 EKMELEDDİN İHSANOĞLU

C em iyetlerin k u ru cu la rın a ve üyelerine bakıldığında, tıp ve eczacı­ lıkta ilk cemiyetleşm e teşebbüslerinin gayr-ı m üslim lerden gelm iş oldu­ ğu görülm ektedir; bu cem iyetlerin çok az sayıda Türk ve m üslüm an üyesi olm uştur. Daha sonraları, sayısı artan Türk meslek erbabı da kendi arala­ rın d a birleşerek m eslekî cem iyetler kurm a yoluna gitm iştir. B unun b ir is­ tisnası m ühendislik ve m im arlık alan ın da görülür. Türk m ühendis ve m im arların ın b ir cem iyet k u rm aların d an beş yıl sonra gayr-ı m üslim m i­ m arlar birleşerek kendi cem iyetlerini kurm uşlardır. Diğer yandan, ziraat ve veterinerlik m esleklerinde cemiyetleşme, daha ziyade Türk meslekdaş- lar arasında gerçekleşm iştir.

Bilindiği gibi O sm anlı Devleti birçok sahada, erken dönem lerden iti­ baren Batı ile temas içinde olmuş, Avrupa’dan bilgi ve teknikler aktarm ak için teşebbüslerde bulunm uştur. Bu am açla Avrupa’dan teknik elem anlar getirtm iş, Avrupa’ya öğ renciler gönderm iş, Avrupa’nın teknik eğitim ve­ ren m üesselerine benzer okullar kurm uştur. H attâ, O sm anlı toplum unun yüzyıllardan b eri kullandığı ölçü ve tartı sistem ini terk ederek, m etrik sis­ tem i, resm î ölçü ve tartı sistemi olarak kabul etm iştir.38 B ütün bunlar, Os- m an lılar’ın istedikleri takdirde, Batıdaki gelişm eleri O sm anlı ülkesine aktarabileceklerine, Rusya’da Büyük Petro ö rn eğinde olduğu gibi, batı b i­ lim ve teknolojisini öğrenip uygulayabileceklerine işaret eder. Ancak öy­ le gö rünüyor ki, Batı ile araların d ak i mesafeyi kapatm a konusunda gösterdikleri telâş O sm anlıları, ihtiyaçlarına sadece kısa dönem de cevap verecek teşebbüslerde bulunm aya yöneltm iştir. H ed ef bu olunca, a ra ştır­ ma ve bilim ü retim i yapabilecek akadem iler ve bilim m üesseseleri değil, devletin ve toplum un ihtiyaçlarını karşılayacak teknik eğitim müessese- lerin in kurulm ası öncelik kazanm ıştır.

Netice olarak, batı cem iyetlerinin aksine, “ İlmî cem iyet” vasfı ile ku­ ru la n O sm anlı cem iyetleri, tabiatı ve insanı incelem eyi h e d e f alm am ış ve genellikle, sınırlı seviyede faaliyeti b u lu n an kısa ö m ürlü b ire r k ültü r h a ­ reketi olarak başlayıp bitm işlerdir. Bu cem iyetlerin, sistem ve çalışma şe­ killeri b akım ından Batıda k u ru lan İlmî cem iyetler ve akadem ilerle b ir b enzerlikleri bulunm adığı gibi, b u n ların Osm anlı-Islâm geleneği içinde mevcut olan vakıf m üessesesine benzer b ir sistemle donatılarak, devamlı­ lık larının sağlanm ası yoluna da gidilm em iştir. Ayrıca bu cem iyetlerin h e­ m en hem en h ep sin in ku ru ld uğ u İstanbul’da, o dönem de, İlmî züm renin ve bilgi birikim inin, b u n ların faaliyetini yaşatmak ve teşvik etm ek için

ge-3* Feza G ünergun, “ In tro d u ctio n o f the M etric System to the O ttom an State”, Transfer of Modem Science..., s. 297-316.

(23)

o s m a n l it ü r k i y e s i n d e k ü l t ü rv e b i l i m h a y a t i 287

rekli olan k ritik noktaya ulaşm am ış olduğu söylenebilir. Devletin ve top ­ lum un cem iyetlerle ilgili b eklen tileri b irb irin e yakın olm akla beraber, ve h ukuk î dü zenlem elerin zam an içinde b ir tekâm ül neticesinde oluşm ası­ na rağm en, b u cem iyetleri yaşatacak ve devam lılıklarını sağlayacak sosyal ve kültürel şartlar henüz olgunlaşm am ıştı. G ünüm üze kadar hayatiyetini sü rd ü re n cem iyetler sadece, b u bakım lardan b elirli b ir olgunluk seviyesi­ ne ulaşabilm iş olan bazı m eslekî cem iyetler olm uştur.

OSMANLI İLMÎ VE MESLEKÎ CEMİYETLERİNİN LİSTESİ O sm anlı dönem i İlmî ve m eslekî cem iyetlerini kronolojik sırayla ta­ n ıtan bu listeye, faaliyetleri b ak ım ınd an önem taşıyan ve ilim konusuyla ilgilenen bazı k ü ltü r cemiyetleriyle, eğitim ve k ültür k o n u ların d a çalışan resm î k u ru llar da dahil edilm iştir. Cem iyet ünvanm ın solundaki tarih, ce­ m iyetin kuruluş tarihidir. Kesin olarak bilinm eyen kuruluş tarih leri [] işa­ retiyle belirtilm iştir. Cem iyet ünvanını takiben, varsa yayınının ismi, ve iki toplu katalogda yer alan künye n u m araları verilm iştir. Bu kataloglar­ dan b iri, 1828-29 yılları arasınd a basılan A rap h arfli süreli yayınların ka­ talogu (kısaca IRCICA-AHSYK**) diğeri ise 1795’ten günüm üze kadar Türkiye’de çıkarılan Fransızca süreli yayınların katalogudur (kısaca ISIS- PFEJT***). Ayrıca, h e r cem iyet için toplu halde bilgiler veren kaynaklar da belirtilm iştir.

[1720-30]- Tercüme Heyeti

Bkz. M. İpşirli: “Lâle D evrinde Teşkil Edilen Tercüme H eyetine Da­ ir Bazı G özlem ler”, OİMC, s. 33.

[19. yüzyıl başları]- Beşiktaş Cemiyet-i İlm iyesi olarak bilinen ulem â grubu Bkz. E. İhsanoğlu: “ 19. A srın B aşlarında —Tanzim at öncesi— Kül­ tü r ve Eğitim Hayatı ve Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi O larak Bilinen U lem â G ru b u n u n B uradaki Yeri”, OİMC, s. 43.

[1845]- Meclis-i Muvakkat

Bkz. E. İhsanoğlu: “ Cemiyet-i İlmiye-i Osm aniye’n in K uruluş ve Fa­ aliyetleri”, OİMC, s. 197.

** İstanbul Kütüphaneleri Arap Harfli Süreli Yayınlar Toplu Katalogu 1828-1928, H azırla­ yan: H aşan D um an, Yayınlayan: İslâm Tarih, Sanat ve K ültür A raştırm a Merkezi (IRCICA), İstanbul 1986.

* * * G. Groc ve İ. Çağlar, La Presse Française de Turquie de 1795 d Nos Jours, Histoire et Çata- logue, ISIS, İstanbul 1985.

Referanslar

Benzer Belgeler

Yapılan pek çok çalışmada Fikret ve Akif’in yüzeysel ve ideolojik bakış açılarıyla birbirinin muhalifi olarak gösterilmiştir. Ancak her ikisi de aynı

Örneğin, doğa bilimlerinin genelleyici olma özelliği varken, aynı özelliği sosyal bilimler için varsayamayız (Aynı sosyal olayların ortaya çıkmasına sebep olduğu

Üçüncü önemli özellik ise, çağdaş coğrafya döneminde, tarihsel olarak ikili (dual) bir yapıda olan coğrafyanın fiziki coğrafya ve beşeri coğrafya ayaklarının

olsun bir yerden başka bir yere göre çok değişken bir karakteristik sergilerken, popüler kültür bir zamandan başka bir zamana göre çok değişken bir yapı sunmaktadır6.

Thc fragmentation amorrg the political cadres reflected to a larSe extent the fragmentation and polarization laking place in society at large. Law ard order had to

İyi hazırlanmış ölçekler başarılı sonuçlar elde eder (Kağıtçıbaşı, 2004: 141). Araştırmamızda, ilköğretim öğrencilerinin sosyal bilgiler dersine yönelik

Mevcut bilgi birikiminin yaygınlaştırılmasını sağlamak için kullanılan kitaplar her ne kadar yazılı kültürün bir nesnesi olsalar da sözünü ettiğimiz

Toprak İslam Hukukuna göre Öşri, Haraci ve Miri arazi olmak üzere üçe ayrılır.. 1- Öşür Arazi: Müslümanlara ait