tu n u
Dün Suriye şehir
Ierinde büyük nü
Eski haremağalanmn
dünkü yıllık kongresinde j
mayışler yapıldı
(Baştarafı
1inci sahifede)
meğe davet etmiştir.
İnzibat tedbirleri
Hükümet makamları inzibat fedbirleı , ı v •• . . . ı almışlardır. Bir müddettenberi A leviler a
Saçları tel tel ağ aran , ih tiyar a ğ a la r: « Haremsız|rasında gaıeyan eserleri görülmeğe baş
ve
selâmlıksız Türkiyede artık harem ağası
o lara k anılm ak istem eyiz» diyorlar
Y azan:
SA LÂ H AD D tN GÜNGÖRBunlar, eski harem ağaları idi.
Geniş bir masanın etrafına dizilmiş; İn cecik seslerde, tatlı tatlı konuşuyorlardı, Beni görünce, eski terbiyenin verdiği bir alışkanlıkla, kim olduğumu tanımadan, hep birden ayağa kalktılar.
Kendi kendime:
— İzzet Fuad Paşanın zavallı «analı- tarsız m abeyncileri»! dedim, eğer, altm- dan bir erkek kalbi fışkıracağını bilmiş ol saydınız, acaba o sırmalı göğüsleri parça lamağı, hanginiz göze almazdınız V e içi nizde, sarayın anahtarsız mabeynciliğine, Habeş çölündeki aslan avcılığını tercih et- miyecek kaç kişi çıkard ı?...
Karşımda tel tel ağarmış saçlar ve kanları, vücudlerinden damar damar çe kilmiş insanlar görüyorum.
Buraya, adlarını değiştirmeğe gelmiş ler.
— Haremsiz ve selâmlıksız Türkiye de artık harem ağası olarak anılmak iste meyiz! diyorlar...:
Soruyorum:
• — Peki adınız nedir? M ırıldanıyorlar: — Eski emektarlar..-« Aralarından biri:
— Fakat, diye ilâve ediyor, bizi hür riyetimize kavuşturan kahraman Tiirk milletinin ebedî esirleri olmakla iftihar e- deriz!.
Hepsi de belli ki dünün «devletlû, ina- yetlû» esaretine, bugünün yoksul hürriye tini tercih eden nimetşinas insanlar... H e le, içlerinden birisile tanışmak, benim i" çin hakikî bir kazanç oldu: Erenköy Kız Lisesi Edebiyat muallimi Tahsin N e jad ... Irkında kaybettiğini Türklüğün camiası i- çinde bulan bu zat, talebesini öz evlâdı gi bi seviyor. Mektebde kazandığı çocukla rından bahsederken, titreyen sesini duyur mamak ve yaşaran gözlerini benden sak lamak için kaç kere, başını öte yana çe virirken gördüm.
Onu dinledikten sonra; insan:
— İşte, diyor öz Türkiyenin gövdesi ne aşılanmış kuru bir A frika d alı!.
Onlardan şimdi ancak 25 - 30 kadarı yaşıyormuş. Ötekiler, iklim değiştirmiş hurma ağaçları gibi birer birer kuruyup gitmişler.
Toplantıda tanıştığım eski ağalar, ba_ bazı hâtıralar anlattılar. Bu
hâtıra-lanmıştır. Son günlerde A levi çetelerih [jandarm alar arasında müsademeler oh | muştur. Menfi mukavemet hareketinin re isi Süleyman Mürşid taraftarlarını teşki lâtlandırmakta ve yanında daima 100 ki' şilik silâhlı bir muhafız kuvveti bulundur maktadır.
Soygunlar
Evvelki gece Lazkiyeden H alebe gi den yol üzerinde 9 otomobil durdurula rak soyulmuştur. Bir çete Hama civarında [bir posta arabasını durdurarak soyunuş
tur. Süleyman Mürşidin taraftarlan Ha- jma mintakasmdaki köylerden yağm a ve | tehdidle para sızdırmaktadırlar. Bu hava
lideki sünnî müslümanlar mukavemet et mek üzere teşkilât y a la k t a d ır la r . Diğer cihetten Dürzilerin istiklâl hareketi Suri-
j
ye hareketinin zararına olarak inkişaf et mektedir. Evvelce Suriye ittihadı tarafta- j n olan yüzlerce kişi bu harekete iltihak etmektedir. Bu cümleden olarak A rtaş ai" | leşinin en yaşlı rüknü olan A bdülgaffar
P aşa şu sözleri söylemiştir:
«— Teşriki mesai imkânına kail
olma-Haremağalan Cemiyeti reisi kongreyi açarken
dığımızdan Suriyelilerle her türlü münase betimizi kestik.»
„ .. . , , ... , Dürzilerin lideri, söylenildiğine göre is-Bu ihtiyar lalanın sozunu dinle de hafiye" ^ ]ehinde büyük y r nümayiş tertib e. lerm yalanma kanma! diye nasihat etme- ye Dürzi bayrağım resmî binalara ğe kalkışmıştı. çektirecektir.
Yaver A ğ a, beş yüz altın maaş alırdı. Bütün ihtiyaçları Hassa hazinesince temin edildiği için, her ay eline geçen parayı, pırlanta ve elmasa kapatırdı. Dünyanın en nadide elmas koleksiyonlarından biri de kendisinde idi. Kuyumcubaşı Haronaci, ] Ağanın mücevhere düşkünlüğünden
isti-Safranboluda {kar ive kış
Safranbolu (Hususî) — Bahar gibi geçmekte olan havalar birdenbire şid detli bir kar fırtınasile değişerek on iki saat zarfında her tarafı kırk santim kar tabakasile bembeyaz bir kisrveye
fade etmek fırsatını hiç kaçırmazdı. K ıy- bürümüştür. Kasaba ile Karabük ara- metçe düşük, bir takım iri taşlarla onun | smdaki şose kardan kapanmış, seyrü - gözünü boyayarak elindeki antika taşları sefer tamamen kesilmiş, dokuz kam » birer ikişer çekerdi. A ksaraydaki
Valde
yon ve otomobil yolda kalarak yolcularıcamii yapılırken, Pertevniyal Kadın Y a- bin müşkülâtla kasabaya ve Karabüke ver A ğ ay a epeyce bir para borçlanmıştı.
I
yaYa iltica edebilmişlerdir.na
ların hepsini bir araya toplayabilsem, kü çük bir «Harem ağaları tarihi» vücude gelirdi.
Bir ara, Abdülhamidin K ızlar Ağası Yaver Ağanın aralarında sözü geçmişti... Bu vesile ile bana da birkaç fıkrasını an lattılar:
— Yaver A ğ a İkinci Abdülhamidi kucağında büyütmüştü. Kendisile pek tek lifsiz görüşüyordu. Huzura kabul edildik çe, saraydaki rezaletleri, Padişaha anlat' maktan çekinmezdi. H atta bir defasında, kendisine:
— Seni ben kucağımda gezdirdim. Bilmem hatırlar mısın? Bir gün altına bi le etmiştin. Elbette senin iyiliğini isterim. Fakat bir takım adamlar var ki, senin ra hatım kaçırıyorlar, milletle aranı açıyorlar
Sonradan, parasını geri alamayınca A ğa pek hiddetienmişti. Ölünceye kadar:
— V alde camii Pertevniyalin değil, benimdir! dedi, durdu.
Sadrazam olan yoksa da, Hadım A li P a şa, Hadım Arnavud Sinan P aşa, Tava" şi Süleyman P aşa, Hadım Haşan P aşa, Son derece hasis bir adamdı. Elmasla- Mesih P aşa gibi bir çok hadımlar, zaman rını ayakyoluna girerken bile yanından ek- zaman sadaret mevkiine getirilmişlerdi.» sik etmezdi. Hâtıralarını böyle kısaca kaydettikten
Bir gün, koynunda taşıdığı bu hazine" sonra:
yı, kubura atacak olmuştu da gözcülerin — Şimdi kaç kişi kaldınız? diye sor- müdahalesi üzerine teşebbüsü yarıda kal- dum.
mıştı.
H âfız Behram Ağanın serveti de dille re destandı. Ağanın Cidde ve îstanbulda büyük tuğla fabrikaları vardı. Orhaniye camii ve kışlası, bu tuğlalarla yapılmıştı!
Hazin hazin biribirlerine bakıştılar: — Sahi kaç kişi kaldık biz?.. V e birer birer saymağa başladılar: — B ay N adir İş B ankasında... Bay Nuri Müskirat İnhisarında, B ay Hayred-Eski harem ağalarının, hepsi Yaver din Şirketi H ayriyed e... B ay Y aver C e r A ğa gibi değildi. İçlerinde hayir işlerine rahpaşa hastanesinde, B ay Abdülvahid İş
büyük servetler vakfeden kimseler pek Limited şirketinde..-«
çoktu. V e bütün bu sayıp döktükleri otuzu Bunlardan Büyük Beşir Ağanın V ilâ" bile bulamayınca kansız dudakları acı bil yet konağı civarındaki tekke, medrese ve sükûtla buruştu.
sebili en kıymetli Türk eserlerindendir. Yanlarından ayrılırken, gazeteye yazı-Şahinpaşa oteli yanındaki medreseyi de Kü lacak bir istekleri olup olmadığını sordum,
çük Beşir A ğa yaptırmıştı. İkinci Mahmu- Ellerini uğuşturdularr
dun ağalarından Hüseyin Ağanın camii ve — Bizim başka ne isteğimiz olur?, hamamı meşhurdur. Beyoğlunun en geniş Türk milletinin sağlığından b aşka... Ham mahallesi, hâlâ onun adile anılır. dolsun, az çok kazanıyoruz. Kazancımız
A ğalar içinde, iyi tahsil görenler de da şöyle böyle bize yetiyor. Yalnız, biı vardı. Meselâ Abdülhamidin K ızlar A - takım amelmanda ihtiyarlarımız var ki on- ğası Abdülgani A ğa, âlim, fazıl bir a - 1ar hesabına üzülüyoruz,
damdı. Daha eski devirlerde zenci ağalar A caba eşfaaktli hükümetimiz, bu eli i' Padişah huzurunda, matrak, cirid oyunla- şe yetmez düşkünlere küçük bir yardımda rı oynar ve gayet ustaca ok atarlardı. bulunamaz m ı? ...
Osmanlı tarihinde, zenci ağalardan! SA LÂ H A D D İN GÜNGÖR
I
S E L M A ve G Ö L G E S İ
1
I c m h,
Tefrika :
Yazan : Server Bedi
Kadın doğruldu ve tekrar onun boy nuna sarıldı. Ağlıyordu. İlmiklenmiş bir sesle:
— Ben seni kaybetmemek için her- şeyi yapacağım , dedi.
— S e lm a! — Ö mrüm...
Başı Nevzadm omzuna düştü. Hiç - kırm ağa başlamıştı. Onun saçlarını ok şam ağa devam eden gene, sesini çıkar mıyor ve bekliyordu.
Selm a bir silkindi, oturdu ve Nevza dm iki elini birden tuttu. Yüzünü onun yüzüne yaklaştırarak:
— Beni sevmiyor gibi duruyorsun sen! dedi.
Nevzad sakin bir gülüşle onu tekzibe çalışıyor ve susuyordu. Kadın birdenbire onun ellerini bıraktı, önüne bakarak m ı rıldandı:
— Büyük... Büyük sevgi...
Nevzad onun ne söyliyeceğini biliyor du. Bu herşeyi meçhul kadının en m a lûm tarafı bu idi. Şim di başlıyacak: "İnsanlardan nefret ediyorum. Hiçbiri
sevmesini bilm iyor.» Hiç şüphesiz, öte kilere de bunları söylemişti. Fakat bu sözlerde ölüme, intihara çıkaran yol han gisi?
Selm a önüne bakıyor ve bir dizmi hızlı hızlı sallıyordu.
M ırıldandı:
— Onları şimdi anlıyorum.
Nevzad onların kim olduklarını sor m adı. Tahm in ediyordu: Onlar, koca ları, N afiz ve Reşad olsa gerek.
Selm a devam etti:
— Beni sevdiler onlar. İkisi de. Gözlerinden muntazam ve iri taneler iniyordu. Nevzada tesir etti bu. Eli Sel- manın elini aradı.
Kadın, arkasını bir yastığa dayam ış, başını arkaya bırakmıştı. Göğsünün al tında Nevzadm sergüzeşt ariyan elleri ni uzaklaştırdı. Sayıklar gibi, şimdiden babasından bahsediyor ve daha fazla ağ
lıyordu.
Nevzad ayağa kalktı ve bir sigara yaktı. Oda iyice kararmıştı. İki adım uzakta, divanin üstünde, Selm a namına
görünen şey, yüzünde, kollarında ve diz ferinden ayaklarına kadar iki çizgide be liren hafif beyazlıklardan ibaretti. K a ranlık, odayı bütün şekillerden ve renk ferden tahliye etmeğe başlamıştı. Nev zad kol saatine baktı, fakat yelkovan göremedi. Son vapuru kaçırm ak istemi yordu. Y alıd a bir gece bile kalmamıştı hele şimdi hiç kalam azdı. Fakat Sel m ayı bu halde bırakm ağa da razı de ğildi. Kalbinde aşka da, nefrete de, koı kuya da, öfkeye de benziyen yumrukla vardı. O dada, sinirli, dolaşıyor ve şöyl düşünmeğe çalışıyordu: «B u sergüzeşt burada, bu şekilde bitiverse pekâlâ ola cak. H alim devam etsin. Yabancı deği Benim tecrübem kâfi.» Odadan çıkma Ve bir daha bu yalıya uğram am ak. Şim di bu ona kolay geliyordu. Bir ha ta sonra da o kadar kolay mı bu? H' âşık gibi Nevzad bunu birçok defal düşünmüştü. Şim di bir tecrübe yapm ğa temayül ediyordu. iB ir tecrübe Sezdirmeden bir tecrübe... O lm azsa g< döner.
«N için olm asın?» diye düşündü, b gayret!
V e bir anda kararım verdi. S elm aya yaklaştı, üstüne eğildi:
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi