• Sonuç bulunamadı

Büyükbabasının yolunda yürüyen bir torun:Genç Bayar:'Politika kanımda'

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Büyükbabasının yolunda yürüyen bir torun:Genç Bayar:'Politika kanımda'"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Celal Bayar’ın torunu, Özal hayranı

Master yapıyor

Torun Bayar, “Poli­ tikaya atılmadan işimde başarı sağlamalıyım" diyor. Başarı sağlamış da görünüyor. Cenevre’deki Bay- corp S. A. 'nın kurucu ortağı. 1985 ’ten bu yana ulus­

lararası “danışmanlık" yapıyor ve gelişmekte olan ülkelere finansman sağlıyor. Üniversiteyi Lozan’da okumuş.Şimdi hemçalışıyor hem de bir Amerikan üniversitesinde “ master” ini tamamlıyor.

Politikaya

yeni Bayar

ö zca n ERCAN

127 Mayıs Harekâtı sırasında ailesiyle yurt dışında bulunan Celal Bayar, büyükbaba­ sını ancak 7 yaşındayken, 1965 yılında gö­ rebildiğini söylüyor ve "Çiftehavuzlar'da- ki evde merdivende belirdiğinde, kendi-' mi tutamayıp çılgın gibi boynuna atladım. Tanımıyordum ama kendisine tutku şek­ linde olan sevgim o an başladı" diyor

ı "Politikaya atılm am ı büyükbabam istedi” diyen Celal Bayar, şöyle devam ediyor: "Tel­ kinler aniden olmadı. Yavaş yavaş girdi ko­ nuya. Seni kullanmak İsteyenler olabilir, fırs a t verm e diyordu. Politika kanıma aşılanmış. Kromozom denen şey var...

T a t il S o h b e ti 5. s a y fa d a

HALKIMIZIN YARISI SICARA TUTKUNU

Hedef

arasız

KONDA'nın araştırması 9. sayfada

□ Nerden çıktı bu dünyayı karıştıran tütün?

□ Sigarayı bırakmanın çeşitli yöntemleri

□ Sigaranın zararı olduğu biliniyor. Ya faydası?

□ “ Paydos” diyen tiryakiler ve sigaranın dostları

□ Sigara firmalarının yarışı

Y a rın M illiyet'te

• A k a r c a lı: “ Basın, sağlığın da teminatı”

Milliyet’e teşekkür

A

Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Akar-

f

B ü le n t A k a r c a lı , " B u o la y ı b a s ın ın

cali, "sigarasız yaşam" kam pan-

s a d e c e d e m o k r a t i k r e jim in d e ğ il,

yasını destekleyen M illiyet in girişi-

h a lk s a ğ lığ ın ın d a t e m in a t ı o ld u ğ u -

m ini takdirle karşıladığını söyleye-

n u n g ü z e l b i r g ö s t e r g e s id ir " d e d i

(2)

7 ŞUBAT 1988

İTATİL SOHBETİZ

iltlÍiiSiil!iliÍjÍI!!)!!!l!i!ti{|!i!!i!IÍ!!iÍ!Í!Hjl¡iiÍÍÍlÍi!lll!!ilÍÍÍI!Í]l!ll¡i!!!li!ii!!!!iljii¡l!ÍI|j»g!i!!liiiíli!li!j!l¡¡||!l!j!!jttlliji!l!l{jj!!llttt}iIim(IÍÍ!!l!ÜÍ¡li

• Büyükbabasının yolunda yürüyen bir torun...

r p n İFTEHAVUZLAR’daki evin küçük bir salonu f . vard'. Girişin hemen sağında, Çin mobilya- L-j>—i ları ile döşeli... Hemen orada, duvarda asılı kü­ çük bir de resim dururdu... Kayseri’de çekilmiş. Bü­ yükbabam demir parmaklıklar arkasında. O güçlü adam, Tanrı gibi taptığım büyükbabam demir parmak­ lıklar arkasında. Hiçbir zaman bu millet nankördür de­ medi, ama gözlerinde öyle bir kırgınlık, öyle bir üzüntü vardı ki... O resmi unutamıyorum ve nefret ediyorum.” İsviçre’nin Zürih kentinin ünlü Savoy O teli’nde- yiz. Beyaz döşenmiş, şık bir süit. En az iki saattir, 30 yaşlarındaki bu genç adamla “Tatil Sohbeti” için söy­ leşiyoruz. Oldukça uzun boylu... Bronz tenli, saçları açık kumral, sanki aralarına meç serpiştirilm iş... Hiç Türk’e benzemiyor... Otelin lobisinde ilk gördüğüm­ de, “İşte bir Fransız playboyu” diyorum. Çevresine yukarıdan bakar bir görünümü var... Gözünüze çarp­ maması olası değil... Sonradan öğreniyorum ki,Türki­ ye'ye hiç de yabancı biri değil, hele hele ismi, yakın tarihin bir uzantısı olarak hepimizin dağarcığında sak­ lı... Celal Bayar... Evet, Türkiye’nin üçüncü Cumhur­ başkanı Celal Bayar’ın en sevgili torunu Celal Bayar ile beraberiz...

Torun Celal Bayar, Başbakan Turgut Özal ile gö­ rüşmek amacıyla Savoy O te li’nde. İki kez de Semra Özal ile görüştü ve uzun uzun kaldı yanında. Otel ga­ zetecilerle dolu, herkes torun Celal Bayar’ın ANAP’ ta politikaya atılacağını konuşuyor. Zorla kabul e tti­ ği görüşmemizde gerçi henüz çok erken diyor ama belli ki politikaya atılmaya kararlı. Hem de ANAP'ta...

“ Benim ANAP’ın politikasını takdir ettiğim her­ kesçe bilinir, hiçbir zaman bunu saklamadım” diyor. “ Pekiyi, ya Demirel?” dediğimizde, “O iş bitmiştir. Benim, dedemin cenazesindeki olaylardan sonra De- mlrel ile hiçbir beraberliğim olamaz” demekten ka­ çınmıyor. Görünen köy kılavuz istemez, belli ki torun Bayar, yakında Özal’ın ithal kurmayları yanında yer alacak.

İH TİLA L BİZİ ETKİLED İ

—“Celal Bey, bize önce biraz kendinizi tanıtır mı­ sınız? Sürekli Türkiye’de kalmadınız sanırım.”

—“ Yaşamım çoğunlukla dışarda geçti ama İstan­ bul doğumluyum. 1 yaşında İstanbul’dan ayrılarak ba­ bamın elçilik görevi nedeniyle Meksika’ya gittik. Son­ ra tam ihtilalin olacağı yıl, yani 1960'ta Zürih’e gel­ dik. 1966’ya kadar orada kaldık. Daha sonra Cenev­ re’ye yakın Lyon’a geçtik, 1973 yılına kadar da orada kaldık.”

—“Neden Türkiye’ye dönmediniz?”

— “ İhtilal nedeniyle tabii... Çok olay oldu. Baba­ mın büyükelçiliği kaldırıldı. Derhal Türkiye’ye gelme­ sini İstediler. Babam kesinlikle gitm edi.”

—“ Neden gitmedi?”

—“ Durum çok kötü idi. Ne olacağı belli değildi. Sonra babamla ilgili bir sürü dedikodu yapıldı. Türki­ ye’de M igros’u kuran babamdır. Güya ona kamyon­ ları vermişler, o da satmış diye... Hassas bir dönem­ di. İstifa etmeyi daha doğru buldu.”

—“I960 ihtilali ailece yaşamınızı çok etkiledi mi? O günleri hatırlıyor musunuz?”

— “ Tabii ki çok etkiledi. Bir kere, Türkiye’ye dö­ nemedik. Babam 1930'larda Neuchâtel Üniversitesi’ni bitirm iş, İsviçre ile ilişkileri olduğundan burada ka­ labildik. Bu imkânımız olmasaydı daha üzücü olabi­ lird i.”

— "O günlerden başka anılarınız var mı?” —“ Çok küçüktüm ben... iki yaşındaydım. Annem, babam, ablam ve dadımla beraberdik. Sanki Türkiye’ deki olay Meksika’ya k îd a r uzanmıştı. Meksika’da gangsterler silahla kol gezer, bu da annemi çok te­ dirgin ederdi. Her akşam pancurları kapatırdık. Bir fo­ bi haline gelm işti bu."

ih tila l a ile y a ş a m ım ız ı ç o k e t k i le d i . B ir k e r e T ü r k i y e 'y e d ö n e m e d i k . M e k s ik a ' d a n İs v iç re 'y e g e ç t i k . M e k s ik a 'd a b ile ih ­ tila lin k o r k u s u İle y a ş a d ık . M e k s ik a ’ d a g a n g s t e r le r in s ila h la d o la ş m a la r ı a n n e ­ m i ç o k t e d i r g i n e d e r d i

—“ Kaç yaşında Türkiye’ye döndünüz?” —“ Sanırım 1965 idi. 7 yaşlarında filandım. Ben bü­ yükbabam Celal Bayar’ı ilk o zaman gördüm.”

— “Neden 1965’e kadar beklediniz, daha önce git­ mediniz?”

— “ Dedem, 1964 yılına kadar Kayseri Cezae­ v in d e y d i. 1964’ün sonunda çıktı. Zaten onu görmek için gittik. Hiç unutmuyorum. Bizim Çiftehavuzlar’ daki evin kapısının hemen ilerisinde merdiven ikiye ayrılır, tam ortada kapı vardır. Kapı açıldı. Nispeten yaşlı biri kapıda belirdi. Nasıl oldu bilmiyorum, ilk kez görüyorum ama, annemin elinden hızla kendimi ko­ pardım ve koşup boynuna atıldım. Tuhaf bir histi. Ne­ den, şimdi bile çözemiyorum, ona karşı derin sevgim, onu ilk gördüğüm an başladı.”

—“Evde akşamları ya da hep birlikte olduğunuz­ da ihtilalden konuşur muydunuz?”

— “ Bizi öyle terbiye e ttile r ki bu konu çok ender konuşuldu. Yasak gibiydi. 14-15 yaşına gelene kadar ağzımızı bile açamazdık. Tabii, aileye karşı bir darbe

I

olduğunu biliyorduk, bu büyük değişiklikler getirm iş­ti. Aile yapısı altüst olmuş, dağılmıştı. Bir kısmımız Avruna’da. bir kısmımız ise Amerika’da idik. Sonra Ç iftehavuzlar’daKı evin önünde nep bir polis arabas. dururdu. Bu, aileyi çok rahatsız ederdi. Her akşam

on-“Turgut Özal’ı çok beğeniyorum. Örf ve âdetlere

saygı göstererek Türkiye için yeni bir yoi arıyor.

İmajını değiştirdi. Kendisini büyükbabam Celal

Bayar da beğenirdi ve takdir ederdi. ‘Cesur adam’

derdi. ‘Düşman olsun, dost olsun, cesur adamdan

korkma’ derdi”

OZCAN ERCAN

ların araba içinden sigaralarının kırmızı ateşini görür­ düm. ‘Bunlar kim?’ diye sorardım. Nedense kimse be­ ni yanıtlamazdı. Misafirlerimiz geldiğinde, ‘Bunlar hâ­ lâ burada mı?’ diye sinirlenirlerdi. O zaman anlardım ki, bu polislerin koruma değil, gözetlemek için ora­ da olduğunu...”

—“ Büyükbabanız ile ilişkileriniz nasıldı?” — "Olağanüstü idi. Beni çok severdi.” —“ Diğer torunlardan fazla mı?”

— “ Öyle diyebiliriz. Aynı yatak odasında kalırdık. Bu, gerçekten büyük bir şerefti.”

—“Neler konuşurdunuz geceleri? Nasihat eder miydi?”

— “ Büyükbabamın bir felsefesi şuydu: Olayların karşısında daha kuvvetli, ama az hırslı olacaksın. Temkini de elden bırakmayacaksın. Fransızlar sakin bir kuvvet der buna. Bu, büyükbabamda inanılmaz- casına güçlü b ir biçimde vardı. Adeta etrafına sıçrı­ yordu. Ben de bunu çok belirgin olarak hissediyor­ dum. Bu söylediğim günler 80 yaşlarındaydı ama çok güçlü bir insan görünümü vardı.”

—“O sıralar günlerini nasıl geçiriyordu?” — “ Hatıralarını yazıyordu. Gece 2-3’e kadar çalı­ şırdı. Bunun dışında en büyük meşgalesi bendim. Hep yatağımın başucuna gelir, üzerimi örter, sonra da öperdi beni... Ben de uyuyormuş gibi yaparak bu ilginin tadını çıkarırdım. Ama, zaman geçince bu ilgi yön değiştirdi. Bu kez ben ona bakıyordum. Giyinme­ siyle ilgileniyor, her isteğini yerine getirmeye çalışı­ yordum. O odanın içinde özel bir dünyamız oldu bi­ zim. Halamdan uzak, annem-babamdan uzak... Dede­ mi kimse ile paylaşmak istemiyordum. Bu da, ailede kıskançlıklar doğuruyordu.” P o l it i k a y a a t ı l m a m ı d e d e m i s te d i. A m a ilk z a m a n l a r d e ğ i l . A n n e m ö l d ü k t e n s o n ra 1 9 7 4 t e . B ir b o ş lu k o ld u ğ u n u g ö r ­ m ü ş t ü . B u n u n d o ld u r u lm a s ın ı İs tiy o r d u . . Y i n e d e a n id e n o lm a d ı t e lk in l e r i y a v a ş y a v a ş g ir d i k o n u y a . S e n i k u l la n m a k is­ t e r l e r f ı r s a t v e r m e d i y o r d u

—“Size hiç politikadan söz etti mi, politikaya atıl­ manızı istedi mi?”

— “ Politikaya o çağlarda fazla değinm edi.” —“ Hangi dönemde başladı politika telkini?” —“ Sonradan oldu. Bu konuyu sonradan konuş­ maya başladık. Annemin vefatından sonra, yani 1974’te. Çünkü bir boşluk olduğunu hissetm işti. Bu­ nu kapatmak istiyordu. Yine de aniden olmadı telkin­ leri, yavaş yavaş girdi konuya. En başta Türkiye’ye dönmemi istiyordu. ‘Politikaya atıl, ama çok dikkatli ol’ diyordu. ‘Seni kullanmak isteyebilirler, buna fır­ sat verme’ diye nasihat ediyordu.”

ÖNCE İŞ BAŞARISI

—“ Bana, politikaya atılma kararı vermiş gibi gö­ rünüyorsunuz?”

— “ Politikaya hayır diyemem, ama şu anda fazla gencim. Her şeyden önce Türkiye’ye dönüp lisanımı geliştirm ek istiyorum. Bugün Türkiye’de TV’ye çıkıp bu aksanımla, ‘Sayin vatandaşlar’ demem herhalde çok komik olur. Yabancı aksanıyla Türkçe konuşarak puan kazanmam mümkün değil. Tarihte iyi sayılırım. OsmanlI tarihini iyi biliyorum. Yalnız dedemin şu na­ sihatim hiç unutmuyorum: ‘iyi bir politikacı olmak için iyi bir işadamı olmak gerekir.’

—“ Ne demek oluyor bu?”

— “ Önceleri ben de anlamadım. Sordum. Dedi ki: ‘Kamı tok bir politikacı, kötü bir politikacı olamaz. Her kişinin bir fiyatı vardır. Bazısı 3 kuruş ile kendini sa­ tar, bazısı da 13 bin kuruşla satın alınmaz.’ Benim yo­ lum şimdi bu... Önce işimde başarı sağlamak, kim­ seye muhtaç olmadan, yalnızca kendime dayanarak başarılı bir işadamı olmak... Ondan sonra politikaya hayır demem..."

— “Bana sorarsanız, siz iş hayatınızdaki başarıyı tamamlamışsınız... Yaşamınız, arabanız ve işiniz bu­ nu yansıtıyor... Sanırım Başbakan Turgut Özal da bu­ nu gördü ve sizinle onun için görüştü. Sizden politi­ kaya ANAP’ta mı atılmanızı istedi?”

— “ Kendisi kesinlikle politik bir teklifte bulunma­ dı bana. Sadece Türkiye’ye çok sık gelmemi istedi. ‘Dışarda yaşayan gençlere ihtiyacımız var’ dedi. Ben zaten biliyorum, politikası bu. Dışarıdaki başarılı gençleri içeri çağırıyor. Türkiye’ye çekmek istiyor.” —“Türkiye’de politikacı yapısı hızla değişiyor,

gençleşiyor. Siz de neden bu kadro içinde yer alma­ yasınız?”

—"Haklısınız... Gerçi ben politikaya atılmak iste­ mesem bile, beni iten güçler var. Kromozom denen şeyler var. Nesilden nesile geçen bir şey. Sanırım po­ litik a da dedem vasıtasıyla benim kanıma aşılandı. Politikaya bir ilgim var, bunu inkâr edemem. Bunu ne­ reye kadar götüreceğim de tamamen şartlara bağlı olacaktır."

—“Turgut Özal’ı nasıl buluyorsunuz?”

— “ Çok beğeniyorum. İlginç olan, örf ve âdetlere saygı göstererek Türkiye için y lfıi bir yol araması. Türkiye’nin imajı eskiye oranla fevkalade değişti. Dün­ ya şimdi, Türkiye’ye laik ve modern bir ülke olarak bakıyor. Bu da tartışmasız, Turgut Özal’ın politikala­ rından kaynaklanıyor.”

—“Bana öyle geliyor ki, siz ANAP’ta politikaya atı­ lacaksınız?”

— “ Şim dilik böyle bir şey yok. Ama ben hiçbir za­ man ANAP’ın politikalarını ve uygulamalarını destek­ lediğimi saklamadım. Japonların başardığını, Turgut Özal liderliğindeki Türkiye’nin de başaracağına ina­ nıyorum. Kendisini büyükbabam da beğenir ve tak­ dir ederdi. ‘Cesur adam’ derdi. Ve bana sürekli nasi­ hati, ‘Cesur adamdan hiç korkma. Düşmanın olsun, dostun olsun, cesur adamdan hiç korkma’ derdi. Ben de Turgut Bey’i gayet cesur ve kararlı bir kişi olarak görüyorum. İnanılmaz işler başardı.”

—“ Başbakan Turgut Özal ile ilk nasıl tanıştınız?” — “ ¡ki yıl önce bir konferansta tanıştık. Aramız­ da güçlü bir cereyan oldu. Bir sempati doğdu... Faz­ la konuşmadık. Topu topu 5-10 dakika. Bu cereyanı anlatmak çok güç. Sonra birkaç kez daha beraber ol­ duk.”

—“Sanırım, Sayın Başbakan da sizi seviyor. Dün gece yemekte, sarılıp yanaklarınızdan öptü ve yanın­ dan ayırmadı.”

—“ Bunu duyduğuma sevindim. Olmaması için bir sebep görmüyorum ama, şahsen bundan çok mem­ nun oldum .”

B e n p o l it i k a y a a t ı l m a k i s te m e s e m b ile b e n i i te n g ü ç le r v a r . K r o m o z o m d e n e n ş e y le r . N e s ild e n n e s ile g e ç i y o r . B e n im d e k a n ım a a ş ıla n m ış b u . P o l it i k a y a ilg i­ m i İn k â r e d e m e m . B u ilg i n e r e y e k a d a r g id e c e k o n u z a m a n v e ş a r tla r g ö s t e r e ­ c e k

—“Semra Özal Hanımefendi ile iki kez görüştü­ nüz. Neler konuştunuz?”

— “ Kendilerini çok takdir ediyorum. Şimdiye ka­ dar hiçbir başbakan hanımının yapamadığını o ger­ çekleştirdi. 60 m ilyonluk Türkiye'deki 30 milyon ka­ dın gücünü yapıcı kılmak için çalışıyor ve bunda da başarılı. Bu yol üzerinde cesaretle gidiyor. Kendisiyle po litika değil, havadan sudan konuştuk."

—“ Biliyorsunuz, Süleyman Demirel’in liderliğin-, deki DYP, bir anlamda DP’nin devamıdır. Süleyman Demirel, sizin partiye katılmanızı istemedi mi hiç? Ya

Geçmişten bugüne

...

--- ORUN Celal Bayar, ihtilalden 2 yıl önce açtı

dünyaya gözlerini. O belki 7 yıl sonrasını

--- hatırlıyor ancak, daha doğduğu günden gir­

m iş görünüyor büyükbabasının gönlüne. Hem de son güne dek rakip tanımamacasına... Yine 1958... Florya Başkanlık Köşkü. Annesi Türkân Bayat’ın kucağında babası Turgut Bayar ve ablası Reşide ile beraber Meksika’ya hareket etmeden önce. Sonra baba Turgut Bayat’ın Meksika Büyükelçi­ liğ in e atanması... 1960 ihtilaline kadar geçen ne­ şeli günler... Tanımadan büyükbaba ve babaanne­ ye duyulan özlem. B ir Türkiye seferinde babaan­ ne Reşide Hanimin kucağında hasret giderme... Torun Celal Bayat'ın belleğine silinmezcesine ka­ zınan tek anı Kayseri Hapishanesi'nde dem ir par­ maklıklar arkasındaki büyükbaba Celal Bayar. "Hiç Kayseri’ye gitmedim” diyor ama, fotoğrafın etki­ s i daha acı oldu bende. Sonra Türkiye’ye dönüş, 1974’te her yaz Çiftehavuzlar’da büyükbaba ile bü­ tünleşme... Aynı odayı paylaşma, konuşma, dert­ leşme ve geleceğe doğru çizilen yol...

EKONOMİ

Halûk Cillov

Ekonomide yeni düzenleme

= n c r ı ı ü t Dıramıgımız yılın son ayında başgös- _ teren döviz sıkıntısı, içinde bulunduğumuz J J y ılın ilk ayında da, şiddetini artırarak devam etmiştir.

Bir taraftan enflasyon baskısının yarattığı para­ dan kaçışın, diğer taraftan döviz gelir ve gideri ara­ sındaki dengesizliğin, yok edilemeyeceğinin anla­ şılması üzerine yeni parasal tedbirlerin hazırlan- makta olduğunu öğreniyoruz.

Her şeyden önce şu hususu belirtmekte yarar görürüz ki, ekonomide su üstüne çıkmış olan sıkın­ tıların varlığının kabullenilmiş olması yine de olum­ lu bir aşamadır. Şimdi temennimiz, mahiyetini he­ nüz bilmediğimiz “düzenleyici kararların” bilgili, uzak görüşlü ve kalıcı olmasıdır. Zira halen bıçak sırtı üzerinde yaşayan ekonominin, sıkıntılarını at­ latabilmesi, alınacak kararların isabetine bağlıdır...

Toplumun yıllar boyu süren fedakârlıkları sonu­ cunda ulaşılan başarılı görünümün, yok olmasını kimse arzulamaz. Bu bakımdan bazı öneri ve görüş­ lere yer vermek isteriz.

Ekonomide bugün kaydedilen “performansın” devamı İçin, her şeyden önce enflasyonla ciddi ola­ rak mücadele edileceği inancının yaratılması şart­ tır... Evet, enflasyonla mücadelenin, bu "ejderi" ya­ ratmak kadar kolay ve bilhassa politik olmadığını biliyor ve bu görüşe birçok kez bu sütunda yer ver­ miş bulunuyoruz. Fakat tekrar edelim ki, yalnız zam­ larla yetinmek, talebi kısmaya ve fiyat artışlarını ön­ lemeye yeterli değildir... Fedakârlık sırası şimdi devlettedir ve kamu kuruluşlarının baş çektiği ve devletin buna önderlik ettiği, rahat harcama alışkan- lığınason verip, bütçe açıklarını aşağı çekmesi ka­ çınılmazdır... Yılın daha ilk ayında emisyon hacmi­ nin 3.2 trilyon liraya ulaştığını öğreniyoruz... Hazi­ ne ile Merkez,Bankası "İşbirliğine” muhakkak su­ rette son vermenin gereğini bu yönden düşünü­ rüz... Üstün yetenekli teknisyenlerin biraz gerçek­ leri görmelerini ve enflasyonla mücadeleyi göze al­

malarını öneririz...

Paradan kaçışın, tüketim harcamalarının gide­ rek büyümesine yol açtığı artık açıkça görünür ol­ muştur... Otomobil ve beyaz eşya talebindeki ar­ tış, gayri menkule yöneliş bunun en belirgin gös­ tergesidir.

Ayrıca tasarrufu teşvik için sadece mevduat fa­ izlerini yükseltmenin hiçbir başarılı sonuç verme­ yeceği peşinen bilinmelidir.

Öte yandan, avm ortam döviz sıkıntısı için de geçerlidir... Döviz girdileri nenuz sagıiKiı uıroüze- ne oturmadan, sarfiyatında cömert davranılması el­ bette bir darlık meydana getirecektir. Bu tehlike ay­ lardan beri görüldüğü ve söylendiği halde, gerçek­ çi bir tedbir alınmamış, dövizin resmi ve piyasa ku­ runda giderek büyüyen farkın sorumluluğu, banka­ cılık sistemine yüklenmek istenmiştir. Üstelik böyle bir darlık ortamında, döviz arzını kısan, fakat tale­ bine yol açacak olan konvertibilite gibi, henüz çok erken operasyonlardan söz edilmeye başlanmıştır.

Şimdi yapılacak iş, döviz akımını yine bankalar sistemi içine sokacak akılcı ekonomik tedbirler al­ mak ve Türk parasından kaçışı önlemektir. Merkez Bankası'nın bir an önce, bir dış kredi vasıtasıyla pi­ yasayı dövize boğması ve bilhassa kamu kuruluş­ larının döviz talebi baskısını -hiç değilse bir süre için- bankalar üzerinden çekip, kendisinin yüklen­ mesi gerekir. Hükümetin dışarıda sahip olduğu söy­ lenen “kredibilitesinden" yararlanmak böyle acil iş­ lerde geçerlidir.

Uzun lafın kısası, ekonominin zorlu bir dönem geçirmekte olduğu bir gerçek. Ama durum umut suzdeğildir. Merkez Bankası, ekonomiyi değeri gi derek gerileyen kâğıt parayla besleme yerine, dö viz akımını sağlama becerisini gösterebilirse, den gesizliğin bir süre sonra zayii olması mümkündür Aksi yol, mevcut sıkıntının hiç arzulanmayan biçim de bir krize dönüşmesini kaçınılmaz kılar. (Not: Yazı, kararlardan önce kaleme alınmıştır. H.C.;

Centilmenlik haftası

B

AN KAÇI LIK sektörün­de yarından itibaren gündemdeki ilk konu­ nun “Centilmenlik arayışları” olacağı öne sürülüyor. Mev­ duata uygulanan yü kse k oranlı faizler mevduat pasta­ sından büyük pay alan çok şubeli bankaların gözünü kor­ kuttu. Yapı Kredi, Akbank ve İş Bankası’nın da aralarında bulunduğu, “Büyük özel mev­ duat bankaları” kararlarla bir­ likte “dirsek temasını” başlat­ tılar. Bankalar, faizin serbest olduğu 10 milyar liranın üs­ tündeki, “Mevduat sertifikası­ na da çok yüksek faiz veril­ mesini” talep ediyorlar.

Özellikle yıllık vadesiz mevduatın yüzde 36 gibi yük­ sek bir rakama oturmasından çekinen bazı bankalar, arala­ rındaki kırmızı telefonlar ara­ cılığıyla, “Açıklanan üst sınır­ lara fazla yaklaşmanın önüne geçebilmek ve makul faiz oranları üzerinde sözblrliği” etmek amacıyla, “ Görüş alış- verlşlerP’nde bulunuyorlar! İş Bankası’nın resmen açıkla- masa da “ Tavan faizleri kullanma” se ssizliğ i, bazı bankacılarca, “Moral bozucu gelişme” olarak değerlendiril­ di.

iş Bankası’nın, “ Diğerle­ rinden geri kalmamak İçin” tavan faiz kararını, Akbank ve Yapı Kredi Bankası’nın da,

(Yüksek faiz, “ Çok şubeli ve büyük m evduat

toplayan” bankaları k o rku ttu . Bankalar hiç ol­

mazsa vadesiz m evduat oranı üzerinde bir

c e n ­

tilm e n lik anlaşması imzalama yolları arıyorlar

“Kerhen uygulamak zorunda” kalmaları izledi. Resmi açık­ lamalarını yarına bırakan bu bankaların yanı sıra, “ Banka- lararasında bir centilmenlik anlaşması” imzalanabilmesi için, Ziraat Bankası’nın “rıza göstermesi” gerektiği de vur­ gulanıyor.

Ziraat Bankası’nın yüzde 10’luk resmi mevduat avantajı ile tavan faizlerin altında ra­ kamlar açıklaması, diğer bü­ yük banka yöneticilerince, “Ziraat Bankası anlaşmaya yanaşmayacak” şeklinde de­ ğerlendirildi. Yapı Kredi Ban­ kası Genel Müdürü Burhan

Karaçam, “Hiç olmazsa vade­ siz mevduat için bir anlaşma imzalansın” ifadesini kullan­ dı. Erol Sabancı başkanlığın­ da çalışan Akbank ekibi, “Ye­ ni faiz oranları 2 trilyon liralık bir yük getiriyor. Bunun 1.4 trilyon lirası da, vadesiz he­ sap faizinin yüzde 36’ya çık­ masındandır” açıklamasını yaptı. Bankaların karşılıkları­ nın artmasıyla 200 milyar 800 milyon liralık bir kaynağın kul­ lanım dışı kaldığını belirten bankacılar, “Yüzde 36 faizde anlaşamazsak sanayici de zor durumda kalacak” görüşünü ileri sürüyorlar.

"Yatırımlar yavaşlar"

---İTA KÖY Rotary Kulübü’nün düzenlediği bir toplan­ tıda konuşan ITO Başkanı Niyazi Adıgüzel, yüzde ---MOO’lük faizlerin tartışıldığı bir dönemde ülkemiz­ de hiç kimsenin kolay kolay yatırım düşünemeyeceğini öne sürdü.

Yüksek kredi faizleriyle yeni yatırımlara kalkışmanın imkânsız olduğunu belirten İTO Başkanı Adıgüzel, “Gü­ nümüzde sanayici olmanın özenilecek bir yanı kalmamış­ tır. Sanayici ayakta kalabilme mücadelesi verirken, sa­ nayicinin malını satan tüccar ona oranla çok daha rahat durumdadır” dedi.

Te le ta ş

hisseleri

29 ş u b a t'ta

s a tış ta

OPLU Konut ve Ka­ mu Ortaklığı İdaresi Başkan Yardımcısı Cengiz İsrafil, Teletaş his­ selerinin 29 Şubat’ta satışa çıkacağını açıkladı. İsrafil, hisselerin yüzde 10’unun çalışanlara satılacağını söy­ ledi. Satışa çıkan hisseler bankalar ve.aracı kurumlar tarafından bir hafta süreyle pazarlanacak. İsrafil ayrıca 30 banka ve aracı kuruluşla 16 Şubat’ta yapacakları top- lantıdaTeletaş’la ilgili bilgi­ ler verileceğinÇsatış prose­ dürünü ve hisse fiyatlarını açıklayacaklarını söyledi.

Öte yandan Devlet Sa­ nayi ve İşçi Yatırım Banka­ sı (DESİYAB)’nın “ B” grubu hisse senetlerinin yurt için­ de de satışa çıkarılacağı açıklandı.

K ısa...K isa...

• Türkiye’nin ham petrole ödediği fatura, geçen yıl yüz­ de 50 artarak, 2 milyar 711 milyon doları buldu. • Sigara, viski, otom obil, ket­ çap derken geçen yıl tüketim maddeleri ithalatına ödenen döviz, 1 milyar 116 milyon do­ lara çıktı.

"Paylaşmak istemedim”

O n u n la ö le n e d e k b i r o d a y ı p a y la ş t ık . O r a ­ d a ö z e l b ir d ü n y a m ı z o ld u . H a l a m d a n , b a ­ b a m d a n , a n n e m d e n u z a k . E n s e v d lğ l m z a - m a n la r ise ya e r k e n s a b a h , y a d a a k ş a m d ı... O v a k i t le r o n d a n s ıç ra y a n g ü ç le b ü tü n le ş i­ y o r d u m . A r a m ız a k im s e g i r e m iy o r d u . O n u k im s e İle p a y la ş m a k İ s t e m i y o r d u m . da politikaya DYP’de atılmayı düşünmüyor musu­ nuz?”

— ‘‘Benim DYP ve Süleyman Demirel ile ilişkim, büyükbabamın cenazesinde çıkan olaylar sonucu bit­ m iştir.”

—“ Hatırlıyorum, siz bayağı hırçınlaşıp Demirel’e çatmıştınız...”

— “ Ben o an kalbimde ne varsa ortaya döktüm. Neden döktüm çekinmeden? Çünkü benim Türkiye'­ de kaybedeceğim bir şey yoktu. Belki ailede bazı ki­ şiler Demirel’e karşı böyle bir tavır takınmaya cesa­ ret edemeyecekleri için bayrağı ben açtım'. Çünkü or­ tada resmen büyükbabama yapılmış bir saygısızlık, hatta terbiyesizlik vardı. Resmen örf ve âdetlerimize aykırı davranışlar oldu.”

—“ Ne gibi davranışlar?”

—“ Süleyman Demirel, dedeme karşı sanki bizden daha önde biri imiş gibi ön saflara geçti. Aslında bu­ nu da dedemi sevdiği, saydığından değil, kendisi için yapıyordu. Bir nevi gösteriydi.”

- “ Nasıl yani?”

—“ O sırada ara seçimler vardı. 11 milletvekili se­ çilecekti. Gerçi Demirel başta değildi ama, gölgesi vardı. Süleyman Demirel, dedemin cenazesinde oy toplamak, sempati kazanmak ve kendinden bahset­ tirm ek için dedemin cenaze törenini kullanmak iste­ di, istismar etmek istedi. Ben de buna karşı ayaklan­ dım. Gördüm ki büyüklerimden hiçbir tepki yok...”

—“ Büyüklerim derken Nilüfer halanızı mı kaste­ diyorsunuz?”

— ‘‘İsim vermek istemiyorum, ama onlardan bir tepki görmeyince, Demirel’e ben saldırmak zorunda kaldım. Mecburen... Nasıl oldu ben de bilmiyorum. Herkes bana sonradan, ‘Nasıl cesaret ettin?’ diye sor­ du...” B e n im S ü le y m a n D e m ir e l ile İliş k im b ü ­ y ü k b a b a m ı n c e n a z e t ö r e n i n d e k i o la y ­ la rla s o n a e r d i . B e n k a lb im d e n e v a rs a ç e k i n m e d e n o r t a y a d ö k t ü m , o r a d a y a ­ p ıla n b ü y ü k b a b a m a k a rş ı s a y g ıs ızlık h a t t a t e r b i y e s i z l i k t i . R e s m e n ö r f v e â d e t l e r i m i z e a y k ır ı d a v r a n ış la r o ld u

—“Celal Bayar isminin etkileri ne oluyor?” —‘‘Bu çok ilginç aslında. Ben önceleri farkında değildim. Adımı söyleyince ya gülerler ya da inanmaz­ lardı... Değişik tepkiler olurdu. Büyüdükçe merak sar­ dı beni. Zamanla ismimin çok önemli olduğunu gör­ düm. ipar ailesi bize çok yakındı. Hemen yakınımız­ da otururlardı. Selma İpar, büyükbabamın da iyi dos­ tuydu. Çok enerjik bir kadındı. Benim hoşuma giden bir tip. Kendini ezdirmeyen, güçlü bir kadın. Ben yaz­ ları Türkiye’ye geldiğimde hep oraya giderdim. Çok güzel yemekler de pişirilirdi. Bahçıvan, kapıcı filan vardı. Her şey eski tarzdı. Yemekte hizmet edenler beyaz eldivenler giyer, kapıdan giren konuğun anonsu yapılırdı. Çok hoşuma giderdi benim. Hep geç gider­ dim. Kapıdan sorarlardı. Celal Bayar derdim. Anons yapılır ve ben içeri girerdim. Özellikle de yemek sa­ atlerini seçerdim. Derhal masaya bir servis daha ko­ nurdu. Ve gele gele de Celal Bayar yerine küçük bir çocuk gelirdi. İlk o günler anladım Celal Bayar ism i­ nin bir şeyler, önemli bir şeyler ifade ettiğini. Yavaş yavaş ne olduğumu, nereden geldiğim i, olayları bil­ mesem bile Celal Bayar ismi ile hissettim . Ondan sonrada bir nevi savunmaya girerek kendimi ağır sat­ mayı öğrendim.”

Y A Ş IN A RAĞMEN

ÇOK GENÇTİ

—“ Bu havayı ben de hissettim. Snob bir haliniz var. Size yaklaşmak zor...”

—"Beni tanımayanlar, soğuk ve mesafelisin der. Kesinlikle snob değilim, bir nevi savunmadır bu. İyi yaşamasını da severim. Cebimde 100 lira varsa, 150 lira harcarım. Zamanında çok mütevazı olurum. Yır­ tık pırtık blucinle de dolaşırım, smokinle de... Bu ba­ na büyükbabamdan miras kalmış...”

—“Büyükbabanız da böyle şeyler yapar mıydı?” — “ Büyükbabam, yaşına rağmen çok gençti. Av­ rupa’dan gelir, odamıza yerleşir, bavullarımı açardım. O da yanıma gelir, seyrederdi. Bir gün o zamanın mo­ dası valentino tipinde geniş ceketlerimi çıkarttım, ası­ yorum. Omuzlar geniş ve bol. Hemen aldı, giydi, in­ celedi, aynaya baktı. Sonra bana döndü:‘Böyle bir şey giysem'nasıl olur, yakıştı mı? Moda mı bunlar?’ diye sordu. Öyle hayat doluydu ki, her şeyi takip eder, gi­ yinmeyi çok severdi. Eski resimlerini görseniz anlar­ sınız. Bir Menderes’e bakın, birde Bayar’a. Klası vardı. Bu fark da görünürdü. Ölümüne kadar giyimine dik­ kat e tti.”

D e m i r e l ’ in o r a d g a m a c ı b a ş k a y d ı. A r a s e ç im le r d e İd ik . 1 1 m ille tv e k ili s e ç ile ­ c e k t i . G e rç i D e m i r e l , D Y P 'n l n b a ş ın d a d e ğ ild i a m a g ö lg e s i o r a d a y d ı . O y t o p l a ­ m a k , s e m p a ti k a z a n m a k v e k e n d i n d e n b a h s e t t i r m e k İçin d e d e m in c e n a ze s in i k u l la n m a k is te d i. B e n d e b u n a k a rş ı a y a k la n d ım

—“ Pekiyi, Celal Bayar ismini kim istemiş?” — “ Dedem istemiş, erkek olursa Celal, kız olur­ sa Reşide diye... Büyükannemin ismi Reşide id i.”

—“Celal Bayar, acaba ben geleceğin başbakanı ile konuşuyor olabilir miyim?”

— “ Bunu söylemek için daha çok erken, isterse­ niz bir 10 yıl sonra tekrar buluşup konuşalım.”

—“ Büyükbabanızdan sizi en fazla etkileyen han­ gi nasihati aldınız?”

—“ Hep ismim i korumamı istedi. Yabancı biri ile evlenmemi istemedi. ‘Bu ismin bir geçmişi var, bu­ nu devam ettirme sana düşüyor. Dikkat et, sen Celal değil, Celal Bayar’sın’ diyordu... Şunu açıklamak is­ terim ki, bu çok ağır bir yük, çünkü rakibim sıradan bir insan değil. Onun yaptığının 10’da birini yapsam çok mutlu olurum.’“

—“ Dilerim daha fazlasını yaparsınız.”

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

NASA’n›n morötesi dalgaboylar›na duyarl› Gökada Evrim Kaflifi (GALEX) uydusu, Araba Tekeri’nin de, görünür çap›n›n iki kat›na kadar uzanan daha genifl bir

Ancak, birinci derecenin dokuzun­ cu kademesinden daha aşağı derece ve kademelerden maaş almakta olanlar ile söz konusu tarihe kadar emeklilik iş­ lemini bitirip

5.Alt Problem: Özel eğitim okullarında çalıĢan, alan değiĢikliği yoluyla özel eğitim öğretmenliğine geçen sınıf öğretmenlerinin tükenmiĢlik düzeyi ve yaĢam

Çiftliğin sahibi Kenan efendi bu­ rada bir kasır yaptırmış ve bunu, et rafındaki arazis; ile birlikte, zama - nın padişahı olan îkinci Mahmuda hediye

(Düstur-ül Ve­ sim...) in Bayezit kütüphanesinde bu­ lunan nüshasında metin dışı bir say - fada başka bir yazı ile yazılmış olan satırlarla bu malûmatın

Vaktile, benim de kalem yar­ dımımla milliyetçi “Turan,, gazete­ sini çıkarmış olan Zekeriya Beyin Türk ordusunu, Türk milliyetper­ verlerini ve Türk

Ali Aybar, Avusturya Kültür Ataşesi Prof, mazından sonra Üsküdar Mezarlığı'nda toprağa verildi.. Kassper, Avni Arbaş gibi kültür ve sanat yaşamımızda

Ney ve nısfiyeyi, mest olduğu demlerde; gelişi güzel, fakat bir bahçeden rastgele toplanan çiçekler gi­ bi, hoş çalar ve ayık olduğu zamanlarda ise; değil