’T~
î
--£)
o
I
3 ^ 0
«Vedalaşma faslı bittikten sonra çoluk, çocuk mu şa yerleştik. Yavaş yavaş rıhtımdan ayrılmaya başla dık. İçimde hem hüzün, hem de sevinç vardı. Arkam
da benim için tatlı günlerin hâtırasını bırakıyordum.
Fındıklı Sarayından ayrılmak, hayatımda duyduğum İlk acı oldu. Önümde ise, yepyeni bir hayat, değişik bir yer ve her şeyden evvel annemle babam ve benden iki yaş küçük olan erkek kardeşim Ziyaeddin vardı. Ne de olsa çocuktum. Muş, arkada beyaz köpükler bıra karak Fındıklıdan uzaklaşıp Kandilliye, sahile gittikçe
büyüyen saraya yaklaştıkça, hüznüm geçiyor, sevinç ten içim içime sığmıyordu. Bir an evvel evime, aile me kavuşmanın heyecanı içersindeydim.
KANDİLLİ
Fındıklıda otururken, Kandilli sarayına misafir gibi
gelir, bir iki gece kaldıktan sonra dönerdim Buraya
yerleştikten sonra ilk işim kıyısını bucağını öğrenmek oldu. Bu da beni günlerce oyaladı. Kandilli iskelesine hemen hemen bitişik olan bu yalı vaktiyle büyük ba bamın sağlığında, içindeki eşyasıyle beraber Mısırlı Mustafa Kâmil Paşadan satın alınmıştı. Bu yetmişiki odalı sarayın, harem ve selâmlık olmak üzere iki kıs mı vardı. Harem dairesinin ve selâmlığının bahçeleri ay rıydı. Arka tarafta, tepeye kadar uzanan bir korunun
içersinde ayrıca bir köşk daha bulunuyordu. Kışın
aşağıda, yalıda oturulur, yazları ise bu köşke çıkılırdı. Yalıyla korunun arasından sokak geçtiği için, sarayın üst katını koruya bağlayan bir kapalı köprü yaptırıl
mıştı'.
Biz geldikten sonra, Kandilli sarayı ikiye taksim oldu. Bir tarafta amcam; iki kızı ve adamları ile yer leşti. Diğer kısımda ise babam oturuyordu.
Kandillideki hayat, Fındıklıya nisbetle bambaşkay dı. Babam, kat’iyyen siyasetle uğraşmayan bir adamdı. Dünyanın çapraşık vaziyeti onu alâkadar etmiyordu En büyük zevki, evi, atları, köpekleri ve avla meşgul ol maktı.
Kendisinden, bütün saray halkı korkmakla beraber Fındıklıdaki sıkılık ve inzibat pek o kadar yoktu.
Saray, çok kalabalıktı Harem kısmında yüz yirmi beş, selâmlıkta doksan beş kişi vardı. Sokağa nâdir çıkmamıza rağmen bu kadar insan olduğuna göre her gün yeni bir hâdise oluyor, beni eğlendirecek binbir türlü vak’a çıkıyordu.
HAVUZ SAFASI
Bir gün babam, korudaki küçük köşkün arkasına bir havuz yaptırmağa karar verdi. Bu, Yıldızdaki havuzun tıpatıp eşi olacaktı. lYldızdaklne nisbeten küçük olma sına rağmen tamamlanıp bitmesi aşağı yukarı bir bu çuk sene sürdü. Bundan sonra, Avrupadan türlü cins
ve kıymette ördekler, filâmaniar, kuğular getirtildi.
Bunlara bakıp beslemek vazifesini de Avcıbaşı Hayrul- lah Ağa üzerine aldı.
Kuşların gelmesi beni günlerce meşgul eden bir eğlence olmuştu. İçlerinde, dünyada eşine pek az rast lanan cins ördek vardı ki bunlardan birine Mandolin, diğerine de Karolin diyorlardı. En güzel renklerle be.
Kandilli
• . . . - . , ı - j> m-Sarayt
Hatıraları
Mevhibe CELÂLEDDİN zenmiş bu iki küçük hayvanı hepsinden çok severdim. En büyük zevkim, sabahları havuzda sandalla dolaşıp, kuşların yumurtasını toplamaktı.
Bir gün babamla havuzun kenarında durmuş, ör dekleri seyrediyorduk. Babam, birdenbire aklına gelmiş gibi :
— Bu iş bitti! Sıra şimdi kuşluğa geldi. Havuzun gerisine, işte şuraya bir kuşluk -yaptıracağım... dedi.
Bu habere çök sevindim. Çünkü yüze yakın ka naryam vardı, onlara yer çıktı demekti :
— Aman, Cici Babacığım, ne iyi olur. Benim kuş ları d-a oraya naklederiz.
— Yo... Bak bu olmaz. Boşuna heveslenme. Yap tıracağım yerde senin kuşlar barınamaz. Ben güver cinlik yaptıracağım. Aralarına kanarya giremez.
İlk haber beni ne kadar sevindirdiyse, bu da o kadar içimi sıktı. Hayvanları sevmeme rağmen, güver cinlerle başım hoş değildi. Benim için güvercin mâ nâsız, işe yaramaz bir hayvandı. Babamın bu kararın dan sonra ne söylesem boştu, faydası olmazdı.
Nihayet güvercinlik de tamamlandı. Burası âdeta
dört odaiı küçük bir ev gibiydi. Yine AvrUpadan ve
memleketin muhtelif yerlerinden çeşitli güvercinler
getirtildi. İçlerinde hakikaten güzelleri ve şâhâne
olanları vardı. Güvercin sevmememe rağmen boyunla rı yaka biçiminde siyah tüylerle bezenmiş birkaçına, ben bile hayran oldum.
Artık babamın keyfine diyecek yoktu. Hemen he men her akşam, avcı arkadaşlarını toplar, havuz ba şında saz âlemleri yapılırdı. Bizlere ise ağaç aralıkla rından gözetlemek, saz sesini uzaktan dinlemek dü şerdi.
Resme meraklı olan babam, ekseri günler, havuzun başında oturur, yağlıboya veya suluboya resim yapar dı. Bazan.da havuzun yanındaki kameriyede oturarak vaktini geçirirdi.
Bir gün birkaç kişi bahçenin aşağı tarafında otur muş konuşuyorduk. Birdenbire babamın hiddetle bağı ran sesini duyduk. Babamın yanında bir erkek arkadaşı olduğu için yanına gidemezdik. Neye hiddetlendiğini merak ettik.
Bu sırada yanımızdan telâşla koşup geçen hade melerden Nuri Ağayı gördüm:
— Nuri Ağa, ne var? Babam niçin bağırıyor? diye sordum.
Yanımızda bir an için duran Nuri Ağa :
— Merak edecek bir şey yok. Yıldızdan bir emir geldi. Güvercinlik yıkılacak. Dedi ve koşarak yoluna devam etti. Kendi kendime :
18
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi