¡ïViW
B M ,J * By NEZİHE ARAZ* Photos HALUK ÖZÖZLÜ * * it a
r . i \ . ■I » - - -••i « ^ » w İ*C S İr Â- 1 8 8 1 yılının bir ilkba har g ü n ü n d e S e la - n ik ’in Ahmet Subaşı m ahallesindeki pem b e ev d e bir ço c u k doğdu. Adını Mustafa k oy d u lar, ile rle y e n yıllar içinde adı Mus tafa Kem al, Mustafa K em al P aşa, G azi Mustafa Kemal Paşa ve sonunda Atatürk olarak tarihe yazıldı. Ömrü kü çü k y a şın
dan başlayarak yokluklar, bitip tükenmeyen çalış malar, sonra da savaşlar, siyasi mücadeleler, yeni bir devlet kurma, büyük devrim hareketlerini ger çekleştirme uğraşlarıyla geçti. 57 yıllık bir ömür o- nun gibi bir lider için, hatta dünya için, çok az bir zamandı. Çok gerekli, çok anlamlı, çok heyecanlı
In the spring o f 1881 a baby was bom in a pink house in the neighbour hood o f A hm et Subaşı in the tow n o f Salonika, and th e y nam ed him Mustafa. He later beca me known as Mustafa Kemal, and history re members him as Musta fa Kemal Paşa, Gazi M ustafa Kemal Paşa, and finally as A tatürk. A t a young age his fa mily fell on long hard times, and his life was one o f in cessant work, followed by wars, political struggles, foun ding a new state, and undertaking radical reforms. For such a leader, and indeed fo r the world, a life o f 57 ye ars was all to o short, although filled with crucial, signifi cant and stirring events.
6 0
S K Y L IF E A Ğ U S T O S A U G U S T 2 0 0 1
Trabzon Soğuksu Köşkü ve 19 Mayıs 19 19’da Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal’in anısına dikilen Samsun Ata türk heykeli (karşı sayfada). Halaskârgazi Caddesi’ndeki Şişli Atatürk Evi (üstte) ve Eceabat Çam Yayla Köşkü (altta). / Soğuksu Köşk, where Atatürk stayed in Trabzon, and the statue of Atatürk in Samsun, where he arri ved on 19 May 1919 to launch Turkey's struggle for independence (facing page). The house where Atatürk lived in Istanbul, in the district of Şişli (above) and Çam Yayla Köşk in Eceabat (below).
olaylarla dolu bu k ısa c ık öm rün Türkiye sınırları i- çinde geçen gün lerinde uzun yıllar oturduğu, kimi za man yalnızca g e celediği, kimi za man gün ağarana kadar çalıştığı ev lerin birçoğu ha len duaıyor. C um huriyet’i ku rup, A n k ara’da yerleşik bir yaşam
biçimine kavuşana kadar Türkiye’nin her köşesin de kaldığı evlerden birçoğu, ona duyulan şükran ve saygının bir göstergesi olarak sahipleri tarafın dan Atatürk’e hediye edildi. Bugün bu evlerin bü yük bir kısmı müze oldu.
Many o f the houses where he lived and stayed, whether for several years o r just overnight, in some cases n o t sleeping at all b u t w o rkin g until dawn, can still be seen today. All o v e r T u rk e y are houses where A ta tü rk stayed during the eventful period up to the establish ment o f the Repub lic b e fo re he was able to settle permanently in Ankara. A number o f these houses were presented to him by their owners as a ges ture o f gratitude and respect, and these are mostly mu seums today, o f interest not only because o f their asso ciations with Atatürk and the events o f his time, but also 61
Atatürk evlerinin çoğu aynı zamanda tarihî Türk evlerine de birer örnek. Eski eşyalar, es ki resimler, yazılar, kumaşlar bir yerlerde te miz temiz saklanıyor diye insanın yüreği rahat ediyor. Atatürk de evi, ev töresini, ev eşyasını seviyordu. Ama, ömrü boyunca kendi malı o- lan, ona özgü, kendi zevkine göre ve kendi parasıyla alınmış veya yaptırılmış bir evi olma dı; Ankara, Söğütözü’ndeki en çok 35 metre kare gelen, kendi deyimiyle o ‘küçük kuli- b a ’sından başka. Babasının da Selanik’teki pembe evi dışında malı mülkü yoktu. Çanka ya’daki bağ evinin duvarlanndan birinde asılı duran hediye evlerin anahtarları onu bir süre eğlendirmiş, anılarıyla oyalamışti; ama hastalı ğının ilerlediği günlerde, bu anahtarların he men hepsini bir noter aracılığı ile tapularıyla birlikte bulundukları şehirlere gönderdi. Sahi bi hayatta olan evleri de geri verdi. Sahibi ar tık yaşamayan evleri ise müze veya başka bir kültür işinde kullanılmak üzere hükümete e- manet etti.
Atatürk’ün de kendine özgü bazı huyları var dı. Sözgelimi, oturduğu evde bir eşyanın, ken di eliyle koyduğu yer neresiyse orada kalma sını istiyor, değiştirilmesine de öfkeleniyordu. Eşi Latife Hanım’la yaşadıkları küçük aile kav- galannın neredeyse tek nedeni buydu. Otur duğu yerlerde her şeyin ütülü, tertemiz, u- yumlu ve zevkli olması gerekiyordu. Rahat
et-Izmir, Uşaklıgil Konağı’nın bahçesindeki iki servi ağacını Mustafa Kemal ve eşi yeni evlendikleri günlerde dikmişler (en üstte). Atatürk ve dostlarının ilk Mersin seyahatinde konakladıkları ev, A tatürk Caddesi üzerinde (üstte). When Mustafa Kemal and his wife were newly married they planted two cypress trees in the garden of Uşaklıgil Konağı in İzmir (top). The house where Atatürk and his friends stayed during his first visit to Mersin in southern Turkey (above).
in th e ir own right as historic buildings preserved with their original furnishings, fabrics and pictures. Atatürk ap preciated houses and home life, but was never to buy o r build his own house, in his own taste, with the exception o f the 'tiny cottage', as he himself called it, at Söğütözü in Ankara, which was indeed tiny, at a mere 35 square met res. N o r did his father ever own any property apart from the pink house in Salonika. The keys o f the houses which had been given to him hung on the wall o f the country house in Çankaya in Ankara, calling up diverting memori es o f past times; but as his health deteriorated, he sent most o f these keys together with the title deeds back to the towns where the houses were located, to be retur ned to the owners if they were still alive, and if not to to be used as museums o r fo r other cultural purposes.
Atatürk had his idiosyncrasies. For instance, when he put an object in a particular place it annoyed him if it were moved. This was al most the only cause o f domestic quarrels with his wife, Latife Ha mm. He only felt comfortable if the house was spick and span, and the furnishings harmonious and tasteful. His fellow soldiers at the front recalled that he would not leave his tent w ithout washing,
e-62
mesi için! Cephede, toplar tüfekler patlarken yarım teneke suyla da olsa, çadırından yıkanmadan asla çıkmadığını bütün arkadaşları bilirdi. Ata’nın bir de “yalnız kalma” ihtiyacı vardı. Ama, bu asla bir sev gisizlikten kaynaklanmıyordu. Zihni hiç ara verme den üretmekle meşguldü. Fikir, eylem, öneri, bil gi... Bu üretim yoruyordu o genç kafayı. Bir de vazgeçilmez bir huyu vardı: Kendini sorgulamak, hesaplaşmak. Bakımlı bahçeleri, sağlıklı ağaçları, renk renk çiçekleri, açık havayı ve denizi, deniz kenarını çok seviyor ve bu tür mekânlarda bir fin can kahve içtiği zaman mutlu oluyordu. Yanında kitap, defter ve kalemleri olmadan hiçbir evde hu zur bulamıyordu. Evinde bir çalışma masası, kitap dolapları, haritaları, kalemleri mutlaka olmalıydı. Ve de... Bir kara tahta. Konuşulacak, tartışılacak meseleleri o kara tahtada görmek ona her zaman
i-Mustafa Kemal'in küçük bir söğüt ormanı içindeki kulübesi: Ankara, Söğütözü Dinlenme Evi (üstte). / The cottage in Ankara that was Ata- türk’s first home in Ankara is set amidst a grove of willows (above).
ven if it were only in half a tin o f water, and even under artillery and rifle fire. He also needed to be alone some times, not because o f a lack o f affection for other peop le, but because his thoughts were constantly occupied with ideas, plans, possibilities and decisions. He never al lowed his rrtind to relax. A nother o f his characteristics was self-questioning and self-examination. He loved well-cared for gardens, healthy trees, colourful flowers, the openair and the seashore, and delighted in sipping a cup o f coffee in such surroundings. In no house did he feel comfortable w ithout books, paper and pens. He al ways had to have a desk, bookcases, maps and a black board. W orking through problems to be discussed on a
Yalova’da deniz kıyısın da bir sığınak: Yürüyen Köşk (en so ld a ). A- ta ’mız, Yalova Atatürk Köşkü’nde (solda) kalır ken şifalı sulardan fay dalanıyordu. / Yürüyen Köşk at the seaside in Yalova where A tatürk found refuge from pub lic life (far left). At A- tatürk Köşk (left) in Ya lova he used to visit the thermal baths. 64
yi gelirdi. Bu yazı tahtalarının en büyüğü Florya Köş- kü’ndeydi. Rengi de kara değil, yeşildi. Bu yeşil tahta nın bir özelliği de elektrikli bir mekanizmayla, isteni len yöne dönmesiydi ve tartışma, konuşma ağırlıklı akşam sofralarında, herkesin tahtadaki yazıları rahatça görmesini sağlıyordu.
Çalışma masaları hemen her zaman büyüktü. Haritalar ve diğer bütün görsel malzeme bu masalarda rahatça açılabilirdi. Çankaya’daki bağ evinin (Eski Köşk) bir özelliği vardı: Atatürk o evin girişindeki kocaman ha vuzu kaldırtmış ve yerine kocaman
bir sofa yaptırmıştı. Bu sofaya bir bilardo m asası konuldu. Hemen her akşam, yemekten önce bir saat arkadaşlarından biriyle bilardo oy nardı. Bu bilardo tutkusunun insanı üzen, içini acıtan küçücük bir hikâ yesi de var: Atatürk aslında yalnız yaşayan, çevresindeki kalabalıklara rağmen, hep yalnız olan bir insan dı. Bir gün, “Bazen kendimi öyle yalnız yakalıyorum ki... Uzun saat ler tek başıma, kendi kendime
bi-Alanya’daki Atatürk Evi, yörenin geleneksel mimarî yapısını yansı tıyor (üstte). Kurtuluş Savaşı günlerinde Uşak’ta karargâh olarak kullanılan Kaftancıların evi (altta). Ü{ katlı, zarif Bursa Hünkâr Konağı tarihî bir Bursa evi (en altta). / Atatürk House in Alanya is an example of the traditional architecture of this Mediterranean town (above). The house of the Kaftancılar family which served as his headquarters in Uşak during the W ar of Independence (be low). When Atatürk was in Bursa he stayed in the graceful old Hünkâr Konağı (bottom).
blackboard was a technique he always found useful. The largest o f all these - which was in fact green not
black - was at Florya Köşk on th e coast west o f Istan bul, and had an e le c tric a l m e c h a n i s m by wh i c h it could be tu r ned in any di rection, so e- nabling ever yone to easily read w h a t was w ritte n on it during discussions and debates at the dinner table. His desks we re always huge so that maps and other documents would fit comfor tably on it when opened out.
A t the old country house on the hilltop in Çankaya Atatürk had a big room built in place o f the great ornamental pool at the entrance o f the house, and a billiard table installed. Almost every evening before dinner he would play billiards fo r an hour with one o f his friends. A poignant story is told about his passion fo r billiards. Despite the many people around him, Atatürk was in fact always a solitary man. One day he admitted, a ‘Sometimes I feel so lonely that... I play billiards by myself for hours to forget my solitude.’ O n occasions he was
overco-lardo oynayarak bu yalnızlığı unutmak zorunda ka lıyorum!” deyivermişti. Bazen de bu sıkıntıyı kala balıklar, onca anlamsız kalabalıklar içinde de du yuyor ve olduğu yerden, kimseye haber vermeden kaçıyordu. Kendini Söğütözü’ndeki o küçük kulü besinde tek başına bulunca rahatlıyor, dinleniyor, gevşiyordu. Perşembe günlerinin uygun bir saatin de ise o kulübedeki yalnızlığını annesiyle paylaşı yor, annesini anıyor, onun anısına Kuran okutuyor du. Çankaya’daki eski köşkün, sa
nıyorum onu rahatsız eden tek o- layı, köşkte yeterli kitaplık olma masıydı. Sonraki yıllarda, Cumhur başkanlığı Köşkü yapılırken, özel likle istediği şeylerin ne olduğu sorulunca, şu yanıtı verdi Ata’mız: “B en sad ece kocam an ferah bir yemek odasıyla yine kocaman, fe rah bir kitap odası istiyorum bey ler, o kadar!”
Atatürk, hastalığı sırasında Dolma- bahçe Sarayı’nda kaldı çoğu za man. Ve yaşamı orada sona erdi. Ama bir sultan gibi değil... Sıradan ve çoğu zaman yalnız bir insan gi bi. İnsan oradaki günlerini düşün mek bile istemiyor işin doğrusu. Dolmabahçe’deki saray günlerinin
temel konusu onun için, ne saraydı, ne sultanlar gibi yaşamaktı, ne de hastalığı. O en zor günlerin de bile... “Milletim,” dedi... “Milletime söz verdim,” dedi. “Milletimle bir olmak, birlik olmak” istediğini bildirdi. Hastalığında çektiklerini kimselere belli et mek istemeden gözlerini kapadı gitti. •
Anıtkabir, Türk Devleti’ni sembolize eden bir mekân (üstte solda). Af yon, Başkomutan Milli Parkı’ndaki Atatürk heykeli (üstte sağda). Ata türk’e hediye edilen seccade, Pera Palas Oteli’nde saklanıyor (altta). Atatürk’s Mausoleum in Ankara is a monument symbolic of the Turkish Republic (above left). The statue of Atatürk in Başkomutan National Park in Afyon (above right). A rug in Pera Palas Hotel that was pre sented as a gift to Atatürk (below).
me by this feeling even amidst crowds - crowds that were meaningless and impersonal - and he would slip a- way w ith o u t telling anyone. N o t until he got back to that tiny cottage at Söğütözü and fo und himself alone, could he relax and rest. Every T h u rsd a y he d e v o te d some time to the remembrance o f his m o th e r, arranging readings o f th e Koran in accordance with Islamic cus tom.
The only complaint he had about the old Çankaya house was th e limited library space, and in later years when th e Presidential Mansion was being built and he was consulted, he said, 'All I want, gentlemen, is spacious di ning room and a commodious library.' W hen he became seriously ill, Atatürk spent most o f his tim e at Dolmabahçe Palace, where he eventually died; not like a sultan, but like an ordinary and usually solitary man. During those last sad months, it was not his illness that preoccupied him, but his country and his people. Even on those days when he was suffering the most, he declared, 1 have promised my nation,’ and reaffirmed his desire to be o- ne with them, He died w ithout ever complaining about
his suffering. •
* Nezihe Araz, yazar. * Nezihe Araz is an author.
67
S K Y L IF E A Ğ U S T O S — A U G U S T 2 0 0 1
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi