eslntitor!
Yine “ Nazım” sergisi...
Z e yn e p ORA L
T w - lNSAN,tüm söylemek istediklerini, haftanın yal-[ inızca bir günü, bir minicik köşeye sığdırmak zo-I--- kunda kaldı mı yandı, ki ne yandı! (Diyeceksiniz ki, ya o olanağı da olmayanlar ne yapsın? Çok haki ısı nız, onun için, derhal şu yukardaki sözümü geri aldım... Yanmıyorum, yalnızca durumumu saptıyorum:)
Bu hafta, “ Savaşa hayır” diyen N. A.'nın akıllara dehşet veren duruşmasıyla, Ceyhan Cezaevi C-4 Koğu- şu’ndaki hükümlülerden aldığım mektup arasında gi dip gelirken, yine, evet yine İstanbul’da, Cemal Reşit
Rey Salonu’ndadüzenlenen "Nazım ” sergisi geldi di
kildi karşıma!
Hayır, yalnız Avnl’nin "Nazım ” portresi. Semiha
Berksoy’un Nazım’lı muhteşem tablosu, Haluk Tezo- nar'ın Nazım büstü ya da Semih Balcıoğlu’nun sergiye
armağan ettiği Abldln Dino’nun "Nazım İstanbul’da
Yürüyor” tablosu nedeniyle değil yeniden bu sergiye
dönmem.
Doğrusu, bundasevgili arkadaşım Melih Aşık’ın da etkisi var. Hafta içinde, sergiye ilişkin yazısında, bu sergiyi “ âdeta tek başıma” gerçekleştirdiğimi söylü yordu ya, işte o andan beri hop oturup hop kalkıyorum! Aman, nasıl olur! (Durumu saptadık, şimdi sadede geli yorum:)
Önce, “ Nazım Hikmet Vakfı” kurma kararını ve yü rekliliğini gösteren şairin kız kardeşi Samiye Yaltınm var...
Kuruluş aşamasındaki Yürütme Kurulu’nun böyle bir sergi düşüncesini benimsemesi var...
80 kadar sanatçıya seslenen, “ var mısınız, katılır
mısınız, eser bağışlar mısınız?” mektubu için adresle ri bulan, zarfları yazan, postaya veren ya dadağıtan in
sanlar var. Mektupla ulaşamadıklarımıza, haberi ağız dan ağıza yaymak için kolları sıvayanlar var.
İster mektup almış, ister kulaktan duymuş olsun, seve seve, koşarak eserlerini getirip teslim edenler var. (Ve bunun bir bağış olduğunu, fiyatların düşük tutula cağını, eserlerinin gerçek değerlerinin altında satılaca ğını bile bile, büyük bir özveriyle katıldılar olaya! Coş kularını asla unutmayacağım!)
Koleksiyonlarındaki eserlerden (her biri sevgiyle, aşkla toplanmış eserlerden) gözünü kırpmadan ayrıl mayı kabullenip, “ Bu çorbada bizim de tuzumuz olsun” diyerek, “ önemli Türk ressamlarından hangilerinden
eksiğiniz varsa, ben onu vereyim” diyerek, sergiye eser
bağışlayan kişiler, galeriler var...
Sergi davetiyelerini beş kuruş karşılık almadan ha zırlayanlar, bastıranlar, dağıtanlar var.
Toplanan tüm eserleri, o salonun tüm olanaksız lıklarına rağmen “ büyücü” ustalığıla yerleştiren ve ora yı bir çiçek bahçesine dönüştürener var. (Artık ad ve rebilirim; büyücülüğü yapan Metin Deniz ve ekibi, baş tan sona her aşamada kolları sıvayan ise Kıymet
Coşkun)...
Ve bütün bunlar olurken, sırf inandıkları için, “ Na
zım Hikmet Vakfı” na i nandıkları için destek veren, “ ha gayret, yanınızdayız” diyenler var.
Nazım sergisini bütün bu insanlar gerçekleştirdi.
Hepsine sonsuz teşekkür borçluyuz.
Az kaldı unutuyordum: “ Nazım Hikmet Vakfı mı?
Türkiye’de mİ? Asla olm az!” diyenler, fobilerinin tu t
saklığında, “ Vakfı kurduğunuz an polis gelir, basar!” diyenler, “ Ben sergi İçin mektup atmadım” deyip kü senler, sitem ya da küfür edenler, “ Elbet eser veririm” deyip, vermeyenler, kaytaranlar, “ Olmaz ki, sağcı res
samları da almışsınız, bu işi solculara bırakmalıydınız”
diye, resim sanatını sağ ve sol diye ayıranlar, “ Nazım
İçin sergi yapılacaksa, yalnız benim eserlerimden ola b ilir" diyen megalomanlar, “ Durun bakalım, bu işin ge risinde nangl fraksiyonlar var” diye istiareye yatıp, ka
rarsızlıktan sergiye katılamayanlar... Bunlar da var... Hayır, onlara teşekkür etmeyeceğim. Ama, inanır mısınız, bu sergiyi böylesine görkemli, böylesine ge niş katılımlı ve böylesine ilgi çekici gerçekleştirme mizde itici güç oldular!
Nazım sergisinin ilk haftası sona erdi. 90 kadar sa
natçının 100’ü aşkın eseri 19Aralık’a d e ko çiçe k bah çesinde, o bayram yerinde bir sevgi, inanç ve coşku yumağının içinde...