Bir dayak hâdisesi
T P
Edebiyat Fakültesinin çayında geçen müessif
hâdise nasd oldu ?
6
/
9 /9 3 2
Geçen cuma günü akşamı Tokatlıyan otelinde Darülfünun Edebiyat fakültesi talebesi tarafından verilen çay ziyafe tinde fakülte reisi Ali Muzaffer Beyle eski türkiyat enstitüsü asistanı Nihal Bey arasında müessif bir hâdise olmuş tur. Hâdise zahiren bir selâm mes’ ele - sinden çıkmış ise de evveliyatı olduğu da anlaşılıyor.
Ali Muzaffer Bey Ankara’ da olduğu için yalnız Nihal Beyi görerek hâdise nin nasıl olduğunu sorduk. Nihal Bey vak’ ayı şu suretle hikâye etti:
« — Sahibi bulunduğum Adsız Mec muanın ağustos 1932 de çıkan 17 inci sayısında Darülfünun müdderrisleri hak kında yazdığım bir makalede her mü - derris gibi Ali Muzaffer Bey hakkında da bir kaç satır yazmış ve 17 yıllık ho - ca olmasına rağmen ne bir kitap, ne de
Türkiyat enstitüsü- Edebiyat Fakültesi
nün eski asistanı reisi Muzaffer Bey
Nihal Bey
bir makale seklinde eseri olmıyan bu müderrisin Darülfünunda bir cehalet rekoru kırdığını söylemiştim. Bu hâdi seden sonra tabiî birbirimizle hiç yüz * yüze gelmek vesilesi olmamıştı. Fakat
- — « - s
Bir dayak hâdisesi .
Edebiyat Fakültesinin çayında geçen müessif
6 /9 /9 3 2
hâdise nasıl oldu ?
(.Birinci sahil eden mabait)
Ali Muzaffer Bey benim bu yazımdan sonra, zahiren hiç bir şey yapmaz gibi görünmekle beraber elaltından beni a - si •it anı bulunduğum Türkiyat enstitü - sünden attırmak için Maarif Vekâletine m üteaddit m üracaatleri bulundu. Hem de bu müracaatlerin benim bir li- seve değil, bîr orta mektebe atılm-k - liranı için yanıyordu. Halbuki ben Da - rü'fünundan ve yüksek muallim mek - tebinden mezun olduğum ve Türkiyat enstitüsü gibi Türkiye’nin en vüksek ilim müessesesinde iki vıl asistanlık et - tiğim için hiç olmazsa b>r liseye mv°llim tavin olunmam icap ederdi. Ali Mu - zaffer Bey elaltından yaotığı teşebhü • şatla nihavet benim Türkiyat enstitü - sünden çıkarılarak Malatya orta mekte bine türkçe hocası tayin edilmekliğime muvaffak oldu.
Hâdise günü, Tokathyan’ da zevcem ve arkadaşlarımla oturuyordum. Yanı mızdaki masada da müderris Macit Bey, İbrahim Hakkı Bey ve bir iki coğrafya talebesi vardı. Biraz sonra Ali Muzaffer Bev bu masaya gelerek herkesi selâm ladı. Bana da selâm verdi. Anlattığım şeylerden sonra Muzaffer Beyin bana se lâm vermesi çok ağrıma gitti. Benimle alay ediyor sandım. Selâmını almadım. Selâmını almayınca bana:
— Selâmımı niçin almıyorsun, bir şey
[ söylemek istiyorsan dışarıya gel! dedi. — Ben ancak şerefli insanların selâ mını alırım, duanda konuşmak istiyor san gel konusalım. Dedim ve vürüdüm. Arkamdan geldi. Bana : «Ne demek istiyorsun?» diye meydan da okudu. Birbirimize bazı ağır söz’er söyledik, yüzüne indirdiğim yumrukla yere serdim. Kendisini yerden kaldırdılar. Üzerime yürümek istedi.
—- Yaklaş ta bir daha yere sereyim! dedim. Koluna girin uzaklaştırdılar. Ali Muzaffer Bey hâdiseden sonra gene sa lona gelip uzun müddet oturdu ve çay bitmeden biraz önce gitti.»
Dün mes'ele hakkında Edebiyat fa kültesinde yaptığımız tahkikata naza - ran Edebiyat Fakültesi reisi AH Muzaf fer Bey Ankara’ya evvelki gün şehri - mize gelen Rus âlimlerde birlikte git • mis olun bu seyahatin Tokathyan h «di - sesile hiç bîr alâkası yoktur.
Bu hususta EdeMyat Fakültesi Kâ - tibiumumi»! Sıtkı Bey bir muharririmize demiştir ki:
— Nihal Bey 20 gün evvel Malatya orta mekten türkçe muallmliğine tayin edilmiştir. Bunun için on gün evvel har cırahı gelmiştir. Bugün yarın hareket edecektir. Bir aydanberi Fakülte ile de alâkasını kesmiştir. Hâdise biraz izam edilmiştir. Muzaffer Bey vazifeten A n kara’ ya gitmiştir.»
Taha Toros Arşivi