• Sonuç bulunamadı

A La Carte Specıale

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "A La Carte Specıale"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

T T

>3

KARADENİZ

YEMEKLERİ

TÜRKAN KASAPOGLU

Kardenizli,yıllardır süren g ö ç ü önlem ek için, tarihi eserlerini, kaplıca ve ılıcalarını, yöre

yemekleri ile bütünleştirerek turizm açısından değerlendirilmesini, böylece g e n ç nesle iş olanağı sağlanmasını istiyor.

C

oşkuyla yaşamak, insanları sev­ mek!.. İşte Kara- denizli’nin çizgi­ si!.. Temel Reisi, takası, insanı gül­ dürmekten çok dü­

şündüren fıkraları, sapını gül­ le donattığı tabancası, üç telli

kemençesi, horanı, tatlısın­ dan ekmeğine kadar ünlü hamsisi, karalahanası, çayı, fındığı ve mısır ekmeği ile Karadeniz insanı, en kötü gününde bile, canlılığı, hayat dolu özelliği ile can dostu­ dur!.. Sevgiyi, dostluğu yaşa­ mak isterseniz, bir Karade- nizli’nin yakınında olun, der­ ler!

Karadeniz azgın dalgaları cennet gibi kıyılara vururken, haşin doğa ile yaşam savaşı veren Karadenizli, o dalgala­ rın sesinde sevgi ve tutkusu­ nu dile getirip, dertlerini ke- mençesine nağme, türküsü­ ne nakarat yapmıştır...

Evet, Karadeniz, insanı gibi sevdalıdır, coşkuludur. Heybetli dalgaları yalçın ka­ yaları döverken, denizle bu­ luşan çam kokusunu içinizde duyarsınız.. . Mavi ile yeşilin buluştuğu güzelim sahilleri, insana huzur verir, mutluluğu yaşatır!..

Ancak, tüm yeşilliğine, akar sularına rağmen Kara-, deniz yöresi toprağı, çay ve" fındık dışında çok şey ver­ mez... Bir de denizin verdik­ leri!.. Karadeniz yöresi için “ insan ihraç eden bölge” denmesi boşuna değil...

(3)

Türkiye’nin yıllık nüfus artışı binde 2 ise, Karadeniz’de bu rakam binde 10’u bulur! Ek­ meğini kıt kanaat çıkaran Karadenizli, yetişen gençleri­ ne ekmek kapısı açmak için, yöresinin turizme açılmasını istiyor...

Karadeniz erkeği içtendir, coşkuludur, yaşama olan sevgisini türküleri ile dile getirir... “ Hamsi koydum ta- vaya/sıçradi cittu havaya" türküsü bile erkeğin ne denli coşkulu olduğunun bir kanıtı sanki... Ancak Karadenizli kadınlara göre “ Karadeniz erkeği kızmaz, tabancasına sarılır!”

Karadeniz erkeği, her ne kadar karısının bir adım arka­ sında yürümesine göz yu­ marsa da, kadınını sever, onu hoş tutar... işte Karadeniz erkeğinden çay filizi toplayan kadınlara nağme, "çay filizi toplayi peştamalli kizlari...” Yörenin sevecen ve yaşam­ dan derlenen türküleri, fıkra­ ları toplansa kocaman ciltler oluşur herhalde!..

işte Karadenizli’nin yaşam sevincini dile getiren bir fıkra:

Tulum dinlemeye doyama- yan bir Hemşinli, ölüm döşe­ ğinde oğlunu yanına çağırır:

“ Pen öldüğümde, mezaru- mun pasında tulum çaldıra- caksun..

“ Olur papacuğum, hanci havayı dinlemek Isteysun...” ilave edilerek kaynatılır, ek­ meklerin üzerine gezdirile­ rek yenir.

SEBZE VE KIR OTLARI

Çevrede yetişen karalahana, fasulye, pazı ve bakla gibi

sebzelerin yanı sıra kuş ek­ meği, dağ pancarı, kazayağı, gımı, semizotu, ebegümeci doğada yetişen bitkiler de yemeklerde kullanılır. Sebze­ ler genellikle küçük doğran­ mış soğanla yağda kavrula­ rak pişirilir. Dört mevsim yenebilen karalahanadan ay- rılamayan gurbetçilerimizin Almanya'daki ev balkonların­ da saksılarda bile karalahana yetiştirdikleri bilinir... Çorba­ sı, hele hele bol karabiberli etli dolması çok sevilir.

NEPÜRŞEK- Taze asma yapraklarının körpeleri kü­ çük doğranır, etle pişirilir. Asma yaprakları kurutulup saklanarak, kış aylarında da aynı yolla hazırlanabilir.

PUÇUKO- Tane tutmuş yeşil fasulye, iplere dizile­ rek kurutulur. Kış aylarında, ıslatılarak taze fasulye gibi etli ve ekşili pişirilir.

PEZİK MIHLAMASI (Pazı)-

Pazı ayıklanıp yıkanır ve küçük doğranır. Üzerine kaynar su dökülerek, iyice ovulur ve acı suyu çıkıncaya kadar elle sıkılır. Küçük doğranmış soğan ve yağla kavrulur. Tuz ve karabiber ilave edilir, yoğurtla yenir, istenirse üzerine yumurta kırılır ve kapaklı olarak hafif ateşte pişirilir.

ISIRGAN PÜRESİ- Isırgan otu ve pazı yaprakları küçük doğranıp, haşlanır. Suyu sıkılarak süzülür. Üzerine bir avuç kadar mısır unu serpiştirilir, karıştırarak yu­ muşayıncaya kadar pişirilir. Süzgüden geçirilerek püre haline getirilir ve üzerine kıyılmış sarmısakla nane

Mısır Ekmeği ve yağda kavrulmuş fasulye

ilave edilmiş kızgın tereyağı gezdirilerek servis yapılır.

TURŞU- Pazı, taze fasulye gibi sebzeler küçük doğra­ nır. Tuzlu su, sirke ve az şeker ilave edilerek hazırla­ nan salamurada 15 gün bekletilir. Yemeklerin yanın­ da yendiği gibi suyu sıkıla­ rak tereyağında soğanla kavrulup, yemek olarak da kullanılır. Çok sevilen bir çeşittir. Çay partilerinde bile mısır ekmeği ile ikram edi­ lir.

KARALAHANA DİBLOSU (Lahanalı pilav)- Karadeniz yöresinin ünlü karalahanası için hanımlar “ hangi çeşiti yapılmaz ki’’ diyorlar. Kara­ lahana yaprakları incecik doğranır. Tencereye bir kat pirinç, bir kat kıyılmış soğan konur. Üstüne kıyılmış laha­ nalar sıralanır. Üstünü ge­ çecek kadar su ilave edilir, kapaklı olarak hafif ateşte pişirilir. Pişmesine yakın, ka­ rıştırılır ve üzerine kızdırılmış tereyağı gezdirilir. Karalaha- nanın özellikle elde kıyılmış küçük kuşbaşı etle doldurula­ rak hazırlanan dolması çok ünlüdür. Çorbası da yapılır.

LAHANA SULUSİ- Laha­ na, Korkoti denilen mısır kırması ve kavurma veya içyağı ile sulu yemek gibi pişirilir. İstenirse fasulye de ilave edilir.

HAMUR İŞLERİ

Katmer, erişte, çengebaz, bişir, lokum ve börekler ünlüdür. Yörede buğday ye­ tişmediği için hamur işlerin­ de daha çok mısır unu kulla­ nılır. Mayasız olarak yapılan

mısır ekmeği, günlük olarak hazırlanıp, ev fırınlarında pişirilir, sıcak sıcak sofraya getirilir...

HİNKEL- Mayasız hamurun içine kavurma veya kıyma konarak kapatılır ve kaynar suda haşlanarak pişirilir.

ÇERGEBAZ- Yer bazla­ ması da denilen bu çeşit, kül ve korlar arasında ya da Pilek denilen ocaklarda pişi­ rilir. Piştikten sonra bazla­ manın içi oyulur, kırıklanır, kavurma ile karıştırılarak tekrar doldurulur. Üzerine kızgın tereyağı ve bol yoğurt dökülerek yenir.

MISIR DOLMASI- Çekil­ miş mısıra, üzerini geçecek kadar su ilave edilir, karıştı­ rılarak pişirilir. Suyunu çe­ kince bir kaşık tereyağı, kıyılmış soğan, maydanoz, karabiber, tuz eklenir. Hafif ateşte karıştırılarak biraz daha pişirilir. Üzerine bolca kızdırılmış tereyağı döküle­ rek sıcak yenir.

POĞAÇA- Mayalanmış mısır unu ile hazırlanır. Bek­ letilen hamur, parçalar ha­ linde alınıp, kızgın taş üzeri­ ne sıralanır. Üzerleri taflan yaprağı ve külle örtülüp, ateş yakılır. 1 Mayıs'da dü­ zenlenen yılbaşı geleneğine uygun biçimde hazırlanan poğaçaların bazılarının içi­ ne boncuk ya da fasulye atılır. Kime çıkarsa, o kimse­ nin yılı çok şanslı geçirece­ ğine inanılır.

GENDİRME- Dibek ya da dinklerde dövülen mısır, buğday ya da arpa kırması ile pişirilir. Buğday kırması

Fisilati (Pazılı Hamsi)

(4)

ile kavurmalı veya yağl hazırlanan Keşkek çok mak­ buldür. Bazı yörelerdeki adı Şllav ya da Herise’dir.

DÜĞÜN ÇILBIRI- Süt ve mısır unu İle mahallebi pişi­ rilir. Üzerine kızgın tereyağı gezdirilerek kaşıkla yenir.

MIHLAMA- Mısır unu, bol tereyağında kavrulur. Biraz sıcak su ilave edilir, karıştı­ rılarak pişirilir. Üzerine kö- leti denilen eritme peyniri serpiştirilir, kapağı örtülü olarak demlenmeye bırakı­ lır. Karıştırmadan, üzerine çıkan yağı ile servis yapılır.

TATLILAR

KAYSEFE- Kurutulmuş erik açmasının üzerine pekmez ya da şeker ve dövülmüş ceviz konur. Kızgın tereyağı gezdirilerek hazırlanır.

HASUTA- Yağ ve su kay­ natılır. Pekmez veya bal ve nişasta ya da un ilave edile­ rek mahallebi gibi pişirilir.

ZÜRBİYET- Bal ya da pekmeze kızdırılmış tereya­ ğı dökülerek yapılır. Ekmek­ le, sıcak olarak yenir.

HERZE- Dövülmüş arpa, kazanda kavrulur, su ilave edilerek lapa gibi pişirilir. Üzerine şurup dökülerek yenir.

LAZ BAKLAVASI- Açma yufkanın aralarına, tereyağı gezdirilir, mısır unu ile ha­ zırlanmış fındık ya da cevizli mahallabi konur. Piştikten sonra şurup dökülür.

SÜTLÜ BALKABAĞI- Ka- rakabak dilimlenip, haşla­ nır, suyu süzülür. Süt ve şeker veya pekmez ilave

edilerek pişirilir.

PEPEÇ- Kara üzüm sıkılır, kaynatılarak süzülür. Suyu­ na mısır unu ilave edilerek mahallebi koyuluğunda pişi­ rilir. Soğuk yenir.

SÜTLÜ ERİŞTE- Evde ha­ zırlanan erişte, süt ve şeker­ le pişirilir. Veya haşlanmış eriştenin üzerine toz şeker serpilerek sıcak servis yapı­ lır.

BALIK

Giresun, Trabzon, Ordu yöre­ sinin hamsili yemekleri ünlü­ dür. Kompostosu hariç her yemeği yapılır! Hamsi tavası, hamsili pilav, hamsili ekmek gibi... Bol çıktığı mevsimde bolca tuzlanarak bir yıl kadar saklanabilir.

HAMSİ BUĞULAMA- Kü­ çük doğranmış bol soğan ve pırasa, karabiber, tuz, te­ mizlenmiş ve mısır ununa bulanmış hamsi, biraz da pirinç ilave edilip karıştırı­ lıp, harmanlanır. Yağlanmış tepsiye döşenir, fırında pişi­ rilir veya tavada ters yüz yapılarak pişirilir.

HAMSİ KUŞU (Fisilati)-

Pazı yaprakları küçük doğ­ ranır, sıcak sudan geçirdik­ ten sonra avuçta sıkılarak acı suyu çıkarılır. Ayıklanıp, kılçıkları çıkarılmış hamsi, karabiber, küçük doğranmış taze soğan ve mısır unu ile karıştırılır. Kaşıkla köfte bü­ yüklüğünde parçalar alınır, mısır ununa ve yumurtaya bulanarak bol kızgın yağda kızartılır.

HAMSİLİ MISIR

EKMEĞİ-Mısır unu ile hazırlanan

Hamsili Ekmek

mayasız hamura, hamsi ka­ rıştırılarak hazırlanır.

HAMSİLİ PİLAV- Temizle­ nip, kılçıkları çıkarılmış hamsiler tencereye dizilir.

Taze soğanla kavrulmuş

pirinç döşenir. Üzerine ka­ lan hamsiler sıralanır, sıcak su ilave edilerek pişirilir. Servis zamanı üzerine bolca kızgın tereyağı gezdirilir.

LAZ BÖREĞİ MALZEMELER:

3 su bardağı un, Açmak için mısır unu, 200 gram tereyağı Mahallebisi için: 2 litre süt, 2 su bardağı şeker, 2 su bardağı un, 5 adet yumurta, 1 çay kaşığı karabiber

HAZIRLANIŞI:

Süt, şeker ve unu karıştı­ rarak koyuca bir mahallebi pişirin. Ilık hale gelince yu­ murtaları ve tereyağının ya­ rısını ilave edip, karıştırın. Soğumaya bırakın. Bu ara­ da hamuru yoğurun. Yum­ ruk büyüklüğünde bezeler alın, mısır unu serpiştirerek ince açın. Yağlanmış tepsi­ ye, aralarını yağlayarak 8 yufka sıralayın. Mahallebiyi sininin her tarafına yayın. Kalan 8 bezeyi açarak ma- hallebinin üzerine sıralayın. Karelere keserek, kızgın fırında pembeleşinceye ka­ dar pişirin. HAMSİLİ PİLAV MALZEMELER: 1.5 kg. hamsi, 3 su bardağı pirinç, 3/4 su bardağı zeytinyağı veya tereyağı, Tuz, karabiber 1 yemek kaşığı şeker,

Maydanoz, soğan, kuş

üzümü,

1 avuç mısır unu

HAZIRLANIŞI:

Hamsileri temizleyip, kıl­ çıklarını çıkarın. Pirinci sı­ cak suda yumuşayıncaya kadar haşlayın ve süzün, ince doğranmış maydanoz, soğan, yeşil biber, dövül­ müş karabiber .kuşüzümü, şeker, tuz ve yağın üçte birini ekleyin, karıştırın. Kalan ya­ ğın yarısını tepside kızdırın. Hamsilerin yarısını tepsiye sıralayın. Üzerine pilavı ya­ yın. Kalan hamsileri mısır ununa bulayarak kızartın ve pirincin üzerine sıralayın. Artan yağı kızdırarak pirincin üzerine gezdirin. Orta ısıda fırında veya köz ateşte pişi­ rin.

HAMSİLİ EKMEK MALZEMELER:

1 kg. hamsi, Birkaç yaprak pazı, Taze soğan, karabiber, Maydanoz, tuz,

Yeşil biber

HAZIRLANIŞI:

Mısır ununa su ilave ede­ rek hamur haline getirin. Temizlenip, kılçıkları çıkarıl­ mış hamsilerle, küçük kıyıl­ mış pazı, soğan ve havanda dövülmüş karabiberle, tuzu da ilave edin, hamura karış­ tırın. Saçı iyice kızdırın, yağlayın, biraz un serpişti­ rin. Hazırladığınız hamur­ dan bir parça alarak 2-3 santim kalınlığında açın ve kızgın saçta her iki tarafını pişirin. Sıcak olarak tereya­ ğı ile servis yapın.

(5)
(6)

DONDURMALI SUFLE

Malzeme:

4 adet yumurta 120 gram toz şeker 250 gram demi sek şarap 200 gram taze kaymak Arzuya göre meyve

Hazırlanışı:

Yumurtaların sarılarını beyazlarından ayırın. Sarıları derince bir kaba koyun, bir çorba kaşığından az şeker ekleyip, açık renk bir köpük elde edinceye kadar çırpın. Moscatoyu ilave ettikten sonra şeker ve şarapla yapılan yumurta karışımını çırpıcı ile kıvama getirin. Hafif ateşte önce yavaş yavaş çıkm alı­ sınız. Krema ısınınca çırpma işleminiz ritmini bulmuş olmalı. Karışım kaynar kaynamaz ateşi söndürün, iki dakika daha çırpmaya devam edin. Bir kaba aktardığınız karışımı soğumaya bırakın. Kalan şekerle kaymağı halledin, bunu soğumuş yumurta karışımına katın. Yumurta aklarını kar haline getirip, yavaşça bu karışıma ekleyin. Fırın kağıdıyla sabitleştirmek kaydıyla, sufle kalıbının kenarını kaldırın. Karışımı bu kalıba döküp, 4 saat kadar bu kalıpta bekletin. Servis sırasında kağıdı çıkar­ malı, taze meyveyle tatlıyı süslemelisi- niz.

AHUDUDULU KAVUN

DONDURMASI

Malzeme:

1 kg.lık olmuş kavun 80 gram toz şeker 80 gram su 150 gram kaymak 1 adet yumurta akı 200 gram ahududu

Hazırlanışc

K a v u n u n k a b u k l a r ı n ı s o y u p , çekirdeklerini çıkarın. Karıştırıcı ile kavunu püre haline getirin. Kaymağı ilave edin. Şeker kattığınız suyu 3 dakika kadar kaynatın, yumurta akını kar haline gelinceye kadar çırpın. Bir yandan da şekerli suyu ekleyin. Bu karışımı kavun püresine ilave edin, ama kaşık kaşık. .. Karışımı geniş bir kaba koyup, en az 3 saatliğine buzluğa yerleştirin. Taze ahududu ve minicik kavun parçalarıyla süsleyerek, genişçe bir kupada servis yapabilirsiniz.

(7)

BOMBA DONDURMA

M alzem e:

1/2 kilo fıstıklı dondurma 200 gram beyaz peynir 200 gram taze kaymak 70 gram toz şeker 50 gram karışık şekerleme 50 gram erimiş halde çukulata 1 tutam toz tarçın

1 adet yumurta akı Hazırlanışı:

Kalıbınızı yarım saat kadar buzlukta bırakın. Daha sonra kalıbın iç yüzeyini hızlı bir şekilde fıstıklı dondurma ile kaplayın. Yeniden kalıbı bir saatliğine buzluğa koyun. Yumuşak bir krem elde edinceye kadar 50 gram kaymak ve bir kaşıktan az şekerle beyaz peyniri bir çatalla ezin. Tarçını, şekerlemeleri ve erimiş çukulatayı katıp, karıştırın. Kalan şekerle kaymağı birarada peynire ekleyin. Yumurta akını kar haline getirin, bu karışıma ilave edin. Kalıba dökün, dondurmanız 4 saat sonra servise hazırdır.

(8)

KARPUZ DONDURMA

M alzem e:

2 kg. karpuz

100 gram toz şeker 100 gram su 100 gram çukulata Hazırlamışı:

Suyu ateşte şekerle beraber ısıtın. Sonra oda ısısında soğumaya bırakın. Karpuzun kabuğunu soyup, çekirdekle­ rini çıkardıktan sonra etli kısmını iyice ezin. Ezilen karpuzu buz parçalarıyla doldurduğunuz kaba koyup, birkaç saat kadar buzlukta donmaya bırakın. Servis anında parçacıkları buz kırma mavna­ sından veya uygun bıçaklı mutfak robotundan geçirin. Şurubu ve çukulata parçalarını ekleyip, servis yapın.

(9)

î

Boğaza karşı içkinizi yudumluyorsunuz, tatlı bir m eltem saçlarınızla oynaşırken... Birazdan krallara layık bir

müziği eşliğinde birbirinden leziz yiyeceklerle yaşamın tadını

çıkaracaksınız.. Baca Restoran Fotoğraflar: NERMİ ERDUR

(10)

Y

emek yemek bir sanattır şüp­hesiz... Yemeğin iyisini, kötü­ sünü anlamak, damak lezzeti sahibi olmak önemli.. Ama bir diğer önemli nokta da, yemeğin zevkle yenilmesi...

Zevkle yenilen bir yemek

için nasıl bir atmosfer gerekir, diye sorarsanız, İstanbul’ da yepyeni bir

restoranı salık vereceğiz size: Baca Restoran...

İstanbul Boğazı'nın inanılmaz, doyul­ maz güzelliğiyle, doğayla baş başa bir akşam yemeği yiyeceğiniz kaç yer kaldı ki zaten?Baca, Bizans döneminden ka­ lan bir hamamın restore edilmesiyle ortaya çıkmış. Çıkış hikyesi hayli uzun... Mahkemeler, mahkemeler falan... Ama konumuz o değil...

Baca Restoran'a varmak için kalbini­ zin bir hayli sağlam olması gerekiyor. Çünkü 40-50 basabam merdiven var. Ama kalbiniz sağlam değilse de sorun yok. Çünkü ilk katta metal-Bar adı verilen barda bir aparatif ve bir içki alabilirsiniz, dinlendiğinize eminseniz, barı ve sandalye­

leri paslanmaz çe­ likten yapılmış Türkiye’nin bu ilk metal barından ay­ rılıp restorana var­ mak için merdi­ venlere tırmanma­ ya devam edebilir­ siniz.

İşte vardınız bile restoran bölümü­ ne... İşinin ehli garsonların size gösterdikleri ma­ salardan birine oturdunuz. Hangi masaya oturursa­ nız oturun, Boğaz’ı seyretmekten mahrum kalmaya­ caksınız. Siparişinizi ver­ meden önce etrafa bir göz atacaksınız şüphesiz... Tera­

sın kıyısındaki pembe zakkumların nefis görünüşü, arka tarafın tamamen ağaç­ larla kaplı olması kendinizi değişik bir atmosferde hissetmenize yol açacak.

Beyaz damarlı siyah mermerden barın sandalyeleri bambudan... Doğru... Unuttuk değil mi? restoranda da bir bar var. İçkiler sıra s.ra dizili...

ŞEF

HÜSEYİN ŞANLFNIN

MUTFAĞINDAN

Steak Baca Bonfilenin uç kısımlarından kesilmiş filetoyu ortadan ayırın. İçine piliç bonfilesi, dil peyniri, mantar, jam­ bon karışımını harç olarak doldurun.

Izgarada pişirdikten sonra üzerine mantar sosu dökerek servise sunun.

Mantar sosu: önceden hazır olan demi glace sosunun (kemik suyu) içine soğan, yeşil biber sarmısak, estragen ve beyaz karabiber katarak karıştırın. Man-şişesi 10 15 bin lira arasında... Tüm yerli

içkiler 5 bin, yabancılar ise 8 bin lira... Bira içmek isterseniz 3 bin Ifra, ama biz size gene de rakı ya da beyaz şarap önereceğiz.

Soğuk mezeler, peynir tabağı ve salatalarla birlikte içkiler de geldi işte...

Fransız mutfağı, Baca’da ağırlıklı mutfak... Karidesli enginar, füme tabağı, jambonlu kuşkonmaz soğuk antrelerden birkaçı sadece... Yufkanın içine sarılmış taze fasülye ve karidesten yapılmış soya

soslu Lumpiye bö­ reği bir harika... Sıcak biber soslu krep florantin, ka­ şar peyniri ve jam­ bondan hazırlan­ mış erişteden iba­ ret Fettuccini de sıcak antreler için ideal...

Siparişler geli­ yor yavaş yavaş. .. Gözünüz menüde­ ki yiyemediğiniz yemeklerde ta­ bii... Çünkü yedik­ leriniz, yemedik­ lerinizin ne olabi­ leceğinin en güzel kanıtı... içkinizi de yavaş yavaş yu- dumluyorsunuz.

Jambonlu Baca salata, haşlanmış patates, haşlan­ mış fasulye, an- çuez filetosu karı­ şımı nisauz salata gibi salataların eşli­ ğinde, sıra balık ya da et ve tavuğa geldi. Et ve tavuğun fiatları menüde var. Balık derseniz, günlük alış fiyatına göre deği­ şiyor. Levrek ve dil balığını bu arada önermeden geçemeyeceğiz. Şefin spe­ siyalleri arasında ise Steak ala Baca ve avcı soslu Tornedo var.

vokalist olarak tanıdığımız Didem... Nos­ taljik dans müziği içinizi dürtüyor.

Menüdeki tatlılardan birini de yedik­ ten sonra bitmesin dediğiniz gecenin sonuna geliyorsunuz artık... Hesap mı? En ucuzu kişi başına 49.500 lira...

Baca'da çarşamba günleri açık büfe var. Bu büfeden kişi başına 33 bin lira ödeyerek gecenizi geçirmeniz müm­ kün...

Şimdi “ Baca restoran bitti. Artık gitme zamanı geldi” diyorsunuz değil mi?

Hayır.. O kadar aceleci olmayın bakalım. Sırada üst bar var. Gece- yarısından sonra diskotek oluyor bu bar... Restorana adını veren, eski Bizans’ tan kalma Baca’nın tam al­ tında yer alan bu bar da ağaç ve yeşilliklerle çepe­ çevre sarılmış. Hamamdan kalma bir kemerin üstün­ de son içkinizi yu- dumluyorsunuz. Hl haliniz varsa günün hızlı parça­ larıyla dans bile ediyorsunuz.

işte bir güzel gece daha bitti. Bu güzel geceleri yaşamak gerek... Eee... Ne demişler? “ Geceler sayılmaz yaşanmadıkça...”

Şimdi siparişinizi verebilirsiniz artık... Çünkü karanlık bastı bile. .. Fanus içindeki mumu garsonunuz yaktı. Mum ışığı, İstanbul boğazı, Boğaz’ ın ikinci gerdanlığı Fatih köprüsü... Ne içersiniz? Beyaz şarap mı? Küçük şişesi 7, büyük

Boğaz’a karşı yemeğinizi yiyip, içkini­ zi yudumlarken bir de nefis müzik geliyor kulağınıza... 5 Yıl önce 10 Yıl Sonra gurubundan Atakan Ünüvar’ın klavyede, Mehmet Horoz'un da gitarda olduğu trionun solisti, Eurovisionlardan

tar da ilave ederek hazırlanan sosu, filetonun üzerine dökün.

Harçların toplamının 70 gramı geçme­ mesi ve harçların pişirilmeden filetonun üzerine doldurulması gerekir.

(11)

K

imonosu gerçekten çok de­ğerliydi. Elindeki bıçak da pırıl pırıl parlıyordu. Geçmiş yüzyıllara ait gururlu bir sa­ vaşçı, bir “ Samurai" olmalıy­ dı. Ya da tören hazırlıklarını tamamlamış bir Şinto rahibi.

Ya da bir sanatçı; seçkin bıçaklar yapan bir demirci, değerli figürler hazırlayan

bir hattat. Ama bir aşçıydı o.

Her hareketi, kendisini büyük bir geleneğin varisi saydığını ortaya koyan özgüveni yansıtıyordu. Yavaş yavaş ilerledi. Adımlarını küçük küçük atıyor, her üçüncü adımda duraksayıp hafif bir reverans yapıyordu. Loş, içinde çok az eşya bulunan meknda, bir restoranın arkasındaki bu odada çıt çıkmıyordu. Yalnızca zaman zaman ipekli kimono­ nun hışırtısı, mor kemerden sarkan fildişi topların birbirine vurdukları zaman çıkan tıkırtı işitiliyordu.

Sonra dizleri üzerine çöktü. Bir an bakışlarını önünde dizili nesnelerin üze­ rinde gezdirdi. Kalın, tahta bir blok; yaklaşık 60 santim genişliğinde ve 80 santim uzunluğunda. Çok uzun bir çubuk ve gümüş rengi şavkıyan, ağzı saç kılını bile ortadan bölebilecek kadar keskin bir bıçak. Ve yaklaşık üç kiloluk taze bir balık.

Derin bir reverans. Bıçağa uzanış. Sonra sapından tutup şöyle bir tartma. Balığın etinin çubuklarla incelenmesi, son kez balığa biçim veriş. Bıçak, balığın kafasına bir cerrah ustalığı ve giyotin hızıyla indi. Yemek ustası, balığın kuyru­ ğunu da kesti, balıktan büyücek bir fileto çıkardı. Bundan sonra, son derece hızlı, su gibi akıcı şık haraketlerle filotoyu kesme, parçalama ve kıyma işine koyul­ du.

Böyle bir seremoni, mutfak ustasının her gün yaptığı bir şey değildi. Özellikle önemli günlere özgü bir törendi bu. Ancak “ Shikinocho” adı verilen bu ritüçli günlük uygulamadan ayıran yalnızca ambiyansı, yaniloş oda, değerli kimo­ no,özel bıçaktı. Yoksa yiyeceklere olan özenli tutum, aşçının onlara adeta say­ gıyla yaklaşması değil. Japonya’ da yemek kültürü, tüm kültürün belki de en önemli ve doğal parçası. Bir Zen bahçe­ sinin özenle oluşturulması, bir “ Halku' şiirinin kaleme alınması gibi, yiyecekle­ rin hazırlanışı da doğa ile ilgilenmenin bir parçası ve Japon gözünde sanat.

Ne hazin, geleneksel restoranların birbiri ardında dizildiği Tokyo' nun Ginza semtinde, bunlardan birkaç yüz metre ötede, kapısında insanların kuyruk oldu­ ğu bir başka lokal var. Adı “ McDonald’ s’’. Amerikan ‘iast-food’’ zincirine ait Japonya'daki 600 lokalden biri. Özellikle, dünyadaki McDonald's lokalleri içinde en fazla hamburger satılanı olması. Buradaki adlarıyla “ Big-gu Mac-cu", “ Hot-to Dog-gu" ve “ Fu-ried Potato' ’,

(12)

Amerikan mutfağının bu moda yiyecek­ leri Japonya' yı bir fırtına gibi sarmış durumda. 1970’li yıllarda köfteli ekmek bu ülkede bilinmezken, şimdi bütün dünyada her yedi hamburgerden biri ''Japon". Geleneksel yemek ustaların­ dan Yuki, ülkesinin yemek geleneklerin­ deki yozlaşmayı hoşgörüyle karşılıyor: "Refah içinde yaşayan ilk Japon kuşağı bu. Onların yemek alışkanlıklarının da farklı olması doğal. Japon mutfağında, yabancı etkileri daha önce de değerlen­ dirdiğimiz gİDİ, yani anlamlı tek tük fikirleri alıp, bunları kendi gelenekleri­ miz içinde kaynaştırmayı fast-food ala­ nında da başaracağımızdan kuşkum yok", diyor.

McDonald’ s mutfağının “ anlamlı fikirle­ ri’ ’ her neyse, bunları Yuki ustaya bırakalım. Ancak ünlü Japon yemek kültürü hakkında söyledikleri doğru. Çağlar boyu bunu iki etken belirlemiş. Bunlardan birincisi, yoksulluk. Yoksulluk yüzünden Japonlar ilgili ilgisiz her şeyi değerlendirmeyi, mor yosun turşusu ya da soslu denizkirpisi gibi delikates yiyecekler yaratmayı öğrenmişler. Ya­ bancılara özgü nesneler içinden kendile­ rine en uygunu seçmek de yine Japonla- ra özgü bir ayrıcalık. Japon karakteri, halkın özgüveni, yabancı etkilere "karşı" kazanılmış bir şey değil, onlarla “ birlik­ te” edinilmiş bir özellik. Japon Adaları'n- da yaşayanlar kendilerini ne kadar dış dünyadan soyutlarsa soyutlasınlar, dai­ ma küçük bir göz deliğini açık bırakmışlar.

Örneğin Ortaçağ’da. Tüm ül­ kede kıtlık ve açlık kol geziyor- ken, bazı bölgelerde çaresiz anneler çocuklarını ıssız vadile­ re bırakıp onları kaderlerine terk ederlermiş. Bu dönemde birkaç keşiş Çin'e gidip, din kardeşle­ rinden tüm sanatları öğrenmek istemiş. Yazı yazma, şiir, bahçe mimarisi, çiçek düzenleme ve bu arada da yemek pişirmeyi öğ­ renmişler. Daha doğrusu, yiye­ ceklerin besleyici değerlerini hesaplamayı, yiyecekleri değer­ lendirmeye dayanan binlerce yıllık Çin mutfağını öğrenmiş Japon keşişler. Geri döndükle­ rinde, bu kutsal adamlar belirli bir sebzenin et ve balığın yerini tutabildiği yolunda bir bilgiyi de getirmişler. Soya, bu sebze.

Kısa sürede, yağ ve protein açısından zengin soya fasulyesi “ tarlaların eti” adı altında her yerde yetiştirilmeye başlanmış.

Soya, çok yönlü değerlendirilen bir bitki. Filizleri pirinç rakısına katılıyor, fasulye­ si büyük kazanlarda kaynatılıp, özel bir mayalandırma işlerinden geçirilerek sos haline getiriliyor. Böylece de bizim sofralarımızın tuzuyla aynı işlevi gören bir madde elde ediliyor.

Çiğ sebze, yumuşatılıp buğulama yapılıyor, süzgeçten geçiriliyor, kurutu­ lup bir püre haline getiriliyor. "Tofu", yemek ustalarının gözbebeği. Akla haya­ le gelebilecek binbir çeşit yemeği yapıl­ mış "Tofu"nun. Günümüzde de kalori hesaplarına önem venen "Nouvelle Cuisine’ ’ mutfak şefleri “ Tofu"ya özel bir ilgi duyuyorlar.

Amerika’ dan da yararlanmıştı Japon­ ya. Geçen yüzyılın ortalarına dek Japon­ lar et yemiyordu. Et yemeyi düşünmek bile onlara tiksinti vermekteydi. Sığırlar tarlada çalıştırılan hayvanlardı. Onları kesmek, ekonomik açıdan pek düşünüle­ meyecek bir şeydi.

Japonya’da sofraya ilk biftek, Şimo- da'daki Amerikan konsolosunun bir davetinde geldi. Yıl 1858’di. Amerikalı komutan Perry’ nin savaş gemileri Japonya' nın içine kapanıklığını silah zoruyla sona erdirmiş ve bu adalar imparatorluğunu zorla uluslararası tica­ rete açmıştı. Yıllar sonra Japon Sığır Yetiştiricileri ve Kesicileri Birliği, ilk bifteğin servis edildiği yere bir anıt diktirdi.Amerikalı diplomatın getirdiği yeniliğe, ülkedeki et fiyatları gözününde tutulursa, hayvan yetiştiricilerinin duy­ dukları minnet anlaşılabilir bir durum. Özel yetiştirilmiş Kobe sığırlarının fiyatı havyar düzeyinde. 100 gram biftek yakla­ şık 50 bin liraya satılıyor. Ama bu parayı ödediğinizde önünüze sıradan bir et gelmiyor. Birayla beslenen, likityağ, zaman zaman da pirinç rakısı ile düzenli

Japon mutfağının herşeyi pirinç. Her Japon yılda 83 kilo pirinç tüketiyor.

Bir Amerikalı’nın yediği pirinç miktarı yalnızca 3 kilo.

aralıklarla masaj yapılan bu hayvanların son derece lezzetli, çok güzel görünüşlü ve özel bir aroması olan lokum gibi eti bu.

Bu kalitede etin çok ince dilimleri çiğ olarak da yeniyor. Ya da "Sukiyaki' ’ adı altında, sıcak su ve sebzeyle dolu bir tencereyle sofraya geliyor. Bu gibi et ziyafetleri özel günlerde yeniyor. Günde­ lik yemek, özel bir soya fasulyesi püresi ile koyulaştırılmış, etsuyu içinde ufak balık parçalarından meydana gelen "Misoshiro' '. Yanında da, tabii ki pirinç. Ancak bizim bildiğimiz pilav değil bu.

Japon mutfağının her şeyi pirinç. Her Japon yılda 83 kilo pirinç tüketiyor. Bir Amerikalı'nın yediği pirinç miktarı yal­ nızca 3 kilo.

Uzakdoğu’ daki adalarda “ Gohan” , günümüze dek, tanrıların en yüce arma­ ğanı, kültürün, çalışma ahlakının, toplum duygusunun temeli olarak görülüyor. Günümüzde artık kimse vergilerini pirinç demetleri olarak ödemese de. pirinç fiyatları bugün bile önemli bir siyasi faktör. Yabancı ülkelerden Japonya'ya pirinç ithali yok, yerli pirinç ise ziyan edilmiyor.

Japonya' da birçok şeyin çok taze ve çiğ olarak yenmesinin, tapınaklardaki kurban törenleriyle bir ilgisi var. Tanrıla­ ra mevsimin ana besinleri sunuluyor daima. Japonya'da pratik çözümler ge­ çerli olduğu için de, bu yemekler çabu­ cak yeniyor. Yemeklerin esas tadını

mümkün olduğunca değiştirmemeye

çalışıyor Japonlar. En sevilen yiyecek olan, çok basit fakat lezzetli “ Sushi' 'de de durum böyle, ince ince şeritler halinde çiğ balık, ya da deniz kestanesi hafifçe sosla tatlandırılmış bir öbek pirinç üzerine yerleştirili­ yor.

Sushi sanatının doruğunu, lok­ maların renk ve lezzet kombinas­ yonu oluşturuyor. Usta elinden çıkan pirinçlerin tüm taneleri aynı yöne doğru. Önemli bir husus da balığın tazeliği yanı sıra sunulu­ şu. Örneğin bambu yaprakların­ da, özel damarlı tahta kayıklarda da damarları deniz ve kumsalı anımsatan mermer ya da granit bloklar üzerinde sunuluyor.

Usta aşçılar gibi Japon kadın­ ları da, yemeğin tüm öğelerinin özel lezzetlerini, karakterlerini korumaya özen gösteriyorlar. Havuç, turp ve diğer sebzelerin fazla pişirilmemesi temel kural. Japon aşçıları kreasyonlarını, ordövrle­ rin ard arda sıralanması olarak görü­ yorlar. Ayrıca yaptıkları işe saygı duyul­ masını da istiyorlar. Eğer sıcak çorba servis yapılırken sohbete devam edilir­ se, fena halde hayal kırıklığına uğruyor­ lar.

95

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Malzemeler: 1 su bardağı bulgur, 1 su bardağı haşlanmış nohut, 1 adet soğan, 1,5 yemek ka- şığı tereyağı, 1,5 yemek kaşığı zeytinyağı, 2 su bardağı sıcak su, 1

Malzemeler: 1/2 çay bardağı kırmızı merci- mek, 1/2 çay bardağı pirinç, 1/2 çay bardağı pilavlık bulgur, 1 adet orta boy soğan, 1 yemek kaşığı domates salçası, 1

Sosu için: 2 su bardağı süt, 3 yemek kaşığı kakao, Yarım çay bardağı sıvı yağ, 1 su bardağı toz şeker.. Yapılışı: Karıştırma kabında yumurtalar ve şeker köpük

Malzemeler: 2 adet kuru soğan, 10 adet mantar, 4 yemek kaşığı sıvı yağ, 1 yemek kaşığı tereyağı, 2 yemek kaşığı un, 1 litre sıcak su, 1 su bardağı süt, Yarım

Malzemeler: 250 gr kıyma, 1 su bardağı ince bulgur, 1 su bardağı haşlanmış nohut, 1 adet kuru soğan, 1 adet yumurta, 2 yemek kaşığı un, 1 çay kaşığı.. karabiber, 2

1 lt süt, 1 su bardağı un, 2 yemek kaflığı niflasta, 2 tatlı kaflığı BAfiAK Salep, 6 yemek kaflığı fleker, 100 gr tereyağı, 1 paket vanilya,

Tuz (keki için) : 1 tutam Yumurta (keki için) : 2 adet Süt (keki için) : 1 + 1/4 su bardağı Sıvıyağ (keki için) : 1/2 su bardağı Sıcak Su (keki için) : 1/2 su bardağı

i) 24 üncü maddenin (a) bendinde belirtilen alanlarda trol ile su ürünleri istihsalinde bulunanlar üç milyar lira idarî para cezası ile cezalandırılır ve istihsal olunan