PARİ S KAHVELERİ NDE
D Ü N D A R A K Ü N A L
P
aris, az rastlanır bir ağustos yaşıyordu. Ben Tanzimat’tan bu ya na bazı sanat ve edebiyat adamla rımızın Paris’te yaşadıkları yerle rin, devam ettikleri sanat ve edebiyat merkezlerinin resimlerini çekmiş, bir zamanların ve bir dönemin ünlü kahve si “ La Closerie des Lilas”da oturmak taydım. Bu kahve, geçen yüzyılın sonla rı ile bu yüzyılın savaş öncesinde sanat adamlarının toplandığı bir “Café Littéraire” idi. Çağa biçim veren kafa lar geçmişti buradan. Yahya Kemal de, gençlik yıllarında, Paris’te iken bu kah veye gitmişti... Hayal kurmaya başla mıştım. Çok geçmeden haberi getirdi ler: “Nadir Nadi dün ölmüş”tü.Birden irili ufaklı anılar sardı çevremi. Kovanından çıkan arılar gibi üşüşüyor lardı zihnime: Çağdaşlaşma sürecini simgeleyen Cumhuriyet gazetesi; sınır sız hoşgörünün ve özgür düşüncenin el le tutulurcasına somutlaştığı “Nadir Nadi Bey’in Odası.” Nadir Nadi’nin o çok zevk aldığı, bir espri bahçesine dö nüşen “Taraby a Söyleşileri”(1'; ziyareti ne gelenleri çok ince duygularla karşıla dığı songünleri...
“Nadir Bey’in Odası” benim eşine rastlamadığım türden bir odaydı. Hüse yin Cahit’in Tanin’deki fazla alçakgö nüllü odasından başlayıp Necmettin Sa- dak’ın daha üst çevreli odasına kadar birçok “oda” görmüştüm. Ama hiçbi rinde “Nadir Beyin Odası”ndaki insanı kucaklayan, gittikçe saran o hava, o ruh yoktu. Ben her çağrışında sevinerek koşmuşumdur bu odaya. Belirli saatler geldi mi, birer ikişer içeri sızmak ya da sohbete ortasından katılmak bir çeşit tiryakilik olmuştu bizde. Her birinin ö- nünde başka partisyonlar bulunan or kestra üyeleri gibi, değişik notada ve tonda düşüncelerimizi -nasıl olurdu bil mem- bir armoni düzeni içerisinde ra hatlıkla söylerdik. Nadir Nadi de, ken dine uygun gelsin gelmesin, aynı rahat lıkla dinlerdi. Olaylara çok zaman alışıl mamış bir açıdan bakar -bu onun bir ye teneği idi- yıllarca kalıplaşmış, kesinlik kazanmış yorumlara birden bire, “Ben böyle düşünmüyorum,” diyerek karşı çı kardı. Bu davranışları ile bizi, düşün düklerimizi yeniden düşünmeye yönel tir, hiç olmazsa bir, “Acaba?” getirirdi görüşlerimize.
Söz buraya gelmişken “Nadir Bey’in Odası” ile onun ölüm haberini aldığım
“La Closerie des Lilas”yı birleştiren bir
Nadir Nadi Cumhurlyet’tekl çalışma oda sında va başyazarımızın sözünü ettiği Las Deux Magot adlı Paris kahvaslnln İç bölü mü: Nadir Nadi, Yahya Kemal'in bu tür Av rupa kahvelerindeki havaya uzak kalışını yorumlar.
anıyı anlatacağım.
Sözünü ettiğimiz edebiyatçılar kahve sinde bir masaya, 1979-80’de Paris’te görevli Melih Cevdet Anday’ın da yardı mı ile “Yahya Kemal Beyatlı” adını taşı yan bir plaket yerleştirilmişti; birçok başka şair, yazar ve sanatçıya yapıldığı gibi. “Nadir Bey’in Odası”nda bu olayı konuşuyorduk. Sonraları bu konuya Yahya Kemal’in başka yönleri ile bir kaç kez döndük. Bir anı - röportaj niteli ği taşıyan notlarıma da bakarak anlatı yorum. Şöyle diyordu Nadir Nadi: “Ba na öyle geliyor ki, Yahya Kemal, ne Café de Flore ya da Les Deux M agots’dan, ne de sık gittiği söylenen La Closerie’den i- çeri girmemiştir. Yani bu kahvelerin içi ne girmemiştir. Bilirsiniz, bu kahveler, daha başkaları da var elbette Le Procope gibi, geçen yüzyılın sonları ile bu yüzyılın başlarında tanınmış şairlerin, yazarla rın, sanatçıların toplandıkları, çağı bi çimlendiren görüşler ortaya attıkları, tartıştıkları, özellikle geleceğe yönelik düşünceler ürettikleri yerler olmuştur. Bu sanat ve düşün adamları hep geleceğe bakmışlar, çağı işlemişler, kendilerinden sonrasını hazırlamışlardır. André Gide, Rimbaud, Picasso, Fernand Legér,
Prevert, Sartre, Simone de Beauvoir, A- ragon... Bunlar hep geleceğe damgasını vuran kişilerdir. Ama Yahya Kemal hiç bir zaman geleceğin adamı olmamıştır, o kahvelerdeki havayı, ruhu, özü kavraya mamıştır; yıllarca gidip gelmiş olabilir, i- çine girememiştir.
Nadir Nadi anlatıyor
Yurda döndükten sonra da şürleri, ya zıları, düşünceleri ile çağdaşlaşma savaşı veren yeni cumhuriyetin içine girememiş, o kahvelerde almadığı ruhu memlekete getirememiştir. Bir düşün adamı olarak, toplumun gereksinimleri, sorunları, gele ceği üzerinde durmak şöyle dursun, hep geçmişi sayıklamış, geçmişi sevmiş, geç mişi yaşamış, hatta geçmişin canlandırıl masını istemiştir. Bir şiirinde ‘Ben zama nımızdan sıyrılıp, İstanbul’u fethetti ğimiz günlerde yaşadım’ demektedir. Bu beş yüzyıl geride kalan bir yaşam biçimi ne duyulan özlemdir.(2'
O çağın erdemi kılıç, kalkan şakırtıla rından geçebilir. Ama siz, bugün bu şa kırtılı tarihe nasıl özlem duyarsınız, onu nasıl yaşamak istersiniz? Bir de Yunus’a bakın, ‘Her dem yeni doğarız/Bizden kim usanası’ diyor. Yahya Kemal’den al tı yüzyıl önce dünyaya gelmiş Yunus Em re, Yahya Kemal’den en az altı yüzyıl ile ride.
Bir dörtlüğünde de Tanrı’ya ‘Bana e- şitlik, özgürlük verme; şiirde bir ses ya ratabileceğim gücü ver’ diye yalvarır. 1 2 (3) İşte bakın; tarihe rers düşen bir görüş. İn sanlık tarih boyu eşitlik, özgürlük üzeri ne savaş verirken, bu zihniyette bir adam o kahvelere gitse ne olur; o ruhun, özün i- çine girmedikten sonra!
Siz söylemez mi idiniz; İsviçre’de kaldı ğı zamanlar zurnayı özler, müzik dinle mek istediğinde zurna ararmış diye. İs tanbul’un fethi günlerinde yaşama isteği, özgürlüğünden kolayca vazgeçebilmesi, İsviçre’de zurna araması... Bunlarla el bette sokaklarında özgürlük marşı söyle yen, gözlerini geleceğin ışıklı günlerine çevirmiş, müzik olarak da Mozart’ları dinleyen insanların arasına giremezsi niz.”
La Closerie des Lilas’da aldığım acı haberin çağrışımları beni bu anı - röpor tajı gün ışığına çıkarmaya götürdü.
Bir de, Yahya Kemal’in Viyana’da, Café Sacher’de Arap harflerinin vazge çilemezliği üzerine yaptığı konuşmalar ve Nadir Nadi’nin bu konuşmaya son raları büyüyen tepkisi var. Onu da yur da döndükten sonra görüştüğümüz Be rin Nadi’nin kahveler üzerine yaptığı bir iki ekleme ile birlikte ve “Nadir Bey’in Odası” adlı anıların arasında yazaca ğım. ◄
(1) Tarabya Söyleşileri, notları tutulan söyleşi- lerdir.(Bkz. Cumhuriyet DERGİ, 25 Ağustos 1991, sayı 285)
(2) Aslı şöyle:
Çık, tayyi zaman et, açılır her perde / Bir ömr geçer istediğin her yerde / Ben hicret edip zama nımızdan yaşadım / İstanbul'u fethettiğimiz gün lerde
(3) Aslı şöyle:
Yarab ne müsavatı ne hürriyeti ver / Hatta ne bu yoldan gelecek şöhreti ver / Hep neşve veren ş i’ri terennüm dilerim / Yarab bana bir se s yara tan kudreti ver.
14 C U M H U R İ Y E T D E R G İ 1 0 K A S I M 1 9 9 1 S A Y I 2 9 6