*üS>OlA
M e v l â n a ve mâna
Mevlâna, imanların kılıçla kabul ettirildiği bir çağda, 750 yıl önce Belh'te doğdu ve 684 yıl önce yetmiş kapısında Konyada dünyadan ahrete göçtü. Doğduğu yerde, doğduğu gün ne yapıyorlar, bilmiyorum; fakat öldüğü yerde öldüğü gün, sanki bir hac töreni olmaktadır. Âşıkları onun ruhu etrafında dönüyorlar. Semağ, zikrin devranıdır; anmanın, hatırla manın mukabelesidir. Mevlâna, yal nız Hakkın etrafında dönerdi. Mev- lânanın etrafında dönenler de Hak kın etrafında dönmüş olurlar. Bu hal, evren içinde evren yaratmadır. Kâinatı özde, nefiste toplamadır. Se mağ ederken semağ edenin kendini uçuyor, yükseliyor hissetmesi bu sebepledir ve gerçek semağ, ancak Hak âşıklarına nasip olan bir yüce liştir, yani miraçtır.
İmanların kılıçla başkalarına kabul ettirildiği çağda doğduğunu söyledi ğim Mevlâna, kılıç değil, kalem bile kullanmadı. İçiçe sekiz on divan tu tan gazelleri, koskoca Mesnevisi, es tikçe söylenmiş ilhamlardır. Mevlâ na; müellif, muharrir, münşi değildi. Mevlâna Hatib idi. Mevlâna, söyler di. Hâlâ onu, can kulağile dinlemiyor muyuz? Mevlânayı okurken, hemen başucuııda söylüyormuş gibi dinliye- ıııiyenler onu duyamazlar, m u aıılı- yamazlar. Hattâ kendisini, din niza mı içinde fazla cüretle çok ileri git miş görürler. Yanlıştır. Mevlâna, daima yaradana ve elçisine ııisbetle derecesini ve mevkiini bilerek ko nuşmuştur. Onda usul, edebdir. Mes nevide tevazuu şu beyitlerle ne gü zel anlatıyor:
Taş yeşermez gelmiş oha nevbahar Toprak ol da bak nasıl güller açar Taş gibiydin çok gönül kırdın yeter Toprak ol üstünde hoş canlar biter
Mevlânanm eseri muhakeme mah sulü değil, murakabenin verimidir. Bu muhteşem eser, mantık ve mu hakeme ile var olsaydı taklid edile bilirdi. Çünkü akıl, beşer için
muş-Í
i
Y A Z A N :
H A S A N
-
A L I YÜCEL
.J
terektir; fakat vahiy ve ilham özel bir vergidir. Onda eşitlik aranmaz. Herkes, gayret ederse doğru düşü nebilir. Fakat doğru düşünüleni gü zel söylemek, ayrı bir istidad ister. Mevlânayı eserinde dinlemeğe alı şanlar için sonradan Mesneviye ilâ ve edilmiş olan cild, uydurma oldu ğunu her mısraında değil, her har finde açığa vurur. Mevlâna, «ney» senbolünü söylediklerinin nasıl iç ten geldiğini anlatmak için kullan mıştır. Ondan dinlediklerimiz, ney den dinlediğimiz demler gibidir.
Neyde dem, Mevlânada mânadır. Mâna birdir, birden doğar. Mevlâna da bir, Allahtır. Onun gözünde vah
det, ulûhiyettir. Anıt halindeki bü yük eserinde değişmiyen tema, bu- dur, Semağda direk, harfler içinde elif, birliğe işarettir. Zaten Şarkta, Garpta sayılar arasında «1» de onu göstermez mi? Yalnız Mevlâna için «bir», sağa sola eğrilmez bir düm düzdür. Mevlânayı doğru anlayıp cna hayranlıkla bağlananlar da ne sağa yatarlar, ne sola!.. Doğruluk, onlar için tabiî duruştur.
Bu duyguyla, onun doğduğu gün böyle bir gazel içime doğmuştu:
M E V L Â N A
Künh-i Mevlâdan eser Mevlâna Valıyderi verdi haber Mevlâna Şemstir sanma bugün Şarka doğan
SALÂHADDİN DUMLU
Maliye Vekâleti Birinci Sınıf Hesab Uzmanı
VERGİ USUL KANUNU
ŞERH VE İZ A H L A R I
C İ L D : I
Kanunun Metni - Şerh ve İzahlar - Alâkalı Mevzuat - Kararlar - Tasnif edilmiş Devlet Şûrası- İçtihatları -
Umumî Tebliğler - Fihristler.
Lüks Cild - 648 Salıife - Fiatı 35 Lira
İ S M A İ L
A K G Ü N
M a t b a a c ı l ı k ve K i t a p ç ı l ı k M ü e s s e s e l e r ı
M erkez: Cağaloğlu Servilim escit Sok. 24 İstanbul - Tel. 22 09 68
İ
H A K K İ T A B E V İ B a y a z ıt . O n lv e r s lt * C a d . la ta n .H A K K İ T A B E V İ ( B a b ıA t l) A n k a r a C a d . 4 Is ta n . H A K K İ T A B E V İ Y a m k s a r a y la r S o k . 18 İ s t a n b u l
Belh’ten Rûm’a iner Mevlâna
Vahdetin hırkası altında hamûş
Sırrolur sikke be-ser Mevlâna Açar âfâka celâlinde cemâl Berk urup etse güzer Mevlâna
Devr eder Şemsi çekip cezbesine
Hû diyüp gökle döner Mevlâna Neylerin âlıma uydukça seniay Eyler eflâke sefer Mevlâna Nur verir gölgesi her zerremize Ederek gökleri yer Mevlâna Kalkıyor kafile Âli durma Yürü, Mevlâya gider Mevlâna
Mevlâna için esas, mânadır, de miştik. «Fîhi Mâfih» te (Milli Eğitim Bakanlığı Klâsikler yayınından, Me liha Tarıkahya tercümesi. S: 122) Bir hafızın Kur’an okumasından söz açar da onun bu okuyuşta Kur’anın ma nasından habersiz, sadece surelini tekrar ettiğini söyler ve bunu şöyle bir benzetişle açıklar: Cevizlerle oy nayan çocuklara ceviziçi veya ceviz yağı verdiğiniz zaman almazlar. Çünkü onlara göre ceviz, elinize al dığınız zaman hışır hışır ses çıkarır, halbuki bunların ne sesi, ne hışır daması vardır. Kur’an, elli dirhem müıekkeble yazılabilir; bu Allahın ilminden bir işaret, bir parçadır ve onun bütün bilgisi bundan ibaret değildir. Nihayet Musâ, İsâ ve daha başkaları zamanında da Kur’an V. r- dı; Hak l^elâmı mevcuttu. Fakat arapça değildi, işte bunu anlatıyor dum. Baktım, o hafıza tesir etmiyor. Ben de kendisini bıraktım.»
Hâlâ, davamız b,u değil mi? Bu gün de «mâna» özleminde değil mi yiz? Mevlânayı sevenler, onun gös terdiği yolda mâna aramasını istl- j yenlerdir. Çünkü Mevlânanın kendi
si bir suret değil, bir mânadır. Kı saca Mevlâna, mânadır.
r
M E V L İ D
1
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi