S O N P O S T *
E D E B İ Y A T :
2
2
.
ty# y
Aîelâcayip kelime dizilerini şiir
diye pervasızca neşredebiliyorlar
k a s i d e
B i n b e ş y n z m ı r r a l ı k
Y a z a n : Halid Fahri O z a n s o y
Öyle sanıyorum ki, her güzel san atta olduğu gibi yazı san’afemda da başarının ilk şartı, san’atçmm kendi işeri karşısında herkesten evvel ken disinin sert bir tenkidci olmasıdır.
3üç hoşnudluk duyan san’atçı, elbet ¿e çabuk hoşlanandan daha sağlam bir yol üstünde demektir. Şiirde ol - nm. nesirde olsun, sadece ilham ku luna güvenerek uçmak istiyenler ço- tu zaman kanadlannı sarp bir kava-
ıkta parçalarlar. Orası, üstünden
Tomboş bulutların geçtiği bir tepe - lir. Hiç bir san’at perisi o yaîçmhğa
ığramaz. Bir uğrayan olursa- o da
nnutubnak» tır. Hani Tevfık Fikre-, ■in dediği gibi:
«Unutulmak.. O bîr tahaccürdür
«K i beraber muhitimizde yürür. Doğrusu bugünkü gençler arasında ıir kısım şairlere, hattâ naşirlere ba- rıyorum da hayretten kendimi alamı 'orum. Ne incir çekirdeği doldurmaz afları fikir diye ve ne renksiz, ahenk iz ve üstelik aîelâcayip kelime dizl erini şiir diye, rahat gönülle, perva- ozca mecmua sütunlarına yahud hir ki formalık risalelere dağıtıp neşre uyarlar. Hani bu kadar kendine gü- -enmek en büyük, en tecrübeli san atçıların bile harcı değildir. Bu gü cenin gerçek san’atçi gurarüe de hiç >ir ilgisi yoktur. Bu, sadece, san’at ;ibt hele yazı san'ati gibi çok önem e özen istiyen bir işi en h a fif mâna- ile küçümsemek, hiç bir suretle ve iç bir şekilde ciddiye almamaktır, rysa ki, değil en ölmez, en yüksek an’at eserleri, ’ hattâ orta kıratta e- ırler bile, ancak, san’aüna bir din ağlılığı ile bağlanan kişilerin yarat ıklarıdır. İlminin ve san’atmın özü
e kökü olan milletlere de başka tür- ü bîr edebiyat yakışmaz.
Neticede şunu söylemek isterim ki, gündelik duygularımızı, Süsün çeleri mizi hiç bir özellik yar atamadan yal nız siyah satırlar halinde karalamak edebiyat değildir. O zaman, geçenler
de bir gencin bana gönderdiği bir
şiir risalesindeki şu cinsten mısraları
da hoşnudlukla kabullenmek lazım
gelir ki buna da imkân göremiyorum. Bakın hele;
«Geçenlerde konuştak mam diye,
çıra diye.
«Çoğumuzun canıdır verdiği kira diyeî Hani bu kira meselesinde M illî Ko runma Kanunu bu cam korumak 1- jin konulduğuna göre, bu maraton is tida ve şikâyetnameye de pek lüzum yok sanırım. Esasen şiiri bu kadar ya van bir şekle soktuktan sonra, ilham kuşunun kanadlarma sarılmadan da yerimizde saymamız mümkündür. Ne çare ki. biz, gençlerden, yarın için dünkünden daha renkli ve daha can lı bir edebiyat istiyoruz. Aksi takdir de, otuz y ıl evvel Yakııp Kadrinin
dediği gibi, dünkü edebiyat dilini mum yakar da ararız. Dil Çevrimin de genç edebiyatçıların bizi bu yola sürüklemeleri ise. bizim kadar ken dileri için de pek acı bir sonuç olmaz
m ı ?
San’ati sevmeden san’a t yolunda
kahramanlık edilemiyeceği gibi, san ata saygı duymadan da en ufak bir zafer elde edilemez. Bunun ikisi or
tası yoktur.
★
B İN BEŞ YÜZ M ISRALIK BİR KASİDE
Geçen gün bir dostum, adetâ m iıj- hde veren bir sesle bana şunu bildir
di:
Halil Nihadm Ağaç kasidesi bin
beş yüz mısraı bulmuş.
Hayranlık kadar hayretle de sor dum:
— Demek daha devam edecek? Bu suale:
— Bilmem, cevabım verdi. O zaman kendisine şunu dedim: — Azizim, Halil Nihad muhakkak ki, şair Nabi Efendiden sonra, dü - şünceleri fikre sığdıran kuvvetli bir didaktik şairimizdir. Üstelik, mizah kabiliyeti ile nice nice meşhur divan şiirlerine alaylı nazireler yazmış, bu pastişlerile hoşa gitmiş, sevilmiştir.
Fakat bugün artık bu nevi şiirin es kisi kadar rağbet göreceğini sanmı - yorum. Kaside devri geçeli bir hayli zaman oldu. Bugün ağaca kaside, çi çeğe kaside, aya, suya, buluta kaside yazmakla, bu şiir n evin i tazelemiş o- lamayız. Yeni ilhamlar ancak yeni şekillerle kıymetlenir. Muhakkak ki dostumuz Halil Nihadm bu yeni ka sidesinde hoşumuza gidecek, esprili, ince birçok beyitler vardır, fakat iş te o kadar.. Bunları okuruz, enfes de rız, nükteli deriz geçeriz, fakat üs tünde fazla durmayız. Vâkıâ onun bu gayretine şaşmamak, bin beş yüz mısraı, yani yedi yüz elli beyi ti ta mamlamak için çektiği Eyyüb sabrı
na aşkolsun dememek imkânsızdır,
ancak bu himmetini, vezinsiz, kafi yesiz ve üstelik mânâsız, bozukdüzen şiirlerin moda olduğu şu devirde da ha bugüne uygun, daha asri bir nâ zım şeklinde denemesi elbette daha iyi olurdu.»
Dostum, gülümseyerek: — Hakkınız var, dedi.
Amma sözlerime gerçekten inandı mı, yoksa zihninden bin beş yüz mis ram haşmetine alkış m ı tuttu, orası nı pek iyi kavrıyamadım. Bu satırla rım sadece bir olay: ve bir inanışı tes bit içindir.