• Sonuç bulunamadı

1940 kuşağının verimli kalemi Burhan Arpad:Kendi doğrularının izinde

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1940 kuşağının verimli kalemi Burhan Arpad:Kendi doğrularının izinde"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

n r U

umhurıyet Matbaacılık ve Ga/ctecıltk lurk Anonim î>»ı keıı atlma Jı # Genel Yayın Muduru: Haşan Cemal, Müessese Mılduru I mine

Yu/ı İşleri Muduru Oka> (»«nensin, # Haber Merkezi Muduru yer. Sayla Düzeni Yönelmem Ali Atar, # Temsilciler ANKARA »¿an. İZMİR: Hikmet (.etinkaya, ADANA ('d u l HaylangK.

İstanbul Haberleri: I rhan Alt yıldı/, l)ıy Haberler: Ürgun llaleı. İk onunu < enjıi/ lurhan, Kulııır: < elal Üsler, Spoı Damymaııı: Abdulkudir Yueelman, Düzeltme Refik Durbuy, Araytıtma f>ahin Alpay, ly Sendika *>uk-

ran ketenci, Yurt Mabetleri Necdet Doğan, Dı/ı Yazılar Kerem (.alıykan, # Koordinatör Ahmet kurulsan. # Malı İşler l.rol ürkııl, # Muhasebe Bülent Yener # lidlçe Planlama Sevgi Arun # Reklam

\v> e lorun, Ik Yayınlar llulyu Akyol # İdare Hüseyin (»ürer, (yitime: Oııder (, elik, Uilpı lylem Nail İnal.

Huşun ve Yuyun < ımıhunyci M«ıl>aau)ık ve (»a/» 3 4 0 4 Isı l'K 246 İstanbul k İ M2 05 05 <; Hurotur A n k a ra: /»ya <n»kalp lt|v İnkılap S N m II A \ / m 9 l/mir: II /ıyu lllv 1152 S 2/ 0 AdNIlı*: 1,14.1111 4 .ı:I I I 1! S N<- I Kul I. İ d

M: 12 ARAUK 1988 İmsak: 5.40 ülineş: 7.12 Öğle: 12.02 İkindi: 14.22 Aksam: 16 43 Yatsı: 18.09

1940 kuşağının verimli kalemi Burhan A rpad

Kendi ‘doğrularının izinde

Genç yazarlardan

birkaçını okudum.

Yabancı yazarların

etkisi altında

kalmışlar, onlara

benziyorlar. Hiçbir

şey söylemiyorlar.

Dünya görüşleri de

biçimden öteye

geçmiyor.

A L P A Y KABALALI

“ Kafka, Türkiye’ye Fransa üzerinden geldi. İkinci Dünya Sa­ vaşı sonlarında Fransa'da ün ka­ zanmaya, etkin olmaya başlayın­ ca Fransızca bilen arkadaşiarca Türkçeye çevrildi.”

Karşılıklı oturalı beş dakika bile olmamış. Ben ilk sorumu yönelt­ meye hazırlanırken Burhan Arpad, Kafka’ya kadar uzanmış. Teybin düğmesine bastım. O, ko­ nuşmasını sürdürdü:

“ Kafka’nın kitaplarının bugün övüle övüle bitirilemeyen tekdü­ ze dünyası, bir toplumsal gerçek­ ten yola çıkıyor; ilerlemiş bir ka­ pitalizm içinde daraşmalık bir bü­ rokrat havası veriyordu. Var olan bir toplumu, kafasında hayaller kurarak yeniden yaratır Kafka; sağlıksız bir dünyası vardır. Türkiye’de hemen kabul edildi... lonesco da öyle oldu, o da Fran­ sa’dan geldi... Böyle bir eğilim var. Batı ülkeleri herhangi bir ya­ zarı benimseyince, o yazar bizde de tutuluyor.”

Bu yazarların İkinci Dünya Sa­ vaşı sonrası Fransası’nda geçerlik bulmasını, Fransa’nın o dönem­ deki ikilemiyle açıklıyor Burhan Arpad:

“ Burjuvazisi parlak zamanlar yaşamış, burjuva kültürünü doru­ ğuna ulaştırmış ‘Büyük Fransa’ geride kalmıştı. Bu kadar kültür­ lü bir toplum, kendi burjuva dü­ zeninin ortadan kalktığını, yeni

PORTRE

/ B. A R P A D

T D K ’d a n ö d ü l

1910’da Mudanya’da doğdu. Orta ticaret mektebindeki öğreniminin (1927) ardından, uzun süre memurlukla yazarlığı bir arada yürüttü. Edebiyatın çeşitli dallarında ürünler verdi, tiyatro eleştirileri yazdı. Birkaç yıl da yayıncılıkla uğraştı. 1947’de gazeteciliğe başladı;

Memleket, Hürriyet, Vatan

gazetelerinde muhabir ve röportaj yazarı olarak çalıştı. Köşe yazarlığına Vatan Gazetesi’nde başladı. Uzun

yıllardır serbest yazar olarak çalışıyor; 1978’den bu yana

Cumhuriyet’te haftalık köşe yazıları yayımlanıyor.

Burhan Arpad — Bizim 1940 neslinin bir özelliği vardır. Çoğu

ya memur, ya taşrada öğretmen, ya Sait Faik gibi işsiz güçsüzdü.

Öykü, gezi (Gezi Günlüğü adlı kitabıyla 1963’te Türk Dil Kurumu ödülü’nü kazandı), tiyatro yaşamı ve eleştirisi, roman alanlarında birçok yapıtı, anıları (Hesaplaşma, 1976), makalelerini derleyen kitapları yayımlandı. Ayrıca pek çok yabancı yazarın ürünlerini Türkçeye çevirdi. bir dünyanın silah ya da ordu gü­

cüyle Budapeşte’ye kadar dayan­ dığını görüyor. İşte o koşullar, ‘anti-liyatro’, ‘absürde’ (uyum­ suz) tiyatro gibi arayışları, gerçe­ küstücülüğü öne çıkarıyor. Bun­ lar Fransa için benzeri toplum ve kültür düzeninde ülkeler için ola­ ğan. Tam ‘tahlil’ini sosyologlar yapsın...”

Gelelim 1940’lar Türkiye’sine. Burhan Arpad’a göre o yıllarda, bütün ekonomik yoksunluklara karşın, sağlıklı bir toplum yapı­ mız vardı. Edebiyat alanına giren­ ler bir “ ara nesil” dendi; Meşru­ tiyetken Cumhuriyet’e geçiş çağı­ nı yaşamıştı bu kuşak... Sonra, “ Cumhuriyet’in onuncu yıl şen­ liklerinin çoşkusu... Orkestralar, operalar... Havai fişekler, fener alayları... Şarkılar sokaklarda... Yepyeni bir toplum... Ben de bu

kutlama törenlerini görmüş, o he­ yecanı duymuşumdur.”

İşte o ortam içerisinde, sonra­ dan “ 1940 Kuşağı” olarak adlan­ dırılacak edebiyatçılar yetişiyor:

“ Bizim 1940 neslinin bir özel­ liği vardır. Çoğu ya küçük me­ mur, ya taşralarda öğretmen, ya Sait (Faik) gibi işsiz güçsüzdü. Bir bağlantıları yoktu. Yedi Meşale’- ciler gibi birlikte davranma filan da sözkonusu değildi. Orada bu­ rada, dürtüyle, istekle yazmaya başlamışlardır. Mektuplaşarak, tanışarak birlikteliği sürdürmüş­ lerdir. Tuhaf bir nesildir bu. Me­ sajla, bildiriyle, inkârla, kavgay­ la, gürültüyle ilişkisi yoktur. Te­ ker teker adlan duyulmuştur. Bir Sabahattin Ali çıkmıştır, bir Ke­ mal Bilbaşar, bir Samım Koca- göz, bir Sait Faik, bir Orhan Ke­

m al... Günün birinde birisi kalk­ tı. ‘40 Kuşağı’ dedi. Yeri yurdu, dergisi olmayan bir kuşak... Yal­ nız okurun desteği vard ı.”

Dergi sözü edilince, Ocak 1940 - Nisan 1940 arasında dört sayı çı­ kan İnanç’ı soruyorum. Derginin “ müessisi” (kurucusu) Burhan Arpad’dır, sayısı 15 kuruştur. İnanç ayda bir çıkar, “ sanat - fi­ kir - aktüalite” ye yer verir...

“ Hümanist fikirleri vermek amacıyla çıkarıyorduk. Aynı za­ manda biçimine de özen gösterir­ dik. Kuşe kapaklıydı, dizgi bas­ kısı o zamanki tekniğe göre çok temizdi. İlk sayısını 3 bin bastık. Bu, büyük bir tirajdı. Dergi tutul­ du, dördüncü sayı 4 bin basıldı.... Ancak, beşinci sayı matbaada kaldı. ‘Beyaz Zambaklar Ülke­ sinde’ başlıklı bir yazı yazmıştım.

Slalin’in Finlandiya’yı işgalini ha­ fifçe eleştiren imzasız bir yazı. Bu yazı yüzünden, dergiyi birlikte çı­ kardığımız arkadaşla kavga ettik. İmtiyaz onun üzerinde olduğun­ dan, bir daha çıkmadı. Çıksaydı, daha da yararlı olabilirdi."

Burhan Arpad’ın yayıncılığı da var. Salâh Birsel’le birlikte kur­ dukları ABC Kitabevi’nin “ 20.

Yüzyıl Dünya Edebiyatı” serisin­ de Istrati, Silanpàâ, Joseph Roth, Duhamel, J.Haşek’ten çeviriler yayımlanır. Türk Yazarları dizi­ sinde ise Ziya Osman Saba’nın ve Necati Cumalı’nın şiirleri, İhsan Devrim’in öyküleri, Nurullah Berk’in Sanat Konuşmaları, Aşot Madat’ın Sahnemizin Değerleri,

Faris Erkman’ın büyük gürültü­ ler koparan En Büyük Tehlike’si

çıkar. Birkaç yıl sonra Arpad Ya- yınevi’ni kurar. Onu da kapatıp gazeteciliğe başlar.

Ama çeviri çalışmalarını uzun yıllar sürdürür, yirminin üzerin­ de kitap çevirir:

“ Okuyup sevdiğim, topluma yararlı olacağına inandığım kitap­ ları çevirdim. Dört yazar alalım. Bir Thomas Mann, liberal ekono­ minin, sosyal demokrat kafanın doruktaki yazarlarından. Bir An­ na Seghers var; o, inançlı bir sos­ yalist. Ama edebiyatçı prizmasın­ dan geçirerek anlatıyor. Bir Re­ marque var, sonuna kadar anti- faşist, antimiiitarist. Bir Stefan Zweig, bambaşka bir açıda. Bun­ ların ortak nitelikleri, hümanist olm aları.”

Anlaşılacağı gibi, Burhan Arpad, Batıdan etkilenmeye kar­ şı değil: “ Çeviri edebiyat olmadan dünya edebiyatından söz edileme­ yeceğine göre dünya edebiyatının sağlam örneklerinin çevrilip ya­ yımlanması, sağlıklı bir Türk ede­ biyatı için gerekli. Bütün sorun, seçmek. Toplumumuzun koşulla­ rıyla o toplumun koşullarını kar­ şılaştırarak doğruyu bulmaya ça­ lışm ak.”

Buna karşılık, günümüzde ki­ mi genç yazarların yanlış etkiler altında olduğuna inanıyor:

“ Ad verm eyeyim ” , diyor.

“ Birkaç yazarı okudum. Üslup­ ları, anlatımları ilginç. Belki çok güzel yazıyorlar. Ama, işte o ka­ dar... Bence resim de edebiyat da bir şeyler söyler. Oysa bunlar hiç­ bir şey söylemiyorlar. Yabancı dil bildikleri için kendi dillerinden ya da çevirisinden okudukları ürün­ lerin etkisi altında kalmışlar, on­ lara benziyorlar. Biz, o toplum­ lar değiliz. 1950’lerin, 60’ların toplumu da değiliz... Birtakım hastalıklar yaşandı. Hasta toplu­ mun özürleri edebiyata da yansı­ yor. O bakımdan, fazla bir şey söyleyemiyorlar. Dünya görüşle­ ri de biçimden öteye geçmiyor.”

Uzun yıllar gazetecilik yapan, muhabirlikten köşe yazarlığına kadar basının çeşitli kademelerin­ de çalışan Burhan Arpad, gazete­ cilerin sosyal güvenlikten yoksun, kötü koşullar altında yaşadığı yıl­ ları uzun uzun anlatıyor. “ Ama. gazeteciliğin heyecanı da vardı o yıllarda... Bazı mesleklerde dur­ madan vermek gerekir, vermek kazandırır. Gazetecilik de bunlar­ dandır.”

Arpad’ın eylemli gazetecilik dönemine ilişkin en ilginç anısı, İkinci Dünya Savaşı’nın ünlü ca­ susu Çiçeron’u ilk kez keşfedip Vatan’da açıklaması olayı. Bir Alman gazetecisinden aldığı bil­ gi kırıntılarından yola çıkarak İs­ tanbul adliyesinde “ sahte sterlin”

davasından yargılanan İlyaza

Bazna’nın gerçek kimliğini, yani ünlü casus Çiçeron olduğunu or­ taya koyuyor.

Cumhuriyet okurları, Arpad’- ın, haftada bir yayımlanan “ He­ saplaşm a” köşesinde en çok

“ yok edilen İstanbul” üzerinde durduğunu bilirler. Konuşmamız­ da da söz, dönüp dolaşıp bu ko­ nuya geliyor. Arpad, duyarlılık­ la ele aldığı “ İstanbul yağması” -

nı şöyle temellendiriyor:

"OsmanlIlar, yerleşik ve üret­ ken yaşamamış. Ganimetler al­ mış, baç almış, bunlarla geçin­ m iş... Bir talan düzeni bu. Bugün de aynı anlayış yürürlükte. Her­ kes ’avanta’ peşinde. Hayali ih­ racat bunun bir versiyonu. Ne burjuva, ne üretici olabilmişiz. Bunun sonu nereye varır, bilemi­ yorum. Sosyologlarımız ‘Asya ti­ pi üretim biçimi' diye kafa yora­ caklarına, Türkiye'nin şu gerçe­ ğini görseler de bunun üzerine lar- tışılsa!”

Bugün, İstanbul’un yok olmak­ tan kurtarılması söz konusu olun­ ca, iki kişinin, Büyükşehir Bele­ diye Başkanı Bedrettin Dalan ile T.Turing ve Otomobil Kurumu Başkanı Çelik Gülersoy’un adla­ rı anılıyor. Burhan Arpad’m bu iki ad üzerindeki görüşleri:

“ Çelik Bey için iki görüş öne sürülüyor. Yaptıklarına ‘fantezi’ diyenler var. Geniş bir kesim ise yaptıklarını olııınlıı buluyor. Ben de bunlardanım. Çelik Bey şehirci değil, mimar değil. İstanbul'da büyümüş ve kimi görüşleri benim­ semiş olmasıyla iyiniyeti birleşi- yor. Birçok şevi kurtarıyor. Öte­ ki ise yıkıyor, İstanbul'u yok edi­ yor!"

Burhan Aıpad’ın evinden ayrı­ lırken kulağımda şu cümleleri yankılanıyor:

“ Ben namuslu olmaya çalışan bir yazarım. Hikâye de yazarım, roman da, köşe yazısı da... Rö­ portaj da yaparını... Yeler ki ya­ zarlığımı sürdürürken kafamdaki doğrulara dayanayım.”

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

備急千金要方 膽腑方 -髓虛實第四 原文 論曰︰髓虛者,腦痛不安,實者勇悍。凡髓虛實之應主 於肝膽。若其腑臟有病,病從髓

Bu çalışmada, selektif α1-A adrenoseptör antagonisti silodosin ve serotonin 3 reseptör antagonisti olan palonosetronun, in vitro sıçan mesane düz kas

ılındı d e lild ir.’ Teslimat ancak bt^ resmi alındı mukabili yapılır, ık alındı veya veıgi cüzdanı ile ispat edileceğinden alındınm sakla1 müze. 2 —

Şairin ebedi hürmetkarı o- lan birkaç kıymetli edebiyatçıdan, birkaç yüz gene Üniversiteliden maada kimse bu­ lamadım.. Ve

Semavi Eyice, yıllar sonra 1994'te Tarih Vakfı'nın yayımladığı İstanbul Ansiklopedisi'ne yazdığı Reşat Ekrem Koçu maddesinde, &#34;Burada, bilhassa

Üstad, liseler ve sultanîler için d e : Liselerin ilk açılışı 1867 olduğu­ nu sonra buna “Mektebi sultani« de denildiğini, dört buçuk sahifelik kıymetli

26-29 Eylül 2013 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşecek olan sempozyumda Piri Reis’in kişiliği, hayatı, eserleri, Türk denizcilik ve haritacılık tarihi

Merhum Hakkı Toker ve Merhume Hüsniye Toker'in oğulları, Merhum İsmet İnönü ve Merhume Mevhibe İnönü'nün damatları, Semiha-Mübin Toker'in ağabeyleri,