• Sonuç bulunamadı

Milli kütüphanemize mühim zenginlik veren bir eser:Türkiye maarif tarihi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Milli kütüphanemize mühim zenginlik veren bir eser:Türkiye maarif tarihi"

Copied!
18
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

7 T - fV L 3 ^ Millî Kütüphanemize Mühim Zenginlik Veren bir Eser

T Ü R K İ Y E M A Â R İ F T A R İ H İ C i l t : 2

Kazan Osman E rg in : İstanbul Mektupçusu

C. A L İ İM E R

Çok bilgili, Sayın Osman Ergin, yılmaz, usanmaz çalışmalarile iki ciltlik Türkiye Maarif tarihi,, ni Türk millî kütüphanesine ar­ mağan edişi çok mühim bir hadise sayılsa yeridir ve sayılmalıdır- da . . .

Mütetebbi ve bilgili müteveffa M. Cevdetin dediği gibi bizim bir çok tarihlerimiz henüz yazılmamışken ve Maarif vadisinde ya­ zılanlarda bir “kalem denemesi« açtığından bu eserin çıkışı cidden mühim bir hadise sayılması çok olduğunu efkârı umumiyemize karşı bildirmek pek çok doğru olur çünkü bu mühim eserin birin­ ci cildindeki “Ön söz„ çok ilişikli olarak okumak ve fihristini de iyi bir ilişikle gözden geçirmek iddiamızın doğru olduğunu okuyu­ cular yerinde bulur sanıyorum. “Ön söz„ baştan aşağıya kadar iki ciltteki bahisleri pek güzel, kısa bildirmektedir, Söz gelişi garp- leşme, Iskolastik tedris, garplileşme, Türkleşme, milliyetçilik bu bahisler üzerinde o kadar çok durmuş, incelemeler ve araştırma­ lar yapmıştır ki insan eserin sahifelerini çevirip okudukça hayret­ ler içinde kalmakla beraber zenginliği karşısında sevinçten baş­ langıçta adamın yüreği dolup taşıyor. Biblioğrafya kısmına göz atı­ nız mektepler, medreseler, saray mektepleri, şehzade mektebi, En­ derun mektebi ve bunların teşkilâtı o kadar büyük emekle toplan­ mış ve sahifelere sıkıştırılmış ki okuyucu sıkılmıyarak ve seve se­ ve okunur. Söz gelişi Enderun Musiki teşkilâtından bahseden “Meşk hane« için ve türlü bilgi adamlarımızın yazıları yorulma bilmek­ sizin zevkle okunacak yazılardır. Kıymetli âlimimiz askeri mek­ teplere geçiyor, bunlar için ilk önce acemi oğlanlar mektebi uzun haşiyeler, kıymetli satırlarla sahifelerce izah eder ve hem tatlı öz Türk kelim eleri.. .

Daha sonra cambazhaneyi anlatıyor ve Osmanlı devletinin ku­ rulduğunun ikinci yüz yılının ortalarından başlayarak bir okul gi­ bi idare olunduğunu, bilhassa sarayda “hassa cambazları« adıla

(2)

anıldıklarını başkanlar yardirektörleri olduğunu, bunların sarayda sünnet düğünlerinde, suru humayun denilen harp vesairenin kaza­ nmışından sonra yapılan şenlikler ve eğlencelerde cambaz oyunla­ rı oynadıklarını, eski ve yeni bir çok eserlere müracaat eyliyerek anlatmakta ve bunların bu günkü beden terbiyesi usullerine ve mekteplerine benzer birer kurum olduğunu aşağı yukarı zamanı­ nın beden terbiyecileri demek olacaklarını tebarüz ettiriyor. Aske­ rî sanat mekteplerini de anlatıyor ki bunlar, tophane, kılıçhane, tü- fekhanedir. Bunların askerlik bakımından değerini açık bir anla­ tışla anlatıyor.

Sonra “memur mektepleri« başlığı altında “Babı Âli mektebi« sahifelerce, çok dikkate değer bilgiler veren çok sayın ve bilgin Osman Ergin Babı âli mektebinden sonradan Babı fetva mektebi, Babı seraskeri mekteplerini de canlı, canlı cümlelerle bizlere gü­ zel bilgiler veriyor. Halk mekteplerine geçen muharrir Sübyan mekteplerine geçiyor. Buralara beş, altı yaşında kız ve erkek ço­ cuklarının okumaya başlattırıldıklarını, bunların bugünkü ana ve ilk okullar demek olduğunu okutulan, derslerinin bir çok bilgi kaynaklarından toplandığını yazarak çok dikkate değer bilgileri önümüze saçıyor ve hele haşiyeler . . . Bunlar için tam 14 sahife yazı var ki o devre ait bilgilerle doludur.

Eski medreselerden bahseden sahifeler tam 99 sahife tutuyor. Buradan yetişenlerin muhtelif bilgilerinden tutturarak onlardan vücudlarıyla iftihar edilenlerin bulunduğunu bize inanılacak ör- neklerile anlatmakla beraber, zamanlar geçtikçe göze çarpan yeni­ liklere karşı alınan ilişiksizliklere geçiyor, istenilen yeniliklerin bir türlü “esaslaııdırılmadığını« da bildiriyorlar ve buna bedelde sabık darülfünun ulumu âliye, denilen şubesinin medrese program­ larına nisbetle çok yüksek, çok faydalı bir hal aldığı ve fakat medreselerden yetişenlerden pek az talebenin bu dersleri takip e- debildiğini, bununda medrese temellerinin çürüklüğü ile böyle ol­ duğunu, oraların “ıslâhı« icabedeceğini başarma işlerinde aranıl­ masını bildirirken ikinci meşrutiyetten sonra başvurulan bu dü­ zeltmeyi, dinî işterin müşküllerini halleden şeyhülislâmlığın bu iş­ lerle tıayiice uğraştığını imtihan usulleri vesairenin ihdasından bahseyliyor. Bir program yapıldığından ve tali kısmı evvel, tali kısım sanileri izahtan sonra kısmı âli adındaki müessese için de malûmat veriyorlar, hülâsa medreselerin lâğvine kadar yapılmak istenilenleri pek güzel ¿canlandırmaktadır.

Sayın muharrir meslek ve ihtisas medreselerini dahi ele alı­ yorlar: gene evvelki asırlara sözü intikal ettirüp darülhadis, da- ruttıp, darültıendese, darülmesnevî, medresetül kuzzaa uzun uza­ dıya anlatmaktadır. Medresetülıııevaiz, medresetüleime, ve hutbe ve medresetülirşat ve medresetülmütehassisiııileri de . . . İnce dü­ şünceli bilginimiz gene medreselerden darülkurra, nakışhaııe, mektebi fünun, nücum’lardan da bahseylerken bilhassa mektebi fünun nücum için özlü ve uzun ve çok dikkatli malûmat

(3)

yorlar. Hattat mektebinden’de bahseylerken onun kadrosundan, ya- zıian yazılar, muallimlerini bize tanıtıyor. Bu mektebin bir müd­ detler kapandıktan sonra gene hattat mektebi adıyla açılıp “Yeni Türk, harflerinin kabulü dolayisile lâğvolunup ve dört ay sonra “Şark tezyini sanatlar mektebi, adıyla, güzel sanatlar akademisi­ nin bir şubesi olarak açıldığını, bu mektebin sonraki hayatını di­ ğer bir ciltte yazacağını bize bildiriyorlar.

Muharrir “ilim terbiye müesseseleri, bahsinde de mescit, ca­ miler ve namazgahlara ait malûmat veriyor ki bunun üzerinde de pek çok kıymetLi izahlar görmekteyiz ki konak, selâmlık yerleri, o- kutma yeri, millet meclisi hakkında izahlar var. Saygı değer mu harrir zaviyeler, tekkeler ve dergâhlardan da bahsederken bunla­ rın nasıl bir müessese olduğunu pek açık ve anlaşılması çok ko­ lay bir yazışla yazmışlar, halkı kendilerine ısındırmak için nasıl yollar tutup yürüdüklerini, hele dergâhlardan bahsederken mevle- vı'lerin şark musikisine yüksk, unutulmaz hizmetlerini ve bir musi­ kî mektebi yaşayışı yaşattıklarını bildirirken İstanbul Konservatu­ arının tekke musikisi fasıllarım notalarını alarak musikiye hizmeti ileri gütürtüklermi de vicdanî bir duygu sevgile yazmıştır. Spor ve beden terbiyesini anlatırken eskiden yalnız pehlivanlık, ok atmak gibi hareketler olduğunu, bunlara kudsallık bile verildiğini misal­ lerle, askerliğe de yarayışlığmı, aşağı yukarı bugünün muhtelif spor oyunlarının idare edilişlerine benzediklerine işaretle çok esaslı bil­ gilere dayanan eserleri gözden geçirerek okuyucuları ve keman­ keşleri anlatıyor. Tekyelerin fikir terbiyesine olan tesirlerini, halk edebiyatının öğrenilerek yurda yayılmasına karşı yapılan büyük yararlıkları yazıyor, belli başlı tekyelerin zengin kitap evleri -oldu­ ğundan, bunların eski Türk kültürlerini bize mal etmeğe yaramış olduklarını, îstanbuldaki Yenikapı, Galata tekyelerile Konyadaki dergâhı Mevlâna kütüphanesini saymak yerinde olacrğını, -efkârı umumiye bildirirken medreselerin fıkıh yani hukukçu yetiştirmele­ rine karşı daha çok faudalar kazandırdıklarını ve tekyelilerin açık fikirliklerine karşı medreselerin dar düşüncelilik ve biraz da “ta­ hakküm, lü tavırları dolayisile aralarında hep geçimsizlik görüle geldiğin kaydeyliyorlar ve bu münasebetle “Hazreti Muhammedin, güçleştirmeyiniz ve müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz “dediklerine tekyelerin bu öğüde riayet ettiklerini, medreselilerin ehemmiyet vermediklerini işaret buyuruyor. Tekyeler bahsinde “Konuk yeri, denilen yerlerden de bahsederken Fatih zamamnpa Orta Asyadan gelen seyyahlar, hele hükümdarların saz çalmak, şiir okumakla ken­ dilerini eğlendiren adamlara yerler tahsis edildiğini söylerken tek­ yelerin birer “tedavi, yeri bile olduklarını, şeyhlerin onlara telkin­ ler yapmış olmak için nüshalar yazdıklarını, bu gün telkinin müs- betili mlerce kabul olunduğunu, bu hususta genç ve münevver dok­ torlarımızdan profesör doktor bay Süheylin bir yazısını ikinci cil­ de derceyliyor. Hastalıklardan kurtulmak için açılan yerlerden bahşolunuyor ve hele “Miskin, tekyelerinin böyle bir yer olduğu-60

(4)

nu bildirken bu tekyelerin yer sayılarını yazıyor. Bazı camilerin yanı başındaki misafirhanelerin varlığını yazarken tekyelerin de daha çok misafirhane olarak görüldüğünü ileri sürüyorlar.

Kütüphanelerden de bahsediyorken eski İstanbul kütüphaneleri ve son asırdakilerin zenginlik ve değerlerini vakıfnameleri için el­ de edilen bilgiler o kadar önemli derlenüp toplanmış ki bunlardan da bahseylemek, bu kısa yazılarla imkân haricindedir. Büyük emek­ ler sarfedilerek yazılan dercedilen haşiyelerden parçalar almak ise gayri mümkün olduğunu buracıkta kaydeylerken bu eşsiz bilgi­ ler karşısında parmak ısırmamak kabil m i? ..

Rasathaneler için de muhtasar ve müfit malûmat verilmiştir. Bu gün tarihe karışan “fetvahane, 1er için kıymetli malûmat toplanmış ve müesseseye bağlı mecelle cemiyeti, orada çalışan yüksek şahsi­ yetlerden, çalışmalarından bize bilgiler armağan eden bilgin sayın Osman Ergin garp kültürüne vakıf ve sahip kimseler olduklarını tebarüz ettiriy o r..

Huzur dershaneleri denilen OsmanlI hükümdarlarına vaiz sure- retinde kuran ve hadisleri anlatan yerler için de özlü bilgiler top­ lanmıştır. Yirminci asır müesseselerinden darülhikmetülislâmiye- den dahi bize malûmatı çok saygıya lâyık muharrir vermektedir. 1334 rumî tarihinde kurulan bu İslâmî yuvada okutulan dersleri ve ders veren zatleri tanıtıyorlar, içinde bulunduğumuz yirminci yüz yılın yüksek bilgilerinin bu müessesede vazifeler aldıklarını’da bil­ diriyorlar ki biz bu zatlerden çoklarını, çok vukufla yazılmış ya­ zıların ve eserleri ile saygı ile tanımakla mübahiyiz. İzmirli, İsmail Hkkılar, merhum Mehmet Akifler en ileride zikre değer simalar­ dır ...

En son olarak dahi bu günkü diyanet işleri ve müşavere heye­ tini bahis mevzuu eylerken şeyhülislamlık, evkaf nazırlığını anla­ tıyor ki ittihat İslâm cemiyeti, demiyeti Fühhaniye, cemiyeti İlmiyeyi islâ miye, cemiyeti Sofiyeyi ittihadi, cemiyeti terbiyeyi islâmiye ve te âliı İslâm cemiyeti gibi diyanet işleri ve müşavere heyetine tekaddüm edenleri dahi yukarıda didiğimiz gibi muhtasar ve müfit olarak anlatmaktadırlar.

Birinci cildin sonunda “mektep ve müesseseleri yapanlar ve idare edenler, başlığı altında bir “mevzu, a giriliyorsa da bu, bir buçuk sahifelik yer tutan mevzudan sonra ikinci cildde devam edi- lioyr ki ön bahis olarak “Nizamı Cedid, yakut doğuş ve kuruluş sene leri gözlere ilişiyor. Başlangıçta “İlk askerî nıektepler„i görüyoruz. Yeniçelerin ortadan kaldırılışından sonra kurulan ordu kurumunun başında pek tabiîdir ki Nizrmı Cedid gelir. Nizamı cedidin sonunda ne olduğunu burada deşeliyecek değiliz. Üçüncü Selimden sonra Asakirî ve mansûrei Muhammediye kurumunun kurulduğunu da biliyoruz, işte bu ordunun kuruluşu ile birçok yenilikler arasında Tıbbiye, harbiye ve müzika mektepleri açılıyor, mühendishanei bahriî hümayundan bahsolunur, burası da denizcilik ve gemicilik

(5)

okullarıdır ki Fransa ve înhiltereden hocalar getirtildiği ve hülâsa fen kısmı askerliği ve bunların yanında da sivil mühendislerin okuyup, okutuldukları yazılmakla kalmıyor, okulun geçirdiği eskilik yenilikler, ilk ve sonraki okunanlar ve değişiklikler de uzun uza­ dıya bildiriliyor ve yedi büyük sahifelik bilgi vardır.

Birinci cildin sıra sahife numarasına “ek„ olarak basılan sahife- ler arasında ikinci cildin 273 üncü sahifesinde de “mühendishaneî berriı hümayun anlatılıyor ve askerlikteki fen kıtaları denilen sı­ nıfların subaylarının nasıl yetiştirildiği yazılırken birçok yerlerden malûmat toplandığı görülmekle beraber çok gayretli merhum mu­ allim M. Cevdet’in defter, not defterlerinden istifade edildiği, haşi­ yeler de yazılıdır, Bu haşiyeler yedi buçuk büyük sahife üstünde dahi hu mevzuu görüyoruz. 280 inci sahifede tıbhanei âmire ve cerrahhanei mamure bahisleri yazılır ve aynen şu kelimeler kulla­ nılacak izahlara başlanıyor. “Garpleşme ve skolastik tedris devri„ “bırakılarak garp kültüründen istifade« edildiği işaret olunup mühim bir dönüm noktasına girildiği öğretiliyor. Şurası da tebarüz ettirili­ yor ki garp dillerinden okutma dolvyısıyla elde edilen yararlık arasında gayri Türklük ve gayri müslimlik adını taşımakla ayrılan- lanlar bu yabancı dillerden pek çok istifade etmiştir.

Türkler daha az faydalanmışlar demek isteyorlar ve on yedi bu­ çuk sahifede gayet derin bilgiler anlatılan bu bahiste değerli “ha­ şiye, 1er de vardır. 298 inci sahifede mektebi ulumu harbiyeye ge­ çiliyor, birinci cilt kısaca bahsedildiğine işaret olunarak 1831 tari­ hine kadar pek o kadar derli toplu bir harbiye mektebi olmadığı kuvvetli bilgilerle dolu sahifeler ve onların altındaki ince ve kü­ çük yazılar olan “haşiyeler, de dir ki 12 büyük sahife ile ayrıca iki büyük sahifenin ince yazı ile haşiye vardır bunlardan parçalar alıp bu satırlar arasına sıkıştırmağa kalkmak kısalta kısalta yazdığımız yazılarımızın daşkınlığına ve dolayisile gazetelerimizin küçük sahi felerle çıkarıldığı bu zamanlarda derci zorlaşacak ve düşünülecek bir iş olacaktır.

(Sonu gelelecek sayıda)

(6)

Millî Kütüphanemize Mühim Zenginlik Veren bir Eser

T Ü R K İ Y E M A A R İ F T A R İ H İ C i l t :

1

Yazan Osman E rg in : İstanbul Mektupçusu

C. ALİ İMER

( Baştarafı 38 inci sayıdadır )

311 inci sahifede muzikaî hümayun mektebi bahsini görmekteyiz. 1834 ve “1230, tarihinde açıldığı yazılan bu mektep için de muhtelif tarih kitapları ve belgelerden elde edilen önemli bilgiler göze çarp­ maktadır ki bu, okuldan da pek çok musikişinaslarımızın yetiştiği, Fran­ sız, İtalyau hocalar getirtildiği, enderun darüssade ağalarından “bando tertip edildiği, son zamanlara kadar bunların içinde şarkı yazan ve o- kuyan ve hakkiyle üstad adamlar yetişmiş olduğu yazılırken devlet memurlarının okutulmaları bahsine, fakat askerî mektepler mahsul ver­ dikçe bu cihet de düşünülmeğe ve 65 sene sonra sivil hakla memurlar için dahi mektepler açılmaya başlandı denilmekte, tanzimatın ilânından bir sene önceye tesadüf eden bu hareket beklenen semereyi vermemiş olduğu bildiriliyor, ancak uzun bir tecrübe devresi nihayetini göstermiş olmakla beraber bu haliyle de maarif tarihini ışıklandıracak bir çok saf­ haları ihtiva ettiğinden burada onlardan biraz uzunca bahsedilecektir, deniliyor. Orta tahsil yolları ve yerleri mevzuu altında altı sahife Rüştiye mekiepleri için, iki buçuk, mektebi ulûmu edebiye bahsine altı buçuk—haşiyeler hariç, sahife, mektebi maarifi adliyeye on bir buçuk sahife, gureba mekteplerine bir buçuk sahife tahsis edilmiş ve güzel izahlarda bulunulmuştur.

313 üncü sahifeden itibaren de “tanzimatı hayriye yahut gelişme ve genişleme seneleri, adını verdiği bahse geliyor ki on iki büyük sahife içinde de bu bahsi inceleyip anlatıyorlar, bundan sonra orta, lise tahsi­ li veren mektepler “başlığı altındaki bahse başlıyor, bunlar, askeri mektepler anlatılırken. Erkânı harbiye sınıfları teşkilâtı, askerî mek­ tepler, Fransızca, askerî sanayi idadileri teşkili, idadiî umumiî askerî teşkili, askerî mekteplerde Fransızca, askerî sanayii idadilerin teşkili,

(7)

idadiî umumiî askerî teşkili, askerî rüştiyelerin açılması, topçu mekte­ bi ıslahatı, askerî tıbbiye mektebi ıslahatı, harbiye mektebi ıslahatı, bah­ riye mektebi ıslahatı adı altında on bir küçük, büyük sahife içinde ga­ yet değerli ve özlü bilgilerle dopdoln bilgiler armağan olunmaktadır.

Mülkiye Rüştiye bahsi de sekiz buçuk sahifede, değeri çok yüksek bilgi­ ler münderiçtir. 367 sahifeden 375 inci sahifeler kadar 1849 “1266,, ta­ rihinde açılan “Darülmaarif« Istanbulda Sultan Mahmut türbesi civarın­ da yapılmış bir mektepte bularak bahsolunuyor ki orta mektep demek olan rüşdiyelerden üstün bir mektepmiş, 1853 gene orada mektebi Os- mani, tstanbulda zabitlik tahsil eden Parise, Viyanaya yollanılır, Pa­ riste açılan bir mekteptir ki dinî ve millî terbiye işleri Türklerin eliy­ le idare edilecek fennî dersler Fransızlar - sefir Cemil paşa Istanbula böyle teklif ediyor tarafından idare edilmesi kararlaşmış ve haylice ta­ lebe yollanılmıştır. 1853 de tstanbulda kız rüştiyeleri 1862 iptidai mek­ tepleri açıldığı, bildiriliyor ki bu bahse de 16 sahife tahsis olunnyor, bahis üzerinde en son olarak sayın muharrir hasılı diyor. Türkiye ipti­ dai mektepleri Şemsi efendi adındaki Selânikli muallim ve öbür mü- rebbilerin hizmetlerine borçludurlar bunların yazdıkları elifba ve kı­ raat kitapları da o türlü eserlere örnek olmuştur. Httâ ben bile 1911 de kolay elifbadan bir elifba yazmış ve defatle bastırmıştım ve benim a r­ kamdan bazı maarifçiler, gerek hakikî kolay elifba, terbiyeli kolay elif­ ba adlarile başka elifbalar da yazmışlardı. Bu devirde okumayı kolay­ laştıracak yeni bir usul ortaya koymak hususunda her kes birbiriyle yarış edercesine çalışıyordu ve tstanbulda belediye inkılâp müzesinde eski elif­ balardan bir kolleksiyon yaptığını yazarken eski devir hakkında bir fi­ kir edinmek arzu edenlerin söylenilen kolleksiyonu, görebileceklerini kaydediyorlar. Artık devlet memurları için 1862 de “Mahraci aklam„ adında bir yuva açıldığı birinci, ikinci, üçüncü sınıf adında şubelere ay­ rıldığını, sırasiyla “mahreçi mekâtibi askeriye« diye de bir okul açıldığını yazıyorlar.

Üstad, liseler ve sultanîler için d e : Liselerin ilk açılışı 1867 olduğu­ nu sonra buna “Mektebi sultani« de denildiğini, dört buçuk sahifelik kıymetli satırlar ile kuvvetlendiriyor, bundan başka 1855 de açılan “darüşşafaka« ya geçiyor, bu çok mühim yüzlerce ince düşünceli yurd- daşlar yetiştiren bilgi yuvasını 7 büyük sahifelik bilgi ile anlatmakta­ dır ve 1872 ve “1289« da açılan, adlarına idadi denilen müesseselere ge­ çiyor ki bunlar vilâyetten küçük yerler, orta mektep kısmı yant rüşti­ yelerle birlikte beş senelik ve vilâyetlerdekiler de bunlarla yedi sene- nelik olduklarını izah ederken tam beş buçuk büyük sahife tahsis eyli­ yor ve daha sonra bu ikinci cildin 418 inci sahifesinde “Askerî rüştiye«- lerden başlanılıyor, deniliyor. 1875 de açılan bu rüştiyelerin de verim­ liliğini canlandırmak için de dört buçuk sahifelik ve kuvvetli belge ve bilgilere dayanan malûmat veriliyor. Hzsusî mekteplere de ilişen bilgi­ li sayın Osman Ergin kısa ve fakat tatlı üslubu ile güzel izahlar yapı­ yorlar ve bunların tanzimat devrinden sonra açıldığını tebarüz etti­ riyor.

(8)

424 üncü sahifeden itibaren “yüksek tahsil, mektep ve ihtisas mek­ teplerinden bahisle başlayan, gene eski ve yeni bir çok değerli haşiye­ ler de dahil olduğu halde tam 24 sahife içinde bilgi ve biıgielik adına iftiharla göğüslerimizi kabartan bilgileri armağan ediyor. Mübalağasız söyleyebiliriz ki çok ince ve uzun araştırmalarla bu bahsettiğimiz mek­ teplerden sonra başlayan, 1845 “1261„ de açılan “darulfunun osmani, den başlryarak on altı büyük sahifeyi doldurmuşlar bu yüksek bir bil­ gi yuvasına hasretmişler ve gene güzel haşiyelerle de bezemişler ki dercedilen bilgiler okumaya başlayan okuyucunun gözlerini şatır ve sahifelerden ayrılmaksızm okumağa çeker.vebahisten sonra da 1847-1263 de açılan ziraat mektebinden bahsetmeye, altıbuçuk büyük saaife, yurt için o zaman az olduğunaıgöre asrimizin ilerleyişleri karşısında çok gerekli olan orta, yüksek ziraat mekteplerimizi aıılatıyorken 1848 - 1264 de açıl­ maya başlayan darülmualliminleri bize yazıyor, okutulma yönünden bu günkü ilk okullarımızın yetişme durumlarının temeli olan bu okul­ lar için verilen malûmat da yüksektir.

475 inci sahifede başlayan bu mektepler için dahi on buçuk sahife- iik malûmat vardır. Bütün değerleri kat kat yüksek olarak artan o za­ man ve ınaadin mektepleri hakkında 490 cı sahifede, başlayan izahları­ na başlarken 1872 - 1289, “1273,, yıllarında açıldıklarını, buralardan da değerli yurttaşlar yetiştiğini kaydeyliyor ve 1859 - 1274 tarihinde açılan siyasal bilgiler okulu da 23 sahifelik bilgi ile izah eyliyerek doya doya okunan zenkiıı, yüzler ağartan, pek çokları mulûmumuz olmayan yazı­ larla karşı karşıya kalıyorsunuz her adamın kitabına, sayın muharririne karşı şükran hisleri arttıkça artıyor ve sonra 517 inci sahife altında an­ latılan telgraf mektebi başlıyor ki 1860 - 1277 de açılan fen ve ilmin yurdumuzda çok değerli okulu hakkında da altı sahifeye sikişimmiş mü­ kemmel malûmat vardır. “1864 ve 1279„ da açılan “mektebi senayie de ayrılan sahifelerde dokuz buçuk sahifeden şimdiye kadar salnamelere veyahut başkaca gördüğümüz bilgilerden ileri ve zengin malûmatla ta­ nıttıran, bizi adeta uyandırır gibidir.

1864 - 1281 de garp dillerinin yurdumuza bilinmesinin çok daha mü- himliği karşısında açılan “Lisan m ekteplerinin değerinin üstünlüğünü izah oluna oluna güzel haşiyelerle dokuz buçuk sahifede doğru fikirle rin kabulü zazureti çok açık anlatılıyor, hele bu gün dahi yetişenlerin burada çok yarayışlı bilgili bu günkü Cumhuriyet Türkiyesinin her su­ retle istinadgâhı olan ilim ve fen yuvalarından tababeti bize armağan eden “Mektebi tıbbıyei mülkiye,, den bu 1866,1263 de açılan fen ve ha­ yata hayat katan mektebini anlatan yüksek düşünce ve bilgili muharrir göremediğimiz bilgiler ve ilâvelerle anlatırken 1879 - 1283 de açılan ec­ zacı mektebini de bildiriyor ki her ikisi için 13 sahifelik bilgiYi gözleri­ mizin önüne serpiyor, hele tıp mektepleri bahsine lüzumlu bir “ek„ baş­ lıklı sahife ne kadar enteresan bilseniz?

555 inci sahifede de kaptan ve çarhçı mektebi için ayırt edilmiş gö­ rürüz, Çok muhterem muharrir bu denizcilik okulunun 1870 - 1286 da a- çıldığını işaret ettikten sonra muhtelif tnrih kitaplariyle vesikalardan

(9)

elde ettiği çok mükemmel ve inandırıcı bilgileri yazıyor, iki buçuk sa- hife içinde pek güzel malûmatı size okutuyor. Gene ayni tarihte darül- muallimat-şimdiki kız öğretmen okulları-da on sekizinci asır ortaların­ dan itibaren başhyarak on dokuz ve yirminci yüz yıllarda uslara şaş­ kınlık verecek bir ilerileme ile ileriliyen, Batı dünyası, karşısında artık on dokuzuncu yüz yılın sonlarına doğru ilerileme çarpıntıları geçiren yakln şarkın Anadolu Türk veyahut Osmanlı hükümet, dahi kızlarını baş­ lı başına mektekler açarak okutma yolunu tutuş olmasını ve hünün yüksek verimini cidden göğüs kabartacak hadisedir. Çünkü sımsıkı ka­ palı olan Türk kadın ve kızları da yetişmeliydi, işte kızlarımızda böyle bir ilim yuvası açılmış olduğunu saygılara layık muharrir yazıyor ve 15 büyk sahife de izah ediyor. 572 inci sahifenin aşağısında bilinen bu bilgiden sonra kız sanayi mektepleri başlığı mühim bir bahse ilişiyor ki bu mekteplere pek çok faideli birer yuva oluvermişlerdir ki işte bunlar için dahi sekiz buçuk sahifelik olgun ve çok güzel toplanmış malûmat görmekteyiz.,

1872 u1290„ da açıldığını işaret ile muharrir burda pek çok mühim kazançlar verdiğine işaret ediyor ve böylece bulunduğumuz aşıra ge­ çen ve darülfünun Sultani diye adlanan mektebin 1874 *1292,, de açıl­ dığını bize on buçuk sahifelik de çok güzel ve zengin sahifeler okutu­ yor ki bu günlere kadar belki yüzde birini işittiğimiz çok kıymetli ma­ lûmat yazılıdır,

592 inbi salıifedebaşlayan bahisde müzelerdir ki buradaki satırlarda da kısa ve güzel malûmat okumaktayız. Sonra bazı müesseselerden bah- solunmaktadır bunlar menşei küttabı askerî, menşei muallimindir işte bunlar için de başlı başına ve güzel malûmat vardır ve sonra Lozan sul­ huna gelinceye kadar başımıza bir bela ve bir mikrop yuvası, yeri gibi olup kalan “azlık„ ve yabancı mektepleri ve müesseseler başlığı altın­ da da sekiz buçuk sahifede izah olunan yazılar var bunlar ibretâmiz lev­ halar denilse sezadır ki dakikalarca karşı karşıya kalıyorsunuz ve de­ rin, derin düşündüğünüzün farkındasınız..

611 inci sahifede de azlıklar, mektepleri başlığını görüyoruz, bunlar­ dan Rum mektepleri içinde on sahife tutan, ibret veren ve bizi kemir­ diği ap açık yazılan mektepler anlatılıyor, Ermeni mektepleri ayrıca ya­ zılıyor. Birinci kısım, ikinci kısım, üçüncü kısım, dördüncü kısım başlık­ ları altında, on dart buçuk sahifede dahi bizi pek esaslı, hele yabancı, sı­ kıcı efendilerinin arkasına saklanarak ve onların yardımlarına güvene­ rek içimizi bir kurt gibi kemirerek yiyen, komiteci yetiştiren bu müesse­ seler anlatılmaktadır.

635 inci sahifede başlayan bahiste yahudi mektepleri başlığı altında bir mevzua geliyoruz ki yahudilerin 1453 de İstanbul Türklere geçti­ ğinde nüfusça pek az olduklarını 1492 de başlayarak Ispanya ve Porte­ kiz ülkelerinden dünyanın her yakasına dağılan yahudilerin Türkiyeye de sokulduklarını işaret ederek kıymetli muharrir Müslüman Arap medeniyetinin ispanyada başlayan tesirlerinden, Müslüman ve Arapla­ rın ispanyadan çekildiğinden sonra gene Müslüman Arap medeniyeti

(10)

tesiri altında kaldıkları halde İspanyanın her suretle tesirine bağlı kal­ mak mecburiyetinde olduklarını ve mesele îspanyolcayı öz dil olarak aldıklarını, Türkiyeye geldilerse de kültürce ileri oldukları halde gel­ diklerinde matbaayı da getirdiklerini ve yalnız kültürün hahamların emrinde ve elinde olmasına göre en çok bilgililerin de hahamlar ola­ cağını, ilk gelenlerin münevver ve oldukça “İz, bıraktıklarını, sona ka­ larak gelenlerin boşlukları dolduramadığını Şabatasevinin hiristiyanlığa ve hele yahudiliğe döndükten sonra ölümle karşılaşınca Müslüman ol­ muş olduğunu, sonra da tesiri yahudilerin üstünde 2ö0 sene kaldığını, onları kara cahillikte bıraktığını, yahudi muharrirlerinin yazdıklarını tanzimatla beraber Türkiyedeki azlıklardan bir çoğu devlet haklarını benimsemeye doğru yaşanmamış olduklarını ve meselâ yabancı dil öğ­ retmenliği din öğrenmek gibi gördüklerini ve Türkiyedeki mektepiere- de bir müddet girmediklerini, meselâ artık bunların talebesinin mek­ teplerimize, açılışından 54 yıl sonra girdikleri görülmüş olduğunu, on dokuzuncu yüz yılın 1875 senesinde Kudüsten Alliyans israilit’in işe başlayarak başka yerlerde olduğu gibi bizde de mekteplerin yanı ba­ şında havralar açmasına Türk yahudilerinin münevverleri değil dışa­ rıdan gelenlerinin saldırdıklarını ve yahudilerin îstanbulda haham ye­ tiştirmek için Hasköyde “Şulei maarif, adında bir okul açtıklarını, ya- hudice, Fransızca, ibadetler yapılırken kâfir dili diye Fransızcayı ha­ hamların red ettiklerini okumanın Türkçe ve yahudice yapıldığım gö­ rüyoruz, diyor. Öyle ki okuldaki sıraların “Frenk, işi olduğunu söyli- yerek okurken, yazarken rahlelerde okuduklarını ve yalnız mekteple­ rinde Türk diline epiyce yaklaşmaları “dikkate değer bir mahiyette gös­ teriştir, demektedir.

Türkiyemizde katolik m ektepleri: bu mektepler açılan yabancı mek­ teplerin başında olduklarını on altıncı yüz yılın ortalarında açılan bu mekteplerin korkunç birer mikrop gibi millî üstünlük, benlik üstünde derinlere kök salan nebat veyahut ağaç gibi varlığımızı kemirmekle kalmıyarak kapitülasyonların, bunların çalışmalarına yüzde yüz yar­ dımla Türk varlığını didik didik didiklediklerini acı ve acı olduğu ka­ dar yurda özden bağlı varlıkla ilgili olmadıklarını bildirerek çok, pek çok kıymetli kitabının ikinci cildini bitiriyor ki bu varlıkla pek çok bü­ yük istifadelerle ve bu ölmez “eser, denilmeğe çok layık olduğunu yu­ karıdan beri kısaltarak değerini Türk okuyucuları katında canlandırma­ ya çabaladığımız “Türk Maarif, tarihini armağan buyuran Osman ergin’i bigisi ve yüksek himmeti karşısında sonsuz saygılarımla anarım.

(11)

Türkiye Maarif Tarihi

C ilt: 3 (Mutlakıyet devri mektepleri) Tabı tarihi : 1941 Sayfa : 678-1052 yahut 374

Yazan: Bay Osman Ergin

İstanbul Vilâyeti Mektupçusu C . A l i İ m e r

Bu satırları yazarken şunu bir ilaha tek rar edelim ki im cildi de Türkiye Cum huriyeti iyi görücü yani hakiki münevver diye adlandırm ak pek doğru Yurddaşlara ve gelecek soyumuzun çocuk­ larına pek önemli bir arm ağan ve M aarif tarihim ize ek - Bugüne göre- özlü bir meyvesi sayılabilecek bu üçüncü»ciltt.ir. Önce, birisi kısa İkincisi uzun olan iki yazım ızla değerlerini belirtmeye çaba­ layıp çalıştığım ız birinci ve ikinci «Türkiye Maarif» tarihlerinde bahis mevzuu edilen kültür yuvalarım ızdan birazdaha baksoluııup ve daha doğrusu (B irinci m eşrutiyet veyahut yayılm a ve ilerleme seneleri) için bilgi veriliyor ve bu cildin (İstanbul m ektepleri ve ilim, terbiye yurd, sanat mücsseseleri dolayısile) yazıldığı gibi yüksek ve çok önemli çalışm alarıle bugün de yarın da Türkiyemize candan yurtseverliklerini m innetle kendilerine bağlattıran bilgin, kitap m uharriri Bay Osman Ergin kardeşimizi bir daha yerlere kadar eğilerek çok derin bir saygı ile 1 ürkiye Oumhııriyeti’ııin yirm i m ilyonluk yurddaşlarınm okuyan, anlayanları ve yarını anlayacakları karşısında aıımak bir öz borç olduğunu bir daha söylemek, lıavır! hayır! bağırm ak bir öz borçtur. Söyle ki : k üçük yazılarının anlam ları çok, pek çok olan bu büyük kitapta yuka­ rıda arzettiğim iz gibi birinci ve ikinci ciltlerde bildirdikleri, kül­ tü r işleri ve okullar için önce verilen bilgi birazdaha özlü veri­ lerek tam lanm ış veyahut pek kısa verilen bilgiler çoğaltılmış ve yepyeni yazılanlar1 da büyük emeklerle yazılm ak -zahm eti çekil­ memiş denilm esin- lıiç duyulup işitilmemiş bilgiler pek ilişik çek­ mektedir.

B ahislerin adlarım aşağıva dizdikten sonra bunlar hakkında yazabildiğimiz kadar yazmak düşüncesindeyim Bahisler şunlardır:

(12)

Önsöz 32 sabitedir. İlk, orta, lise tahsili veren mektepler, Askerî mektepler, askerlik için zadegan sınıfları ilk okulların iptidai mektepleri diye anılması, ekleri, kız rüştiyeleri askerî rüş­ tiyeler, liseler, idadiler (ekler), Istanlmldaki idadiler, hususî ıııek- tekler (Istanbulda) Darüşşefeka bugün bir lise olarak idare edilen bu okuldan -saygıya lâyık muharrir ilk ve orta okumalarım kendisini tanıyanları lıavret ve hayranlık içinde bırakan bir yara­ tılış ve çalışkanlıkla burada bitirdiklerini kenetlerini çok yakından tanıyanlardan öğrenmekle mübalıiyim. - birçok belgelere dayanarak anlatıyorlar.

Medrese! havriye, nıedresei edebiye, Mektebi Ham idi, Darüt- talim, Darüttedris okulları anlatılırken Darüttalim ile Darüttedris için tam 37 sayfa yazı ve ekler vardır ki yüksek okuma ve bilgi­ ler taşıyan ölmüş veya yaşları çok ve pek çok ilerlemiş büyük­ lerimizin ders verdiklerini, say w yüzleri geçen münevverleri yetiştirdiklerini güçlü belgelerle anlatmaktadırlar.

Nümunei terakki oknlundan’da bahsedilirken meşhur ve merhum yurtsever, bilgin riyaziyeci Mehmet Nadir bey,den eski ve son hizmetlerinden uzun uzadıya balıis buyruluyor. M. Nadir’in sabık darülfünunda hesabı ihtimali okuttuğunu, riyaziyeci ve fizikçi Salilı Zekilerin ve daha bazı münevverlerimizi yetiştirdiklerini ve nihayet M. Nadir gibi tarihî bir Şahsiyetimizin havlıca önem­ li lıal tercümesinide yazara onun 1 3 /1 . Kâmın /1927 de bu dün­ yaya gözlerini kapadığını bize hatırlatmaktadırlar.

Rehberi Maarif, Ravzni Terakki, Bünyani terekki, mektebi eeep- leri anlatıyorlarken bu bilgi yuvaları için tekmil Türkiyemizi ilgilendiren kıymetli ve yılmaz, usanmaz 5a Ilımalarına biz bile mektep sıralarında hayranlık ve saygılarla canlı şahit elduğumuz A li Nazima ustadan, eserlerinden, uzun, hayırcılıklarından yine eklerle bahsediyorlar. Bu aııışlar birçok münevverlerimizle biz yurda, yurttaşına kul olurcasma çalışan ve yaşayanlara ayrıca bir bilgi vermiş oluyorlarki şükranlara sezadır.

Yine Istanbulda Meşriki fuyuzat, Şemsül mekâtipler de anla­ tılmıştır. Yukarıda işaret ettiğimiz uzunca yazımızın, Kalkerimi­ zin Konya Mecmuasında çıkan, sonlarında biraz bahsettiğimiz (azlık mektepleri) nden boşlıca Rum. Ermeni, Yahudi mekteple­ rine yine ilişiliyor. Bunların idaresile ilgili olan, Rum yurttaşla­ rın başına geçenlerin ve hele patriklerin nankörcesine propagan­ dalarından, yabancı gazetelerde bize bağlılık (!) laruıı göstererek verdikleri beyanatı gözden kaçırm iv arak bu ölmez eser olan

(13)

cü şiltte bizlere derip, derin ibret dersleri yererek kaydediliyor. Hele Erm emlerin Kıbrısh Kâmil paşanın bir yazısı karşısında tam anlamı ile (dik başlılık) yapışlarım, Yatıııdileriıı Ispanyol ye İ brani dilloriie yalışmalarma devanı edişleri kendileri için hiy iyi bir netice vermediğinin farkında olduklarını, yabancı dillerden Fran­ sızca ve Almanca öğrenirlerse bilgi Are teknik bakımından kendi­ lerinin bu yolda faydalanacakları birer dil olabileceğini anlatarak — Güzel Türkyemizi — öğrenmek kendileri iyin artık btr bory olduğunu anladıklarını yazmaktadırlar.

*

Öyleya bugün bu Yahudiler biraz, biraz değil fazlaca koru­ yan bizim yüksek varlık ve idaremizle gey i ilmelidirler. Yahudiler dünya devletlerinden Rusya, Ingiltere ve Amerikada rahattırlar. Öbür memleketlerde sırf kendi menfeatieri adına koştukları, yurt­ taşı oldukları devletlere karşı aykırı duygu ve yürüyüşlerde bu­ lundukları da belirtilerek yer, yer kovulup bağlı bulundukları devletlerin sınırlarından dışarıya atıldıklarını mal ve mülklerinin zaptedildiğiııi, hergiiıı gazetelerimizin sütunlarında görüp oku maktayız.... Biz de Türkiyemizde yukarıda bahsettiğimiz Rus, İngiliz ve Amerika devletlerinin ülkelerinde yaptıkları gibi ayık yürekli ve tam bir dağlılığı gösterir bir varlığı göstermelerini ve bize sarılmalarını istemekte yurtseverlik ve yurttaş severlik duy­ gularımıza dayanarak istemekteyiz.

Yalnız bu yurttaşlaruan değil Teşkilâtı Esasiye Anayasamızın emrettiği ve bildirip, yurdumuza ve bayrağımızın altında ve göl­ gesinde yaşıyaıı ve Türk sayılanların hepisindeıı istemekteyiz.

â abaııcı mekteplerin ilk okullarını son defa neşrettiğimiz (kıyafet)) yasası ile de daha çok önayak olarak bunların iskelet halinde bulunan bu ilkokulları hep kapatılmıştır. Mevcut olup, bazı orta ve birkaç danecik te yüksek okulları yine ayılmış ve 1876 (1298) Osmanlı Rus savaşından sonra ayrı, ayrı birer devlet olan Sırp yani şimdiki Yugoslavya, Bulgarlardaıı başka en çoğu Istanbulumuzda olmak üzere obiir vilâyetlerimizde bulunan ipi gibi yabancı okullara ilişilmekte ve Lozan antlaşma ve anlaşma­ sından sonra eskisi gibi varlıkları olduğu ve kontrolümüzde bu­ lundukları bildirilirken bir vakitler okullarımızdaki birçok eksik­ likler karşısında çocuklarını yabancı okullara vermeğe kalkanla­ rın pek çok olduğunu, kadrolarını doldnraıı o okulların: yerimiz yoktur alamayız karşılıklarile karşılaştıklarını hatırlatıyorlar.

O hür sahitelerde yüksek tahsil, meslek ve ihtisas mekteplerine geçiliyor ve büıılara başlanıuazdan evvel en çok ilk ve biraz da

(14)

orik okulları andıran (Şeyhzadegâıı) mektebi adlı bir mektebe ill- şilirken 1!) nen yüz yılın sonu O.-ıııanİı devletinin (Yok) idiidigi Samanlara kadar H üküm dar soyandan olanlarla biiyiik yerlerde bıı- 1 dııaıı Pasa ve \ ez'r denilen Devlet adam larının çocukları ve da­ ha sonraları Saraya yerleşmiş ve yamanmış olan kadın ve erkekle­ rin erkek çocuklarının 100S m eşrutiyetine kadar Saraydaki Ende­ run adındaki okulda okutuldukları ve okum a program lan, ora­ nın idaresi, program ı hakkında pek meçholümüz olan ve dikkate de­ ğer bilgiler verilm ektedir. Bu, eklerle uzun uzadıya anlatılm akta­ dır. Bu arada son hüküm darlardan olan 2 inci Abdülhamidiu sa­ ray hayatından, Padişahlık durum larından, onun suikast korkula­ rından ve suikastlardan, Şeyh ve hocaların bu prdişalıa sokulup tstanbulda tutunm alarından ve selâmlık resimlerinden hayretler uyandıracak bilgilerin biriktirilıuesilc sayfalarca bilgiler vazı-

ity e r.

1*7(> da açılan fenni resim ve m im arî mektebi, mektebi tununu maliye, hukuk mektebi ve muallim Iıanei ııııvap mevzu bahsoluvor geçen 10 ncu yiiz yıldaki açılışları, o zamanın taassubuna rağmen bazı bilgili ecnebilerin az para alarak bir iyilik vakm ak veya- hut parasız çalışmak hislerinin üstünlüğü ve yüksek okullardan bir kısmının açılmasına saik olduğunu ve H ukuk mektebi için de (Osmanîı hiikûmetiiçin bir medeni kanun tanzimi zarureti) dog­

ması vesile olduğu gibi İS 55 tarih li bir meclisi ûliî tanzim at ka­ rarı sebep olmasıle açılması mümkiiıı oldu denilmekte ve prog­ ramı için şümullü m alûm at verilmektedir.

Sonra İN70 da açılan Sanayi nefise mektebi ele alınarak çok sakileler dolduran eslerle sanayi nefisi1 ile birlikte yaşayan ve açılışı 1 SOS tarihinde vukııbıılan miize ve müze mektebinin kuru­ luşuna girişiliyor. 1207, 1200 tarihlerinde ki bazı ilerlem eler ile bugünkü (Güzel sanatlar akademisine geçiliyor.) «Güzel sanatlar

akademisinin 1027 de açıldığı malûmdur.»

\ iiksek m im arî şubesi resim ve heykeltıraşlık şubeleri, tezyi­ ni sanatlar şubeleri de en yeni bilgilerle bezenerek anlatı la, anla­ tı la arm ağan olunuyor.

Ticaret mektebi için de 12 buçuk sahifelik çok zengin ve yü­ rek kabartıcı m alûm at verilerek zaman icaplari ile birlikte bu mektebin değeri canlandırılıyor. Mektepdeki olgunluk ve ilerilili- gin yılları yurda gerekliliği ııişbetinde gözlerimizin önünde bü­ yültülüyor. D arül am eliyat yahut tatb ik at mektebi, bendesi m ül­ kiye mektebi (Miüıeııdishanei berviî hıımavun) veyahut yüksek mühendis mektebi 10 buçuk sahifelik bilgi ve güzel bir ekle bihli-54

(15)

rilmektadir ki sou yıllarımızda şubelere ayrılan ve bütün şubele- rile yurdumuza her alanda yüksek yararlıkları tokunan, bilgili ve olgun mühendisler veren bu yüksek bilgi ve fen yuvasını da çok güzel anlatmışlardır. Az, çok bilgimiz olduğu halde onu artırmışlar ve kendilerine, biz okuyucuları miımetleııdirmişlerdir. 1887 de açı­

lan Nümune bağ ve aşı ameliyat mektebi için de kısa ve faydalı bilgi verilmiştir.

Yakın yani bmıdan 53 yıl önce açılan dilsiz ve körler mek­ tebi ders ve cotvelleri ve netice olarak bu mehtekten sou yıllar­ da edilen istifadeler incelenmiş, ellerinden tululması bir İnsanî borç olan o zavallıların yetişmeleri yolunda sevinç ve ümit verici bu yuva içiu bilgiler yazılmıştır. Ba da şükranlara şayandır.

Son yıllara gelinciye kadar yetiştirenler aşağı yukarı bütün yurttaşları sevindirmeyen — Şimdiki göğüs kabartıcı hizmetleri heriç — bir mektep olan (Mülkiye Baytar Mektebi) 1887 açılış tarihidir ki ayrıca varlığı incelenmiş, bu mektep için yapılan fe­ dakârlıklar sayılmış ve buranın varlığı ve açılmasında ve yararlığı dokunan, efkârı ıımumiyemiz karşısında hizmetleri yüce olan sayın şahsiyetlerin çalışışları canlandırılıp ve yükseklikleri belirtiliyor ki bu da ayrıca bir yurt ve yurtseverlik borcu ve yazışıdır. Ken­ dilerine bundan ötürü do ne kadar teşekkürler etsek yeridir.

Bugün yurttaki güzel ve durumları cidden göksümüzü kabar­ tan (pek değerli bir polis vardır) dedirten gerekli müesseselerimiz- deıı, polis mektebinin ilk açılışı ve dershanesi (açılış tarihi 1889) işte bu da çoklarımızca meçhuldü. Üç büyük sahifeye sığdırılan bu bilgi de çok güzeldir, Dünyada şehir düzenlerinde gördükleri hizmetler iftihara lâyık olduğyııu şuracıkta biz de itiraf etmekle vicdanî bir zevk duymaktayız.

İkinci Abdülhamidin korktuğu yerlerin pek çoklarına yardı­ ma kalktığını o devri hatırlayanlarımız biliriz. 19 uncu 100 yıl sonlarında bu kabilden olarak doğu vilâyetlerimizde aslen ve ır- kaıı Tiirkteıı başka bir milliyeti olmıyaıı ve 15000 lügati bulu­ nan, bunun da 900 ü Türkçe ve geri kalanı Fars, Arap ve İbra­ ni kelimeleri olan (Kürtçe adındaki dili konuşan yurttaşlarla sivri kafalı geçinen bazı Türk ileri gelenlerimiz çocuklarını subay yetiştirmek maksadile açılan (Aşiret meptebi lıumayunu) o hür taraftan Türk olmıyaıı veya olmak istemeyenlerden bir kısım ıuüslümanları bir bağla bağlamak gayesile açılmış olan bir mek­ teptir. Muhterem muharririn bize bildirdiğine göre burada bizim bildiğimiz yukarda kaydetmek gayretinde bulunduğumuz

(16)

dem başka ((erkes. Gürcü, Boşu ak, Arnavut ve Macar e-ootık lavı­ ma bulunduğunu (açılışı 1892 di'r) seki/ büyük sabite içinde bize ibret dersleri veren malumatla anlatmışlardır.

Gümrük memurları için bir mektep yerinde olmak üzere yine 1892 de açılan (Gümrük D'ariittalimi) miiessesesini de kınaca ve faydalı bir haşiye ile uçbuçuk sahifede anlatırken yabancı mek­ teplerin yüzdeyiiz kötülüğümüze olarak oyunlar oynadıklarını. 1814 deki birinci dünya savaşında Osmanh devletinin kendisini güçlü gören devletlerin tazyiklerini hiçe sayarak kapitülasyonlara has tutmuş olduğunu, 1918 de gene yabancıların zoru başlamışsa da Glusal güç ve kalkınma ile ünlendiğini tebarüz ettiriyorlar.

Aşı memurları mektebi, Giilhaııe askeri tababet mektebi ve seririyatı, muallimler heyeti ve dersleri başlıklı bahisleri için de sevinç, ümit ve bihakkın tecelli verici bilgiler toplanmış ve yazıl­ mıştır.

Nihayet bundan 42 yıl evvel açılan (1900 yahut 1810) Darül­ fünunu Şahane için 9 büyük ve küçük sahifeli bilgi toplanıp armağan buyruluyor. Adının Birinci Oilıan har bile yalnız Darül­ fünun olduğunu, ne de olsa haylice milletçe favdalanıldığmj, prog­ ramım ve idaresini ele alarak bildirmektedirler. Bunlara da sevini 1- mege ve iftihara değer ilim kaynak ve yuvalarımız olduğunu bil­ diğimiz halde hiı- kat daha ve etraflı sevinçler bahşeden bilgi ku­ ramlarımız olduğunu açıkça öğrenmiş bulunuyoruz ki sonsuz minnetler.

Darülfıınnıın D umu Aliye-i Diniye, edebiyat, ulûmu riyazivye ve tabiiye şubeleri hakkında 10 sah i tel i k hep bilmediğimiz, birçok faydalı malûmat toplanmış ve konmuş... Yukarıda dediğimiz son ıslâhat ve yeniliklere kadar pek çok değerli ve gayretli ve hay­ lice bilgili şahsiyetlerin im yuvanın göksünden fışkırm asına ye­ tiştiğini pek haklı olarak bildirmektedirler.

Şubelerin programlarından bahsederken felsefe, tarih, coğrafya şubelerile ilahiyat fakülteleri ve programları dört sahifede de gü­ zel haşiyelerle belirtiliyor. Daha sonra fakülte adil«' yasamağa başladıkları ve yaşamakta olduklarına güre de son bilgilerde can­ landırılarak uzunca haşiyelerle bizi bilgilendiriliyor.

Millî ve yabancı bankalara ve gerekli iktisat işlerimize mut­ lak surette yarayışlı , liseler bitirmiş geniş bilgilerle yetişmiş genç­ lerimizin yetişmekte olduğunu iktisat fakültesinin bu günkü ik ­ tisat alemindeki yüksek varlığını umulan değerine yarar bir du­ rum la a ulatmaktadıvlar.

(17)

Dârfühayri ali i ve lisaı n moktepİen bahsi : Kıymetli muharrir bay Osman Ergin büyük bir emek ve enerji rar Gederek bu dariil- havrin açılması işini anlatıyor ve İkinci Abdülhamidin hükümdar­ lığının 25 ııci yılı şenlikleri yapıldığı sırada kendisine istida veren altı yaşındaki yetim bir Türk ve Müslüman çocuğunun okutulup bir sanat adamı yetiştirilmesini dilemesi dikkat nazarını çekerek obiir Osmanlı yurddaşlanmıı bu gibi müesseseler kurduklarından Türk ve Müsltimanlara ve lıele Milliyet ve cins ayırt edilmeden böyle bir hayır evinin yapılmasını istemiş olduğunu o zrrnaıı yani 1900 tarikinde bir bina yapılacağı ortaya yayılmışsa da 1903 ta­ rihine kadar bu işe teşebbüs olunmamış olduğunu eğer olsaydı 4000 kişilik bir yetim topluluğunu yetiştirmek üzere bir yuvaya alınacağı ümidi izhar olunmuş iken yüzü üstü kalmış olduğunu ve nihayet bir kaç sene sonra arsa için yetmiş bin kuruş ve yapılma­ sı içinde iki milyon altı vüz küsud bin kuruş Halledileceği haberi bîr daha ortaya çıktığını yazıyorlar ki nihayet 1903 senesinde altı sınıflı ve Rüştiye dereceli yani orta okul dereceli bir mektep açıl­ ması ve lıer sınıfta dersten başka bir sanat dahi öğretilmesi karar­ laşmış ki marangozluk, aşçılık, tatlıcılık, pastacılık, balıçivanlık, oyuncakçılık ve çiftçilik ileride de telgrafçılık şubesi açılacaktı deniliyor. Bu son mesleki ehle edebildiler Hicaz demiryolunda telgrafçılık yapacakîarınış...

Az yukarıda bahsi geçen tarihte vaktile Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali paşanın kızı Zeynep hanımın - içinde bulunduğumuz 1942 yılında bir yangın çıkarak hayliea kısmı vanan Eski Darül­ fünun ve yeni Tıp fakültesi laboratuvarı olan bina - konağı Ha- zinei hassasın malı denilerek hükümdar tarafından bu işe verilmiş olmak için Maarife bırakılmış ve îstanbııldaki Zephiye resmi ar­ tırılarak oradan para verilmiş olduğu sırada 1903 senesinin 19 ağus­ tosunda açılabiliyor ve fakat az sonra bunun mümkün olmayacağı çünkü konakta bir çok değişiklikler ve atölyeler yapılması ibap ede­ ceği ve idaresi için de sanattan anlıyan birisinin eline bırakılaca­ ğı ortaya szrülıniiş ise de muhterem muharririn kullandıkları keli­ me ve cümleleri aynen yazalım : Meclisi 'maarif azasından ve sa­ rıklı ulemadan hoca tshak efendinin oğlu Cemalettiıı efendi Mü­ dürlüğe getirilmiş, bir müddet sonra çekilmiş yerine yine Meclisi maariften Haydarı zade İbrahim efendi - bu zat 1914 - 1918 Düııya savaşının sonlarına doğru Osmanlı imparatorlvğunun Şeyhülislâm­ lık makamına getirilen 1918 mütarekesinden sonra esasen Iraklı ol­ duğundan oraya çekilip giden adamdır. - Getirilmiştir.

(18)

Fiu müessese bir defaçık bile mezun vermeden 1908 meşruti­ yetinin ilâuı üzerine olduğu gibi bırakılmış ise de 1909 senesinin yaz aylarında Darülfünuna geniş bir yer gerektiği belirmiş ve böylece burası lağvolunup bir milyon küsur kuruşluk tahsisatı Darülfünuna alınarak aletleri ve laboratuvarlar malzemesine tah­ sis olunmuştur.

Bu müesseseve (âlî) adı da padişaha ııisbeti dolayısile oldu­ ğunu yine sayın muharrir yazıyorlar.

Lisan mekteplerine gelince : idadi adıyla anılacak olan, Arabi, Frsça, Fransızca, Almanca, İngilizce gibi dillerin okunması için İkinci Meşrutiyetin ilânından beş yıl önce bir lisan mektebinin Istanbulda açılması, Devlet Şurasının taııziınat dairesinde uzun müzakerele yol açmış ve Meclisi vükelâda görüşülmüş, Mülkiye mektebine bağlı (Şimdiki Siyasal Bilgiler Okulu) bir mektep ol­ ması da düşünülmüş olduğunu şûranın, sürüncemeli işleri arasına girerek nihayet açılamadığını yalnız son zamanlarda Darülfünun adının üniversiteye çevrilmesile Avrupada olduğu gibi Peseğen sınıfları adıyla açılan yabancı dillerin kurslarına iyi bir kontrol ile devam ettirilen gençlerin dil öğrenme ve okuma işlerinden büyük faydalar umulduğunu anlatmaktadırlar.

Biz, lisan mektepleri bahsi için saygıya lâyık muharririn ikinci cilt (Türkiye Maarif Tarihi) eseri için naçizane yazdığımız uzun yazımızda kendi yazılarından mülhem olarak kavrayıp anlıyabil- digimiz kadar bahseylemiştik. Tabii burada tekrar etmek yersiz olurdu. Dil kursları için «ek» olarak yazdıkları yazılardan biz yurttaşlar pekçok ümitliyiz. Çiinki kendisini bütün benlik ve var­ lığıyla bilgi Öğrenmeğe veren ve dediğini yapan, sözünden dönme­ yen gençlerimizin değerli varlıklarından bunn bugün de yarın da ummaktayız.

58

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bağımsız gruplar açısından değerlendirildiğinde ise, meydanı kullanma amacına göre, tek başına zaman geçirmek için kullanan grupla buluşma mekânı olarak

• Ol uşturulan kontrol listesi mekânsal tasarım pratiklerinde yer alan; ( güvenlik algısı bileşenleri, topografya, emniyet mesafesi, araç ve yaya ulaşımı,

Şirket ve kurumlar için bilişim sistemleri kullanımı giderek artmaktadır. Dijitalleşme ve küreselleşme ile ivmelenen bu artış son dönemde yaşadığımız pandemi olgusu ile

Tarım sektöründe çalışanların pandemi dolayısıyla yaşadığı iş kayıpları, beraberinde gelen gıda fiyatlarındaki dalgalanmalar, gıda tedarik zincirlerindeki bozulma

j Also at Key Laboratory of Nuclear Physics and Ion-beam Application (MOE) and Institute of Modern Physics, Fudan University, Shanghai 200443, People ’s Republic of China.. k

Öğretmenlerin, eğitimi süresince okulöncesi eğitimde fen konulu ders alma durumu ile fen öğretimine yönelik tutumları arasındaki ilişkisine yönelik olarak “Lisans

Bu çalýþmanýn amacý, Tuzla Çayý havzasýnda uzaktan algýlama ve CBS teknikleri kullanarak arazi degradasyonu ve erozyon riskini ortaya koymak; erozyon riski üzerine arazi