• Sonuç bulunamadı

Laz İsmail, Nazım abimi öldürmek istedi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Laz İsmail, Nazım abimi öldürmek istedi"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Laz İsmail, Nazım'ı

öldürtmek istedi

17 Haziran 1951... Nâzım Hikmet'le Refik Erduran, Taralıya koyunda motora binerken, onları izleyen tek kişi vardı: Nâzım'ın kız kardeşi Melda Kalyoncu. Melda Hanım anlatıyor: ■ rte

(2)

T

oplum

' ® # N | i

til

V S

( i *

Yöneten: Ayhan ATAKOL^

ZKARDE$İ MEL

___;Laz İsmail, Nâzım

ahimi öldürtmek istedi

17 Nazirart 1951 tarihinde,

Nâzım H ikm etle Refik

Erduran, Tarabya koyundaki

motora binerken, onları

izleyen tek bir kişi vardı:

Nâzım'ın kızkardeşi ve o

zamanlar Refik Erduran'ın

nişanlısı olan Melda Kalyoncu.

Ağabeyine görünmemek için

bir köşeye gizlenmiş, hüzünlü

gözlerle motorun çözülüşünü,

ağır ağır çalıştırışını ve

kıyıdan uzaklaşıp gözden

kayboluşunu izlemişti.

■ Sefa KAPLAN

N

âzım Hikmet öldürülme korkusu içindeydi. Kapısında bekleyen polisler yetmezmiş gibi, bir de askere alınması gündeme gelmişti. Daha vahimi ise bir gün eşi Münevver Hanım'la Mühürdar'da yürürken kim tarafından kullanıldığı bilinmeyen bir otomobilin, direksiyonu doğrudan üzerlerine kırmasıydı. Nâzım, Münevver'i bir köşeye savurmuş, kendisini de karşı kaldırıma fırlatarak son anda kurtulmuştu bu suikast teşebbüsünden. Bu nedenle Melda Kalyoncu, “Ağabeyimin kaçmaktan başka yapabileceği bir şey yoktu” diyor.

■ Sizin ne zaman haberiniz oldu Nâzım Hikmet'in kaçış planından?

- Hemen başında, zaten sürat motorunu kiralamaya filan da biz hep Refik'le birlikte gittik. Çünkü Refik o sırada Tuzla'da askerdi. Ama Nâzım ağabeyim benim bildiğimi bilmiyordu.

OK A Z KİŞİ BİLİYORDU

■ Peki Refik Erduran nasıl söyledi bunu size?

- Ben aptal değilim elbette anladım ama Refik de, “Nâzım1! deniz yoluyla Bulgaristan'a kaçıracağını, bunun için de sürat yapabilecek bir deniz motoruna ihtiyaç olduğunu” söyledi. Tesadüf bu ya, o sırada Malik Yolaç adlı bir işadamı da motorunu satıyor. Bunun için de gazeteye ilan vermiş. Kalkıp Malik Yolaç'ın Unkapam'ndaki işyerine gittik. Sürat motoru alacakmış gibi pazarlık yaptık ama önce

denememiz gerektiğini söyleyerek anahtarı aldık. Tabii biraz da kapora bıraktık. O kapora yandı.

■ Aile arasında bu kaçışa ilişkin bir şey konuşuluyor muydu?

- Hayır katiyen. Ama işte Refik, ben, karısı Münevver, annesi Celile Hanım, bir de Mehmet Ali Aybar. Kızkardeşi Samiye Hanım biliyor muydu emin değilim. Çünkü onlar o sırada Adana'daydı.

■ Nasıl oldu hadise?

- Cumartesi gecesinden Refik motoru Kalamış'tan götürüp Tarabya'ya bağladı. Bizde o gece Beyoğlu'ndaki apartman dairesinde kaldık. Sabahleyin kalkınca ben ilk iş olarak Yeşilköy'e, Meteoroloji'ye telefon edip Karadeniz'de havanın ve denizin durumunu sordum. Şartlar elverişliydi. Sonra bir taksiye binerek Tarabya'ya gittik. Ben geride kaklım. Bunun için Nâzım ağabeyim beni görmedi. Ben de uzaktan izliyorum. Bindiler ve hareket ettiler. Kireçburnu'nun oradan, onlar gözden kaybolana kadar arkalarından baktım.

■ Çok hüzünlü bir şey olmalı...

- Hem de nasıl, donup kaldım denir ya, ben de donup kaldım onlar giderken. Çünkü her şey olabilirdi. Motor bozulabilirdi, yokla kalabilirlerdi, yakalanabilirlerdi. Ama genç olduğumuz için, biraz da işin macera yanıdaydık biz. O da ayrı bir heyecan

veriyordu. Düşünün, ben 25 yaşındaydım o zaman.

UH AF BİR PAROLA

■ Nâzım Hikmet le Refik Erduran'ın bindiği motor gözden kaybolduktan sonra ne yaptınız siz?

- Ben tekrar Beyoğlu'ndaki eve gittim ve beklemeye başladım. Doğrusu neyi beklediğimi de pek bilmiyorum. Ama zamanın nasıl geçtiğini inık-mı yok anlatamam. Saat üç gibi Refik telefon etti. “Tamam, geldim” dedi ve arkasından da "Gidip Münevver'e de haber ver” dedi. Tabii onların kendi aralarında ne konuştuğunu biz önceden bilmiyorduk. Nâzım ağabeyimle Münevver, her ihtimale karşı aralarında bir de parola kararlaştırmışlar. Parola da şu: “Biberon yastığın altında!” Refik, 'Git. bunu Münevver'e söyle' dedi. Onlar da beni Mühürdar'daki çay bahçesinde bekliyorlardı. Koşa koşa gittim oraya. Bunu söyledim.

■ Münevver Hanım ın halet-i rulıiyesi nasıldı?

- Nasıl olsun, ağzını bıçak açmıyordu. Celile Hanım da oradaydı.

Endişe ve korku içinde bekliyorlardı. Kimsenin aklına sevinmek de gelmiyordu. Çünkü giden Celile Hanım'ın oğlu, Münevver'in eşi, benim de ağabeyimdi. Ayrıca, kalanların başına ne geleceği de meçhuldü.

■ TKP'nin herhangi bir yardımı oldu mu, böyle bir şey duydunuz mu?

- Gerçi Refik böyle şeyleri bana pek söylemez, “ Bilmesen daha iyi olur” derdi ama TKP'nin Nâzım ağabeyime yardımcı olduğunu sanmıyorum. Zaten onu partiden atmışlardı.

■ Nâzım a yönelik suikastler hiç bitmiyor galiba. Sovyetler'dc de önce Stalin'in, sonra da Laz İsmail'in (İsmail Bilen) Nâzım ı öldürmek için tertipler hazırladıkları söyleniyor.

- Tabii canım. Orada Stalin’in yaptıklarını görünce Nâzım ağabeyim büyük hayal kırıklığına uğruyor ve yapılanları eleştirmeye başlıyor. Bunun üzerine piyesinin oynanması yasaklanı­ yor. Peşine adamlar takılıyor. TKP'den kendisinin atılmasına sebep olan da Laz İsmail'di yanılmıyorsam. Orada da bırakmıyor ağabeyimin peşini. Bildiğim kadarıyla, böyle bir cinayetin altında kalırım diye cesaret edemiyor.

Nâzım'la kızkardeşi Melda'nın bu fotoğrafı, Büyükada'da Refik Erduran tarafından çekildi.

Nâzım Hikmet

böyle mi anılır

■ Nâzım Hikmet yılı dolayısıyla yazılıp çizilenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Çok fena, çok rahatsız edici, çok çirkin. Ne şiirleri tartışılıyor, ne şairliği. Varsa yoksa Nâzım Hikmet'in kadınları.

■ Peki siz nasıl anılmasını isterdiniz?

- Paris ve Londra'da yapıldığı gibi. Büyük salonlarda şiirleri okunur, hakkında konuşmalar yapılır. Şimdi ortaya çıkan görüntü hiç hoş değil.

■ Anlatılanlara bakılırsa, karşımızda tanı bir “Maço Nâzım Hikmet” portresi var...

- Çok doğru. Onu bu şekilde göstermeye kimin ne hakkı var? Üstelik bunu Nâzım'ı sevdiğini söyleyenler yapıyor. Ayrıca o kadınlara değil, kadınlar ona musallat oldu hep. Çünkü çok

yakı-ıklı adamdı. Çocukluğumdan beri, pek çok kadı- un N âzıma âşık olduğu söylenirdi. Seıniha Bcrk- oy anlatıyor ya, onun gibi bir sürü insan vardı...

■ Bir daha lıic görmediniz değil mi?

- Ben 1%5'te Paris'e gittiğimde, ağabeyim müştü maalesef. Hiç göremedim kendisini.

■ Peki oğlu Mehmet Nâzım'ın babasına

rgın olduğu ve onu hiç affetmediği doğru mu?

- Onu sormadım, o bahis hiç açılmadı, ılayısıyla bu konuda hiç bir şey söylemek ımiyorum.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Fo toğraf: S en ih G U R M E N

Referanslar

Benzer Belgeler

Bunun üstünde en büyük me­ ziyeti, herkesin bildiği gibi, so­ nuna kadar Atatürkçü kalmış olması, sonuna kadar gericili­ ğin karşısında bulunmuş olma­ sı,

Kardeşlerden biri ile amca oğlu hemen can verdi diğeri komada. Saffet Simavi, Sedat

Bu yıl 20’incisi gerçekleştirilen Dünya Kuş Gözlem Günü, Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi İstanbul’da da Beşiktaş Belediyesi ve Doğa Derne- ği ortaklığı

 Preeklamptik veya GHT’u olan hastaların hastanede veya dışarda takip edilmeleri maternal ve perinatal

Forseps Çıkımda outlet forceps: 1- Labiumlar ayrılmadan skalpın intoitusta görünür hale gelmesi 2- Fetal başın pelvik tabana ulaşması 3- Fetal başın perinede olması 4-

çalışmasında serum progesteron seviyesinin tek veya çoklu olarak bakılmasının gebelik sonuçları açısından prediktif

 Progesteron ikiz veya üçüz gebeliklerde erken doğum riskini serviks kısa bile olsa azaltmaz.  Serklaj da kısa serviks ve çoğul gebeliklerde erken doğum

• Asemptomatik bütün gebelerin BV tarama ve tedavisinin erken doğumu önlediğine dair bulguların yetersiz olduğu, ancak 20 haftadan önce risk grubunda BV tedavisinde. erken