38. ibnülemin inalımın! kemâl inal
(kemâl/« münhasırdır şahsına net-t kemâlâtı) mısraı üstadımız için söylenmiş ve gerçekten muciz olarak söylenmiştir.isimlerin semadan nazil olduğuna yerden burhan istenir se gerek rahmetli brbası emin paşa, gerek bu mes’ud babanın mahrnud evlâdı kemâl en geniş ihtivalariyle örnek olarak gösterilebilir, bununla beraber yalnız yıldız evrakı, hazine-i
evrak vesikaları gibi üstüne titrenecek mazi mirasının kadir- bilen bir tevcih ile eline emanet edildiğini hatırlar ve baba'- nın fazıl ve şair üç evlâd ytiştiren bir ebülkemâl olduğuna bakarsak üstada ibnülemin değil, mutlak olarak emin; baba ya emin değil, kemâl demiş olsak gene yanlış söylemiş ol mayız.
mahrnud kemâl yaradılışında bir kabiliyete her mesleğin en yüksek seviyesi mukadderdir; basın âlemi bu nasibin ken disine teveccühünden dolayı övünmelidir.
ibnülemin in ilk basılı eserini tarik gazetesinin 27 şubat 1890 tarihli sayısında okuyoruz, mevzu ömr-i beşerdir.
üstad kendi büyük eserinde lûtfedib eklediği hal tercü mesinde, bir tarih kaydetmeksizin yalnız bir kış gecesi doğ muş olduğunu haber verir [ * ] ; fakat eserlerini bütün bir edebiyat dünyasında babaların bile ihmal ettiği bu türlü ka yıtlardaki şüpheleri gidermek için başlıca merci olarak görü yoruz.
buna bakarak üstadın tilmizlerine verdiği dersi bir mü ellifin ancak kendi yaşından bahsetmeye cevaz olmadığı su retinde hasr ile tefsir edersek diyebiliriz ki ömr-i beşer ya zısı çıktığı zaman mahmuş kemâl, babıâlînin sinraları en yüksek salâhiyetini eline aldığı mümtaz iyaletler kaleminin ketebesinden, daha 20 yaşında var yok bir gençti.
ayni sene mahrnud kemâl’in yazılan büyük gündelik ga zetelerin birbirlerine gıpta veren mazhariyetleri sırasına geç meye başladı ve hacimde küçük, mânada büyük neşriyat üs tadımızın uhdesine, eyaletler kaleminden başka bir
kale-l'l (mefbur adamlar ansiklopedisi') nde, ü s t a d ı n doğum yılı rakamının sonuncusu silikdir: 1870 de okunabilir, 75, 76, 78 de... yalnız (m ir’âl-i sicill-i me’murin-i osmaniyye veya inktlâb-i
rhtyr-i osmanivdeki rical-i afife-i devlet) adiyle 1909 mart nda çıkarılmaya başlanmış bir eserin görebildiğimiz beş cüz’ündetı biri m a h r n u d k e m â l b e y in 1287 (•= 1870) de doğduğunu ya zıyor.
1890 sonlarında bas İmiş rdvza tül-kemâl adlı eseri de,
ü s t a d ı n , 4-5 yaşlarındayken, sadrazam y u s u f k â m i l p a ş a ile aralarında geçen bir konuşmayı kendi kalemiyle hikâye eder.
y u s u f k â m i l p a ş a 11 teşrin 1876 da öldüğüne göre — verdikleri mâlûmatlariyl? zâten terceme sahibine yakınlık isbat eden— şu iki eserin 1870 tarihinde birleşdikleri kanaati kuvvetle necek, ü s t a d in açık bırakdığı kış mevsimini 1870 olarak tarih- lendirecedir.
b a ğ d a d l ı İ s m a i l p a ş a nın basılmamış bir kitabında — hicri veya milâdî— 1284 de doğduğunu kaydetdiği yolundaki söylenti doğru bir haber vermiyor: 1284 doğumlu olduğu belli olan rahmetli t e v h i d b e y i b n-ü 1-e m i n’in kendisinden çok genç olduğunu purofesör m ü k r i m i n h a l i l c söylemiştir. — h. t. us.
min, allah kelâmının üstüne yemin ile şeref verdiği kalemin, idaresi hakkım verdi.
ıbu eserlerden çoğu o zaman diyalok tarzını tercih ediyor ve daima ciddî, daima İlmî, daima millî bir bahse dokunu yordu.
rastgele bir tanesine göz gezdirelim: işte bir hulâsa-i zi raat ki üstadın bir çocukken gezdiği yerlerden aldığı ilham ile yazılmıştır, çukurovanm daha verimli kılınabilmesi için cedveller açılıp sulama tavsiyesindedir, cedvellerin iki yanını ağaçlarla donatıb halkı yaylalara çıkmaktan kurtarmak dü şüncesindedir. ziraat mektebleri, nümune çiftlikleri açmak
istemektedir.
bu hulâsa-i ziraat cümhuriyet hükümetinin ziraat siyase tini telkin ve hulâsa etmiştir, sanırsınız.
bütün ömrünü, bütün şahsî heveslerini tarihe ve güzel sa nata vakfeden üstadın ilim arayıcılarına mercî olan yalnız o mükemmel ki tablan mıdır? her gün bir üniversiteli kafi lesi, hepimiz her müşkülde bizzat kendisine koşanz. şahsî zevk olarak birşeyi nefsine izafe etmek isterseniz duyacağı nız musikiden ibarettir ; halbuki üstad, bu zevkim da pazar tesi akşamı, gene kendi hürmetkârlariyle paylaşmaktan zevk
duyar.
üstadın asıl mucizesi ilkin kendisini yetiştirmesinde, son ra kendi kedine yetişmesindedir.
onu ölüleri ihya etmiş olmakla tavsif ve tevkir eden çok tur; bu doğrudur; bir kayıd ile: üstad yalnız tarihin kıymet vereceği ölüleri ihya eder; haşviyyat onun iştigal dairesinden 'merdud ve matrutdur.
hassas üstadımızı en çok rahatsız eden iki hâtıra görürüm: biri, istanbulin işgal altında bulunduğu zamanlarda be- kiraga bölüğünün mazlum mevkuflarını ziyaretten kaçın mamak gibi bir vefa eseri göstermesine mükâfat olarak f/sansızların beyaz/ddak'ı konağını da işgal etmesi.
öbürü, bir takım şüpheli ehliyetlerin eserlerine el ve dil uzatması...
teşekkür olunur ki bu yabana işgali, ne kadar değerli eş yanın mahfazası olursa olsun, üstadın yalnız maddî me’vâsi ni hedef tutmuştur.onun emsalsiz zekâsı, unutulmaz hafıza sı, ressamca tasvir kudreti bu türlü eşya yardımından kendini müstağni bulunduruyor ve üstadın fazilet bilânçosu daima kendini alacaklı kılan bir servetle kapanıyor.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi