?**>''*•
1 8 7 1
www.mehmetefendi.com
Genco Erkal (üstte) ve Fazıl Say bu gösteriyi İngilizce ve Fransızca olarak Avrupa ülkelerinde de sahneleyecekler.
Fazıl Say, Nâzım Hikmet'in
şiirlerini besteledi. Genco
Erkal bu müziğin üzerine,
şairin eserlerini okuyacak.
İlk gösteriler ekimde...
■ PİYANİST Fazıl Say ve tiyatrocu Genco
Erkal “Nâzım” adlı proje için birlikte
çalışıyorlar. Ama iki sanatçı projeyi
hazırlarken hiç bir araya gelmedi. E-posta
yoluyla gerçekleştirilen bu projede Say,
Nâzım Hikmet’in 16 şiirini bir büyük
orkestra* iki k o r o , so listle r v e p iy a n o için
yazdığı eserde ele alıyor. Erkal da
Hikmet’in şiirlerini müzikal-melodram
tarzında seslendiriyor.
■ KÜLTÜR Bakanlığı’nın siparişi üzerine
hazırlanan ve bütçesi bakanlık tarafından
karşılanan projede 200 kişilik karma
orkestra ve çift koroyu yönetme görevini
de Naci özgüç üstleniyor. İlk konserler
5-6 Ekim’de Ankara’da. Gösteri 8-9'Ekim
tarihlerinde İstanbul’da da izlenebilecek.
Fazıl Say, Genco Erkal ile
konuştu ve projeyi anlattı.
4
P a z a r 19 Ağustos 2001m M ü m m m
kapak
Fazıl ve Genco'dan
"Batı tekniğiyle bir
Türk ağıtı yazdım"
7
-8 sene önce birtakım Nâzım şansonları yazmıştım, bunları Berlin’de seslendirmiştik. Bazıları bu eserde bulunacak, o zamankiler daha çok “Memleketim” gibi vatan hasreti üzerine olan ve benim de hala hissettiğim temalardı.Eserde gerek koro gerekse
solistlerden Batı değil de Türk tarzı şan -mesela çağdaş türküler- var. Biraz şanson-tiyatro-türkü ve elbette ki klasik karışımı bir tarz oluştu söyleyenler için. Ben önceliği Nâzım şiirlerinin her hecesinin her manasının, olağanüstü bir duyarlılıkla ve emosyonla açıklığa kavuşmasına ve Nâzım’ın anlattığı insanın, Nâzım’ın anlattığı Türkiye’nin en derin ve en yalın bir şekilde ortaya çıkmasına veriyorum. Yani bu eser Batı tekniğiyle, evrensel dille yazılmış bir nevi “Türk ağıtı”.
Mesela Hiroşima’da kız çocuğu şarkısını 10 yaşında bir kıza okutuyoruz bir çocuk şarkısı gibi, ama arkada bir kolaj var, atom bombasının ürkünçlüğünü dile getiren, bir nevi seslerin bulut yığını.
Eserin tarzı böyle...
Kültür Bakanlığı’nda bir müsteşar yardımcısı olan Sn. Haşan Hüseyin Akbulut çeşitli Türk bestecilerine, konulu siparişler verdi. Nâzım, Karacaoğlun, Mevlana gibi... Yani bütçeyi Kültür Bakanlığı üstlendi. Ben, besteci farkı gözetmeksizin, bu tür şeylerin
desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Fazıl'dan e-posta var!
Fazıl Say projenin olgunlaşma sürecinde
Genco Erkal ve orkestrayı yönetecek olan
Naci Özgüç'le e-posta ile yazışmalar yaptı.
İşte bunlardan birer örnek
Sevgili G enco E rkal, Birkaç gün tatilden döneceğinizi hesaba katarak son gelişmelerden bahsetmek istedim.
Öncelikle, beraber yapacağımız bu büyük proje dolayısıyla ne kadar mutlu olduğumu bilmenizi isterim, inşallah bu ortak
çalışmalarımızın sadece bir “başlangıcı” olur. İleride düşündüğüm bazı diğer projeleri de ekimde konuşuruz.
Nâzım eserinin bestesi nihayet bitti, benim en güzel eserim oldu diye
düşünüyorum. 7-8 yıl önce yazdığım birkaç Nâzım şansonu eserin en sonunda geliyor. Ondan önce 13-14 bölüm -siparişi aldığım ocak ayından bu yana bestelediğim; otellerde, uçaklarda,
havaalanlarında çalıştığım bölümler yani-üslup olarak çağdaş (ama itici olmayan tür çağdaş, nasıl anlatsam? Şostakoviç, Bartok, Stravinski, halk müziği, fîlm-tiyatro müziği karışımı bir stil oluştu), akılda kahcı vs. Yani beğeneceğinizi çok ümit ediyorum.
Orkestrasyonu da zaman alıyor, yaklaşık 250 sayfalık bir partisyon ama çoğu bitti, 3-4 günde bir yazdıklarımı Ankara’daki nota yazımcıya yolluyorum.
Orkestra ve koroyu benim çocukluğumdan beri tanıdığım, genç ama çok yetenekli bir şef olan Naci Özgüç yönetiyor.
Özellikle koro için zor iş. (Say bundan sonra tüm gösteriyi ayrıntılı bir şekilde anlatıyor.)
Sevgiler FA Z IL
ËË
Selamlar Naci ben döndüm,
aslında, ama İ a n b u l konserlerinden Biliyorsun A nk^a v ^ ^ yurütulmesı sonra da projenin kdP ,c ccğiz. Efes, Aspendos,
için her türlü Ş vs vamnda Avrupa dakı İstanbul Festivali, Açıkta buyuk klasik müzik bazı imkanlar d a \ ar , inva\\er aldım.
festivalleri gibi. Olumlu mcse,esini konuşturm Genco vla da rurkt< Erkaı olacak, ve çok I (Biliyorsun anlatıcımı/ ^ ^ de onun katılmasına
çok seviniyor bu proj y > uizce bu projenin seviniyorum), F r a n s ı z ^ gBu da iyi haber, çunku
. e , » 5 -— daenb4sa
,azmak.an willi« V <*
İ aidecek kanaatindeyim.
I (...) . transkripsiyonu konusunda
1
js^f^ssssas
1 sanada yollayabilirim. Sevgiler
mutlaka yaz
FA Z IL
NÂZIM
Piyanist Fazıl Say ve tiyatrocu Genco Erkal
"Nâzım" projesi için bir araya geldi. Say ünlü şairin
eserlerini besteledi. Erkal da bu bestelerin üzerine
Nâzım'ın şiirlerini okuyacak. İkili ekim ayında
Ankara ve İstanbul'da dört gösteriye çıkacak
F
azıl Say ve Genco Erkal “Nâzım”da bir araya geliyorlar. Say, Nâzım H ikm et’in 16 şiirini; bir büyük orkestra, iki koro, çeşitli solistler ve piyano için yazdığı 75 dakikalık bireserde ele alıyor. Genco Erkal da, daha önce defalarca okuduğu Nâzım şiirlerini bu sefer
müzikal-melodram tarzında seslendirerek başrolü Say’la paylaşıyor. 200 kişilik karma orkestra ve çift koroyu yönetme görevini de Türkiye’nin genç şeflerinden Naci özgüç
üstlendi. Kültür Bakanlığı’nm siparişi üzerine gerçekleşen projenin ilk konserleri 5-6 Ekim ’de A nkara’da, 8-9 Ekim ’de İstanbul’da verilecek.
İki sanatçı bu birlikteliğe hazırlanırken; Nâzım’dan, müzikten, sahne sanatının sırlarından, mesleki aşktan, kültürden, popülizmden ve kendilerine özgü çalışma yöntem lerinden yola çıkarak bilgisayarlarının başına geçip New York-Istanbul arasında bir “e-sohbet” gerçekleştirdiler.
I I
Çalarken iki kez ağladım
f #Fazıl Say ve Genco Erkal'ın
e-posta yöntemiyle yaptıkları
sohbet Nâzım Hikm etle
başladı, ikisinin ortak noktası
sahneye dokundu, popüler
kültür eleştirisiyle son buldu
FAZIL SAY: Sizi Nâzım okuduğunuz sırada ağlarken gördüm. Ben hayatımda iki kere piyano çalarken ağladım, ikisi de ne evde ne konserde; kayıt sırasında idi. Biri Bach CD’sini
kaydederken, La minör Füg’ü çaldığım sırada;- diğeri de Liszt “sonaf’ı kaydederken. Ama bu sadece müziğin güzelliğiyle ilgili değildi,
“hayatımıı verdiğim bir eseri istediğim derinlikte ve yoğunlukta çalıp, onları ebediyen kalıcı bir kayıt olarak bırakmanın bahtiyarlığı” göz
yaşlarıydı. Size dönelim. Nâzım okurken sahnede ağlamış olmanızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Açık konuşalım. Sahne emosyonu dediğimiz şeyi bize analiz edebilir misiniz?
GENCO ERKAL: Tiyatroda ağlamak, sizin yaşamınızdaki gibi olmuyor, istenildiği anda sahnede ağlamayı öğrenmek oyunculuk eğitiminin, tekniğinin bir parçası. Ama sahnede çok ağlayanlar yapay gelir bana, seyirci olarak duygumu keser, beni oyunun dışma iter. İnsanm içine akıttığı gözyaşları daha etkili. Sahnedeki tek duygu, ağlamaya bağlı duygu değil. Önemli olan o trans hali galiba. İşe yoğunlaşmaktan, o işe hayatınızı vermiş olmaktan, sahnede olmamn bir ölüm kalım sorunu olmasından, bir şeyler üretmek ve yaratmak için kendinizi yakıyor, yok ediyor olmanızdan doğan bir enerji. Hem sizi hem de seyircileri sarsan, saran sarmalayan bir güç, coşku... Anlatmak kolay değil. Siz
biliyorsunuz ama. La minör Füg’ü kaydederken sizi ağlatan da oydu herhalde.
Ortak noktamız sahne
SAY: Sizi bir “Nâzımcı” olarak bilmemin yanında, anladığım kadarıyla sıkı bir “Stravinskici
Genco” var. Stravinski’de neler buluyorsunuz? Bu bir. Geçen sezon, Stravinski’nin tiyatro üe müziği özdeşleştirdiği en güzel eserlerinden “Askerin Öyküsü”nde “anlatıcı” rolündeydiniz, nasıl bir çalışmaydı, bu iki.
ERKAL: Stravinski içimdeki ilkeli çıkarıyor ortaya, kural tanımayan, zapturapta gelmeyen, hatta gizlemeye çalıştığım yanlarımı kışkmtıyor. Özellikle “ilkbahar Ayini”, özellikle sizin yorumunuz. Onun bale müziklerini de severim, îlkgençliğimde Pteruşka karakteriyle derinden özdeşleştim. Yaşamdaki rolüm herhalde bu işte diye düşünmüştüm. Askerin Öyküsü’ne gelince, ilk kez 1965 yılında Muzica Nova adlı bir Alman topluluğuyla seslendirdiğim bu yapıtta sözle müziğin etkileşimi müthiş ilgimi çekiyor. Bir de meddah geleneğimizdeki gibi, birçok kişiyi anlatarak oynamayı oyunculuk anlayışıma yakın buluyor, keyif alıyorum. Benzeri bir çalışmayı da Prokofiev’in Peter ile Kurt’unda yapmıştım.
SAY: Ortak noktamız sahne. Kişisel olarak merak ettiklerimi soruyorum. Performans günü sabah beceremediklerinizi akşam sahnede beceriyor olmanız, ya da sabah mükemmel olan durumu, akşam hiç becerememeniz oluyordur mutlaka. Bu sizi hassaslaştıran bir durum mu? Buna karşı önlemleriniz var mı? Bunu “kontrol edilemez soyut bir olgu” olarak mı görürsünüz? ERKAL; Evet, saydıklarınızı sahnenin cilveleri olarak kabullenmekten başka çare yok. Bakalım
sizle bu konuda benzeşiyor muyuz? Sanki içimde bir başkası var. Kimi zaman ayağıma çelme takıyor, başarılı olmayayım diye. Kimi zaman da birlikte el ele yürüyoruz başarıya, insan kontrol edemiyor bu gücü; nerede, ne zaman, ne yapacağı belli değil. Bu nedenle galiba sahneye çıkanların çoğunda uğur aramalar, kem gözden sakınmalar filan vardır. Ben fazla inanmam, içimden “kendime” dua ederim, gece iyi geçsin diye. En önemlisi galiba, başarı eşiğini yüksek tutmak. Bazı geceler olağanüstü olursunuz, bazen o kadar iyi değil. Ama genelde öyle bir form tutturmaksınız ki, en kötü gecede bile en azından kabul edilebilir bir yorum sunabilesiniz. Bir de, insan kendi hakkında her zaman doğru karar veremiyor. Bazen iyi yaptığını sandığında abartılı olabiliyor, ya da kötüyüm derken gösterişsiz ama doğru bir yorum çıkarabiliyor.
O dünya sizi ezemez Fazıl Say!
SAY: Hayatınızı veriyorsunuz, popülist dünya sizi yine de ezip geçiyor! Küçücük bir çevrenin insanlarıyız, belki bize yeten bir çevre ama, yine de... Konuyla ilgili isyanlarınız neler? Elimizde son kalan son ümidimiz olan sanatımız var. Bu popülist kültürün ürkünç kuvveti karşısında bir nevi gurur meselesi artık, örnek saymakla bitmez. Mesela Aspendos’ta pop konserleri verilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Mesela...
ERKAL: O “popülist dünya” dediğiniz şey beni ilgilendirmiyor, tam tersine o dünyanın yozluğuna bulaşmamak huzur veriyor. Bırakın ne yaparlarsa yapsınlar. Biz de işimize bakalım. Tabii ki o küçücük çevremizi mümkün olduğu kadar genişletmeye çalışacağız ama sanatsal tavrımızdan asla ödün vermeden. Beğenmeyen beğenmesin. O dünya sizi nasıl ezebilir Fazıl Say? Sizin değerinizi bilenler biliyor. Bütün dünyada giderek daha çok insan sizi tanıyor, ötekiler bugün var, yarın yok. Aspendos’a gelince, ben oraya pop konseri yakıştıramıyorum. Ayrıca bütün dünyada sanıyorum antik tiyatrolarda sadece akustik gösteriler yapılıyor. ■
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi