• Sonuç bulunamadı

Portrait of a best selling novelist:Orhan Pamuk

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Portrait of a best selling novelist:Orhan Pamuk"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A B E S T S E L L IN G N O V E L IS T

omu

Him

Kitapları 13 dilde yayınlanan

Orhan Pamuk1 un herkesten sakladığı

son eseri "Yeni Hayat" yazarın

beşinci romanı.

Orhan Pamuk, whose novels have been

published in 13 languages, kept his

latest work a n d fifth novel

"Yeni Hayat" a guarded secret.

B y Ş E B N E M İŞ İG Ü Z E L Photos M A N U E L Ç IT A K

K

ir arkadaşım anlatmıştı: Türkiye’den uzak kaldığı günlerde herşeyi çok özlediğinde bizden birşey bulmak, görmek istemiş. Dev bir marketi dolaş­ mış bu arkadaşım; “Made in Turkey” birşey bula­ mamış. Kitapçıya gitmiş Türkiye hakkında bir ki­ tap, kartpostal demiş; görevli, bilgisayar ekranından başını umutsuzca kaldırırken omuz hizasında duran bir kitaba takılmış gözü. Orhan Pamuk’un Beyaz Ka­ le’siymiş bu. Kitabı raftan almış, “bu bizim yazanmız, ben Türk’üm” demiş, heyecanlı, heyecanlı...

Bunu Orhan Pamuk’a anlattığımda gözlerini çizgi hali­ ne getirerek gülmüştü. Kendisi de biliyor; bazen Bre­ zilya’dan röportaj için faks çekiyorlar veya Norveç’e gittiğinin üçüncü günü bütün gazetelerde

fotoğrafları-«

friend o f mine who had been living abroad once told me how she had missed Turkey so desperately one day that she had gone right around a huge supermarket searching fo r something, anything, Turkish. Failing that she had gone into a bookshop and asked fo r a book about Turkey, or even just a post­ card. As the assistant looked up from the computer screen to shake his head, her eyes rested on a hook at shoulder height. It was Orhan P am uk’s “The White Castle”. She took the book down from the shelf and exclaimed excited­ ly, “This is a Turkish writer!”

When I told Orhan Pamuk about this incident, his eyes narrowed in amusement. He knows the feeling. He has received fa x messages from as fa r afield as Brazil asking

42

S K Y L IF E O C T O B E R 1 9 9 4

-77'UU

r

GkO

na rastlıyor. O çok tanınan bir Türk. Böyle olabilmek için sadece yazı yazdı. Hayattaki tek işi düş kurmak ve yazmak oldu. Hemen “ne güzel...” diye mırıldanıyo­ rum. Onun için yazmak iğneyle kuyu kazmak gibi. Bütün eleştirmenlerin edebiyat dünyasının yeni üyesi­ ni hayranlıkla selamladığı ilk romanı Cevdet Bey ve Oğulları’nı yazmaya koyulduğunda henüz 18 yaşım sürüyormuş. 1979’da Milliyet Roman Ödülü’nü alıp da romanı hâlâ yayınlatmadığında ise 30’una varmış. Yaz­ mak için herşeyden vazgeçmiş. Sözgelimi, Robert Ko- lej’den sonra mimar olacakmış, İstanbul Teknik Üni­ versitesi Mimarlığı 3. sınıftan terk etmiş. Bu arada re­ sim merakı başlamış. Günde 4 tablo bitirdiği oluyor­ muş. Şimdi beş romanı olan Orhan Pamuk “ressam

ol-43

S K Y L IF E E K İM

\

J________ ____________________________

fo r an interview, and when he went to Norway he discov­ ered his pictures in the newspaper on the third day. Orhan Pamuk has spent his life daydreaming and writ­ ing. Do not be tempted to envy him. For him writing is like digging a well with a needle.

He began to write his first novel, “Cevdet Bey and His Sons” before his eighteenth birthday, but was 30 before he received the Milliyet Award fo r fiction and still no publisher had agreed to publish a book which was des­

tined to be received with enthusiastic acclaim by the crit­ ics.

Pamuk sacrificed every other ambition fo r the sake o f his writing. He dropped out o f college in his third year, not long before he was to graduate as an architect. At one

(2)

saymışım daha üretken olurmuşum” demekten kendini alamıyor. Ardından İstanbul Üniversitesi İktisat Fakül­ tesi. Ama iktisatçı olmak ona değil ağabeyi Şevket Pa- muk’a kısmet oluyor.

O yıllarda yazıyor ama roman değil, öykü ve şiir. Hat­ ta şiirlerini gönderdiği bir dergi, diğerlerini de alın ge­ lin dediğinde oturup bir gecede diğerlerini yazıyor. Sonra biraz da kendi köklü ailesini, Teşvikiye’deki köşklerini anlattığı ilk romanı Cevdet Bey ve Oğulla- rı’m yazmaya başlıyor. Bu arada, gazetecilikte yüksek lisans, ardmdan Tuzla’da askerliğini yapıyor, ilk roma­ nı yayınlanmayı beklerken İkincisini yazıyor,

ilk romanı yayınlandığında büyük övgüler alıyor ve Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanıyor. Artık vaz­ geçemeyeceği kareli kağıtlara siyah mürekkepli ka­ lemle, sıkıldıkça köşelerine keskin çizgilerle resim ya­ parak, yazmayı sürdürüyor ve Sessiz Ev de yayınlanı­ yor. Yine en güzel romanı

yazdığını söylüyorlar. Bunu yalnızca Türk eleştirmenler değil, Fransızlar da söylüyor ve Sessiz Ev Fransa’da ünlü Le Prix de la D ecouverte nişanını alıyor. 17. yüzyılda Türk korsanlarınca tutsak edi­ len, astronomiden, fizikten, resimden anladığına inanan Venedikliyle onu satın alan Türk’ün öyküsünü anlattığı Beyaz Kale’si yayınlandığında Cemal Süreya teşhisi koyu­ yor: “Ne yazsa ilgiyle oku­ nur”.

Batılı gazeteler, eleştirmenler ondan “Doğu’da yükselen ye­ ni yıldız” diye söz ederlerken Orhan Pamuk herkesi allak bullak eden Kara Kitap’ını yazmakla meşgul. Kara Kitap yayınlandığında edebiyatımız­ da bir benzeri bulunmayan yeni, m odern, sürükleyici, şaşırtıcı bir roman oluyor.

Herkes dönüp dönüp yeniden okuyor. Boğazın suları­ nın çekildiği felaket günleri, esrarlı cinayetler, yüzler­ deki bilmeceler... Kara Kitap tarihçi-romancı yakıştır­ masına postmodemciyi de ekliyor. Son kitabının yarat­ tığı çalkantı sürerken, herkes nefesini tutmuş; “şimdi ne yazacak” diye beklerken, Orhan Pamuk, Can Yayı- nevi’nden ayrılıp iletişim Yayınevi’ne geçiyor. “Yeni Hayat” yeni yayınevinden geçiyor. Kitabına verdiği isim gibi onun da şimdilerde “Yeni Hayat”ı var. Ameri­ ka’da geçirdiği birkaç yıl dışında bütün kitaplarını yaz­ dığı Teşvikiye’deki çatı katında yazamıyor artık. Şimdi­ lerde suların çekildiği felaketi düşlediği güzel İstan­ bul’un gözüne bakarak yazıyor. Daha doğrusu biraz tembellik ediyor. Kumar masalarına serilen örtülerin bir benzerinin serildiği çalışma masasında geriniyor, küçük makasıyla filitresini kısalttığı sigarasını orada

point he devoted his energies to art and began to paint frenziedly, sometimes producing two or three pictures a day. Now with five novels behind him, Orhan Pamuk still has pangs o f regret: “I f I had been an artist I would have been more prolific. ” At one point he had another stab at getting a university degree, this time in economics. But it was his elder brother, Şevket Pamuk, who became the fa m ­ ily economist.

His interest in writing began with short stories and poetry. One m agazine to which he sent a poem asked him to bring the rest. Since there were no more he spent the whole night writing. It was then that he embarked on his first novel.

Eventually his first novel was published and he became the recipient o f a second prestigious literary award, the Orhan Kemal Fiction Prize.

All doubts now set aside, Pamuk settled down to write “Silent House”, in black ink on squared paper, doodling in firm lines at the comers whenever he lost the thread o f the story. When “Silent House” appeared, a fresh wave o f approval swept through the literary world, this time not just in Turkey but in France as well. This novel received the famous French medal Le Prix de

la Decouverte.

When his third novel, “The White Castle”, was published, the poet C em al Süreyya declared, “Everything he writes is interest­ ing. ” Set in 1 7th century Istan­ bul, the novel is a b o u t a Venetian scholar captured by Turkish pirates, and the Turkish intellectual who purchases him at the slave market.

While western critics were revel­ ling in this “new star rising in the E ast”, Orhan P am uk was busy writing “The Black Book”, which was to arouse the greatest stir o f all. This was a novel without counterpart in Turkish fiction, compelling and thought-provoking. Everyone read a n d re-read this tale o f the disastrous futu re when the waters o f the Bosphoms receded, mysterious murders, and riddles to be read in people’s faces. “The Black Book” added the epithet o f Postmodernist to his classification as a historical novelist. Before the storm had died down, read­ ers were already clamouring fo r more. Amidst speculation about what Pamuk had up his sleeve next, he switched publishers.

“New Life" was appropriately published by his new publish­ ers, İletişim, and Orhan Pamuk himself embarked on a new life. Today he no longer writes in the penthouse flat in Teşvikiye where he wrote all his previous novels, but look­ ing out over the Bosphorus, whose waters he once imag­ ined receding to leave a flotsam-filled canyon. He is

enjoy-44

(3)

yakıyor. Bol bol okuyor ama müzikte sadece Suzaan- ne Vega’ya tahammül ediyor. Çekmecesinde duran ya­ rım bir roman var, Yeni Hayat’a başladığında terk etti­ ği. Ya ona devam edecek ya da başka şeyler hayal edecek.

“Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz, yazı hariç” demesine rağmen, hayatın kendisini daha çok şaşırttığı bir gerçek. Orhan Pamuk bir gün Teşvikiye’deki çatı katından taşınmak üzereyken mukavva kutu almak için Eminönü’ne gider. Dar ve izbe sokaklarda dola­ nırken karşısına bir sokak çıkar, adı Yeni Hayat’tır. So­ kağın ucunda yazmakta olduğu romandaki şekerciyi görür: Melek Şekercisi. Kutu almak için indiği dükka­ nın altında da bir Bizans sarnıcı vardır...

Diğer kitapları 13 dilde yayınlanan yazarın Kara Kitap’ı önümüzdeki günlerde Amerika dahil pek çok ülkede yayınlanacak. Yine seyahatlar başlayacak, dillerini bil­ mediği gazetelere röportaj

verecek. Seyahatten nefret etmiyor, ama öyle güzel gü­ zel yazarken araya giren se­ yahatler bazen angarya gibi geliyor. Kaldığı oteldeki ilk işi odasına bir yazı masası­ nın konulm asını istem ek oluyor. Orhan Pamuk yaz­ manın dışında ne yapıyor. Onun da sizin veya benim gibi bir hayatı var. Onu ba­ zen T eşvikiye’de elinde meyve dolu bir poşetle veya koltuğunun altında yeni çık­ mış dergilerle sinirli sinirli yürürken görebilirsiniz. Ve­ ya roman kahramanının adı­ nı verdiği küçük güzel kızı Rüya ile gezinirken... Yaz­ mak kocaman bir hayat. İçi­ ne sinema, tiyatro, davetler sıkıştırmak zor.

Orhan Pamuk herşeyi bilen adam. Eğlenceli, komik. Ta­ nımadığı insanlar karşısında

utangaç. Kolay sinirlenmeyen, sakin. İlk kez karşılaştı­ ğımızda bana nasıl yazdığımı sormuştu. Verdiğim ce­ vap hoşuna gidince kendisinin de sakin sakin yazmak istediğini söylemişti. Oysa ben de onun gibi yoğun yazdığım dönemlerde dünyaya kapılarımı kapatmak isterdim. Yazdıklarını sevdiğinde, sevdiği cümlelerini tekrar tekrar okuduğunda mutlu. Ben yazdıklarımı kaybetmekten korkarken, o anlatmaktan kaçıyor. Her­ kesten sakladığı son romanı şimdi kitapçılarda. Yine bir arayış romanı. Otogarlar, trafik kazaları, esrarlı hi­ kayeler... “Yeni Hayat” bir türlü bitmeyen roman ol­ muş. Son romanının kahramanlannı bir türlü terkede- memiş Orhan Pamuk. Tanıdığım kadarıyla Orhan Pa- muk’un herkesten çok çalıştığını söyleyebilirim. Hayati bir operasyon yapan bir cerrah kadar titiz olduğunu

da... •

ing the luxury o f a slower pace these days. Seated at his baize covered table he chain-smokes cigarettes whose fil­ ters he trims with a small pair o f scissors. He reads prolifi- cally but where music is concerned he can only tolerate Suzanne Vega. In his drawer lies an unfinished novel which he abandoned when starting “New Life", but he has not yet made up his m ind whether to go on with it or dream o f new things.

Fact is indeed stranger than fiction, as Orhan Pamuk dis­ covered one day when he was moving from the penthouse in Teşvikiye and went to Eminönü to buy some cardboard boxes. Wandering the narrow and winding streets o f this old district, he fo u n d himself on a street named New Life, and at the end o f the street the sweetshop which he was writing about in his new novel: Melek Confectionary. What is more, it turned out that there was a Byzantine cis­ tern under the shop where he fo u n d the cardboard boxes.

P am uk’s other books have been published in thirteen languages, and “The Black Book” is about to make its debut in a number o f countries including the United States. Another round o f trips abroad will begin, a n d inter­ views with newspapers written in languages he does not speak. P a m uk enjoys travelling but hates being dragged away when he is absorbed in writing. When he arrives at a hotel he immedi­ ately asks f o r a desk to be installed.

When Orhan Pamuk is not writ­ ing he does the same things that all o f us do. He can be seen hur­ rying along the street in Teşvikiye carrying a bag o f fruit or holding a bundle o f maga­ zines under his arm. Or out with his little daughter, Rüya, named after one o f the heroines in his books. Writing occupies so much o f his time that he rarely goes to the cinema, the theatre or accepts invitations.

Orhan Pamuk is a witty and knowledgeable man, shy with people he does not know. But this does not stop him asking innumerable questions. He asked me how I wrote and then commented that he would like to write calmly too. For my part I would like to be able to shut out the world to write, as he does. When he is pleased with what he has written, he savours the sentences over and over again. His latest novel, which he kept a guarded secret from everyone, is now in the bookshops. Again it is a novel o f discovery, this time featuring bus terminals, traffic acci­ dents, and more mysteries. Orhan Pamuk has not been able to say goodbye to the characters o f “New Life”, so we may well discover what happened to them next. Say no more, suspense a n d surprise are what we expect from

Pamuk'sfiction.

46

S K Y L IF E E K İM O C T O B E R 1 9 9 4

Referanslar

Benzer Belgeler

McNaught, Günefl’e en yak›n konumundan geçtik- ten sonra, güney yar›küre- de yaflayanlar için uygun konuma geldi.. Ne var ki, bu tarihten sonra

Kald~r~ld~~~~ halde; Umum Müdürlü~ün Konya'ya göç etmesinin bitimine kadar bir ay daha sürmesi uygun görülen Konya ~~metlesi Müdürü Zihni Bey'den istenilen raporda;

Zat-ı âlîlerinizle telefonla veya karşı karşıya gelerek görüşmemiz mümkün olabilir mi?Şayet mümkün ise nasıl ve ne zaman olabilir. Göndermiş

göründüğü gibi sovyetleştirmenin ilk zamanlarında bolşevik yönetimi, aşura ayinlerine ilişkin kampanyanın dine ve Müslümanlara karşı değil, din adına

«Yok, siiddc-i pâk-i dergehinden «Ayrılmama ihtimâl efendim!...

■ Türkiye'de 1936 yılından beri çikolata ve çikolatajı gıda ürünlerinde lider olarak üretimini sürdüren NESTLÉ 1989 yılında, Bursa-Karacabey'de yeni bir tesis

[r]

Gazeteyi boş vakitleri değer­ lendirmek için seçilen bir eğlence vasıtası değil, maarif sahasındaki geri kalmışlığı telafi edebilecek bir vasıta olarak