BİZİM
caddeden
portreler
■ A
L
Hikmet Feridun aşkı çocukluk kabul eder - Ya
bancı memleketlerde iken zeytinyağlı baklayı
çok arar - Daima çizgili lâcivert kumaşları se
çer - balayım hapiste geçirmiştir.
Y A Z A N :
S O L E L l î
Resim ler: Riiçhan A RIK AN
H
ikmet Feridun E s ’le gıyabî t a nışmamız bundan on dokuz, yirmi sene önce başlar. O z a m anlar, gazeteciliğe meraklı her genç gibi ben de bir taraftan ilk yazı denemelerimi yapa rk en, bir taraftan da el yazması g a ze te ler çıkarıy ordum . Bunlardan birini A k şa m gazetesinde Hikmet F e r i d u n ’a gö ndermiştim. O da bir m ü d det sonra sütu nunda bu gazeteden bahseden uzun bir yazı yazmıştı.Seneler geçti. Ben de Babıâ- 1 iye geldim. Aynı cadd ed e çalış m a kta olm am ız a rağm en bir türlü fırsat d ü şü p de tanışam adık. Bu rö portaj serisine k a r a r verilince, Hikmet Fe r id u n ’la konuşm ayı biz zat üzerime almamın sebebi, h er halde yirmi yıllık gıyabî tanışmayı şahsî tanışm a haline getirm ek iste yişimden oldu zannederim.
Hikmet Fe r id u n ’u A s y a s e y a hatine çık m adan bir gün evvel ya- kalıyabildim. Acele acele öteye beriye koşuyor, yol hazırlığıyla uğ raşıyordu. Teklifimi nezaketle kabul etti. Bir iki yere b erab er
gir-H ik m e t Feridun
... M i l l i l i ... »I ■ ■ H T ' « f —I — M— WWW ... « I ı II ■■ IIIIH H H ri— ... ...T "" — ... ■ H— ■ ... — *---- 'm'’
dik, çıktık. Öğle tatilini fırsat bi lerek kendisini a p a ı t o p a r m a t b a aya attım. Fotoğrafçıyı de içeri a- larak kapıyı kilitledim. K arşısın a geçtim. Gazetecilikte pek yeni s a yılmam am a, memleketin en m e ş hur rö p o rtaj m uharriri ile rö portaj y a p m ak beni bir p a r ç a h ey e c a n la n dırıyordu. Bunu kendisine söyled i ğim zam an güldü.
— “ Yine bu sizin ilk işiniz d eğil” dedi. “ Y a ilk defa g a zeteci liğe bu rö p o rt a jla atılacak o ls a y dınız ne y ap a rd ın ız) Ben ilk b ü yük röportajım ı, henüz Bu sah ad a em eklerken yapmıştım. O z a m a n lar A k şa m gazetesinde idim. Bir sabah Yazı İşleri Müdürü, derhal hazırlanm amı emretti. Ertesi günü, diğer gazetelerdeki ar k a d a şla rla birlikte R u sy ay a, E fg an Kiralını k a r şıla m a ğ a gidecektik. D u y d u ğum şaşkınlık ve . hej'ecanı h erh al de tasav v u r edersiniz. İkdam dan E sa t M ahm ut K a r a k u rt , Milliyet ten A hmet Ş ü k rü Esm er, C u m h u riy et ten Salih Sel gibi tecrübeli g a ze te ciler gidiyord u. En genç ve en tec rübesizleri bendim. Buna rağm en S iv a sto p o l’dan İstanbul» k a d a r yol culuk esnasında hiç atlamadım . A m a çektiğim heyecanı hâlâ u n u t a m a m . ”
Hikmet Feridun Es, 1910 da İstanbulda d o ğ d u ğ u n a göre bugün tam 40 yaşında. Boyu 1.80. Son yıllarda bir hayli şişm anlam ış, ki losu 92. ı
Gazeteciliğe ilk defa 1929-30
yıllarında, lise talebesiyken, eski Son S a a t gazetesine hik âyeler g ö n d ererek başlamıştır. O za m an la r Hikm et Ş ü k rü diye imza atardı. E- ğer ismi o zamanın tanınmış m u h arrirlerinden Hikm et Ş ev k i’nin ad ıy la ka rışm asaydı, bugün dahi onu hâlâ Hikm et Ş ü k rü ola rak t a nıy acaktık. Feridun babasının a- dıdır. İlk Profesyonel işi, H a lk g a zetesi nam ına m ektep m ek tep d o la şa ra k yaptığı rö portajlard ı. Bu yazıların tanesin e m a sr a f dahil I I lira alıyordu.
Bu iş kısa sürd ü. O r ad a n V a kit gazetesine, birkaç ay sonra da A k ş a m a geçti. A k ş a m d a m aaşlı o- larak çalışıyordu. İlk aldığı m a a ş 35 liradır.
— “ Bütün h ayatım boyunca, ne ka za n dım sa onunla geçindim ,“ diyor, “ hariçten on paralık gelirim y o k t u r."
R ö p o rta jların d an b aşk a 1933 senesinden beri “ Bir Çırpıd a b a ş lığı altında fıkra yazıp, d urm adan ötekini berikini tenkit eden H i k met Feridun, bilh assa kendisi h a k kında yapılan tenkitleri pek m ü s a m aha ile karşıladığın ı, kızmadığını söylüyo r: “ Başkasının cam ın a taş atan, sırça köşkte otu rm a m alıd ır ,” diyor.
On üç yıldır evlidir. “ Hiç aşk m acerası geçirdiniz m i ? " sualime, " Ş u n l a r a aşk değil de, çocuklu k d iyelim " diye cev âp veriyor. " İ n sanın bugün a şk dediği şeylere y a rın güld üğü, hattâ bunları h atırla m ak istemediği bile olur. Hiç pe şinden koştuğum kadın olmadı. Ben koşm adığım için kadınlar da benim peşimden k o şm a d ıla r."
Evvelce gece hayatın dan pek hoşlanırmış. iŞmdi erkenden evine çekilip istirahat etm eği tercih ed i yor. Sey ah atte iken geceleri geç vakitlere k a d a r gezmeyi sever. B ü tün seyahatlere karisiyle birlikte çıktığı için bu gece gezmeleri gayet m a su m an e olur.
Bilhassa üzerinde d u rd u ğu bir sevdiği yemek yok. Yalnız y a b a n cı m emleketlerde iken daüssılası arasına a r a d a sırada yoğurtlu b a k lanın karıştığı olur. Mevsimi ise, m emlekete dönerken son m e k t u b unda bunu sipariş etm eği unut maz.
Mesleğine çok bağlıdır. “ Ç o cu k lu ğ u m d a bir aralık hariciye m e muru olmayı d ü şü n m ü ştü m ." di yor. “ Fa ka t seyahatlerim de öyle konsoloslar, öyle sönük hariciye memurları gördüm ki, bu mesleğin, genç kızların ve delikanlıların h a yalinde yaşattıkları gibi pek p a r lak bir şey olmadığını anladım. Bu gü nk ü k a fam la tek ra r ç o c u k lu ğ u ma dönsem, yine gazeteci olu r d u m ."
G a rip değil midir, yüzde yüz gazeteci olan Hikmet Feridun fık ra yazmadığı zam an lar, hiç gazete okumaz. Mevzularını not etmez. " U n u tu la c a k mevzuları zaten y az m a k istemem. A k lım d a k a laca k k a d a r geniş mevzuu ise zaten u- n u t m a m " diyor. “ Not defterim ka- famdır. Yalnız seyahatte iken m e c buren not t u ta rım ."
Hikmet Feridun Tü rkiyede iken çok sevdiği sinem a y a sık sık gider, tiyatro ya gitmez. - Memleket dışjna çıktığı zam an da aksine, si n em ay a adım atmaz. Bol bol tiyat roya gider.
Memleket sinemacılığı h a k kında ne d üşün dü ğün ü sord uğum zaman, “ M ark T w ain'i bilir m isi n iz ? ” diyerek onun m ânâsız icat la r a yüz binlerce dolar yatırıp p a ralarını batırdığı halde, kendisini milyoner y a p a c a k olan telefona on p a r a yatırm ak istemeyişini a n
lattı. “ İşte bizim zenginlerimiz de sinemacılığım ıza karşı, M ark T w a in ’in telefona d u yduğ u ümitsiz liği d uyuyorlar. O lm adık işlere yatırdıkları pa ra nın bir kısmını da filmciliğe yatırsalar, birk a ç sene içinde sinemacılığım ız milyonlarla oynıy an geniş bir iş haline gelir.”
S p o r a meraklıdır. D a h a d o ğ rusu, kendi tâbiriyle gençliğinde çok m eraklı imiş. Futbol oynar, yürüyüşten hoşlanırmış. E n b e ğendiği gazeteci o la rak Am erikalı fıkra m uh arriri D rew P e a r s o n ’u gö steriyor. “ Muhtelif m em lek etler den aldığı ra p o r la r la yüzde yüz i- sabetli^ şeyler yazan P ea rso n h a y a tında bir tek defa yanılmıştır. O da 1947 de R u sy a T ü rk iy ey e h ü cum edecek, demişti. Ç ık m a d ı."
Hikmet Feridun içkiye pek pek fazla düşk ün değildir. Sıcak m emleketlerde dolaşırken, bizim birayı çok aradığını söyler. Bir a- ralık rakıya karşı da hasret gibi bir şey duym uş. Kendisin e Mısırda rakının bulunduğunu söylemişler. A r a m ış tara m ış bir türlü b u la m a mış. T ü rk iy e y e döndü ğü zaman öğ renm iş ki Mısırda rakıya “ İr a k " derlerm iş!..
Müthiş kahve tiryakisidir. Günde on fin candan fazla kahve içer. Bilh assa yazı y az ark en birkaç kahve içmeden yazam az. A m erika- da iken bir türlü A m er ik a n k a h vesine alışam am ış, evde kendi k a h vesini kendi yapmıştır.
Hikmet Feridun mesleğine o derece bağlıdır ki, " Ç o c u ğ u m o- lursa m u h a k k a k gazeteci y a p a c a ğ ı m " diyor. “ Gençlerin de g a zete ciliğe heves etmesini isterim. A m a o n lar a her şeyden önce bu m e sle ğin kötülüklerini, mahrumiyetlerini göstermeli. Buna rağmen yine g a zeteci o lm a k ta ısrar ederlerse bı rakmalı. A rtık onlar iyi gazeteci o la ca k la r demektir. Memleket g a zeteciliğinin h âlâ b ak ir o lduğ una ve lâyıkiyle işlenmediğine in a n a n lardanım. D a h a dün denecek bir mazide m eşhu r gazetecilerin dört binlik satışı ideal kabul ettiklerini bilirim. Bugün 3 0-40 bin satan mecmualarımız, 8 0 -1 0 0 bin satan gazetelerimiz var. Bizim neslin iki, üç yüz binlik tirajları da g ö r e c e ğine in an ıy o r u m ."
Hikmet Feridu n 'a san a tta ye nilik cereyanların ı nasıl k a rşıla d ı ğını so rd u ğu m zaman, du rm ad a n yer değiştiren eli, ağzına gitti. Baş pa rm a ğın ı ısırdı. “ Y a bende bir a- caiplik başlad ı, yahut yeni şiirler hakikaten güzel olmalı. Ben ç o k larını bilh assa O rh a n V eli’ninkile- ri beğeniyorum . Müzik için bir şey söylem iyeceğim. F a k a t yeni resim den hiçbir şey an la m ıy o ru m ."
Hikmet Feridun d aim a ş a p k a giyer. Mendil takar. K u r u v az e elbi seye karşı iptilâ derecesinde bir bağlılığı vardır. K aa bil oldu k ça çizgili ve lâcivert k u m a ş seçer. P i jam asının da im a üstü nü giyer. K a dın parfüm lerini çok beğenir. Bil h a ssa k o k u la rd a n Ç oban kolonya- s f n ı n kendisine çocu k lu ğu n u h atır lattığını söylüyor. A nsiklopediler muh arrirlerim iz için en f a y dalı neşriyattır, diyor. O yunlardan çoğu nu bilir, fak at iptilâsı yoktur. D okuz ya şın a k a d a r m untazam an ağ ladığı için artık ağlam ıyor.
Gazetecilik h ay atın d a en h o şu n a giden rö portaj, m ü teveffa A- m erik a C u m h u r ba şk a n ı Roosevelt*- le yaptığ ı ko nuşm adır. B undan s e nelerce evvel g a rip bir şekilde m a h k em ey e düşm üştür. Bu h âd ise yi kendisi şöyle anlatıyor:
Hikmet Feridun ES
(Tîaşt 13. sayfada) — " A k ş a m gazetesinde ç a
lıştığım sıralard a idi. Bir gün bir ka rik atürden ötürü Necmettin S a dak, K âz ım Şinasi, Ali Naci ve d a da bir çokları tevkif edilince. A k şamın neşriyat m üdü rlüğ ü işi s ır a ya kondu. Bir aralık neşriyat m ü dürlüğü sırası b an a d a gelmişti. O gü nlerde A la şe h ir m uhabirim iz den bir resim ve bir h aber a lm ış tık. Mürteciler bir toplantı y a p t ı lar, diye h aber veren m uh abir k a labalık bir resmin üzerine n u m a r a lar ko ym u ş ve resimdekilerin isim lerini vermişti. Alaşehirliler derhal gazete aleyhine bir h ak aret dâvası
34
açtılar.
Bir Pazartesi günü evlenm iş tim. Salı günü beni yak alayıp , mevcuden A la şeh ire şevkettiler. O- r a d a tek b aşım a g a rip bir balayı geçirdim. M eğ er hâdisenin aslı şu imiş. Alaşehirliler toplanm ışla r, kıra gidip kuzu çevirm işler. M u zibin biri bizim muhabiri k a n d ır mış ve k ırd a çekilen resmi de v e r miş. Haddizatınd a resimdekilerin hepsi eşraftan, nam uslu kim seler miş. Mesele anlaşılın ca beraet et tim. O la n benim halayına oldu, okadar...
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi