• Sonuç bulunamadı

Ortopedik alt ekstremite cerrahisinde spinal anestezi ile kombine siyatik-femoral sinir bloğunun karşılalaştırılması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ortopedik alt ekstremite cerrahisinde spinal anestezi ile kombine siyatik-femoral sinir bloğunun karşılalaştırılması"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C

DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON

ANABİLİM DALI

ORTOPEDİK ALT EKSTREMİTE CERRAHİSİNDE SPİNAL

ANESTEZİ İLE KOMBİNE SİYATİK–FEMORAL SİNİR BLOĞUNUN

KARŞILAŞTIRILMASI

UZMANLIK TEZİ

Dr. Mehmet Selim ALMAZ

TEZ YÖNETİCİSİ

Doç. Dr. Gönül ÖLMEZ KAVAK

(2)

ÖNSÖZ

Asistanlığım süresince deneyimleri ile bizlere her zaman yol gösteren ve destek olan, bilgi ve sabrını esirgemeyen, aynı zaman da tezimin yazım aşamasında büyük katkıları olan saygıdeğer hocam, Doç. Dr. Gönül ÖLMEZ KAVAK’a

Asistanlığımın ilk dönemlerinde çalışma fırsatı bulduğum hocalarım Doç. Dr. Sedat KAYA, Doç.Dr. Mustafa CENGİZ, Yrd. Doç. Dr. M.Ali ÖZYILMAZ’a,

Ağrı kliniğindeki eğitimim esnasında benden çok değerli emek ve ilgisini esirgemeyen Yrd. Doç. Dr. Haktan KARAMAN’a, uzmanlık eğitimim boyunca katkılarından dolayı, bilgi ve deneyimlerini bizimle paylaşan, çok değerli hocalarım Yrd. Doç. Dr. Zeynep BAYSAL YILDIRIM ve Yrd. Doç. Dr. Adnan TÜFEK’e,

Birlikte zevkle çalıştığım tüm asistan arkadaşlarıma;

Beraber çalıştığım tüm hemşire, teknisyen ve sağlık personeline,

Her zaman desteklerini yanımda hissettiğim sevgili anneme, babama ve kardeşlerime, Eğitimim boyunca gösterdiği anlayıştan dolayı sevgili eşim Vildan ve kızlarım Selinsu Roza ile Berfin Alin’e teşekkür ederim.

Saygılarımla

(3)

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ………..………..……….….. İÇİNDEKİLER ………..………..……….……. TABLO LİSTESİ ………..………..……….….. ŞEKİL LİSTESİ ………..………..………...….. GRAFİK LİSTESİ ………. KISALTMALAR ………..………..……….….. GİRİŞ VE AMAÇ ………..………..……….….. TARİHÇE ………..………..……….………….. GENEL BİLGİLER ………..………..……….. MATERYAL VE METOD ………..………..……… BULGULAR ………..………..……….……….. TARTIŞMA ………..………..……….……….. SONUÇ ………..………..……….………... ÖZET ………..………..……….………. SUMMARY ……… KAYNAKLAR ………..………..………....…… I II III IV V VI 1 2 6 57 61 75 83 84 86 88

(4)

TABLO LİSTESİ

Tablo-1: Serebrospinal sıvının bileşimi (8,16) ………... Tablo-2: Modifiye Bromage skalası ………... Tablo-3: Sinir lifleri ve fonksiyonları ………... Tablo-4: Lumbar pleksus ve dalları ………... Tablo-5: Sakral pleksus ve dalları ………... Tablo-6: Lokal anestezik toksisitesinin tedavisi ………. Tablo-7: Grupların demografik verileri (ort±sd) ……… Tablo-8: Her iki grupta ameliyat süresi, teknik uygulama süresi,

cerrahiye teslim süresi, total motor blok oluşma zamanı, motor

blok süresi (ort±sd) ………...

Tablo-9: Grupların Sistolik Arter Basınçları (SAB) Değerleri (ort±sd) ……… Tablo-10: Grupların Diastolik Arter Kan Basıncı (DAB) Değerleri (ort±sd) ………… Tablo-11: Grupların Ortalama Arter Kan Basıncı (OAB) Değerleri(ort±sd) …………. Tablo-12: Grupların Kalp Atım Hız (KAH) Değerleri (atım/dk) (ort±sd) …………... Tablo-13: Perioperatif dönem komplikasyonları hasta sayısı ve (%) olarak ………... Tablo-14: Postoperatif dönem komplikasyonları hasta sayısı ve (%) olarak …………... Tablo-15: Postoperatif ilk analjezik ihtiyaç zamanı (dk) ve postoperatif ilk

24 saatlik analjezik tüketim miktarı (mg/kg)(ort±sd) ………. Tablo-16: Hasta memnuniyeti hasta sayısı ve (%) olarak ……….. Tablo-17: Cerrah memnuniyeti hasta sayısı ve (%) olarak ………. Tablo-18:Anestezi tekniği tercihi hasta sayısı ve % olarak ………

11 15 33 38 40 48 61 62 63 65 67 69 71 72 72 73 73 74

(5)

ŞEKİL LİSTESİ

Şekil-1: Vertebranın kısımları …..………..……….. Şekil-2: Vertebral kolonun eğrilikleri ………..………. Şekil-3: Spinal kordun ligamentleri; Supraspinöz ligament, İnterspinöz

ligament, Ligamentum flavum, Posterior longitudinal ligament,

İntervertebral disk, Anterior longitudinal ligament ………

Şekil-4: Meningsler; Dura mater, Araknoid mater, Pia mater, Spinal sinir, Dorsal (posterior) kök, Ventral (anterior) kök, İnternal

vertebral venöz pleksus. ………..………

Şekil-5: Spinal sinirlerin dermatomal dağılımı ……… Şekil-6:Oturur pozisyonda spinal anestezi ………..………..

Şekil-7:LateraI dekübitus pozisyonunda spinal anestezi ………...

……

Şekil-8:Yüzükoyun (Prone) pozisyonunda spinal anestezi ……… Şekil 9: Spinal iğneler ………..………. Şekil-10: Spinal anestezi yaklaşımları ………..……….... Şekil-11: Nöronun yapısı ………..………... Şekil-12: Periferik sinir yapısı ………..………... Şekil-13: Alt ekstremitenin somatik innervasyon ………..………… Şekil-14: Lumbar pleksus ve dalları ………..………

Şekil-15: Sakral pleksus ve dalları ………..………

Sekil-16: Prilokain’in Kimyasal Yapısı ………..………

6 7 9 10 13 18 18 18 19 22 32 32 37 38 40 54

(6)

GRAFİK LİSTESİ

Grafik 1: Grupların Sistolik Arter Basınçları (SAB) …………..……… Grafik 2: Grupların Diastolik Arter Basınçları (DAB) ………..……… Grafik 3: Grupların Ortalama Arter Kan Basınçları (OAB) ………..……… Grafik 4:Grupların Kalp Atım Hızı (KAH) ………..……….

64 66 68 70

(7)

KISALTMALAR

ASA: American Society of Anesthesiology clasification SSS: Santral Sinir Sistemi

KVS: Kardiyovasküler Sistem

SPSS: Statistikal Package For Social Sciences MBS: Modifiye Bromage Skalası

SAS: Sözel Analog Scala

KSFB: Kombine Siyatik-femoral blok KAH: Kalp Atım Hızı

SAB: Sistolik Arter Basıncı DAB: Diastolik Arter Basıncı OAB: Ortalama Arter Basıncı BOS: Beyin Omurilik Sıvısı SA: Spinal Anestezi

SpO2:Periferik Arter oksijen saturasyonu O2:Oksijen

(8)

GİRİŞ VE AMAÇ

Rejyonal anestezi tekniklerinin kullanımı; operasyon süresince hastanın uyanık kalması, spontan solunumunun devam etmesi, koruyucu reflekslerinin kaybolmaması, postoperatif dönemde erken mobilizasyon ve hastanede kalış süresinin kısalması gibi pek çok avantajı da beraberinde getirmektedir (1,2).

Ortopedik alt ekstremite cerrahisi uygulanan hastaların çoğu ileri yaş grubunda yer alır. Bu hastalarda kardiyak, endokrin, renal, serebral ve respiratuar hastalıkların varlığı, perioperatif ve postoperatif morbidite riskini artırmaktadır. Genel anestezi uygulamaları sırasında bu hastalıkların neden olabileceği komplikasyonların artması, bu grup hastalarda rejyonal anestezi yöntemlerinin seçilmesine neden olmaktadır. Ortopedik alt ekstremite cerrahisinde spinal anestezi tekniği, en sık kullanılan rejyonal anestezi tekniği (3) olup epidural ve genel anestezi ile kıyaslandığında daha avantajlıdır (4). Ancak kullanılan rejyonel anestezi tekniğinin hastalarda hemodinamik dengeyi olumsuz etkilememesi önemlidir. Bir diğer sorun da uzun süren cerrahilerde, spinal anestezi süresinin yetmemesine bağlı olarak operasyonun bazen genel anesteziye geçilerek tamamlanmasıdır. Bu durum hastalarda ek bir risk faktörü oluşturur.

Santral bloklara oranla periferik blokların daha düşük morbidite ve daha az kardiyovasküler yan etkilere sahip olduğu bildirilmesine rağmen (5,6) uygulama zamanının daha uzun olması, daha çok deneyim gerektirmesi gibi faktörler bu tekniği daha az popüler hale getirmiştir (7).

Ortopedik alt ekstremite cerrahisinde spinal anestezi oldukça sık kullanılmakla birlikte günümüzde periferik sinir bloğu uygulamaları yaygınlaşmaya başlamıştır. Her iki tekniğinde kendine has avantaj ve dezavantajları vardır.

Çalışmamızda ortopedik alt ekstremite cerrahisi geçiren ASA I-II grubu hastalarda; spinal anestezi tekniği ile kombine-siyatik femoral blok (KSFB) tekniklerini karşılaştırarak; tekniğin uygulanma süresi, duyusal ve motor blok özellikleri, hemodinami üzerine olan etkileri, cerrahi işlem sırasında ve postoperatif dönemde oluşan komplikasyonlar, hasta ve cerrah memnuniyeti açısından aralarında fark olup olmadığı araştırılmıştır.

(9)

REJYONEL ANESTEZİ TARİHÇESİ

Rejyonal uygulamaları anestezi genel anesteziden yaklaşık 50 yıl sonra başlamıştır. Temelinde ağrının sinir sisteminde özel liflerle taşındığını öngören Johanes P.Müller’in 1826 yılında ileri sürdüğü spesifite teorisi yatar. Bunu daha sonra Erb’in 1874’te ileri sürdüğü teoriler ve 1965 yılında Patrick Wall ve Ronald Melzack tarafından ileri sürülen Kapı Kontrol Teorisi izler (8).

1855’te Rynd morfinin hipodermik olarak sinir çevresine verilmesinin etkili olabileceğini ileri sürmüştür. Elinde enjektör ve iğne olmadığı için trokarla sinire yakın bir bölgeye ulaşmış ve yer çekiminden yararlanarak solüsyonu vermeye çalışmıştır. Yine 1855’te Edinburgh’da Wood ve Lyon’da Pravaz ilk iğne ve enjektörü geliştirmiştir. Wood (1817–1884) ilk subkutan injeksiyonu uygulayan kişi olarak kabul edilmektedir (8).

Rejyonal anestezinin gelişiminde kokainin önemli yeri vardır. Nieman 1860’ta koka yapraklarından kokain isimli maddeyi yalıtlamıştır. Nieman kokainin dilde uyuşukluğa yol açtığını göstermiş, göze damlatmışsa da yeterli bir etki sağlayamamıştır. Rejyonal anestezinin gerçek doğum tarihi olarak Viyanalı oftalmolog Karl Koller’in (1852–1954), 1884 yılında kokaini göze damlatarak kokain anestezisi altında konjunktiva kesesini cerrahi olarak çıkartması kabul edilir. Koller bu buluşunu 15 Eylül 1884 tarihinde Heidelberg’de yapılan Oftalmoloji kongresinde sunulmuştur (8).

Kokainin intranöral injeksiyonu Halstead ve Hall tarafından New York Medical Journal’de 6 Aralık 1884’te yayınlanmıstır. Halstead ve Hall kokaini supraorbital, infraorbital, inferior alveoler ve ulnar sinirlere enjekte etmişler. Corning 1885 yılında köpeklerde yaptığı deneylerde 1.18 ml %2’lik kokain solüsyonunu alt iki dorsal vertebranın spinöz çıkıntıları arasındaki bir aralığa verdiğini ve hayvanın şiddetli uyarana saatlerce yanıt vermediğini belirtmiştir. İnsanda yaptığı ilk denemede de başarılı olduğunu ve bu yöntemin <genitoüriner ameliyatlarda eter kullanımının yerini alabileceğini söylemiştir (8).

1891 yılında Almanya’da Heinrich Quincke diyagnostik bir yöntem olarak spinal ponksiyondan söz etmiş ve hala kendi adıyla kullanılan Quincke iğnesini geliştirmiştir. Spinal sinirlere kokaini ilk veren Corning olmasına rağmen, gerçek spinal anestezinin babası olarak Alman August Bier kabul edilir (1861–1949). August Bier spinal anestezi üzerindeki ünlü makalesini (Versuche uber Cocainisierung des Rückenmarkes ) 1899’da yayınlamıştır (8).

Corning epidural bölgeye kokaini ilk veren kişi olmasına rağmen, 1901’de Jean Athanase Sicard ve Fernand Cathelin birbirinden bağımsız olarak epidural anestezi üzerinde

(10)

gerçekleştirmişlerdir. 20 yıl sonra Pages interspinöz yaklaşımı geliştirmiş. 1930’ların başında Archile Mario Dogliotti direnç kaybı tekniğini, ondan esinlenen Guitterez de 1932’de asılı damla tekniğini geliştirmiştir (8).

Stoeckel obstetride rejyonel anestezinin kullanılabileceğini düşünerek 1909’da kaudal yoldan prokain vermiştir. Değişik konsantrasyonlarda prokain denemiş ve doz yükseldiğinde doğum sırasında komplikasyonların arttığını belirtmiştir (8).

Kappis 1914’te servikal ve brakial pleksus için alt 7 servikal pleksusu bloke etmiştir. Yine Kappis çölyak pleksus bloğu için posterior yaklaşımı geliştirmiştir. 1922’de ise Lawen tek taraflı paravertebral bloğu geliştirmiştir (8). 1880’lerle başlayıp 1920’lere kadar süren dönem Bonica tarafından rejyonal anestezinin altın çağı olarak kabul edilir. Günümüzde kullanılan yöntemlerin çoğu bu dönemde bulunmuş ve klinikte uygulanmaya başlanmıştır. 1904-1905’te prokainin sentezi ve klinikte kullanımı ile rejyonal anestezik ilaçlarda önemli bir gelişim başlamıştır. Daha sonraki dönem duraklama devri olarak kabul edilir. Bu duraklamada sterilizasyon yöntemlerinin yetersiz olması, eldeki lokal anesteziklerin yan etkilerinin fazla olması ve genel anestezinin daha hızlı gelişiminin rolü olmuştur. 1960’lı yıllarla birlikte rejyonal anestezi yöntemleri yeniden canlanmaya başlamıştır. Günümüzde bazı anesteziyoloji kliniklerinde rejyonal anestezi uygulamalarının oranı %50’lere yaklaşmıştır (8).

1564 Pare (Fransa)

Sinir kompresyonu ile lokal anestezi 1600 Valverdi (İtalya)

Ameliyat bölgesinde sinir ve damarların kompresyonu ile rejyonel anestezi 1656 Wren (İngiltere)

İntravenöz enjeksiyonda ilk deneme 1784 Moore (İngiltere)

Sinir trunkusları üzerinde baskı ile anestezi 1843 Wood (İskoçya)

Morfin injeksiyonu 1853 Pravaz (Fransa)

Hipodermik iğne ve şırınga 1860 Niemann (Almanya)

(11)

Kokainin anestezik özelliklerinin gösterilmesi 1878 Von Anrep (Almanya)

Kokainin lokal anestezide ilk kez kullanımı 1884 Koller (Avusturya)

Kokain ile sinir bloğu, brakial pleksus bloğu 1884 Corning (ABD)

Spinal anestezi 1890 Quincke (Almanya)

Lumbar ponksiyon tekniği 1890 Françoise-Franck

Blok teriminin kullanılması 1897 Bier (Almanya)

İlk planlı spinal anestezi 1900 Cushing (ABD)

Rejyonal anestezi teriminin kullanılması 1900 Cathelin ve Sicard (Fransa)

Kokainle kaudal epidural blok 1900 Einhorn (Almanya)

Prokainin sentezi 1900 Braun (Almanya)

Çölyak blok, anterior yaklaşım 1900 Selheim (Almanya)

Torasik paravertebral blok 1900 Tait ve Caglieri (ABD)

Subaraknoid boşlukla, insan ve hayvanlarda spinal anestezi çalışmaları 1908 Bier (Almanya)

Rejyonel İntravenöz Anestezi (RİVA) 1911 Hirschell (Almanya)

Kaudal epidural bloğun cerrahide yaygın kullanımı 1911 Kappis

Paravertebral blok 1911 Kappis

(12)

Spinal anestezide kan basıncı değişiklikleri

1921 Amerika’da Rejyonel Anestezi Cemiyetinin (ASRA) kurulması 1921 Pages (İspanya)

Lumbar epidural bloğun cerrahide ilk kez kullanımı 1928 Eisleb (Almanya)

Tetrakainin sentezi 1930 Dogliotti (İtalya)

Cerrahide l umbar epidural blok 1930 Aburel (Romanya)

Kontinü lumbosakral paravertebral blok 1939 Rovenstein ve Wertheim

Servikal pleksus bloğu 1939 Lemmon (ABD)

Kontinü spinal anestezi 1940 Wertheim ve Rovenstein

Supraskapuler blok

1940 Löfgren ve Lundqvist (İsveç) Lidokainin sentezi

1948 Curbelo

Kontinü epidural teknikte Tuohey iğnesinin kullanımı 1956 Ekstam

Bupivakainin sentezi 1956 Wielding

Klinikte prilokain kullanımı 1963 Moricca

Hipofiz alkol injeksiyonu 1971 Bromage (Kanada)

Epidural bloğun stres cevaba etkisi 1971 Lund

Etidokainin klinikte kullanımı 1988 Ropivakainin sentezi (1).

(13)

GENEL BİLGİLER SPİNAL ANESTEZİ TANIM

Spinal anestezi beyin omurilik sıvısı içine enjekte edilen lokal anestezik solüsyon ile sinir iletiminin geçici olarak durdurulduğu, günümüzde en sık kullanılan rejyonel anestezi tekniklerinden biridir. Genel anestezi uygulaması, rejyonal anesteziden yaklaşık yarım yüzyıl önce başlamasına rağmen rejyonel anestezinin temel ilkeleri genel anesteziye göre daha kısa sürede belirlenmiştir (8).

SPİNAL KORDUN ANATOMİK VE FİZYOLOJİK ÖZELLİKLERİ

Vertebral kanal; 7 servikal, 12 torakal, 5 lumbar, 5 sakral ve 4 koksigeal olmak üzere 33 vertebradan oluşur (9). Vertebralar genel olarak 6 esas kısımdan meydana gelir.

Şekil-1: (1. vertebra 'atlas' hariç)

1. Corpus vertebra (omur cismi) 2. Arcus vertebra (omur kavsi) 3. Processus spinosus (diken çıkıntı) 4. Processus transversus (enine çıkıntı) 5. Processus articularis (eklem çıkıntı) 6. Foramen vertebrae (omur deliği)

(14)

Bu vertebraların arka yüzü intervertebral diskler, vertebra arkusları ve bunları birleştiren bağlar, medulla spinalis ve onu örten zarları içeren spinal kanalı meydana getirir (11). İntervertebral disk sayısı 23-24 adettir ve vertebral cisimler arasında bir artroz oluştururlar. Servikal bölgede, oksiput ile Cı ve Cı ile C2 arasında intervertebral disk

bulunmaz. Vertebral kolonun stabilitesi vertebral cisimlerin, arkın, transvers proseslerin arasında uzanan ligamentlerle sağlanır. Vertebranın çift C şeklinde bir görüntüsü vardır (12).

Vertebral kolon 3 yerde eğrilik gösterir. Servikal bölgede lordoz (öne eğik), torakal bölgede kifoz (arkaya eğik), lumbal bölgede lordoz (öne eğik) gösterir (Şekil-2). Bu eğrilikler lokal anestezik ajanın yayılımında önemlidir.

(15)

Vertebranın 2 komponenti vardır:

1-Cisim: Ağırlığı taşıyan parçadır.

2-Ark: Spinal kordu yanlardan ve arkadan çevreleyerek lamina ve pedikülleri

oluşturur. Vertebral cisimlerin ve vertebral arkın arka yüzleri vertebral forameni oluşturur. Bu forameni spinal kordu ve meningeal yapıları çevreler (2).

Yapılacak işlem bakımından önemli bir özellik, spinöz çıkıntıların, servikal ve lomber bölgelerde horizontale yakınken, torasik bölgede özellikle T4–9 hizasında dikeye varacak

şekilde eğilimli olmalarıdır. Bu durum lokalizasyon ve iğneye verilmesi gereken eğim bakımından önemlidir. Teknik olarak en kolay, güvenilir ve sık kullanılan aralıklar L2-3 ve L4-5

aralıklarıdır. İliak kristalan birleştiren çizgi L4 spinöz çıkıntısı veya L4-5 aralığından geçer

(11).

Vertebral yapıların bölgesel farklılıkları vardır ve bu farklar santral blokaj için çok önemlidir.

Servikal Vertebra: C7 dışında transvers prosesleri üzerinde vertebral arterlerin geçişi

için extra bir açıklık vardır. Spinal kanalın en geniş, vertebral cisimlerin en küçük olduğu bölgedir. Spinöz çıkıntılar horizontal yerleşmiştir ve orta hat yaklaşımı mümkündür.

Torasik Vertebra: Transvers prosesler üzerindeki kot artikülasyonu tipiktir. Eklem

hemen hemen horizontaldir. Özellikle T 4-9 hizasında spinöz prosesler daha dikey olduğundan

orta hat yaklaşımı pek tercih edilmez.

Lomber Vertebra: En geniş vertebralardır. Horizontal spinözçıkıntılar nedeniyle orta

hat yaklaşımının en kolay olduğu bölgedir.

Sakral Vertebra: 5 sakral vertebra birleşerek sakrumu oluşturur. Sinirler ventral ve

dorsal foramenlerden çıkar. 5 vertebra laminasız olarak sakral hiatusu oluştururlar. Burası kaudal anestezinin temelidir.

Koksiks: 3 ya da 4 adet vertebral kalıntının birleşmesiyle oluşur. Anestezide bir

önemi yoktur (12).

Vertebral kolonun ligamentleri:

Vertebral kolonun bütünlüğünü sağlayan ve spinal kordun korunmasına yardımcı olan ligamentler, ponksiyon yapılırken oluşturdukları farklı dirençlerle anestezi açısından çok önemlidir. Bunlar önden arkaya doğru şöyle sıralanırlar.

1-Anterior longitudınal ligament: Vertebral cisimleri ve intervertebral diskleri önden

(16)

2-Posterior longilüdinal ligament: Vertebra cisimlerini ve intervertebral diskleri

arkadan birleştirir ve kifoza karşı rezistans gösterir, iğnenin çok ileri itilmesi ile bu ligament ve intervertebral disk zedelenebilir (2,11).

3-Ligamentim flavum: Vertebralann arkusunu birleştiren, sağlam, kalın, saf fıbröz

bantlardan oluşur; servikal bölgede en ince, lumbal bölgede en kalındır. Travmatik hiperekstansiyon durumlarında spinal kord hasarına neden olur. Üstteki laminanın ön-alt yüzünden, alttaki laminanın arka-üst kenarına uzanır. Anestezi sırasında iğne ile geçilirken hissedilen direnç kaybı çok önemlidir (14,15,16).

4-İnterspinöz ligament: Spinöz çıkıntılar arasında yer alır. İğneye enjekte edilen hava

ve solüsyona belirli bir direnç oluşturması ile lokalizasyonda önemli rol oynar (15,16,17).

5-Subraspinöz ligament: C7-sakrum arasında spinoz çıkıntıların uçlarını birleştiren

kuvvetli bir fıbröz kordondur. C7'den yukarıda lig. nuchae olarak devam eder. Lumber

bölgede en geniştir ve yaşlı hastalarda kalsifikasyon nedeniyle orta hat girişimlerine engel olabilir (Şekil-3) (14,15,16).

Şekil-3: Spinal kordun ligamentleri (1) Supraspinöz ligament, (2) İnterspinöz ligament,

(3) Ligamentum flavum, (4) Posterior longitudinal ligament, (5) İntervertebral disk, (6) Anterior longitudinal ligament (18).

(17)

SPİNAL KORD

Spinal kord yaklaşık 46 cm. uzunluğunda atlastan konuş medullarise uzanan (birinci vertebranın alt kenarına) medulla oblongatanın kaudal uzantısıdır, Konus medullaris iplik gibi medyan filum terminale şeklinde koksiks posteriora kadar devam eder. Dura mater ve araknoid ve neticede subaraknoid boşluk ikinci sakral vertebraya kadar uzanır (18).

MENİNGSLER: Spinal kord meningsler (dura mater, araknoid mater ve pia mater),

serebrospinal sıvı, epidural yağ dokusu ve venler tarafından çevrilir ve korunur (Şekil-4). Spinal kordun dura materi, fibroelastik bir membran olup, kör bir kesede sonlandığı ikinci sakral vertebraya kadar uzanır. Anterior ve posterior spinal sinir köklerini sarar. Dura mater ile araknoid arasında içinde az miktarda lenf benzeri sıvı içeren subdural aralık vardır. Damarsız bir membran olan araknoid mater ikinci sakral vertebra seviyesinde sonlanın Araknoid mater ile pia mater arasında içi serebrospinai sıvı ile dolu olan subaraknoid aralık vardır. Damardan zengin olan spinal pia mater spinal kordu sıkıca sarar. Konus medullaris kaudal yönde ince filum terminale olarak devam eder, kauda ekuinanın medyalinde seyreder dural kese ve araknoidin son kısmını deler ve birinci koksigeal segmentin arkasında bağ dokusu ile kaynaşır. Pia mater her iki tarafından 22 adet dişli ligamentler (ligamentum denticulatum) ile dura matere bağlanıp spinal kordu stabilize eder (Şekil-4) (18).

Şekil-4: Meningsler (1) Dura mater, (2) Araknoid mater, (3) Pia mater, (4) Spinal sinir,

(18)

SPİNAL SİNİRLER: İnsanda sekiz servikal, on iki torakal, beş lomber, beş sakral ve

bir koksigeal çift olmak üzere 31 çift spinal sinir vardır. Bunlar spinal korda, ventral ve dorsal radiküler filamentlerle bağlanırlar ki bunlar birleşerek sinir köklerini yaparlar. Daha kalın olan dorsal (posterior) kökler afferent uyaranları (ağrı, temperatür, dokunma, pozisyon) iletirler. Her bir dorsal spinal sinir kökü duyusal spinal gangliyona sahiptir. Ventral (anterior) kökler efferent uyaranları (kaslara, bezlere) iletirler. Spinal kordun alt segmentlerinde sinir kökleri aşağıya doğru atkuyruğu şeklinde (kauda ekuina) seyreder. Ventral ve dorsal kökler subaraknoid aralıktan çıktıktan sonra epidural aralığa geçer. Spinal anestezide sinir kökleri lokal anesteziğin enjekte edileceği temel hedeftir (18).

BEYİN OMURİLİK SIVISI (BOS): BOS spinal ve kraniyal subaraknoid boşluklarda

ve beynin ventriküllerinde (üçüncü, dördüncü, lateral ventriküller) bulunur. Kanalis sentralisi dolduran bir sıvıdır. BOS 120–150 cc kadardır. BOS ya sekresyonla ya da lateral, üçüncü ve dördüncü ventriküllerde koroid pleksusların ultrafiltrasyonu ile oluşur ve meninks ven pleksusları ile lenfatik damarlar vasıtasıyla rezorbe edilir (19,20).

Tablo-1: Serebrospinal sıvının bileşimi (8,16).

Spesifik yoğunluğu 1.006 (1.003–1.009)

Hacim 120–150 ml (spinal boşlukta 25-35ml)

Basınç 60–80 cmH2O pH 7.32 (7.27–7.37) pCO2 48 mmHg HCO3 23 mEq/L Sodyum 133–145 mEq/L Kalsiyum 2–3 mEq/L Fosfor 1.6 mg/dl Magnezyum 2.0–2,5 mEq/L Klorür 15–20 mEq/L Proteinler 23–38 mg/dl Şeker 50–80 mg/dl Non-protein nitrojen 20–30 mg/dl

(19)

SPİNAL KORD VE SİNİRLERİ: Spinal kord, foramen magnum hizasından başlar ve

konus medullaris halinde sonlanın Vertebral kolon ve spinal kordun ilişkisi, fötal, bebeklik ve erişkin çağlarda farklıdır. 3. fötal aya kadar vertebral kanalın sonuna kadar uzanan spinal kord sonraları kemik yapının daha hızlı gelişimi sonucu, doğumda 3. lumbal vertebranın alt kenan, erişkinde ise L1 disk hizasında sonlanır. Ancak bu düzey kişisel farklılıklar gösterebilir. Bu durum, iğne ile kordun zedelenme olasılığı nedeniyle dikkat edilmesi gereken önemli bir anatomik özelliktir. Spinal kord ile vertebral kolon arasındaki bu farklı gelişim sonucu, spinal segmentlerle vertebralar aynı hizada bulunmaz (11,15).

İstenen düzeyde anestezi sağlanması için dikkate alınması gereken bir özellik de spinal sinirlerin seyridir. Ön ve arka köklerin birleşmesinden oluşan 31 çift spinal sinir, yukarıda değinilen nedenle, üst kısımlarda, hemen hemen kendi hizalarında vertebral kanalı terkederken, aşağıda, kendi intervertebral foremenlerine ulaşmak üzere giderek artan eğimli bir yol izlerler. Bunun sonucuda lumbal ve sakral sinirler kauda ekina'yı oluştururlar. Kauda ekina'yı oluşturan sinirler, ince bir pia tabakası ile örtülü oldukları ve korddan çıkıp, ilgili foremene ulaşıncaya kadar uzun bir yol aldıkları için BOS içine verilen lokal anestezikle geniş bir temas yüzeyi oluşur (11,15).

SPİNAL KORDUN KANLANMASI ARTERLER:

Spinal kord, bir anterior ve iki posterior arterden kanlanır.

Anterior spinal arter: Yukarıda vertebral arterlerden kaynaklanır ve anterior

longitudinal sulkus içinde aşağı iner. İnerken, spinal arterlerden de dallar alır. Bu nedenle, spinal köklere doğru yönlendirilmiş bir iğne ile bir spinal arterin zedelenmesi, spinal kordda iskemiye neden olabilir. Anterior arter hasarı sonucu ortaya çıkan lezyon motor tiptedir.

Posterior spinal arterler: Posterior inferior serebeller arterlerden kaynaklanır ve

kordun postero-lateral yüzünde, arka köklerin medialinden aşağıya iner. Spinal kordun 1/3'nü oluşturan arka kanalın kanlanmasını sağlar.

VENLER:

Vertebral kanalın içinde ve dışında olmak üzere, bütün M. Spinalis boyunca uzanan, karmaşık pleksuslar oluşturur ve intervertebral venlere drene olurlar (11).

(20)

DERMATOMLAR

Başta spinal ve epidural anestezi olmak üzere, bölgesel yöntemlerin çoğunda, anestezi düzeyinin belirlenmesi, komplikasyonların değerlendirilebilmesi için dermatomların bilinmesi önemlidir. Vertebral kolonu terkeden sinirler, deride belirli bir yayılım göstererek dermatomları oluştururlar (Şekil-5).

Şekil-5: Spinal sinirlerin dermatomal dağılımı (21)

Bazı önemli dermatomlar şunlardır (21). C8: Küçük parmak (el) T1-2: Kol ve ön kolun

iç yüzü T3: Aksillanın apeksi T4 : Meme başları hizası T6-7: Ksifoid hizası T10 : Göbek hizası

L1 : İnguinal bölge S 1-4: Perine

Yüzeyel anestezide düzeyi belirlemek için spinal reflekslerden de yaralanılabilir. Epigastrik (T 7-8), abdominal (T9-12), kremaster (L1-2), plantar (S1-2), diz (L2-4), ayak bileği (S1-2)

refleksleri gibi. Meme hattının üst kısmı hem C3-4 hem de T1-2 tarafından innerve edildiğinden

(21)

SPİNAL ANESTEZİ

Spinal anestezi subaraknoid aralığa lokal anestezik enjeksiyonu ile elde edilir. Küçük volümde lokal anestezikle, vücudun alt kısmında bütün duyular bloke edilir. İşlem genelde spinal kordun sonlandığı seviyenin altında yapılır.

Etki yeri ve mekanizması: BOS içine enjekte edilen lokal anestezik ilaç sinir dokusu tarafından alınarak ve damar içine absorbe olarak ortamdan uzaklaştırılır. BOS içine verilen ilacın bir kısmı da yoğunluk farkı ile duradan difftüze olarak epidural aralığa geçer ve oradan geçerli mekanizmalarla uzaklaştırılır.

Lokal anestezik ajanın sinir dokusu tarafından alınması;

1- İlacın BOS içindeki yoğunluğu,

2- Sinir dokusunun lokal anestezikle temas eden yüzeyinin genişliği, 3- Sinir dokusunun yağ içeriği,

4- Sinir dokusunun kanlanması, gibi etkenlere bağlıdır.

Subaraknoid aralıktaki lokal anestezik spinal kordun yüzeyel katlarını da etkiler; ancak asıl etkisi spinal kordu terkeden sinir kökleri ve dorsal kök gangliyonları üzerinedir.

Spinal sinir tutulumu sonrası meydana gelen bloklar sırasıyla aşagıdaki gibidir (10, 11,22,23,24).

1-Preganglioner sempatik lifler 2-Isı duyusu (sıcak ve soğuk) 3-Ağrı duyusu

4-Dokunma duyusu 5-Derinlik duyusu 6-Motor duyusu

7-Eklem pozisyon duyusu 8-Vibrasyon duyusu

Motor lifler anesteziklerden daha zor ve geç etkilendiği için, sensorial ve motor blok arasında, sensorial blok daha yüksek olmak üzere 2 segment fark oluşur. Geleneksel olarak pregangliyonik sempatik liflerin sensorial ve motor liflerden daha az yoğunlukta ilaçtan etkilendikleri, bu nedenle sempatik bloğun, sensorial bloktan 2 segment daha yüksek olduğu

(22)

sempatik B-lifleri lokal anesteziklere dirençli olmaları nedeniyle, son yıllarda sempatik bloğun sensorial bloktan daha aşağıda olabileceği ve daha uzun sürebileceği anlaşılmıştır.

Anestezi süresi, lokal anestezik ilacın sinirleri terk etme hızına bağlıdır. İlacın önemli bir kısmı, BOS içine yayılır ve venöz drenajla, az bir kısmı da lenfatiklerle uzaklaştırılır. Damardan zengin pia mater burada en önemli rolü oynar. Vazokonstriktörler buradaki damarlara pek etkili olmadığından, anestezi süresini de ancak % 10 dolayında uzatabilirler. Spinal anestezinin temel amacı, sensorial ve motor blok olup, birlikte gelişen sempatik denervasyon, genellikle sistemik değişikliklere neden olan bir yan etki gibi görülür. Ancak bu bazı durumlarda terapötik bir fayda sağlar. Spinal anestezi sonucu lokal anesteziğin kan düzeyi çok az yükselir ve bunun sistemik etkisi çok azdır (11).

Spinal anestezi derin bir motor bloğa neden olur. Motor bloğun derecesini belirlemede Bromage Skalası kullanılmaktadır (Tablo-2).

Tablo-2: Modifiye Bromage skalası

0 Motor blok yok

1 Fleksiyondaki dizi kaldırır

2 Ayak bileğini kaldırır

3 Tam blok, ayağını hareket ettiremez

Etki hızı ve süresi: Etkisinin hızlı başlaması, spinal anestezinin epidural anesteziye en önemli üstünlüğü olarak kabul edilir. Ancak etkinin başlaması hızlı olup tam blok gelişmesi epidural anestezininkine yakındır. Buna göre, ilacın özelliği de dikkate alınarak, etki 3-5 dakika içinde başlar. Ancak bloğun esas yayılımı 5–15 dakika alır ve tam etki 15–20 dakika içinde gerçekleşir.

Etki süresi olarak, analjezinin tamamen kalkmasına, en yüksek düzeyden iki segment aşağıya inmesine veya belirli düzeye (T10 / T12 gibi) inmesine kadar geçen süreler alınabilse de

klinik olarak daha çok bloğun tam olarak kalkmasına kadar geçen süre alınmaktadır L5-S2

düzeyindeki analjezi en uzun sürer. Bundan daha aşağıdaki segmentlerdeki analjezi S2'den

(23)

A-Uygulamaya ilişkin etkenler:

1-Enjekte edilen ilaç dozu ve tipi: En önemli faktördür. Yüksek doz ve

konsantrasyonda verilen ilaç daha yüksek bloğa ve anestezi süresinin daha uzun sürmesine neden olur. Uzun etkili ilaçlar daha toksik olmakla beraber anestezi süresini etkilemektedir. Toksisite sırası dibukain, tetrakain, bupivakain, lidokain şeklindedir. İlacın Hipo-izo-hiperbarik olmasıda anestezi düzeyini etkilemektir.

2-İlaç volümü: Eğer verilen ilaç dozu sabitse, anestezi seviyesi volüm arttıkça

yükselecektir. Küçük volümlerde etki daha az görülmekteyken büyük hacimlerde barbotaj da yapılmışsa anestezi düzeyi anlamlı bir şekilde yükselecektir.

3-Enjeksiyon yeri: En geniş lomber intervertebral aralık seçilmelidir. L3 veya L4

aralığı en uygun aralıktır. İğne aralığı yukarı bakacak şekilde, orta hattan spinöz çıkıntılara paralel olarak ilerletilmelidir. Paramedian yaklaşımlarda solüsyonun yayılımı artmakta dermatomal seviye yükselmektedir.

4-Enjeksiyon hızı. Yavaş enjeksiyonlar geniş bir difüzyona neden olmadıklarından

anestezi seviyesi düşük kalır. Diğer taraftan hızlı enjeksiyon torasik seviyelere kadar yükselen anesteziye yol açabilir.

5- Enjekte edilen solüsyonun yoğunluğu ve özgül ağırlığı: Solüsyonun özgül ağırlığı

serebrospinal sıvıdan fazla (hiperbarik) ise enjekte edilen solüsyon aşağıda; az (hipobarik) ise yukarıda toplanacağından, anestezi seviyesi hastaya verilen pozisyonla değişkenlik gösterir. Pozisyonun etkili olabilmesi için hastanın istenen pozisyonda en az 5 dakika yatırılması gerekir.

İzobarik solüsyonların en önemli avantajı hastanın enjeksiyondan sonra pozisyonun değiştirilmeden operasyonun yapılabilmesidir. Hiperbarik solüsyonlar hazır olabileceği gibi, kullanılan lokal anestezik içine 1ml %5-10'luk glukoz katılarak da elde edilir. Steril su veya serum fizyolojik katılan solüsyonlar ise hipobarik hale gelir.

6-Barbotaj: Serebrospinal sıvının türbülansının arttırılarak enjekte edilecek solüsyon

içine aspire edilmesi ve subaraknoid boşluktaki dağılımının arttırılması işlemidir. Serebrospinal sıvının ileri geri hareketiyle enjekte edilen ilacın daha yüksek seviyelere taşınması sağlanmış olur.

(24)

1-Yaş: Yaş arttıkça spinal ve epidural alan daralır ve kompliansı azalır. Bu nedenle

ilaç dağılımıda artmakta ve blok yükselmektedir.

2-Kilo: Şişman hastada epidural yağ dokusu fazlalığı BOS miktarında azalmaya ve

ilacın yükselmesine neden olabilir.

3-Boy: Hastanın boyu ne kadar uzunsa aynı volümde ilaçla sağlanan anestezi düzeyi o

kadar alçak olur.

4-Karın içi basınç artışı: İntraabdominal basınç artması epidural venöz pleksusun

genişlemesine buda epidural ve subaraknoidal aralığın daralmasına ve aynı volümde ilaçla daha yüksek anestezi seviyesine neden olur.

5-Anatomik deformasyonlar: Kifoz, lordoz gibi durumlarda anestezi düzeyi

değişkenlik gösterir (2,8,11).

6-Vazokonstrüktör ve opioid eklenmesi: anestezi düzeyini etkilemektedir.

7-İğne ucunun yönü ve beyin omirilik sıvısının özellikleri anestezi düzeyini

etkilemektedir.

SPİNAL ANESTEZİ TEKNİĞİ

Hastaya yapılacak işlem ve kendisinden beklenen açıklanır. Premedikasyon verilir. Kontrol kan basıncı ve nabız sayısı belirlenip, iv sıvı (tercihen izotonik ) başlanır. Veriliş hızı bloktan önce ve blok sırasında yaklaşık 15ml/kg/saat gidecek şekilde ayarlanır. Atropin ve vazopressör (efedrin) hazır bulundurulur.

Bütün bloklarda olduğu gibi hastaya sonradan genel anesteziye geçme olasılığı düşünülerek pozisyon verilmelidir. Hastanın yatırıldığı ameliyat masasının hastaya pozisyon verilebilecek özelliklere sahip olması gerekir. Spinal anestezinin peridural anesteziden en büyük farklarından birisi anestezi seviyesinin hastaya pozisyon verilerek ayarlanabilmesidir.

Spinal anestezi üç pozisyonda gerçekleştirilebilir:

1-Oturur pozisyon: Çeşitli jinekolojik ve ürolojik ameliyatlarda ya da hiperbarik

solüsyon kullanıldığında tercih edilen bir pozisyondur. Özellikle şişman hastalarda tercih edilmelidir. Oturur pozisyon tercih edilmişse hastalarda daha önceden hipotansiyona karşı önlem alınmalı, aşırı sedasyondan kaçınılmalıdır (10) (Şekil-6).

2-Lateral dekübitüs pozisyonu: En sık kullanılan pozisyondur. Hasta ameliyat

masasının kenarına gelecek şekilde yan yatırılır, dizlerini kendine çeker, çenesini göğsüne dayar. Böylelikle vertebralar arasının mümkün olduğunca açılması sağlanır. Başın altına yastık konur. Bu sırada vertebral kolon masaya paralel olmalıdır. Eğer anesteziyolog sağ elini

(25)

3-Yüzükoyun (prone)pozisyon: Rektum, sakrum ve vertebral kolonun alt bölümü ile

ilgili ameliyatlarda seyrek olarak tercih edilen bir pozisyondur. Hastanın batın bölgesine bir yastık konarak ya da ameliyat masası fleksiyona getirilerek lumbar bölgede intervertebral aralığın açılması sağlanır. Bu teknikte serebrospinal sıvıyı görebilmek için diğer tekniklerinin aksine aspirasyon gerekebilir. Genellikle yeniden pozisyon değiştirmenin zor olduğu durumlarda tercih edilen bir pozisyondur (8,11) (Şekil-8).

Şekil-6: Oturur pozisyonda spinal anestezi

Şekil-7: LateraI dekübitus pozisyonunda spinal anestezi

(26)

HASTANIN SPİNAL ANESTEZİYE HAZIRLANMASI

Hastaya pozisyon verildikten sonra enjeksiyon bölgesi temizlenir. Renkli solüsyonların kullanılması daha doğrudur. Böylelikle hangi bölgenin hazırlandığı daha kolay görülmektedir. Spinal blok uygulanılacak enjektör, lokal anestezik solüsyon ve benzeri gereçlerin hasta masaya yatırılmadan önce hazırlanmasında yarar vardır. Hasta masaya yatırıldıktan sonra mümkün olduğu kadar seri hareket etmek ve blok öncesi süreyi kısaltmak gerekir. Bu durum özellikle premedikasyon uygulanmamış hastalarda son derece önemlidir.

Spinal anestezi yapılmadan önce iv. sıvı başlanıp (10-15 ml/kg) monitorize edilip premedikasyonu yapılmalıdır. Ameliyat masasında genel anesteziye geçilebilecek şartların ve her an resusitasyon uygulanabilecek ortamın hazır olması gereklidir. Anestezi masasında spinal anestezi için en uygun ilaç şecilmeli ve uygun spinal iğne hazır olmalıdır (8) (Şekil-9).

Spinal iğneler çeşitleri şunlardır:

1- Quincke-Babcock iğnesi: Keskin kenarlı, sivri uçlu,deliği uçtadır.

2- Whitacre İğnesi: Kalem uçu şeklinde deliği yandadır. 3- Greene İğnesi: Kalem ucu şeklinde keskin kenarlıdır. 4- Pitkin İğnesi: Kısa, keskin uçlu, deliği en uçtadır.

Şekil 9: Spinal iğneler (12)

Hastaya pozisyon verildikten sonra merkezden perifere doğru enjeksiyon yeri temizlenir ve bölge steril delikli bir yeşille sınırlandırılır. Boyama solüsyonunun subaraknoidal aralığa geçmesini önlemek için bölge steriliteye dikkat edilerek silinir. Enjeksiyon bölgesi hazırlandıktan sonra spinal iğnenin kontrol edilmesi gerekir. İğnenin

(27)

eğik olup olmadığı, ucunda çentik ya da başka yabancı cisim bulunup bulunmadığı kontrol edilmelidir. İğne sadece enjektörle birleşme noktasından tutulur. İğneye, özellikle ucuna ve ucuna yakın bölgelere temas edilmemesi şarttır. Spinal anestezi uygulanacak düzeyin

saptanması için iliak kristalardan geçen hat kullanılır. Bu hat ya L4 vertebranın spinöz

çıkıntısına ya da L4-L5 arasına tekabül eder.

Hastaya haber vermeden hiçbir girişim yapılmamalıdır. Genellikle 22-25 no'lu 8-10 cm oyunda iğneler kullanılır. Çok şişman hastalarda daha uzun iğneler kullanılır. Spinal iğne; cilt, cilt altı, ligamentum supraspinale ve ligamentum interspinale hissedilerek geçilir. Ligamentum flavumda hissedilen bir dirençle karşılaşılır ve bu tabaka geçilerek epidural aralığa girilmiş olur.

BOS un serbest akışı kontrol edilir. BOS un renksiz berrak olması önemlidir. Berrak değilse örnek alınarak işlemden vazgeçilir. BOS geldiği görüldükten sonra lokal anestezik ajan spinal aralığa yavaş olarak verilir ve spinal iğne geri çekilerek spinal enjeksiyon tamamlanır. Orta hattan ve paramedian yaklaşım ile yapılan spinal anestezi sırasında sırası ile geçilen tabakalar aşağıda gösterilmiştir.

Orta hattan yaklaşım sırasında geçiren tabakalar: (13) 1-Cilt 2-Cilt altı 3-Ligamentum supraspinale 4-Ligamentum interspinale 5- Ligamentum flavum 6-Duramate 7-Araknoid mater

Paramedian yaklaşım sırasında geçiren tabakalar:(13) 1-Cilt 2-Cilt altı 3-Paravertebral kaslar 4-Ligamentum flavum 5-Duramater 6-Araknoid mater

(28)

Kullanılan solüsyonun hipo-izo-hiperbarik olmasına göre hastaya pozisyon verilir. Spinal anestezinin etkinliği ve seviyesi Bromage skalası ve pin prick testi (hastaya sivri uçlu bir iğne batırarak sensorial blok seviyesini ölçme) ile bakılır. Yeterli seviyeye ulaştığında uygun pozisyon verilerek operasyona başlanır (8).

Spinal anestezi için çeşitli teknikler geliştirilmiştir (23). Bu teknikler: 1- Orta hatta yaklaşım

2- Paramedian lateral yaklaşım

3- Lumbosakral yaklaşım (Taylor tekniği) 1- Kontinü kateter tekniği

l-Orta hattan yaklaşım:

En sık kullanılan yaklaşımdır. İğnenin sapı baş ve işaret parmağı ile tutulur, orta parmak ile desteklenir. Vertebral kolon palpe edilerek sırtın yere dik açılı pozisyonda olması sağlanır.İğne yavaş yavaş ilerletilirken ligamentum flavuma ulaşıldığında genellikle dirençte bir artış olur. Ligamentum flavumun geçilmesi ile peridural aralığa ulaşılmış olur. Bu arada iğnenin sol elin sırtı hastaya dayanacak şekilde sol elin baş ve işaret parmaklan ile desteklenmesinde yarar vardır. Böylelikle hastanın ani hareketinde iğnenin deride itilmesi engellenmiş olur. Dura delinip BOS gelmeye başladıktan sonra lokal anestezik ajan spinal aralığa yavaş yavaş verilir ve iğne geri çekilerek spinal enjeksiyon tamamlanır (Şekil-10).

2-Paramedian-lateral girişim:

Her zaman orta hattan spinal anesteziyi gerçekleştirmek mümkün olmamaktadır. Bazen, yaşlı hastalarda olduğu gibi, interspinöz yapılarda dejeneratif değişiklikler meydana geldiğinde ya da hastaya fraktür, dislokasyon gibi nedenlerle yeterince pozisyon verilemediği durumlarda paramedian girişim gerekebilir. Hasta lateral dekübitüs pozisyonundayken orta hattan 1.5 cm. lateralde giriş noktasına lokal anestezik ile infıltrasyon yapılır. İğnenin ucu orta hatla 15-20 derece, yaparak sefalada doğru 100-105 derecelik bir açı ile ilerletilir (Şekil-10).

(29)

Şekil-10: Spinal anestezi yaklaşımları (21)

3.Taylor tekniği:

En geniş interlaminer aralık olan L5 düzeyinde spinal anestezi için geliştirilmiş bir yöntemdir. Hasta lateral dekübitüs pozisyonunda fleksiyona getirildikten sonra 12cm lik spinal iğne ile spina iliaka posteriorun en alt noktasında 1 cm medial ve 1cm kaudalden girilir. İğne 55 derece açı ile medial ve sefale doğru itilir.

4.Sürekli kateter tekniği:

Tuohey iğnesi ile uygulanır. İğnenin ucu interspinöz ligamandan geçerken sefalada yöneliktir. Ligamentum flavumdan geçtikten sonra 90 derece döndürülerek dura lifleri ile paralel hale getirilir (8).

SPİNAL ANESTEZİ TİPLERİ

1- Saddle (eyer veya süvari yaması) blok: Alt lumbal ve sakral segmentlerin

bloğu ile gelişir. Az miktarda ilacın oturur pozisyonda, L4-5 aralığından enjeksiyonu ve

hastanın enjeksiyondan sonra en az 5 dak oturur pozisyonda tutulması ile elde edilir. Kan basıncı çok az etkilenir.

2- Alçak spinal anestezi: Alt torasik, lumbal ve sakral segmentleri tutar ve cilt

anestezisi Tıo'u geçmez. Bunun için L2-3 düzeyinde izobarik bir solüsyon enjeksiyonu

gerekir.

(30)

T4 hizasındadır. T4 üzerinde blok söz konusu ise çok yüksek spinal blok kabul edilir.

4- Tek taraflı spinal anestezi (hemianestezi): Enjeksiyonun, hastayı anestetize

edilmek istenen tarafa yatırarak yapılması ve hastanın 5 dk süre ile bu pozisyonda tutulması ile elde edilir.

5- Total spinal blok: Bir anestezi tipi olmayıp, bloğun çok yükselmesi sonucu

ortaya çıkan bir komplikasyon olarak kabul edilmekle birlikte, spinal anestezinin ilk yıllarında bir yöntem olarak kullanılmıştır. Bulber merkezlerin depresyonu söz konusudur (11).

SPİNAL ANESTEZİ ENDİKASYONLARI A-Cerrahi Endikasyonlar (17,23)

1- Alt ekstremite cerrahileri

2- Gluteal bölge cerrahileri

3- Perine bölge cerrahileri

4- Alt Abdomen cerrahileri

5- Lomber vertebra cerrahileri

6- Ürolojik endoskopik cerrahiler

7- Rektal cerrahiler

8- Obstetrik cerrahiler

9- Vaginal doğum ve sezeryan

10- Pediyatrik cerrahi

B-Vasospastik hastalıkların organik kökenli hastalıklardan ayrımı C-Terapötik Endikasyonlar

1- Vasospastik patolojiler

2- Akut pankreatit

(31)

SPİNAL ANESTEZİ KONTRENDİKASYONLAR

Spinal anestezi kontredikasyonları mutlak ve rölatif olarak ikiye ayrılır (23).

Mutlak kontrendikasyonlar:

1- Enjeksiyon bölgesinde infeksiyon

2- Dermatolojik hastalıklar, örneğin psoriasis dezenfeksiyonu engeller 3- Septisemi veya bakteriemi

4- Şok veya ciddi hipovolemi

5- Daha önce omurilikle ilgili bir hastalığı olanlar

6- İntrakraniyal basıncın yüksek olması; medüller vazotomi ve respiratuar merkezlerde herniasyona yol açabilir.

7- Pıhtılaşma bozuklukları

8- Hastanın reddetmesi ya da psikolojik yönden hazır olmaması 9- Anesteziyoloğun deneyimsiz olması

10- Cerrahın deneyimsiz olması ve spinal anestezi süresinde ameliyatı

bitirememe olasılığı

11- Ameliyat süresinin belirli olmaması, örneğin eksploratif laparotomi

Rölatif kontredikasyonlar:

1- Göbek hizasının üzerindeki büyük ameliyatlar

2- Vertebral kolonda deformiteler, artrit, kifoskolyoz, lumbar vertebraların çeşitli seviyelerde füzyonu

3- Kronik baş veya bel ağrısı

4- 5–10 ml BOS gelmesine rağmen BOS'ta hala kan görülmesi 5- Üç kez denemeye rağmen spinal aralığa girilememesi 6- Spinal aralıktan yeterince BOS gelmemesi

7- Daha önce hastaya heparin verilmiş olması

8- Kalp hastalarında T6 veya üzerinde anestezi isteniyorsa 9- Psikoz veya demans

10- Bazı kalp hastlıkları (aort stenozu)

11- Demiyelinizan santral sinir sistemi hastalıkları 12- Koopere olmayan hastalar

(32)

13- Süresi belli olmayan cerrahi

SPİNAL ANESTEZİ KOMPLİKASYONLARI

A - Blok sırasında görülen komplikasyonlar: (17,23)

1- Yetersiz spinal anestezi 2- Yüksek ya da total spinal blok 3- Kardiyak arrest

4- Solunum arresti

5- Sistemik toksik reaksiyon 6- Hipotansiyon

7- Bradıkardi 8- Bulantı-kusma

B-Blok sonrası görülen komplikasyonlar: (17,23)

1- Baş ağrısı

2- Spinal fonksiyon yerinde ağrı 3- Menenjit veya menengismus 4- Norolojik şekeller

5- İdrar retansiyonu 6- Enfeksiyon

A-Blok sırasında görülen komplikasyonlar:

1. Yetersiz Spinal Anestezi: Spinal anestezi ile cerrahiye yetecek analjezik etkinin

oluşmadığı durumdur (10,13,25).

2. Yüksek Spinal Anestezi: Yüksek servikal veya torasik spinal anestezide, önemli

derecede hipotansiyon, bradikardi ve solunum yetmezliği gelişebilir. Hipotansiyon devam ederse medüller solunum merkezlerinin hipoperfüzyonu nedeniyle apne izlenebilir. Tedavisinde solunum ve dolaşım desteği gerekebilir (13,25).

3. Kardiyak Arrest: Sempatik blokaj ve vagal aktivite sonucu oluşur. CPR ile

(33)

4. Solunum Arresti: Yüksek spinal blok sonrası hipotansiyona sekonder gelişen

serebral hipoksi ve santral depresyon sonrası gelişir. Etyoloji santral depresyon değilse anestezi geçene kadar yapay ventilasyon uygulanır. Etyoloji santral depresyon ise hipotansiyon tedavi edilmelidir (10,13,25).

5. Sistemik Toksisite: Yüksek dozda kullanılan lokal anestezikler SSS'ni (nöbet ve

bilinç kaybı) ve kardiyovasküler sistemi (hipotansiyon, aritmiler, kardiyovasküler kollaps) etkileyerek sistemik toksisiteye neden olabilirler. Etyoloji ve komplikasyonlara yönelik tedavi edilir. Alerjik reaksiyon gelişirse tablo değerlendirilerek sistemik yanıt kontrol altına alınacak ilaçlar antihistaminik, steroid, adrenalin kullanılır (10,13,25).

6. Hipotansiyon: Total periferik rezinstansda, preload ve kardiak outputtaki düşme

ile ortaya çıkar. İlk yapılacak müdahele maske ile %100 oksijen verilmelidir. Hastaya hızlı bir şekilde i.v. sıvı infüzyonu (500-1000 ml) verilmeli düzelmezse vazokonstriktör bir ajan yapılmalıdır (efedrin, meteraminol) (10,13).

7. Bulantı ve Kusma: Serebral hipoksi, hipotansiyon veya cerrahi işlem sırasında

organ çekilmesine bağlı olarak gelişir. Hipotansiyona sekonder ise hipotansiyon tedavi edilmelidir. Visseral reflekslerde inhalasyon veya i.v. anestezi gerekebilir (10,13,25).

B- Blok sonrası görülen komplikasyonlar:

1-Baş Ağrısı: Hastaların çoğunda spinal anesteziyi izleyen 1-2 gün içinde ortaya

çıkmaktadır. İğnenin durayı deldiği yerden BOS kaçağı olmakta ve bu miktar 20 ml'yi geçtiğinde baş ağrısı gelişmektedir. BOS basıncının düşmesi sonucu, beynin sıvı yastığından yoksun kaldığı ve ağrıya duyarlı yapıların gerilerek baş ağrısına neden olduğu kabul edilmektedir. Baş ağnsının gelişmesinde iğnenin kalınlığı, hastanın cinsiyeti (kadın), yaşı (genç) ve erken mobilize edilmesi etkili faktörlerdir. Ağrı sıklıkla frontal bölgede, daha az olarak da oksipital bölgede görülen, nadiren yaygın olabilen, zonklayıcı karekterdedir. Ağrıya bulantı ve kusma eşlik edebilir (10,13,25).

Proflakside girişim öncesi sıvı yüklenmesi, daha ince spinal iğne seçimi (22-26 G), doğru teknik uygulanması ile önlenebilir (10).

Tedavide:

1- Yatak istirahati ve abdominal bandaj

2- Kodein(30 mg) ve aminosalisilik asit(600 mg)

(34)

4- Oral alınamıyorsa i.v. % 5dekstroz solüsyonu

5- Nikotinamid (100 mg) 2 gün süre ile günde 3 kez i.m. uygulanır.

6- ADH 1/2000 den günde 3 kez 1 ml i.m. uygulanır.

7- 30-40 ml serum fizyolojik ile ya da hastanın kendi kanı ile lomber epidural blok veya kaudal enjeksiyon uygulanabilir.

2-Menejit ve Menegismus: Etyolojide hatalı ve yetersiz antiseptik teknik, lokal

anestezik ajanın irritasyonu, septisemi veya lokal enjeksiyon varlığında spinal fonksiyon ve steril eldiven pudrası ile kontaminasyon (transvers myelit) rol oynayabilir, Semptomlar hafif ise tedavi gerektirmez iken menejit tablosu oturmuşsa uygun antibiyoterabi yapılmalıdır.(10,13,25).

3-Nörolojik Komplikasyonlar: Ciddi ve kalıcı nörolojik hasar son derece

nadirolup, iskemi, direkt travma veya kullanılan ilaçların kimyasal etkilerinden kaynaklamr. Steril koşullara özen gösterilmesi, nörolojik belirtileri olan sistemik hastalıklarda spinal anestezi uygulanmaması, toksisitesi yüksek ilaç ve yoğunluklardan kaçınılması ile bu olasılık en aza indirilebilir. Spinal kordda iskeminin başlıca nedeni hipotansiyondur. Aorta kros klemp konması, vasküler cerrahi gibi işlemler iskemi olasılığını arttırır. Enjeksiyon sırasında bir sinir kökünün travmatize olması da nörolojik hasara neden olabilir. Nörolojik komplikasyonların en önemlisi kronik adeziv araknoidittir. Erken veya geç dönemde görülebilir. En sık medulla spinalisin lumbosakral bölgesi etkilenmekte olup buda perianal duyuda azalma, alt ekstremite motor fonksiyonlarında bozukluk, barsak ve mesane fonksiyonlannda azalma ile kendini belli etmektedir. Bazı hastalarda geçici nörolojik semptomlara rastlanabilir. Duyusal ve motor kayıp olmaksızın bacaklara yayılan bel ağrısı ile karakterizedir. Bloğun çözülmesinden sonra görülür; genellikle birkaç gün içinde spontan olarak geçer. Etyolojisi tam olarak aydınlatılamamıştır (10,13,25).

4-Sırt Ağrısı: Enjeksiyon esnasında lokal doku irritasyonu, hiperemi ve kaslarda

refleks spazm görülebilir. Sonuç olarak hastalarda 10 – 14 gün sürebilen sırt ağrısı şikayeti olabilir (10,13,25).

5- Kauda Equina Sendromu: Mesane ve anal sfinkter kontrolünün kaybı, perianal

duyu kaybı, alt ekstremitede duyu veya motor kayıp ile karekterize, uzamış veya kalıcı nörolojik defısit olarak tanımlanır (10,13,25).

(35)

6- Üriner Retansiyon: S2-S4 dermatomlarının blokajı sonucu mesane tonusu

kaybolur, işeme refleksi inhibe olur ve idrar retansiyonu meydana gelebilir (25,43).

7-Spinal hematom:1/220.000 oranında görülür. Koagülasyon bozukluğu olan

hastalar risk grubundadır (8,13).

SPİNAL ANESTEZİNİN SİSTEMLER ÜZERİNE ETKİSİ

Spinal anestezinin insan fizyolojisinde yaptığı değişikliklerin en önemli nedeni sempatik sinirlerin paralizisidir (2). Sempatik çekirdekler Medulla spinalis üzerinde C8-L2

segmentleri arasında, parasempatik çekirdekler ise sakral segmentlerde (S2-4) bulunurlar.

l-Kardiyovasküler sisteme etkisi:

Bloke olan spinal sempatik pregangliyonik sinirlerin sayısına bağlı olarak değişen hipotansiyon, rezistans ve kapasitans damarların dilatasyonuna bağlıdır. Spinal bloğun bu sistem üzerine etkisi i.v. α-1ve β adrenerjik blokerlerin kombine kullanımları gibi etki gösterir. Görülen en önemli komplikasyon hipotansiyondur. Kan basıncındaki bu düşme, sempatik liflerin etkilenmediği alanlarda kompansatuar vazokonstrüksiyon gelişmesi nedeniyle, sempatik denervasyonun derecesi ile orantılı değildir. Total spinal blokta bile normal kişilerde arter ve arteriollerin otonom tonusu nedeniyle total periferik dirençteki azalma % 12–14 oranında kalır (23).

Pregangliyoner kardiyoakselaratör Tl-T4 liflerinin blokajı ile bradikardi meydana

gelir. Venöz dönüşteki azalma sonucu sağ kalp basıncı düşer, gerilme reseptörleri aracılığıyla bradikardi gelişir (Bainbridge refleksi). Kan basıncının düşmesi; koroner perfüzyonda azalmaya yol açarken afterload'un düşük olması nedeniyle miyokardın oksijen gereksinimi azalmakta ve yeterli perfüzyon sağlanmaktadır (10,12).

Kan basıncı değerlerinin kontrol değerinin % 25'i kadar düşmesi halinde hipotansiyon tedavi edilmelidir. Arteryel basıncın düşmesi kanın operasyon sahasından diğer dokulara redistribüsyonuna neden olduğundan intraoperatif kan kaybı azalır. Postoperatif tromboemboli riski az olur (2).

T6 ve daha yukarı seviyelerdeki bloklarda, adrenal bezler innerve olmakta,

çölyak-splanknik ganglionların preganglioner liflerinin blokajıyla plazma katekolamin seviyesi azalmakta ve hipotansiyon meydana gelmektedir.

Spinal anestezi sırasında arteriyel tansiyonda çok belirgin düşüşler olmadığı sürece serebrovasküler otoregülasyon mekanizması normal sınırlarda tutulur. Ancak 55

(36)

mmHg'nın altında seyreden arteriyel tansiyon beyin kan akımında ciddi azalmaya yol açar (2,11,12).

Karaciğer ise ortalama arter başmandaki azalma hepatik kan akımı üzerine direkt etki gösterir. Karaciğer daha fazla oksijen kullanmaya başlayarak kendini iskemiden korur. Karaciğer enzimleri etkilenmez (12).

2-Solunum sistemine etkisi:

Oda havasında spontan soluyan hastalarda spinal anestezi sırasında arteriyel kan gazları değişmez. İstirahat soluk hacmi, maksimum inspiratuar hacim ve maksimal inspiryumda oluşan negatif intraplevral basınç etkilenmeden kalır. Anestezinin üst

seviyesi T7-10 arasında ise solunumda önemli bir değişiklik olmaz (12). Solunum dakika

volümü, End-Tidal CO2, PaCO2 ve PaO2 değişmez Anestezinin yüksekliği ile doğru orantılı olarak oksijen tüketimi azalır

Anestezi seviyesi torasik myotomlara kadar yükseldikçe, interkostal kasların asendan paralizisi başlar. Diyafragma sağlıklı kişilerde interkostal paraliziyi kontrol eder. T4'e kadar olan bloklarda innervasyonu n.frenikus ile olan diafragmanın kompanzasyonu ile solunum fonksiyonları genellikle etkilenmez. Ancak bu kompansasyon asiti olan, obez, gebe, akciğer problemi olanlarda mümkün değildir.

Yüksek spinal anestezide hastalar göğüs duvarı ve karın kaslarının paralizisi nedeniyle öksüremezler. Bu nedenle atalektazi gelişebilir. Ayrıca aspirasyon riski mevcuttur (26).

Akciğerlerin sempatik innervasyonu T2-4 spinal köklerden olmaktadır. Adrenal

medulla ile birlikte sempatik stimülasyon bronşiyal dilatasyon ve pulmoner arter vazokonstriksiyonuna yol açmaktadır. Yüksek bloklarda vagal aktivitede artış ile birlikte bronkospazm görülebilir (2).

Nadiren C3-5 düzeyindeki motor paralizi sonucu frenik sinir etkilenerek apne

gelişebilirse de solunum durması genellikle sedatif ilaçlar, şişmanlık, ventilasyon/perfüzyon oranının bozulması ve solunum merkezinde hipotansiyon ve kardiyak output'taki düşmenin neden olduğu iskemiye bağlı olarak gelişmektedir. Bu nedenle kardiyak output'un düzeltilmesi solunumun da düzelmesini sağlamaktadır (11).

(37)

3-Gastrointestinal sisteme etkisi:

T5-L1 düzeyindeki sempatik blokaj sonucu vagal tonusun artışı ile peristaltik

hareketler artar, intraabdominal basınç artışı olur. Gastrik boşalma üzerine herhangi bir etkisi olmadığından intraoperatif mide ve bağırsak distansiyonu genel anesteziden daha azdır (12).

4-Mesane fonksiyonlarına etkisi:

S2-4 düzeyinde gelişen blok sonucu mesanede geçici bir atoni gelişir. Lokal

anesteziğin etkisinin geçmesiyle fonksiyonlar normale döner (14). Lokal doku faktörlerinin otoregülasyonu dolayısıyla ciddi hipotansiyon durumları hariç renal kan akımında bir değişiklik söz konusu olmaz (11,14).

5-Metabolik ve endokrin değişiklikler:

Ağrı ve cerrahi uyarı, sempatik aktivasyona ve bunun sonucu pek çok hormonal ve metabolik değişikliklere neden olmaktadır. Santral blokajın tek doz ya da tekrarlanan dozlarda yapılması bu cevabı değiştirmektedir (14). Tek doz bloklarda etkiler geçici iken kontinü bloklarda stres yanıtın baskılanması daha etkili olmaktadır.

Spinal blok cerrahiye hiperglisemik ve adrenarjik yanıtı baskılamaktadır. Fakat bu durum postoperatif dönemde devam etmemekte olup, insüline yanıt artması nedeniyle hipoglisemi yönünden tedbirli olmak gerekmektedir. Genel anestezi altında yapılan operesyonlarda ise kortizol ve katekolamin seviyelerinde belirgin bir artış olmaktadır (3).

(38)

2.PERİFERİK SİNİR BLOKLARI PERİFERİK SİNİR ANATOMİSİ

Periferik sinirler, periferden merkezi sinir sistemine ve ters yönde uyaranları ileten yapılardır (8,22). Bağ dokusu aracılığıyla çok sayıdaki sinir liflerinin bir araya toplanmasıyla oluşurlar (27). Sinir fibrilleri santral sinir sistemini terk ettikten sonra bağ dokusu kılıflarla kuşatılan fasikulus ya da funikulus adı verilen bantlar oluştururlar. Birkaç fasikül bir araya gelerek sinir trunkuslarını yaparlar (8,22,28). Periferik sinirin önemli bir bölumü bağ dokusudur. Yapısal ve fonksiyonel olarak bu doku üç ayrı tabakaya ayrılabilir (28).

Tek bir sinir fibrilinin üzerini saran bağ dokusu kılıfına’’endonorium’’ denir. Longitudinal dizilmiş kollajen fibrillerden oluşan gevşek bir dokudur. Binlerce sinir fibrilinin bir araya gelmesiyle oluşan fasikulus ya da funikulusları dıştan kuşatan bağ dokusu kılıfına ise ’’perinorium’’ adı verilir (29). Küçük sinirlerde her fasikulde 500–

1000 arası sinir lifi bulunur. Büyük sinirlerde bu sayı daha fazladır. 1 mm2 kesitte 5000

kadar lif bulunabilir. Küçük bir periferik sinir, örneğin radial sinirin distal dalı 5–20 arası fasikül içerir. Daha büyük sinirlerde ise 20’den fazla fasikül bulunur. Perifere doğru gidip dallar verdikçe sinirlerin çapı da küçülür. Bir sinirin merkeze yakın kısmındaki fasiküller distaldeki vücut bölgelerini, periferdekiler ise proksimal bölgeleri inerve eder. Bir sinirin periferindeki fasiküller ortasındakilerden daha önce bloke olur. Böylece proksimal bölgelerde distalden daha önce anestezi sağlanır. Bir fasikül 15 tabaka perinöriumla çevrelenmiştir. Bu tabakalarıın sayısı fasikülün çapıyla orantılıdır (8,22).

Perinörium bazı sinirlerde daha kalındır. Lokal anestezik solusyonun geçişinde perinörium en dirençli engeldir. Perinörium, beyin ve omuriliği kaplayan pia materin periferik sinirlerdeki karşılığıdır (8,22). Fasikulusların birleşmesiyle oluşan trunkusları saran en dış kılıfa’’epinörium’’ denir. Kalın, kaba, kollajen, kısmen de elastik liflerden oluşan kompakt bir bağ dokusudur. Besleyici damarlar, lenfatikler ve değişik oranda yağ dokusu içerir. Perinoriuma oranla lokal anesteziklere daha zayıf bir engeldir (28). Perinörium ile epinörium arasındaki potansiyel boşluk, beyin ve omurilikteki subaraknoid aralığa tekabül eder. İlaçlar bu aralıktan spinal kanala dağılabilir. Bir sinir kesitinin %25-75’ini epinörium oluşturur. En dıştaki bölümü kalınlaşıp bir kılıf oluşturur. Bu kılıfa epinöral kılıf denir. Bu kılıf, en içteki epinöral dokuya oranla daha yoğundur. Epinörium perinöriuma oranla daha zayıf bir engeldir (8,22,28).

(39)

Tek bir sinir lifi aksoplazma denen bir matriks içine gömülü santral bir norofibril demetindeki aksondan oluşur. Aksoplazma; aksolemma adı verilen bir kılıfın içinde bulunur. Nörolemma aksolemmadan miyelin denen lipid bir madde kılıfıyla ayrılmıştır. Miyelin kılıf nörolemmal hücrelerden türemiştir ve sinir lifi çevresinde silindirik tabakalar ve konsantrik lameller şeklinde depolanır. Miyelin kılıflı liflere miyelinli lifler denir. Bazı sinir liflerinde miyelin yoktur. Bunlara miyelinsiz lifler denir. Lokal anestezikler miyelin kılıfına penetre olamazlar. Fakat nörolemma ve aksolemmaya miyelinin olmadığı noktalarda penetre olurlar (8,22).

Akson bir sinir lifinin önemli bir parçası olup her zaman mevcuttur. Miyelin kılıf ve nörolemma bazen, özellikle sinir lifinin başlangıç ve bitiş yerlerinde bulunmayabilir. Akson, sinir lifi içinde başlangıcından periferde sonlanmasına kadar hiçbir kesintiye uğramaz. Esasen akson, sinir hücresinin sitoplazmasının direkt bir uzantısıdır. Meduller kılıf ise yolu boyunca düzenli aralıklarla kesintilere uğrar ve sinir lifine modüler bir görünüm verir. Bu boğumlarda miyelin yoktur. Bu yapılar Ranvier boğumları olarak bilinir. Lokal anestezikler bu noktalardan nörolemma ve aksolemmaya penetre olurlar(8,22). Miyelinin, sinir lifi membranına lokal anestezik ilaçların geçişini sınırladığı düşünülmektedir. Bu yüzden, miyelinli fibrillerde ileti bloğu yapmak için daha yüksek konsantrasyonlarda lokal anestezik gerekir.

(40)

Miyelin kılıfın kalınlığı, sinirin çapıyla orantılı olarak değişir. Sinir kalınlaştıkça miyelin de kalınlaşır. Miyelinli sinir lifi impulsları, miyelinsiz liflere göre daha hızlı iletir (8,22).

Periferik sinirler ve sinir trunkusları bağ dokusu ile çevrili olup sinir bloğunun etkili olabilmesi için lokal anestezik madde bu tabakaları geçmelidir. Bir spinal sinir, spinal kordu terk ettikten sonra spinal kordu çevreleyen tabakalara benzer kılıflarla sarılı olarak seyreder. Subaraknoid aralıkta sinir kökleri kılıfsızdır, sadece pia matere tekabül eden kılıfla örtülüdürler.

Epidural boşluğa girerken araknoid zarına eş bir tabakaya sahiptirler. Bu tabaka epinöriumun karşılığıdır (8).

Periferik sinirler, fibrillerin ölçüleri ve fizyolojik özelliklerine göre A, B ve C lifleri olarak sınıflandırılırlar. A lifleri de kendi arasında azalan etki potansiyeline göre 4’e ayrılır (30) (Tablo-3).

Tablo-3: Sinir lifleri ve fonksiyonları

SİNİR LİFİNDE İLETİ FİZYOLOJİSİ

Bir lokal anestezik solüsyonun perinöral bölgeye verilmesi, aksonlarda fizikokimyasal bir değişiklik yaparak fonksiyonlarda geçici ve reverzibl bir blokaja yol açar. İstirahatte eksitabl membranlar (sinir ve kas) polarizedir. Polarizasyonla kastedilen, membranın içinde ve dışında elektrik kuvvetlerinin olmasıdır. Lokal anestezikler kural olarak aksonlara etki yapar. Ancak nöronun bütün kısımlarının membranları (dendrit ve sinir hücresi) aynı şekilde etkilenir (8).

(41)

Sinir lifinin iki önemli fizyolojik özelliği, depolarize edilebilmesi ve bir yerinde oluşan depolarizasyonu belirli bir hızla kendi boyunca iletmesidir. Her iki olay da sinir lifi membranı ile ilişkilidir (30).

Sinir hücre membranının geçirgenliği seçici olup, bazı iyonların giriş-çıkışı daha fazla etkilenir. Bu nedenle istirahat sırasında hücre içi K+ yoğunluğu hücre dışındakilerden

30–50 kez daha fazla, Na+ yoğunluğu 8–10 kez ve Cl- yoğunluğu 50 kez daha azdır. İyon

yoğunluğundaki bu farklılık nedeniyle hücre zarında 60–90 mV’luk negatif bir gerilim oluşur ve hücre polar durumdadır (31).

Membrana uygulanan elektriksel, mekanik, kimyasal uyarılar belirli bir şiddette iseler uygulandıkları noktada aksiyon potansiyeli meydana getirirler. Aksiyon potansiyeli gelişimi sırasında hücre içi potansiyeli, istirahat halindeki (-60)- (-90) Mv değerinden (+45) mV dolayında bir değere kadar yukselir (depolarizasyon). 1–2 msn içinde de tekrar başlangıctaki istirahat durumuna döner (repolarizasyon) (11, 29).

Bu olaylar asağıdaki şekilde özetlenebilir:

1) Na+ permeabilitesi 5000 kat artarak Na+ hücre içine girer ve hücre içi (+)

yüklenir.

2) K+ permeabilitesi 50 kat artarak K+ dışarı çıkar ve hücre içi tekrar (-) olur. Na+

permeabilitesi normale döner.

3) K+ permeabilitesi normale döner.

4) Na+ -K+ pompası çalışarak Na+’u dışarı atar. K+ içeri girer ve sinir lifi orijinal

durumunu alır (8,22).

Na+-K+ pompası, Na+ iyonlarını konsantrasyon gradiyentine karşı dışarı atar. Bu iş

için gerekli olan enerji yüksek enerjili fosfat bağlarıyla, en çok da ATP ile sağlanır. Böylece uyaran ile depolarize olan sinir lifinde, bazı miyelinli sinirlerde (+45) mV’a ulaşan bir potansiyel oluşmakta, daha sonra repolarizasyon ile lif istirahat durumuna dönmektedir. Bu depolarizasyon ile oluşan elektrik akımı komşu sinir membranını tetiklemekte ve Na+ kanallarını açarak Na+ girişine neden olmaktadır. Böylece oluşan her

depolarizasyon ve repolarizasyon komşu bölgede benzer olayı başlatarak, iletinin sinir lifi boyunca yayılması sağlanmaktadır (22,29).

İletim; miyelinsiz sinirlerde devamlı, miyelinli sinirlerde ise zardaki iyonik değişimlerin sadece Ranvier düğümlerinde olması nedeniyle sıçrayıcı tiptedir (11).

Şekil

Şekil 9: Spinal iğneler (12)
Grafik 1: Grupların Sistolik Arter Basınçları (SAB)
Grafik 2: Grupların Diastolik Arter Basınçları (DAB)
Grafik 3: Grupların Ortalama Arter   Basınçları (OAB)
+2

Referanslar

Benzer Belgeler

İkinci yarıda dinlediği­ miz Berlioz (Fantastik Senfo­ n in in taşralı bir Romen şef yö­ netiminde yaz yorgunu İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası tara­

Çalışmamızda incelediğimiz örneklemde PE hastalarının kontrol grubuna göre cinsel doyumlarının daha düşük olduğu, yaşam boyu PE grubunda kontrol grubuna

lojik basan hikayelerinde daha belirgindir. Halid Ziya'mn hikayeleri, genel olarak realist basan, titiz bir gözlem ürünü olan edebi metinlerdir. Devrindeki

Patients who had a detailed physical ex- amination (shoulder ROMs and positive for painful arc, Neer, and Hawkins shoulder tests), clinic evaluation (shoulder visual analog

Ortalama merkezi fovea kalınlığında görme keskinliği ile ilişkili anlamlı azalma olduğu görülmüştür ve intravitreal bevacizumabın refrakter diffüz DMÖ olan

Ankilozan spondilit ve RA birlikteliği bulunan, gonartroz tanısı nedeniyle sol total diz protezi planlanan, ASA IV risk grubunda, başarısız santral nöroaksiyel

Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Prof..

6 hafta boyunca haftada 3 kez uygulanan Thera-Band (Ohio, USA) egzersiz programı sonucunda 7 metre çizgisinden dayanma adımı; 9 metre çizgisinden ise sıçrayarak