• Sonuç bulunamadı

Saray ve Babıalinin iç yüzü:Mahmud paşanın Pariste çektiği sefalet:Neticesiz kalan kandırma teşebbüsleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Saray ve Babıalinin iç yüzü:Mahmud paşanın Pariste çektiği sefalet:Neticesiz kalan kandırma teşebbüsleri"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SARAY ve BABI ÂLİNİN İÇ YÜZÜ

Vazan: SÜLEYMAN KÂNI ÎRTEM — Tercüme iktibas hakkımahfuzdur. haB anM aaaaıa^ M a f , Tefrika No. 919

M a h m u d p a ş a n ın P a ris te ç e k tiğ i s e fa le t

N e tic e s iz k a la n k a n d ır m a te ş e b b ü s le r i

Abdülhamid Jön Türklerin neşriya- 'T '] : -.t ; , . . tı arasında en ziyade mizah gazetele­

rinin mündericatma ve neşrettikleri karikatürlere tutulurdu.

Paris büyük elçisi Münir paşa ile arası iyi olmıyan Ali Nuri bey Röter- damdan çekildikten sonra Atinaya git­ miş, 1903 de (Davulun) neşriyatından iktibasen ve Abdülhamid ile başlı ave­ nesini tehzilen İsveç, Danimarka ve Almanyada bu memleketlerin dillerde bir risale bastırmıştı. Nümune olarak bundan bir kaç karikatürü bu bahse aldık.

Mahmud paşa doğruca Parise gel­ mişti. Paşa ile iki oğlunun Avrupada çektiği maişet sıkıntılarını Mahmud Kemal beyin (Son asır Türk şairleri) eserine aldığı bir telgrafname pek iyi gösteriyor:

Paris sefaretinden 15 temmuz 1901 2 temmuz 1317 tarihinde mabeyin başkâtipliğine çekilmiş olan bu tel­ graf namenin meali şudur:

(Bunların «Mahmud paşa ile iki oğ­ lunun» Avrupada taayyüş için nereden para buldukları bahsine gelince: Ken­ dileri sefalet ve perişanlık içinde ya­ şamaktadırlar. Meselâ Mahmud paşa Galata ve Beyoğlu caddelerinde tesa­ düf olunan piyasada top atmış tatlı su frenkleri gibi pejmürde bir kıya­ fetle, otuz beş derece sıcak havada bi­ le rop döşambriye benzer kışlık ve so­ luk bir palto, kirli yakalık, küçük ye­ lek, Jdrli alacalı palyaçovari kostüm, yüzüne kadar inmiş bir buçuk frank­ lık hasır yağlı didon şapka, fıkara güruhuna mahsus boyunbağı ile so­ kaklarda volta vurmaktadır. En adî evlerin tavanarası katında, uşaklara mahsus ucuz yerlerde paşa uşağile biç, iki kardeş de diğer bir odada yatıp kalkıyorlar. Gözlük elde, girdikleri lo­ kantalarda beygir kotleti ve domuz sucuğu yiyorlar.

Gerek Fransa polis nazırının, gerek sefaretimiz tahkik memurlarının ver­ dikleri haberlere göre kendilerinin öteye, beriye yemek ve oda kirası ola­ rak borçları vardır. Ellerine ayda tah­ minen elli, altmış lira para geçiyor; bu paranın bir mikdan muntazaman Mısırdan gönderildiği muhakkaktır.)

Bu müzeyyifane ve muhakkirane cümlelerin Abdülhamid üzerinde ne tesir gösterdiği bilinmez ise de (1) herhalde bu sözler bu kadar sefalete ve ıztıraplara katlanmağa maddî bir mecburiyetleri olmıyan Mahmud pa­ şa ile oğullarının lehine bir şehadet ve hamiyetlerine bir delil olmak üze­ re kaydedilebilir.

Mahmud paşanm sıhhati muhtel olmuştu. Pariste bir müddet kaldık­ tan sonra hem ucuz yaşamak, hem ha­ vasından istifade etmek üzere Korfu adasına gitti.

Abdülhamid Mahmud paşanın Yu- nanistana gelmesinden büsbütün kuş­ kulandı. Paşayı Koffudan çaıkartmak için siyasî teşebbüslerde bulundu. Fransız elçisi Konstans dahi bu te­ şebbüslere karıştı.

Mahmud paşa Korfuda fena halde hastalandı. Bugünlerde Mısır Hidivi tarafından gönderüen birisi paşanm İstanbula avdetini temin için tavas­ suta Hidivin hazır bulunduğunu teb­ liğ etti. Mahmud paşa:

— İçeri girmek istemiyorum. Ölür­ sem dışarıda öleyim!

Cevabım verdi. Hidivin memuru av­ det etti.

Korfu Fransız konsolosu da paşayı İstanbula gitmeğe ikna ile uğraştı. Bu da müfid olmadı.

Abdülhamidin musirrane müraca- atleri ve siyasî vaidleri üzerine Yunan hükümeti Mahmud paşayı Korfuyu terke davet etti. O da biraz iyileşince Romaya gitti.

Burada oğullarının, istikraz yap­ mağa muvaffak olduklannı ve akte- dileeek kongre için davetnameler gön­ derdiklerini haber alarak münşerih oldu. Bu haber maneviyatını düzelte­ rek sıhhatine de iyi tesir etti.

Mahmud paşa Romadan sonra bir müddet İsviçıede (Losern) de tutulan

Avrupa karikatürlerinden: Abdülhamid Şark kahvesinde bîr villâda kaldı. Sonra Brüksele gi­ derek orada yerleşti. Buralarda oğul- larile muhaberede devam etti.

Turhan paşa Ue Nuri beyin fayda­ sız kandırma teşebbüslerinden sonra Paris büyük elçisi Münir paşa saray­ dan aldığı emirler üzerine Mahmud paşa nezdinde mütevali teşebbüslerde bulunmaktan fariğ olmuyordu.

Abdülhamid nihayet Murad beyi memlekete avdete kandırmış olan ser- hafiye Ahmed Celâleddin paşayı Mah­ mud paşa nezdinde de ayni memuri­ yetle Avrupaya gönderdi. Fakat ser- hafiye paşa bu memuriyetinde mu­ vaffak olamadı. Padişah ile damad paşayı anlaştıramadı. Ahmed Celâ­ leddin paşamn bu muvaffaltıyetsizlik- le İstanbula avdetinde hünkâr bu sa­ dık bendesinden de ciddî surette şüp­ helenmeğe başladı. İsveçli Ali Nuri bey fransızca Akşama yazdığı maka­ lelerinde Abdülhamidin bu şüpheleri­ ni haklı göseterecek şu sözleri yaz­ mıştır:

(Ahmed Celâleddin paşa gayet na­ muslu bir zattı. O da ahrarane fikir­ ler beslediği için Mahmud paşayı tut­ tuğu yoldan çevirmeğe çalışmadıktan başka ona aksi tavsiyelerde bile bu­ lundu; kendisinin yapmakla muvaz­ zaf olduğu parlak, fakat sahte vaid- lere kulak asmamasını ihtar etti; de- ruhde ettiği kandırma vazifesinde muvaffak olamadığım padişaha hiç bir vicdanî endişe hissetmiyerek söy- liyeceğini de ilâve etti.)

Damad Mahmud paşamn macerası hakkında hususî malûmat sahibi gö­ rünen Ali Nuri beyin bu ifadesi Ah­ med Celâleddin paşanın hünkârın ev­ velce Murad beye kendi vasıtasile ver­ diği sözü tutmamasından kalben mü­ teessir olmuş bulunduğunu ve Mah­ mud paşayı da Abdülhamide ikinci bir kurban gibi takdim etmeğe vicda­ nı razı olmadığını gösterir.

Başta Ebülhüda efendi (2) olduğu halde düşmanları Ahmed Celâleddin paşa aleyhinde ilkaatın arkasını kes­ mediler. Saray ve mabeyinde intrika üstadları nihayet paşanm ikbalini idbara çevirmeğe muvaffak oldular.

Şeyh Ebülhüda efendinin bu yolda telkinlerde ne kadar mahir olduğunu göstermek için şu misali zikretmek kâfidir:

Bir gün Abdülhamid vükelâdan bi­ risi için:

— Ben paşayı pek severim. Der. Ebülhüda efendi:

— Ben sizin sevdiklerinizi sevmem! Mukabelesinde bulunur. Abdülha-midde kaşlar çatılır. Bu cüret karşı­ sında açık bir istiğrab ve hoşnutsuz­ luk görünür.

Sözünü nasıl idare edeceğini pek iyi bilen zeki ve kurnaz şeyh:

— Ben sizin sevdiklerinizi değil, si­ zi sevenleri severim! "

(Arkası var)

(1) Bunları okuyunca Abdülhamidin: «Oh olsun!» demiş olması tahmin oluna­ bilir!

(2) 26 Mart 1909 tarihinde vefat etmiştir.

Kişisel Mrşıvıeroe ısidnouı beneği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

9 teşrinisani perşembe günü Fran­ sız Reisicümhuru ve Maarif Nazırının huzurunda Paris üniversitesi rektörü yedi yabancı âlime Docteur honoriş causa diplom ve

Çünkü, tam­ pon bölgeye girmiş olan Türk askerinin bu bölgeye girmiş olabileceğine ilişkin olarak Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Bartş Gücü'ne

Birincisi, ulusal egemenliğin kabulü ve bu çıkış nok­ tasından cumhuriyete varış, yani siyasal devrim; İkincisi, yeni yasalarla yönetimde eski teokratik re­ jim yerine

Nous avons des raisons pour penser que si les dirigeants arméniens obéissant aux vœux de leurs Ressortissants, avaient réclamé la tutelle française en Cilieie,

1948 yılında İstanbul’da doğan sanatçı, resim öğrenimini İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Bedri Rahmi.. Eyüboğlu Atölyesi’nde

Ancak kişisel olarak kanım odur ki; günün koşulları içeri­ sinde uğraşılması, halledilmesi gereken bir sü­ rü sorun bizi beklerken bu hususun gündeme

Hepsini burada larutamadığırnız için üzgünüz..-; Doğan Kardeş bundan 20 yıî önce tan ittiği küçük kardeşleri­ n e güvendiği gibi bu yen!. üm itlerine

[r]