• Sonuç bulunamadı

A sweet story

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "A sweet story"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

f . £ O M

r i Ç '

M/' ‘ ODUc t ‘ L vjcvg^'"

A SWEET STORY

nee upon a time, an Englishman discovered the confectioner’s shop of Haci Bekir. Among the gaily coloured sw eets, he

espied soft,

sw eet cubes sm othered icing

cherry lokum, or tw ice-cooked lokurn, to name but a few.

Sweetmeats made by thickening a syrup of honey or grape molasses with flour have been made in Anatolia for five or six hundred years, but the creator of its superla­ tive form was the confectioner Bekir Efendi (he became Hact Bekir after going on the hac on the hac or pil­ grimage to Mecca). Bekir Efendi left

sugar. Having tasted them, he bought a packet to take home to England as a surprise. The small w ooden box was opened under curious eyes, and the family gingerly tasted the sweet cubic things. Asked

what these fragrant, sugary, pow­ dery, soft, gelatinous, pastel- coloured sweets were, he declared on the spur of the moment that they were “Turkish Delight”. The name stuck, and has been used since the 18th century to describe not only those special sweets, but other hard- to-define Ottoman delights.

Their real name, lokum (the French know it, correctly, as “lokoum ”) derives from the Arabic term “rahat- ul hulkum” (literally “soothing to the throat”). The pronunciation was gradually corrupted in Turkish first to “lat-i lokum ” and finally just “lokum”. But the point is, what kind of lokum? Pistachio nut lokum, mas­ tic flavoured lokum, rose lokum,

tftfOD/Ar

*

m

«

I***»

was a confectioner who kept up with new discoveries. When the Germans started to market beet sugar and starch, he was ready for them. Starch is a key ingredient of lokum. So to the thousand and one varieties of boiled sweets (akide), pastels, fruit conserves, and nut fon­ dants already available was added lati lokum! Hacı Bekir Efendi was appointed Chief Confectioner to the Ottoman palace, and under royal p a t r o n a g e opened branch­ es in Cairo and Alexandria. He is even repre­ sented at the Louvre in an engraving by the Maltese artist, Preziosi. Today you can

find Turkish delight almost anywhere in the world, because Hacı Bekir E fen d i’s

his home town of Kastamonu in 1777 and moved to Istanbul, where he opened his first shop in Bahgekapi and began to make sweetmeats fit for a sultan.

The main ingredients are sugar, corn starch, cream of tartar (or citric acid ), and water. During the cooking process, the starch takes on a gelati­ nous consistency, retaining a water content of 20%. The cream of tartar converts the disaccharide to mono- sachharide (glucose), a vital part of the process since glucose prevents crystalisation, so ensuring that the lokum keeps the wall. Into this main mixture goes rose water, cherry juice, hazelnuts, pistachio nuts, and other flavourings. Haci Bekir Efendi

s o n , grandson, daughters and sons-in-law carried on the family business, which has now been going on for four generations. Today their products are exported to London, Paris, New York, and other cities around the world. Watch out for the emblem of a medallion con­ taining the words, “Ali Muhiddin Haci Bekir” on the box, because that lokum is made according to the ^ C I T Y S C O P E A U G U S T 1 9 9 3

(2)

same traditional formula, with the same quality and flavour, despite the introduction of modern technology. The four generations of the Hacı Bekir family have been fastidious on that count. The first shop of Chief Confectioner Hacı Bekir Efendi is still there behind Yeni Cami (mosque}, next to the Spice Bazaar, and still selling the best traditional Turkish sw eets, fondants and Turkish Delight.

Ali Muhiddin Hacı Bekir,

Hamidiye Caddesi, No: 83 Bahçekapı, Eminönü Tel: (9 - 1) 522 06 66 ▼ G ü n lerden b ir gün, b ir İngiliz,

B a h çek a p ı'd a k i Şekerci H acı B ekir E fendi’nin dükkânını keşfeder. Ren­ g â ren k şekerlerin a ra sın d a , ü zeri p u d ra şekeri kaplı yum uşak, küçük tatlı kü pleri görür. T adın a b akar; hoş bir sürpriz olacağını düşünerek birazcığını ülkesine götürür... Küçük ahşap kutu meraklı bakışlar altında açılır, içinden çıkan kübik tatlı şey­ ler ihtiyatla tadılır. Tatlı, güzel, çir­ kin, kokulu, kokusuz gibi tek bir sıfa­ ta sığmayan, binbir tadla yüklü bu minik tatlı küplerinin adı sorulur İn­ g iliz ’e; “Turkish Delight" deyiverir... İşte o ünlü sözün öyküsü böyle... Sene 1777 iken Şekerci Bekir Efendi,

K astam on u ’nun A ra ç’ın dan kalkıp

gelmiş, B a h ç e k a p ı’d a k i d ü kkân ın a yerleştirmiş kazanını, işe koyulmuş. Zam anla A raç’tan getirttiği yardım ­ cılarıyla birlikte öyle güzel akideler, ezmeler, lokum lar yapm ış ki İstan­ bu l’un d a sarayın d a gözdesi olmuş. Şekercibaşı’lık ünvanıyla taltif edil­ m iş. İ s k e n d e r iy e ’de, K a h i r e ’d e dü kkan lar açmış. Hacı B ekir usta­ nın kurduğu geleneği ölüm ünden sonra oğlu Muhiddin, d a h a sonra d a torunu Ali M uhiddin izlem iş. Günümüzde yönetim yine aynı a i­ lede. Bu k e z işin b a şın d a d a m a t var: Doğan Şahin.

“Turkish D elight”m aslı, “rahat-ül hu lku m ”. Arapça, gırtlağı rahatla­ tan demek. Rivayet; 1500’lü yıllar­ d a A nadolu’d a p ekm ez ve unla bir tatlı yapılırmış, lokum a benzermiş, gırtlağı rahatlatırm ış... R ah at-ü l hulkum, yuvarlana yuvarlana “lâti loku m ” olmuş. Sonra lâti’si de git­ miş lokum ’u kalmış. Önemli olan, Ş ekerci B ek ir E fe n d i’nin bu eski Anadolu tatlısını ad am edip, dillere

d esta n b ir ş ek erlem e y a p m a y ı b a ş a r m a s ı. 1 9 0 0 ’lerde nişasta p i ­ y a s a y a ç ık ın c a u nu

terketmiş, A lm anların p an card an elde ettikle­ ri “kele şekeri"ni ku l­ la n m ış. B a ş a r ıs ın ın ardın da işine düşkün­ lüğü, tad ehli oluşu ve yenilikleri izleyişi yatı­ yor.

Y ıllar iç in d e P aris, Londra, New York der­ ken , n e r e d e y s e tüm dünyaya ihraç edilmiş “A li M u h id d in H a cı B ekir” ürünleri. Yıllar­ dır aynı form ülle üreti­ liy or. A ynı k a lit e sü rd ü rü lm ey e ç a lış ı­ yor. Hacı B ekir Efendi,

“lokumun bayatı m ak­ b u ld ü r” d iy e sıkı sıkı tembihlermiş kalfaları­ nı, lokumu iki üç gün bekletm eden asla sat-tırmazmış. Bugün de öyle midir; ih­ racat, rekabet derken... Gelin ön ce şarkıyı hatırlayın: “Üsküdar’a gider iken bir m endil buldum / m endili­ m in için e d e lokum d o ld u r d u m .” Çünkü öyle yapılırmış; kağıt mendil­ lerin akla bile gelemeyeceği o günler­ de tertemiz beyaz bir m endil açılır, içine bilmem k a ç dirhem sakızlı y a d a fıstık lı y a d a güllü y a d a çifte kavrulm uş lokum koydurulurm uş. B a h çek a p ı’d aki eski d ü kkan a uğra­ yın. Şarkı aklın ızd an g eçe dursun, hem biraz lokum alın hem de aslına uygun olarak restore edilen dü kkan ­ d a Şekerci B ekir E fendi’nin kazan ı­ nı, ocağını, günüm üze kalan eşyala­ rını görün...

JEWEL AT ASPENDOS

C

lose by the ruins of ancient

Aspendos, on the road from Antalya to Alanya, there is a jew ellery factory... The newly opened B azaar 54

C I T Y S C O P E AUGUST 1 9 9 3 Q

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Belirlenen noktaları silmek için nokta üzerinde sağ tık/delete menu komutu kullanılır.. İki nokta arasındaki mesafeyi ölçmek

Yeni taşa uygulanan kimyasalların donma – çözülme deneyinden sonra taşların özellikleri üzerindeki etkisi Çizelge 4.8’de görülmektedir. Her iki kimyasalın

Hasankeyf sözün bittiği yerdedir' diyen Hasankeyfliler Birliği, daha önceden nüfusu 20 bine yakın olan Hasankeyf'in, şu anda 3 bin kişilik nüfusunu besleyemeyecek durumda

Ne çare ki, yağmurun gez­ mek imkânını vermediği pek üs­ tünkörü görebildiğim bir kasa­ badan bahsetmek benim için ka­ bil olmadı ve ancak bir iki yıl sonra

Örneğin bahsettiğimiz çarp- ma işlemini yan kanal açısından güvenli hale ge- tirmek için öncelikle, anahtar sayının bit değerine bağlı olarak toplama işlemi

diye merak edecek olursanız Şevket Rado, Yahya Kemal’in yüksek bir medeniyet âle­ mi olarak gördüğü Paris şehrini, onun meş­ hur semderini, binalarını, anıdannı, sanat,

Palmela, 1755 depreminden dolayı çok fena halde hasar gördü; fakat Arap günle- rinde, tepenin doruğu, yani kalenin hemen bitişiğinde yer alan sa- ha -Araplar sayesinde- oldukça

İlber Ortaylı bir konuş­ masında, Türkiye halkının kendi ta­ rihiyle ilişkisini eleştirirken, tarihi kitlelere aktaracak tiyatro, sinema, roman, resim gibi