N uri G üntekin’ e
EKTUB
Regadcıftım, dün mcüsvI« b * $ b * f * k a
lamadığım için bu mektubu acele ya- ; zıyorum. Sana aon Ankara sörüamnnlt I den sonra olup bitenleri anlatacaktım, j fakat bljr türlü yanma tokulamadım ki ( kalabalıktan.
| Seni o 6 ekim sabahı toplantıda bira« 1 rahatsız görenler bana gizilce: Acaba ! Reşad hasta mı dediler, hayır dedim, j bütün gece otomobil yolculuğu etmiş, yorgun tabii O gün sahiden .-»en de, sana hiç yakışmıyan, bir dur gunluk vardı, hattâ ben de yadırgadım ve sana: Reşad, yoksa orada üşüyor musun, dedim, »en de: Pencereden bi raz esiyor d1y© paltonu getirtmiştin. Rengin biraz sarı, benzin b irsi uçuktu, dedim ya, gece yolculuğundan olacak.
Sonra hep beraber oda tiyatrosunu gezerken, sen koltuklar üzerindeki öl müş tiyatro yazarlarımızın birer birer adlarını okuyup tek koltuğu isimsiz görünce gülerek bana: Yoksa Muhsin, bu kal tuğu bana mı sakîs-dın, dedin. Ben de Allah esirgesin, şom ağızlılık etme dedim. Tuttun, koluma girdin, birden her zamanki güleç Reşad Nuri oldun ve bana: tKoltuk o kadar güzel kİ, Vallahi, insanın ölesi geliyor* de din. Gülüştük ve ayrıldık. Bu »on ay rılmamızmış meğer.
Aradan çok geçmedi, bir gön Cevad harıl harıl seni arıyor dedilor. Hemen Cevada koştum, senin hasta olduğunu söyledi ve hastalığının bütün yürüyü şünü anlattı. Üzüldüm ama Kondurma dım, ümidslzllğe düşmedim. Çünkü aynı hastalıktan bir arkadaşım ame liyat olmuş ve kurtulmuştu, hâlâ da en ağır bir işte çalışıyor, dipdiri. O- nun için ümidslzllğe düşmedim. Yalnız ameliyat olmak İçin bir yere gitmek lâ zımdl. Ama bu bir yere gitmek, bizim gibiler İçin, öyle isteffıek kadar kolay olmuyor, masraflı bir bakım, »enin b e nim harcım değil. Bereket versin, se nin imdadına Başbakan yetiymiş.
O gün Cevadla sana gelmek için yo la çıktık, hastane kapısına kadar# gel. dik. ben oraya kadar gayet cesaretli îdim. Fakat hastanede va hasta döşe ğinde seni görmeye birden yüreğiğm dayanamadı... Cevada dedim kİ: Sen g it ben giremiyeceğiın. Döndüm kapı dan gerisin geriye. Kafamın içinde hep sen vardın, seninle konuşuyordum bo yuna. Ama hastalığından filân değil, »enin piyesinden bahsediyorduk. S e nin İstediğin sanatkârlara verdik rol leri, tabiî İyi olacak, diyordum. Sen de gülüyordun.
İşte. sonra ben Ar>k»ray* döndüm, siz de hanım!» gitmişsiniz.
— * —
î
fsmmftfe se **
YAZAN
l
M u hsin Ertu ğ rm l
I
ler.. ama • telgrafı benden saklamış lar. Ancak gazetede okuyan, radyoda dinleyenler »Sızlarından kaçırdıktan sonra telgraf ortaya çıktı. İçte o zaman elliniz ayağımı» kesildi. Epey zaman hepimiz şaşkın şaşkın birbirimize bak tık dunluk. Yapacak bir şey yoktu kİ. Yoktu değil, bir şeyler yapmak lâzım c ı . ama n et Onu kesin olarak bilemi yorduk. Kalemi kâğıdı aldım, o ak şamın seyircileri İçin şunları yazdım: «Bu akşam şu sahnede seyredeceğiniz piyesin muharriri Reşad Nuri Gültekln dün aabalı Londrada vefat etmiştir Böylece (Bu Gece Başka Gece) piyesi Türk tiyatro tarihine değerli y azarl ın ızın ' »on eseri olarak geçiyor.»
Siyah çerçeve İçinde bunları bastır dık. Snra seyircilere bir şey da söy lemek lâzımdı. B ir srkadaşa rica ettik. Piyesin bittikten sona» sık ıla n ırk en o, sahneye çıktı, alkış kesildi, arkada, şımız »enin öldüğünü söyledi. B ir an da salondan, sanki bir ağızdan ç ık ı yormuş gibi, koca bir (Aaaa) yükseldi ve bütün salon birden ayağa kalktı, bir dakikan, »ustu.
Bilirim, sen böyle şeyleri hiç sev mezsin ama, bunu yapmak benim vs- zlfcmdl. Yalnız şu kadar ki, senin ta biatını bildiğim }çln bunu piyesin ba şında yaptırtmadım, herkesi rahat ra hat güldürdükten sonra şaşırtmayı so na bıraktım. Sen de olsan, eminim, öy le yapardın.
—
t
—I Ondan sonra gene uzun uzun yolunu j bekledik. Bir türlü geleceğin günü öğ- I renemedlk. Yeniden Cevada rica ettim,
i öğrenir öğrenmez bana bildir diye. Az sonra telefon geldi, bu akşam ge liyor Reşad, dendi. Son uçağa atladım,
onda Yeşilköy d» İdim. Baktım . sen benden önce gelmişsin, arabadasın. Ama başın kalabedık. Hanımla Elâ'ya görünmemek İçin kalabalığın arkasına geçtim. O aralık Gallb yanıma sokuldu:
— İyi kİ biraz önce burada değildin, dedi, biliyog musun Elâ ne yaptı?
Benim sustuğumu, sadece salak salak kendisin» baktığımı görünce, Elâ'nın kim olduğunu bilmiyorum sanarak söz
lerine devam etti: '
— Kızı Elâ, babasının tabutunu öp tü. dedi.
Ben o aralık galiba ben değildim »rtık. Yutkundum, ses ^çıkaramadım, zaten söylenecek söz yoktu kİ... Düşün, çlpll, ıslak bir gece, marsık karası bir araba, tahtalar İçinde »en, sonra etraf ta Ahmed, Mehmed, Osman, AH... Ne bekleniyor, dedim, formalite dendi, kâğıdlar geldi, evlerimize dağıldık. Er tesi gün, öğleyin, camie geldiğim za man seni musalla taşında narin tabu tunun İçinde gördüm. Avlunun İçi bir kalabalık, bir kalabalık. Bu kalabalığı yarıp aana kadar ulam ak, blzhize konuşmak İmkânsız. Çaresiz uzakta, dur dum.
Avluda çeşld çeşid insanlar vardı, düşündüm, bu simaları ben nerede gördüm diye, sonra hatırladım : Mer can İdadisinde (Nel^atat) hocamız Faik Beyin cenazesinde. Yalnız Operatör M. Kemal Bey eksik. O da bu arada göç müş. İçeride öğle namazı kılınırken biz avluda konuştuk durduk. Uzun zaman birbirlerini görmiycnler buluştular, gö rüştüler. Nihayet bir* kımıldama oldu, senin namazını kıldılar'. B ir zat senin yanına geldi, bağıra bağıra ve garlb bir şive İle seni sordu, nasıl bilirsiniz diye. Koşup, şu avluyu dolduran
ka-Londradan hiç bir haber alamadık Meraktan çatlıyoruz diye bizim Sefire telgraf çektik, lütfetmiş, hemen cevab vermiş. Ama cevabda bir kekremsilik sezdim. Pek İçim beğenmedi cevabı. İlk defa kalbim işte o gün burkuldu. Gene de kondurmuyordum sana ölü mü. Neden bilmem, o telgraftan sonra herkesle konuşma konusu aen oldun, Büyüklerle, küçüklerle, tanıyanla, tn- nımıyanla hep senden bahsettik. Hattâ Londrada olsaydım, bir aralık yatağı nın başına gelecek kadar cesur bile ol dum. Meğer sen İşte bu aralık ölmüş sün. O gün bize öldüğünü
blldlrmlş-labalık Reşadı iyi bilmeseler, hiç kalkıp kendisini uğurlamak İçin buraya kadar gelirler miydi diyecektim ama orada kiler benden önce davrandılar, İyi bi liriz, dediler.
Sonra o zat bağıra bağıra, Arab şivesüe ttürkçe bir şeyler aöylodl. Sor dum. Arab m ıdır kendileri diye, hayır dediler. Her zaman böyle mİ konuşur, dedim, hayır, yalnız dua ederken böy le yapar dediler
Senin gibi bütün ömrünü Türk ede blyatma İstanbul şivesini perçinle mek İçin harcıyan bir adam, bu yap m acıktan ne acı duymuştur diye dü şündüm
— * —
Nihayet »eni om uzlam a aldılar, ea- ml kaplamdan çıkardılar. Reşad, İşte şimdi bundan sonra aöyllyeceklerlm seni çileden çıkaracak, yatağında üç kere döndürecek... Ama sen affet bi zi, içlinizde seni tanm ııyanlar vardı. Bundan sonra ne yaptık, bilir misin? Seni Şişliden Osman Beye kadar gö türürken bando He yas marşı çaldık. Düşün seni, sonra bando mızıkayla gömülmeye gitmeyi. Ne kadar »ana ya kışmıyan ve senin sevmediğin şey. Lâ kin ne yaparsın. Bu aralık seni çok üzdüğümüzün farkındayım, ama elim den ne gelir N asır diyeyim kİ, Reşad dünyanın en sade İnsanıydı, böyle gös terlşlerden hazzetmez, aman ne ya. pıyorsunuz, sundurun şunları, sessiz, sedasız yürüyelim, ayağımızın sesini karıncalar bile duymasın. İşte oldu olacaklar. Bereket versin Osmanbeye geldik de arabaya bindin. Orada, o hiç bir milyonerin, hele öldükten son
ra, arkasında toplıyamıyacağı seçkin ka labalık eriyiverdi. Yüzlerce seni seven, gözçukurlarmda donmuş veya tuz ol muş yaşlarla, düğümlenmiş boğazlarile
başbaşa kaldılar. Biz yürüdük. Geçer ken baktık, Nişantaşı Kız Useel öğ rencileri eokağa dökülmüş, müdürleri, öğretmenleri ağlıyorlar. Kızların hep sinin yüzünde katıksız bîr acı var: temiz ve derin. Tabutuna göz kaldır, maya bile cesaret edemiyorlar. Gör- seydin, bu saflık çok hoşuna giderdi. Belki senin İçin sokağa çıkmaları de ğil, ama duyguları güzeldi. Doğrusu ben sevdim, hepsinin tertemiz, gtlzel yüzlerine teker teker baktım, senin adına teşekkür gibi. Nihayet araba va purhna bindik. Sen aşağıdaydın, Biz güverte salonuna çıktık, kahve İçtik, denizden, havadan, eudan, saçma sa pan herşeyden konuştuk, senden baş ka herşeyden.
Karacaahmed’ds mezarının başına vardığımız zaman senin tabutunu ça bucak örtüsünden »oydular, bir #1 ça bukluğuyla m inicik mahfazayı İndir diler. Bu aralık o zat. başkalarını se nin soluna oturttu, feendlslle onların araşma yaklaşmak lstlyenleri eliyle İterek, aramız boş kalsın, dedi ve bir şef edaslle başlamaları için İşaret ver dl. O bir sıra genç de okumaya
başla-d ı .
Ben uzağa çekildim. Kulağıma, se ninle aramıza örülen duvarın malı sesleri geldi, üstüne de toprak örttü ler. Bilmem aşağıdan duydun mul Hatta bir aralık sana da seslendiler, hem birkaç kerre üstüste. Hani mek- tebde, Arabça dersinde bize okuttuk ları (Kaale. Yekuulü) den gelen (Kul) ile sana seslendiler. Bilmem sen ce. vab verdin mİ, vermedin mİ? Ben c aralık İçimde geriye dönmüştüm, bu Karacaahmede gömdüğümüz öteki ar kadaşları düşünüyordum: Baha Tev- flk ’l. Ömer Seyfeddln’l.
Nihayet ayrılık dakikası geldi. Bü büjMk kamyon dolusu çiçeğin vardı. G ıcır gıcır, bembeyaz başlıklı ve getril levend erler çelenkleri senin parmak lığına diziyorlardı. B ir kaçını oku dum. Yalnız biri, gözümün çukurun da sabahtanbc-rl bekliyen damlayı düşürdü söyllyeylm ki hangisi: Eren köy Kız I,İsevi'nin "jinderdlSl çelenk, içim , sanki senin İçinmiş gibi, cızz etti.
- / 5
_
Ondan sonra mezarlıktan bir kaçı; nıız vardı, görmeliydin. O k a la b il! ne çabuk bölündü, parçalandı. Sen e
bayet yalnız kalmıştın, ama bu se fer aramızı toprak duvar ayınyordt Onun İçin sana bu mektubu . yazı] göndermeye karar verdim. Hem olan biteni anlatayım , hem de İstemedi ğin, sevmediğin şeyleri yaptığımı İÇİ.n af dlliyeyim dedim.
İşte bövle Resadcıhım .biri sorar san, biz ¡-c-ne burada miskin İşlerimi ze döndük. Hepimiz ger.e kırık tekn lerlmîze bindik ve çene akıntıya aç: oık ve kapıldık, durmadan bocalıyo rıız BöyJ ce gene birbirimizin yelke n inden rüzgâr çalarak yaşıyor ve ya nşıyoruz. Arada ve-d bir şey olursa ben nene sana yazarım.
Allah rahatlık versin.