• Sonuç bulunamadı

Yüksekkaldırım'dan basamak basamak Karaköy'e inerken...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yüksekkaldırım'dan basamak basamak Karaköy'e inerken..."

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yüksekkaldırım gerçekten hiç benzemez

İstanbul'un başka köşelerine... Hele altmış yıl

öncesinde... Ne Aksaray'a benzerdi, ne Fatih'e...

Şişli'ye de Kadıköy'e de... Türk, Rum, Ermeni

ve Yahudi olmak üzere değişik kültürlerden

gelme onca insanın kaynaştığı bir yerdi.

Basam ak Basam ak

K araköy'e İnerken

...

B

eyoğlu’ndan Karaköy’e gideceksem, eğer za­ manım da varsa, Yük- sekkaldırım’dan yaya inmek isterim. Sağıma, solu­ ma, sıra sıra dük­

kanlara bakına bakına inmek, hep ilgi çekici gelmiş­ tir bana... Evleri, dükkan­ ları, inip çıkanlarıyla İs­ tanbul’un başka köşelerine hiç benzemez Yük- sekkaldırım! Hele, altmış yıl öncesi, benim çocuklu­ ğumda... Beyoğ­

lundan Karaköy’e mi gidece­ ğim? Tramvaya binmektense tabana kuvvet, hep Yüksek- kaldırım’dan yaya inerdim Ka­ raköy’e... Önce İstiklâl Cadde­

sinden Tünelbaşı’na... Oradan da Yüksekkaldırım’dan hiç sapmadan dosdoğru aşağıya!

Göz açıp kapayıncaya dek Karaköy’de bulurdum kendi­

mi! O zamanki ço­ cuk ayağımla bu iniş en fazla yarım saat sürerdi... Üste­ lik 3 kuruş da ce­ bimde kalmış olur­ du... Ama dönüşte yu­ karıya çıkmaya geldi mi, çaresiz kıyardım paraya, ya tünele biner, öyle çıkardım Be- yoğlu’na... Ya da 3 kuruşa, tramvay­ la... Evet, öğrencilere ikinci mevki tramvay bileti 3 kuruş­ tu çocukluğumda!

Arada bir yaya çıktığım da olmaz değildi hani

Yüksek-Ö zlem in T a d ı

B a ş k a d ır

(2)

B ü tü n D ü n y a • O ca k 2 0 0 4

kaldınm’ı... Aslında, hayli dik bir yokuştu Yüksekkaldırım! Geçen­ lerde, kitabın birinde, meylinin yüzde 24 olduğunu okuyunca, bil­ seniz nasıl şaştım kaldım! Yani 100 metrede 24 metrelik bir yüksekli­ ğe tırmanıyorsunuz! Çocukken bi­ le soluk soluğa kalırdım daha yo­ kuşun ortasında!.. Ner’de kalmış, orta yaşlılar, hele hele yaşını başı­ nı almış kocamış yaşlılar...

aklaşık 130 yıl öncesine dek Pera taraflarını deni­ ze bağlayan en kısa yol, Yüksekkaldırım’mış! O zamanlar bugünkü gibi geniş de değil! En ferah yeri 6 metre... Kal­ dı ki, 4 metreye bile indiği daracık yerleri de varmış!

Besbelli, “T ü n eri, halkı bu dik yokuşun verdiği sıkıntıdan kurtar­ mak için yapmışlar! 1870’lerin başlarında gezmek amacıyla İs­ tanbul’a gelen Fransız mühendis Gavand, her gün ortalama 40 bin kişinin bu yokuştan inip çıktığını fark edince, aklına buraya en kı­ sa zamanda bir yeraltı treni yap­ mak gelmiş. Kısaca “Tünel” dedi­ ğimiz bu mini metromuz, Lond- ra’dakinden sonra dünyadaki ikinci metro olarak Sultan Abdü- laziz’in tahttan indirilmesine bir yıl kala açılmış. Yani 1875’te... Seyrek de olsa, kaza yaptığı ya da bakıma alındığı kısa araları hesa­ ba katmazsak, 128 yıldır hizmet vermekte...

Yüksekkaldırım gerçekten hiç benzemez İstanbul’un başka köşe­ lerine... Hele altmış yıl öncesin­ de... Ne Aksaray’a benzerdi, ne Fatih’e... Şişli’ye de Kadıköy’e de... Türk, Rum, Ermeni ve Yahudi ol­

mak üzere değişik kültürlerden gelme onca insanın kaynaştığı bir yerdi. Hem de nasıl kaynaştığı... Kaldı ki, öteki azınlıklardan da serpintiler karşınıza çıkmaz değil­ di hani... İşte, başlı başına eksiksiz bir İstanbul mozayiği!

Tünel Meydanı ndan başlayan bu yokuşun giriş tarafı, sokak ta­ belâsını göremeseniz de Galip Dede Caddesi diye anılır. Kim mi bu Galip Dede? Divan edebiyatı­ nın son büyük şairlerinden Şeyh Galip’ten (1758-1799) başkası de­ ğil! Zaten Galata Mevlevihanesi de yokuşun başında, hemen solu­ muzda... Kuruluş tarihi, 1491... Yani, Sultan II. Bayezid dönemi... Ner’den baksanız 500 yıldan fazla bir geçmişi var bu tarihî mevlevi- hanenin...

Döneminin bu ünlü şairi, bu Mevlevi dergâhında tam sekiz yıl, 41 yaşında ölünceye dek şeyhlik yapmış. Galata Mevlevihanesi’nin bulunduğu yerde, günümüz­ de Divan Edebiyatı Müzesi yer almakta...

S

ekiz on adım atmadan yine solda, bir pastanenin önün­ den geçersiniz. Çocuklu­ ğumda buranın adı Sümer pastanesiydi. Bir süredir İkimiz Pastanesi olup çıkmış. İçinde yok yok... Pastalar, kekler, kurabiyeler, şekerlemeler... Başınızı daha içeri sokarken bile burnunuz mahlep, vanilya, tarçın, krema ve çikolatalı pastaların o dayanılmaz aromala­ rıyla dolardı. Aynı mis gibi kokular, bugün de burnunuza gelmekte...

Yokuşun üst başında müzik aletleri satan mağazalar, pulcular, eski kitap satan küçük dükkanlar

(3)

Y u k s e k k a ld ır ım d a ıı B a s a m a k B a s a m a k K a r a k ö y 'e İ n e r k e n ...

sıralanırdı. Bu dükkanlar iyi kötü bugün de var... Vitrinlerde gitarlar, kemanlar, flütler, bateriler sıralan­ makta... Bir süredir de bağlamalar ve de boy boy darbukalar, düm­ belekler, sazlar, zurnalar... Ya da pulcuların camekânında koleksi­ yoncular için türlü çeşitli, renk renk, biçim biçim pullar... Sahafla­ rın raflarında da meraklıları için eski kitaplar, atlaslar, gravürler ve de albümler...

Biraz aşağıda, sağda, kö­ şe başında karşımıza çıkan pembe boyalı büyük bina, Birlik Apartmanı... Büyük ve de ilgi çekici bir yapı... Az ilerisinde de Şahkulu Camii yer almakta... Sultan III. Mehmed döneminde, padi­ şahın nedimlerinden Meh­ med Çelebi tarafından yaptı­ rılmış. Soldaki Teutonia ise Alman Kültür Merkezi... 1847’de açılmış... Burada za­ man zaman çeşitli kültür et­ kinleri düzenlenirdi, bugün de düzenlenmekte...

Bir de sineması vardı Yüksekkaldırım’ın... Ama ne sinema!!! 1950’lerde adı San­ cak sinemasıydı. Daha önce Astorya, ondan da önce Ma- jestik sinemasıymış. Bakma­ yın adının hep böyle iddialı olmasına! Daha çok semtin gençlerine hitap eden küçük ve derme çatma bir sinemaydı bu­ rası... Patırtı, gürültü arasında sa­ bahtan akşama birkaç film birden gösterilirdi. Oynayan filmler evlere şenlik! Hepsi de yıllar öncesinin eskimiş filmleri olurdu. Şimdi bu genişçe mekan kereste deposu olarak kullanılmakta...

S

ağda, 1940lı yılların ünlü müzik aletleri mağazası Papa Jo rj’ın iki vitrinli bü­ yük dükkanı vardı. İstan­ bul’un en büyük, en ünlü müzik merkeziydi burası. Batı müziği meraklılarının sık sık kapısından içeri girmeden edemedikleri bu mağazada notadan keman teline,

çenelikten yay için at kılına, reçi­ neden metronoma, her türden müzik malzemesi gereksinim sa­ hiplerine hazır bulundurulurdu. Beyer gibi piyano, Arthur Sey- bold gibi keman metodları da sa­ tılırdı, her türden harcıalem par­ çaların notaları da...

(4)

B ü tü n D ü n y a • O c a k 2 0 0 4

B

eyoğlu sinemalarında yeni bir müzikli film mi göste­ rilmeye başlandı? İki güne kalmadan o şarkıların no­ taları hemen bu Papa Jorj’un vitri­ ninde boy gösteriverirdi. Bitmedi: Burada Paganini’nin keman etiid- lerini de bulabilirdiniz, “Papatya gibisin beyaz ve ince...”nin notası­ nı da... Bilmem, günümüzde müş­ terilerine böylesine hizmet veren müzik mağazaları yine var mı?

Biraz aşağıdaki Beyoğlu Kız ve Erkek Ortaokulları nın barındığı bina, ortadan kalkalı çok oldu. Bo­ şalan arsası çevredeki esnafın ara­ balarıyla dolup taşmakta... Yol bo­ yunca sıralanan dükkanlarda eski pikabınızı da tamir ettirebilirsiniz, radyonuzu da, Grundig teybinizi de, hatta eski bisikletinizi de... Sol taraftaki Yazıcı Camii, Müeyyed- zadeler'den Mehmed Efendi tara­ fından inşa edilmiş. Bu nedenle bir adı da Müeyyedzade Camii...

Yüksekkaldınm’ın günümüzde bir de modern marketi var: DiaSA... Dönerciler, börekçiler kontrplakçılar ve kaplamacılar yıl­ lardır hep burayı mekan tutmuş.

Sağımızda tüm görkemiyle Ga­ lata Kulesi yükseliyor... Oracıkta yokuşu kesen Lülecihendek Cad­ desi, adını, besbelli, eski Galata’yı çepeçevre çeviren surların önünde uzanan hendekten almakta... Evli­ ya Çelebi’nin yazdığına göre, ge­ miciler ördükleri halatları kendi üzerine kıvrılarak dönüp dolaşma­ sını önlemek için bu hendeğin içinde boylu boyunca uzatıp yete­ rince tersine çevirip bir düzene koyarlarmış. Ayrıca hendeğin top­ rağından çok ince lüleler imal edi­ lirmiş. Ne yapmak için mi? Elbette,

içinde tütün, ya da daha başka ke­ yif verici maddeleri yakıp dumanı­ nı çekerek kafayı bulmak için... Çubuk içmek ancak uzun yıllar sonra ortadan kalkmış...

Lülecihendek Caddesi ni geç­ tikten sonra eskiden Yüksekkaldı- rım ın merdivenleri başlardı. Baş­ layınca da cadde Yüksekkaldırım adını alırdı. İnerken basamakları saymak isterdim de her seferinde daha yarısına bile varmadan dik­ katim dağılır, bir türlü tam olarak sayamazdım. Sordum, soruştur­ dum, kaç basamak olduğunu, bi­ len birine daha rastlayamadım.

Merdivenlerin ortasında, buzlu havalarda tutunup düşmemek için olsa gerek yukardan aşağıya boy­ lu boyunca uzanan ve caddeyi uzunlamasına ikiye ayıran bir de­ mir vardı. Basamaklar kaldırılınca bu demir de kaldırıldı. Yer de Ar­ navut kaldırımı iken bir güzel as­ faltla kaplanarak araç trafiğine açıldı. Ama zorunlu olmayan şo­ förler bu yokuşu kullanmazlar, kullanmak zorunda kalınca da tür­ lü zorlukla karşılaşırlardı.

okuşun alt başında şap­ kacılar, kasketçiler, çan­ tacılar, bavulcular sırala­ nırdı. O yıllarda ilkokul öğrencilerinin kep, orta ve lise öğ­ rencilerinin de kasket takmak zo­ runluluğu vardı. Birkaç yıl bu kas- ketçilerden bana kasket alındığını çok iyi anımsıyorum. Sonradan bu zorunluluk tavsadı da, okul kapısı­ na dek elimizde kasketle gitmek­ ten, içeriye girerken de başımıza giymekten kurtulduk. Ama askeri okul öğrencileri o gün de, bugün de hep kasketliler...

(5)

Y ü k s e k k a ld ır ın ı'd a n B a s a m a k B a s a m a k K a r a k o y e İ n e r k e n ...

Yüksekkaldırım’ın en ilgi çeken yerlerinden biri de, içinde tüfekle nişan alınan, hedefi vurunca da basit birer armağan kazanılan kar­ şılıklı iki dükkandı. Gidecek yeri olmayan askerler, boşta gezen gençler, bitirim geçinenler, ya da yolu bu taraflara düşenler bu dükkanlarda ellerinde tüfek, ha bire pat küt tetiğe asılırlar­ dı ama, çoğu karavana! Fişek­ ler hep boşa gittiği için de bir paket Birinci sigara bile kaza­ namazlardı. Sait Faik, Yük- sekkaldırım dan söz ettiği bir öyküsünde bu dükkanlardan birini çok güzel anlatır.

G

ünümüzde yoku­şun aşağısına doğru pantograf­ lar, pirinç üzerine plaka işleyicileri, televizyon­ cular, elektronik eşya satan dükkanlar sıralanmakta... Kaldırımları ise bir sıra işpor­ tacı istila etmiş... Neler satıl­ mıyor ki bu işportalarda! Mi­ nik radyolar, cep telefonları, şarj cihazları, boy boy piller ve daha kim bilir neler ne­ ler... Aynalar, taraklar, ma­ kaslar da cabası!

Sol yanınızda Alman Ya­ hudilerinin devam ettiği Eş- kenaz Sinagogu... Ama arka sokağı ise baştan sona mey­ haneler ve de uygunsuz yerler... Olsun! İstanbul mozayiğinde bun­ ların da vazgeçilmez yerleri var!

İşte Karaköy’e vardık bile! 1912 yapımı petek parmaklıklı Galata Köprüsü nü tam karşımda görünce heyecanlanmaktan ala­ mazdım kendimi!

Otomobiller... Kamyonetler... Gelip geçenler... İşlerine yetişmek için acele edenler...

Kırmızı bir tramvay, raylarda kulak tırmalayan gıcırtılar çıkarta­ rak durağa yaklaşmakta...

Köprü iskelelerinde Boğaz ya

da ada vapurları, bacalarından simsiyah dumanlar salarak hareke­ te hazırlanmakta...

Dedim ya, Yüksekkaldırını'dan Karaköy e inmek ne çok heyecan­ landırırdı beni diye!»

EserTutel@butundunya.com.tr 75

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

süresi ve gonadotropin miktarı antagonist grupta daha az... Yorum: Fleksible antagonist PCOS-I VF’de uygun bir

• Tüm bu özelliklerle birinci basamak hekimliği ya da aile hekimliği, birincil hekim olarak ideal birinci basamak sağlık hizmetlerinin.. merkezinde

İsveç'in en büyük alışveriş merkezlerinden biri olan Ahlens'in basın danışmanı Monica Hultgren, bugün yaptığı basın aç ıklamasında, başta kazlar olmak üzere

Ihlamur eş değer (homojen) yapılı olduğu için özellikle resim masaları ve plançetelerin yapımında, torna ve oyma işlerinde, modelcilik ve kalıpçılıkta çok

Daha sonra 1990’lı yıllarda İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Enstrüman Yapım Bölümü Başkanı Cafer AÇIN tarafından klasik

Ses tablosu yapımında, ses ve alt tablonun ağacının seçilmesi, kullanılacak ağacın damar yapısının özellikleri, tabloların birbirine yapıştırılması, bombelerinin

Yüzeye yapılan bu tutkal sıvazlamasının amacı, bundan sonra oluşabilecek darbelere karşı dilimlerin direncini artırmaktır zira dış yüzeye atılan vernik aşamasına

Belirlenen bağlama form ve oranlarına göre üç görünüşü 1/1 ölçeğinde çizilir...