4
[ s
a y f a
7 w |
t/aza>7;
Y U S U F M A R D İİM
LONDRA
YULARI
1867 -1870
Alî
ve Fuat
UH
K
EM AL’le Ziya Bey Londra- ya geldikleri yıllarda İn gi liz kızları nasıldı? Türk kızlarından farklı mıydılar?1868 yılında haftalık The Sa turday Review adlı dergide «Th e G irl of The Period» başlığı altın da yayınlanan makale çok ilgi çe kiciydi. Beresford Hope’un sahi bi bulunduğu bu dergide Lord Salisbury de imzalı yazılar neş rettiğinden bu makaleyi kendisi ne yakıştırdılar. Oysa ki, gerçek yazarı zamanın önemli kadın ro mancılarından Mrs. Lynn Linton idi. Makalede şöyle deniliyordu: «Eskiden İn giliz kızlan Allahın ve tabiatın verdikleriyle yetinir lerdi. Şimdi ise eskiyle yeni ara sında değişmiyen anne ve baba larıyla konuştukları bir dil kal dı. Güniin İn giliz kızı şahsî dini nin ilk âkideleriymişçesine saçı nı ve yüzünü boyayan bir yara tıktır. Hayat hakkındaki tek fik rini bol eğlence ve sonsuz lüks teşkil ediyor. Yegâne emeli ve çabası modaya uygun giyim ve kuşamda komşusundan aşağı kal mamaktır. Zamane kızı, başkala rım düşünmek, başkalarının hak larına saygı göstermek gibi köh- neleşmiş nezaket kurallarından habersizdir. Eğer moda, çamura girmesin diye etekleri biraz yük seltecek olsa, o eteğini dizlerine kadar yükseltmeğe hazırdır. Şa yet moda elbiseleri omuzlardan aşağıya doğru açacak olsa, kol ları dekolte yapmağı ortaya at sa, hemen bunu taklide teşnedir ler. Bu hareketleri sonucunda, kendilerinden muhafazakâr sos yete kadınları kızlarını kendile riyle görüştürmeyince, ya da er kekler o biçim kadınlardan sana rak kendilerine sataşınca hayret ten şaşırıp donakalırlar St. John's W ood’un monden güzellerini tak litle ömürlerini geçiren bu Bays- water ve Belgravia dilberleri, İn giliz kızının bir zamanlar dünya nın en güzel, en zarif ve en al çak gönüllü ev kadını olduğunun farkında değil gibi hareket edi yorlar.»
Oysa kİ, aynı devri canlandıran bir başka yazar, İngiliz sızının tasvir edilen tipten başsa oldu ğunu; saf ve masum, croquet oy nayan, kürek çekmekten zevk alan, arasıra ata binen, konser ve tiyatroya gitmeğe düşkün fa kat her pazar kilisede yerini alan bir olgunlukta bulunduğunu be lirtmektedir.
Belki Kem al’in nedimei vicdanı bu tiptendi ama Rotten R ow ’da Mrs. Lynn Linton’un tasvir ettiği İn giliz kızlarını da insan yok farzedemezdi. Nitekim , o sıralar da bir başka yazar: «Son derece şık giyinmiş bir genç kadın göğ sü, kolları, omuzlan açık, sofra da yanan mumların ışığı altında fildişi gibi parlayan güzel bir ya ratık; modaya göre saçlannın rengini değiştirmiş, yüzünü bo yamış ve pudralamış; dudaklan içtiği şaraptan renk almış ve he nüz elinden bıraktığı likör bar dağından dudaklan nem li» diye zamane kızını tanımlamaktaydı.
AYNI YILIN TÜRK
KIZLARI
Kem al ise Türk kız ve kadın lan ıp bir makalesinde şöyle an latıyordu:
«Kadınlarım ız otuz kırk yıl- danberi genel çalışmaya katıl maktan bütün bütün çekilerek bayağı çalgı ve mücevher gibi sırf lezzet nedenlerinden savılır olmuştur. Tenasüle hizmetten başka, insanlığa hiç bir çıkarları görülemiyor. Oysa ki, onlar da bizim gibi insan olup toplumun nimetlerinden yararlandıkları ve erkeklere kadınlar hizmetçi ola rak yaradılmadığı herkesçe tes lim edildiği halde, çalışma ve gayret göstermekten niçin vares te olsunlar? Bu halin kötülüğü yalnız fertlere ait olmayıp insan her türlü bayındırlık nedeninin ruhu sayıldığı halde nüfusumuz dan yarısının ve belki daha zi yadesinin diğerlerinin çalışmala r ı mevvasıyle rızıklaıııp süslen mesi ve işsizlik halinde kalması genel yardımlaşma ana kuralına ne derecelerde aykırı düşeceği ve belki m illeti vücudun bir ta rafına musallat olan felce kadar götürecek illeti yaratmakta oldu ğu meydandadır. Kadınların akıl, görüş, el ayak gibi unsurlarda erkeklerden hiç farkları olmadı
Paşaları yermek
pahasına...
IlllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllimilllllllKEMAL,
kadınlarımız
konusunda
yanılıyor...
«Karınca Kanatlandı» başlıklı
yazısında Kemal, Türk kız ve
kadınları hakkında şöyle ya
zıyordu: «Kanlıca'daki yalı
sında
garden parti
veren
Fuat Paşa ve diğer devlet
adamları ailelerinde İslâmlığa
özgü ırz, edep ve namus kalk
tı. Entari yerine fistan moda
oldu.»
ğından cinsiyetlerinden olan ay rılığın şimdiki hallerine hiç et kisi olamaz. Olmak lâzım gelse, Avrupa kadınları da bizimkilerin halinde bulunurdu. Erkekten kaçma ve yüz kapama konusuna gelince: İslâmlığın ilk çıkışında kadınlar bütün işlerde hattâ sa vaşta bile üzerlerine düşen göre vi yaptıkları ve bundan otuz kırk yıl önce İstanbul’da ev ile ilgili ihtiyaçların hemen yarısı kadın ların ihtimam gösteren elleriyle giderildiği tarih ile müsbit bu lunmaktadır. Taşrada kadınların sanat ve tarım ve kendilerine mahsus pazarlarda ticaretle uğ raştıkları görülmekte olmasından da anlaşılacağı üzere bu şer’î hüküm nefsani heveslerin azaltıl ması ile namusun korunması su retlerine ait yürürlükte bir ka nun olup yoksa kadınların can lılardan ve bitkilerden gayri ci simler gibi hareketlerine engel olamıyacağı aşikârdır. Bunun sebebi, ülkemizdeki kadınların bütün bütün bilgisiz, bak ve gö rev, iyilik ve kötülükten habersiz bulunmalarından ibarettir. Ka dınların bilgisizliği çocuklarını da aynı yola götürdüğü gibi işsiz lik leri kendilerinin evde sadece çocukla uğraşmalarına ve çocuk ların şımartılmasına yol açmak ta, bu da memleket zararına ol maktadır.
Bundan başka kadmlar velile rinin mallarından parasız fayda lanan m irasyediler gibi idare gö reviyle nefislerini yükümlü tut madıklarından süs ve israfları herkesin gücünü ve tahammülü nü kat kat aşmakta, genel servet tükenmekte, borçtan evler yıkı lır hale gelmektedir. Bir de ka dınların fesada meyli o dereceyi bulmuştur ki, evlenmeden çeki nen erkekler çoğalmış ve bu yüz den yeni nesil yetiştirmek geri lemiştir.
Bu nedenlerle vatanın ilerlem e si için kadınların çocuk eğitimi, ev idaresi ve edep korunması ko nularında şer’î ve akli görevleri lâyıkıyle yerine getirebilmeleri amacı.vle kendilerine istidatları na ve hallerine göre sanat öğre tilm esi halinde sözkonusu mah zurlar az zamanda bertaraf edil miş olur.»
H ürriyet’in 22 şubat 1869 tarih li 35 inci sayısında ise «Karınca Kanatlandı» başlıklı yazısında K em al’in, Türk kız ve kadınları hakkında şu satırları göze çar pıyordu:
«K an lıca’daki yalısında garden parti veren Fuat Paşa ve diğer kullanılmaz hale geldi. Entari yerine fistan moda oldu. Beyoğ lu mağazalarında ve sarrafhane- lerinde çırılçıplak fistanlarla
kol-kola frenklerle dansetmek ve Fransızca «bonjur», «M ösyö», «m ersi» gibi birkaç kelimeyle nezaket satmak, iyi terbiyeden, kısacası Türkçe orospuluk dedi ğimiz rezalet kadınlığın zarafe tinden sayılmağa başladı. İşte bu alafranga âdetler bu zatların familyalarından kendilerine bağ lı ve emrinde bulunanlar tara fından taklit edilerek halka ka dar sirayet edip şimdi İstanbul’ da ırzlı ve edepli fam ilya ayıpla nır duruma düştü. Sayelerinde milletin bozulan bu ahlâkına «zamane terbiyesi» adını verm ek le iftihar gösteriyorlar.»
Kem al’in bu satırları Mrs. Lytın Linton’un görüşlerinden pek farklı değildi. N e var ki, Ke mal, Âlî ve Fuat Paşaları yermek pahasına mübalâğaya kaçıyor, mâsümane taklitleri orospuluk derekesine kadar götürüyordu. Oysa ki, Mrs. Linton’un sözleri mübalâğa değil, gerçeği yansıt maktaydı.
GÖNÜL
ARKADAŞİYLE
H YD E- PARKTA
Kem al yine böyle bir gün ko lunda sarışın İngüiz kızı olduğu halde gezerken babasından aldı ğı bir mektuptan İstanbul’daki eşinin bir oğlan çocuk dünyaya getirdiğini ve adının Ali Ekrem konulduğunu öğrenmişti. Fakat daima hayal ve hâtırasında ya şattığı kızı, Feride idi. İngüiz ki zirim kolunda yürürken bile Fe- ride’yle berabermiş gibi bir his gelirdi içine, sanki kızı büyümüş de kendisini gezdiriyormuş gibi. Kem al Londra’dan kızına hediye ler göndermek istemiş ve hattâ İn giliz kızıyla birlikte bunlan seçmeğe gitmişti ama bir türlü kızının arzu ettiği küpeleri alıp gönderemememişti. Malî durumu sarsıldığı için bir mektubunda babasına:
«Londra pek pahalı. Yem ek yatak lâakal ayda 6000 Franka bakıyor. Aman Feride affetsin, şimdi küpe filân zamanı değil; ihtiyat ve ihtiyaç vakti» diye yaz mıştı.
Kemal, Hyde-Park’ta çimenle rin üzerine oturup da gözleri Serpen ine adı verilen yapma gölde süzülen yelkenlüerle ok gi bi fırlayan kiklere dalarken, «nedim ei vicdanı» da yananda kendisini seyretmekten zevk alır di. K em a l büyük başlı, yuvarlak çehreli, geniş alınlı, koyu elâ gözlü bir erkek güzeliydi. Bakış ları keskin ve mâna doluydu. Kaşları eğri, burnu etli ve kısa, ucu çatal ve hafif basıktı; ve sağ tarafında attan düştüğü za mandan kalma bir yararım izi bir çizgi halinde uzardı. N edi mei vicdanı bu kumral saçlar arasmda parmaklarım gezdirir- devlet adamları ailelerinden İs lâmlığa özgü olan ırz, edep ve namus kalktı. Yaşmak, ferace ken, zihninden bir şeyler geçen K em al’in çatılan kaşlarının altın dan yıldırım düşermiş gibi ya kan gözlerinden ürkmüştü. Bu ak tenli, orta boylu, etine dol gun, omuzlan geniş, elleri ve ayakları küçük cana vakm Türkün öfkesinden yılmamak mümkün müydü? O gözlerdeki kahreden bakış, barut fıçısı gi bi ateş püsküren ağızdaki sözler tahammül edilir şey değildi K e m al’in öfkesi ancak burnundan kan boşandıktan sonra yatışıyor ve nedimei vicdanına özür di leyerek bir daha böyle olmıya- cağını söylüyordu Zaten son derece samimi ve kiiriiklere karşı son derece nazik olan K e
mal’in öfkelenmesi de seyrek oluyordu ya.
ROTTEN ROW
Nedim ei vicdanı ile buluştuğu bir gün Hyde Park içersinde Rotten Row adıyla tanınan ve zamanın en seçkin kimselerinin kendini göstermek için ata bin diği tarafa gitmişlerdi. «Ladies’ M ile» diye de isimlendirilen bu yerde güzel İngiliz ve Arap atla rı üzerine, çoğu zaman yandan binmiş uzun etekli ve şapkalı bayanlar görülürdü. Ata binme mevsimi aşağı yukarı Parlâmen tonun toplantı halinde bulundu ğu, ya İtalyan Operası'nın şehir de temsil verdiği, ya da Kırali- yet ailesinin Londra’da ikamet ettiği sıralara rastlardı. Genel likle sabah saat 11 den akşam üstü saat dörde kadar süren bu at üstünde moda gösterişi çok ilgi toplardı. Z arif endamım da ha çok belli eden sarışın kıvırcık saçları rüzgârda, kahverengi İs panyol şapkası geriye doğru kay mış, arap atının yelesine doğru eğilmiş, âdeta yüzer gibi tırıs giden kadının bir Lord ya da asilzâdenin eşi veya sevgilisi ol mayıp Haymarket’te Devil Ta vern adlı meyhanede içki satan kadın olduğunu nedimei vicdanı söyleyince, Kem al’in ağzı açık kalmıştı. Kendisine tutkun olan Kraliyet Muhafız Alayı Yüzbaşı sı Jack Longspur sayesinde sos yeteye girmiş olduğunu, hattâ
Richmond’daki partilere ve As- cot ile Derby yarışlarına bile git tiğini öğrenmişti. Ama esas İn giliz kızlarım heykellere has za rafetle, kibar kıyafetleriyle rüz gârdan kızaran burunları ve şef tali yumuşaklığındaki yanakla- riyle insan burada yakından sey redebilirdi. Profesyonellere özgü bir ustalıkla üzengiye hâkim bu bayanlar yanlarında babaları, kıskanç erkek kardeşleri, ya da mağrur anneleriyle piyasaya çı karlardı. Bu sırada, yaşı geçkin artık dikkati üzerine çekmez ol muş bir bayan gençliğe özenen kıyafetiyle bir erkek gibi ata bi nip dört nala Rotten R ow ’da ilerliyerek yine gözleri üzerinde toplamak isterdi. Bazen sevgilisi yüz vermiyen bir genç de, göğüs bağır açık, şapkasının kordonu boğazında pantalonu dizine kar dar sıvanmış, topukları bir muh ribin toplan gibi yana çevrilmiş, arkasında tozdan bir bulut bıra karak dört nala uçar giderdi. Ço ğu zaman atlı polisin takibme uğrar ve kaçak olarak bindiği şa rapçı beygirinden indirilerek ka rakolu boylardı.
İşte Kem al, Londra snob’lan- nın boy gösterdiği Rotten llo w ’- yu nedimei vicdaniyle birlikte böylece seyretmişti.
- YARIN :
---KEMAL'İN ÜZÜNTÜSÜ
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği i Taha Toros Arşivi
* 0 0 1 5 0 6 7 8 6 0 0 6 *