t
u--- ...
Günün Hâdiseleri Karsısında
ile buradaki
Yazan: İsmail Habib Seviik
Bir aydan önce «Cumhuriyet» in 2 ocak tarihli nüshasında «K o re- dekile buradaki» başhğile çıkan yazıda Suriye gazetelerinden «E l- Kabes» in içyüzile dışyüzü birbi rini tutmıyan yazısına aid hâdise anlatılıyordu. Lehimizdeki dışyü- zü iki gramlıksa aleyhimizdeki iç yüzü ’ İti batmanlık olan o yazıdan bizim ajanslarla radyolarımız yal nız dışyüzü yayınlayarak içyüzü görmemezliğe gelmişlerdi.
İki gramlık methin bir gramı Koçpdeki kahramanlığımızı methe dip diğer gramı da Türklerin İs lâmlık uğrundaki bin yıllık müca- hidiiğini sena buyuruyor. Buna karşılık yazının içyüzü, yani asıl sıklet merkezi, dışa konan o iki gramlık methin ne maksadla ya pıldığım anlatmaktadır; Meğer Kü redeki kahramanlığımız Amerikan Ve İngiliz menfaati uğruna ihtiyar edildiği için beyhude imiş. O kah ramanlığı bin yıllık İslâm müca- hidliği hakkı için İsrail oğulları na karşı göstererek Kudüsteki ¡Mescidi Aksa» y ı kurtarmalı imi-
Çiz.
Demek ki biz yirm i bir milyon luk Türk milleti beş binlik bahadır evlâdlarımızı başkalarının menfaati uğruna K oreye gönderecek kadar ¡körüz ve aynı zamanda İsrail oğul larına saldırmamak suretile bin yıllık İslâm mücahidliğimizi unu tacak kadar da nankörüz öyle mi? İşte Arab gazetesindeki yazının dışa aid iki gramlık methine karşı içe aid hicvin iki batman ağırlı ğında oluşu bundandı. İy i ama bizim resmî ajanslarımızla radyo larımızın o ağır ithamları görme mezlikten gelerek sadece lehimiz de olan iki methiyeciği nakletme leri, çok geçmeden yazının aslı ve bütünü meydana çıkınca topyekûn hepimizi gülünç mevkie düşürdü.
Böyle şeylere neden tenezzül ediyorduk? Sanki ajans ve radyo istihbaratı için öyle pusular kur muşuz ki nerede ve ne maksadla yazılıp söylenmiş olursa olsun K o reye aid haberlerde işin yalnız işimize yarayan kısmını alıp geri sini atlamayı kaide yapmış gibiy dik. Bunun psikolojik sebebi K o reye birlik göndermemize karşı muhalif parti tarafından çıkarılan gürültülere karşı iktidarın «işte gördünüz ya, K oreye bir tuğay göndermekliğimiz ne kadar hayır lıymış» demek ihtiyacından ileri gelse gerek. Zaten biz muhalif parti tarafından o meseledeki mü nakaşaların uzatılıp gitmesini hiç de doğru bulmamıştık. Hüseyin Cahid Yalçın üstadımızın Kürede ki şehidlere hürmeten bütün şahsî münakaşaları bırakmak kararını da necibane bir hareket olarak se lâmladık. Kore kahramanlığı dün yayı hayretlerde bırakıp Türk milletini de haklı bir gururun se- vincile baştanbaşa coşturup durur ken Arab gazetesinden o suretle iktibas tenezzülünde bulunmaya ne ihtiyacımız vardı?
Neyse o, belki dalgınlıkla yapıl mış bir kazadır dedik. Yazının aslı meydana çıkıp da nasıl gülünç mevkie düştüğümüz anlaşıldığı için artık bir daha öyle sarsaklık- lar yapılmaz diye avunuyorduk. Halbuki bugünlerde eski hatanın daha yaman bir başka çeşidini yapmış bulunuyoruz: Halen mem leketimizde bulunan Amerikan Dış İşleri Bakan yardımcısı McGhee- nin memleketinden hareketi sıra lar mda United Press Ajansına ver diği beyanatı kısaltarak nakleden bizim Devlet Radyomuz Amerikan diplomatının Koredeki kahraman lıklarımızı överken «4500 lük Türk birliği 34.000 kişilik Amerikan kuv vetine muadildir» dediğini söyledi. Bunu dinleyince şaşırıp kalmış tım. Böyle sözü hiç bir millette hiç bir ferd söylemez ki McGhee gibi Amerikan Hâriciyesinde bü tün Orta Şark işlerinin şefi olan mesul bir diplomat söylesin. Ha yır buna imkân olamazdı.
Gazeteye gittiğim zaman İngiliz ce kısmile uğraşan arkadaşlar sa yesinde o beyanatın Amerikan a- jansı tarafından bildirilen asıl metnini öğrendim. Meğer Bakan yardımcısı her şeyden önce gön derdiğimiz kuvvetin azmsanma- ması için kendi milletini tenvir kasdile şunu söylemiş: «Türkiye ile Amerikanın nüfusları karşılıklı
derhal yayılır da onların «tekzib» i pek farkedilmez. Nitekim bu işte de öyle oluyor. Bunu son günlerde İzmirdeki Demokrat Parti kon. gresi kapanırken verilen takrirden anladık ve 5 şubat tarihli gazete lerde Anadolu Ajansının aynen bildirdiği bu takrir şöyle başlıyor: «Amerika Dış İşleri Bakan Y ar dımcısı McGhee’nin 4500 kişilik Türk kuvvetinin nüfus itibarile 34,000 kişilik bir Amerikan kuv- vetile mukayese edildiğinden bah sedilerek...»
Buradaki «nüfus itibarile» kay dının sonradan ilâve edildiği aşi kârdır. Bir kere o iki kelime o ha ille hiç bir mana ifade etmiyor. Sonra takriri verenlerin hep ilk yayınlanan haberin tesiri altında kaldıkları da o cümlenin arkasın dan gelen şu satırlarla anlaşılmak tadır: «Cihan ve Türk tarihinin hiç bir safhasında hiç bir yabancı devlet adamının bu kadar merdlik. le, hattâ kendi müttefiki de olsa diğer bir millet askerinin bu ka dar büyük bir kıymette bulundu ğunu dünyaya ilân ettiği vaki ol mamıştır.» Hayır efendim, Am eri kan diplomatı da Koredeki asker lerimizi bütün dünyanın söylediği gibi normal bir eda ile methetti. Fakat onun sözünü iki rakamın kıymet denkliği manasına alınca! tabiatile ondan işte böyle şişkin- ! ler şişkini bir hüküm çıkarmış o- I luruz.
Tuhaf tesadüf, bir gün sonra, 6 j
şubat tarihli «Cumhuriyet» te, hu- j
susî muhabirimiz Metin Tokerin Paristen çekip gazetenin ilk sahife- ! sinde büyük puntolarla «Yabancı I basın ve Koredeki Birliğim iz» baş lığı altında çıkan telgrafında şu malûmat veriliyor: (Fransız basını «Korede en kahraman birlikler Fransız ve Türk birlikleridir» de diği gibi buraya gelen İngiliz ba sım da «En kahraman birlikler İngiliz ve Türk birlikleridir», A - merikan basını da «En kahraman birlikler Amerikan ve Türk bir likleridir» demektedir.) Tokerin
bu zeki telgrafından iki hakikati bir anda anlamış oluyoruz. Biri milletlerin kendilerini beğenen ta biî psokolojisi, diğeri Koredeki Türk birliğinin her milletçe müş terek bir kahramanlık mikyası o- luşu. İşte ince ve esprili medih böyle olur.
Koredeki kahramanlığımızı kü çümsemek tabiî hiç bir Türkün akimdan geçemez. Bundan iki ay üç dört gün önce 5 aralık 1950 de çıkan «Koredeki Bayrak» yazısın da şöyle demiştik: «Kendim izi bü yük, zengin, ileri milletlere tanıt mak için bu kadar yazılar yazıp her vasıtaya başvurarak bu kadar neşriyatta bulunduk. Binbir kale min ne kadar yıldır anlatamadığı Türkü Mehmedciğin süngüsü bir iki günde bütün dünyaya anlatı verdi.» 2 ocakta çıkan «Koredekile buradaki» yazısmda da «Korede yapılanla bizim burada yaptığımız birbirine uymuyor» demiştik. N e den?
İzmir kongresindeki takrirde şöyle bir fıkra da var: «Tarih bo yunca hiç bir zaman Türk m ille ti, Türk hükümeti, Türk ordusu bu kadar kuvvetli, bu kadar mü- tesanid olmamış ve dünyanın sev gisine ve saygısına asla bu derece erişmemiştir» Bir hakikati bu de rece yükseğe çıkarmak onu yük seltmek olmaz, aksine, araya giren mesafe fazlalığından dolayı, yük seleni kendi eb’adile göstermemek olur. Takrirdeki o fıkraya karşı lık biz de Birinci Dünya Harbine mensub Kanadalı eski bir cengâ-j verin söylediğini hatırlatal'm. Bu-1 nu Koredeki destanımızın parladığı sıralarda bütün gazetelerimiz yaz- ' mışü:
Malûm ya Birinci Cihan Harbin de İngil izler Avustralya, Yeni Ze landa, ve Kanadanın isimlerinden alman harflerle «A nzak» kelimesi ni icad ederek o üç memleketin askerlerine toptan bu ismi vermiş lerdi. İşte bir kaç ay önce KanadalI bir gene asker büyük Amerikan ajansı muhabirine der ki: «Bütün ev halkı bütün dünya gibi lü r k - lerin Koredeki kahraman''kİ arma karşı duydukları hayranlıkları an latırken eski bir asker olan babam hiç aldırış etmiyordu. Kendisine sebebini sorduk.» Evet sebebini sordu ve babasından şu cevabı al dı: «Ben Türkleri Çanakkale cen-mukayese edilirse gönderilen 4500
lük Türk kuvvetinin 34.000 lik de mek olduğu anlaşılır.» Öyle ya yirmi bir milyonluk Türkiye ile yüz elli milyonluk Amerikanın nüfusunu hesaba vurunuz. Karşı laştırılan iki rakamın tıpatıp doğru olduğu anlaşılır. Demek ki biz o beyanatı kısaltıp radyomuza ve rirken iki rakam arasındaki mua- dilliğin istinad ettiği sebebi atla yarak sadece neticeyi ele almışız. Böyle tahriflere ne hakkımız var? Bereket versin önce Radyo Gaze tesinde Şerif Arzık bu mukayese nin iki millet arasındaki nüfus ma betlerine istinad ettirildiğini açık ladığı için bizim de gönlümüz fe rahlayarak ertesi gün yazmak iste diğimiz yazıdan vazgeçmiştik.
Meğer havadis bahsinde «yan lış» koşa koşa, «tashih» ise aheste beste yürüyormuş. Bu kadar tec rübelerle belli, yalan ve iftira
ginden tanırım. Ne kadar yapıl- mıyacak şey yapsalar onlara şaş mamalı.» Kanadalınm bu cevabın da yalnız Korcnin değil Türk mil letinin de hakkı verilmiştir. K u laklarımıza küpe olsun.