• Sonuç bulunamadı

Milli mücadele basını:Yunan askerine ilk kurşunu sıkan Gazeteci Osman Nevres ilk şehit olmuştu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Milli mücadele basını:Yunan askerine ilk kurşunu sıkan Gazeteci Osman Nevres ilk şehit olmuştu"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

F » TEMMUZ 1962' M İ L L İ Y E T * SAYFA!

IZMIRE

mm

DOGRU

f ...

# ' - ' •# :... f* . ; :Sf ■ ■ ' 't '&%■ '?&■

...'''•''''•'•iHBif

M i l .

' ✓ * >« i i • Si ^K'

i

v* • o { -• •> .'ÿ rt ÿ ^ t î »şfe&ia ¿Ü i

>¿ m.

'm m Êm tm •-■•y/"-', :-M . <*>>:*$

,

- » \*f+ j

İZMİR'E DOĞRU

tZMÎRE DOĞRU gazetesi, 16 Kasım 1919 da Balıkcsirde Vi­ lâyet matbaasında basılmaya başlanmıştır. îzmirin işgalinden sonra Ege’de kurulan Kııvayi MllUyenin merkezi burasıdır. Gazete, bu karargâhtan temin edilen yardımla yayına baş­ lamıştır. Haftada iki defa çıkardı. 28 Ocak 1920 den itibaren haf­ tada 3 defa çıkmış, fakat Mart ayında Istanbulun işgali üze­ rine yeniden ikiye düşmüştür. Tek yaprak halinde çıkmış ve o yılın Haziranında şehrin Yunan işgaline düşmesi ile kapanmıştır. 74 sayı çıkm ıştır. Fiatı 2 kuruş, sonra yüzpara olmuştur.

i

mam mmmmmmm mmrnm mmmmm mmmmm m

& ®

MILU MÜCADELE

HAZIRLI Y A N: ÖMER SAMI

Yunan askerine ilk kursunu sıkan

g a z e t e c i

ŞEHİT

OLMUŞTU!

izmire

Doğru

Kuvvay

i Milliyettin

Merkezinde hazırlanıyor

soğan sepetleri

arasında İzmir’e

gönderiliyor

gizli

OSMAN NEVRES İLK

İZMİRE DOĞRU gazetesinin bütün ailesi bu dört kişiden ibaretti. Soldan sağa: Mesulmüdür ve Başyazar Hüseyin Vasıf (Çınar), Yazı müdürü, muhabir, mü* sahhih Esad (Çınar), idare, abone işlerine bakan Avnl efendi ve ikinci başyazar Mustafa Necati. Hüseyin Vasıf, 2. BMM ne seçilmiş, Kültür Bakanlığı yapmış, 1934 de Moskova Büyükelçisi iken vefat etmiştir. Kardeşi Esad, Balıkesir’in işgâli üzerine Ankara’ya çekilmiş, Mustafa Kemal Paşanın kâtibi olmuştu. Hu­ kukçudur. Mustafa Necati, ilk BMM nin âzasıdır. 1929 da Millî Eğitim Bakanı olarak hazırlanmasında büyük yardımı olduğu harf inkılâbının ilk nteicelerini

göremeden vefat etmiştir.

M

AYIS ayının yağmurlu, ka­ ranlık bir giinü... İzmir Kurdonboyuııa Yunan aske­ ri çıkmış, bando önünde yürü­ yor. Anadolunun işgaline doğru atılan ilk adımlar! Hemen orada bir kıraathanede, saçları dağuıık bir genç söylenip duruyor:

«— Kollarını sallıya sallıya mı girecekler? Olmaz, olamaz ki! So­ nunda ölüm, kan var! Bunu an­ lamalılar.»

O güne kadar kalemi ile bu akıbeti göstermeye çalışmış bir gazeteci bu: Osman Nevres. Ve birden yerinden fırlamış, aynı an­ da kendini ilk Yunan işgal asker­ lerinin karşısında bulmuştu. Pek az önce kalemini kıran parmak­ lan arasındaki tabanca şimdi kur­ şun, ölüm saçıyor. Evvelâ korku, şaşkınlık ve sonra da karşıların­ da yalnız bir kişi görüp cesaret­ lenen işgal süngülerinin daldırı­ lıp çıkarıldığı, böylece şeklini bi­ le kaybeden bir vücut... İstiklâl mücadelesine açılan yolda, istilâ kuvvetine ilk kurşunu atan, ilk zayiatı verdiren şehit bir Türk gazetecisinin nâşı bu...

A

RADAN tam altı ay geç­ mişti.

1919 yılı Kasım ayının son günleri. Karşıyaka üzerinde­ ki istasyonlardan birine Balıke- sirden gelen trenden soğan dolu bir kaç sepet indirmişlerdi. Ma­ nisalI Mehmet, Akhisardan trene verilmiş olan bu emaneti, Yunan nöbetçilerinin gözleri önünde al­ mış, sakin, istasyondan ayrılmış­ tı, Evinde yolunu gözleyenler vardı. İlk sepeti boşaltmışlar, yalnız soğan çıkmış, heyecanla diğerine sarılmışlardı. Bu defa gözleri ışıldıyordu. Soğanların al­ tında ezilmiş, büzülmüş soluk kâ­ ğıt desteleri vardı. Bunları dik­ katle ayırmışlar, buruşuklukları gidermek için uğraşmışlar, arala­ rında taksim etmişlerdi. Biraz son ra ManisalI Mehmetin evinden çı­ kanlar arasında yalınayak, üstü- başı yırtık bir çocuk da vardı.

İşte o günün akşamı... Nevres’- In şehit düştüğü yerin hemen ya­ kınında. Yalınayak, üstübaşı yır­ tık bir çocuk dolaşıyordu. Bir ara, Türk olduğundan emin, fesli birine sokulmuştu:

. — Ondan da var abi...» Koynundan çıkardığı buruşmuş, soğan kokan kâğıt parçası aynı anda karşısındakinin göğsünde

kaybolmuştu. Yalınayak çocuk duvara yaslanmış bekliyordu. Savrulan saçlarının biraz üstün­ de yer yer parçalanmış bir işgal beyannamesi vardı:

«İzmir müslüman ahalisine, «İZMİRE DOĞRU namlı ceri­ deyi satanlar, alanlar, okuyanlar, okutanlar...»

Üst tarafı yok! Körfezin sert rüzgârı alıp götürmüş! Kalsaydı ne olurdu? Üstübaşı yırtık çocuk ne sattığını, yakalanırsa başına neler geleceğini biliyordu. Alan­ lar da... Fiatı iki kuruş olan bu tek yapraklı gazete... İşte İZMİRE DOĞRU! Adı söylenmeden satılan gazete!

«Ondan da var» laruıı tüketen,

boyu küçük gönlü dolu müvezzi çocuğu, ellerini oğuştıira oğûştıı- ra karanlığa karışmıştı. O gece, kendisine rastlayanların evlerin­ de sanki bayram vardı. Sıkı sıkı kapatılan perdelerin gerisinde so­ ğan kokan gazetenin etrafında toplanılmış, her satırı defalarca okunuyor, tekrar ediliyordu. He­ le başlığı ve o başlığın altındaki cümle yok muydu:

«Hareketi Millîyenin hadim ve mürevvicidir.»

Demek ki İzmire doğru bir ha­ zırlık oluyor, Anadolu içlerinde bir millî hareket doğuyor. De­ mek ki istiklâl ve hürriyet uğ­ runa. İzmir için çırpman bir

Ku-ıkesir’iıı Yunan tarafından işgal edildiği güne kadar vilâyet matbaasında MİRE DOĞRU) gazetesinin yazılarını dizen müretttp çıraklarından ikisi: da ayakta Neti, sağda ayakta Mansur. Bir taraftan tahsillerine devam ederken er yandan mürettiplikle hayatlarını kazanan bu gençlerden Nefi (Demır- ;lu) sonraları hukuku bitirmiş, Ağırceza Reisi olmuş ve Kurucu M ecııs- de bulunmuştur. Mansur (Tekin) ilköğretim müfettişliği yapmış ve u '

Yazı ve Resimleri Derleme Müdürlüğünden emekli olmuştur. Otu ç. bir ara Sosyalist Partisini kuran avukat Esad Adil Mustecahı b irin in [m, Balıkesir İşgale uğradıktan bir kaç gün sonra çekilmiştir. « « rb :asında, İşgali protesto için hazırlanmış, siyah şerli üzerinde jy

rozetler duruyor. _______ _________

istiklâl Harbinin başında istilâ kuvvetine ilk kurşunu atan şehid gazeteci Osman Nevres. Sclanikte doğdu. Orada Fevziye lisesini bilirdi. Devlet im­ tihanını kazanıp Paris’te Siyasî İlimler Akademisine gitti. İstanbul’a dön­ dükten sonra Balkanları OsmanlI Devleti aleyhine karıştıran İngiliz Kar­ deşler Burkston’ların bu faaliyetlerini önlemekle vazifelendirildi. Bunlara Bükreş’te yapılan bir suikast sonunda 10 yıla mahkûm oldu. Birinci Cihan Harbinde Bükreş’in Osmanlı ve müttefikleri tarafından alınması üzerine kurtulup İstanbul’a döndü. Mütarekenin karanlık günlerinde de İzmir’deydi. OsmanlI Sulh ve Selamet Cemiyetinin sözcülüğünü yapan HUKUKU BEŞER gazetesinin başyazarıydı. Güler yüzlü, neşeli, ateşli bir vatanseverdi.

Takmaadı (Haşan Tahsin) di.

vayi Millîye var. Yoksa bu gaze­ te. (Kuvayı Millîye Cephelerin­ den) başlığı altında haberler verir iniydi? O gece îzmirin bir çok evinde 20 Kasım 1919 tarihli (İZ­ MİRE DOĞRU) daki bir makale öylesine heyecan ve hayret uyan­ dırmıştı ki! Ateşli bir kalem «Sefil Emeller» başlığı altında, Kuvayı Millîyeyc karşı silâh atan ve saray tarafından da beslendiği bilinen Anzavur ile çetelerine öy­ lesine hücum ediyordu ki! Acaba yazar «Anzavur ve efendileri» derken sadrâzamı, padişahı, topu­ nu mu hedef tutuyordu? Tek yap­ raklı bir gazete! Yunana da, bü­ tün itilâf devletlerine de, saraya da meydan okuyordu. Kimbilir ne büyiik bir kuvvete dayanıyor­ du? İşgal altındaki İzmire. ışık getiren, luiylesine pervasız mü­ cadele bayrağını açan bu gazete­ nin neydi bu muazzam kuvvet kaynağı?

Ö

ğünlerde Balıkcsirde, Halit beyin konağının birkaç oda­ sını «Kuvayı Millîye karar­ gâhı» yapıvermişlerdi. Bu öyle bir karargâhtı ki, cepheleri yay­ gın, düşmanı bol fakat silâhla cephanesi kıt, efradı da dağınık, irtibatsız ve çok noksandı. Ora­ daki 61 inci fırka kumandanı Mi­ ralay Kâzım (Özalp) onlarla bir­ likti. Fakat mütareke bu fırkada da, fırkaya benzer taraf bırakma­ mıştı ki. Karargâhın ilerisinde is­ tasyonda bir Fransız kıtası... Şeh­ rin içinde de «İngiliz Muhipler Cemiyeti»...

İZMİR’E DOĞRU gazetesi işte bu şehirde, böyle bir karargâhın sözcülüğünü üzerine almıştı. Kuv­ vet kaynağı yalnız vatan sevgisi ve bu uğurdaki mücadele azmiy­ di. Karargâhı kuranlar, gayeleri­ ni, fikirlerini köylere kadar iletip anlatacak, işgal "altında inleyen İzmire ümit taşıyacak bir gazete­ nin lüzumuna inanmış kimseler­ di. Teşebbüsün bayraktarlığını da üç genç yapmıştı. Vasıf ve Esad kardeşlerle Mustafa Necati. Vasıf (Çınar) mes’ul müdür olmuş, kardeşi Esad yazı müdürlüğünü üzerine almıştı, vasıf ile Mustafa Necati başmakaleleri yazacaklar, üst tarafını 22 yaşındaki Esad ta- mamlıyacaktı. Balıkesir Vilâyet matbaasının kırık dökük birkaç kasa hurufatı ve elle güçlükle çevrilen köhne baskı makinesi ile

mücadeleye atılıyorlardı. Esad (Çınar) m direnmesi ile (Kuvayı Millîye), (Mücadeleyi Millîye) gibi adlar terkedilmiş, gazeteye (İZMİRE DOĞRU) adı konmuştu.

İşte, haftanın iki günü İzmire ümit taşıyan, Ege bölgesine K u- vayı Millîye ruhunun ilk aşıları­ nı yapan tek yapraklı gazetenin yazı kadrosu, varlığı buydu. O, derin bir imanla daha 1919 yılı­ nın aralık ayında şöyle haykırı­ yordu: «İzmir, Adana, Türkün her bulunduğu diyar bizimdir ve bizim olacaktır.» Hemen her nüs­ hası, milleti silâh başına dâvet eden bir çağrı B ir defasında «Kardeşleri kurtarmak, istikbali hazırlamak için haydi kardeş va­ zife başına» diye bağırıyor, diğer bir defasında bir Bursa gazete­ sinden şu cümleleri alıyordu: «BursalIlar silâh başına, kabada­ yılar, delikanlılar, söz yüzünden kaatil olanlar, bir kahve yüzün­ den kardeş kanma giren, mertlik dâvasında gezen yiğitler ne du­ ruyorsunuz? İzmire... İzmire...»

16 Kasım sabahı çıkmaya baş­

larken bin nüsha kadar basılmış olan İZMİRE DOĞRU, ihtiyacı karşılayabilmek için baskısını 4 misli arttırmıştı. Kolay olmuyor­ du. Elle çevrilen bir makine ile dört bin gazete basmak! Yazı mü­ dürü Esad da, genç mürettip çı­ rakları Nefi (Demirlioğlu) (1) ve Mansur (Tekin) (2) de kolları sıvayıp makinenin başına geçiyor, saatlerce kol çeviriyorlardı.

Şöhreti İstanbulu da bulmuştu. Oraya gizlice 300 nüsha yolluyor- lardı. İstanbulda sansür yüzünden neşı-edilemiyen yazılar Kuvayı Millîyeci bu gazeteye gönderilme­ ye başlanmıştı. Recaizade Ercü­ ment Ekrem, Türkün büyük dos­ tu Pierre Loti’nin yazdığı ve ken­ disinin de tercüme ettiği (Bize lâzım olan müttefikler) başlıklı yazıları bir akşam Bandırma va­ puruna gizlice vermiş, Balıkesîre ulaştırmıştı. İZMİRE DOĞRU o hafta, bunlara sütunlarında geniş yer ayırıyordu.

İstanbuldaki dostlarından yal­ nız yazı mı geliyordu? 1919’un Aralık ayının ilk haftasıydı. Esad

(Çınar) gene Bandırma vapuru ile gelen küçük bir pakete heye­ canla sarılmış, içinden çıkan kü­ çük çinko parçasına dakikalarca bakmıştı. İki hafta önce Balıke- sirde, İzmir için halk miting yap­ mış, yazı müdürü bunun resmini çekmiş, klişesini yaptırmak üzere gizlice İstanbula yollamıştı. B alı- kesirde bunu yapacak kimse yok­ tu ki? Yazı müdürü bu resme büyük önem veriyor, »resmin ya­ zılardan fazla tesiri olur» diye düşünüyordu. 11 Aralık 1919 sa­ bahı çıkacak gazetesine. 15 gün evvel yapılmış mitinge dair res­ min klişesini yerleştirirken sevin­ cine sınır yoktu.

Fakat yaşananlardan da kötü günler gelmişti. 16 Martta İstan- bulun itilâf devletleri tarafından fiilen işgali, gazetenin yazı, haber kaynaklarını sekteye uğrattığı gi­ bi. oradaki dostlan da Balıkesire kâğıt yollamakta zorluk çekmeye başlamıştı. 1920'nin ilk ayında, haftada üç defa çıkacağını oku­ yucularına müjdelemiş olan İZ­ MİRE DOĞRU, Mart ayında üzü­ lerek ilân ediyordu ki, tekrar haftada ikiye düşmektedir. Elle­ rinde biraz kâğıt kalmıştı, bunu idare etmeyi düşünüyorlardı. Yalnız artan tehlikeler aksine mücadele azimlerini sertleştirmiş­ ti. 28 Mart sabahı Mustafa Necati, İZMİRE DOGRU’nun sütunları arasından İstanbula şöyle haykı­ rıyordu:

«Damad Ferid Paşa ve hempaları gibi vatan hainlerinin mahiyetlerini bütün millet artık lâyikiyle anlamış­ tır. Bu gafiller boşuna uğraşıyorlar. Bu sefiller yakında anlayacaklardır ki, Kuvayı Milliye bütün milletin sa­ mimî ruhundan doğmuş mübeccel ve kahir bir kuvvettir. Bütün müteca­ vizlere karşı vatanını ve milletini so­ nuna kadar müdafaa edecektir.»

Artık kendini yalnız da hissetmi­ yordu. Ankara’da, Mustafa Kemal Pa­ şanın çalışmaları birden hararetlen­ in işti.

Fakat gene de felâket günü gelmiş, çatmıştı. 22 Haziran’da Yunan, taar­ ruza başlıyordu. Saldıran, tam teçhi­ zattı 3 fırka! 30 bin Yunan askerinin önUnde, toprağına inatla sarılan 6, 7 bin Türk! Biraz asker, çoğu milis! IZMtRE DOGRU’nun başyazarları da cephede. Yerlerini, İzmir’den kaçıp gelmiş olan öğretmen İsmail Habib'e bırakmışlardı Yunan uçakları sabah akşam şehre uğruyor, bomba savurup gidiyordu. Vilâyet matbaasında ise köhne makinenin kolu dönmekten bir an geri kalmamıştı. 27 Hazlran’da İZMİRE DOĞRU gene tam vaktinde çıkmış, sarılmakta olan Balıkesir’in halkına, son bir gayretle ümld getir­ meye çalışm ıştı: «Bu milletin ruhim, da nereden geldiği belli olmayan es­

rarengiz sihirli bir hayat kaynağı var. Bu millet artık yaşamaz dediler, öyle iken işte yine kalktık.»

Yunan kıtaatı iyice yaklaşmıştı. Gene de 30 Haziran sabahı çıkacak İZMİRE DOGRU’nun hazırlanmasında hiç bir gecikme olmuyordu. İntişar tarihinden bir gün evveldi. Karar­ gâhtan fırlayan bir genç İsmail Ha- bib’e seslenmişti: «Müjde. Vasıf bey cephede bir kurşunla,bir Yunan tay­ yaresi düşürmüş!» Yeni başyazar da yazı müdürü Esadı aramaya koyul­ muştu. Haberi mutlaka gazeteye ye­ tiştirmeli diyordu. Yalnız sevinmesi kısa sürecekti. Çünkü bu bir parola idi ve cephenin tutulamadığmı anla­ tıyordu.

işte o akşam vilâyet matbaasının çıraklarından Mansur (Tekin) ertesi günü için hazırlanans yazıların pro­ valarını Kuvayı Milliye karargâhın­ da gazetenin idarehanesine - yani kuru bir masa ile dört iskemlenin bulunduğa küçük odaya - götürmüştü. Kimseler yoktu. Sağa sola bakınırken, acele adımlarla aşağı İnmekte olan birine rastlamıştı:

«— Ne arıyorsun?»

«— Gazetenin provaları.. Tashihle­ ri yapılacak ta ...»

Cevap çok kısa olmuştu:

«— Ne gazetesi be... Yunan girdi bile şehre...»

Demek ki İzmir’den sonra işgâle ııg. ramak sırası Balıkesir’e gelmişti. Bütün Ege’de mücadele ruhunu yay­ m ış olan İZMİRE DOGRU’nun basıla- mayan son nüshası... Yunan askeri, şehrin sokaklarından geçerken hâlâ vilâyet matbaasında prova tezgâhı üzerinde duruyordu. Yunanistan’ı Ege’ye uzanmış, çalacak toprak ara­ yan parmaklara benzeten, «Bir gün bakın bu parmakları nasıl kıraca­ ğız» diyen son başmakalesi ileî

İzmir kordon boyunda Osman Nev- res’ten mücadele bayrağını alanlar şimdi biraz daha Anadolu’nun irerle, rine, onlar gibi bu bayrağı inatla ta­ şıyan tek yapraklı meslekdaşlanmn yanlarına doğru çekiliyorlardı. Sönen gazetenin son başyazarı İsmail Habib, Bıırsa’ya doğru çekilirken, yollara dö­ külen göç kafilelerine bakıyor, hâtıra defterine şu satırları karalıyordu:

«İki buçuk asırdır Macaristan’dan kaçanlar Rumeliye Rumelideıı kaçan, lar Anadolu'ya doldu. Sen nereye gi­ diyorsun Anadolu?»

( !) NEFİ DEMİRLİOĞLU: İstanbul Ağır Ceza Reisi, Kurucu Meclis âzası, hâlen avukat.

(2) MANSUR TEKİN: ilk Öğretim müfettişi: Basma Yazı ve Resimleri Derleme Müdürlüğünden em ekli

--- Y A R I N :

---YENİ ADANA

İstanbul Şehir üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Konya İmam Hatip Lisesi’sinde görevli Hacı Veyiszâde Mustafa Kurucu Efendi’nin sağlık problemleri ile ilgili Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından

Cami, türbe, yalı, saray gibi mimari eserlerde binanın genellikle iç duvarlarını, kubbe ve tavanlarını, ahşap, sıva, taş, deri ve bez gibi elemanlar üzerine tutkallı

Eğer dönme hareketi yapan cismin kütle merkezinin merkezcil ivmesinin tam doğru değerde olduğunu düşünürsek, dönme merkezine daha uzak olan kısımdaki parçacıklar

«Yeşilçam Sokağı» adlı bir film çeviren Ülkü Erakalın, konuk sanatçı olarak Cahide Sonku’yu da oynatmak istemiş ve uzun uğraşlar­ dan sonra

4 Oncocytes are caused by the metaplasia of the ductal epithelium of the seromucinous gland in response to chronic irritation and cigarette is the most common Rare Pathology of

Bu bağlamda sağlık bakım uygulamalarında bilgisayar kullanımının artması amacıyla eğitim-öğretim sürecinden itibaren başlamak üzere hemşire öğrencilerin

Eğer içinde bulunduğumuz iç ve dış meseleleri, Atatürkün bu telâk­ kileri ve «O» nun hayat ve dünya görüşü ile tetkik edecek olursak, bugünkü

Çelikten ve ark (7), tüberküloz plörezili olgularda yaptıkları çalışmada, plevral sıvıda yüksek oranda lenfosit hakimiyeti saptamışlar (% 94.1 oranında lenfositoz),