• Sonuç bulunamadı

LİSE ÖĞRENCİLERİNDE SALDIRGANLIĞI YORDAYAN BAZI DEĞİŞKENLERİN İNCELENMESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "LİSE ÖĞRENCİLERİNDE SALDIRGANLIĞI YORDAYAN BAZI DEĞİŞKENLERİN İNCELENMESİ"

Copied!
132
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

LİSE ÖĞRENCİLERİNDE SALDIRGANLIĞI YORDAYAN BAZI DEĞİŞKENLERİN İNCELENMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Mehmet ŞAHAN

Tez Danışmanı Doç.Dr. Mehmet GÜVEN

(2)
(3)

TEŞEKKÜR

Bu çalışma birçok saygıdeğer kişinin desteği ve emeği ile son halini almıştır. Başta tez danışmanım ve sevgili hocam Doç. Dr. Mehmet GÜVEN olmak üzere, Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY’a, Yrd. Doç. Leyla ERCAN’a ile lisans ve yüksek lisans eğitimimde emeği geçen Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümündeki tüm hocalarıma teşekkür ederim.

Tezin her döneminde yanımda olan ve desteğini esirgemeyen aileme ve tezi benimle paylaşmak zorunda kalan eşim Mehtap Dumlu Şahan’a teşekkür ederim. Tezin yazım aşamasında ve verilerin girilmesinde emeği geçen değerli meslektaşlarım Murat Altan, Bülent Çakır, Mustafa Kan, F.Emine Yüksel Yılmazer, Aysel Dalver, Hülya Karayılmaz, Özlem Koçoğlu ve adını buraya yazamadığım tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.

(4)

ÖZET

Bu araştırmada lise öğrencilerinin problem çözme becerilerinin, özsaygı düzeylerinin ve akran baskısı düzeylerinin saldırganlık düzeylerini yordamadaki güçleri ile cinsiyet, sınıf düzeyi, algılanan başarı durumu, sosyo-ekonomik düzey, algılanan anne, baba, öğretmen tutumu, okul türü, sosyal kültürel faaliyetlere katılım durumlarına göre saldırganlık düzeylerinin farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir.

Araştırmanın çalışma grubunu 2005–2006 eğitim öğretim yılında Zonguldak İli Çaycuma İlçe merkezindeki Çaycuma Lisesi, Çaycuma Fatih Lisesi, Çaycuma Endüstri Meslek Lisesi ve Çaycuma Oktay-Olcay Yurtbay Anadolu Lisesine devam eden öğrenciler oluşturmaktadır. Çalışma grubunu bu okullara devam eden 538 öğrenci oluşturmaktadır.

Araştırmada veri toplama araçları olarak Saldırganlık Ölçeği, Problem Çözme Envanteri, Akran Baskısı Envanteri, Lise Öğrencileri Özsaygı Envanteri kullanılmıştır.Araştırmada t testi, Tek Yönlü Varyans Analizi, Scheffe Testi ve Doğrusal Çoklu Regresyon analizi kullanılmıştır.

Araştırma sonuncunda saldırganlık düzeyinin algılanan anne tutumuna, algılanan sosyo-ekonomik durumuna, sosyal kültürel faaliyetlere katılım durumlarına göre farklılaşmadığı bulunmuştur. Araştırmada saldırganlık düzeyinin cinsiyete, sınıf düzeyine, algılanan başarı durumuna, algılanan baba tutumuna, algılanan öğretmen tutumuna, devam edilen okul türüne göre farklılaştığı bulunmuştur. Erkek öğrencilerin kız öğrencilere, başarı durumunu orta olarak algılayan öğrencilerin, başarı durumunu yüksek ve düşük olarak algılayan öğrencilere, 11. sınıf öğrencilerinin, 9. ve 10. sınıf öğrencilerine, baba tutumu ilgisiz olarak algılayan öğrencilerin, baba tutumunu otoriter ve demokratik olarak algılayan öğrencilere, öğretmen tutumu otoriter olarak algılayan öğrencilerin, öğretmen tutumunu ilgisiz ve demokratik olarak algılayan öğrencilere, meslek lisesine devam eden öğrencilerin, genel liseye ve anadolu lisesine devam eden öğrencilere göre saldırganlık düzeylerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur.

(5)

Problem çözme becerisi, özsaygı düzeyi ve akran baskısı değişkenleri öğrencilerin saldırganlık puanları toplam varyansın % 34’ünü açıklamaktadır. Bu bulgu, lise öğrencilerinin saldırganlık puanları üzerinde problem çözme becerisi, özsaygı düzeyi ve akran baskısının yordayıcı birer değişken olduğunu göstermektedir.

(6)

ABSTRACT

This study aims at determining the problem solving of the high school students, the level of self esteem, peer pressure and there is a difference with respect to aggressive acts they enter into by basing on their power to control the aggressive behaviour. As students because, in the view of continous anxiety level they are in, the gender, class level, conceived mother-father-teacher attitudes, type of school and according to social and cultural activities they attending.

This research covers freshman, sophomore and senior students attending in public high school as High School of Çaycuma, Çaycuma Fatih High School, Çaycuma Endustrial and Trade school and Çaycuma Oktay Olcay Yurtbay Anatolian High School in Çaycuma in Zonguldak during 2005–2006. The investigation group covers these 538 students attending these schools mentioned above.

In form of tools to collect data used in the research, the Aggressive Scale (AS), Problem Solving Inventory (PSI), Peer Pressure Inventory (PPI) and Self Esteem Inventory of High School Students (SEI) are used. Data are subjected to analysis, Independent-Samples T test, One Way ANNOVA, Scheffe Test and Multiple Linear Regression Analysis are used.

At the end of the research, the level of aggressivness is determined to change according to conceived mother–father attitudes, conceived success level, conceived social and economical situation and attendance to social and cultural activities. The variables resulting in changes in the level of aggresiveness are gender, level of class, conceived father attitude and type of school attending.

At the end of the research findings of investigation showed that male students level of aggresivness is higher than female students and 11th grade (senior) students level of agresivness is higher than those of 9th and 10th grade students, also,the students who conceive father attitude, as indifference, is higher than those of who conceive father attitude as authoritan and democratic and then the students’ level of agresiveness who conceive teacher attitude as authoritarian, is higher than those of

(7)

who conceive teacher attitude, as indifference and democratic. Finally, the students’ level of agresiveness attending trade school is higher than the level of the students attending other types of schools.

The conception of problem solving ability, peer pressure variables produce significant relationship at p<0.001 level, together with the agresiveness points of students. These variables provide explanations 34% of the total variance of agresiveness. This result explains that the agresivness points of students are affected by problm solving ability, self esteem level and peer pressure, the variables at determining agressive acts they enter by basing on the power to control the agressive behaviour.

(8)

İÇİNDEKİLER TEŞEKKÜR ……….. I ÖZET ………. II ABSTRACT ………... IV İÇİNDEKİLER ………. VI TABLOLAR LİSTESİ ……… X BÖLÜM I GİRİŞ ………. 1 Problem Durumu……….. 1 Problem Cümlesi………. 9 Alt Problemler ……… 9 Araştırmanın Sınırlılıkları ……… 10 Sayıltılar……… 11 Tanımlar ………..……… 11

Araştırmanın Önemi ve Gerekçesi………... 11

BÖLÜM II KURAMSAL AÇIKLAMALAR VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR.. 14

1.1.1. Saldırganlıkla İlgili Kuramsal Görüşler………. 14

1.1.2. İçgüdüsel ve Biyolojik Kuramlar………... 14

1.1.2.1. Psikoanalitik Kuram……… 14

1.1.2.2. Biyolojik Kuram……….. 19

1.1.2.3. Etiyolojik Kuram………. 21

1.1.3. Öğrenme Kuramları……….. 23

1.1.3.1. Sosyal Öğrenme Kuramı………. 23

1.1.3.2. Davranışçı Kuram……… 26

1.1.4. Diğer Kuramlar……….. 28

1.1.4.1. Engellenme Kuramı……… 28

1.1.5. Saldırganlığı Etkileyen Faktörler……… 31

(9)

1.1.7. Saldırganlıkla İlgili Yurt Dışında Yapılan Araştırmalar…… 37

1.2.1. Problem Çözme Becerisi ve Saldırganlık Arasındaki İlişki... 41

1.2.2. Problem Çözme ve Saldırganlıkla İlgili Araştırmalar……… 44

1.3.1. Akran Baskısı ve Saldırganlık Arasındaki İlişki …………... 46

1.3.2. Akran Baskısı ve Saldırganlıkla İlgili Araştırmalar………... 51

1.4.1. Özsaygı ve Saldırganlık Arasındaki İlişki ………. 52

1.4.2. Özsaygı ve Saldırganlıkla İlgili Araştırmalar ……… 57

BÖLÜM III YÖNTEM………. 60

Araştırmanın Modeli……….. 60

Çalışma Grubu………..……….. 60

Veri Toplama Araçları……… 61

Saldırganlık Ölçeği………...….. 61

Problem Çözme Envanteri……….………… 62

Lise Öğrencileri Özsaygı Envanteri……… 63

Akran Baskısı Ölçeği……..……… 64

Kişisel Bilgi Formu ………. 65

Verilerin Toplanması…...……… 65

Verilerin Analizi…...………. 65

BÖLÜM ІV BULGULAR ………. 67

1. Öğrencilerin Cinsiyetlerine Göre Saldırganlık Düzeyleri……… 67

2. Öğrencilerin Sınıf Düzeylerine Göre Saldırganlık Düzeyleri….. 68

3. Öğrencilerin Algılanan Başarı Düzeylerine Göre Saldırganlık Düzeyleri ………. 69

4. Öğrencilerin Algılanan Sosyo-Ekonomik Düzeylerine Göre Saldırganlık Düzeyleri ……… 70

5. Öğrencilerin Algılanan Anne Tutumuna Göre Saldırganlık Düzeyleri ……… 72

(10)

6. Öğrencilerin Algılanan Baba Tutumuna Göre Saldırganlık Düzeyleri ……….

73

7. Öğrencilerin Algılanan Öğretmen Tutumuna Göre Saldırganlık

Düzeyleri ……… 75

8. Öğrencilerin Devam Ettikleri Okul Türüne Göre Saldırganlık

Düzeyleri ……… 76

9. Öğrencilerin Sosyal Kültürel Faaliyetlere Katılım Durumuna

Göre Saldırganlık Düzeyleri ……… 78

10. Öğrencilerin Problem Çözme, Özsaygı ve Akran Baskısı Puanlarının, Saldırganlık Düzeylerini Yordamasına İlişkin Bulgular ……….

79

BÖLÜM V

TARTIŞMA VE YORUM ……….. 82

1. Öğrencilerin Cinsiyete Göre Saldırganlık Düzeylerine İlişkin

Bulguların Tartışma ve Yorumu ……….. 82 2. Öğrencilerin Sınıf Düzeyine Göre Saldırganlık Düzeylerine

İlişkin Bulguların Tartışma ve Yorumu ………. 83 3. Öğrencilerin Algılanan Başarı Düzeylerine Göre Saldırganlık

Düzeylerine İlişkin Bulguların Tartışma ve Yorumu………... 84 4. Öğrencilerin Algılanan Sosyo-Ekonomik Düzeye Göre

Saldırganlık Düzeylerine İlişkin Bulguların Tartışma ve Yorumu.. 86 5. Öğrencilerin Algılanan Anne Tutumuna Göre Saldırganlık

Düzeylerine İlişkin Bulguların Tartışma ve Yorumu………... 87 6. Öğrencilerin Algılanan Baba Tutumuna Göre Saldırganlık

Düzeylerine İlişkin Bulguların Tartışma ve Yorumu………... 88 7. Öğrencilerin Algılanan Öğretmen Tutumuna Göre Saldırganlık

Düzeylerine İlişkin Bulguların Tartışma ve Yorumu ………. 89 8. Öğrencilerin Devam Edilen Okul Göre Saldırganlık

(11)

9. Öğrencilerin Sosyal Kültürel Faaliyetlere Katılım Durumuna Göre Saldırganlık Düzeylerine İlişkin Bulguların Tartışma ve Yorumu ………...

92

10. Öğrencilerin Problem Çözme Puanları, Özsaygı Puanları ve Akran Baskısı Puanlarının, Saldırganlık Düzeylerini Yordamasına İlişkin Bulguların Tartışma ve Yorumu………

92 BÖLÜM VI SONUÇ VE ÖNERİLER ………. 96 Sonuçlar ………... 96 Öneriler ……… 97 KAYNAKÇA ………... 99 EKLER ……… 112

Kişisel Bilgi Formu………..………… 113

Saldırgan Envanteri……….. 115

Problem Çözme Envanteri……… 116

Özsaygı Envanteri………..…………... 117

Akran Baskısı Ölçeği………..……….. 118 İzin Belgesi ……..………...

(12)

Tablo No TABLOLAR LİSTESİ Sayfa

Tablo–1 Çalışma Grubunun Okul, Cinsiyet ve Sınıf Düzeyine Göre

Dağılımı……… 61

Tablo–2 Öğrencilerin Cinsiyetlerine Göre Saldırganlık Düzeylerine

İlişkin Puanlarının Karşılaştırılması……….. 67 Tablo–3 Öğrencilerin Sınıf Düzeylerine Göre Saldırganlık

Düzeylerine İlişkin Puanlarının Ortalamaları ve Standart

Sapmaları……… 68

Tablo–4 Öğrencilerin Sınıf Düzeyine Göre Saldırganlık Düzeylerine

İlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları……… 68 Tablo–5 Öğrencilerin Algılanan Başarı Düzeylerine Göre

Saldırganlık Düzeylerine İlişkin Puanlarının Ortalamaları ve Standart Sapmaları………

69

Tablo–6 Öğrencilerin Algılanan Başarı Düzeyine Göre Saldırganlık

Düzeylerine İlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları... 70 Tablo–7 Öğrencilerin Algılanan Sosyo-Ekonomik Duruma Göre

Saldırganlık Düzeylerine İlişkin Puanlarının Ortalamaları

ve Standart Sapmaları ………... 71 Tablo–8 Öğrencilerin Algılanan Sosyo-Ekonomik Duruma Göre

Saldırganlık Düzeylerine İlişkin Tek Yönlü Varyans

Analizi Sonuçları ………... 71 Tablo–9 Öğrencilerin Algılanan Anne Tutumuna Göre Saldırganlık

Düzeylerine İlişkin Puanlarının Ortalamaları ve Standart

Sapmaları ………... 72

Tablo–10 Öğrencilerin Algılanan Anne Tutumuna Göre Saldırganlık

Düzeylerine İlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları... 73 Tablo–11 Öğrencilerin Algılanan Baba Tutumuna Göre Saldırganlık

Düzeylerine İlişkin Puanlarının Ortalamaları ve Standart Sapmaları ………...

73

Tablo–12 Öğrencilerin Algılanan Baba Tutumuna Göre Saldırganlık

(13)

Tablo–13 Öğrencilerin Algılanan Öğretmen Tutumuna Göre Saldırganlık Düzeylerine İlişkin Puanlarının Ortalamaları ve Standart Sapmaları ………...

75

Tablo–14 Öğrencilerin Algılanan Öğretmen Tutumuna Göre Saldırganlık Düzeylerine İlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları ………...

76

Tablo–15 Öğrencilerin Devam Ettikleri Okul Türüne Göre Saldırganlık Düzeylerine İlişkin Puanlarının Ortalamaları

ve Standart Sapmaları ………... 77 Tablo–16 Öğrencilerin Devam Ettikleri Okul Türüne Göre

Saldırganlık Düzeylerine İlişkin Tek Yönlü Varyans

Analizi Sonuçları ………. 77

Tablo–17 Öğrencilerin Sosyal Kültürel Faaliyetlere Katılım Durumuna Göre Saldırganlık Düzeylerine İlişkin

Puanlarının Ortalamaları ve Standart Sapmaları …………... 78 Tablo–18 Öğrencilerin Sosyal Kültürel Faaliyetlere Katılım

Durumuna Göre Saldırganlık Düzeylerine İlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları ……….

79

Tablo–19 Öğrencilerin Saldırganlık, Akran Baskısı, Problem Çözme

ve Özsaygı Puanlarının Ortalamaları ve Standart Sapmaları. 80 Tablo–20 Öğrencilerin Problem Çözme, Özsaygı, Akran Baskısı

Puanlarının, Saldırganlık Düzeylerini Yordamasına İlişkin Çoklu Regresyon Analizi Sonuçları ………..

(14)

BÖLÜM I GİRİŞ

Bu bölümde araştırmaya konu olan problem durumu açıklanmış, problem ve alt problemler verilmiş, bu problemlerle ilgili sınırlılıklar belirtilmiş, araştırma ile ilgili temel kavramlar, araştırmanın önemi ve gerekçesi açıklanmıştır.

Problem Durumu

Duyan, gören ve düşünen bir varlık olarak insan, günlük yaşamında pek çok sorunla karşılaşmaktadır. Aile içinde, sosyal yaşantıda, kişiler arası ilişkilerde veya kendi iç dünyasında pek çok sevinç, mutluluk, üzüntü, kaygı, stres gibi heyecan ve duygular yaşamaktadır.

Bireyin teknolojik ve toplumsal gelişmeler karşısında kendisi ve çevresi ile çatışma yaşaması kaçınılmazdır. Birey karşılaştığı sorunlarla baş edebilme konusunda bazı sıkıntılar yaşayabilir. Ama yeni durumlara uyum sağlamak ve yaşamını devam ettirmek zorundadır. Günlük yaşamda uyum sağlamaya çalışılan durumlarda bazı davranışlar toplum tarafından kabul görmez. Bu davranışların başında saldırganlık gelmektedir. İnsan sosyal bir varlık olarak toplu yaşama ihtiyacı duymaktadır. Yaşanılan toplum genellikle saldırgan davranışları onaylamaz ve bu davranışlara yönelik yasaklar getirir. Toplumsal düzenin devamı için saldırgan davranışlar kimi zaman kısıtlama görmektedir. Okul da saldırgan davranışların yasaklanarak toplumsal düzenin sağlandığı önemli bir sosyal kurumdur. Okul, bireylerin aileden sonra sosyalleşme sürecini en yoğun olarak yaşadıkları sosyal kurumdur.

Bireyler okul yaşantıları boyunca çevre ile etkileşime girerek kendileri hakkında daha fazla farkındalık kazanırlar. Çevre ile etkileşime giren bireyler zaman zaman değişik davranış biçimleri sergiler. Bu davranış biçimlerinden biri de saldırgan davranıştır. Saldırgan davranış gösteren bireylerin bu tür davranışları sergileme nedenleri merak konusu olmuştur. Saldırganlık çok geniş kapsamlı bir terim olarak kendine zarar vermeden, kasıtlı olmayarak başka bir bireye verilen

(15)

zarara kadar uzanan geniş bir yelpazede değerlendirebilir. Saldırganlık, başkalarına fiziksel veya psikolojik zarar verme niyeti taşıyan tüm davranışları içerir.

Saldırganlık kelimesinin İngilizcesi olan ''aggression'' kelimesi Latince kökenlidir. ''Harekete geçiren, başlatan, ilk hareket'' anlamında kullanılır. Bu anlamıyla günlük yaşantımızda yaptığımız her eylem saldırganlık olarak nitelendirilebilir. Fakat saldırganlık kavramının içeriği konuşma dili içerisinde olumsuz bir anlam taşıyarak sadece zarar verici davranışları ifade eder biçimde kullanılmaktadır (Gümüş, 2000; Ankay, 1998).

Saldırganlığın bugüne kadar yapıla gelmiş pek çok tanımı bulunmaktadır. Bunlardan bazıları aşağıda verilmiştir:

Saldırganlık doğrudan ya da araçsal nedenlere bağlı olarak kültürel ortam tarafından saldırganca kabul edilen hissel acı ve maddi zarar doğuran davranıştır (Ankay,1998).

Saldırganlık sözel ya da fiziksel enerji harcayarak genellikle bir hedefe yönelen eylem olup öfke, hiddet veya düşmanlık benzeri duygulanımların motor karşılığıdır (Başoğlu, 1998).

Butovsktay & Kozintsev’a (1999) göre saldırganlık, “canlı ya da cansız bir objeye zarar verme ile sonuçlanan biyolojik olduğu kadar toplumsal temelleri de bulunan, birbiri ardına tekrarlanan davranışlar” olarak tanımlanabilir (Akt: Gürsoy, 2002).

Saldırganlık kızgınlık, öfke, düşmanlık ve engellemeler gibi duygulardan sonra ortaya çıkan bir davranış şeklidir (Bilge, 1992). Saldırgan davranışlar ve şiddet eylemleri öfke, kaygı, korku, stres gibi duyguların sonucudur. Öte yandan saldırgan davranışlar ve şiddet eylemleri söz konusu duygu durumlarına yani öfke, kaygı, stres ve korku gibi duygulara yol açar (Köknel, 1996).

Mustonen & Pulkinen (1991)’e göre ise saldırganlık bir kişinin diğerine, kendine, hayvana, ya da cansız bir nesneye kazara ya da niyetli bir biçimde fiziksel

(16)

ya da psikolojik zarar vermeye neden olabilecek herhangi bir davranıştır (Akt: Korkut, 1995).

Şiddet ile saldırganlık, çoğu zaman eş anlamlı olarak kullanılsa da aralarında farklılıklar bulunmaktadır. Saldırganlık basit bir küfürle sözel ya da dolaylı biçimde olabilirken şiddet fiziksel öğelerin daha ağır bastığı zarar verme oranının yüksek olduğu bir saldırganlık boyutudur (Korkut, 2004).

“Şiddet” terimi bir yanda olgular ve eylemleri; diğer yanda da, gücün, duygunun veya bir doğa unsurunun varoluş üslubunu belirlemektedir. İlk anlamıyla şiddet huzur karşıtıdır. Onu bozar veya tartışmaya açar. İkinci anlamda, söz konusu olan ise ölçüleri aşan ve kuralları çiğneyen kaba ya da aşırı bir güçtür (Michaud, 1991). Her tür şiddet saldırganlıktır, fakat birçok saldırganlık şiddet değildir. Örneğin bir çocuğun diğerini bisikletten itmesi saldırgan bir davranış iken şiddet olayı değildir (Anderson, 2002, Akt.:Uysal, 2003). Saldırganlık, bazen eşanlamlı kullanılsa da, şiddetten farklıdır. Şiddet terimi, daha ziyade fiziksel saldırganlıkla sınırlı olarak kullanılmaktadır. Saldırganlık, şiddet içermeyen yollarla da (Jestler, mimikler, eleştiriler, ironi, fanteziler, vb.) kendini gösterebilir.

Teorilerin çoğunda saldırganlığın tanımı verilirken, saldırganlığın amaçları ve saldırganlığın zararları tanımlanmıştır. Parke & Slaby, saldırganlık tanımlarında bu iki yönü kullanmışlardır. Saldırganlığı, diğer insanlara zarar veren ve insanları yaralamayı amaçlayan “bir minimal yol” olarak tanımlamışlardır. İkinci olarak ise, zararın nedenselliği anlamında kullanılmıştır. Örneğin, saldırganlık fiziksel veya zihinsel zarar verme olarak tanımlanabilir (Koops & Castro, 2004).

Saldırganlık, genellikle doğuştan var olduğu kabul edilen bir dürtüdür. Bunun dışında çevrenin olumsuz tutumları ve gereksiz engellemeleri, bireye yöneltilen saldırgan davranışlar, bireyde saldırganlığın oluşmasına veya saldırganlık dürtüsünün beslenerek güçlenmesine neden olabilir. Başka bir yönü ile saldırganlığı ruhsal enerjinin doğrudan eyleme yönelmesi şeklinde kabul etmek mümkündür. Böyle bir ruhsal enerjiden kaynaklanan saldırganlık dürtüsü dışa ve çevreye yönelirse birey saldırganca eylem ve davranışlar içine girer (Aydoğmuş, 2003).

(17)

‘Saldırı’ sözel ya da fiziksel olabilir. Sözel saldırı; yetişkinlerde fiziksel saldırıya göre daha fazla görülmektedir. Fiziksel saldırı, sosyal olguların ilerlemesi esnasında sözel saldırılara göre daha az olmaktadır. Bir başka tanımda “saldırı” kişinin bilinçli olarak etrafındakilere psikolojik veya fiziki olarak zarar vermeye yönelik bir davranış içerisine girmesidir. Saldırganlık ise, kişide saldırı davranışı göstermeye yönelik olan ve nispeten süreklilik özelliği taşıyan bir eğilimi anlatır. Saldırganlık, aynı zamanda saldırgan eylemlerde bulunmaya yönelik içsel bir yakınlığı gösteren bir kişilik özelliğidir ve eyleme yol açan ilgili durumla bağlantılı olarak değerlendirilmelidir (Berkowitz, 1969).

Saldırganlıkla ilgi çeşitli sınıflamalar yapılmıştır. Bunlar genel olarak aşağıda belirtilmiştir:

Biçimsel olarak yapılan sınıflamaya göre; doğrudan ya da dolaylı, sözel ya da fiziksel, aktif ya da pasif ve kendine ya da başkalarına yönelik olarak özetlenebilir. Rivers & Smith (1994) fiziksel saldırganlık ve sözel saldırganlık şeklinde bir sınıflama yapmışlardır. Tekmeleme, itme, vurma gibi fiziksel nitelikli davranışlar fiziksel saldırganlığa; tehdit etme, alay etme, olumsuz isimler takma gibi sözel ifadeler de sözel saldırganlığa işaret eder (Akt: Aktaş, 2001).

Campbell, Muncer & Coyle ise saldırganlığı gösterilme şekline göre sınıflamışlardır. Buna göre saldırganlığı ifade edici ve araçsal olarak ayırmışlardır. İfade edici saldırganlık, saldırganlığa neden olan duygunun bir göstergesi olarak saldırganca davranmayı ifade eder ve kavga etmek kadar ağlamak, bağırmak da saldırganlık olarak kabul edilir. Araçsal saldırganlıkta ise saldırgan davranış amaç değil araçtır. Birey sosyal veya maddi yarar sağlamak amacıyla saldırgan davranışlar göstermektedir (Korkut, 2004).

Saldırganlığı; özgeci saldırganlık, düşmanca saldırganlık ve izin verilmiş saldırganlık olarak üçe ayırmakta mümkündür. Özgeci saldırganlık, grubun normal standartları açısından kabul edilebilir amaçlar çerçevesinde, toplumsal olarak onaylanan saldırganlık olarak tanımlanabilir. Düşmanca saldırganlık ise toplumsal olarak onaylanmayan, kışkırtılmamış ve tahrik edilmemiş suç eylemlerini ifade eder.

(18)

İzin verilmiş saldırganlık ise, toplumsal kuralların gerekli kılmadığı fakat toplum kuralları çerçevesi dışına taşmayan, kabul edilmiş ahlaksal standartlara ters düşmeyen saldırgan davranışları ifade eder. Örneğin, tecavüze maruz kalan kadının gösterdiği tepki gibi. Saldırganlık duygularının kaynakları içgüdü, rahatsız edilme, engellenme veya heyecansal uyarılma olarak belirtilebilir (Freedman, Sears & Calsmith, 1993).

Sosyal psikologlar, saldırganlığı dolaylı ve dolaysız saldırganlık olarak sınıflamışlardır. Dolaylı saldırganlık, açık bir şekilde yüz yüze çatışma durumunu gerektirmeden, başka kaynaklar yoluyla diğer kişiyi incitmek ya da ona zarar vermeye çalışmaktır. Örneğin, art niyetli dedikodular vb. gibi. Dolaysız saldırganlık ise, yüz yüze bir çatışma durumu içersinde, doğrudan hedefe yönelen, onu incitme ya da ona zarar verme amacı taşıyan davranıştır. Örneğin; diğer kişiyi tehdit etmek, öldürmek, fiziki güç kullanmak vb. gibi (Aktaş, 2001).

Diğer bir sınıflama ise, saldırganlığın duygusal ya da araçsal olup olmadığı ile ilgilidir. Duygusal saldırganlık kızgınlık ve öfke duyguları ile birlikte ortaya çıkan ve karşıdaki kişiyi incitme amacı taşıyan davranışlardır. Birlikte çalıştığı arkadaşına öfkeli bir şekilde sandalye fırlatmak, duygusal saldırganlığa örnektir. Araçsal saldırganlık ise, bu tür duyguları içermeden, bir amaca ulaşmak için diğer bir kişiye zarar verici davranışta bulunmaktır. Örneğin; yerini alabilmek için bir kişiyi itmek ya da para için adam öldürmek gibi (Aktaş, 2001).

Saldırganlık, sosyalleşme sürecinde bireysel farklılıklara bağlı olarak farklı şekillerde görülebilen, davranışsal olarak görülebilmesinin yanı sıra, potansiyel olarak da varlığını koruyabilen bir eğilimdir. Sıklıkla vurma, itme şeklinde fiziksel saldırganlık; bağırma, alay etme, kaba ve kırıcı davranma şeklinde sözel saldırganlık; eşyalara zarar verme, görevlere direnç gösterme, ilgisiz davranma ve sürekli şikayet etme şeklinde pasif saldırganlık davranış örnekleri gözlenebilmektedir (Demirhan, 2002).

Campbell & Muncer (1999), saldırganlığın ifade edilimini araçsal (instrumental) ve dolaylı (expressive) olarak ikiye ayırmış ve araştırmaları

(19)

sonucunda da kadınların sıklıkla dolaylı, erkeklerin ise araçsal saldırganlık biçimlerini sergilediklerini açıklamıştır.

Buss (1973)’a göre saldırganlık fiziksel ya da sözeldir. Bu iki saldırganlık aktif veya pasif, doğrudan ya da dolaylı olarak kendini gösterebilir. Hayvanlar saldırganlıklarını genelde aktif fiziksel ve doğrudan gösterirler. İnsanlar ise, saldırganlıklarını pasif ve dolaylı olarak göstermektedirler. Bireyler öfke duydukları hedefi olan kişi ile doğrudan karşı karşıya gelmek istemezler ve hedef olan kişi ile ilgili hikayeler uydurmakta ve kişiye olan öfkesini dile getirmektedir (Akt:Tuzgöl, 1998).

Fromm (1993), saldırganlığı savunucu ve yıkıcı saldırganlık olarak ikiye ayırmaktadır. Savunucu saldırganlık insan ve hayvanda ortak olarak görülmekte ve yaşamsal çıkar tehdit altındayken kendini göstermektedir. Bu saldırganlık tehdit eden durum ortadan kalktığında etkisini yitirmektedir. Yıkıcı saldırganlık ise daha çok zalimlik ve yıkıcılığı kapsamaktadır.

Fizyolojik ve sinirsel bakımdan insan ve hayvan saldırganlıkları arasında benzerlikler olsa da insan ve hayvan saldırganlıkları birbirinden farklıdır. Hayvan saldırganlığı, daha çok tehdit altında veya fizyolojik olarak aç olduğu durumlarda gerçekleşir. İnsan saldırganlığı ise, herhangi bir tehdit altında olmaksızın gerçekleşebilir. İnsan saldırganlığı kullanılan araçlar, uyaranlar, sonuçlar, biçim ve yöntem bakımından hayvan saldırganlığından oldukça farklıdır (Mees, 1990).

Saldırganlık, yaşamın hemen her döneminde kendini gösteren bir davranış olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyal bir canlı olan insanın günlük yaşamında diğer insanlarla ilişkiye girmemesi kaçınılmazdır. Bu ilişki ve etkileşim sırasında zaman zaman sözel ya da fiziksel, aktif ya da pasif olarak saldırgan davranışlar görülebilmektedir. Saldırgan davranış, birçok biçim ve şekilde ortaya çıktığı gibi saldırgan stiller yaşam boyunca, sürekli gelişime bağlı olarak değişim göstermektedir (Yıldırım, 1998).

(20)

Saldırganlık, canlıların temel içgüdülerinden biridir. Belirli ölçüler içerisinde saldırganlık, canlıların yaşamını devam ettirmesi için gerekli olan davranışların kaynağı ve enerjisidir. İnsanlarda saldırganlık davranışı kalıplaşmış olup; kızgınlık ve öfke durumunu dışa yansıtan yüz mimiklerinden dolayı; canlıyı yakan, yıkan, yok eden şiddet eylemlerini de içine alan geniş bir alanı kapsar (Köknal,1996).

Saldırganlık, yaşamın çeşitli dönemlerinde farklı biçimlerde ortaya çıkar. Küçük bir bebeğin saldırgan dürtüleri, ısırma gibi oral dürtüleriyle saldırganlığın boşaltılmasını sağlar. Dışkı ile kirletme ve dışkıyı bırakmama saldırganlık dürtüsünün önemli dışa vurum yollarıdır (Brennur, 1993). Çocuklar saldırganlığı başlarda doğal bir şekilde dışa vururlar. İlk dönemde bebeklikte tepinme, altını ıslatma ile gösterilen saldırganlık, çocuğun büyümesi ile vurma, ağlama, tepinme, şeklinde dışa vurulurken; ilerleyen zamanlarda kendine yönelik veya çevreye dönük sözel saldırganlık şeklini alır. Sözel yetenekler geliştikçe fiziksel saldırganlığın yerini alay etme, lakap takma gibi sözel saldırganlıklar alır (Bee, 2000).

Saldırganlık, insan doğasının bir özelliği olmasına rağmen; insanların çoğu sorunlarıyla başa çıkmayı saldırganlık dürtülerini denetlemeyi ve de toplum tarafından kabul gören faaliyetlere yönelmeyi öğrenirler (Yavuzer, 2000). İnsanların yaşamlarında saldırganlık biçimi, bireyin içinde bulunduğu döneme göre değişik şekillerde ortaya çıkabilir.

Yapılan bu tanımlardan saldırganlığın zarar verici ve toplum tarafından hoş karşılanmayan bir davranış biçimi olduğu sonucuna varılmaktadır. Saldırganlık, günümüz toplumlarının sosyal yaşantısını, giderek artan bir biçimde tehdit etmeye başlamıştır. Teknolojinin gelişmesi ile yazılı ve görsel iletişim araçları bireylerin yaşamlarını daha fazla etkilemektedir. Bunun sonucu olarak saldırgan modellerin fazlalığı saldırganlığı artıran etkenlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Okulun önemi ergenlik döneminde daha fazla olmaktadır. Aileden uzaklaşıp akranları ile yakınlaşan ergenler, akranları ile birlikte en çok zamanı okul içinde geçirirler. Akranlar arasında olumlu veya olumsuz bir takım ilişkiler oluşur, olumsuz olarak sayılabilecek bu ilişkilerin başında saldırganlık gelmektedir. Ergenlik

(21)

döneminde saldırganlık, beceri ve duyguların pekiştirilmemesi sonucu ortaya çıkabilmektedir. Kendini sözel olarak ifade etmekte zorlanan ergenler, saldırgan tutum ve davranışları toplum içinde kendi kimliğini ortaya koyma amacıyla sergileyebilirler.

Okullarda saldırganlığın fazla olması ergenlerin çatışma yaşadıklarında bunu iyi bir biçimde çözüme kavuşturamadıklarının göstergesidir. Çatışma yaşamın normal bir parçasıdır, çatışmayla başa çıkmanın yapıcı yollarla öğrenilmesi saldırgan davranışları önleyebilir (Korkut, 2004).

Saldırgan çocuk temelde güvensiz çocuktur. Çevreden iyi bir davranış beklemediği için ilk tepkisi saldırmak olur. Başkaları saldırmadan ilk saldırıyı kendisi yapar. Aşırı saldırgan çocuk aynı zamanda uyumsuz ve sevilmediğine inanan çocuktur. Başka bir anlatımla özsaygısı azdır (Dizman, 2003). Ergenlik döneminde geliştirilen özsaygı düzeyinin düşük olması, ilerleyen yıllarda bireyin kendi özünü kabul etmemesine yol açabilmektedir. Bu durum da içe kapanmaya veya saldırganlığa neden olmaktadır (Onur, 1993).

Özsaygı, bireyin kendisini nasıl gördüğünü belirleyen bir olgudur. Özsaygı düzeyi yüksek olan bireyler, kendine güven, iyimserlik, başarma isteği, zorluklardan yılmama, gibi olumlu özellikler göstermektedir. Bu bireylerin rahatlık, esneklik, yeni düşüncelere açıklık, insan ilişkilerinde başarı, yaratıcılık özellikleri vardır. Özsaygı düzeyi düşük bireylerde bu özelliklerin tersi karşımıza çıkmaktadır (Güngör, 1989, Durak, 1997, Doğru, 2002, Perez, Vohs & Joiner,2005,). Bunun sonucu olarak özsaygı düzeyi düşük olan bireylerin sosyal ilişkilerde bazı sorunlar yaşadıkları görülmektedir. Özsaygı düzeyi düşük olan bireylerde zorlanmaya karşı olan dayanıklılığın düşük olduğu ve bu bireylerin zorlanma durumlarında saldırgan tepkilere başvurabilecekleri düşünülebilir.

Öfke ve saldırganlığın davranışa dönüşmesi, sosyal becerilerde eksikliği işaret etmektedir. Saldırgan davranışlar gösteren ergenler, toplumsallaşma sürecinde ve öfke kontrolünde zayıf birer model olarak görünmektedir. Bu durumda ergenler zorluklarla başa çıkmakta ve alternatif çözümler üretmekte sorunlar yaşarlar. Sosyal

(22)

becerilerinin yetersizliği, öfkenin ve saldırganlığın patlak vermesine yol açar ve akran grupları ile ilişki kurma konusunda başarısızlıklar görülebilir. Bu durum ergenin içinde yaşadığı topluma uyumunu olumsuz etkiler (Aytek, 1999). Problem çözme ve saldırganlık arasındaki ilişkiye bakıldığında; problem çözme becerisi gelişmiş bireylerin saldırgan davranışlarda bulunma olasılığının daha düşük olduğu gözlenmektedir (Greening, 1997, Dodge & diğ., 1997, Mc Murron, Blair & Egan, 2002). Plucker’e (2000) göre, uygun problem çözme ve çatışma çözme becerilerine sahip olma ve bu becerileri kullanma saldırganlığı kullanmayı gereksiz hale getirmektedir (Akt: Korkut, 2004).

Bu araştırmanın amacı lise öğrencilerinin saldırganlığını yordayan bazı değişkenleri incelemektir. Araştırmada saldırganlık, problem çözme becerisi, özsaygı düzeyi, akran baskısı düzeyi, cinsiyet, sınıf düzeyi, algılanan başarı durumu, sosyo-ekonomik düzey, algılanan anne, baba, öğretmen tutumu, okul türü, sosyal-kültürel faaliyetlere katılım değişkenlerine göre incelenmektedir.

Problem Cümlesi

Lise öğrencilerinin saldırganlık düzeyleri cinsiyet, sınıf düzeyi, algılanan başarı durumu, sosyo-ekonomik düzey, algılanan anne, baba, öğretmen tutumu, okul türü, sosyal-kültürel faaliyetlere katılım değişkenlerine göre farklılık göstermekte midir ve saldırganlığı, problem çözme becerisi, akran baskısı ve özsaygı düzeyi yordamakta mıdır?

Alt Problemler

1. Lise öğrencilerinin saldırganlık düzeylerinde cinsiyete göre anlamlı bir fark var mıdır?

2. Lise öğrencilerinin saldırganlık düzeylerinde sınıf düzeyine göre anlamlı bir fark var mıdır?

(23)

3. Lise öğrencilerinin saldırganlık düzeylerinde algılanan başarı düzeyine göre anlamlı bir fark var mıdır?

4. Lise öğrencilerinin saldırganlık düzeylerinde sosyo-ekonomik düzeye göre anlamlı bir fark var mıdır?

5. Lise öğrencilerinin saldırganlık düzeylerinde algılanan anne tutumuna göre anlamlı bir fark var mıdır?

6. Lise öğrencilerinin saldırganlık düzeylerinde algılanan baba tutumuna göre anlamlı bir fark var mıdır?

7. Lise öğrencilerinin saldırganlık düzeylerinde algılanan öğretmen tutumuna göre anlamlı bir fark var mıdır?

8. Lise öğrencilerinin saldırganlık düzeylerinde devam edilen okul türüne göre anlamlı bir fark var mıdır?

9. Lise öğrencilerinin saldırganlık düzeylerinde öğrencilerin sosyal-kültürel faaliyetlere katılım durumlarına göre anlamlı bir fark var mıdır?

10. Lise öğrencilerinin problem çözme becerisi, özsaygı düzeyi, akran baskısı düzeyi, onların saldırganlık düzeyini ne ölçüde yordamaktadır?

Araştırmanın Sınırlılıkları

1. Araştırmanın çalışma grubu 2005–2006 eğitim öğretim yılında, Zonguldak İli, Çaycuma İlçe merkezindeki Çaycuma Lisesi, Çaycuma Fatih Lisesi, Çaycuma Endüstri Meslek Lisesi, Çaycuma Oktay-Olcay Yurtbay Anadolu Lisesine devam eden öğrenciler ile sınırlıdır.

2. Araştırmada saldırganlık düzeyi, araştırmada kullanılan saldırganlık ölçeğinin ölçtüğü özelliklerle sınırlıdır.

3. Araştırma sonuçlarının genellenebilirliği Çaycuma ilçe merkezindeki lise öğrencileri ile sınırlıdır.

(24)

Sayıtlılar

1. Öğrencilerin araştırmada kullanılan veri toplama araçlarındaki sorulara doğru ve içten cevap verdikleri kabul edilmiştir.

2. Öğrencilerin saldırganlık düzeylerinin “Saldırganlık Envanteri” ile belirlenebileceği kabul edilmiştir.

Tanımlar

Saldırganlık: Saldırganlık isteyerek ve başkalarının ne hissedeceğini düşünmeden gösterilen ve bireylerin doğrudan ya da dolaylı, aktif ya da pasif, açık ya da gizli olarak sorumlu olduğu gözlenen zarar verici ya da zarar verme potansiyeline sahip davranışlardır (Mees, 1990).

Problem Çözme: Bireyin, karşılaştığı stresli durumlarda, iç ya da dış istekler ya da uyaranlara uyum sağlamak amacı ile davranışsal tepkilerle, bilişsel ve duygusal işlemleri bir hedefe yöneltme sürecidir (Heppner, 1987).

Akran Baskısı: Bireyin içinde bulunduğu yaş grubunun çeşitli aktivitelerde, bireye bir şeyi yapması için zorlayıcı olarak ısrar etmesi ve bireyi teşvik etmesidir (Santo & diğ., 2005).

Özsaygı: Bireyin kendisi ile ilgili olarak yaptığı değerlendirme sonucunda kendisini ne kadar değerli ve önemli bulduğuna ilişkin olumlu veya olumsuz inancıdır (Coopersmith, 1981).

Araştırmanın Önemi ve Gerekçesi

Ergenlik, dönemi çocukluk ve yetişkinlik arasında yer alan ruhsal gelişme ve bir nevi yeni yaşama hazırlık dönemidir. Bu dönemde, birey, ailesi ile çatışmaya girer ve kendisinin farklı bir kişiliğe sahip olduğunu ispatlamak için çaba göstermeye

(25)

başlar. İstek ve beklentileri gerçekleşmeyince, saldırgan bir tavır sergilemeye başlayabilir (Yörükoğlu, 1992).

Lise döneminde olan ergenler, bu dönemin verdiği kimlik kazanımı sorunu ile çevre ve özellikle medya tarafından bu davranışların onaylanır bir şekilde verilmesi sonucunda saldırgan davranışlar göstermektedir. Lise öğrencilerinde sözel ve fiziksel saldırgan davranışlara, özellikle küçük düşürme, alay etme vb gibi dolaylı olarak nitelendirilebilecek saldırgan davranışlara sıklıkla rastlanmaktadır. Yine benzer saldırgan davranışlar okul araç-gereç ve eşyalarına yönelik olabilmektedir.

Arkadaşlık ilişkileri özellikle ergenlik döneminde kimlik ve özsaygı gelişiminde temel rolü oynamaktadır. Ergen, arkadaşlık ilişkileri sonucu yaptığı sosyal karşılaştırmalarla kendisini ve değerlerini geliştirir. Akranlar ile birlikte yaşanılan ortak yaşantılar, bireylerin özsaygılarını olumlu veya olumsuz yönde etkilemektedir. Akran baskısının egemen olduğu dönem ergenlik yıllarıdır. Birey kimlik gelişimi açısından kendini ortaya koymak için akranları tarafından kabul görmek ister. Kendini akranları ile karşılaştırarak nerede olduğunu anlamaya çalışır. Bireyler bu süreç içinde zaman zaman akranlarına uyma davranışları sergileyebilir. Bu davranışlar olumlu olabileceği gibi bazen olumsuz olarak sıralanabilecek okuldan kaçma, akrana karşı şiddet kullanma, saldırganlık vb. davranışlar olabilir.

Ergenlik dönemi kendine has bazı özellikler taşımaktadır. Bu dönemde problem olarak algılanan olaylarda artış olduğu gözlenmektedir. Bu dönemde ergen, henüz problemlerle baş etme konusunda tam anlamıyla becerilerini kullanamamaktadır. Özellikle daha önce benzer sorunlarla karşılaşmadıkları için yeni karşılaştıkları durumlarda nasıl davranacakları konusunda sıkıntı yaşayabilirler.

Davranışların şekillenmesinde önemli bir yeri olan anne-baba tutumları ile ergenlik döneminin önemli bir figürü olan öğretmen tutumları bu araştırmada yer almaktadır. Tutumların saldırganlığa olan etkisinin belirlenmesi ve diğer değişkenlere göre değiştirilebilecek ve yerine yeni tutumlar kazandırılabilinecek olması araştırmayı önemli yapan unsurlardan biridir.

(26)

Bu açıklamalar ve ülkemizde saldırganlık ile ilgili yapılan araştırmalar göz önüne alındığında, lise öğrencilerinin saldırganlığını yordayıcı nitelikte ve birçok değişkenle ele alan kapsamlı bir araştırmaya rastlanmamıştır. Lise öğrencilerinin saldırgan davranışlarını tetikleyebilecek olan etkenlerin saptanması ile ergenlerin sosyal uyumunu artırarak kendine ve çevresine verebileceği zarar azaltılabilir. Bu araştırma saldırganlığa neden olabilecek değişkenlerin belirlenmesi ve daha sonrasında saldırgan davranışların önlenmesi açısından önem kazanmaktadır.

Ergenlik döneminde olan liseli öğrencilerinin, özsaygılarının şekillendiği ve aile denetiminden uzaklaşarak yakın arkadaş ile akran gruplarına yakınlaştığı bu dönemde ergenler bir takım problemlerini çözmek için saldırgan davranışlar gösterebilir. Bu saldırgan davranışların önlenmesi veya azaltılabilmesi için saldırgan davranışların nedeni olabilecek faktörlerin belirlenmesi önemlidir. Bunun için lise öğrencilerine uygulanması düşünülen rehberlik programlarının temel esaslarının belirlenmesi açısından araştırma önem arz etmektedir. Alanında yapılacak bundan sonraki araştırmalara da kaynak olacaktır.

(27)

BÖLÜM II

KURAMSAL AÇIKLAMALAR VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR Bu bölümde saldırganlık kavramı ve bu kavramla ilgili kuramsal açıklamalar ile saldırganlıkla ilgili yurt içinde ve yurt dışında yapılan araştırmalara değinilmiştir. Problem çözme, akran baskısı ve özsaygıya ilişkin açıklamalara yer verilmiştir.

1.1.1. Saldırganlıkla İlgili Kuramsal Görüşler

Saldırganlık, insanoğlunun hemen hemen her döneminde merak konusu olmuş ve bu konu ile ilgili çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Saldırganlık kavramına değişik kuramlar, farklı yaklaşımlar getirmeye çalışmışlardır. Genel olarak saldırganlık kavramı, içgüdüsel ve biyolojik kuramlar ile öğrenme kuramları tarafından açıklanmaya çalışılmıştır.

1.1.2. İçgüdüsel ve Biyolojik Kuramlar

Bu bölümde saldırganlığı içgüdüsel ve biyolojik nedenlere bağlayan psikoanalitik, biyolojik ve etiyolojik kurama ilişkin bilgiler verilmiştir.

1.1.2.1. Psikoanalitik Kuram

İçgüdü kuramı saldırganlığı açlık, susuzluk, cinsel uyarılma gibi doğuştan gelen bir saldırganlık içgüdüsü ya da dürtüsü ile açıklamaya çalışır. Buna göre insanlar, kendilerini hayvanlar gibi saldırgan davranışlarda bulunmaya meyilli kılan bir saldırganlık içgüdüsü ile doğmaktadır. Saldırgan davranışların temelinde de bu içgüdü yatmaktadır. Freud saldırganlığı yaşamın temel içgüdülerinden biri olarak kabul edip yaşamın devamı için gerekli görmüştür.

(28)

Psikoanalitik kuram, saldırganlığı doğuştan getirilen içgüdüsel bir eğilim olarak açıklamaya çalışır. Freud’a göre; eylemlerimizin birçoğu içgüdüler, özellikle de cinsel içgüdü tarafından belirlenir. Freud’a göre; içgüdü ruhsal enerjidir. İçgüdünün işlevi enerjiyi dağılımındaki gerginliği gidererek enerji boşalımını sağlamak ve organizmanın bozulan dengesini tekrar kurmaktır. Freud insan davranışlarının cinsellik ve saldırganlık içgüdüleri tarafından şekillendirildiğini öne sürmektedir. Bu iki içgüdüden cinsel enerji olan libido, yapıcı saldırganlık enerjisi olan thanatos, yıkıcı olarak adlandırılmıştır (Cansever, 1985). Ölüm içgüdüsünün önemli bir türevi saldırganlık dürtüsüdür. Freud’a göre, saldırganlık insanın kendine dönük yıkıcı eğilimlerinin dış dünyadaki nesnelere yönelmesidir. İnsanlar diğer insanlarla savaşırlar ya da onlara karşı davranışlar geliştirirler çünkü kendini yok etme isteği ve yaşam içgüdüleri birbirlerini etkisiz hale getirir veya birbirleri ile yer değiştirebilir (Gençtan, 1993).

Freud, saldırganlığı temel bir içgüdü olarak değerlendirmişti. Ölüm içgüdülerinin enerjisi, boşaltılıncaya kadar ya açık saldırganlık şeklinde dışa yönelik olarak ya da kendini yok etme şeklinde hareketlere dönüşerek içe yönelik olarak organizma içinde birikir. Saldırganlık ortadan kalkmaz ama çeşitli şekillerde ifade edilerek boşalım sağlanır ve şiddeti azaltılabilir (Atkinson, Atkinson & Hildgrad, 1995).

Freud, saldırganlığı ilk olarak doğuştan gelen bütün canlılarda ortak ve evrensel bir içgüdü olarak düşünmüş ve cinsel içgüdüye bağlı olduğunu kabul etmiştir. Bu arada saldırganlığı cinsel dürtünün bir parçası olarak ve cinsel içgüdüden ayrı olarak benliğe karışan dış uyaranlara ve cinsel gereksinmeler ile benliğin korunma gereksinmelerinin doyurulmasını engelleyen durumlara karşı olan ve bunlardan nefret eden benlik içgüdülerinin bir niteliği olarak düşünmüştür (Fromm, 1993). Freud’a göre saldırganlık insan doğasından kaynaklanmaktadır. Freud bunu ölüm içgüdüsü olarak adlandırmaktadır. Eros ve Thanatos (ölüm, yıkıcılık) bir içgüdü olarak toplumsal değerlerin insan üzerindeki yansıması olan süper ego ile sürekli çatışma halindedir. Bunun sonucu olarak nevrozlar ya da kültürel ürünler oluşmaktadır (Ankay, 1998).

(29)

Freud saldırgan ve yıkıcı dürtülerin kaynağı olarak id’i göstermektedir. İd bireyin doğuştan getirdiği hayvansı taraflarını tanımlar. Freud’un kişilik kuramında libidonun yaşamın değişik dönemlerinde farklı organlara yöneldiği ve bu organların o döneme ilişkin cinsel haz bölgeleri olduğunu vurgular. Oral dönemde ağız, anal dönemde anüs bölgeleri hem saldırganlığın hem de libidonun yoğunlaştığı bölgedir. Fallik döneminde ise bireyin karşı cinsiyetten ebeveyne olan ilgisi ve kendi cinsiyetinden olan ebeveyne duyduğu kızgınlık ve öfke duyguları ile beraberinde saldırganlık ortaya çıkarabilir (Gençtan, 1990).

Freud’a göre “Oral” dönemin son döneminde ısırma, çiğneme, tükürme, ağlama tepkileri ile bireylerdeki ilk saldırgan eğilimler kendini göstermeye başlar. “Anal” dönemde dışkının kontrolsüz bırakılması saldırgan davranışa örnek kabul edilebilir. Dışkı öfke ile eşanlam taşır ve kızgınlık duygularının ifade edilmesinde bir araç halini alır. “Fallik” dönemde erkek çocuk annesine olan ilgisi ile babasının yerine geçme girişimlerinde bulunur ve annesinin ilgisini babası ile paylaşmaktan hoşlanmayarak babasına yönelik saldırgan içerikli davranışlar ve duygular geliştirir (Şekertekin, 2003).

Güçlü ve gerçekçi bir ego id’den gelen ve doyum bekleyen daha çok cinsel ve saldırgan kaynaklı güdülerle süperegonun zaman zaman aşırıya kaçan yasaklamaları arasında sağlıklı bir denge kurabilir. Bu dengenin bozulduğu durumlarda eğer süoperego ağır basarsa kişi suçluluk duyguları içinde bunalır, id ağır basarsa denetimsiz taşkın davranışlar gösterebilir (Kağıtçıbaşı, 1988).

Freud’un saldırganlık ile ilgili görüşlerini üç farklı dönemde incelemek daha doğru olacaktır. Psikoanalitik kuramın ilk zamanlarında Freud saldırganlık kavramını pek önemsememiştir. Bu dönemde saldırganlık psikoseksüel kavramı içerisinde ele alınmıştır. Freud daha sonra kuramında saldırganlığı ego içgüdüsüne bağlamış ve saldırganlığı tepkisel bir açıdan incelemiştir. Ego içgüdüsü kendini koruma eğilimindedir; bu açıdan bireysel doyumu engelleyen ve tehdit eden durumlarda ego tepki gösterdiğinde saldırganlık ortaya çıkmaktadır. Daha sonra ise Freud kişiliğin gelişim dinamiği ile ilgili ortaya çıkan sorunları ve gerilimleri saldırganlığa yol açan sebepler arasında sayarken ikinci aşamada saldırganlığı doğrudan doğruya biyolojik

(30)

bir içgüdüye bağlayarak daha katı ve değişmez bir model ortaya koymuştur (Dizman,2003).

Freud, I. Dünya Savaşı sonrasında ölüm içgüdüsü fikrini ortaya atmıştır. Bu içgüdü içe dönük olunca intihara neden olmakta, dışa dönük olunca ise düşmanlık ve saldırganlık şeklini almaktadır. Freud’a göre saldırganlık insan doğasının ayrılmaz bir parçasıdır. Freud bireyin temel bilinçdışı ve doğası olan İd’in açığa çıkma imkanı bulduğunda birincil olarak ensest, cinayet ve diğer suçlara yatkın yapısının ortaya çıkacağını ileri sürmüştür. Freud ve arkadaşları insan yapısının derinlerinde sosyalleşmemiş ve kendi çevresindekiler için saldırgan eğilimleri olduğunu ileri sürmüştür (Kağıtçıbaşı, 1988).

Freud çocukluk yıllarının etkisini vurgulamakta ve saldırganlığın çocukluk yaşantısı ile gelen bastırılmış duygular sonucu ortaya çıktığını savunur. Saldırganlık kaçınılmaz ve değiştirilmez bir içgüdüsel dürtüdür. Freud saldırganlığın insan organizmasının yapısından kaynaklanan, kesintisiz bir uyarım olduğunu savunur (Özben, 2001 Akt: Masalcı, 2001).

Sonuç olarak Freud; insanda biriken bir saldırganlık enerjisinin bulunduğunu ve bu enerjinin yıkıcı bir nitelik taşıdığını bu enerjinin kontrolünün zor olduğunu bireylerin sürekli olarak bu saldırganlık enerjisini ürettiğini sonucuna varmıştır (Köksal,1991).

Saldırganlık bir savunma mekanizması olarak da ele alınabilir. Birey ölüm içgüdüsünün bir sonucu olarak kendini yok etme isteği duyar. Ancak ego, bütünlüğünü koruyabilmek için bu duyguları bastırır. Bunun sonucunda bireyin bilinçaltında nesnesinden koparılmış ilişkisiz libido birikmeye başlar. Bu libidonun birikmesi ile birey kaygı ve gerginlik yaşamaya başlar. Bu gerginliği birey yüceltme mekanizması ile yapıcı yollardan azaltır veya yön değiştirme mekanizmasını kullanarak ölüm içgüdüsüne çevredeki objeler üzerinde katarsis sağlar. Bu durum klasik psikanalizde sadizim olarak adlandırılmıştır (Gümüş, 2000).

(31)

Adler başlangıçta Freud’a benzer bir biçimde saldırganlığı açıklarken daha sonra saldırganlığı bireylerin kendi ihtiyaçlarını karşılama isteğinden kaynaklanan bir dürtü olarak kabul etmiştir. Adler saldırganlığı organik değil bireyin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir dürtü olduğunu kaygının ise bireyin kendine yönelik saldırganlığı olduğunu belirtir (Şekertekin, 2003).

Adler, saldırgan davranışların her bireyde görülebileceğini savunmaktadır. Normal bireyde saldırganlık, biçim değiştirmiş ve gizli bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Adler’e göre saldırganlık, kültürün etkisi sonucunda değişik biçimlerde ortaya çıkabilir. Adler saldırganlığı günlük yaşamın engellerine karşı verilen doğal bir tepki olarak kabul eder (Hatunoğlu, 1994). Adler’e göre saldırganlık, bireyin organ sisteminden kaynaklanan bir dürtü değil, kendi ihtiyaçlarını karşılama isteğinden kaynaklanan bir dürtüdür. Adler, psikosomatik rahatsızlıkları saldırganlığın ve kızgınlık duygularının bir sonucu olarak ele almasıyla da önem taşımaktadır. Nevrotikler ve psikotiplerde ise saldırgan davranış doğrudan ve şiddetli bir şekilde ortaya çıkar. Nevrotiklerin saldırgan davranışları histerik acı, intihar biçimde ortaya çıkar. Adler ayrıca kaygıyı bireyin kendine yönelik saldırganlığı olarak görür. Adler saldırganlığı daha sonraki yıllarda bir dürtü olarak ele almaktan vazgeçer ve bireyin engellemeler ve saldırganlığın yerine getirilmeyen sorumluluklar karşısında başvurduğu akılcı olmayan davranış biçiminde ortaya çıktığını savunmaktadır (Yanbastı, 1996, Şekertekin, 2003).

Güvensiz olanlarda güç ve prestij isteği patolojik bir hal alır. Diğer bir özellik de başkalarını ezme eğilimidir. Bugünkü kültürün gerçeği olarak ortaya çıkan bu eğilim, patolojik sınıra yakın sadistlik, saldırgan davranışa yol açar. Horney’e göre nevrotikler, katı hareketleri esnek olmamaları, kendi potansiyelleri ve davranışları arasında çelişkili olan kimselerdir. İzolasyon korkuları vardır. Kendilerini terkedilmiş ve tehlike içinde hissederler. Kendilerine inançları yoktur. Horney göre yanlış eğitim çocuğu sorunlu kılar. Saldırganlık doğuştan değildir. Saldırganlık, güvenlik duygusunu sürdürmek için oluşturulan bir savunma mekanizmasıdır.

Anna Freud, babası S. Freud‘ un ortaya koyduğu psikanalitik kuramı temel almıştır. Darwin’ deki mücadele kavramı gibi, insanın doğuştan birbiriyle çatışma

(32)

halinde olan iki tür içgüdüye sahip olduğu öne sürülür. Eros, adı verilen yaşam içgüdüleri, organizmanın kendini ve türünü korumaya yönelik içgüdülerini temsil eder. Çatışma sürecinde yapıcı işlevi vardır. Thanatos adı verilen ölüm içgüdüleri ise; yaşayan organizmaları kökenleri olan yaşamayan maddelere döndürmeyi amaçlayan bir enerjidir. Dinamik bir enerji sistemine sahip olduğu düşünülen insanda, başlıca dürtüler cinsellik ve saldırganlıktır. Saldırganlık dürtüsünün altında yıkıcı ve yok edici olan ölüm içgüdüsü yatar

Fromm, kişide saldırgan davranışların daha çok bireysel zayıflık, güçsüzlük, çaresizlik ve yalnızlıktan kaynaklandığını belirtmiştir. Fromm bireyin saldırganlığı benliğinin çevre tarafından ezilmesini engellemek için gösterdiği son ve umutsuz mücadele olarak görür (Fromm, 1993).

Freud tarafından öne sürülen bu kuramın en önemli eksikliği, kısaca özetlenen varsayımın görgül olarak nasıl sınanabileceği ile ilgilidir. Çünkü kullanılan kavramlar soyut ve doğrudan gözlenip ölçülemeyen kavramlar oldukları için yordamalar yapılamamakta, denenceler sınanamamaktadır. Bu yüzden saldırganlığı bir içgüdü olarak gören psikoanalitik yaklaşım kuramı, günümüzde yapılan araştırmalarda pek fazla yer almamaktadır (Aktaş, 2001).

1.1.2.2. Biyolojik Kuram

Saldırganlıkla ilgili yapılan biyolojik ve genetik çalışmalar genellikle değişik yaklaşımlar içermektedir. Biyolojik temelli kuram, saldırganlığa beyin, merkezi sinir sistemi ve endokrin sistemin işleyişindeki bozuklukların yol açtığını ileri sürmektedirler (Goldstein, 1983, Akt: Demirhan, 2000). Yapılan araştırmalar, beyin ile merkezi sinir sisteminin şiddet içeren ve saldırgan davranışlara neden olan çeşitli hormonların salgılandığını göstermektir. Bazı bulgular erkeklik hormonu olan andorojen ile saldırganlık arasında ilişki olduğunu da ortaya koymaktadır. Androjen beynin işleyişini etkilemekle birlikte kas gelişimini ve fiziksel büyümeyi de etkileyerek dolaylı olarak saldırganlığa yol açmaktadır. Örneğin; bazı hayvanların

(33)

çiftleşme dönemlerinde androjen hormon düzeylerinin yükselmesi sonucu erkekler arasında saldırgan ve kavgacı davranışlar görülmektedir.. Yine benzer biçimde beynin, merkezi sinir sisteminin ve endokrin sisteminin saldırgan davranışlara yol açtığı ileri sürülmektedir (Masalcı, 2001, Tuzgöl, 1998).

Uzun süreli fiziksel ve organik rahatsızlıkların hormonel değişimden dolayı kadınların regl dönemlerinde saldırganlık düzeylerinin arttığı savunulmaktadır. Organik beyin sendromları, kafa travmaları, akıl hastalıkları, iç salgı bezleri düzensizlikleri, doğum zorlukları, beyindeki bazı toksi-enfeksiyon halleri de saldırganlık nedeni olabilir (Ankay, 1998).

Biyolojik temelli saldırganlık dürtüsü hakkındaki bazı araştırmalar hipotalamusun bazı bölgelerin zayıf elektrik şoku ile uyarılmasının sonucunda hayvanlarda saldırgan davranışlara yol açtığı gözlenmektedir. Hayvanlara benzer olarak insanlarda saldırgan davranışlara neden olan nörolojik yapılar bulunmaktadır. Beyni hasarlı bazı insanlar, normalde saldırgan davranışı tahrik etmeyen bir uyarana karşı saldırgan tepkiler verebilir. Bu tür vakalarda, genelde korteks denetimi yitirtilmiş durumdadır. Normal bireylerde ise saldırgan davranışın ifade edilme sıklığı, bu davranışın aldığı biçim ve hangi durumlarda ortaya çıktığı genelde öğrenme ve sosyal etkilerle belirlenmektedir (Atkinson, Atkinson & Hildgard, 1995).

Genlerde değişik kromozom yapıları, saldırganlığa neden olmaktadır. Cinsiyeti belirleyen kromozomlar kadınlarda XX, erkeklerde ise XY şeklindedir. Ancak bazı erkeklerde bu kromozomlar XYY şeklindedir. Bazı araştırmacılar bu fazlalık olan Y kromozomunun erkeklerde saldırganlığı artırdığını savunmaktadırlar. Araştırmalar XYY kromozomun suçlu erkeler arasında, normal bireylere göre dört kat fazla görüldüğünü göstermektedir. Fakat XYY kromozomu taşımasına rağmen saldırgan olmayan erkeklerdeki ve kadınlardaki saldırganlığın nedenleri için bu görüş herhangi bir açıklama getirememiştir. Bu nedenle biyolojik kuramın saldırganlık ile ilgili açıklamaları yeterli ve geniş olduğu söylenemez (Tuzgöl, 1998, Köknel, 1996).

Geçmişte saldırgan davranış incelenirken daha çok çevresel değişkenler üzerinde duruluyor, gelişimsel ve sonradan olma beyin hasarları üzerinde

(34)

durulmuyordu. Son yirmi yıldır saldırganlık üzerine yapılan araştırmalarda nöropsikiyatrik ve nörolojik sorunların saldırgan bireylerde, saldırgan olmayanlara oranla daha yaygın olduğu ileri sürülmektedir. Şiddeti besleyen birçok kaynak vardır. Ancak bu kaynakların etkin olabilmesi için etkileyebilecekleri bir canlı organizmaya ihtiyaç vardır. Şiddet davranışını anlayabilmenin yolu, onun biyolojik temelini anlamaktan geçer. Bu konudaki bulgular henüz çelişkili ve yetersizdir. Daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.

1.1.2.3. Etiyolojik Kuram

Etiyolojik kuram, hayvanların doğal ortamlarındaki davranışları üzerinde saldırganlığın içgüdüsel teorilerini incelemiştir. Lorenz de Freud gibi saldırgan davranışların altında bir saldırganlık içgüdüsünün olduğunu savunmuştur. Ama Freud’un tersine, saldırgan davranışların dışsal uyarıcılar tarafından tetiklendiğini savunur. Bu tür davranışların türün devamı ve çevreye uyum sağlama gibi bazı önemli fonksiyonları vardır. Saldırganlığa ilişkin içgüdüsel ve genetik kuramlar organizmadaki biyolojik yapının kaçınılmaz bir şekilde saldırganlık içeren davranışlara sebep olduğunu varsaymaktadır. Lorenz’e göre saldırgan enerji ifade edilmeyince birikir ve herhangi bir çevresel etkiye bağlı olmaksızın saldırganlığa dönüşür (Demirhan, 2000).

Lorenz’e göre insanlarda içgüdüsel bir enerji birikimi olmaktadır. Yeterince enerji birikmişse bir uyaran olmasa bile patlamaya dönüşerek saldırgan davranışlar meydana gelmektedir. Depolanmış enerji birikimi hayvanlar içinde geçerlidir. İç ve dış uyarıcılar sebep değildir. Lorenz, bugünkü uygar insanın saldırganlık dürtüsünü yeterince boşaltamamanın acısını çektiğini belirtmektedir (Ankay, 1998). Lorenz saldırganlığın içsel, savaşçı, kavga edici dürtülerden kaynaklandığı ve saldırganlık enerjisinin organizmada doğal olarak üretildiğini belirtmiştir. Lorenz’e göre insan saldırganlığı devamlı akmakta olan enerji pınarının beslediği bir içgüdüdür. Dış uyaranlara karşı tepkinin sonucu olamayabilir (Aytek, 1999). Lorenz saldırganlığı aynı türün başka üyelerine karşı bir kavga içgüdüsü olarak tanımlamıştır. Buna göre

(35)

saldırganlık üyeleri olduğu kadar türleri de içine alır. Bu, türün korunması ve evrimi için gereklidir (Masalcı, 2001).

Darwin’nin “ Hayat bir mücadeledir, doğal ayıklanma vardır, kuvvetli olanın ayakta kalabilmesi için zayıf olanı yok etmesi doğrudur.” sözü bu kuramın temel düşüncelerini genel olarak yansıtmaktadır. Lorenz’e göre hayvanlar arasında olan saldırgan davranışın amacı türün devamıdır. Belli bir bölgede hâkimiyet sağlayan hayvanlar diğer hayvanların bu bölgeye girmesini tehdit olarak görür. Popülâsyonun artması ile bölge sınırları daha önemli hale gelmektedir. Bu yaşam alanı içinde yeni neslin devamını saldırgan içgüdüler sağlar (Cansever,1985). Lorez’e göre saldırganlık ve karşı saldırganlık sonucu bazı hayvan türleri ortadan kalkmıştır. Bazı hayvanlar galip hayvanın mücadeleyi bırakmasına yol açan teslim olma davranışları sergilemiştir. İnsan türü ise bu tip bir davranış geliştirmemiştir. Bunun yanında modern daha uzun mesafeli silahlar teslim olma işaretlerinin iletilmesini daha da güçlendirmişlerdir. Böylece insanlar birbirlerine saldırarak ölümüne bir kavgayı sürdürmektedir (Doğan, 2001).

Lorenz bir organizmanın kendi türündeki bireylere karşı diğer türden olanlara göre daha fazla saldırgan olduğuna inanır. Bu kurama göre bu tür bir saldırganlığın temel amacı o türün üyelerini birbirinden ayrı tutmak, her üyeye yaşamak için belirli bir alan vermektir. Tür içi saldırganlık cinsel seçim ve çiftleşmeyi de etkilemektedir. Güçlünün çiftleşmesi daha olasıdır. Ve büyük olasılıkla daha güçlü yavrular meydana gelmektedir. Buna göre saldırganlık bir türün en güçlü, en iyilerinin yaşamasını ve böylece bunların o türün devam ettirmesini garanti altına almaktadır (Tuzgöl, 1998).

Lorenz’e göre, saldırganlık esas olarak dış uyaranlara karşı bir tepki değil, insanın içinde “gömülü”, serbest kalmaya çabalayan ve dış dürtülerin yeterli olup olmamasına bakmaksızın anlatımını bulacak olan bir uyarılmadır. “içgüdüyü bu denli tehlikeli hale getiren onun kendiliğindenliğidir.” Lorenz’in saldırganlık modeli, tıpkı Freud’un cinsel arzu modeli gibi, kapalı bir kapta depolanmış suyun ya da buharın uyguladığı basınca benzediğinden dolayı, haklı bir deyişle, hidrolik bir model olarak adlandırılmaktadır. Bu hidrolik saldırganlık anlayışı, denebilir ki, Lorenz’in

(36)

kuramının dayanaklarından birisidir; bu anlayış, saldırganlığın üretilmesinde kullanılan mekanizmaya ilişkindir. Öteki dayanak ise, saldırganlığın yaşamın hizmetinde olduğu, bireyin ve türün varlığını sürdürmesine hizmet ettiği düşüncesidir (Fromm, 1993). Modern toplumlarda saldırganlık içgüdüleri bastırıldığı için, bu içgüdünün yarattığı enerji, yarışma, başarı kazanma isteği, saldırgan politik fikirler ve benzeri düşünce, duygu ve davranışlarla boşaltılmaktadır. Psikoanalitik yaklaşımın aksine etiyolojik yaklaşımda saldırganlığın yararlı olduğu görüşü hakimdir; çünkü, türün devamını ve çevreye uyumunu sağlayıcı bir işlevi olduğu öne sürülür (Aktaş, 2001).

1.1.3. Öğrenme Kuramları

Bu kısımda saldırgan davranışları öğrenme ile açılamaya çalışan sosyal öğrenme kuramı ve davranışçı kurama ilişkin bilgiler verilecektir.

1.1.3.1. Sosyal Öğrenme Kuramı

Öğrenme kuramlarına göre, davranışlarımız doğuştan getirdiğimiz türe özgü eğilimler ya da kalıtım yoluyla bize aktarılan kişisel özellikler çevre tarafından şekillendirilir. İçgüdüsel gibi görünen davranışlarımız da dahil tüm davranışlarımız aslında çevresel uyarıcılara verilen tepkiler sonucu gerçekleşen öğrenmelerin ürünüdür.

Sosyal öğrenme kuramına göre, saldırganlık gözlem yada öğrenilmiş olup, ne kadar pekiştirilirse meydana gelme olasılığı da o kadar artmaktadır. Sosyal psikologlar saldırganlığın yalnızca doğuştan gelen içgüdülerle açıklanamayacağını, taklit ve öğrenmenin saldırgan davranışının türünün ve miktarının önemli belirleyicisi olduğunu savunmuşlardır. Bandura ve arkadaşları örnek almanın saldırganlık davranışı üzerindeki etkisine ilişkin bir dizi deneysel çalışma yapmışlardır. Bu deneysel çalışmalar sonucunda çocukların saldırganlığı

(37)

çevrelerinde gördükleri davranışları model alarak öğrendikleri sonucuna varılmıştır (Cüceloğlu, 1993).

Saldırganlığın nedenleri ve ortaya çıkışı ile ilgili olarak dışsal koşulların etkilerine odaklanan Sosyal Öğrenme Kuramı’nın en önemli temsilcilerinden Bandura’ya göre, bir çocuk ne zaman, nasıl ve kime karşı saldırgan bir şekilde davranacağını ana-babalarından, arkadaş gruplarından ve kitle iletişim araçlarından öğrenir (Aktaş, 2001).

Bandura tarafından geliştirilmiş olan sosyal öğrenme kuramı saldırganlığın temel olarak sonradan kazanılan bir davranış biçimi olduğunu, yani öğrenilmiş bir davranış olduğunu savunmaktadır. Bandura, saldırganlığın meydana gelmesinde ortamdaki pekiştirici öğeler üzerinde durmaktadır. Bu kuramın saldırganlık konusunda diğer kuramlardan ayrılan diğer bir yönü de saldırganlığın amaca yönelik bir davranış olarak ele alınıp tanımlanmış olmasıdır (Karabıyık, 2003).

Bandura (1977), saldırganlığın eylem biçiminde ifade edilmesinde sosyal modellerin önemli olduğunu vurgular. Çevresel uyaran olarak kabul edilen gürültü, sıcaklık, sosyal pekiştirenler, taklit, aile içindeki hatalı davranış örnekleri saldırgan düşünce ve ifadelerin saldırgan davranışların meydana gelmesinde önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Bandura, saldırganlığın çeşitli koşullar altında artığını dile getirmiştir. Direkt olarak saldırganlığa maruz kalma, saldırgan modeller, çevrede strese neden olan kalabalık, gürültü, sıcaklık gibi etkenler sayılabilir. Bu uyaranlar psikolojik olarak saldırganlığı artırmaktadır.

Bandura’ya göre, insanların birbirlerine saldırganca davranmalarının nedenleri içinde geçmiş yaşantıları sonucunda, saldırgan davranışlar kazanmaları ve bu tepkiler sayesinde ödüllendirilmeleri ile çevresel koşullar tarafından teşvik edilmesi bulunmaktadır. Bandura bireylerin saldırganlık içgüdüleri ile dünyaya gelmediklerini bireylerin saldırgan davranışları ne zaman ne şekilde göstereceklerini sosyalleşme süreci içinde öğrendiklerini savunur. Bandura’ya göre bireylerin birbirlerine saldırgan davranışlar göstermesinin altında deneyimlerin sonucu olan kazanılmış saldırgan davranışlar yatmaktadır. Bu davranışların oluşumunda verilen

(38)

tepkilerin pekiştirilmesi ile sosyal ve çevresel koşullar tarafından teşvik edilme yatar. Çocuk saldırganlığı taklit ve pekiştirmelerle öğrenir. Erken dönemde görülen saldırganlık bireyi etkiler ve ileriki dönemde bireyi saldırganlığa meyilli hale getirir (Masalcı, 2001).

Saldırganlık iki şekilde öğrenilmiş olabilir; tepkilerin pekiştirilmesi ve taklit yoluyla olabilir. Pekiştirme, anne-baba tarafından verilen ceza saldırgan davranışların onaylanması, övülmesi, saldırgan davranış sayesinde istediğini elde etmeyi öğrenme yolu ile olmaktadır. Taklit ise, çocuğun çevresinde bulunan saldırgan nitelikteki modelleri gözlemleyerek öğrenmesi ile meydana gelmektedir.

Taklit saldırgan davranışın ortaya çıkmasında önemli bir etkendir. Bir çocuk veya ergen, saldırganlık düzeyini kontrol edemeyen ve bunu sağlıksız bir biçimde dışsallaştıran insanlar gözlemlediğinde, saldırgan davranışları öğrenmesi daha kolay olmaktadır. Bireyin saldırgan davranışı başkalarının yaptığı davranışlar tarafından biçimlenir ve belirlenir (Freedman, Sears & Calsmith, 1993).

Bandura saldırganlığın taklit ve model alınma yoluyla öğrenilmesini deneysel çalışmalar ile incelemiştir. Deney grubu olan çocuklara, oyuncak bebeğe saldıran yetişkinlerin olduğu kısa video filmler seyrettirilmiştir. Kontrol grubuna ise saldırgan davranışları olmayan yetişkinlerin olduğu filmler seyrettirilmiş. Çocuklar filmlerden sonra gözlem odasında oyuncak bebekle tek başına bırakılmışlardır. Yapılan gözlemde deney grubunda yer alan çocukların bebeğe saldırgan davranışlarda bulunmasında kontrol grubuna göre anlamlı bir artışın olduğu görülmüştür (Gümüş, 2000).

Sosyal Öğrenme Kuramcıları, saldırgan davranışları çevresel etkenlerle açıklamakta ve model alma ile pekiştirme-cezalandırma süreçlerinin saldırganlığın ortaya çıkmasında önemli olduğuna değinmişlerdir. Bütün davranışlarımız esasen çevreden gelen uyarıcılara gösterdiğimiz tepkiler sonucu oluşan öğrenmelerin sonucudur.

(39)

Sosyal öğrenme kuramının saldırganlığın anlaşılması ve açıklanmasına önemli katkıları olmuştur. Kuram her şeyden önce saldırganlığın nedenlerini pekiştirme ve taklit yoluyla öğrenme gibi test edilebilir kavramlarla açıklamaya çalışmıştır. Ayrıca saldırganlığın öğrenme yoluyla kazanıldığını savunduğu için bu tür davranışlar açısından gözlenen bireysel farklılıkları, da bu kuram çerçevesinde açıklamak mümkündür (Dizman, 2003).

1.1.3.2. Davranışçı Kuram

Davranışçı ve öğrenmeci kuramlara göre saldırganlığın en yalın hali başkalarını inciten ya da incitebilecek her türlü davranıştır. Buna göre insan saldırganlığı, sosyal, çevresel ve durumsal faktörler arasındaki karmaşık etkileşimin bir sonucu olarak sosyal davranışların öğrenilmesi ile meydana gelir.

İnsan davranış özelliklerinin nedeni onların öğrenme tarihçelerinde yatar. Örneğin bir insan saldırgan davranıyor ise bunun nedenini onun geçmiş yaşantılarında aramak gerekir. Bütün insan davranışları gibi kişilik de bir davranış örüntüsüdür. Öğrenme yaklaşımına göre bir kimse belirli bir sosyal durumda birbirinden farklı davranışlar gösterebilir. Sakin, hoş bir kimse, bir süre sonra hareketli ve saldırgan bir kimse haline gele bileceği gibi, bağımlı veya bağımsız bir kimse görünümüne de bürünebilir. Bu değişik davranışları aynı kimsede görmek mümkündür. Kişinin hangi davranışı göstereceği, o bireyin içinde bulunduğu sosyal durumu nasıl algıladığına bağlıdır.

Sosyal durum içinde davranışın nasıl ödüllendirileceğini bilen birey, ödüllenme olasılığı en yüksek olan davranışı seçer. Bireyi amacına sakin olmak götürecekse, sakin olur; saldırganlık ödüllendirilecekse, o zaman saldırgan davranış gösterir. Bu yaklaşım, bireyin davranışının en önemli belirleyicisi olarak sosyal ortamı ve sosyal durumları görür. Kişilik belirli uyarımlar karşısında ortaya çıkar ve öğrenilen, benimsenen, pekiştirilen davranışlar sonucu oluşur (Altıntaş & Gültekin, 2003).

Referanslar

Benzer Belgeler

ATD, HBB ve Kontrol gruplar›n›n bellek, dikkat ve yönetici ifllevleri ölçen befl nöropsikolojik testten (WMS-R, Stroop Testi TBAG Formu, ‹ST, ‹T ve RSPM) ald›klar› top-

Anne idrar iyot düzeyi ile anne sütü iyot miktarı arasındaki iliĢki incelendiğinde; yeterli idrar iyotuna sahip olan annelerin anne sütü iyot miktarı yetersiz idrar iyotu

Bu salonda zaman zaman çalışmalarım sürdüren A tatü rk ’ün za­ manını en çok geçirdiği yer ise, çalışma odası. Bu odada, saraya ait m aun kaplam a

(109) semptomatik ciddi primer (korda yırtılması, flail kapak, romatizmal dejenerasyon) ve sekonder (iskemik veya dilate kardiyomiyopatiye sekonder) MY olan hasta gruplarına

Tablo 4’e göre; sağlık çalıĢanlarının örgütsel tükenme ile ilgili sorulara verdikleri cevaplar incelendiğinde, Tarsus Devlet Hastanesi personelinin

[r]

牙科鑄造學(Dental

sosyal hizmetlerin bugün ki durumu…, çocuk refahı hizmetleri…,korunmaya muhtaç çocuklara götürülen hizmetlerde ki yetersizlikler, Koruma Birlikleri ve Türkiye Çocuk