A K S A M
i
Filozof Rıza Tevfik diyor ki:
“Şiirde vaziyetimiz, yolcu nakletmek için yeni satın
alınıp da Çanakkale boğazı açıklarında birdenbire
duran Ta rsu s vapurununkine benzer
Makine işliyor, fakat...,,
«Şiir ve bütün sanayi nefise, felsefe ve bütün ilimler tam bir
hürriyet sayesinde inkişaf edegelmiştir. Hangi âlim, hangi şair,
hangi filozof böyle bir memlekette kendi gayretile
maişetini
teminden sonra büyük bir eser bastırabilecek kadar
para toplamış olabilir?»
I Anketi yapanı Sadeddin GOKÇEPINAR
Değerli fikir ve sanat adamı nı«: şair, filozof doktor Riza fevfik Bölükbaşı’yı Kadıköy'deki evinde ziyaret ettim.
Her dilden muhtelif kitapla rın âdeta daralttğı misafir salo nunda kendisini beklerken filo-
î olumuz tın, duvarları süsleyen muhtelif tarihlerde çekilmiş re simlerini seyrediyorum. Doktor Riza Tevfik’in mânevi kıymet lerini bir tarafa bırakınız, yal nız o resimlerdeki hali insana hayranlık verecek kadar se vimli.
Bugiin seksen bir yaşında ol duğu halde hâlâ dimdik, bir çinar kadar azametli ve vakur, bildiğinden şaşmaz, düşündüğü nü saklamaz, her bahis hakkın da okuduğu cildlerce kitabın hepsi hafızasında menktış, İb- ranîceden eski Yunancaya, İs- panyolcadan İngilizceye kadar sayısız dil bilen bu büyük adam, bir kartal kadar heybetli, fakat bir çocuk kadar sade ve göste rişsiz, aynı zamanda güler yüz lü... Muhterem filozof, bence, te zadların muvazenesinde şah siyetini bulmuş; bazan bir ya nardağ manzaralı, fakat ekse riya bir anne kadar müşfik.
Yerli edebî eserler
ve açılan çığır
Muhterem Riza Tevfik’ten, son bir sene içinde okuduğu yerli eserleri, bunlardan beğen diklerini ve cemiyetimizde çığır açan eserler olup olmadığını sordum. Dedi kİ:
— Edebî eserlerin envai var. Siz hangisini murat ediyorsu nuz? Ben bütün ömrümde belki on tane yeril roman okumamı- şımdır. Hmî bir şöhret kazan mış dâhi ecnebi müelliflerinden bazılarının bir kısım eserlerini, ciddî bir alâka ve yorulmaz bir dikkatle okudum ve memnun oldum- Osmanlı şairlerinin en ileri gelenlerinden de on beş kişinin şiirlerini hiç hatır say maz bir münekkid gözüyle oku dum ve didik didik ettim. Y e nilerden bazı muharirlerin kü çük hikâyelerinden bazıları ho şuma gitti. Kıymetli dostlarım d a » Halide Adıvar hanımın Harap Mabedlerinde bazı küçük hikâyelerini beğendim ve Refik Halid’in Ayşe Gül ve hele Deli piyesini pek beğendim ve — â- detim vechiyle bu fevkalâde eserlerden — sitayişkâr bir li sanla bahsettimdi. Halbuki Ab- bülhak Hâmid’in şiirlerini bizde emsalsiz romantizm nümuneleri
Rıza Tevfik Bölükbaşı olduklarından dolayı çok seve rim. Fakat manzum ve mensur tiyatrolarım tamamen okuya- madım. Dram, trajedi ve kome di piyesleri okumak zahmetine giremedim. Hergün muhitimi dikkatle ve ekseriya rikkatle te- tebbü etmekteyim. Bu kâfi!...
Hakkiyle en iyi eser tâyin ve intihap edilemez. Türlüsü var; fakat muteber bir miyâr sahih olarak halkın zevkine ve eserin revacına bakılırsa, en ziyade rağbet gören neşriyat — geçen senelerde olduğu gibi — bu sene de pronografique eserlerdir Ba zı güzel kadınların çıplak vücut ları ve bacaklarının bitmez tü kenmez sergisidir. Yalnız tees süf ettiğim bir şey varsa, o da bu pür hayat (edebi!?) neşri yatın talihsiz hayatımda seksen birinci yıldönümüne tesadüf et mesidir.
Çığır açmağa gelince: Evet, her hususta yeni çığırlar açıldı. Şu büyük inkılâbın integrale olması için yani her vechiyle tamam olması için her şeyi de ğiştirmek icabederdi. Edebiyat, felsefe, âdabı muaşeret, usulü ticaret, aile hayatı ve terbiye ahkâmı hep yeni çığıra girdi ve sahihen değişti. Fakat bu cezri
İnkılâp henkâmesinde tabiatlerl zerre kadar değişmeyen İnkılâp çılar, demokrasi idaresinde (na zarî, ameli) öyle yeni bir çığır açtılar ki medeniyet âlemi bu muvaffakiyete karşı hayranlık tan hâlâ kendini alamıyor. Bu usul tamamen orijinal ve em salsiz olduğu kadar da mizacı millîye uygun düşmüştür. K e rem buyurunuz! Zaten idarede ideal bu değil mi idi ya!?...
Roman, hikâye, şiir
— Roman ve hikâye sahasın da yeni kıymetler yetişmedi ğinden şikâyet ediliyor. Bu gö rüş doğru mudur? Şiirde vazi yetimiz nedir?
— İftiradır, vallahi billahi iftira!... Bir zamandanberi ki tapçılarda en çok satılan ve gazetelerde en çok yer tutup müşteri celbeden hep aşk ro manlarıdır. Vapurlarda mek tepli kızlarımızın ve edebiyat meraklısı hanımlarımızın elle rinde gördüğüm kitapların yüz de belki doksanı aşk romanı dır.
Şiirde vaziyetimiz, yolcu nak letmek için yeni satın alınıp da Çanakkale boğazı açıklarında birdenbire duran Tarsus vapu rununkine benzer. Makine işli yor, fakat yalnız fena bir gü rültü yapıyor. Gemi yerinden kımıldamıyor, öyle olunca ile risi gerisi birdir. Geçen hafta bir dostumun tavsiyesile «Şiir 6anati> ünvanlı bir risalecik sa tın aldım. Son nesil muharrir leri şiir hakkında hayli gürültü yapıyorlar. Hattâ bazı makale lerde doğru fikirler gecenin ko yu karanlığında kıvılcım gibi seçiliyor- Fakat birisi var, Kör- oğlu'yu Türk şiirinin en büyük ideali olarak bize tavsif ediyor. Koca herif!... Şiirde nasyonaliz min düsturunu ne güzel İfade etmiş!... Edebiyatta da vaziye timiz budur.
— Edebiyatımızın gelecek yıl lardaki vaziyeti hakkında ne düşünüyorsunuz?
6 Ekim 1949
Muharrir neden
yetişmiyor ?
(Baş tarafı 4 üncü sahifede)
#*-> •
— Düşünecek bir şey yok. A- talarımızm bir mühim sözü var dır. Adam olacak çocuk emek- leyişinden bellidir!...
Edebiyat sahasındaki
verimsizliğin
sebepleri
— Edebiyat sahasındaki ve- rimsizliğn sebepleri nedir?
— Refik Halid, bu ankete me cazi üslûpla, yani «smaatı ede biye» denilen istiareler, kinaye ler filânlarla., fikirlerini iyi an latabilmek için pek elverişli bir zemini ifade tertlb etmiş ki be ğenilir. Diyor ki: «Edebiyatımı zın bugünkü vaziyeti: Birçok şöyle böyle varlıkların mevcud olup hiçbirinin beliremediği, ge lişemediği, irva ve İska edilme miş bir bozkır...» fakat cılız to humun kuvvetlendirilmesi de şart değil midir?... Ben bu hu susta fikrimi açıkça ve perva sızca beyan edebilmek için ala yı bırakayım da ciddî konuşa lım:
Bu bahise söz söyliyebile- cek kimseler bile asıl sebeb olan keyfiyeti hatırlamıyorlar, ya hut hatııiasalar bile münakaşa sı üzün sürer ve bu memleket te bazı kimselerin hoşuna git- miyecektir diye, üstünden atla yıp geçiyorlar zannederim. Be nim bu meselede fikrim şudur ki böyle umumi ve istisnasız bir İnhisar sistemiyle idare olunan memlekette alabildiğine gürbüz ve gümrah olarak türeyip üre yen ancak madrabaz smıfı var dır. «Müstahsiller = Les pro ducteurs» ister her türlü eser yazan mütefekkirler ve şairler ve âlimler sınıfından olsunlar, isterse meyva ve sebze yetişti ren bahçıvan ve bostancı takı mından olsunlar veyahut balık çı olsunlar, inhisar usulünün en sadık yardımcılarıdırlar. Hürriyeti kâmilenin hükümfer- ma olamadığı yerlerde bütün müstahsiller tufeyli yaşıyan bu adamların esirleridirler. Bunlar isterlerse mahsulâtı iltizamen çürütebilirler.
Bu söylediğim şeyler tabiî bir kanunun tafsili ve tefsiridir. Her tarafa bakınız, madrabaz lar mensub oldukları cemiyetin zenginler güruhu içinde adetçe en kalabalık olan sınıftır. Şiir ve bütün sanayii nefise, felsefe ve bütün ilimler tam bir hürri yet sayesinde inkişaf edegel- miştir. Hangi âlim, hangi şair ve hangi filozof böyle bir mem lekette kendi gayretiyle maişe tini temin ettikten sonra büyük bir eser bastırabilecek kadar para toplamış olabilir? Öyle bir eseri kitapçılara hediye etse bi le kabul ettiremez. Ancak hü kümet masrafını verip bastır- malıdır. Hükümet de adam seç mesini bilir. Bahsi bundan faz la uzatmağa yer de yok, vakit de yok, lüzum da yok! Hulâsa, hiç olmazsa inhisarı hükümetin elinden kurtarmalıdır. O vakit şair de yetişir, filozof da yeti şir. Bu da hakikî demokrasinin başlıca prensiplerinden biridir. Bundan ötesini Refik Halid, e- debiyat ve mektepler bahsinde pek iyi izah etmiştir Benim fikrim de odur.
Dil bahsi, telif
hakları ve tercüme
eserler
Dil bahsi en büyük dalâleti tenkid etmekle olur Uzundur. Gazeteye sığmaz. Makale yaza cağım. Telif haklan için mede nî devletlerle anlaşmak, en mü him teşebbüstür. Hem bu hak beynelmilel bir muahede İle müeyyet ve tecavüzden masun olmalıdır. Vâkıa birçok yabancı muharrirlere sermaye kalmıya- caksa da, o zayiatı böyle bir uz laşma muahedesi başka yüzden fazlasiyle telâfi eder. Ben de Halide hanım ve Refik Halidle beraber şiddetle bu teşebbüse
taraftarım.
Hükümetin intthab ettiği mü tercimler (Nosa ayeux adoralen
les génies) cümlesini (Ataları
ma: dâhilere taparlardı) diye tercüme etmişlerdi. Halbuki «cinlere» demek lâzımdı. (U sa nın şivesi) demek olan (le génie de la langue) terkibini de (Usa
nın dehâsı) diye tercime eden ler hâlâ vardır. Allah ıslah ey
lesin duasından başka bh- diye ceğim kalmadı.