• Sonuç bulunamadı

Ata'yı anıyoruz:Anıtkabir'de devlet töreninden sonra SHP ve DYP de ayrı tören düzenleyecek

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ata'yı anıyoruz:Anıtkabir'de devlet töreninden sonra SHP ve DYP de ayrı tören düzenleyecek"

Copied!
19
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

• © ©

"İy i fa iı'd e

yepyeni

iki olanak;

Avrupara

(e c u)

Mevduat Hesabı!

Dünyapara Mevduat Hesabı!

Cumhuriyet

6 6 . Y ıl; Sayı: 23426

K urucusu: Y u n u s N a d i

6 0 0 T L .

(Kovdahm

10 K asım 1980 C u m a

"İyi Bankamda

hizmet hizmet üstüne.

P A M U K B A N K

i y i

b a n k a d ı r

A

t a ’ y i

Anıtkabir’de devlet töreninden

ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) —

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, ölüm ünün 51. yıldönümü dolayısıyla bugün tüm yurtta, dış temsilci­ liklerde ve KKTC’de törenlerle anılacak. SHP ile DYP liderleri bugün Anıtkabir’de yapılacak devlet törenine katılmayacaklar. SHP Genel Başkanı Erdal İnönü ve DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, Cumhur­ başkanı Turgut Özal ve ANAP yetkililerin­ den ayrı olarak Anıtkabir’e giderek Ata’yı anacaklar. A tatürk böylece 10 Kasım

1953’ten bu yana mozolesi başında ilk kez üç ayrı törenle anılacak.

Atatürk için Ankara’da ilk tören Anıtka­ bir’de saat 09,05’te yapılacak. Cumhurbaş­ kanı Türgut özal, Anıtkabir’i ziyaret ede­ rek kabre çelenk koyacak ve saygı duruşun­ da bulunacak. A nıtk ab ir’deki törene TBMM Başkanvekili, Başbakan Yıldırım Akbulut, Cumhurbaşkanlığı Konseyi üye­ leri, yüksek yargı organları başkanları, Ba­ kanlar Kurulu üyeleri, YÖK Başkam ve pro­ tokole dahil zevat katılacak.

a n

ı y o r u

z

sonra SHP ve D Y P de ayrı tören düzenleyecek

Cum hurbaşkanı özal, Cumhurbaşkanı

sıfatıyla 24 saat içinde ikinci kez A tatürk1 ün önünde saygı duruşunda bulunmuş ola­ cak. Özal’ın, Anıtkabir özel defterini im­ zalamasından sonra köşke dönüp, ardından cuma namazına gitmesi bekleniyor. Cum- hurbaşkanı’nın hangi camide cumayı kıla­ cağı bilinmiyor.

A ta’nın hayata gözlerini yumduğu saat olan 09.05’te verilecek ‘ti’ işareti üzerine say­ gı duruşu yapılacak. Aynı anda bütün yurtta fabrikalar sirenlerini, taşıtlar klaksonları­

nı çalacaklar. Bu sırada gönderdeki bayrak­ lar da yarıya indirilecek.

A tatürk’ün ölüm yıldönümünde bütün eğlence yerleri açık olacak, radyo ve TV normal yayınını sürdürecek, lokantalarda iç­ ki yasağı olmayacak.

Anıtkabir’de ikinci tören saat 10.15’ te SHP Genel Başkanı Erdal İnönü başkanlı­ ğındaki heyet tarafından yapılacak. SHP’li- ler, sabah saat 09.05’de parti genel merke­ zinde düzenlenecek törende Ata için saygı duruşunda bulunacaklar. Daha sonra SHP

Genel Başkanı, milletvekilleri ve MYK üye­ leri Anıtkabir’e birlikte gidecekler. SHP he­ yeti, Ata’nın huzurunda saygı duruşunda bulunduktan sonra İnönü, şeref defterini imzalayacak.

DYP kurullarının üyeleri de bugün saat 11.00’de parti genel merkezinde toplanarak birlikte Anıtkabir’e gidecekler. Genel Baş­ kan Süleyman Demirel, saat 11.30’da saygı duruşundan sonra şeref defterini imza­ layacak.

(Arkası Sa. 19, Sü. 4’te)

K ader gecesi tutanağı

A k b u lu t

n a s d

b a ş b a k a n

o ld u ?

KONUTTA SON PAZARLIK________

Ö zal

İçinizden birini başbakan olarak

atayacağım. Diğerleriniz bakan olacaksınız.

Y ılm az

Kimi başbakan olarak atayacağınızı

açıklayınız.

K eçeciler

Başbakam açıklamanız gerekir.

D o ğ a n

Açıklayın,ona göre görüş belirtelim.

Ö zal

Yanlış olur. Yarın açıklayacağım.

Yılmaz Bilmediğim bir başbakanın

kabinesinde görev alamam.

4Y a t u t a r s a ’ h ü k ü m e t i

A N A P Kongresine bir hafta kala A kbu lu t başkanlığında kurulan hükümete

m uhafazakâr-m illiyetçi grupların önde gelen isimleri devlet bakaniolarak alındı

YENİ GELENLER

YERİNİ KORUYANLAR

GİDENLER

Yıldırım A kbulut — Başbakan

M e hm e t Keçeciler A li Bezer Kâmran İnan Güneş Taner Cemil Ç içek

Devlet Bakanı. Dev. B. Baş. Yard. Devlet Bakanı. Devlet Bakanı. Devlet Bakanı

Hüsnü Doğan İs m e t Özarslan E. K nnukm an Oltan Sungurlu Safa Giray

Devlet Bakanı. Devlet Bakanı. Devlet Bakanı. Adalet Bakanı. Savunma Bakanı.

MMHR . İM * ’!V | * "4m m ' : / î: «S MI • M İ ■m'%

Vehbi D in ç e le r E kre t . Pü’z U N İrli Avnf A kye l Cengiz A ltın k a y a H a lil Şıvgın

Devlet Bakanı. Maliye Bakanı. Milli Eğ. Bakanı. Bayındırlık Bakam Sağlık Bakanı

f *

M

e #

S a ffe t Sert

Devlet Bakanı ’ydı.

İlh a n Aşkın

Devlet Bakanı’ydı.

A b d ü lk a d ir Aksu M e sut Yılmaz

İçişleri Bakanı. Dışişleri Bakanı.

T B M M Başkanı Yıldırım

Akbulut, Meclise gelip

A N A P ’lılarm şaşkın

bakışları arasında

Başbakana ayrılan sıraya

oturdu. Özal’ın imzaladığı

başbakanlık tezkeresinin

Cengiz T u ncer ilh a n Aküzüm

Ulaştırma Bakam. Turizm Bar,anı.

okunmasının ardından

Bakanlar Kurulu listesi de

hemen kürsüden ilan edildi.

Listede ismi unutulan

Kâmran İnan için bugün

yeni bir tezkere okunacak.

15. Sayfam

K eçeciler

Ben de görev alamam.

Ö zal

(Masaya sertçe vurarak) Böyle

olacak. Yılbaşına kadar sabredin.

T an er

(Yılmaz’a) Sen bozguncusun.

Özal

Bu işi ben çözeceğim.

CANAN GEDİK’in haberi 15. Sayfada

M u sta fa Taşar Kem al A kka ya H üsam ettin ö rüç İb ra h im Özdemlr im ren A y k u t Şükrü Yürür

Devlet Bakanı. Devlet Bakanı. Devlet Bakanı. Devlet Bakanı. Çalışma Bakanı. Sanayi Bakanı.

F a h re ttin K u rt N. Kemal Zeybek L ü tfu lla h Kayalar

Enerji Bakanı. Kültür Bakanı. Tarım Bakanı.

İn ö n ü : Özal dikta

yolunda ilerliyor

D e m ir e l: Türkiye

bunlardan kurtulmalı «.sayfada

BAŞKENTTEN

4. Özal

Kabinesi

Yeni Bakanlar Kurulu

bizzat Özal tarafından

hazırlanmış, A kbulut’a

iletilmiştir. Özal, listeyi

hazırlarken somut

hesaplara dayanmıştır.

Bu hesapta Haşan Celal

Güzel’in kongrede ağır

bir darbe yemesini

öngörüyor.

AHMET TAN’ın yazısı

16. Sayfada

CIİHEYT ARCAYÜREK

yazıyor________

Dünden

Bugüne

M e c lis B a ş k a n ı a d a yı

o lu rk e n ‘ ‘e lin d e n

tu tu p m ille tv e k ili y a p a n ,

b e lirli n o k ta la ra g e tire n

T Ö ’y e b a ğ lılığ ın ı ifa d e

e d e c e k ’ ’ s ö z c ü k

b u la m a y a n A k b u lu t’ta n

“ itira z g e lm e y e c e ğ in i"

a d ı g ib i b iliy o rd u . A n t

iç e rk e n k ü rs ü d e s a ğ

y a n ın d a A k b u lu t, M e c lis

B a ş k a n ı sıfatıyla

d u ru y o rd u . 19. Sayfada

A N A P y o l a y r ı m ı n d a

Mesut Yılmaz’a yakın 67 milletvekili, gece yarısı Özal’a karşı deklarasyon yayımladı

Haşan Celal Güzel: Atama anayasaya aykırı. A kbulut’a gruplardan büyük tepki var

A N A P içindeki gruplar dün

geceyi toplantılar yaparak

geçirdi. Dışişleri

Bakanlığında biraraya gelen

67 milletvekili olağan

kongrenin en kısa zamanda

toplanmasını istedi.

Kendisine genel başkan

adayı olması önerilen Mesut

Yılmaz Şim di aday olursam

kaybederim’ diyerek öneriye

sıcak bakmadı. Yılmaz,

‘Kongreyi kaybeden

başbakan istifa etmeli’ dedi.

Aksaçlılar, hükümet

programının önce grupta

görüşülmesini istediler.

Veysel Atasoy Akbulut ile

Demirtaş parti suçu işlediler’

dedi. Hükümet programının

okunması engellenecek.

Genel başkan adayı olan

Haşan Celal Güzel,

partide iki grubun

kaldığını, bunların *insan

haysiyetine inananlar’ ile

‘icazete inananlar’ olduğunu

Söyledi.

14. Sayfada

TÖREN VE TEPKİLER

Özal: Canım pahasına

yem ine bağlı kalacağım

w Evrem Cumhurbaşkanını

halk seçsin

P

İnönü: A rabesk bir üslup

w Demirel: A ltı darbe, üstü

demokrasi

P

ÖzaVa m uhalefetsiz kutlama

Tarafsızlığa alkış

10

-n . Sayfalarda

Köşk’e veda — Türkiye'nin 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Çankaya Köşkü’ne veda etti. Ev- Gürvit ile poz verdiler. Turgut Özal’ın gözlerinin dolu dolu olduğu, Kenan Evren’in tebessüm ren, dün düzenlenen törenin sonunda Köşk’ün merdivenlerine, sağ yanında Cumhurbaşkanı etmeye çalıştığı gözlendi. Evren daha sonra cumhurbaşkanlığı forsu kapalı olan araca binerek Turgut Özal, sol yanında kızı Şenay Gürvit ile birlikte geldi. Turgut Özal’ın hemen yanında Sem- Köşk bahçesinin çıkışına geldi, burada askeri törenle uğurlandıktan sonra Gazi Orduevi'nde ra Özal yer aldı. Merdivenlerde bir süre duran 7. ve 8. cumhurbaşkanları, Semra Ozal ve Şenay öğle yemeği yedi. Evren daha sonra Marmaris’e gitti. (Fotoğraf: Rıza Ezer)

O zal’a

bombalı

protesto

İstanbul’da 20’den fazla

banka, holding ve işyeri

binası bombalandı.

A nkara’da Halk Bankası

Genel Müdürlüğü ile iki

banka şubesine de

patlayıcı konuldu.

İzm ir’de A B D ’¡ilerin

alışc iş yaptığı Piex’te

bomba patladı.

11.

Sayfada

ÇANKAYA’DAN

M A R M A R İS’E

HİKMET ÇETİNKAYA’nın

yazısı 16. Sayfada

Atatürk’ü Anarken...

B a t ı n e d ir? B a tı’ nın D o ğ u ’y a ü s tü n lü ğ ü n e re d e n ka yn a kla n ır? B atı, D o ğ u ka rşısın d a ki ü s tü n lü ğ ü n ü n to ­

hu m la rın ı b ir düşünce devrimi ile atm ıştır. Bu

d e v rim in b ir ye rd e iç içe ü ç h a lk a d a n o lu ş ­

tu ğ u s ö y le n e b ilir: Rönesans, A kılcılık ve Ay­

dınlanm a...

B u s ü re ç , tüm sancı ve g e l - g rile riy le yıl­ la r v e y ılla rc a de vam etti. E le ş tire l a k ılla b i­ lim , o rta ç a ğ ın karanlığını d e ld ile r b u s ü re ç ­

te. D insel b a ğ n a z lık ve k ö r in a n ç la rın e g e ­ m en liğ i kırılırke n, la ik lik ve v ic d a n ö z g ü rlü ­ ğü, hoşgörü ve ö z g ü r d ü ş ü n c e g itg id e s e rp i­ lip yerleşti to p lu m d a . Ç o ğ u lc u lu ğ u n , d e m o k ­ rasinin z ih in le rd e k i d ü ş ü n s e l a ltya p ısı o lu ş ­ tu b ö yle sin e b ir s ü re ç te .

Batı'yı Batı ya p a n te m e ld e bu s ü re ç ti. Do- ğ u ’d a u y g a rlık s a a tin in g e ri ka lm a sı, İsla m

(Arkası Sa. 19, Sü. l ’de)

m Ve Berlin duvarı açıldı Tarihi karar

dü n gece açıklandı. Federal A lm a n y a ’ya geçiş serbest. 3. Sayfada

■ Türk işçiler göçten tedirgin F. A lm a n y a ’da istihdam ve k o n u l sorunu Türklerin durum unu zorlaştırdı. 3. Sayfada

■ Seçimde zafer, radikal İslamın

Ürdün 'de genel seçimlerde radikal İslamcı grupların adayları başarı sağladı. 3. S a y fada

■ Atatürk’e ‘resmi bakış’ T R T ’de her y ıl 10 K asım 'da yayım lanan A ta tü r k ’ün klasik program ı bu y ıl y in e tekrarlanıyor. 4. Sayfada

■ İzlenimci, varoluşçu, erotik M ilan K undera’nın rom anından uyarlanan, Philip K aufm an ’m yönetm enliğini yaptığı

'Varolmanın D ayanılm az H a fifliğ i’, rom anın özelliklerini içeriyor. 5. Sayfada

HASAN CEMAL

■ İhracatta 5 sektör egemen Türkiye, oca k-tem m u z dönem inde 4 m ilyar 870 m ilyon dolarlık sanayi ürünü ihraç etti. E konom ide

■ Ankara’dan Milli Takım geçti

Futbolcuların m ü zik dolu saatleri, fu tb o l dışı yaşantıları ve görüşleri. Sporda

P

B Türban Ûzal’ı bekliyor A nayasa M a h ke m e si’nin yasaklam a kararm a rağmen bazı üniversitelerde derslere türbanla giriliyor. A rka Sayfada

■ Termik terör Danıştay’da A liağa ‘ Gencelli S a n tra h ’na karşı Bakırçay B. Birliği

de D anıştay’a gidiyor. A r k a Sayfada

■ Akbay’ın ‘Gırgır baskını' savcılıkta

G ırgır’da çalışan karikatüristler, E r i uğru! A k b a y ’ı savcılığa verdiler A rka Sayfada

GÖZLEM _______

UĞUR MUMCU_____________

Şiirlerle...

B u g ü n 10 Kasım .

B u g ü n A ta tü rk 'ü ş iirle rd e n b ir d e m e tle a n m a k is tiy o ru m . İlk ş iir Nâzım H ikm et ten.

Şayak kalpaklı adam

nasıl ve ne zaman geleceğini bilm eden güzel, rahat günlere inanıyordu (Arkası Sa. 19, Sü. 7'ıle)

(2)

CUM HURİ YET/2

OLAYLAR VE GÖRÜŞLER

10 K A SIM 1989

S i y a s a l Y a ş a m v e S i y a s a l

İ k t i d a r

MELİH CEVDET ANDAY

A tatürk, 10 Kasım 1938 günü ölmüştü. O gün­ den bugüne geçen 51 yıl içinde Türkiye Cumhuri­ yeti, A tatürk’ün başlıca ideali olan çağdaş uygar­ lık düzeyine ulaşma (hatta onu aşma) yolunda hangi aşamalardan amaca ne kadar yaklaştı ya da ona ne kadar ters düştü, 10 Kasım’lar bu soruların yanıt­ larını araştırmak için aydınlarımıza bir durup dü­ şünme fırsatı yaratmaktadır. Bu fırsat da elbet, dev- rimlerin bu süreç içindeki durumunu değerlendir­ meye yarayacaktır.

Nurullah Ataç, “Devrimler yok, devrim var” der­ di, demek cumhuriyetin getirdiği yenilikleri bir bü­ tün olarak görürdü. Ama devrimler arasında bir de­ ğer sıralamasına gidenler hep çoğunluğu oluştur­ muştur. örneğin laikliğin ödün vermez savunucu­ su ismet İnönü, bir konuşmasında, “ kadınların öz­ gürlüğe kavuşturulmaları” ile “ Latin abecesinin ahnması”na baş yeri verdiğini belirtmiştir. Bunun yanında, Atatürk devrimlerinin üstyapı değişikliği niteliğini taşıdığı inancında olanlar da vardır. “Ata­ türk’ün asıl başardığı iş, toplumsal değişmelerin ya­ pılması için gerekli olan yeni bir yönü ve ortamı aç­ mak olmuştur” diye yazan Niyazi Berkes, bu dö­ nemi bir “aydınlanma dönemi” gibi ele almakla çok yerinde ve olumlu bir tanıyı ortaya koymuş oluyor­ du. Bu devrimler, olup biten şeyler değil, olacak, yaratılacak nice yeni şeylere özgür aklın hazırlan­ ması için gerekli ortamın temellerini atıyordu. Ama Falih Rıfkı Atay’ın sandığı gibi, devrimler, 29 Ekim

1923’ten, Latin abecesinin alınma tarihi olan 3 Ka­ sım 1928’e kadar sürdü ve beş yıl içinde her şey olup bitti ise bu dönemi bir “devrimler dönemi” diye an­ mak pek yerinde olmaz sanırım. Devrim, “başla- mak”tan çok, “sürdürmek” demektir, işte yukarı­ da 10 Kasım’ların birtakım sorulara yanıtlar bul­ ma fırsatım yarattığından söz edişim bundandı. Ay­ dınlanma çağımız, gerekli yeni ortamı açtı mı? Yok­ sa bu atılım baltalandı mı? Gelişimin neresindeyiz? Ataç’ın “ Devrimler yok, devrim var” demesine hak vermemek elde değildir. Osmanlı döneminde şeriata karşı gelmek, devlete karşı gelmekle birdi; siyasal yaşama eşit olarak katılma ilkesi, böyle bir yetkeyi tanıyamazdı, üstelik o yetke (devlet) Türk halkının tutsak edilmesi amacına yönelik emper­ yalizm ile işbirliği etmişti, imdi saltanatın kaldırıl­ ması, zorunlu olarak halifeliğin kaldırılmasını ge­ rektiriyordu. Çünkü inakçılığı yenilgiye uğratmış olan us, başka türlü özgür olamazdı. Burada “cumhuriyet” ile “laikliğin” nasıl birbirine bağlı ol­ duğunu ve elbet buna uyarak “bilme hakkı”nın her­ kese tanınması ilkesinin, gene zorunlu olarak “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” na yol açtığını görüyo­ ruz (3 Mart 1924). Şeriye ve Evkaf bakanlıklarının kaldırılması, bu süreçin doğal sonucu idi.

Diyeceğim, şu birkaç örnekte göze çarpan tutar­ lılığı yatsımak yanlış olur. Cumhuriyet, laiklik ve eğitim birliği içinde, gerici anlayışın, doğrudan cum­

huriyete karşı gelemeyip, laikliği ve çağdaş eğitimi saldırı konusu seçmesi, devrimi yıpratma, bir ye­ rinden tutup çöktürme, yok etme politikasının sö- zümona kurnazca bir uygulaması olarak görünü­ yor. ANAP Milli Eğitim bakanlarından birinin, Ev­ rim Teorisi yanında Yaradılış söylencesinin de oku­ tulmasını istemesi bunun açık bir tanıtıdır. Ne imiş, öğrenci, evrim teorisi yanında, Yaradılış söylence­ sini de öğrenip kendince doğru olanı seçmeli imiş... Görüyor musunuz, burada öğrenciye seçim hakkı tanımakla, eğitimde özgürlük ilkesi güdülmüş olu­ yor sözde! Oysa çağdaş eğitim, bilim tarihinin ta­ nıtılmasını ilke edinir, bunun yanında kutsal kitap dogmalarına yer vermez. Uygar dünya bu gerçeğe' büyük, kanlı savaşımlar sonunda varmıştır. Üste­ lik siz, liselerde felsçfe dersini kaldırıp öğrencinin usunu kısıtladığınızda, ona seçme hakkı bırakmı­ yorsunuz demektir. Dahası, eğitim ve öğretim ala­ nında böylesi bir özgürlük, gerici iktidarın, inak­ lar (dogmalar) inancını yayma kurnazlığından baş­ ka bir şey değildir, böyle başlayıp yarın Evrim öğ­ retimini kaldırdınız mı, amaca ermiş olacaksınız- dır. Bunun için “Öğrenci Yaradılış söylencesini seçti” demeniz yeter. Din derslerinin liselerde zo­ runlu kılınması olayında olduğu gibi. Bu tür dav­ ranışlar, ne zaman, nerede karşılaşırsanız görecek- sinizdir ki kişisel ve siyasal çıkar sağlamak isteyen­ lerin aldatmacalarıdır. Atatürk, Söylev’inde bu gi­ bileri, “ Bunca yüzyıllarda olduğu gibi, bugün de ulusların bilgisizliğinden ve bağnazlığından yarar­ lanarak bin bir türlü siyasal ve kişisel amaç ve çı­ kar sağlamak için dini araç diye kullanmaya kalkışanlar” diye tanımlar.

Laikliğin toplumumuzda ortaya çıktığı sıralarda sık sık dile getirilen “manevi bir kişilik olan devle­ tin belli bir dine bağlı gösterilemeyeceği” sözü, şimdi

bundan yararlanmak isteyenlerin ağzında, “Ama ki­ şilerin dini vardır” sonucundan ele alınarak resmi sıfatla cuma namazının bir araya getirilmesi biçi­ mine dönüştürülmüştür. Evet, kişilerin dini vardır, ama arada unutturulm ak istenen, devlet adamları­ nın dinli görünerek politikada şans arama girişim­ leridir. Bu tür girişimlerin devleti dinli yapmaktan başka bir anlamı yoktur.

“ Laiklik” sözcüğü Yunanca “ laikos”tan gelir, “ halka ilişkin” anlamınadır, din adamı niteliğinde bulunmayan demektir. Sayın Prof. Dr. Çetin özek, Ada Yayınları arasında çıkan “ Devlet ve Din” adlı büyük incelemesinin başında şöyle diyor;

“ Kanımızca, laikliğin, din ile devletin kesin ve karşılıklı bağımsızlığı biçiminde anlaşılması yeter­ li ve yerinde bir anlayış değildir. Bu yetersizlik, İs­ lam devletleri için özellikle söz konusudur, lslamın, hem siyasayı hem de teoriyi içermesi ve bunu uy­ gulanan bir sistem durum una getirmek amacı, la­ ik devlet sistemi ile çelişkiye düşmektedir. İslamcı teori, siyasal-dinsel iktidarın birliğini öngördüğü için bu iktidarların ayrılması İslam teorisi ile bağ­ daşmamakta, bu teoriye bağlı olanların laikliğe kar­ şıt bir davranış içine girmelerine yol açmaktadır. Bu çaba belirli bir dine, öteki dinlere oranla üstünlük sağlamak amacına yönelik olduğundan, dinsel eşit­ lik ve din özgürlüğü ilkelerine de ters düşmektedir. Kaldı ki anayasal laik sisteme karşıt bir eylem ol­ ması yüzünden de bu tür başkaldırılar hukuka ay­ kırı nitelik de taşımaktadır.

Bu değerli yapıttan şu tümceyi de okuyalım: “ Laik siyasal sistemlerde ‘siyasal yaşam’ ve ‘si­ yasal iktidar’ın da laik olması söz konusudur!’ özel­ likle bugünlerde, üzerinde dikkatle durmamız ge­ reken bir söz! Benim 10 Kasım dolayısıyla “laiklik” konusunu açmam da bundan.

ARADA BİR

NAZANİPŞİROĞLU________________

Çağ Dışına Sürüklenme...

"İtalya’da Rönesans” adlı kitabında J.Burckhardt, Floransa hal­ kı üzerinde kısa bir süre büyük etkisi olan bağnaz din adamı G.Savonarola’nın bü yük İtalyan şairlerinin, yazarlarının kitapla­ rını kentin m eydanında nasıl törenle yaktırdığını, halkın coşup evlerden topladığı açık saçık Rönesans resim lerini, dahası ay­ na vb. süs eşyasını bile alevler arasına attığını anlatır (Bölüm VI, Töreler ve Din). Bu olaylar 1494-98 yılları arasında geçer ve Savonarola da aynı m eydanda yakılır.

Son yıllarda özellikle bu yıl bizde gü nce llik kazanan bir konu oldu kitap yakılması. 25 Şubat 1989 tarih li C um huriyet Gazete­ s in d e son 5.5 yılın bilançosu olarak 39.000 kitap, dergi, gazete­ nin im ha ed ildiğini, 40.000’inin de adli em anette im ha ed ilm ek üzere bekletildiğini okuyoruz. Yayın sorunlarıyla ilgili olarak 1983’ten bu yana 1881 basın davasında 2792 gazeteci, yazar ve yayıncının yargılandığını; bunlar hakkında yaklaşık 2000 yıl ha­ pis cezasıyla m ilyarlarca lira para cezası verildiğini; 1980 önce­ si yayımlanan siyasi dergilerin yazı işleri m üd ürle rin in yaklaşık 5000 yıl hapis cezasına m ahkûm ed ild iklerin i öğreniyoruz. De­ mek çağ atlamak böyle gerçekleşiyor. Türkiye, dem ek böyle çağ atlıyor. En yüksek uygarlık düzeyine doğru hızla böyle ilerliyor. Endüstrileşiyor. Kitap, elbette beş yüz yıl öncesinde olduğu gibi değil "çağdaş” biçimde imha edilecek! Kitaplar kamyonlarla kâğıt fabrikasına taşınıyor, ham ur yapılıyor, tuvalet kâğıdı üretiliyor!

Dilimizden düşürm ediğim iz çağdaşlık kavramının ne denli içe­ riğini yitirm iş, kalıplaşmış olduğunun belki de en çarpıcı kanıtı bu. Nedir çağdaşlık? N edir çağdaş toplum , çağdaş insan? Bu­ nun çeşitli tanım ları yapılabilir, am a öyle sanıyorum ki buna ve­ rilecek ilk yanıt, zam an akışı içinde kalabilen toplum , bağımsız düşünebilen bireydir. O kullarım ızda O sm anlI tarihi, dar m illiyet­ çilik sınırlarını aşıp eleştirel yaklaşım la okutulsaydı, öğrenciye düşünme ve tarppma olanakları verilseydi, belki de genç kuşaklar bugün çağdaş olm anın bilin cin d e olurlardı ve düşünce özgür­ lüğünün savunması, sayısı giderek azalan gerçek Atatürkçüler­ le sınırlı kalmazdı.

Osmanlı im paratorluğu’nun çöküşü tarihsel bir zorunluluktu. Bu çöküşte pek çok iç ve dış etken vardır, fakat bunların hepsi tek bir tem ele dayanır. O da insanlık tarih in de yeni bir çağa, akıl çağına girild iğ i halde Osm anlı dünyasında O rtaçağ zihniyetinin sürmesidir. Değişen dünya içinde O sm anlI’nın varlığını sürd ü­ recek olan güçler, dinsel dogm alar içinde boğulup kalmışlardır. Gelenekleri eleyip yeni gelenekler oluşturacak, tinsel ortamı ya­ ratacak olan özgür düşünceden yoksunluk, geleneklerin içe ri­ ğini yitirip boş kalıplara dönüşm esine, özellikle dinsel inancın gerçek dindarlıkla bağdaşm ayacak bir biçim ciliğe dökülm esine yol açmıştır.

C um huriyet kurulduktan sonra çağdışı kalm ış toplum un za­ man akışı içine sokulm ası hedef alınmıştır. Yaşamı O rtaçağda olduğu gibi din değil akıl biçim lendirecektir. Bunu başarabilm ek için ileriye yönelik çok yönlü ve planlı b ir kültü r politikası uygu­ lanır. D üşünce özgürlüğünü engelleyen ne varsa bir bir ortadan kaldırılır. Öğretim birliği yasası çıkarılır, m edreseler kapatılır, tüm öğretim kurum lan M illi Eğitim Bakanlığı’na bağlanır. İslam lık ve şeriat üzerine olan hüküm ler kaldırılır. Anayasa dinsel deyim ler­ den arındırılır. Üniversitede reform yapılır. Ve nihayet bütün bu hazırlıklardan sonra 1937’de laiklik ilke olarak anayasaya girer. Bu, dine karşı gelm e değildir.

Bugün A tatürk’ün kültür politikasının tam karşıtı bir k ü ltü r po­ litikası uygulanıyor. Dar milliyetçilik ve din anlayışı içinde sistemli olarak düşünce özgürlüğüne karşı geliniyor. Devlet, sanatçının yaratm a özgürlüğüne bile karışma hakkını kendinde görüyor.

Laiklik, yaşamın dışında kalan soyut bir kavram oldu. Elbette bu aşamaya birdenbire gelinm edi. Siyasal partilerin oy kaygı­ sıyla ödün verm eleriyle başlayan ve 1940’h yıllara değin uzanan bir geçm işi var bunun. Am a asıl önem le üzerinde durulm ası ge­ reken, 12 Eylül 1980’den sonra bu gelişm enin devlet eliyle des­ teklenerek Türkiye'nin geleceği için çok tehlikeli boyutlara ulaş­ mış olması.

1982’de ilk ve orta öğretim de din eğitim i anayasallaştırıldı. Din derslerini laiklikle çelişmeyecek, özgür düşünce yolunu tıkam a­ yacak biçim de gerçekleştirm e olanağı elbette vardı. Din dersi ilkokullara hiç konulm az, ortaöğretim in son yıllarında da İslam ­ lığın hakikat anlayışı, ilkeleri, dinler tarihi içindeki yeri, İslam dü­ şüncesinin oluşum u, Yunan felsefesiyle İlintisi vb. sorunlar nes­ nel düzlem de, düşünm eye, tartışm aya açık olarak ele alınabilir­ di. Bu çağın insanı, hangi dinden olursa olsun, dinin i doğduğu ortam ve koşullar içinden, tarihsel gelişim sürecinde anlamaya çalışmalıdır. A ncak bu doğrultuda bir din öğretim i yararlı olabi­ lir. A m a değil düşünm eye tartışm aya olanak veren, tavır almaya açık b ir din öğretim i, düşünm eyi önlem ek için felsefe bile seç­ m eli ders haline getirildi. İlkokul çağındaki çocukların Kuran ez­ berletilerek, melek şeytan öyküleri anlatılarak beyinleri yıkanı­ yor. Üniversitelerde felsefe bölüm leri açılacak yerde ilahiyat fa­ külteleri açılıyor. Kuran kurslarının, im am hatip okullarının sayı­ ları giderek artıyor. M eslek okulu olarak açılan imam hatip oku l­ ları lise dengi oldu. Burayı bitiren ler üniversitelerin her bö lüm ü­ ne girebiliyor ve bu yoldan devlet kadrolarına sızıyorlar, işte bugün tekbir getirerek protesto gösterisi yapan başörtülü yeldirm eli kız­ lar ve onları destekleyen top sakallılar, birkaç yıl önce ortao kul­ da çağdışı bir din öğretim iyle yetiştirdiğim iz kuşak.

Yineleyelim : Bugün yürekten inandığım ız Atatürk dine karşı değil, çağdışı din anlayışına karşıydı. Kalıplaşmış içtenlikten yok­ sun din kurallarının yaşamı biçim lendirm esine karşıydı. Kişinin öte dünya korkusuyla yaşam asına karşıydı. Çağım ızda, ancak yapıp ettiklerinin hesabını vicdanına verm esini bilen “ fikri hür, vicdanı h ü r” kuşakların T ürkiye’nin varlığını sürdürebileceğini biliyordu. İnsan varlığının yaratıcılığına ve yapıcılığına en yük­ sek değeri veren bir çağda yaşıyoruz. D üşünm e özgürlüğüne giden yolları tıkayarak çağdaş olunm az. Laiklik, düşünce özgür­ lü ğü nün güvencesidir. Yüzyıllar süresince otorite baskısı altın­ da ezilm iş olan toplum um uza özgürlük yolları daha yeni açılm ış­ ken kapıkulu zihniyetini yeniden uyandırm ak, toplum u yüksek uygarlığa değil çöküşe götürür.

İN G İLİZCE’Yİ 6 AYDA

KONUŞALIM.

Tel:

347

80

58

C u ııılıu r b a ş k a ııı’ ııııı T a r a f s ı z l ı ğ ı

Sayın Özal’ın görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi

önünde okuduğu Cumhurbaşkanı AndTnın anlamı üzerinde

her sözcüğüyle derin derin düşünmesinde ve bu antta

belirtilen ilkeleri özümsemesinde gerek kendisinin başarısı,

gerek ülkenin huzur ve esenliği bakımından sayılamayacak

kadar çok fa yd a vardır.

_________

Prof. Dr. HİKMET SAMİ

31 Ekim 1989 günü cumhurbaşkanı seçilen eski ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Tur­

gut Özal, Türkiye Büyük Millet Meclisi önün­

de ant içerek yeni görevine başladı. Gerek 1961 gerek 1982 Anayasası’nda yeni cum hurbaşka­ nının seçimiyle göreve başlaması arasında be­ lirli bir zaman aralığı bırakan bir sistemin be­ nimsenmesi, bir yandan eski cum hurbaşkanı­ nın görevinden ayrılması ile yeni cum hurbaş­ kanının göreve başlaması arasında herhangi bir kesintiye meydan vermemek, öbür yandan cumhurbaşkanlığı işlerinin yeni cum hurbaş­ kanına düzenli bir biçimde devri ve yeni cum­ hurbaşkanının görevine hazırlanması için ye­ terli bir süre vermek düşüncelerinden kaynak­ lanmaktadır®.

T ürkiye C u m h u rb aşk an la rı ve

siyasal partilerle ilişkileri______

Sayın Özal’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle Türkiye’de 1961 Anayasasından bu yana ilk kez bir siyasal partinin genel başkam devle­ tin en yüksek makamına gelmektedir. Gerçek­ ten 1924 Anayasası döneminin üç cumhurbaş­ kanı Atatürk, İnönü ve Bayar’ın ya aynı za­ manda ya da cumhurbaşkanı seçilmeden ön­ ce bir siyasal partinin genel başkanı olmala­ rına karşılık; 1961 Anayasası döneminin üç Cumhurbaşkanı Gürsel, Sunay ve Korutürk ile 1982 Anayasası döneminin ilk cum hurbaşka­ nı Evren, hayatlarının hiçbir devresinde bir si­ yasal partinin saflarında yer almamışlardır. İl­ ginçtir ki 1924 Anayasası döneminde 1946’ya kadar aynı zamanda tek parti durumundaki iktidar partisi milletvekillerinin oylarıyla se­ çilen her üç cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meciisi’nce kabul edilen yasaları bir da­ ha görüşülmek üzere Meclis’e geri gönderme yetkilerini hiçbir zaman kullanmadıkları hal­ de; 1961 Anayasası döneminin partilerarası uz­ laşmalar sonucunda seçilen üç cumhurbaşkanı ile 1982 Anayasası döneminin halkoylamasıyla bu sıfatı kazanan ilk cumhurbaşkanı, zaman zaman hem bu yetkilerini kullanmışlar, hem anayasaya uygun görmedikleri yasaların iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuşlardır. Bu, partisiz cumhurbaşkanlarının parlamen­ todaki siyasal çoğunluklar karşısında bir den­ ge unsuru işlevini yerine getirdiklerini göste­ ren dikkate değer bir olgudur.

C u m h u rb a şk a n ın ın esk i partisi

ile ilişk isi_________________ _ _ _

Şüphesiz 1924 Anayasası gibi 1961 ve 1982 anayasaları da bir siyasal parti genel başkanı veya diğer bir mensubunun cumhurbaşkanı se­ çilmesine engel bir hükme yer vermemişlerdir. H atta 1961 ve 1982 anayasalarında bu

olası-TÜRK

lık açıkça öngörülmüştür. Ne var ki 1961 Ana­ yasasının 95. maddesi gibi 1982 Anayasası- nın 101. maddesi de bu olasılığa yer veren hük­ münde cumhurbaşkanı seçilenin partisi ile ili­ şiğinin kesileceğini önemle vurgulamaktadır. Cumhurbaşkanı seçimi anından başlayarak iş­ lerlik kazanan bu hüküm, sadece parti üyeli­ ğinin sona ermesi anlamına gelmez. Cumhur­ başkanı seçilen, artık eski partisi ile herhangi bir biçimde fiili ilişki veya bağlantı içinde ka­ lamaz, o partinin faaliyetlerine katılamaz ve­ ya karışamaz, bu faaliyetleri etkilemeye ve yönlendirmeye çalışamaz.

T arafsızlık i l k e s i __________

Aslında cumhurbaşkanının -varsa- partisiyle ilişiğinin kesilmesi hükmü, çok daha geniş kapsamlı bir ilkenin sonucudur. Bu, anılan hükmü koyan 1961 Anayasası’nın 95. maddesi ile 1982 Anayasası’nın 101. maddesinin kenar başlıklarında belirtilen tarafsızlık ilkesidir. Anayasa hukukumuzda ilk kez bu hükme yer veren 1961 Anayasası’nın 95. maddesine iliş­ kin gerekçede açıklandığına göre cumhurbaş­ kanının “ partisi ile ilgisinin kesilmesi, taraf­ sızlığının bir teminatı telakki olunmuştur” ® . Aynı hükmü yineleyen 1982 Anayasası’nm 101. maddesine ilişkin gerekçede ise şu açık­ lama yer almaktadır: “ Parlamenter rejimde cumhurbaşkanının tarafsızlığı esas teşkilat hu­ kukumuzda tartışılmaz bir ilkedir. Bu ilkeye yine bağlı kalınmıştır ve cumhurbaşkanının yi­ ne 7 yıllık bir süre için seçileceği benimsen­ miştir..!’®.

Görüldüğü gibi, cumhurbaşkanının “yedi yıllık bir süre için” seçilmesi bile tarafsızlık ilkesiyle bağlantılıdır. Bu, cumhurbaşkanını parlamento karşısında bağımsız duruma ge­ tirici, böylelikle kendisini seçen siyasal çoğun­ luğun etkisi altında kalmasını önleyici bir ted­ bir olarak düşünülmüştür®. Bir bakıma ay­ nı şey, 1961 Anayasası’nın bir kimsenin “ar­ ka arkaya iki defa cumhurbaşkanı” seçilme­ sini engelleyen 95. maddesi hükmü ile 1982 Anayasası’nın kategorik olarak bir kimsenin “iki defa cumhurbaşkanı” seçilmesini yasak­ layan 101. maddesi hükmü hakkında da söy­ lenebilir.

Demek ki cumhurbaşkanının tarafsızlığı, 1961 ve 1982 Anayasa koyucularınca cumhur­ başkanı seçilenin -varsa- partisiyle ilişiğinin ke­ silmesinin de ötesinde birbirini tamamlayan çeşitli tedbirlerle gerçekleştirilmek istenen bir temel ilkedir. Nitekim bu ilke, Cumhurbaşkanı Andı metnini veren 1961 Anayasası’nın 96. maddesinde, “...tarafsızlıktan ayrılmayacağı­ ma... söz veririm” biçimindeki olumsuz cümle yapısı içinde, 1982 Anavasası’nın 103. madde­

sinde ise “...üzerime aldığım görevi tarafsız­ lıkla yerine getirmek için bütün gücümle ça­ lışacağıma... ant içerim” biçimindeki olumlu cümle yapısı içinde bir kez daha vurgulanmış­ tır.

işte bütün bu hükümlerin temelinde, özel­ likle 1950-1960 döneminin Türkiye’yi 27 M a­ yıs 1960 askeri müdahalesi ortamına sürük­ leyen olaylarından sonra cumhurbaşkanlığı makamım parlamenter rejimin gereklerine uy­ gun ve bu rejimin başlıca güvencelerinden bi­ ri olarak tarafsızlığından şüphe edilmez bir anayasal kurum durum una yüceltmek amacı vardır. Gerçekten 1961 Anayasası gibi 1982 Anayasası’na göre de cumhurbaşkanı, “dev­ letin başı” olarak partilerüstü tarafsız bir ha­ kem konumundadır. Dolayısıyla cumhurbaş­ kanı, -eski partisi dahil- bütün siyasal parti­ lere eşit mesafededir; onların yetkili organla­ rı veya mensuplarıyla ancak çok partili siya­ sal hayatın gerekleri ve kuralları içinde temas edebilir. Cumhurbaşkanı, kişisel tercihlerine göre siyasal partiler arasında ayrım yapamaz. Zaten siyasal hayatın çeşitli çalkantıları ve za­ man zaman sertleşen mücadeleleri içinde dev­ letin; yerine göre uzlaştırıcı, toplayıcı, birleş­ tirici ve ortaya çıkacak siyasal bunalımların çözümüne yardımcı en yüksek organı olma iş­ levini başarıyla yerine getirebilmesi de ancak bütün siyasal partiler, hatta bütün meşru si­ yasal akımlar karşısında tam anlamıyla taraf­ sız kalmasına bağlıdır.

S o n u ç __________________________

Ne yazık ki Sayın Özal’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden ant içme gününe kadar geçen ve -yukarıda değinildiği gibi- aslında cumhur­ başkanlığı işlerinin düzenli bir biçimde dev­ ralınması ve yeni görevine hazırlanması için ayrılan süre içinde hâlâ eski partisini uzaktan yönlendirme çabaları ve cumhurbaşkanının ta­ rafsızlığı ilkesi hakkında basına yansıyan ki­ şisel yorumları gelecek için pek umut verici ol­ mamıştır. Oysa özellikle seçilme biçimi tartış­ malı bir cumhurbaşkanı olarak tarafsızlık ko­ nusunda şimdiye kadarki cumhurbaşkanların­ dan daha çok dikkat ve özen göstermesi bek­ lenmektedir. Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonraki tutumunu ant içerek göreve başlama­ sından sonra da sürdürmesi ise Türkiye’de önümüzdeki günlerin yeni siyasal bunalımla­ ra gebe olması demektir. O nedenle Sayın Özal’ın görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde okuduğu Cumhurbaş­ kanı Andı’nın anlamı üzerinde her sözcüğüy­ le derin derin düşünmesinde ve bu antta be­ lirtilen ilkeleri özümsemesinde gerek kendisi­ nin başarısı gerek ülkenin huzur ve esenliği ba­ kımından sayılamayacak kadar çok fayda var­ dır.

I) B u k o n u d a ayrıca bk. H ikm et S a m i Türk, "U za­ yan Cumhurbaşkanı Seçimi ve Bazı Seçenekler" M il­ liyet, 26.5.1980, s.2.

2) K âzım Ö ztürk, Türkiye C um huriyeti A n a y a ­ sası, C. III, A n ka ra 1966, s.2848.

3) T ürkiye C um huriyeti A nayasası - Kom isyon Raporları ve M adde Gerekçeleri, A nkara 1983, s.159.

4) B k. Türk, agm (dn. I).

İLAN

H A Z İN E V E D IŞ T İÇ A R E T

M Ü S T E Ş A R L IĞ I

B A N K A V E K A M B İY O G E N E L

M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü N D E N

G othaer Alman S igorta Anonim Şirketi, sigor­

ta mevzuatının gerektirdiği şartları ve Kanuni

form aliteleri yerine g etirerek kaza, nakliyat,

m akina-m ontaj ve yangın branşlarında faali­

yet gösterm ek üzere R uhsatnam e alm ış bu­

lunmaktadır.

Keyfiyet 7397 sayılı S igorta M urakabe K anu­

nu hükümleri uyarınca ilan olunur.

VEFAT

S ın ıf a r k a d a ş ım ız , c a n d o s tu m u z in ş a a t y ü k se k m ü h e n d is i

HÜSEYİN ALİ AKAY’ı

elim b ir tr a f ik k a z a s ın d a k a y b e ttik . M e rh u m a A lla h ’ta n r a h m e t, ailesi ve y a k ın la rın a

ve tü m a r k a d a ş la r ım ız a b a şsa ğ lığ ı d ileriz. K IJ T L A Y S E K E - V E L İ A K Ç A O Ğ L U -

O R H A N Y Ü K S E L

KOMPLE SATILIK M ATBAA

1985 m o d e l K aym bıçak 1953 m o d e l R o la n d P a rva 2 o fse t Tel: 9-1-511 36 34 İstanbul BAĞIMSIZLIK DEMOKRASİ SOSYALİZM MÜCADELESİNDE ’’ ' Yitti

COZUM

• özal'ın Çankaya'daki 7 Yılı Oligarşinin Çöküş Yılları Olacaktır • Dev-Genç’in Şanlı 20 Yılına Selam

• Merkezi Öğrenci Demeklerinin Kurulması Ertelenemez Bir Görevdir • Sosyalizmin Sorunlarının Çözüm ü Sosyalizm dedir II • Gerçekler 'Em ek' Yazarının Hayallerinden Güçlüdür • 'Sosyalist' Bireylerin Birlik Çağrıları ve Açmazları • H aber/Yorum lar

Sayı: 29 B A Y İL E R D E

SS BURDUR DOSTLAR YAPI

KOOPERATİFİ BAŞKANLIĞIMDAN

Kooperatifimizin Antalya Merkez Arapsuyu

Mevkii’nde bulunan 6. kısım inşaatlarında ortak

olan aşağıda isimleri yazılı ortaklarımız, bildirdikleri

adreslerde bulunamamıştır. Bu ortaklarımızın

yatırdıkları ve 31.10.1989 tarihi itibarıyla yatırmaları

gereken borçları aşağıya çıkartılmıştır. İşbu ilan

tarihinden itibaren 30 gün içerisinde borçlarını

ödemeleri gerekmektedir. Aksi halde, ortaklıktan

çıkartılacakları ve yazışma adreslerini bildirmeleri

ilanen duyurulur.

ORTAĞIN ADI SOYADI YATIRDIĞIPARA

Hüseyin Nuri Ülker İbrahim Kaya Ahmet Raşit Demir

2.330.000 TL 1.630.000 TL 4.540.000 TL YATIRMASI GEREKEN BORÇ 5.450000 TL 6.150.000 TL 3.240.000 TL

Misak-ı Milli Cad. No: 71/1'deki Genel Merkezimiz Serasker Cad. No: 59/1 Kat: 2 Daire: 1 Kadıköy’e taşınmıştır. 11.1.1989

günü saat 15.00'te tüm üyelerimizi yeni binamızda çayımıza bekleriz.

KADIKÖY KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ

PE N C E R E

Rastlantı mı?..

Rastlantı nedir?

Sokakta yürürken, en um ulm adık zam anda, tanıdık bir yüzle karşılaşm ak mı?

— Oooo.. m irim , bu ne tesadüf!.. — Vay, vay, vay, ne görüyorum ?..

Karısına randevuevinde rastlayan kocanın şaşkınlığı elbette çarpıcıdır. Peki, karşıdan gelen kam yonla kucaklaşan m inibüs olayına ne diyeceğiz? Kaza mı? M illi Piyango’nun bü yük ikra­ m iyesini 12’den vuran tam biletin sahibi rastlantıya ne ad vere­ cek? Talih m i, şans mı, kısm et m i? Sık sık gebe kalan bir kadı­ nın çocu k doğurm ası doğal; otuz yıl kısırım diye karalar bağla­ mış bir hanım ın gebeliği rastlantı mı? O lm ad an önce um ut, ol­ duktan son ra yazgı mı? D idero t’nun ünlü “ Kaderci J a k ” ı de r ki: — Yüzbaşımın söylediğine göre namludan çıkan her kurşunun nereye varacağı üzerinde yazılıdır.

Yüzbaşının yazgıcılığına katılır mısınız? Sanmıyorum; ama, su­ yun 100 derecede kaynadığını bilmeyen yoktur. Hiç kim se bu olayı rastlantı ya da yazgı sayamaz. Y in e de her rastlantıda b ir ne­ d e nse llik, her nedensellikte bir rastlantı aram ak, in san oğlun un yüre ğ in d e uç veren bir eğilim dir. Karısına randevuevinde rast­ layan koca ta lih sizliğ in e yanabilir m i? Evli ç ift eşit ahlak d ü ze ­ yinde b irb irin e kavuşm uyor mu?

N ice bilge, filozof, bilim adam ı rastlantının kuram ını o lu ştu r­ maya çalışm ış...

Am a kolay değil.

★ Bugün 10 Kasım.

9 ’u 5 ge çe sirenler ötm eye başlayacak, çün kü 51 yıl ön ce o saatte b ir yü re k durm uştu.

9 kasım da cum hurbaşkanlığı andını içen Turgut Ö zal, bugün saat 9 ’u, belki de 5 geçe, cum hurbaşkanlığı görevinin ilk g ü n ü ­ ne başlıyor.

Peki, bu bir rastlantı mı?

Eh, belki de talihsiz bir rastlantı de ne bilir; kim i zam an tesa­ dü flerin hınzırlığı acımasızlaşıyor. Takvimde başka gün m ü yok­ tu? Tom bala torbasından çekseniz çıkm azdı; 365'te b ir rastla n­ tıyla 10 Kasım, Ö za l’ın cum h urb aşkan lığınd a ilk görev g ü nü nü n takvim yaprağıdır.

A nca k Ö zal yine de şanslıdır. Ç ü nkü 1988’e kadar bü tün g a ­ zeteler 10 Kasım’da siyah başlıklarla çıkıyorlardı. A tatürk’ün ölü ­ m ünün 5 0 ’nci yıldönüm ünde bu göreneğe son verildi. Yoksa bu­ gün, bütün basın karalar bağlayacak, matem havası ortalığı sa­ racaktı. Ö zal'ın birinci sayfalardaki fotoğrafları da hü zün lü ha­ vaya karam sarlık katacak; halkın yüzde 80'i yeni cu m h u rb a şka ­ nına olum suz gözle baktığından hom urdanm alar, eleştiriler, tep­ kiler yükselecekti:

Tam gününü buldu!..

Bugün gazeteler kırmızı başlıklarla çıkıyor, m eyhaneler de açık; am a, yin e de se sle r yükseliyor:

— Tam g ü n ü n ü buldu!.. ★

10 Kasım ’ın b ir başka özelliği d a h a var: 17 Kasım 1922’de bir İng iliz ge m isine binerek Türkiye’den kaçan son padişah Vahdet­ tin, son cum a selamlığına 10 Kasım 1922'de gitm iş saltanat ara­ basıyla...

Ne rastlantı değil mi?

Cumhurbaşkanı seçildikten sonra geçen hafta cum a günü Ko- catepe C am isi'ne giden ö z a l, bugün, 10 Kasım’da cum a selam ­ lığına gidecek m i? "D evletin başı” dini siyasete alet edecek mi?

10 Kasım ilg in ç b ir gün...

Am a içinde yaşadığım ız süreçte bü tün rastlantıların b ir ö n e­ mi kalmıyor.

Ö nem li olan şu çarpıcı gerçektir: 1989 T ürkiye si’nde halkın yüzde 8 0 ’inin "h a y ır” de diği bir iktidar, hem cum hurbaşkanını hem başbakanı, daha başka deyişle hem devleti hem hüküm eti avcunun içinde tutm ak inadındadır. Üstelik bu iktid a r her şeyiy­ le "te k adam ” ın iki dudağı arasında...

“ 12 Eylül hukuku"nun üstünde yükselen bu siyasal oluşum , 10 Kasım’da karalar ba ğlam ak için yeterlidir.

I 0 . jL

TEŞEKKÜR

Rahatsızlığımı teşhis eden ve ameliyatımı başarıyla gerçekleştiren, sevgili dostum,

Prof. Dr. SELÇUK EREZ’e

Ameliyatım öncesinde, süresince ve sonrasında ilgilerini eksik etmeyen, P r o f . D r . H A L U K I Ş I L O Ğ L U D o ç . D r . M A C İ T A R V A S D r . S E M İ H K A L E L İ D r . M E R İ Ç B A Ş A R A N D r . I Ş I K O R A L D r . S E V A L E R D İ N Ç ’e ve Anestezi Uzmanları

D oç. I)r. TUNCA SUBAŞI Dr. ARZU ÇEBİ’ye

ve

Başta, Başhemşire Türkân Şcnkan ve Servis Hemşiresi

Gulscr Yangın olmak üzere CERRAHPAŞA

HASTANESİ, Kadın Doğum Kliniği, ASPETİK SERVİSİ’nin tüm hemşire ve personeline, hastanede beni yalnız bırakmayan tüm dostlanma sonsuz teşekkürlerimi

sunarım. P I N A R K Ü R

KANADA

LSC Language Studies Canada

M o n tr e a l. T o r o n to v e V e n c o u v e r ’d a

İNGİLİZCE VE FRANSIZCA

Referanslar

Benzer Belgeler

Osmanlının, İstanbul’un Fethi başta olmak üzere, tüm önemli savaşlarını, silah sanayiindeki yenilikçiliğine ve üstünlüğüne bağlı olduğunu anlamak için, ilköğretim

Cumhuriyet’in 100. yılında, “Dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girmiş; refah toplumu haline

Eriflkin femur cisim k›r›klar›nda, s›n›rl› aç›k teknik ile kilitli intramedüller çivileme uygulamas› literatür eflli¤inde kapal›

Makroskopik olarak literatürde memenin SHK’lar›- n›n boyutlar› 1-10 cm aras›nda de¤iflmekle birlikte tümörlerin yar›s›ndan fazlas› 5 cm’den büyük

Abidevî olduğu kadar o nisbette büyük bir sarnıç olan Aeutius 244 X 84 metre eba- dında dikdörtgen plân şekli arz etmektedir.. Derinliği takriben 13 ilâ 15 metre, duvar

Şimdiyse “ant içme” töreninin Türk destanlarındaki zenginliğini ortaya koymak açısından yukarıda ifade edilen destan metinlerine göz atmakta ve bunları işlevleri

*Tek seferlik gelir/giderler hariçtir **Sanayi segmentinde elden çıkarılan iş kolları ve perakende segmentinde TFRS16 etkisi hariçtir.

Grup Başkanları, ilgili Grup şirketlerinin Yönetim Kurulu Başkanı olarak, Sabancı Holding ve Grup şirketleri arasında köprü görevi görmekte ve değer yaratılmasına