• Sonuç bulunamadı

[Türkiye'de ilk opera topluluğunu (Opera-i Osmani) kuran Dikran Çuhacıyan]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "[Türkiye'de ilk opera topluluğunu (Opera-i Osmani) kuran Dikran Çuhacıyan]"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

(HAYAL, 31 Ağustos 1290/1874). Tam >, o sırada Çuhacıyan, 1500 Osmanlı altınlık bir yardım sağlayarak Osmanlı Opera Kumpanya- « sfm (Operay-ı Osmani) kurdu ve yerli ve ya- — bancı eserlerle temsillerine Ramazan'da, Beya- u zıt’taki askeri misafirhanede (Harbiye nezaret t: binası), bir ay içinde hazırlanan 800 kişilik ti- > yatro binasında başladı. (LEVANT HERALD, g 16 Ekim 1874). Topluluğun yöneticileri cC Dikran Çuhacıyan ve Dlkran Kalcnıciyan idi. Bu topluluk tarafından önce Çuhacıyan'm “Mekteb Ustası" adlı bir eseri sahneye konul­ du (LEVANT HERALD, 17 Kasım 1874). Da­ ha sonra yine Çuhacıyan’m, Şinasl’nin "Şair Evlenmesi" için yazdığı iki perdelik mü­ zik ile Türk yazarlarının librettosu üzerine bes­ telediği 3 perde ve 1 tabloluk "Mekteb Seyri” adlı opera komik’i temsil edildi.

Dikran Çuhacıyan, imzasıyle halka seslenip amacını açıklarken, Güllü Agop da "Ârif Ağâ- nın vodvil olduğunu ve bu bakımdan tekelinin kapsamına girdiğini ileri sürmekteydi. (MEC- MUA-İ MAARİF. Ekim 1874, S:61). Öbür gazeteler de bu tartışmaya katıldılar. Bu arada oyuncularından bazılarının Çuhacıyan’m toplu­ luğuna geçmesi de Güllü Agop'u güç durumda bırakmaktaydı. Güllü Agop imzasıyle: “BASİ­ RET gazetesinin geçenki nüshasında Dikran Efendi, Giillü Agop'un ileri gelen oyuncuların­ dan bazılarım kumpanyasına alınıp ve bu kez icray-ı Lûbiyyat edecekmiş mealinde bir fıkra göriddiiğü cihetle benim kumpanyamdan hangi ileri gelen oyuncuları aldığını lütfen esamisiyle beraber neşr ile bizi dahi meraktan tahlisi reca olunur" şeklindeki sorusuna gazete “Nalyan, Çaprastyan ve Rışduııidir ' cevabını vermektey­ di. (BASİRET, 12 Temmuz 1291/1874, s:1585).

Çuhacıyan tarafından yönetilen Osmanlı Opera Kumpanyası'nın 35 kişilik orkestrası ve 40 kişilik koro heyeti dışında, oyuncu kadro­ sunda Takvor Nalyaıı (Bariton), Dikran Ka- Icmciyan, Mardiros Mıııakyaıı (Bariton), Se- rovpe Bcngliyan (Bas), Ohanncs Acemyan (Bi­ rinci Tenor), Dırtad, Hacik Papazyan (Tenor), Karnik (Tenor), Karekin Rışduni, Andoıı Rış- duni, Sisak, Çapraslçıyan, Bcrbcryan, Şazik Köylüyan (Soprano), Lusnak, Azniv Hraçya gi­ bi sanatçılar yer alıyordu. Sonunda kendisi de müzikli oyunlar sahneye koyarak rekabeti hız­ landıran Güllü Agop, Nalyan’ın çevirdiği “La Belle Hélène"i sahneye koyarken, Çuhacıyan da Rışduni'nin metni üzerine Alborctto ile bir­ likte bestelediği "Köse Kâhya "yı temsil etti. AI- boretto'nun bir de “Şirin Baba”adiyle Fransız­ ca metin üzerine opera-komik hazırladığı ilân edildiyse de, oynanıp oynanmadığı bilinme­ mektedir. 1875 yılında gazeteler, Çuhacıyan’m Beyazıt’taki misafirhanede bulunan tiyatrosu­ nun taştan yeniden yaptırılacağı, eskisinden daha güzel, boyca Fransız Tiyatrosu na eşi, üç sıra locası ve sahne kadar geniş balkonu olaca­ ğı duyurdu. Primadonna Lusnak'ın yerine Az­ niv Hraçya'nın geleceği, tenorun Karnik oldu­ ğu da ilân edildi. Çuhacıyan ayrıca 40.000 Franka Fransız Tiyatrosu’nu da kiralayarak 1875 yılında bestelediği "Leblebici Horhor Ağa" adlı ünlü eserini burada sahneye koydu (II Ocak 1876). Bu temsilde sahne düzeni Tak­ vor Nalyan'a, dekorlar Mcrlo’ya, kostümler de Ohanncs Hançcryan’a aitti. Aynı yıllarda Ge- dikpaşa Tiyatrosu’nda temsiller veren Güllü Agop topluluğu da, Çuhacıyan’m müzikal oyunlarının gördüğü rağbete ayak uydurarak, repertuvannda aynı tür eserlere yer vermeye başladı. Fakat zamanla Güllü Agop'la araların­ daki rekabetin büyümesi ve maddî desteğinden yoksun kalması sonucu, fazlaca borçlanıp top­ luluğunu dağıtmak zorunda kalan Çuhacıyan, 1876 yılı başlarında topluluğun yönetimini Bengliyan'a bırakarak kendisi müzik yöneticisi olarak kaldı.

Güllü Agop müzikli ve müziksiz oyunlarını sürdürürken, sürgündeki Türk yazarları geri döndü. Aynı hafta içinde yedi tiyatroda birden sahneye konan “Vatan Yahut Siİistre"için Dik­ ran Çuhacıyan bir marş besteledi. 1878 yılı Aralık ayında Bengliyan Operet Toplulu­ ğumun müzik yöneticisi ve orkestra şefi olarak Edirne'ye gitti, kendi operetlerini yönetti ve Rus Çan Alcksandr 11. tarafından SAN STA- NİSLAS. nişanıyla taltif edildi. Nişân, sanatçıya Rus sefiri Ignatiycy eliyle verildi. Ayastefanos Banş Antlaşması'nın imzalanmasından sonra

ı Æ m m

WÊ8ËF i/r

m o r

L J

/

a

* 4

ı

1

H L .

M

/

t M ı

Türkiye'de ilk Opera topluluğunu (Openı-i Osmaııî) kuran ve 1872 yılında, ilk Türk opereti "Alil in Hilesi ııi besteleyen Dikran Çuhacıyan Efendi. Yağlıboya /EESMI.

İstanbul’da Granduk Nikola Nikolayeviç’in onuruna düzenlenen törene, kendi eserlerin­ den hazırladığı bir repertuvarla katılarak or­ kestrayı bizzat yöneten Çuhacıyan, törende ha­ zır bulunanların takdirini kazandı ve II. Abdül- hamid tarafından nişanla ödüllendirildi. Bundan sonra çeşitli tarihlerde Fransa ve İtal­ ya devlet başkanlanndan da nişanlar alan sa­ natçı, bir yıl kadar» Üsküdar Cemaran Oku- lu’nda müzik öğretmenliği yaptı (1882-1883).

Çuhacıyan, 1890 yılında “Zemire" (Opera Féerie) operasını besteledi. Sanat çevrelerince çok beğenilen bu opera-komik’in Türkçe metni Dikran Kalcnıciyan tarafından yazılmıştı. Eser, önce İstanbul’da Coııcordia Tiyatrosu’nda Fransız Bennati Topluluğu tarafından temsil edildi (1891). Aynı yıl Paris’e giden sanatçı, Fransız müzik çevreleriyle tanıştı. Özellikle bir yabancı sanatçının Fransa’da istediğini elde edebilmesi maddî imkânlara bağlıydı. Eknayan adında bir zengin kendisine yardım vadetmişti. Fakat bu kişinin aniden ölümü bütün tasavvur­ larını altüst etti. Ünlü müzik üstadı Aider, Pa­ ris’te kendi yönettiği Splendide Taverna orkes­ trasına Çuhacıyan’m “Olympia" uvertürü .ile

"Fantaisie Orientale'ini çaldırdı. Bir Fransız eleştirmeni sanatçıyı "Türkiye’nin Offenbach’ı" olarak niteledi. Paris’ten eli boş dönen (1892) Çuhacıyan’m bir süre sonra “Zemire"adlı eseri Yeni Fransız Tiyatrosu’nda İtalyan Franzini Topluluğu tarafından (1894) ve Paris'te Opéra Bouffe’da (1895) temsil edildi. Padişah II. Ab- dülhamid için "Hamidiye Marşı”nı( 1 bestele­ yen sanatçı, temsiller vermek ve oradan tekrar Paris’e geçmek üzere gittiği İzmir’de, yüzünde­ ki kanser tümöründen 61 yaşında yoksıîlluk içinde öldü (21 Mart 1898). Ölümünden az ön­ ce bitirdiği “İndiana"operasını temsil edebilme imkâm aramak üzere bir kaç altın karşılığında rehin bırakarak İzmir'e gitmişti.

Sanatçı için şahane bir cenaze töreni yapıldı ve bir Fransız gazetesi bu törenle ilgili olarak şunları yazdı: “Cenazesine harcanan parayı sağ­ lığında verselerdi bu büyük insan açlıktan öl­ mezdi". Törende sanatçının kendisi için beste­ lediği “Marche Funèbre" (Cenaze Marşı) çalın­ dı. İzmir Ermeni Mezarlığı'na gömülen Çuha- cıyan’ın mezarına 1903 yılında bir heykel dikildi İlk Türk opereti “Arifin Hilesi”, Ohannes Acemyan tarafındafı Gogol'ün “Müfettiş" adlı eserinden Türk yaşamına uyarlanarak yazılmış, besteci Çuhacıyan tarafından 1872 yılının son­ baharında tamamlanmıştır. Bu.operet ilk kez 9 Aralık 1872 tarihinde Gcdikpaşa

Tiyatro-su’nda oynanmıştır. O sıralarda Namık Kemal ve arkadaşları tarafından çıkarılmakta olan İB­ RET gazetesi bu temsili övmüş ve bunu "Ope­ ra lisanımızda ilk eser” olarak .alkışlamıştı. Ga­ zete övgüsüne şöyle devam etmektedir "Tertibi güzel, müziklisi mükemmel, Türk dili de musi- kili eserlere çok uyuyor. Eserin bestesi güftesine uygun olarak vücuda getirilmiştir. ”

M.Adolphc Talasso, "Osmanlı Tiyatrosu" baş- lıklı makalesinde şöyle demektedir: ”... Fevkalâ­ de ürün vermekteki yeteneği ile Çuhacıyan'm bı­ raktığı eser muhteşemdir. Osmanlı musikişinasla­ rı arasında şark musikisini Avrupa oıkestrasyo- nııııa uygulayabilen yalnız Çuhacıyan oldıı. Saf fi­ kirleri, parlak üslûbu He ve orkestrasyonundaki şark güneşinin bütün ihtişamıyla orkestrıısyonu- ıııtn rengini, yabancılara bile kabıd ettirerek, her yerde alkış topladı ve herkesin sevgisini kazandı. Armoni ve kontrpuvan lıakkındaki bilgisi, eserle­ rine ciddi bir değer ve cazibe vermiştir. " (LA RE-

VUE TEÂ TRA LE, I Ağustos 1904).

Dr. Rıza Nur da, Mısır’da yayınladığı TÜRK BİLİK REVÜSÜ adlı külliyatın 1 Şubat 1938 tarihli sayısında, 1916 tarihinde Kahire'de yazıl­ mış olan bir makalesinde şöyle demektedir: ”... Leblebici Horhor Ağa, bizde ilk giilgûlu operadır (openı-komik mukabili). Mevzuu, milli İstanbul hayatıdır. Halkımızca rağbet görmüştür. Ruıncaya da tercüme edilmiştir. Bundan onallı yıl kadar önce Atina tiyatrosunda oynandığım gördüm. Musikisinde güzel parçalar vcırchr. Avrupa'da şöhret kazanmış; bazı parçalarının notaları yapıl­ mış, taammiim etmiştir. Bizde ise şimdiye kadar bir kitabı bite basılmamışım Toplu bir partisyo­ nunu bite bulamadım. Hem notasını, hem güftesi­ ni basıp millete vermek ¡çizimdir. Teessüfle söyle­ rim ki, bu eser bizde lı/zm ilk lıenı de sondur... ” (TUĞLACI, l’ars, Mehterhaneden Baııdo'ya, İst. 1986, s..123-143).

BESTELERİ

Opera ve Operet: / — Şair Evlenmesi (1874; Şi- nasi’nin, iki perdelik müzik); 2 — Mekteb Ustası (1874; opera-komik); 3 — Mekteb Seyri (1874; 3 perde, I tabloluk opera-komik); 4 — Arşak II (1868): IV. Yüzyıl Ermeni Kralların­

dan Arşak’ın yaşamını ve devrindeki olayları konu alan bu tragedya ilk kez tümüyle Erivan Devlet Operası’nda 1945’de sahneye kondu; eserin diğer adları: “Canına Kıyan Prens", “Grand Onera", “Olympia”); 5 — Arifin Hilesi (1872; İlk Türk opereti; libretto; Ohannes Acemyan); 8 — Köse Kâhya (1874; libretto: Ka­ rekin Rışduni); 7 — Leblebici Horhor Ağa (1875; libretto: Takvor Nalyan; zamanının en

S5

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Geçen yıl Muallâ Mukadder ile Celâl Şahin'e : «Yirminci yüz yılın en büyük aşkını gösterebilir misiniz ?» diye sormuşlar.. Aldıkları cevap : «Fazıla

Evvela İstanbul’un kara tarafından Yedikule’den tâ Eyüb’e varıncaya kadar iki kat sağlam kale ve sağlam duvar yaptı ki, evvelki kat duvarı­ nın yüksekliği 21 zira

Kızılcık dalındaki gelin sara­ yın en güzel, en ele avuca sığ­ maz kızı Çeşmidilber Hanım­ dı.. İşte büyük bestekâr Hacı Arif Bey hayatını ilk

1967’den sonra klavsen çalışmaya başlayan Pınar, bu alan­ da yetkin hocalarla çalıştıktan ve çeşitli ödüller kazandıktan sonra 1972 yılında yurda döndü ve

[r]

Biz bu sunumda bize boyunda kitle nedeni ile baş- vuran, bu kitlenin araştırılması sırasında tiroid bezinde kalsifik nodül bulunan ve gerekli tetkiklerinden sonra opere

Bir yemekte, Abdullah Cevdet, tavuğu­ nu bıçakla keserken tavuğun budu tabak­ tan fırlamış, Süleyman Nazif’in kucağına düşmüş. Süleyman Nazif şöyle

X orgun Savaşçı’da, yakın tari­ himizde örnekleri çok görülen, politize olmuş büyük ve küçük rütbeli subayların dramını de­ ğil, son yüz yıldır bütün