AŞ KONAK» m kapıları ardına kadar açıktı. Sokakta lândolar, ku palar arkası arkasına sıralan mıştı. İçerideki salonlar, odalar, solalar süslü süslü misafirlerle dolup taşıyordu...
Genç gelin en dipteki salon da, taht haline sokulmuş bir koltukta oturuyordu.
Birdenbire inanılmıyacak bir şey oldu. Misafirlerin ve ha- remağalarının hayretten koca man kocaman açılan gözlerinin önünde, genç kız beyaz gelin elbisesiyle yerinden fırladı. Be yaz duvağını savurarak, koşa koşa salondan çıktı. Sonra gene beyaz bir rüzgâr halinde mer divenlerden süzüldü. İşi merak
eden misafirler ve haremağa ları da gelinin arkasmdan ko şuyorlardı. Genç kız gelin elbi sesiyle bahçeye çıkmış, ağaçla rın arasmda dolaşıyordu. Mev sim yaz sonu idi ve kızılcık ağaçlarının üzerindeki meyva- lar koyulaşmış, yumuşamış, ol gunlaşmıştı.
«Çeşmidilber» Hanım beyaz gelin elbisesi, beyaz duvağı ile kızılcık ağaçlarından birinin üzerine tırmanmağa başladı. Haremağaları: «Ah düştü!... düşecek, düşüyor. Aslanım!...» diye bağırırlarken o hayret ve rici bir maharetle kızılcık dal ları üzerinde yükselip duruyor du. Nihayet en tepedeki dalda karar kıldı. Oraya oturdu. Her
Millet Bahçesi isimli elmas bestekâra nasıl verildi?
İnce belli, güzel gözlü Çeşmidilber ve büyük sanatkâr
Taç Konaktaki yürekleri ağızlara getiren bâdise
kes şaşkınlıktan âdeta taş ke silmişti.
Kızılcık dalındaki gelin sara yın en güzel, en ele avuca sığ maz kızı Çeşmidilber Hanım dı. Güvey ise besteleri şehirden şehire, memleketten memleke te, dolaşan devrin büyük sanat kârı Hacı Arif Bey !...
Aşağıda, ağacın dibinde du ran yaşlı bir hanımefendi, geli ne seslendi:
— Kızım, evlâdım !... Ağaçta ne işin var yavrum?...
Çeşmidilber büyük bir sü kûnetle cevap v erdi:
— Hiç... Canım kızılcık iste di de !...
Toplansa güzeller...
İşte büyük bestekâr Hacı Arif Bey hayatını ilk defa böyle civa gibi bir âfetle birleştirmişti. Çeşmidilber sarayda hünkârın hususi işlerine bakıyordu. Aslen Çerkezdi. Saraya 13 yaşında iken girmişti. O derece güzel gözleri vardı ki, kendisine «Çeş midilber» ismi konulmuş ve sultanın hususi dairesine veril mişti. Hacı Arif Bey sarayda kadınlara musiki dersleri verir ken güzel Çerkez kızını tanı mıştı. Hattâ meşhur «Toplansa hep güzeller bir yere !...» şarkı sını da gene bu güzel gözlü, in ce belli Çerkez kızı için bestele mişti.Rivayete göre Çeşmidilber, bir gün Abdülmecit’in hususi hizmetini görürken pek masum bir kabahatte bulunmuş. Hün kâr :
— Dur yumurcak !... Ben se ni öyle bir adamla evlendireyim ki gör!... Ancak o seni adam eder... demiş ve sonra ilâve et miş :
— Seni kime vereceğim bili yor musun?...
Çeşmidilber tereddütsüz ce vap vermiş :
— Arif Beye !... Sultan hayrette :
— Evet... Ona vereceğim ama... Nasıl bildin?...
Çerkez kızı yanaklarında iki çukur, gülümsemesine devam etm iş:
— Efendimiz, zaten başkası na verseydiniz varmazdım ki !... İşte düğün günü kızılcık ağa cına çıkan Çeşmidilber Hanım la Hacı Arif Bey bu suretle ev lenmişlerdi. Lâkin öyle ayn ay rı iki karakterde insanlardı ki
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi
* 0 0 1 5 1 1 2 4 ?’ 0 0 6 * bu izdivaç ancak iki buçuk sene sürdü. Hacı Arif Bey üe Çeş midilber, sanatkârın Maçka’da, şimdiki Taşlıktaki Taş Kona ğında ayrıldılar.
Bu hâdise saray kadınlarını pek sevindirmiş, kendilerini yeniden büyük ümitlere düşür müştü. Hacı Arif Bey dışarının olduğu kadar sarayın, bilhassa harem dairesinin gözbebeği idi.
Bundan sonra sanatkâr gene saraydan evvelâ «Zülfünigâr» Hanımla, sonra da kendisi üze rinde en mühim tesiri olan üçüncü zevcesi, Nigâr Nik Ha nımla evlenmiştir. Bu izdivaç larından önce «İnci Hanım» adında bir kadının sanatkâr üzerinde tesirleri bulunduğu, h a ttâ : «İncitirsin korkarım, cânımdaki cânanımı» şarkısını Arif Beyin İnci Hanım için bes telediği söylenir. Fakat İnci Ha nım hakkında sarih bir şey bil miyoruz.
1 beste 1 elmas
Abdülâziz devrinde Hacı Arif Beyin yıldızı büsbütün parla mıştı. Söylenildiğine göreSul-Hacı Arif Bey (yukarıda solda), oğlu meşhur viyolonist Cemil Bey (yukarıda) ve o zamanki kıyafetleriyle iki kızı (sağda).