• Sonuç bulunamadı

Bütün aşkların masalı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bütün aşkların masalı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Dört kitabı yayımlandı Suna

Aras’ın. “iki Arası

Yalnızlığın”la duyduk adını,

“Tay Dedim, Cız Dediler ’le

tanıdık. Sonra “İn insana’’ ve

ardından “Hamur Ana Öldü,

Yaşasın Kral” adlı çalışmaları,

bir Suna Araş özgünlüğüyle

buluşturdu bizi.

A DN AN YÜCEL

B

ir kadın, taa İğdır’dan kalkıp elinin hamuruyla şiire bulaşmış. Iyiki de bulaşmış: Şiire kadın eli değmiş, kadın olmayı kapsayarak aşan ince bir duyarlılık, şiiri güzelleştirmiş.

Şiir okuyucusunun hiç unutmaması ge­ reken temel gerçektir: Bir kez okumakla bir şiir kavranamaz; dahası bir kez oku­ nan şiirin tadına da varılamaz. Suna Araş’m şiirini incelerken, bu gerçeği ye­ niden anımsıyor insan. Her okuyuşta im­ geleri çoğalıyor Araş’m, konulan zengin­ leşiyor. Her bir dizesi, masal ile gerçek arasında, hayal ile hatıra arasında, savaş ile bans arasmda, aşk ile yalnızlık arasın­ da, bir köprü olup çıkıyor.

Dört kitabı yayımlandı Suna Aras’ın. “İki Arası Yalnızhğın”la duyduk adım, “Tay Dedim, Cız Dediler”le tanıdık. Sonra “İn İnsana” ve ardından “Hamur Ana Öldü, Yaşasın Kral” adlı çalışmala- n, bir Suna Araş özgünlüğüyle buluştur­ du bizi. O özgünlüğün dört boyutu var: Birincisi, Aras’ın kendine has bir tarz ya­ ratmış olmasıdır. Nitekim, dört kitap bo­ yunca sendelemeden/ savrulmadan ken­ di çizgisinde derinleşen bir süreklilik gö­ rüyoruz. İkincisi, sahiciliğidir; şürlerini yaşamın içinden çıkartmasıdır. Hayatm doğallığından bu denli çarpıcı dizeler ya­ ratabilmek için, ancak yaşamış olmak ge­ rekir. Belli la, Suna Araş yaşayarak, his­ sederek yazıyor. Üçüncüsü, O’nun bir kadın ve bir Azeri olma özelliğini dizele­ rine yedirmesi, fakat şürlerini bunlarla "asla sınırlamamasıdır. Öyle olmasaydı, zenginliğinden/kapsayıcıhğından da söz edemezdik zaten. Ve dördüncüsü, Suna Araş şiirinin siyasal bir şür olması gerçe­ ğidir. O’nun en birevsel şürlerinde bile, toplumsal ve siyasal hayattan izler, kesit­ ler vardır. Tikel ile tümel arasmda bu denli ustalıklı bağlantılar kuran, hele de bunu şiirin bir niteliği durumuna getiren şairlerin sayısı, günümüz “postmodern” ortamında hiç de fazla değil. Suna Araş, söz konusu özelliğiyle, kendisi ile şiiri ara­ sında uyum da sergiliyor. Zira O, kişisel hayatında da, tıpkı şiirlerindeki gibi, sos­ yal ve siyasal mücadelenin içindedir; mü- dahil bir muhaliftir.

Bir şairi, hele de tarzında zenginlik ve süreklilik yaratabilmiş bir şairi, madde­ lerle anlatma çabasında bir parça yüzey­ sellik ve yetersizlik daima vardır. Özgün

Suna A rasın şiiri

îki Arası

Yalnızlığın / Suna Araş / Beksav Ya­ yın ları / 62 s.

Tay Dedim Cız Dediler / Suna Araş / Beksav Ya­ yın la rı / 80 s.

İn İnsana / Suna Araş / Beksav Ya­ y ın la n / 61 s.

Hamur Ana Öldü Yaşasın Kral / Su­ na Araş / Beksav Yayınları / 62 s.

şairler, onların özellikleri maddelerle sı- nırlandırılamayacak kadar zengindirler. Bu olgu, Araş için de geçerli. Sıraladığı­ mız genel dört başlık, dizeler eşelendik­ çe çoğalıyor; kendi içinde sayılamayacak kadar fazla ara başlığa dönüşüveriyor.

Hayatı tanımlayan dizeler

Suna Araş şnrinde hayatın içinden dik­ kat çeken ilk özellik, yoğun tanımlamala­ ra başvurmasıdır. Öyle ki, bir duyguyu, bir olayı ya da bir kavramı tanımladığı şi­ iri yok denecek ölçüde azdır. Dört kitabı için de söylenebilir bu. “Yüreği kalaba­ lık bir şiirdir yaşamak” ya da “Çığlık: Bir ananın rahminin bağırmasıdır” dizele­ rinde olduğu gibi... Bazen aşkı, bazen ha­ yatı, bazen kendisini, bazen memleketini tanımlıyor Suna Araş. Ama hep tanımlı­ yor. Ve bir de bakıyorsunuz ki, hiçbir şe­ yi tek başına tanımlamıyor; özdeşlikler, benzerlikler kurarak pek çok şeyi aynı an­ da tanımlıyor: Örneğin, “Adın ki, bir du­ ruştur yaşamın gizlisinde” derken, yaşa­ mın giziyle sevgili arasmda benzerlik ku­ ruyor ve belki de “illegal” bir aşkı tanım­ lıyor. Yahut “aşk, yaşamayı tatmaktır her defasında” dizesinde: aşkı yaşamla özdeş­ leştirdiği hemen görülüyor. Tanımlama yoluyla kurulan dizeler o kadar çok ki, saymakla bitmez: “Duygular ki, ömrü­ müze merdiven” “Ağrı: iki memesidir anamın, ağrılı” “Aşk: uğruna gönüllü ye­ nildiğim/ Tek ana tanrı” “Ağrı: ikiz iki

Î

;elin duvağını hiç açmaz”. “Yılların yaş­ anması ömrümüzdür.” “Aşk: büyükba­ bası her güzelliğin” vb. Bunlar, Âras’m herhangi bir kitabında kolayca görebile­ ceğimiz birkaç “tanım dizesi”. Suna Araş kavramların içeriğini, duygulan öylesine yoğun yaşıyor ki, hep tanımlıyor, bir da­ ha tanımlıyor. Hayatın abesini yeniden, yeniden kavratmak istiyor sanki.

Sunanın tanımlamalara sıkça başvur­ ması, bir tanım şüri yazmakla yetindiği anlamına gelmemek. O’nun özgün tar­ zında “tanım”ın ağırlıkk yer taşıdığı doğ­ ru; fakat betimlemelerin, öykülemelerin, karşılaştırmaların, ömeklendirenlerin de olduğu bir tarzdır bu. İmgeleri yaratıcı, konulan zengindir Aras’ın. Bireysel ve toplumsal olan her şeyi, Suna Araş’m şi­ irinde bulmak olanakhdır. Ve her dizesiy­ le yaşamın içinde olduğunu, inşam çarpa- rak/şaşırtarak hissettiriyor Suna Araş. O’nun imgesel dünyasında her gerçeğin bir masalı, her masalın bir gerçeği var. Şa­ ir de budur zaten: Masal ile gerçeği bazen buluşturan, bazen ayrıştıran, bazen de ka­ rıştıran bir büyücü...

Sınırlara direnen bir dünyalı

Hamur Ana Öldü, Yaşasın K ral’ın ar­ ka kapağında şunları okuyoruz:

“Yokluğumdan sıkıkp bende dünyalı olunca, İğdır’da baktım ki azeri diyorlar bana. Türkülerimizi çok sevdim. Bir sa­ bah uyandım ki, yaşlardan onaltıda, iki çocuk gülümsüyor, çocuk bakışlarımda. Önlarla büyümeyi öğrendim. Yaşadığım dünya bana sığmıştı, ben ona sığamadım.

İçimdeki beni abp kapıyı açtım. Ateş vurdu yüzüme. Kalkıp şiire gittim. Söz seçtim, dize kurdum, şiir giyindim. Yı­ kadıkça doğrulup umudu tazeledim. Oradayım. Her sokakta, her şehirde, her yüzde gülümserim. Merhaba. Yüküm yaşamdır şimdi. Aşk içindeyim.”

Dostlan bilir, Suna Aras’ı en güzel ken­ disi anlatmış. Gerçekten de çok zengin ve şaşırtıcı bir hayat öyküsü var Sunanın. Bu öykü, belirttiğimiz gibi, şiirlerine de sinmiş. Öyle ki, Araş’m bir dizesini çö­ zümlemek, O’nun hayatının bir anım ya da kesitini öğrenmek anlamana geliyor. Aşklarıyla, savaşlarıyla, acıları ve sevinç­ leriyle bu kadar sahici, bu denli hayat içi bir şiir... O nedenle olsa gerek, başlı ba­ şına bir otobiyografi şiiri yazmamış Araş. Sanki her şiirinin zaten hayatından bir parça aktardığım, yansıttığım okur anla­ sın istemiş. Ve bunu kimileyin özlemle, kimileyin umutla, kimileyin yalnızlıkla yazdığı dizelerine giydirmiş. “Ben Iğı- dıt’da bir yaz günü/ Tozlu küçelerinin te­ zek kokularında/ Yürümeyi özledim ak­ şama doğru/ Çeşmeye giden kızlarla! (... ) Beyaz cibinlikti komşu çardakta/ kızaran sessizliğinde bir karpuz tarlası­ nın/ kayan yıldızlara dilek tutarak/ Sev- dak sesinde bir yanık türkü/ Yarasına ses verirken uyumayı özledim/ Dam üs­ tünde rüzgârlara serip gönlüm.y/ Aylar­ dan Ağustos’ta” (Hamur Ana Öldü, Ya­ şasın Kral)

Bu dizeler, hem sözünü ettiğimiz ya­ şanmışlığın hatırayla buluştuğu katıksız- kğı anlatıyor; hem de sınırlı bir “yerellik” içeriyor. Ö yerellik, aynı kitapta bulunan “Bu Yıl da A l Olmadı İğdır'ın Elmaları” şiirinde olduğu gibi, bazen dolaysız bir memleket vurgusuyla çıkıyor okurun kar­ şısına. Fakat Aras’ın Azeriliği, daha çok Azeri ağzım/dilini kullanmasıyla belirgin­ leşiyor. Zaman zaman barış zaman zaman aşk şiirlerini Azerice yazmış Suna Araş. Ve böylece, galiba, şairin kimliğinde di­ lin tuttuğu temel yeri, farklı farklı açılar­ dan hissettirmeye çalışmış.

Dünyalı bir Azeridir Suna. Ve bir dün­ yalı olarak yükü ağırdır. O da dizeler bö­ ler bu yükü. Açlık vardır, savaş vardır, ay­ rılık vardır; yalnızlık, ihanet, tükenmişlik vardır. Dünya inşam olarak yaşadığı acı­ yı “tn însana”da, “Ben dünya insanıyım diye düştüm yollara/ bütün parmaklar bana sınırlan gösterdi.” dizeleriyle anla­ tır. Bu dizelerin anlamı büyüktür; Suna Araş ve şiiri için adeta bir çıkış noktası, bir yaşam ve yazma gerekçesi özelliği ta­ şır.. O, bir dünya inşam olarak, sınır ve parçalanmışlık tanımamaktadır; kendisi­ ni dünyanın her tarafına, dünyanın her ta­ rafım da kendisine ait görmektedir. Oy­ sa bütün parmaklar şuurları göstererek dramatik bir gerçeği bölünmüşlüğü ve eşitsizliği, O’nun yüzüne çarpmıştır. Aras’ın şiirindeki toplumculuk, işte bu trajediyi tespit etmesiyle başlıyor; Hâlâ bir dünyalıdır, ne ki gezegenini şuurlara

bölenlere, eşitsizliğin/parçalanmışlığın tohumlarım savuranlara karşı duran bir dünyalı... Şiirini bir direnç odağı olarak kurgulaması, en çok da Kürtlerin, kadın­ ların, yoksulların ve aşkın sancısını yaz­ ması, bundandır. Nitekim İn Insana’da “İstiyrem barış gele/ masala oturah/ Özümüze/ Güzel günler yurt tutah/ Umut özündedir/ Ay güzel bala/ Hele bir silkelen/ Bir ayağa kalh” dizeleriyle - şimdi daha çok tartışılan- barış özlemini vurgular. O’nun, yerel kimliğini tutucu­ lukla yüceltmek yerine, yöresel zenginli­ ğini dünyalı olma çabasına akıtması, mu­ azzam bir ilericiliktir. Yine aym kitabın “Kadın Görüntüleri bölümünde, “Acı­ nın/ Vatanı kimliği sının yoktur/ Her dil­ de aynı çekilir/ Ama ağıdım Kürtçe’dir” yeralan dizeleri de bu bağlamda çok de­ ğerlidir. Suna, burada, yerellik-evrensel- lık ilişkisine çok değişik bir boyutta, güç­ lü katkılarda bulunmuş. Hem dünyalı ol­ ma kimliğim vurgulamış, hem de “Sınır­ lar” gerçeğini gözardı etmeyerek bir baş­ ka yerelliğin güncel gerçeğini anımsat­ mış. Bu duyarlılığın içinde değişime yeni­ ye özlem ve inanç da var. Dikkat edilirse, Araş, tanımlamakla yahut tespit etmekle yetinmiyor; “olması gereken ”i, “olabile­ cek olan”ı da anlatıyor. Aşk şiirlerinde de var aynı özellik. Bu basımdan edilgin ve hareketsiz değil Suna’mn şiiri; dönüşüm­ cü, aktif, “tezli” talep edicib ir şiir. Üste­ lik yalnızca duygu zenginliğinden de kay­ naklanmıyor bunlar, felsefi dayanaklara yaslanıyor. Örneğin Hamur Ana Öldü, Yaşasın K ral’da, “Dünya durmuyor ki, düşler yerinde saysın/ Gün güne benze­ miyor yaşam içinde” derken Herekle- itos’a gönderme yapıyor. O temel ilke­ nin, değişimin altım çiziyor. Aras’ı dün­ yalı yapan, O’na Azerice barış çağrıları

E

aptırıp Kürtçe ağıt yaktıran ve şuurları ir türlü kabullendiremeyen şey, işte bu değişim inancından beslenen insancıllık­ tır. Savaşları, aşkları, kıyınılan, açlıkları anlatan şiirlerinde ise bunların daha ya­ lın örneklerine rastlıyoruz. O şiirlerde, Suna Aras’ın düşünsel kaynakları ile duy­ gusal zenginliklerim içine çeken ve top­ lumculukta birleştiren devrimci şair kim­ liğini görüyoruz.

Aşkta ve savaşta şür

Suna Araş’m bütün şiirlerinde öne çı­ kan iki temel izlek, aşk ve savaşar. Ama onun şiirlerinde, aşk da, savaş da çoğul­ cu anlamlar içerir. Aşk şiirlerinde yazdı­ ğı, yaşadığıdır yine. Çok sayıda aşk şiiri yazmış Araş; bir aşkta yaşanabilecek tüm duygular, çelişkiler, sevinçler, acılar o’nun dizelerinde var. Aşksız yapamıyor ve ya­ şamıyor.

Son kitabının başmda şu dizeleri oku­ yoruz: “Ne zaman adm geçse/ Ağzımda şiir tadı1 Seni bütün aşkların ağzıyla öpü­ yorum/ Dişlerimin arasmda gül dab”... Evet, aşk, şiir ve gül... Sonra, gülün öm­ rünün az olduğunu da kabul etmek iste­ mez gibidir. Zira bir başka yerde “Kaç zamana yayılmış ‘keder ve gül’/ Gülüm dersem ömrün azalır mı ki” diye sorar. “Aşka hamal olduğu doğrudur” ve bun­ dan rahatsız değildir Suna Araş. Nitekim “aşk gelse ayrılığı t^kar peşine/ yakıla kı­ rda ustalaşacak/ Ötesi var mı” derken, bir çaresizliği değil, bir kararlılığı vurgu­ lamaktadır. “Kırılırsa su yoluna kırdsın testim/ Aşk acıyla çoğalır/ İncinse de yü­ reğim” dizelerinde de öyle... “Omuzdan düşürülen testinin suyu kaçtı/ Kınlanla dökülen bir daha kavuşamaz” dediğinde ise, korktuğu başına gelmiştir. Artık ger­ çekçi ve bir o kadar da kırılgan bir âşık­ tır Ö. Dizesini aşkın acısıyla kurar, daha­ sı bu acıyı över: “Ne güzelde yaraşıyor sevgilim/ Tuz koyduğun yaralarım şiire” der.

Araş’m şiirlerindeki aşk, savruk ve “aşk olsun da, nasd olursa olsun” türünden bir aşk değlidir. Aşkı “Doğrulurum! Aşk­ tır dengem” diyecek kadar önemser. De­ rinlikli, “ilkeli”, emekçi bir aşkür bu. Bü­ tün şiirlerinde görülebilir bu; ama Ha- m

(2)

mur Ana Öldü, Yaşasın Kral, Bir Aşkın Çizelgesi ve Bu Sonu Hüsran Aşklara başlıklı şiirler, bu açıdan ayrı öneme

sa-ışen payı- , belki da-hip.

Hamur Ana Öldü, Yaşasın Kral; iki ki­ taba yayılmış bir aşkın öyküsü... İn insa­ na kitabının 60. sayfasında bu öykünün Suna Araş’m hayatındaki yerini okuyo­ ruz: “Arama/ Meramım sen değilsin/ Bak içimdeki ormana/ Sen masaldaki Kral/ Ben Hamur Ana...” Ardından bu öykü, son kitabın adı oluyor ve kralın tö­ renler içinde sevgilinin bakışlarında be­ lirdiğini görüyoruz: “Sonra/ İki sigara dumanı arasında/ Bana bir masal anlatı­ yorsun/ Canım lülem ucunda/ Desem de duymuyorsun (...) Aşk yoktu, şiiri bilmi­ yorum/ Kıssadan hisseydi düı

ma J (...) Sanırım dört yıl geçti,

ha da fazla/ K ral masaldan çıkıp girmiş­ ti hayatıma/ Aşkımızı üç öğün öldürüp dirilterek/ Her gün oğul ölüsü vererek kucağıma.” Araş buna isyan ediyor. “Aşk denerjmez ki yaşanır sevgilim/ Hamur Ana Öldü, Yaşasın Kral” diyerek kadı- nm acısının hesabım soruyor. “Deney­ sel” aşklan, çift kelepçeli yalnızlıkları red­ dediyor. İnsani olanın altım çiziyor.

Bu Sonu Hüsran Aşklara’da, kırılmış­ lığını daha da ileriye götürüp isyanın di­ liyle anlatıyor. Acısının hesabım başkası­ na bırakmıyor. “Yağmalık içsel dünyam/ Fırtınam/ Soyluluğundan soyundun/ Acının atı şahlandı bir kez/ Yasak sev­ dim/ Bir zehirli tuğra yapıştırdım alnı- ma/ Diyet dedin can verdim/ Kırıldı ay­ nam/ Al işte deli beyliğim/ Acının Alla- hı’nı çektim (...) İki ay üç gün sürdü/ Bence en yenik düşümdü/ Bu yerini/ Bu kadar da yürekli değildi sevdam/ Dibi delinmiş kavuşmaların/ Gönülsüz sözle­ rin sim dökülmüş/. Boynuma bırakdan morluklar kadar/ Ömür kalmamış aşk­ ların/ Bil yerini/ Çocuk/ Oyunlar oyna­ ma yalnızlığımla/ Unutulacaksın” mıs- ralanyla “rest”ini çekiyor.

Ve Bir Aşkın Ç izelgesi nde ise o insa­ niliği acısına yedirir. Yüreğini umutla avutur. Aşka sahip çıkar. “Üzülme Kal­ bim” der, “Özgürlüğe ilk adımı ben aşk­ la attım/ Şair yanım, benim topsuz hay­ lazım/ Sevdim, sadece şevdim/ Yasağın anlamına bakmadan/ Üzülme kalbim/ Acı çadar, doğar çocuk/ Bir isim daha ek­ lenir soy ağacına/ Her nevrozda yas kal­ dırır bizim oralar/ Mezara testi kırar yas orgunu bir gelin/ Birden aynaya bakar/ atırlayıp yüzünü/ Dönüp alır düşünü dişlerin arasından/ Yas kalkar, üzülme kalbim” der. Dönüp dişlerinin arasından aldığı düş, o eski gülün tadıdır; hani sev­ gilisini bütün aşkların ağzıyla öptüğünde, dişlerinin arasında kalan o “çok ömürlü” gülün... Hüzün, gelin, testi ve gül, şimdi de ayrılığa dahildir.

Görüldüğü gibi, hem imgeleri, hem de rmelerya irlerle kitaplar arasında süreklilik I

E

birinden diğerine göndermeler yapan, şi- * apla

ama bunubirazcık gizlemek ister gibi du-: taşıyan, ran bir şiir ve aşktır Aras’ınki. Ve hayatın özellikle de savaşın içindedir. Bizim ora­ ların her nevrozda yas kaldırması boşu­ na değildir. Savaşın başlattığı ve parçala­ dığı bir aşktır yaşanan. “Biz dünya hari­ tasında/ Bu ülkede İstanbul’da/ Sen ba­ bana benziyorsun/ Ben annemin düş hatanda/ Sen halkının yangınında/ yüre­ ğini tutmuş gezen/ Ben halkımın ayıbın­ da/ Elde şairlik de vardı.” dizeleri, iç içe geçmiş savaş ve aşk gerçeğini, iyi özetli­ yor.

Birbirinin içinden geçen aşk ve savaş temaları, sadece aştan öyküsünde çıkmı­ yor karşımıza. Araş, önceki şiirlerinde aşk dizesi kurmak için yararlandığı “gül” ve “düş” imgelerinden bu kez de savaşı an­ latan dizeler kuruyor. “Denizler ve dara­ ğacı, bir tarihin adı bu/ Bugünle çarpı­ yorum dünün her yalanını/ Sustu insan, dağıldı avuçlarım/ İhanete yata toprak, gül koymadım adını” diyor ve devam edi- or: “Ey gül çocukların gül kadar ömrü/ an olmuş alanların en ön sırasında

L°\

lal

biz/ Kuş kovarız gövdemizden, yoksul ve yalnız.” Koynumda Gül Çocuklar baş­ lıklı bu şiirini şöyle bitiriyor Araş: “Daha gitmiş bir genç kızın ertelenmiş düşü­ yüm/ Diye yuğdum ağzımdan bu acının tadını/ Ve durdum çarmıhına yaşamın göz kırparak/ Hayat her gerillanın taşı­ dığı yük bana/ Diz kırıp alıyorum/bir de­ vrim andı gibi saklıyorum koynuma/ Koynuma gül düşüyor/ Kuş konuyor sevdiğimin alnına.”

Savaşın yoğunluğu, hele de aşkın acısıy­ la birleşmiş savaşın yoğunluğu, sevgiliyi de, halkı da sorguya çektirir.

“Hani bana defne dalı getirecektin/ Hakkari’de çocuklar okula gidecekti/ Türküsünü İstanbul’da söyleyecekti Zi- lan/ Biraz mavi biraz bulut biraz da gü­ neş hani/ Kimse ölmeyecekti” dizeleriy­ le sevgiliye sitem eder şair, kalabalıklara da şöyle seslenir: “O kadar çok söyledik ki/ Kardeşliğin anlamını eskittik/ Tek yumurta ikiziysek/ Neden süt veren ana­ nın/ Bir döşünü zehirledik.”

Şair böyledir işte; sorguladı mı, keskin sorgular. Suna Araş kardeşliğin anlamım eskitmiyor, her dizesiyle yeniliyor. O, ne Fırat’ı görmüştür; ne de Zilan’ın yarası­ na dokunmuştur. Ama yıllarca dinleyip de masal sandığımız gerçeği, yani suların günlerce kan akıttığım da bilmektedir. Ve içi tıpkı o su gibi, kan akmaktadır. Yine de umududur. Savaşı, barışa bağlar: “Umar saydığın dağlara yürürken bahar/ Armağanlaşır yeşile/ Çözülür saçlarına sevda/ Çiçekler sarı açar/ Gül yüzlü mu­ habbetler kurulur/ Zilan’ın deresinde/ Mizgin taşır özgürlüğe gelinim/ Mizgin taşır özgürlüğe.”

Beyaz cepii mavi bulut

Araş, sözcüklerle oynamayı çok sevi­ yor, bu da onun imge gücünü, yaratıcılı­ ğını çoğaltıyor. Bir de yaşanmışlığın tec­ rübesi kadar, yaşanacak olanın sabırsızlı-ce her imge düzleminden kaynaklanan bir kapalılık görüntüsü çıkıyor ortaya, hem de sonuna kadar siyasal ve sosyal bir şiir... Aslında kapalı değil ‘onun şiiri, ama yalın da değil... Bu yüzden kayıplardan ba

yargısız infazlardan şeriatçılığa dek uza­ nan geniş bir toplumsallığı kapsadığım görebilmek için, sürekli dikkat gerekiyor.

Yaşadığı coğrafyanın sosyal, siyasal ve kültürel tablosundan hoşnut değildir Araş. Bunu “Resmi katiller soyar ömrü­ mü/ İz. ize karışır, yol tutulur, yolcu vu­ rulur/ Ölüm taşır, ev yıkar, bağ bozarlar/ Bir devran ki demi kanla boğulur” dize­ lerinden rahatlıkla anlayabiliyoruz. “Bu ülkede yaşadığım her gün azalta be­ ni/ Kalbime dargın durdum çoğal­ dıkça ölüler” gibi birçok mısrada da aynı tema var. Direnç ise, tek sı­ ğmaktır. “Karalar bağlarız kırk gün/ Yas tutarız ömrümüzce/ Se­ vinç bir derin kuyudur bizde/ Sı­ kılırız, kapaanz ağzını/ Taş dö­

ke düşünün ki, düşünce gömütlüğü/ Salt yar dili yok in:; insan deri et ve kemik/ Ağzı var dili yol çöplüğü/ Duman ala odalarda ağız yarış­ çıları”. Bir Türkiye panoramasıdır bu. Bar aydınını eleştirerek, sosyal çürümeye kahrederek panoramaya itiraz ediyor Araş. Kayıplara, cezaevlerine, infazlara itiraz ediyor. Bazen Eşber Yağmurdere- li’nin gözleriyle bakıyor hayata ve “Belki de bir ormanım, birazdan yakacaklar/ Kül olacak içimdeki canlılar/ Görenler görmeyecek, ya görüp susacaklar/ Söz mü korkar, dil mi ürker sesinden/ Bile­ mem, çalınır tüm giysilerim/ Kimine umudum kimine ölüm/ Yaşamdan ko­ vulunca düşe giderim (...) Belki de bir türküyüm, Azerbaycanlı/ Her dilde kar­ deş düşlerim/ Kalbim yurdunuz olsun ömrü az çocuklar/ Yasak aşklan seve­ rim” diye sesleniyor. Bazen İsmail

Beşik-S

”yi anıp “Ne zaman dokunsam gözyaş- nna/ Parmak uçlanm yanar/ Uçur­ tmayı bilmez onlar/ Oyunu bıçaklanan çocuklar” diyor. Bazen Talat Türkoğ- fu’nda durup Hasena’nın acısına ortak oluyor; öfkesini, “Yok sayan uzaklık/ Uyutulan halk/ İçimdeki dağ/ Gövdesi kana çakılan bu ülke/ Beş para vitrinde­ dir” diye dile getiriyor.

Ve bazen 1 Mayıslardadır Suna Araş. “Varoşlar bende başlar/ Bende tükenir şehir/ 1 Mayıs ölü çocuk/ Denizler ba­ lıkların gözyaşları olmasın” der. Oradan İstanbul'u seyre koyulur, 1 Mayıs’ın acı­ sını “göç”ün sancısına katar: “En uzun parmaklarındır senin/ Minarelerin İstan­ bul/ (...) Kocaman bir ağlayışsın/ Çırıl­ çıplak ve yalnız/ Bildik karanlığın evler ve korku/ ‘yer demir gök bakır’ sofrala­ rına/ Aynalı gökdelenler her gün saldır­ dı.”

Bazen de “her kapısı tükenmişliğine tiksinen bir ana kucağı gibi kendine ka- anan” Bu kentin ortasında yankılanan urşun sesleriyle uyanır ve Seher Şahin’le birlikte ölür.

Ve “susmayın” der, susmayın “Bir cümle cevan aşkına/ Anaların oğulları bulunsun/ Bana mavi bulut gönder/ Be- az cepleri olsun”. Kayıplar Kurultayı’na atılmak için gittiği Kolombiya dönüşün­ de uçaktayken yazdığı bu dizelerde, çığ­ lığını ve düşünü gökyüzüne çizer. Beyaz cepli mavi bulut; acılan, sancılan, özlem­ leri, sızıları dindirecek, sağaltacak tek se­ rinliktir onun için.

Hem slogancı, hem estetik

Yazının girişinde, bir Suna Araş tarzın­ dan söz etmiştik. Özgün ve kendini he­ men belli eden; tanımlamalara sıklıkla

p;

E

başvuran, ama öyküle­ me ve betimleme­ de dene­ yen bir

tarz. Oy­ sa Suna

ker, çamur sıvarız/ Çöker çö­ ker haykırırız oy kahpe felek/ Kabuk tutmaz yaramız” di­ zelerinde olduğu gibi biraz geride kalan; ama çoğun­ lukla haykıran/ Fırlayan bir direnç... Suna bu direncin haklılığıyla, bugünü yarına şikâyet ediyor. Çokça barış şiiri yazıyor, ama her- kesle/her şeyle savaş halinde... K ı r m a y a n , bozmayan, da­ ğıtmayan; ya­ pan, onaran, g ü zelleştiren ve uzlaşmayan bir savaş. Di­ yor ki, İn İnsa- na’nın7. sayfa­ sında: “Bir

ül-Aras’ın bu tarzına “aykırı” duran, deği­ şik biçimsel denemeler de var. Örneğin “Hamur Ana Öldü... ”nün 5§. sayfa­ sında yer alan “Şiir Tutkunu Özüme” başlıklı şiirde olduğu gibi... Araş, bütün şiirlerini serbest ölçüyle yazmasına kar şm, bu şiirini sekiz hece ölçüsüyle yazmış. Uyak sistemindeki uyuşmazlık dışında bütün özellikleriyle geleneksel halk ede­ biyatından yararlanılarak yazılan ve dört ayrı dörtlükten oluşan bu şiir, -kafiye dü­ zeni göz önüne alınmazsa- dört ayrı ma­ ni gibi de okunabilir, işte onlardan ikisi: “Bol sözün dar entarisi/ Uyduramadım üstüme/ Cim kamında bir noktasın/ Hem eksiksin hem kekeme/ ...Bir bile­ ne bırak sözü/ Bu angır mıngır neyine/ Kılıfını bulamazsın/ Minareyi koy yeri- ne .

Bir başka biçimsel deneme de Tay De­ dim Cız Dediler’in 16. sayfasında... Bir yıldızda Tanrıyla başlıklı şiirde, Suna Araş, bu kez değişik bir imgelem biçimi geliştiriyor. “Dağı ovaya indirip bir gece­ de/ Ovayı dağa taşırım o f demeden/ A k­ imım düşmediği darlık kalmaz/ Parano­ yak dudağı uzanırken gövdeme/ Ş harfi düşer şiirden/ Şüphelenirim/ Şairlik bi­ raz da delilik mi ne” dizelerinde (ş) har­ fi üzerinden yaratılan aliterasyon dikkat çekiyor. Fakat klasik Araş şiiri bakımın­ dan daha çarpıcı olanı ise, betimleme, öy­ küleme vb. dışında yarattığı imge biçimi­ dir: Ş’yi düşürüyor ve birdenbire şiiri iir yapıyor! Böylece paranoyak dudak imge­ siyle beliren dehşet duygusu, şiirin kur­ gusuna ters düşmeyen bir “bayağılık” duygusuyla buluşuyor. Şüphe ve delilik, bu değişik imge biçimiyle pekiştirilmiş oluyor la, bu da şiirin finalini güçlü kılı­ yor.

Bazı sözcükleri ve imgeleri tekrarlıyor Suna Araş; fakat bilinçli ve kasıtlı yapıyor bunu. Gül, gelin, testi örneklerinde de­ ğindiğimiz gibi, süreklilik sağlamak, kimi şiirlerinin tek bir öykünün parçalan oldu­ ğunu dolayımlamalarla hissettirmek için, tek sözcüğe ya da simgeye/ imgeye çoğul­ culuk yüklüyor. Yoksa sözcük yoksullu­ ğundan kaynaklanan dize yinelemelerine düşmüyor: Azeri ve Kürtçe deyişlerden ararlanması da sözcük dağarcığını geniş

an öğelerden biri...

Ne var ki, zaman zaman gereksiz dize kırıyor Suna. Yanı sıra, az da olsa anlatım bozukluklan sergiliyor. Örneğin “Ben si­ zi öldüm” ya da “Okyanusu üşüdüm” dizelerinde olduğu gibi. Hangi anlam yüklenmiş olursa olsun, hangi estetik ara­ yıştan kaynaklanırsa kaynaklansın; Türk­ çe’nin kurallarına uymayan söyleyişler­ dir bunlar. Bir de, kanımca, bazı dizele­ rine kıyabilmeli, onları gözden çıkarta- bilmelidir Araş. Çünkü, neredeyse her dizesinde yoğun ve derin imgeler var, bu da şiiri yalın olmaktan birazcık uzaklaş­ tırıyor. Oysa asıl vurguyu yüklediği dize­ yi önceleyen mısrayı “basitleştirse”, oku­ yucuyu daha da sürükleyebilir. Bir şair için zordur, hiçbir dizesini diğerinden ayırmak istemez, tümünü eşit tutar, biri­ ni diğeri uğruna “harcama’fya gönlü el vermez. Fakat amaç, daha iyi bir şiir de­ ğil mi?

Hayatım şiire içermiş sahici ve toplum­ cu bir şair Suna Araş. Onu okumak, in­ sanın duygu ve düşünce evrenine heye­ can katıyor, ateş düşürüyor. Sonra, kim

slo ıa e

■ yumuşak bir şiir yazıyor. “Şiir ı diniz/ Ben bu adla/ Daha önce yaşadım” mısralarını kurabilen bir şair, gerçekten de daima şiirle yaşamış olmalı. Hele, hiç çekinmeden, “Dün vardın, bugün yok­ sun/ Anıların unutkan tarihi/ Yalanım olarak kalacaksın” da diyebiliyorsa, yü­ reği hep hayatın içinde olacak ve hep du­ yarlı nabzımız olarak atacak demektir.

Bütün aşkları bir masal havasmda an­ latan, ama gerçeklerden de asla kopma­ yan bu dünyalı büyücüye, ömrün ve ki­ tabın çok olsun, diyoruz. ■

yaı

kd

demiş, slogancı şiir estetik olamaz diye! işte Suna araş... Buz gibi slogancı, tüy ka­ dar yumuşak bir şiir yazıyor. “Şiir mi

de-C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 5 3 0 S A Y F A 15

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Zarar görmüfl güç kablosu yang›na veya elektrik flokuna sebep olabilir.. • Güç kablosunu ›slak ellerinizle tutmay›n›z

Şiddet uygulayan kişinin sana zarar vermesinden endişeleniyorsan bu kanun vasıtasıyla po- lis veya jandarmadan, Savcılıklardan, Aile Mahkemelerinden, Şiddet Önleme

Karasu’nun aynı anda anlattığı, farklı çerçeve- lerle birbirini izleyen iki masalındaki insan ve hayvan arasındaki ilişkide, av sonrasında insa- nın, Karasu’nun

Ya vazgeçip, her şeye veda edip, yaşadıklarımızı ve olan- ları geride bırakıp, alıp başımızı gitmeyi istemek… Canı sıkıldığı, artık baş edemez hâle

• Ayrı bir tencerede su, limon suyu ve kalan şeker kaynamaya başladıktan sonra altı kısılarak 2 dakika daha kaynatılır ve ateşten alınır?. • Fırından çıkan

Bu yüzden bu üç kaside şekil olarak, uzunlukları, kasidenin bölümlerine göre beyit sayıları; redif ve kafiyeleri, her beyitte kullanılan “mihr ü meh”

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yayınları Kitaplar Serisi Yayın No:1 , 4..

benim vaktim toprağa benzer bir gün ona merhaba diyeceğim kesin.