• Sonuç bulunamadı

Her yönüyle Yahya Kemal 21:Günümüz edebiyatı için pek iyimser sayılmazdı:"Boks eldiveni yerine tabanca kullanıyorlar"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Her yönüyle Yahya Kemal 21:Günümüz edebiyatı için pek iyimser sayılmazdı:"Boks eldiveni yerine tabanca kullanıyorlar""

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

~TT- ^

o

^Om

h

®

“Boks

eldiveni

yerine tabanca

Günümüz edebiyatı için

pek iyimser sayılmazdı

H

ayatı boyunca, yalnız ve yalnız şiir sanatı­

nın ilham perisine gönül vermiş olan Yahya

Kemal, hep şiiri ve şiirlerine kaynaklık eden konu­

ları düşünmüştür. Bunların başında Türk tarihi ve

medeniyeti gelir. Hattâ, İslâmiyet! bile, medeniye­

timizin ve milliyetimizin bir parçası sayan Şâir, bu­

nun içinde, din üzerinde ısrarla durmuştur.

Yahya Kemal’in, yine ısrarla üzerinde durduğu bir konu da Türk edebiyatı olmuştur. Ve Şâir, Usküp'te üstünkörü öğ­ rendiği Türk edebiyatı bilgisini, Paris'e gittikten sonra, likle "Doğu Dilleri Okulunun çok zengin olan kütüphanesinde derinleştirmiştir. (Bunun da sebebi Mallarmé nin,^ şiir ^sanatını öğrenmek istiyenlere, Verlaine'in Fêtes Galantes ini öğütleme­ sidir. XVIII. Yüzyıl Fransızca ile yazılmış olan bu şiir kitabın­ da Büyük ve Küçük Trianon'da geçen aşk maceraları anlatı­ lır... Yahya Kemal, aynı şeyi kendi hayatımıza uygulamak is­ teyince, tarih olarak karşısında Lâle Devri’.ni, dil olarak da, özel likle XVIII. yüzyılın en «şuh» şâiri Nedim'in elinde büsbütün incelip kıvraklaşan «divan dili» ni bulur. Onun için de, Paris in bu zengin kütüphânesinde belli başlı Divan şâirlerimizin şiirle­ rini yutarcasma okur, okur, okur... Ve böylece de kendi şiir estetiğini bulup, eski dil ve eski şekilli şiirlerinin en güzellerim yazmaya başlar...) .

1912’dc memlekete döndükten sonra Üniversite ile Yük­ sek Okullarda edebiyat ve tarih hocalıkları yaptığından, edebi­ yatımızla, tarihimizle ilgiü bilgisini daha da derinleştirir... Ve sonunda Yahya Kemal, Türk tarih ve edebiyatının çeşitli dö­ nemleri hakkında kendine özgü yargılara varır. Bunlardan bir kısmı ise hayli çarpıcıdır... ; . . . .

Yahya Kemal'in sohbetlerinde iki ana kaynak, çok iyi oıt- diği Anadolu'yu yurt edinen Türklerin tarihi ve edebiyatı idi. Bu •konularda saatlerce değil, günlerce, hattâ aylarca, hiçbir nota bakmadan, hiçbir kitaba başvurmadan rahatça tatlı tatlı konu­ şabilirdi... , .. ,

Yahya KemaL 600 yıl kadar süren Divan edebiyatım, ö n l­ ükle Divân şâirlerinin şiirlerini bir «bütün» olarak beğenmez, .ancak «parça parça» severdi. Onun için de Batı şiir estetiğinin ... sırrına erip «bütün» güzelliğini kavrayan Şair ıçm «beyit biri­

mli» ne dayanan Divan edebiyatında, tek güzel gazel, tek güzel, şarkı yok, fakat güzel, hattâ çok güzel mısra ve beyitler vardı. Nitekim Y.ghya Kemal, sohbetlerinde sık sık bu beğendiği be­ yitleri okurdu...Ve en çok da Nedim'in güzel beyit bıraktığını SÖy Nedim, büyük şâir, ondan yüz, yüz elli f.adar çok gü­

zel mısra ve beyit kaldı» derdi. «Bu sayıya bakıp da şaşırma­ yın; Yahya Kemal «Şâir-i a'zam» Abdülhak Hâmid'den en çok on, on beş mısra» seçerdi! (1)

Yahya Kemal, bazan da eski şiirimizle musikimizi kıyaslar' ve dâima klâsik musikimizi şiirimizden üstün tutardn

__ Musikimizin şiirimize nisbetie faikıyeti aşikârdır. Der­ hal göze çarpan fark, eski şiirimizde olmayan sentezin (terkip) musikimizde olmasıdır.

Yahya Kemal konuşmalarında, Divan şiirinin «mazmun» u na da çok takılırdı:

— İran’dan meşketmiş olduğumuz aruzhı şiirimizde esas «mazmun» du. Şâir, bakir, ustalıklı, hâsılı işitilmemiş mazmu­ nun peşinden koşardı. Manzumeyi her türlü haşivden âzâde bir «terkip» hâline getinneyi hiç düşünmezdi. Yegâne derdi yenj mazmunu bulmaktı. Mazmun fikir miydi Müşahede miy­ di? Bunu Allah bilir; bâzan humardan biri idi, ekseriya da hiç biri değildi. Mazmun bir oyuncaktı:

«Silki teşbihi düri seb’ulmesanidir sözüm»

gibi bir mısra hakikaten çok göz kamaştırıcı, söylenmesi ıçm çok ilme, hünere ihtiyaç hissettiren bir kuvvettedir. Lakın ni­ hayet bir mazmundan İbarettir. Böyle bin, yüzbm mazmundan Yine bir şiir çıkamadı. Nefi gibi yaradılışı coşkun, natıkası re­ van olduğu iyi hissedilen bir şâir bıraka bıraka ne bırakabil­ di? Hakikat budur ki o ve onun gibi nicejeri mezmuna kur­ ban gittiler. (3) . , ... .. ...

dedikten sonra Şâir, sözü yiae Divan şiirinde «butun güzelli- ği» olmadığına aktararak sözlerini şöyle tamamlardı. ^

— Eski şürimizin en muteber divanlarını ele almağa gel­ mez. Yeknesaklıktan Fuzulî ve Nedim gibi şâirier bile gözden düşer. En doğrusu bu büyük ruhların berceste mısralarını ve yahut beyitlerini bir antolojide okumaktır. Çünkü kestirme ve samimi bir hükümle denilebilir ki eski şiirimizde manzume yok­ tur, terkip yoktur, hâsıb eser yoktur, yalnız mısralar ve beyit­ ler vardır. (4)

Yahya Kemal, Divan edebiyatı hakkında vermiş olduğu bu hükmü hemen bütün sohbetlerinde tekrarlamıştır. Yine bir ko­ nuşmasında: , . . . .

__Türkiye Türklüğünün beş asırdan beri yetiştirdiği şairleri arasında en parıltılı şahsiyetleriyle gözleri kamaştıranlar Baki, Ruhî, Neft,. Naili, Nedim ve Şeyh Galip'tir, dedikten sonra, sözlerine şöyle devam etmektedir «Ancak bunların arasında az. fakat öz mısralar bırakmış olan, on, onbeş şâir de zikredilebilir. Çek esef olunur ki bizim eski şiirimizde şiirin başlıca eseri sa­ yılan manzume, Garp şiirinde görüldüğü gibi, ilk mısradan son mısraa kadar örülmüş bir eser değildir. Sark şiirinin gazel,

(2)

ka-side, terkib-j bent gibi manzumeleri arasında ancak müstakil

\ bir mahiyet gösteren mısralar, beyitler, en fazla iki beyit gibi

¡ı parçalarda şiir göze çarpar. Hâsılı, nümûne aldığımız fârisî şiîr- r de Garp şiirinde olduğu gibi, manzume bir terkip değildir. Ad- f nan Adıvar'm çok doğru bir sözünü tekrar edeceğim. Bu âlim i münekkit .demiştir ki: «Bizim eski şiirimiz bir risalelik mısra- i lardan ibarettir.» Bu söz çek doğrudur. Bizim eski...şiirimiz, se­

çilmiş manzumelerden değil, seçilmiş beyitlerden nihayet kıt'a- i lardan ibarettir. Beş asırlık şiirimizde en ziyade işlenmiş olan nazım şekli gazeldir. Mamafih beş asır içkide tam mânâsı ile şiir olarak beş gazel bulunabilir.» (İzlerimiz, Mayıs 1952).

Fakat Yahya Kemal, beşyüz yılda ancak beş gazel yazıl­ dım söylediği Divan ■ edebiyatını, günümüz edebiyatından daha çok beğenir; hattâ, Divan edebiyatından sonra, büyük bir şâir çıkmayışını bile bu edebiyatın «büyüklüğü» ne bağlar:

—ı Garp . tesiri edebiyatımızın zayıf tarafını, yâni nesrini yakalamıştır. T anzifattan bu güne kadar nesir sahasında belki i tamamiyle Garplı eserler- yazılmış olabilir. Fakat şiir sahasında aslâ. Esasen olamaz da. Çünkü bizim şiirimizin bir mazisi var­ dır, hem de çok zengin bir mâgisi vardır. Bizde son zamanlarda 1 büyük şâir çıkmamasının sebeplerinden biri de budur. Bu vesile

i

ile bir hâtıramı nakletmeme müsaade ediniz: Bundan yirmi se- : ne kadar evvel berayı tedavi Sofya kaplıcalarına gitmiştim. O I rada bulunduğum' sırada Bulgarların .eh büyük millî, şâiri!îvan. Vazof öldü. Komşu memleketin bir şâir; olmak sıfatîyle bep de ; birçok Türklerle birlikte cenaze merasimine iştirak ettim. Va­

tandaşlardan biri merasim esnasında kulağıma eğilerek: «Kemal

i

Bey, dedi, bizde böyle büyük bir şâir çıkmamış ya.... ^Güldüm ve: «Bizde böyle bir şâir olamaz ki, diye cevap verdim, çünkü bizim arkamızda Nedim’ler, Bâki’ler var. Onlarla boy ölçüşd- cek bir dehâ lâzım. Bulgarların yarım asırlık edebiyatlarında

i İvan Vazofun büyük olmasına şaşmam.

«işte bizim şiirimizin hâlâ Şark tesirinden kurtulamayışı- ! nın sebebi, arkasındaki bu zengin mazidir. Zannediyor musunuz ki, koskoca Divan edebiyatım yıkmak için millî şâir Mehmet

j

Emin Bey’in manzumeleri kâfi gelsin? Yalnız o değil, bütün > muasır şâirlerimiz bir araya gelseler Divan şâirlerinin karşısın­

da birer çocuk gibi kalırlar.» (5) , . , •

M ERHUM TED A V İ 'ED İL D İĞ İ CER R A H PA ŞA

_____________ HASTAHANESİNDE(I957)

Yahya Kemal, Tanzimat edebiyatından (1860-1895), ve ondan sonra gelen Servet-i Fünûn edebiyatından (1896-1901) da «bütünü» ile bir şiir seçemez, ancak bazı ünlü şâirlerin şiir­ lerinden 'birkaç mısra ya da beyti sevdiğini söylerdi... (Şâir'in edebiyatımızdan seçtiği mısra ve beyitler ayn bir bölümde top­ lanmıştır.)

Bu dönemlerdeki edebiyatımız için Yahya K anal şunları

söylemektedir:

— 1860’tan sonra başlıyan yeni şiirimiz ve yeni nesrimiz de eskisinin belagat zevki, tumturağı, hattâ lâfzı sanatları bile devanı ediyordu. Gerçi «terkip» başladı, fakat zayıftı. Müşahe­ de hayalı ve tabiatı tersim, yeni fikirler etrafında coşkunluk gi­ bi eskiden çok bilmediğimiz şeyler edebiyata girdi. Bu ük dev­ redeki yenileşme çok aykırı ve alafrunga olmadığı için okur ya­ zar tabakayı sürüklemişti. Sonra Servet-i Fünûn'la devam eden ikinci yenileşme devresi daha sert oldu. Lâkin yeni bir tehlike göründü. Bu defa frenk taklidi başlıyordu. İran’dan sonra Frenk. Bu değişiklik büyük olmakla beraber mâhiyetçe aynı yola j çıkıyordu. Yâni yine taklit sâhasındaydık,, bir görüşe göre yine

yerimizde sayıyorduk.

Bu devrede nesrin Frenk nevilerine ve kadrolarına çok

tlllII!!IIIIIIIl« lllll« Illllllllllllllll» !IIIlB in ill

alıştık, -öne atılanlar arasında Şark nesrinin hadannı ve oyun­ larını t anı amile bertaraf etmiş ve Fransız nesrinin çıplaklığım tamamile aimış olanlar varsa da, meselâ Cenap Sahabettin gibi Şarkın süsünü, boyasını ve oyunlarım idame edeıâer de vardı.

Şiirde Tevfik Fikret Şarklı olan zevk bağlarımızı,, her hal­ de büyük bir mikyasta kırdı (6)

Şâir başka bir konuşmasında:

— Fikret, muhakkak ki her hususta muasırianna fâikti, dedikten sonra, Servet-i Fünûn edebiyatı hakkında şu hükmü ver inektedir: Lâkin bütün Servet-i Fünûn’cnknn şiirleri, umumi­ yetle denilebilir ki, nihayet mektep talebeleri için kaleme alın­ mış manzumelerdir. Daha ileri gidememişlerdir. Hele kullandık - San lisan Manakyan Türkçesinm tesiri altında kalmışa benzi­ yor. (7)

HALK EDEBİYATI

Yahya Kemal, konulmalarında, halk edebiyatında da «bü­

tün güzeliiği» olmadığım belirttikten sonra, onu da tıpkı Divan

edebiyatı gibi «yeknesak)! bulurdu: ,

— Nefes, İlâhî, koşma, türkü, kayabaşı gibi yerli şiir Di­ van edebiyatından daha mı zengindir? Bu halk eserlerinde mü- • kerrer tekrarlar, aym terennümler, aynı metinler ne kadar ça­ buk göze çarpar ve ne kadar çabuk kesel verir. Son devirdeki âlimlerimizin «Divan Edebiyatı» ve «Halk Edebiyatı» diye bir­ birinden farklı gösterdikleri iki çığır hakikatte aym şeydir, çün­ kü aynı cemiyetin felsefesini, bediini, hissiyatını ifade ederler « ve aym maddedirler; aralarında yegâne fark birinin üst taba- ; kayı diğerinin alt tabakayı ifâde etmesinden ibarettir. (8).

GÜNÜMÜZ EDEBİYATI

Yahya Kemal, doğruyu söylemek gerekirse günümüz edebi- ' yatı,, özellikle şiiri hakkında da «iyimser» değildi.. Kendinden sonra gelen dönemlerden, bütünü ile beğendiği tek şiir olmadı­ ğı gibi, günümüz şâirlerinin hepsinden topladığı mısra ve beyit­ ler, Divan şiirinden beğendiği mısra ve beyitlerin sayıca çok al­ tında kalıyordu. Zâten Yahya Kemal sohbetlerinde, yaşça ken­ disinden küçük oian şâirlerin başarılı mısralarmdan çok, «başa­

rısız» bulduğu mısraları üzerinde durur, sonra da sözü:

— Bütün dünyada olduğu gibi, artık bizde de şiir bitti, diye bağlardı.

21 Temmuz 1955 tarihinde, Parkotel’de yaptığımız soh­ bette ise «genç şâirler» hakkında şunları söylemişti:

— Genç nesle bazı kötü niyetliler, «Vezin bilmemek me­ ziyettir, üslupsuz yazmak meziyettir» dediler. Gençler de, me­ ğer biz ne meziyetli insanlarmışız da haberimiz yokmuş, diye ranldılar kaleme. Hiç birisinde san’at endişesi yok, (Halbuki Câhil Sıtkı’nın, bir virgülün yeri için bile ne kadar düşündüğü Ziya Osman’a yazdığı mektuplardan belit dteudtiadır.) Sonra, gençler şiirin nasıl yazılacağım biliniyorlar. Meselâ b t boks maçı tasavvur edin. Boks, boks eldiveniyle ve muayyen kaide­ lerle yapıiır. Halbuki bir taraf boks eküveıü yerme tabanca kullanırsa bu bokstan başka birşey otur, işte, Orhan Veliden bu yana olan gençlerin şiirleri de böyle, bolu eldiveni yerine ta­ banca kullanıyorlar.

(1) Bkz. Sermct Sami UYSAL, Yahya Kemal’le Sohbetler, s. 111, 1959

(3) Hikmet Feridun Es, Yahya Kemal, île Konuştum Yedimin sayı 122, s. 17, 10/7/1935. ’ (4) Aynı eser.

(5) Cevdet Perin, Yahya Kemal’le Bir Mülâkat, Akademi sa­ yı 3, 17/7/1946.

(6) Cevdet Perin, Yahya Kemal’le Bir Mülâk-t, Akademi sa­ yı 5, 17/7/1946.

(7) Cevdet Perin, Yahya Kemal’le Bir Mülâkat, Akademi sa­ vı 5, 17/7/1946. ' **

(8) H.-F. Es, aynı yer,

_ Y A R I N : '

YAHYA KEMAL VE ÜNLÜ ŞAİRLERİMİZİN

ŞiVRLERhNDE BULDUĞU HATALAR

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Applying the electron-beam preirradiation method in air the cation - exchanger fabric (CEF) containing sulfonic acid (R-SO3H) groups was prepared by graft

ii- Büyük L veya büyük M değerleri için nümerik olarak bulunanlar ile asimtotik değer olarak verilen boyutsuz akış hızlan veya maksimum duvar sıcaklıklan değişim i

Three dimensional evaluation of weld defects carried out in this study was performed by film digitising method. The radiographs obtained from the weld specimen were scanned and

To investigate whether there is a predictive effect of NF-kappaB, survivin, and Ki-67 expressions on pathological response and disease relapse in breast cancer (BC) patients.. Ki-67,

Cinsiyet grupları ile çocukların obez olma durumu arasında yapılan karşılaştırmada obez erkeklerin oranı daha fazla olduğu halde istatistiksel olarak anlamlı

Ünlü ozan ve libretto ya­ zarı Hofmannsthal, Strauss'a yazdığı mektuplardan birinde şöyle der: «Salome'ye egemen olan renk menekşeydi; Elektra'- yı gri ve

Ümit ALEMDAROGLU İZMİR-Ayvalık’da de nizi kirlettikleri gerekçe­ siyle kapatılan 16 zey­ tinyağı fabrikasının sa­ hip ve yöneticileri fab­ rikalarım yeniden

İstanbul Belediyesi tarafından devralındığı 1937yılından beri boş kalan ve harabeye dönen İlidir Kasrı, 1982yılında Kurum tarafından onarılmaya başlanmış